Bizi Takip Edin

Ortadoğu

İran ve Suriye birlikte normalleşiyor ABD itiraz ediyor

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Washington’un Suriye ile ilişkileri normalleştirmeyeceğini söyledi. ABD’nin itirazları sürerken Arap devletleri Suriye ile yeni döneme hazırlanıyor. İran ise köklü müttefiki Suriye ilişkileri daha da derinleştiriyor.

Blinken Cuma günü yaptığı açıklamada Suriye yönetimi BM destekli adımları atmadığı sürece ilişkileri normalleştirmeyeceğini açıkladı. Daha önce de benzer açıklamalar yapan Blinken’ın son çıkışı Ürdün’de yapılan Suriye, Mısır, Suudi Arabistan, Irak ve Ürdün dışişleri bakanlarının katıldığı beşli Arap devletleri toplantısının ardından geldi.

1 Mayıs’taki beşli zirveden önce Suriye ve Ürdün dışişleri bakanları ayrı bir görüşme yapmıştı. Görüşme sonrasında ise 5 ülkenin dışişleri bakanları “Suriye’nin iç işlerine dış müdahelenn durması, mültecilerin geri dönüşünün sağlanması ve Suriye’nin kendi topraklarında devlet kontrolünü sağlamasını” öngören kapsamlı bir bildiriye imza atmıştı.

Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi ile telefonda görüşen Blinken Washington’un Suriye konusundaki pozisyonunu tekrarladı.

ABD Dışişlerinden yapılan açıklamada “Bakan Blinken, ABD’nin Esad rejimiyle ilişkileri normalleştirmeyeceğini ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı Kararı doğrultusunda gerçekçi, BM’nin kolaylaştırdığı siyasi ilerleme sağlanana kadar diğerler devletlerin normalleşmesini desteklemeyeceğini açıkça belirtti” ifadeleri kullanıldı.

ABD’siz normalleşme rahatsızlığı

Washington’un Suriye ile eş anlı olarak İran’ın da Körfez ülkeleriyle normalleşme sürecine itiraz ettiği biliniyor. Tel Aviv merkezli güvenlik kaygıları, İran’ın Şangay İş Birliği Örgütü’nün bir parçası olarak Orta Doğu ile ilişki kurması Washington’un bölge planlarıyla çelişiyor.

Suudi Arabistan’ın da Şangay İş Birliği Örgütü’ne üye olma kararı ve BRICS üyeliği konusunu gündemine alması Tahran ile Riyad arasında yumuşama ikliminin yaratılmasıyla eş anlı yürüyen süreçler. Bu dönemde ABD’nin oyunun dışında kalmış olması da Washington’u endişelendiriyor.

Çin’in yapıcı arabulucu rolüyle bölgede etkinliğini artırması da ABD’nin bir diğer endişesi. Riyad – Tahran hattında ilişkilerin onarılmasında arabulucuk yapan Çin’in Suriye krizi ve diğer bölgesel krizlere aynı misyonla müdahil olması Washington’un en istemediği senaryonun başında yer alıyor.

İran’dan Suriye’ye “tarihi” ziyaret

3 ve 4 Mayıs tarihlerinde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi beraberindeki kalabalık bakanlık heyetiyle Suriye’nin başkenti Şam’a bir çalışma gezisi düzenledi. Krizin başlamasından bu yana ilk kez İran’dan bu düzeyde bir ziyaret gerçekleşirken İran Cumhurbaşkanı geziyi ekonomi, güvenlik ve politik içerik bakımından “dönüm noktası” olarak tanımladı.

Suriye’deki kriz ortamını değerlendiren Reisi, “12 yıllık direnişin ardından bugün Suriye ve bölge halkının koşullarındaki değişim apaçık ortadadır” dedi.

İki günlük ziyaretin tamamlanmasının ardından Suriye – İran ortak bildirisi yayımlandı. Bu metinde “İki Cumhurbaşkanı ayrıca Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğinin tüm topraklar üzerinde genişletilmesinin altını çizerek, ABD’nin Suriye Arap Cumhuriyeti’nin doğal kaynaklarını çalma uygulamalarını şiddetle kınadılar ve uluslararası toplumdan bu eylemleri durdurması için kararlı bir pozisyon almaya çağırdılar” ifadeleri yer aldı.

Bu bildiriyle birlikte Suriye konusunda çözüme atıf yapan ve Suriye’nin egemenliğine vurgu yapan bölge devletlerinin hazırladığı iki bildiri kaleme alınmış oldu.

Ortadoğu

“Suriye ve İsrail normalleşmeye hazırlanıyor” iddiası

Yayınlanma

Eski İngiliz diplomat Craig Murray’ye göre HTŞ liderliğindeki Suriye yönetimi, 2026’nın sonuna kadar İsrail’i tanıyacaklarına dair Birleşik Krallık’a güvence verdi.

