Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Güney Kore lideri Yoon Orta Asya’da kaynak arayışında

Yayınlanma

Analistlere göre, Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, kaynak zengini üç Orta Asya ülkesine yaptığı ziyareti, kaynak fakiri ülkesinin önde gelen şirketlerinin gelişmiş piller ve yarı iletkenler üretmeye devam etmek için ihtiyaç duyduğu madenlere erişimi güvence altına almaya çalışmak için kullanıyor.

Yoon, salı günü Türkmenistan’ı ziyaret ettikten sonra ertesi gün Kazakistan’a geçti. Kazak Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev ile görüşen Yoon’un ofisi, tedarik zinciri işbirliği ve lityum keşif ve ticarileştirme gibi alanlarda 35 mutabakat zaptının imzalandığını duyurdu.

Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta başlayan gezi bu hafta Özbekistan’da sona erecek. Bölgeye gitmeden önce Yoon, Güney Kore’nin teknik uzmanlığı ile Orta Asya’nın kaynak zenginliğini birleştireceğini söylediği “K-Silk Yolu” adlı bir politika vizyonu açıkladı. Yoon Kazakistan’da ayrıca bu ülkenin büyük etnik Koreli topluluğunun temsilcileriyle de bir araya geldi.

Afrika zirvesinin hemen ardından

Gezi, Güney Kore’nin 48 Afrika ülkesiyle kritik maden rezervlerine erişimin gündemde olduğu bir zirve düzenlemesinden yaklaşık bir hafta sonra gerçekleşti. Bu toplantıdan çıkan ortak bildiride “kritik minerallerle ilgili endüstrilerin gelişimini teşvik etmek için mini-lateral düzey de dahil olmak üzere karşılıklı fayda sağlayan işbirliği ve bilgi paylaşımı” vurgulandı.

Yoon, Orta Asya’da da bu tür karşılıklı fayda temalarının altını çiziyor. Dongseo Üniversitesi’nde uluslararası çalışmalar profesörü olan Sean O’Malley, Güney Kore ve Orta Asya ülkeleri arasında artan diplomasinin “kazan-kazan” düzenlemelerine yol açma potansiyeline sahip olduğunu söyledi.

Nikkei Asia’ya konuşan O’Malley, “Güney Kore, Orta Asya’da yatırım yapabilecek ve kalkınmaya destek sağlayabilecek altyapı şirketlerine ve teknoloji şirketlerine sahip ve bu tür bir diplomasi, bu şirketlerin ihtiyaç duyduğu minerallere erişimi güvence altına alabilir” dedi.

Güney Kore’nin Çin ile olan karmaşık ilişkisi bu çaba ile ilgili soru işaretleri yaratıyor.

O’Malley, “Bu gezi, ithalat pazarında büyük bir paya sahip olan bazı ortaklara olan bağımlılığı azaltmakla ilgili” dedi ve ekledi: “Buradaki ana ülke Çin olacaktır, ancak Yoon yönetimi elbette çıkıp özellikle Çin’e olan bağımlılığı azaltmaya çalıştıklarını söylemiyor.”

Son yıllarda Güney Kore, Çin ihracatı kısıtlama kararı aldığında grafit ve üre çözeltisi de dahil olmak üzere önemli malzemelerde kıtlık yaşadı. Her iki durumda da yetkililer, işletmelerdeki aksamaları sınırlandırmak için alternatif kaynaklar bulmaya çalıştı.

ABD merkezli dış politika

Analistler, Yoon’un Afrika ve Orta Asya ile yürüttüğü son diplomasinin dış politika yaklaşımında bir evrime işaret ettiğini söylüyor.

İki yıldan biraz daha uzun bir süre önce göreve geldiğinden beri Yoon, Güney Kore’nin ana müttefiki ABD ile daha güçlü ilişkileri dış politikasının merkezi haline getirdi. Bir diğer önemli girişim ise, Güney Kore’nin 1910’dan 1945’e kadar Kore Yarımadası’nı işgal eden Japonya’nın mirası konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle kaygan bir diplomatik geçmişe sahip olduğu Japonya ile yakınlaşmak oldu.

