Ortadoğu
Gazze bombalarının perde arkası

Hükümet karşıtı protestolar ve İran’ın normalleşme süreci nedeniyle caydırıcılığını kaybetmekle eleştirilen Netanyahu hükümeti, Gazze’ye yağdırdığı bombalarla hem “imajını” düzeltmeyi hem de kritik bütçe oylaması öncesi dağılmanın eşiğindeki koalisyonunu hayata döndürmeyi hedefliyor.
İsrail’in, İslami Cihad Hareketi’nin 3 liderini hedef aldığı hava saldırısı sonrası gerilim tırmanıyor. İsrail’in saldırılarına yanıt olarak Gazze’den roketler atılıyor. Ateşkes görüşmelerinden henüz olumlu bir sonuç çıkmadı. Peki İsrail hükümeti, topyekûn savaş riskini beraberinde getiren ve iki günü geride bırakan bu saldırıları neden başlattı?
İsrail, salı günü Gazze Şeridi’ndeki İslami Cihad hareketinin askeri kolu Kudüs Tugayları’nın önemli liderlerinden üçünü aileleriyle birlikte katletti. İsrail ordusunun abluka altındaki Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda aralarında çocukların da olduğu 15 kişi hayatını kaybetti, 22 kişi yaralandı. İslami Cihad, saldırıya yanıt olarak işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Dotan Yahudi yerleşim birimine yönelik saldırı düzenlendiğini duyurdu. İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ndeki saldırılarını sürdürürken Filistinli gruplar da bu saldırılara roket atışlarıyla karşılık vermeye devam ediyor. İsrail’in saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 25’e yükselirken 76 kişi de yaralandı. İsrail Savunma Kuvvetlerinden (IDF) yapılan açıklamada, Gazze’den atılan 469 roketten 333’ünün İsrail’e ulaştığı, 107’sinin ise Gazze Şeridi sınırlarında düştüğü belirtildi. Geriye kalan 29 rokete ilişkin ise bilgi paylaşılmadı. Hava savunma sisteminin 153 roketi engellediği, bazı roketlerin yerleşim birimlerine isabet ederek maddi hasara yol açtığı aktarıldı.
İsrail’in saldırılarının hedefindeki İslami Cihad, İsrail’in bölgede evleri bombalamaya devam etmesi durumunda Tel Aviv ve İsrail’in iç kesimlerine misilleme saldırılarının düzenleneceği duyurdu. Hamas ise Gazze Şeridi’nden İsrail’e fırlatılan roketlerin, İsrail saldırılarına karşı direniş güçlerinin ortak olarak verdiği karşılığın bir parçası olduğunu belirtti. Hamas Sözcüsü Abdullatif el-Kanu, yaptığı yazılı açıklamada, “Direniş güçlerinin birlikte düzenlediği saldırılar, işgal güçlerinin gerçekleştirdiği katliama yanıt verme sürecinin bir parçası” ifadesini kullandı. İsrail’in, Filistin halkına karşı artırdığı saldırıların yansımalarından sorumlu olduğunu vurgulayan Kanu, İsrail’in yaptıklarının bedelini ödeyeceğini kaydetti.
Neden şimdi?
İsrail’i bu pervasız saldırılara götüren sürecin fitili, mayıs başında ateşlendi. Filistinli tutuklu Hıdır Adnan’ın hapishanede 87 gün sürdürdüğü açlık grevinin ardından 2 Mayıs’ta hayatını kaybetmesi üzerine Gazze Şeridi’nden İsrail yönüne 30’dan fazla roket atıldı. İsrail de misilleme olarak Gazze’yi bombaladı. İsrail savaş uçaklarının saldırılarında bir Filistinli hayatını kaybetti, 5 Filistinli yaralandı. Söz konusu saldırının hemen ardından 3 Mayıs’ta Gazze Şeridi’ndeki silahlı gruplar ile İsrail arasında ateşkes sağlandı. Bir günde sağlanan ateşkes, iç politik tartışmalarla sarsılan ülkede zaten var olan “İsrail’in caydırıcılığının kalmadığı” yönündeki eleştirilerin dozunu yükseltti.