İngiltere’nin eski Özbekistan Büyükelçisi ve insan hakları savunucusu Craig Murray, kişisel bloğunda dikkat çekici bir iddiayı gündeme taşıdı. Murray, İngiliz diplomatik kaynaklara dayandırdığı paylaşımında, Suriye’de fiili kontrolü elinde tutan “cumhurbaşkanı” konumundaki Ebu Muhammed el-Colani’nin (Ahmed Şara), 2026 yılı sonuna kadar İsrail’i resmen tanıyacağı ve karşılıklı büyükelçi atamasının yapılacağı yönünde Birleşik Krallık’a güvence verdiğini ileri sürdü.

İddiaya göre bu hamle, Batı’nın mali desteği ve Suriye üzerindeki yaptırımların kaldırılması karşılığında hayata geçirilecek.

“İsrail’in işgali sonlandırması gündemde yok”

Murray, söz konusu anlaşmanın bir parçası olarak İsrail’in Suriye topraklarındaki işgalinin sonlandırılmasının gündeme gelmediğini, bu konunun Birleşik Krallık tarafından “ikili bir mesele” olarak görüldüğünü belirtti. Şara’nın da bu talebi öncelikli bir konu haline getirmediği ifade edildi.

İsrail: Süresiz olarak Suriye’de kalıyoruz

Murray’nin aktardığına göre, Avrupa Birliği’nin dış ilişkiler birimleri, Şara’nın açıkladığı bakanlar kurulunun, 17 Mart’taki Brüksel Konferansı’nda AB’ye verdiği “kapsayıcı hükümet” kurma taahhüdünü yerine getirdiği görüşünde. Bu taahhüt, Alevi ve Hristiyan topluluklar ile kadınların yönetime dahil edilmesini içeriyordu.

Murray şöyle devam etti: “Ancak 27 Mart’ta açıklanan 24 kişilik kabineye bakıldığında, dışişleri, maliye gibi kritik bakanlıklar da dahil 21 bakanın Sünni erkeklerden oluştuğu, yalnızca bir kadın bakanın yer aldığı ve onun da hem Hıristiyan hem de Kanada vatandaşı olduğu belirtildi. Kabinedeki azınlık temsilcileri ise (bir Hristiyan, bir Alevi ve bir Dürzi) yalnızca önemsiz bakanlıklarla sınırlandırıldı. Şii topluluğa ise hiçbir temsil hakkı verilmedi.”

Eski İngiliz diplomat, AB’nin bu tabloyu “kapsayıcı hükümet” olarak kabul etmesini “maskaralık” olarak nitelendirdi.

Murray, “Şara’nın İsrail yanlısı duruşu tüm diğer kriterlerin önüne geçmiş görünüyor” ifadesini kullandı.

MI6 ve İngiliz özel kuvvetleri sahada

İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın eski bir mensubu olan Craig Murray, yine aynı kaynağa dayandırarak Şara’nın MI6 ve İngiliz özel kuvvetlerinden doğrudan destek aldığını da iddia etti. Murray’ye göre, bu birliklerin temel görevi, Şara’ya bağlı militanlar arasında çıkabilecek olası isyanlara karşı önlem almak.

Murray, bu gruplar arasında yer alan Çeçen, Özbek ve Uygur kökenli savaşçıların şu an için elde ettikleri “zafer ganimetlerinden” memnun olduğunu ancak ileride İsrail’in tanınması gibi bir adımı hoş karşılamayabileceklerini söyledi.

Murray, bu noktada kendi öngörüsünü de paylaşarak, Şara’nın gelecekte kendi içindeki radikal unsurları ortadan kaldırabileceğini söyledi: “Batı destekli bu rejimin, en sonunda kendi içindeki en fanatik unsurları tasfiye edeceğini düşünüyorum. Aksi halde hem İslami fundamentalist hem de ABD/İsrail yanlısı bir lider olarak bu dengeyi sürdürebilmesi mümkün görünmüyor.”

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Nükleer program değil, nükleer silah hedefte

Yayınlanma

ABD, İran’ın nükleer programını tamamen kaldırmak yerine nükleer silah için gerekli uranyum zenginleştirme faaliyetlerine sınır getirmeyi hedefliyor.

İran ile ABD arasında yürütülen nükleer müzakerelerin ikinci turu 20 Nisan Cumartesi günü yine Umman’ın başkenti Maskat’ta yapılacak.

İran Dışişleri Sözcüsü İsmail Bekayi, resmi haber ajansı IRNA’ya yaptığı açıklamada, “Yapılan istişareler sonucunda, Maskat’ın 19 Nisan Cumartesi günü yapılacak olan görüşmelerin ikinci turuna ev sahipliği yapmaya devam etmesine karar verildi” dedi.

Uranyum zenginleştirmeye sınır mesajı

Öte yandan Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff olası bir anlaşmanın temelinin, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin ve nükleer silah üretim kapasitesinin denetlenmesine dayanacağını söyledi.

Müzakerelerde ABD heyetine başkanlık eden Witkoff, Fox News’e yaptığı açıklamada, İran’ın uranyumu sivil amaçlarla zenginleştirme gerekçesinin sınırlı olduğunu belirterek, “İran’ın yüzde 3.67’nin üzerinde zenginleştirme yapmasına gerek yok. Bazı durumlarda yüzde 20, bazı durumlarda yüzde 60 seviyelerine ulaşıyorlar. Bu kabul edilemez” dedi.