Yoon, ortak düşmanları Kuzey Kore’ye karşı Washington ve Tokyo ile güvenlik işbirliğini güçlendirmenin yanı sıra ekonomilerinin dayandığı yüksek teknoloji ürünlerinin sorunsuz bir şekilde hareket etmesini sağlamak için tedarik zincirlerini korumak üzere işbirliği yapmanın gerekliliğinden bahsetti.

Yoon, Japonya ve ABD’nin serbest piyasa ekonomisi ve demokratik siyasi sistem ilkelerine olan ortak bağlılıkları nedeniyle Güney Kore için doğal ortaklar olduğunu vurguladı.

Ancak bu yaklaşım, Yoon’un siyasi rakipleri tarafından, ABD ve Japonya’ya çok dar bir şekilde odaklanarak Güney Kore’nin ekonomik ve ulusal güvenliğini riske attığı, başka yerlerdeki potansiyel ortakları ihmal ettiği ve muhtemelen Güney Kore’nin en büyük ticaret ortağı olan Çin’in tepkisini çektiği yönünde eleştirilmesine yol açtı.

Mayıs ayında Güney Kore, Çin ve Japonya ile dört yıldan uzun bir süre sonra ilk üçlü zirvesini gerçekleştirerek Çin ile diplomasiyi başlatma yolunda önemli bir adım attı. Seul’deki toplantıda üç ülke, potansiyel bir üçlü serbest ticaret anlaşması üzerinde görüşmeler yapmak üzere çalışma kararı aldı.

Ülke içindeki siyasi çalkantılar Yoon’u dış politika çabalarını çeşitlendirmeye iten faktörlerden biri olabilir.

İç politikaya yönelik hamleler

İktidardaki Halkın Gücü Partisi nisan ayında yapılan parlamento seçimlerinde ağır bir yenilgiye uğradı, bu da Yoon’un kalan üç yılını yasama organını kontrol edemeden geçireceği anlamına geliyor. Ancak Güney Kore’nin başkanlık sistemi altında Yoon, muhalefetin minimum müdahalesi ile dış politikayı yürütmekte özgür.

Handong Global Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Kim Joon-hyung, Orta Asya gezisinin Yoon’un seçim yenilgisinden bu yana “ufkunu genişlettiğini” gösterdiğini söyledi.

Nikkei’ye konuşan Kim, öte yandan hem Pekin ve Tokyo ile yapılan üçlü zirvenin hem de Yoon’un Orta Asya gezisinin somut sonuçlar doğurmadığı konusunda uyarıda bulundu. Her iki durumda da Güney Kore’nin kalıcı anlaşmalar yapmak için daha fazla diplomasi yoluyla çalışmaya devam etmesi gerekecek.

Kim, “Bu görüşmelerden çoğunlukla mutabakat zabıtları ve diğer türden vaatler çıkıyor, somut sözleşmeler değil. Hâlâ belirli, ayrıntılı planlar yok” dedi.

DİPLOMASİ

Trump’ın şahin kabinesi daha dirençli bir Çin’le karşı karşıya

Yayınlanma

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump kabinesini Pekin’i açıktan eleştiren isimlerle doldurmaya çalışırken, potansiyel olarak daha sert bir rakiple karşı karşıya: iki güç arasında, daha büyük ekonomik maliyetler pahasına da olsa, bu sefer yoğunlaşan bir çatışmaya hazırlanan bir Çin.

Trump geçen hafta, Çin’i en sert eleştiren isimlerden biri olan Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio’yu dışişleri bakanlığına aday göstereceğini söyledi. Ayrıca, ulusal güvenlik danışmanının, Çin’in “COVID-19 ve insan hakları konusundaki tutumu” gerekçesiyle ABD’yi 2022 Pekin Kış Olimpiyatlarını boykot etmeye çağıran Florida’dan bir kongre üyesi olan Michael Waltz olacağını söyledi.

İlk Trump yönetimi Pekin ile ticaret ve diğer konularda gerilimi yükseltmişti. Ancak Nikkei Asia’ya konuşan analistler, yeni başkanın yeni kabinesinin, en azından bazı açılardan daha hazırlıklı bir Çin’le uğraşmak zorunda kalacağını söyledi.