Netanyahu liderliğindeki hükümetin yargı reformu nedeniyle ülke çapına yayılan eylemlerin İsrail’in “düşmanlarını” cesaretlendirdiği argümanı, hükümet karşıtı eylemler başladığından beri dile getirilen bir eleştiriydi.
Üstelik İsrail’in “ezeli düşmanı” İran’ın, Tel Aviv’in potansiyel müttefikleriyle normalleşme sürecine girmesi ve nükleer programında kaydettiği ilerleme alarm zillerinin çalmasına neden oldu. “Düşman” bu ilerlemesini sürdürürken ülkeyi iç savaşın eşiğine getirmekle eleştirilen Netanyahu’nun, mayıs başında yaşanan gerilimde 24 saat içinde ateşkes ilan etmesi sadece muhalefet değil hükümetin hatta Netanyahu’nun kendi partisi Likud’un içinden de eleştirilerin yükselmesine yol açtı.
Likud Partisi Milletvekili Danny Danon, sosyal medya hesabı Twitter’dan yaptığı paylaşımda “Caydırıcılığı yeniden sağlamak için sabah uyandığımızda dün gece kaç tane teröristin kararlı bir şekilde ortadan kaldırıldığını duymamız gerekiyordu” ifadelerini kullandı. İsrailli aşırı sağcı Yahudi Gücü Partisi Milletvekili Almog Cohen de yine sosyal medya hesabından “Bahaneler bitti. Ezici ve acı verici bir tepki vermenin zamanı geldi” paylaşımı yaptı. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in liderliğini yaptığı Yahudi Gücü Partisi ise İsrail Meclisi’nin oturumlarını boykot ettiğini açıkladı.
İran, Hamas ve Hizbullah koordinasyonu İsrail’i endişelendiriyor
‘İsrail’in caydırıcılık kapasitesi aşındı’
İsrail’in askeri bürokrasisinin görüşlerini yansıtan Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS), mayıs başında yayınladığı analizde “İsrail’e yönelik bu operasyonlar ve daha önce yaşanan bir dizi olay, İkinci Lübnan Savaşı sonrasında gelişen caydırıcılık denklemi çerçevesinde oyunun kurallarını iyileştirmek için yorulmak bilmeden çalışan Hizbullah karşısında İsrail’in caydırıcılık kapasitesini aşındırdı” ifadelerini kullandırdı. Bu aşınmanın göstergeleri olarak şunlar sıralandı:
- Hizbullah’ın son iki yıl içinde, kendi faaliyetlerinin İsrail’i Lübnan hava sahasındaki operasyonlarını azaltmaya zorladığı iddiası
- Hizbullah ajanlarının İsrail sınırı boyunca gözlem noktalarındaki varlığını genişletmesi
- İsrail güçleriyle sınır boyunca yaşanan çatışmalar
- Nasrallah’ın Hizbullah için bir zafer olduğunu iddia ettiği İsrail ve Lübnan arasındaki deniz sınırı anlaşmasının Ekim 2022’de imzalanması
Analizde Hizbullah’ın (direniş) ekseninin diğer üyeleri gibi İsrail’in anayasal krizle ilgili iç tartışmalarını ve İsrail hükümetine karşı yaygın protestoları İsrail’in içsel zayıflığının bir ifadesi olarak gördüğü belirtildi ve “Nasrallah’ın özellikle son 12 ayda ortaya attığı ve konuşmalarında öne çıkan yanlış anlatı, öyle görünüyor ki, son olaylarda sergilediği aşırı cüretkârlığın sebebi” denildi.