İsrail; ABD-İran müzakereleri çökerse saldırı seçeneği için bastırıyor

Bu ifadeler, Washington’un önceliğinin, Tahran’ın nükleer programını tamamen ortadan kaldırmak değil, nükleer silah üretimini önleyecek sınırlandırmalar getirmek olduğunu ortaya koyuyor. Bu yaklaşım, özellikle İsrail’in tüm nükleer programın sökülmesi yönündeki çağrılarından farklılaşıyor.

“Şeytan ayrıntılarda gizli”

Witkoff, bir sonraki müzakere turunda yalnızca uranyum zenginleştirme değil, İran’ın sahip olduğu füze türleri ile nükleer silah tetikleyicilerinin de gündeme geleceğini kaydetti. Witkoff, “Şeytan ayrıntılarda gizli. Bu yüzden doğrulama süreci anlaşmanın temelini oluşturacak” ifadelerini kullandı.

İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?

Olası bir anlaşmanın uygulanmasını kimin denetleyeceği konusunda ise açık konuşmayan Witkoff, ABD’li denetçilerin mi yoksa Birleşmiş Milletler’in mi görev alacağına ilişkin bilgi vermekten kaçındı.

Witkoff’un açıklamaları, Obama yönetimi döneminde imzalanan ve Trump tarafından 2018’de feshedilen 2015 İran Nükleer Anlaşması’nın mevcut görüşmelere zemin oluşturduğunu gösteriyor. Söz konusu anlaşma, İran’ın uranyumu yüzde 3.67’nin üzerinde zenginleştirmesini yasaklıyordu.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Irakçi, ikinci tur müzakere öncesi Moskova’ya gidecek

Yayınlanma

Abbas Irakçi

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, bu hafta Batı ile Tahran arasındaki nükleer anlaşmazlığın çözümüne yönelik ABD ile yapılacak ikinci tur müzakere öncesinde müttefiki Rusya’yı ziyaret edecek. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ziyaretin önceden planlandığını söyledi.

İran ile ABD, geçen hafta Umman’da dolaylı görüşmelerde bulundu. Bu hafta ise İran’ın nükleer programındaki gerilim üzerine taraflar tekrar bir araya gelecek. ABD Başkanı Donald Trump, anlaşma sağlanamaması halinde askeri müdahale tehdidinde bulunmuştu.

Batılı ülkeler, Tahran’ı nükleer silah geliştirmeye çalışmakla suçlarken; İran, programının yalnızca sivil amaçlar taşıdığını savunuyor.

Irakçi’nin ziyaret edeceği Rusya, İran’ın Batı ile yürüttüğü nükleer müzakerelerde Tahran’a destek veren ve 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya taraf olan ülkelerden biri. Trump, söz konusu anlaşmadan başkanlığının ilk döneminde çekilmişti.

İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?

Reuters’a konuşan iki İranlı yetkili, Trump’ın mevcut yaklaşımının daha önceki tavırlarını yansıttığını, tehditlerle başlayan sürecin geri adımla sonuçlanabileceğini düşünüyor. Yetkililer, bunun Trump’ın Grönland, Gazze ve gümrük tarifeleriyle ilgili politikalarında da görüldüğünü hatırlatıyor.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Irakçi’nin, cumartesi günü için planlanan ve henüz yeri açıklanmayan ikinci tur müzakereler öncesinde Rusya’da bulunacağını söyledi.

Hükümete yakın İranlı bir kaynak ise Reuters’a yaptığı açıklamada, ABD’nin görüşmelerin Roma’da yapılmasını istediğini, İran’ın ise Cenevre’yi tercih ettiğini söyledi. Bekayi, ABD’nin “dayatmacı ve tehditkâr” yaklaşımı nedeniyle görüşmelerin dolaylı biçimde sürdürüleceğini vurguladı.

İran tarafının açıklamasına göre, cumartesi günü yapılan ilk müzakere sırasında her iki heyet ayrı odalarda bulunmuş, mesajlar Umman Dışişleri Bakanı aracılığıyla iletilmişti.

Bazı İranlı yetkililer, Trump’ın iş dünyasından gelmesinin, ekonomik teşvikler içeren bir anlaşmaya daha sıcak bakmasını sağlayabileceğini düşünüyor. Bu teşvikler arasında, ABD yapımı uçakların İran tarafından satın alınması veya İran ekonomisinin ABD’li yatırımcılara açılması gibi unsurlar yer alıyor.

İsrail; ABD-İran müzakereleri çökerse saldırı seçeneği için bastırıyor

İran para birimi, İran-ABD görüşmelerinin duyurulmasının ardından yüzde 16 oranında değer kazandı.

Konuyla ilgili diplomatik trafiğin bir parçası olarak, Birleşmiş Milletler Atom Enerjisi Kurumu (UAEA) Başkanı Rafael Grossi’nin çarşamba günü Tahran’ı ziyaret etmesi bekleniyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English