Şanghay’daki Fudan Üniversitesi Amerikan Araştırmaları Merkezi Direktörü Wu Xinbo, “ABD hücumdayken Çin savunmada daha fazla deneyim kazandı” dedi ve ekledi: “Çin şu anda kaotik bir Trump yönetimiyle başa çıkma konusunda çok daha deneyimli.”

22V Research’te Çin araştırmaları başkanı ve ABD’nin Çin’deki eski Hazine temsilcisi Michael Hirson ise “Çin’in genel zorunluluğu gerçekten de dayanıklılık” dedi.

Hirson, “Bunun değişken bir dört yıl olacağına dair bir his var ve Pekin’deki liderlik Trump’tan gelebilecek darbelere dayanabilmek istiyor” dedi.

Gözlemciler, Trump’ın 2018’de çamaşır makinelerinden güneş panellerine kadar Çin mallarına yüksek vergiler getirmesinden bu yana Çin’in gümrük vergisi şoklarına karşı kendini çelikleştirmeye çalıştığını söylüyor. Ayrıca Joe Biden yönetimi, Çin yatırımları ve teknoloji erişimi üzerindeki kısıtlamaları genişletirken tarifeleri de büyük ölçüde sürdürdü. Bu da Çin’i dayanıklılığını güçlendirmeye sevk etti.

Trump’ın 300 milyar dolardan fazla Çin malına gümrük vergisi getirmesinin ardından çok uluslu şirketlerin yanı sıra ihracat odaklı birçok Çinli şirket tedarik zincirlerini üçüncü ülkelere yönlendirdi ya da diğer denizaşırı pazarlara hizmet vermeye başladı.

Çin’deki yerel yönetimler ve devlet destekli işletmeler, yatırım israfının arttığına dair kanıtlara rağmen, çiplerin ve diğer ileri teknolojilerin yerli üretimini desteklemek için yüz milyarlarca dolar akıttı.

Çin ayrıca ABD’nin olası yaptırımları karşısında kırılganlığını azaltmak için alternatif finansal düzenlemelerin teşvik edilmesini hızlandırırken Latin Amerika, Afrika ve Güneydoğu Asya ülkeleriyle daha yakın ticari bağlar kurdu.

Amerikalı tüketiciler ve ithalatçılar da olumsuz etkileniyor

İki ülke arasındaki doğrudan ticaret bağları zayıfladı. ABD’nin Çin’le olan ticaret açığı 2018’de 420 milyar dolardan 2023’te 280 milyar dolara düştü. Bu arada Çin’in Rusya ile ticaretinin geçen yıl 240 milyar dolara ulaşmasının ardından yeni bir zirveye ulaşması bekleniyor.

Peru’daki Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği forumunda Çin Devlet Başkanı Xi Jinping cumartesi günü Biden’a Çin’in yeni ABD yönetimiyle çalışmaya hazır olduğunu söylerken “Tayvan meselesi, demokrasi ve insan hakları, yollar ve sistemler ve kalkınma çıkarlarının Çin’in meydan okunmaması gereken dört kırmızı çizgisi” olduğunu vurguladı.

Bazıları Trump’ın Çin ihracatına %60 gümrük vergisi ve dünyanın geri kalanına %20’ye varan evrensel vergi uygulama tehditlerinin sadece bir müzakere taktiği olduğuna inanıyor. Diğerleri ise yeni başkan ciddi olsa bile dikkate alınması gereken başka faktörler olduğunu söylüyor.

Tsinghua Üniversitesi Çin-ABD İlişkileri Merkezi Müdür Yardımcısı Zhao Kejin, “Potansiyel ek gümrük vergileri kesinlikle sadece Çinli şirketlere zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda Amerikalı tüketicileri ve ithalatçıları da etkiliyor” dedi.

ABD’nin yeni gümrük vergilerinin etkisini azaltabilecek bir başka gerçek de Çin’in küresel üretimde bir güç olmaya devam etmesidir.