Analizde, İsrail’in ne yapması gerektiği ile ilgili şu fikirler yer aldı: “Her halükârda, son olaylar İsrail’in Hizbullah ve direniş eksenindeki ortakları karşısındaki caydırıcılığının aşınmakta olduğunu gösteriyor. Bu koşullar altında İsrail’in siyasi liderliği, geniş eksenin öncüsü olan ve şu anda İsrail’in güvenliğine yönelik en büyük konvansiyonel tehdidi oluşturan Hizbullah’a karşı caydırıcılığı güçlendirecek bir strateji oluşturmak için güvenlik kurumlarıyla derin ve kapsamlı bir tartışma başlatmalı. Görünen o ki Hizbullah’a yönelik askeri bir operasyon, örgüte provokasyonlarına devam etmesi halinde ağır bir bedel ödetileceğini açıkça göstermek ve Hamas’ın attığı füzeler de dahil Lübnan’dan yapılan terör saldırılarının rutin hale gelmesini engellemek için gerekli. İsrail karmaşık bir sorunla karşı karşıya: gerilimi tırmandırmadan ve topyekûn savaş riskine girmeden Hizbullah ve Hamas’a karşı caydırıcılığını nasıl güçlendireceği. İsrail’in hareket alanı var ve tercih ettiği hareket tarzına ve zamanlamaya karar vermeli ve olası sonuçlara karşı kendini hazırlamalı.”
Koalisyonu kurtarma hamlesi
Muhalefetten yükselen caydırıcılığın aşındığı eleştirisi bu son saldırıların önemli bir nedeni ancak Netanyahu için daha kritik olan koalisyon içi tartışma. Özellikle ilan edilen ateşkes nedeniyle Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in Meclis oturumlarını boykot edeceğini duyurması. Çünkü Netanyahu’nun 2023-2024 bütçesini bu ay sonuna kadar Meclis’ten geçirmek zorunda. Bütçe 29 Mayıs’a kadar Meclis’te kabul edilmezse hükümet otomatik olarak düşecek ve erken seçime gidilecek. Bu yüzden Ben-Gvir’in Meclis oturumlarını boykot açıklaması Netanyahu’nun göz ardı edebileceği bir koz değil. Üstelik bütçe oylamasını koz olarak kullanan tek koalisyon ortağı da Ben-Gvir değil. Birleşik Tevrat Yahudiliği, bu ay sonuna kadar hükümeti Haredilerin zorunlu askerlikten muaf tutulması konusunda adım atmaya zorluyor. Geniş kapsamlı Gazze saldırıları Ben-Gvir’in Meclis boykotunu sonlandırırken diğer aşırı sağcı koalisyon ortaklarının talepleri konusunda yumuşamaya ve düşmana karşı Netanyahu etrafında kenetlenmelerini de sağlıyor. Özetle, kritik bütçe oylaması önce Netanyahu Gazze saldırıları sayesinde koalisyonundaki çatlakları yamamış durumda.
İsrail’in köklü yayın organlarından sol görüşlü Haaretz gazetesinin yazarlarından Zvi Bar’el de kaleme aldığı yazıda bu tespiti yapıyor: “Gazze’deki ölümler İsrail koalisyonunu hayata döndürdü.”
Yine aynı gazetenin editöryal başyazısında da aynı tespite yer verildi. “Gazze suikastları tamamen İsrail siyasetiyle ilgili” başlıklı başyazıda, “…hükümet, ‘zayıf tepkisi’, ‘utanç verici çevreleme politikası’ ve fırsatı varken ‘terörist altyapıyı’ çökertememesi nedeniyle kamuoyunun bir kısmı ve birçok siyasetçi tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Aşırı uçlara meyleden sağcı hükümet bir anda zavallı ve omurgasız, hatta kendisinden önceki ‘solcu’ hükümetten bile daha zayıf görülmeye başlandı. Hükümetin imajına verilen zararın ne kadar ciddi olduğunu en hızlı anlayan kişi, en kıdemli isimlerinden biri olan Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir oldu. Kendisinin davet edilmediği güvenlik müzakerelerinin bir parçası olmayı talep etmekle kalmadı, aynı zamanda hükümetin daha agresif davranmasını, o korkunç ‘itidal’ politikasından vazgeçmesini ve terör örgütlerinin liderlerini vurmasını istedi.”
