Bizi Takip Edin

AMERİKA

JD Vance ve küreselleşmeci tavır

Yayınlanma

Ann Pettifor

System Change

17 Temmuz 2024

Trump’ın mavi yakalı seçmenler ve milyarderler ile ittifakı

Trump, JD Vance’ı başkan yardımcısı adayı olarak seçerek, net bir şekilde küreselleşme karşıtı, düzen karşıtı, güçlü dolar karşıtı, demokrasi karşıtı, kürtaj karşıtı ve Wall Street yanlısı tavrını ortaya koydu.

Pek çok insanın anlam veremediği şey ise, Trump’ın “mavi yakalı” senatör JD Vance’ı başkan yardımcısı olarak seçmesinin, finansal küreselleşmeden büyük oranda fayda sağlayan libertaryen milyarderler Peter Thiel ve Elon Musk tarafından böylesine coşkuyla desteklenmesi.

Bu ilişkinin görünürdeki çelişkili tabiatı hakkında Financial Times’tan Edward Luce şunları yazıyor: “Demokratların, Vance’in gerçek olan mavi yakalı kökenleri ile zengin sponsorları arasındaki gerilimi kullanmayacak bir kampanyası ihmalkâr olur.”

Luce’un müesses nizama dönük analizindeki sorun genel manada şu: Vance’in mavi yakalı kökenleri ile milyarderler arasında hiçbir gerilim yok.

Zengin elitlerin her zaman totalitarizmi desteklemesi gibi, oligarkların Trump’a destek vermesinin arkasındaki mantık da tamamen rasyonel.

Plütokratlar, düzenleyici demokrasinin erişemeyeceği küresel alanda iş yapmayı tercih ederler ve seçilmiş hükümetlerin yollarından sonsuza dek çekilmesini isterler.

Bu hedefe ulaşmak için bir faşist gerekiyorsa da sorun yoktur.

Trump’ı destekleyen işçi sınıfı, ücretlerini düşüren ve yaşam standartlarını düşüren küresel piyasaların etkisinden korunmak istiyor.

Bu korumayı Trump sağlayacaksa, öyle olsun.

Her iki grup da Biden yönetiminden hüsrana uğradı.

Milyarderler, Biden’ın demokratik baskıya yanıt vermesinden ve Lina Khan’ı Federal Ticaret Komisyonuna (FTC) avukat olarak atamasından rahatsız oldular. Khan, burada Amazon’a karşı kamuoyunda ses getiren bir dava açmış ve sağlık şirketlerinin rekabete aykırı davranışlarını sorgulamıştı.

Mavi yakalı işçiler ve orta sınıfa gelince: Başkan Biden, 2020-2024 yılları arasında gıda, enerji ve emlak fiyatlarını artıran küresel emtia piyasalarını yeniden düzenlemeyerek, yaşam standartlarını baltalama sürecini sürdürmüştü [Başkan Clinton, Larry Summers’ın da yardımıyla bu piyasaları 2000 yılında serbestleştirmişti].

Trump fenomenine ilişkin bu perspektif, Financial Times ve diğer ana akım medya organlarındaki küreselleşme yanlısı yorumcuların kavrayışının ötesinde kalıyor.

Aşırı sağ dünya genelinde öne geçiyor

Uzun zamandır, finansal küreselleşmeye karşı ilerici sol direnç olmadığı sürece küreselleşmeye doğrudan karşı çıkışın ve tepkinin aşırı sağ tarafından devşirileceğini savunuyorum.

Çoğu ülkede bu direniş artık ihmalkâr, kendine dönük ve çoğu zaman mezhepçi sol —Fransa’nın yeni, kapsayıcı sol partileri bu konuda istisna olabilir— tarafından değil, otoriter, antidemokratik partiler tarafından yönetiliyor.

Ayrıca direniş, Cumhurbaşkanı Macron, Tony Blair ve onların yandaşları gibi yerleşik “merkez” figürlerinden de gelmiyor. Onlar küresel finansın —Wall Street ve diğer finans merkezleri— demokratik ulus devletler üzerindeki muazzam tahakkümünü destekleyerek demokrasinin zayıflamasına aktif olarak göz yumuyorlar.