California Üniversitesi, San Diego, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu araştırmacıları tarafından hazırlanan 2023 raporuna göre, Çin’in ABD ithalatındaki payı 2017’de %22’den 2022’de %16’ya düşse bile, iki ülke arasındaki tedarik zincirleri uzadıkça Asya gücü ABD’nin en büyük ticaret ortağı olmaya devam etti. Bu oran 2023 yılında da düşmeye devam ederek %14’e geriledi.

Çin, Trump ile olası bir ticaret savaşı için ‘silahlanıyor’

Pekin misillemeye hazırlanıyor

Bu arada Pekin ekonomik misilleme için bir cephanelik hazırlıyor.

Çin Ticaret Bakanlığı geçtiğimiz hafta 1 Aralık’tan itibaren hem sivil hem de askeri amaçlarla kullanılabilecek teknoloji ve ürünlere yönelik ihracat kontrollerini açıkladı. Bu durum ABD’nin teknoloji tedarik zincirlerinde yaygın olarak kullanılan hammaddelere erişimini sınırlayabilir.

Geçtiğimiz ağustos ayında ülke, yarı iletken üretimi için çok önemli hammaddeler olan galyum ve germanyuma ihracat yasağı getirdi. Bu arada Çin yıllar içinde Brezilya gibi ülkelerden daha fazla soya fasulyesi ve mısır ithal ederken ABD’den daha az ithal eder hale geldi.

Ticaret Bakanlığı ayrıca, hedeflenen şirketlerin Çin ile ticaret yapmasını veya Çin’e yatırım yapmasını yasaklayan kendi “güvenilmez kuruluşlar listesini” geliştirdi. Aralarında Boeing’in bir bölümünün de bulunduğu üç ABD şirketi, Tayvan’a silah sattıkları gerekçesiyle bu mayıs ayında listeye eklendi.

Ayrıca Çinli yetkililer Rubio da dahil olmak üzere bazı ABD’li siyasetçileri kara listeye alarak ülkeye girişlerini yasakladı.

Trivium China danışmanlık şirketinde kıdemli analist olan Joe Mazur, Çin’in aldığı önlemlere rağmen, büyük ölçüde kendini tuttuğunu söyledi. Mazur, “Önleyici olarak saldırmak istemiyorlar. Saldırıya karşılık vermek için iyi bir nedenleri olduğundan emin olmak istiyorlar” dedi.

Dış İlişkiler Konseyi’nde kıdemli bir araştırmacı olan Zongyuan Zoe Liu’ya göre, ABD Çin’e ne kadar baskı yaparsa, Pekin’in kendi kendine yeterlilik çabasını iki katına çıkarması ve hatta kaynaklar üzerindeki devlet kontrolünü artırması muhtemeldir.

Bu da aşırı yatırım gibi sorunları daha da derinleştirme ve dünyanın geri kalanıyla ticaret gerilimlerini daha da körükleme riski taşıyor. Ancak Liu, “Mevcut liderliğin kendine yeterlilikten uzaklaşacağını hayal etmek zor, çünkü Xi’nin nihai hedefi Çin’i yeniden büyük bir güç haline getirmek” dedi.

Çin’in dezavantajları

Çin için görünen bir dezavantaj, ekonomisinin Trump’ın ilk dönemine kıyasla şu anda daha zayıf olması.

Ülkenin büyüme oranı üçüncü çeyrekte %4,6’ya gerileyerek bir yıldan uzun bir sürenin en zayıf hızına ulaşırken, emlak sektöründeki sıkıntılar, şirket karlarının azalması ve tüketici duyarlılığının düşmesi ekonominin genelini olumsuz etkiledi.

Macquarie Group’un baş Çin ekonomisti Larry Hu’nun tahminine göre, ABD’nin gümrük vergilerini %60 oranında artırması, uygulamayı takip eden 12 ay içinde Çin’in büyümesini yüzde 2 puan azaltabilir.

Fudan Üniversitesi’nden Wu, Çin’in kendisi için politika alanını koruduğunu ve yurtdışından gelen zayıf talebi dengelemek için iç tüketime yönelik teşvikler de dahil olmak üzere daha fazla büyüme yanlısı önlem almaya hazır olduğunu söyledi.