“Ben-Gvir kışkırtıcı söylemler kullanmakla yetinmedi. Kabineyi ve Meclis’i boykot ederek koalisyonun bütünlüğünü tehdit etti ve hatta tam da Meclis’te bütçe oylaması yaklaşırken hükümetin tamamen çökmesi riskini aldı. Ben-Gvir’in tehditleri Başbakan Binyamin Netanyahu’ya çatışmaların son “raundunun” bir düzeltmeye ihtiyacı olduğunu açıkça gösterdi. Bu doğrultuda İsrail Savunma Kuvvetleri ve Şin Bet güvenlik servisinden bazı öneriler getirmeleri istendi ve sonuçta üç üst düzey İslami Cihat yetkilisine suikast düzenlenmesi kararlaştırıldı.”
Hamas doğrudan hedef değil
İsrail’in saldırılarda doğrudan Hamas’ı hedef almaktan imtina etmesi, topyekûn bir savaşı istemediğini gösteriyor. Nitekim İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Gazze’deki İslami Cihad hedeflerini yoğun biçimde hedef aldıklarını özellikle vurguladı. Ancak başlattıkları “askeri harekatın sona ermediğini” ve Gazze’ye şiddetli biçimde saldırmaya devam ettiklerini de söyledi. Netanyahu, “yeni teknolojik gelişmeler, operasyon becerileri ve aldıkları inisiyatifle yeni denge oluşturduklarını” belirterek, “teröristlere saldıracakları zaman ve yeri kendileri seçeceklerini, seçme önceliğinin kendilerinde olduğunu” savundu.
Görüşmeler tıkandı
Öte yandan İsrail ve Filistinli gruplar arasında yürütülen ateşkes görüşmelerinin tıkandığı belirtildi. AA’nın haberine göre İsrail ve Filistinli gruplar arasındaki görüşmelere yakın Filistinli kaynak, Filistinli grupların İsrail’den “suikast siyasetini” durdurmasını istediğini, Tel Aviv’in bunu reddettiğini aktardı. Kaynak, Mısır, Katar ve Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla ateşkes görüşmelerinin devam ettiği bilgisini paylaştı.
Ortadoğu
ABD-İran nükleer müzakerelerinde 5. tur Roma’da yapıldı

ABD-İran arasında İtalya’nın başkenti Roma’da, Umman aracılığıyla yapılan görüşmelerin beşinci turu sona erdi. Umman arabuluculuğundaki 5. turu Witkoff erken terk ederken, Irakçi, “Hepsi içinde en profesyoneli buydu” diye tamamladı.
Umman’ın Roma Büyükelçiliğinde bir araya gelen taraflardan, ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, yerel saatle 16.00 civarında konuttan ayrıldı.
Bunun ardından görüşmelerin tamamlandığı iddiaları ortaya atıldı ancak İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, taraflar arasındaki siyasi görüşmelerin ardından teknik görüşmelere geçildiğini belirtti.
Witkoff’un daha önce planlanan bir uçuşa yetişmesi için erkenden müzakerelerin gerçekleştirildiği konuttan ayrıldığını aktaran Bekayi, görüşmelerin “sakin ve profesyonel” bir havada gerçekleştiğini ve İran ile Umman Dışişleri bakanlarının da tekrardan bir araya geldiğini söyledi.
Witkoff’un çıkışından yaklaşık bir saat sonra da ilk olarak ABD heyetinin daha sonra İran heyetinin müzakere alanından ayrıldığı görüldü.
Görüşmeler yaklaşık 3,5 saat sürdü.
ABD-İran nükleer müzakerelerinin 5. Turu İsrail’in baskısı altındaki Donald Trump yönetiminin değişken uranyum zenginleştirme meselesindeki değişken mesajlarına kilitlendi.
ABD’yi temsil eden Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff bu hafta müzakerelerin ilk haftasınki tutumandan U dönüşü yapıp “Sıfır uranyum zenginleştirme kırmızı çizgimiz” demişti. Witkoff’a yanıt veren İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi “Anlaşma olsun olmasın İran’da uranyum zenginleştirme olacak” demiş, dini lider Ayetullah Ali Hamaney de nükleer müzakerelerin başarısızlığa uğrayacağını öngörüsünde bulunmuştu.