Merkezdekiler, seçilmiş, demokratik hükümetlerin ekonominin —piyasaların— yolundan çekilmesini istiyorlar. Küreselleşmeye ve iklim felaketine karşı örgütlü direnişin altını oyuyorlar. Ekosistem umurlarında bile değil. Britanya’da küreselleşmiş fosil yakıt lobisinin muazzam gücüne karşı savaşan genç ve yaşlı aktivistlerin hapsedilmesine karşı çıkmıyorlar.

Bu elitler için dünya sadece bir kül tablası. Artan sera gazı emisyonlarının tehlikelerine karşı ne kadar umursamaz oldukları ve ülkelerinde siyasi görüşlere ne kadar kayıtsız kaldıkları ortada. Birçoğu, geçtiğimiz hafta sonu milyarder Hint varis Anant Ambani’nin grotesk düğününe katılmak için özel jetlerle geldi. Düğünü, küreselleşmiş servet ile otoriterlik arasındaki bağı kutladı; zira düğün, milliyetçi ve Hindu aşırılıkçı Başbakan Narendra Modi tarafından kutsandı.

Bu umursamazlık karşısında bile Londra ve Washington elitleri, demokrasinin altını oyma görevini isimsiz ve hesap vermeyen “piyasalara” bırakmayı tercih ediyor.

Trump kampanyasının kadın düşmanı, acımasız ve kaba otoriterliğini biraz itici bulsalar da onun önüne geçmeyecekler. Bunu yapabilmek için, fiilen piyasa yönetimi haline gelen duruma son vermeleri ve demokrasiyi savunmak için mücadele etmeleri gerekecek.

Bundan böyle bu rol halka —demos’a— ve özellikle örgütlü işçi sınıfına düşüyor.

No pasarán! [Geçit yok!]

Trump’ın başkan yardımcısı adayı JD Vance kimdir?

AMERİKA

Joseph Nye, Çin’e karşı ABD-Japonya ittifakını güçlendirmeyi önerdi

Yayınlanma

Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler teorilerinde neoliberal kurumsalcılığın temsilcilerinden Joseph Nye, cuma günü yaptığı açıklamada, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın ikinci döneminde gümrük tarifeleri konusundaki öngörülemezliğini uluslararası müzakerelerde bir pazarlık taktiği olarak kullanacağını söyledi.

Nye, Nikkei ve ABD Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi tarafından düzenlenen bir güvenlik sempozyumunda konuştu.

Nye, Trump’ın “öngörülemezliği pazarlıktaki en önemli silahı olarak gördüğünü” söyledi.

Oturumda konuşan eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage da “‘Transaksiyonel’ bir başkan bekleyebilirsiniz” dedi.

Trump seçim kampanyası sırasında Çin’den yapılan ithalata %60, diğer ülkelerden yapılan ithalata ise %10 ila %20 oranında gümrük vergisi getirme sözü vermişti. Armitage, “[Trump] bunu çok sık ve çok yüksek sesle söylediği için göreceğimiz ilk şey gümrük tarifeleri olacak” dedi ve ekledi: “Trump’ın gümrük tarifeleri ve bunların gerçekte ne anlama geldiği konusunda hiçbir fikri yok.”

Aynı zamanda Harvard Üniversitesi John F. Kennedy School eski dekanı olan Nye, ticaret hukukunun bir başkana ulusal güvenlik gerekçesiyle gümrük vergisi uygulama yetkisi verdiğini ancak bunun çelik ya da otomobilin ötesinde kozmetik gibi ürünlere nasıl uygulanabileceğinin belirsiz olduğunu belirtti.

“Bence %60 gümrük vergisi ilan edecekleri bir şey görmeniz muhtemel,” dedi ve ekledi: “Ancak [Çin Devlet Başkanı] Xi Jinping ile bir anlaşma yapmaya çalışması da ihtimal dışı değil.”