Yine de birçok kişi daha dirençli bir Çin’in bile Trump’ın olası şoklarına maruz kalabileceğinden endişe ediyor.

Pekin’deki Tsinghua Üniversitesi’nde profesör olan ve cuma günü Hong Kong’da düzenlenen bir forumda ABD seçimleri üzerine bir oturumu yöneten Da Wei, “Ne yazık ki, Trump’ın bu seçimdeki zaferinin Çin’deki pek çok insanı rahatlatmaktan ziyade tedirgin ettiğini söylemek zorundayım” değerlendirmesini yaptı.

Pekin Trump’ın dönüşüne çoktan hazırlandı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

AB, Çinli şirketlerden teknoloji transferi talep edecek

Yayınlanma

Brüksel, “temiz teknolojilere” yönelik daha sert bir ticaret rejiminin bir parçası olarak AB sübvansiyonları karşılığında Çinli şirketleri fikri mülkiyetlerini Avrupalı işletmelere aktarmaya zorlamayı planlıyor.

İki üst düzey AB yetkilisinin Financial Times’a (FT) aktardığına göre, Çinli işletmelerin Avrupa’da fabrikaları olmasını ve teknolojik bilgi birikimini paylaşmasını gerektiren yeni kriterler, Brüksel’in aralık ayında batarya geliştirmek için 1 milyar avroluk hibe teklifleri için talep almasıyla uygulamaya konulacak.

Yetkililer, pilot uygulamanın diğer AB sübvansiyon programlarına da yayılabileceğini söyledi. FT’ye göre şartlar çok daha küçük ölçekli olsa da, Çin’in yabancı şirketlere Çin pazarına erişim karşılığında fikri mülkiyetlerini paylaşmaları için baskı yapan kendi rejimini yansıtıyor.

Yetkililer, kriterlerin ihale öncesinde değiştirilebileceğini söyledi. Planlar, sıkı çevre düzenlemelerine tabi olan AB’deki şirketleri “ucuz” ve “daha kirletici” ithalatın altında kalmaktan korumaya çalışan Avrupa’nın Çin’e karşı sertleşen tutumunun bir parçasını temsil ediyor.

Geçtiğimiz ay Avrupa Komisyonu, mevcut yüzde 10’luk vergiye ek olarak Çin menşeli elektrikli araçlara yüzde 35’e varan gümrük vergisi uygulanmasını onaylamıştı. Komisyon ayrıca hidrojen sübvansiyonlarına başvuran şirketler için daha sıkı şartlar getirerek hidrojen üretiminde kullanılan elektrolizörlerin parçalarının yalnızca yüzde 25’inin Çin’den temin edilebileceğine karar verdi.

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’a yakın isimler, yeni başkanın AB’ye kendisini takip etmesi ve Çin malları ve yatırımlarına daha fazla engel koyması için baskı yapacağını söyledi. Eğer Trump Çin ihracatına yüzde 60 gümrük vergisi getirme tehdidini sürdürürse, Pekin’in bu malları AB gibi başka bölgelere yönlendirmesi ve AB’nin de bu akını durdurmak için önlemler alması muhtemel.

Üst düzey bir AB diplomatı, “Eğer Trump’ın gündemindeki bazı konularda onunla birlikte hareket etmek istiyorsak o zaman Çin konusunda ne yapacağımıza karar vermemiz gerekir,” dedi.

Fakat bu hamle aynı zamanda AB ekonomisinin zayıflığı ve şirketlerin ucuz ithalata bel bağlamadan iddialı iklim hedeflerini tutturma kabiliyeti konusunda derinleşen endişelerle paralel ilerliyor.

Brüksel ayrıca mayıs ayında kabul edilen temiz teknolojilerin artırılmasını amaçlayan mevzuata yerli üretim hedeflerini de ekledi. 

Çin’in teknoloji ithalatına yönelik artan inceleme, dünyanın en büyük batarya üreticisi Çinli CATL gibi şirketleri Avrupa’da “gigafactory” adı verilen fabrikalar kurmaya teşvik etti. Şirket, Macaristan ve Almanya’daki tesislere milyarlarca avro yatırım yaptı.