Önceki turlarda olduğu gibi bu turda da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ekibinin ABD’nin tutumunu etkilemek amacıyla girişimlerde bulunduğu ortaya çıktı.
Axios’un İsrail kaynaklarına dayandırdığına göre Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ile Mossad Başkanı David Barnea, bugün Roma’da Witkoff’la bir araya gelip “konumları koordine etti”. Habere göre Dermer ile Barnea, 5. tura verilen aralarda bile ABD heyetinden derhal brifing aldı. Bu da “İsrail’in ABD’nin İran’la devam eden nükleer müzakerelere yaklaşımını şekillendirmede doğrudan rol oynadığı” yorumlarına yol açtı.
Umman’ın Roma Büyükelçiliği’nde yapılan 5. tur başlarken, İran Dışişleri Sözcüsü İsmail Bekayi “Çelişkili ABD pozisyonlarını doğrudan ve ciddi şekilde gündeme getirip ele alacağız. Müzakere odasında neler olacağını görmemiz gerekecek ve buna göre karar vereceğiz” dedi.
Ardından Umman Dışişleri Bakanı Bedr bin Hamed el Busaidi, 5. turun “bazı ancak kesin olmayan ilerlemelerle” sona erdiğini duyurdu. “Bu turda İran yaptırımlarının kaldırılması ve çelişkili ABD açıklamalarının ele alındığını” aktaran Busaidi, “müzakerelerde kalan sorunların gelecek günlerde açıklığa kavuşmasını umduğunu” söyledi.
İranlı bakan Irakçi, müzakerelerden sonra daha umutlu bir açıklama yaptı: “Umman Dışişleri Bakanı’nın sunduğu çeşitli fikirler tartışıldı. Şimdiye kadarki en profesyonel ve karmaşık müzakerelerden biriydi. ABD ile dolaylı görüşmeler doğru ve makul yolda.”
Irakçi ABD’nin artık İran’ın pozisyonlarını daha iyi anladığını, ancak görüşmelerin sadece birkaç turda çözülmesi için çok karmaşık olduğunu vurguladı.
Ortadoğu
Hizbullah silahsızlanma baskısı sürse de seçimden umutlu

Lübnan’ın güneyindeki yıkımın ortasında, seçim afişleriyle halktan destek isteyen Hizbullah silahsızlanma baskısı sürmesine rağmen siyasi etkisini korumaya çalışıyor.
7 Ekim 2023’te Gazze savaşının başlamasıyla birlikte Hamas’a destek vermek adına İsrail’e ateş açan Hizbullah, sonrasında yoğun bombardımana maruz kalmış, örgüt önemli kayıplar verdi. Binlerce üye ve liderin hayatını kaybettiği bu süreç, Hizbullah’ın ülkedeki etkisini de sarstı.
Ancak buna rağmen 3 turda düzenlenen belediye seçimlerinde güney kentlerinde Hizbullah ve müttefiklerinin büyük oranda rakipsiz kazandığı görüldü. Nabatiye’de oy kullanmaya hazırlanan 21 yaşındaki Ali Tabaca, Reuters’a verdiği demeçte, “Biz kanımızla oy vereceğiz” diyerek Hizbullah’a bağlılığını gösterdi. Tabaca yaşadığı Adaiseh köyü çatışmalarda yıkıldığı için Nabatiye’de oy kullanacağını söyledi.
Silahsızlanma baskısı artıyor
ABD arabuluculuğunda İsrail ile varılan ateşkesten sonra ABD, Fransa ve Suudi Arabistan’ın siyasi baskılarıyla kurulan Lübnan hükümeti, ülkede silahların devlet tekeline alınması gerektiğini ilan etti. Bu da Hizbullah’ın silahsızlanması anlamına geliyor.
Ancak Carnegie Orta Doğu Merkezi’nden Mohanad Hage Ali’ye göre, seçim sonuçları Hizbullah’ın Şiiler arasındaki desteğini kaybetmediğini gösteriyor. Hatta birçok Şii’nin geleceğinin Hizbullah’ın geleceğiyle bağlı olduğuna inandığını belirtiyor.
Dışişleri Bakanı Yusuf Raci, Hizbullah silah bırakmadıkça, Lübnan’ı destekleyen ülkelerin yeniden inşa için mali yardımda bulunmayacağını belirtti. Hizbullah ise bu konuda sorumluluğun hükümete ait olduğu görüşünde.
Hage Ali, yeniden inşanın silahsızlandırma koşuluna bağlanmasının süreci hızlandırma amacı taşıdığını ancak Hizbullah’ın bunu kabul etmesinin zor görüldüğünü ifade etti.
İsrail ihlallerini sürdürüyor
Hizbullah, güçlerinin İsrail sınırından çekildiğini duyururken silah bırakma tartışmasında İsrail’in Lübnan’da işgalini sürdürdüğü 5 kritik noktadan çekilmesini ve saldırılarını sonlandırmasını şart koşuyor.
İsrail ise Hizbullah’ın güneyde hala roket fırlatma rampaları dahil saldırı altyapısına sahip olduğunu iddia ederek bu durumu “iki taraf arasındaki mutabakatın açık ihlali” olarak nitelendiriyor.
Fransız bir diplomatik kaynak, İsrail saldırılarını sürdürdüğü ve Lübnan hükümeti silahsızlandırma konusunda yeterince hızlı hareket etmediği sürece yeniden inşa yardımının mümkün olmayacağını ifade etti.
Öte yandan, yeniden inşa için Beyrut yönetiminin de ekonomik reformları hayata geçirmesi bekleniyor.
Enkaz yığınlarının içinde ayakta kalmaya çalışan Nabatiye’de 71 yaşındaki Halil Tarhini’nin dükkanından geriye sadece yıkıntılar kaldı. Seçimlere dair bir umudu olmadığını belirten Tarhini, “Devlet bizim yanımızda değildi” diyor.
2006’daki savaş sonrasında durum farklıydı. Savaş sonrası, başta İran ve Körfez ülkeleri olmak üzere hızla yardım göndermişti. Bugün Hizbullah, 400.000 kişiye kira, mobilya ve tadilat masraflarını karşılayarak yardım ettiğini söylüyor. Ancak yardım alanlar, Hizbullah’ın yardımlarının 2006’dakinden çok daha az olduğunu belirtiyor.
Hizbullah, devlet yetkililerinin İran’dan gelen yardımları engellediğini söylüyor, ancak Tahran da ABD’nin daha sert yaptırımları ve Washington’un “azami baskı” politikasını yeniden uygulamaya koyması nedeniyle 20 yıl öncesine göre ekonomik olarak çok daha sıkıntılı bir durumda.
Hizbullah Milletvekili Hasan Fadlallah, yeniden inşa fonunun temini görevini hükümete yükledi ve hükümetin süreci başlatmak için ciddi adım atmadığını savundu. Fadlallah, bu durumun Lübnan’da yeni bölünmelere yol açabileceği uyarısında bulundu, “Nasıl olur da bir ulusun bir kesimi istikrar içinde yaşarken diğer kesimi acı içinde olur” dedi.
Ortadoğu
İsrailli yüzbaşından vicdani ret: Savaşa gitmedi, hapse gönderildi

İsrail ordusunda yedek görev yapan Yüzbaşı Ron Feiner, hükümetin Gazze politikalarına karşı çıkarak göreve gitmeyi reddetti. Vicdani ret açıklamasının ardından 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. Feiner, “Bu savaşı susturmak değil, eleştirmek bitirir” dedi.
İsrail ordusunda yedek subay olarak görev yapan 26 yaşındaki Yüzbaşı Ron Feiner, 7 Ekim’den bu yana toplamda 270 günlük aktif yedek hizmetinin ardından vicdani gerekçelerle göreve gitmeyi reddetti. İsrail’de yayın yapan Yedioht Ahronot’ta yer alan habere göre Feiner, askeri mahkeme tarafından 20 gün hapis cezasına çarptırıldı.