Şangay merkezli Envision Energy de İspanya ve Fransa’daki tesislere yüz milyonlarca avro yatırım yapıyor. 

Fakat konu hakkında bilgi sahibi bir kişiye göre, bu yılın başlarında yapılan kapalı bir toplantıda Çin Ticaret Bakanlığı yerli otomobil üreticilerini Avrupa’da büyük yatırımlar yapmamaları konusunda uyardı ve Brüksel’deki siyasi belirsizliği gerekçe göstererek kıtada yalnızca son montaj aşaması için üretim hatları kurmalarını tavsiye etti.

Bu arada, AB’nin İsveç merkezli batarya şampiyonu Northvolt, üretimini artırmaya çalışırken iflasın eşiğine geldi.

Elektrikli araçların önemli bir bölümünü oluşturan bataryalar, maliyetin üçte birinden fazlasını oluşturuyor ve bu da daha az kirletici modellere geçmeye çalışan Avrupa otomobil üretim endüstrisi için batarya tedarik zincirlerini kritik hale getiriyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Altı Avrupa ülkesi Ukrayna ve Trump’ı tartışacak

Yayınlanma

Altı büyük Avrupa ülkesinin dışişleri bakanları, Ukrayna savaşının 1000. gününde Varşova’da görüşmelere başlarken Ukrayna’daki savaş ve Donald Trump’ın iktidara dönüşü tartışmalara hakim oldu.

Almanya, Fransa, İtalya ve Polonya’dan üst düzey diplomatlar toplantıya katılırken, Birleşik Krallık’tan David Lammy ve İspanya’dan Jose Manuel Albares de video aracılığıyla toplantıya iştirak etti .

Ev sahibi Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski, Brüksel’de tüm AB dışişleri bakanlarının bir araya geldiği toplantının ardından Varşova’da yapılacak toplantıda “doğu sınırımızın diğer tarafında ve Atlantik’in ötesinde yaşanan dramatik olaylar karşısında alınabilecek kararların tartışılacağını” söyledi.

Polonya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü AFP’ye yaptığı açıklamada, savaşın neredeyse üç yılını doldurduğu ve Trump’ın iktidara gelmesinin ABD politikasında köklü bir değişiklik tehdidi yarattığı bir dönemde, görüşmelerde “Avrupa’nın savunma kimliği ve bunun nasıl güçlendirileceği” konusununda ele alınacağını söyledi.

Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Kathrin Deschauer, “Avrupa’daki güvenlik durumu ve özellikle Ukrayna’daki durumla ilgili büyük bir ortak endişe var,” dedi.

Toplantıya Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sybiga da davetliydi fakat Varşova yerine Washington’a gidecek.

Toplantı, ABD Başkanı Joe Biden’ın Ukrayna’nın Rusya içindeki hedefleri vurmak üzere ABD tarafından tedarik edilen uzun menzilli füzeleri kullanmasına izin vermesinin hemen ardından gerçekleşti.

Kiev’in önemli bir destekçisi olan Polonya bu hamleyi memnuniyetle karşılarken, Sikorski bunu “Rusya’nın savaş çabalarına yardımcı olmak” üzere binlerce Kuzey Koreli asker konuşlandırdığı haberlerine “Vladimir Putin’in anlayacağı dilde bir yanıt” olarak nitelendirdi.

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, ülkesinin füzelerinin kullanılmasını onaylayıp onaylamayacağını söylemeyi reddetti.

Fransa da ihtiyatlı tutumunu sürdürdü. Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot pazartesi günü yaptığı açıklamada Fransız füzelerinin kullanılması ihtimalinin “bir seçenek” olarak kaldığını yineledi.

Almanya ise, Kiev’in uzun zamandır istediği uzun menzilli Taurus füze sistemini teslim etmeyi bir kez daha reddetti ve bunun yerine Kiev’e yapay zeka güdümlü 4.000 insansız hava aracı tedarik edeceğini duyurdu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English