8207. Tabur’a bağlı 228. Kuzey Nahal Tugayı’nın keşif birliğinde takım komutanlığı yapan Feiner, aynı zamanda Hayfa Üniversitesi’nde felsefe, ekonomi ve siyaset bilimi eğitimi alıyor. Sivil yaşamında gençlik örgütlerinde gönüllü olarak görev yapan Feiner, bu kararı savaşın yönü ve hükümetin rehine politikasına duyduğu tepki nedeniyle aldığını belirtti.
Rehineler için vicdani ret
Feiner, beş gün hapse mahkûm edilen bir başka yedek asker Daniel Yahalom ile birlikte, savaş karşıtı “Rehineler İçin Askerler” adlı oluşumun bir üyesi. Grup, Gazze’deki savaşı eleştiren ve yedek görevlere gitmeyi reddeden 300’ün üzerinde askerden oluşuyor.
Grubun açıklamasına göre Feiner, kuzey cephesinde üç farklı çatışmaya katıldı, Lübnan’da muharebelere komuta etti ve Ayta eş-Şab köyündeki saldırıda altı İsrail askerinin hayatını kaybettiği olayda ateş altında bir kurtarma operasyonu yönetti. Feiner, daha önce iki kez savaş karşıtı bildiriye imza atmış ancak birliğine karşı duyduğu sorumluluk nedeniyle hizmete devam etmiş.
“Savaş suçu işlemeyi düşünen bakanlar” vurgusu
Hapse girmeden önce yaptığı açıklamada Feiner, şunları söyledi:
“Tabur komutanım tarafından 20 gün hapse mahkûm edildim. Bir muharebe subayı olarak, 7 Ekim’den bu yana 270 gün yedek görevde bulundum. Hayatımı riske attım, sivil hayatımdan fedakârlık ettim. Bu orantısız ceza beni şok etti. Komutanıma artık hizmet etmeyeceğimi söyledim. Bu kararı, beni askere getiren değerlerle aldım. Bu ülkeyi seviyorum ama geleceğimi burada göremiyorum. Rehinelerin öncelik olmadığını açıkça ilan eden bir hükümet, Gazze halkını açlığa mahkûm etmeyi ve savaş suçu işlemeyi düşünen bakanlar, askerlerime yüzlerce gün görev çağrısı… Onlara artık ‘gidin’ diyemem. Komutan olarak sorumluluğu üstleniyorum ve onlar adına da bu kararı veriyorum.”
Feiner, savaşın uzamasının ve siyasi vizyon eksikliğinin İsrail’in güvenliğine asıl zararı verdiğini belirtti. “Bu savaşı bitirecek olan şey, benim gibi ses çıkaran insanların çoğalmasıdır. Hükümetin bugünkü politikaları İsrail’in değerlerini temsil etmiyor. Bir gün bu ülkeyi gerçekten korumayı hedefleyen bir yönetim olursa, tekrar hizmet etmeye hazırım. Ancak bugün aldığım karardan dolayı içim rahat” dedi.
Askeri ceza, kamuoyu tepkisini bastıramıyor
“Rehineler İçin Askerler” hareketi tarafından yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi: “Ağırlaştırılan cezalar gerçeği değiştirmiyor: Bu savaş halkın desteğini yitirdi. Askeri personel krizi, baskıyla değil kamuoyunun güvenini yeniden kazanarak çözülür. Öncelik, içeride tutulan 58 rehineyi geri getirmek olmalı.”
-
Amerika2 hafta önce
Zuckerberg ve AI terapistler: Aklınıza mukayyet olun!
-
Amerika2 gün önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan-Pakistan gerilimi: Geleneksel ve sınırlı bir askerî güç gösterisi oyunu
-
Dünya Basını2 hafta önce
Batı’nın Gazze sessizliği
-
Söyleşi2 hafta önce
‘Alman medyası hükümetin halkla ilişkiler departmanı gibidir’
-
Rusya2 hafta önce
Putin’in tarihi 9 Mayıs konuşması: “Muzaffer halka şan olsun!”
-
Asya2 hafta önce
Güney Kore cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyasını başlattı
-
Asya2 hafta önce
Taliban Afganistan’da satrancı yasakladı