Nye, örneğin ABD’de yatırım yapma sözü karşılığında belirli malları ya da alanları muaf tutan bir anlaşma yapılabileceğini söyledi.

“[Trump] hem pastayı yemeyi hem de pastadan yemeyi seviyor. ‘X’e %60 gümrük vergisi koydum’ diyecek ama sonra Y ve Z’nin pazarlık konusu yapılmadığını ve %5’in üzerinde gümrük vergisi olmadığını göreceksiniz.”

Trump’ın “Önce Amerika” şeklindeki diplomatik tutumu sorulduğunda Armitage, “Bay Trump’ın dünya genelinde başka herhangi bir ilişki için gerçek duygular beslediğini sanmıyorum” dedi.

“Yönetiminde dost ve müttefiklerle daha iyi ilişkiler geliştirmek isteyen insanlar olacaktır, ama bunu çözmek biraz zaman alacak. En az ilk altı ay içinde retorik dışında büyük değişiklikler beklemiyorum” diye devam etti.

Çin’e karşı Japonya kartı

Bu arada Nye, “ABD’de Çin’e karşı durma konusunda iki partiden de çok güçlü bir destek var ve bu da Japonya’nın kesinlikle kilit bir müttefik olduğu anlamına geliyor” dedi.

Bununla birlikte Nye, “Trump [Japonya’dan] örneğin daha fazla katkı ve ev sahibi ülke desteği isteyebilir ya da belirli ticaret alanlarında bazı tavizler talep edebilir” diye ekledi.

Nye ayrıca Japon yumuşak gücünün rolünü de vurguladı. Japonya’nın özellikle altyapı projelerine odaklanan uluslararası yardımlarına atıfta bulunarak, Güney Pasifik adaları da dahil olmak üzere Çin’in bölgedeki Kuşak ve Yol Girişimine meydan okumak için “Japonya’nın ABD’den daha uygun olduğunu” söyledi.

Armitage, Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba’ya bir öneri olarak şunları söyledi: “Bay Trump’ın dostu olmaya çalışmayın. Sadece uygun bir ilişki kurmaya çalışın. … Anladığım kadarıyla uluslararası alanda hiç kimse Trump’ın dostu değil.”

Nye, Çin’in Japonya ve ABD için zorluklar teşkil ettiğini, bu nedenle Washington ve Tokyo’nun “kaderlerinin birlikte kalmak olduğunu” söyledi. “Temel olarak, daha geniş jeopolitik durum, ABD-Japonya ittifakının dünyadaki en önemli ittifak olarak kalacağı anlamına geliyor” dedi.

ABD-Çin ilişkileri üzerine bir başka oturumda, yakın zamana kadar Başkan Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki öne çıkan Çin uzmanlarından biri olan Rush Doshi, Trump’ın Çin politikası ile Trump’ın ekibinin politikasının “tam olarak aynı şey olmadığına” dikkat çekti.

Doshi, Trump’ın ilk döneminde ekibinin iki partili uzlaşıya dayalı “rekabetçi bir yaklaşım” benimsediğini, Trump’ın kendisinin ise “daha işlemsel, daha çok kendi bireysel öngörülemezliğine dayalı” bir yaklaşım benimsediğini ve bunun da bazen ekibinin yaklaşımını baltaladığını söyledi.

Asya güvenliği alanında kıdemli araştırmacı ve Çin Güç Projesi direktörü Bonny Lin ise, ikinci Trump yönetiminin “çok daha keskin bir çerçeveye ve Çin’e daha keskin bir odaklanmaya” sahip olmasını beklediğini belirtti.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Biden, Trump dönmeden önce TSMC’ye 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini kesinleştirdi

Yayınlanma

Biden yönetimi, seçilmiş başkan Donald Trump’ın göreve gelmesinden iki ay önce Taiwan Semiconductor Manufacturing Co. (TSMC) şirketine 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini tamamladı.

Üst düzey yönetim yetkilileri, paranın şirketin proje kilometre taşlarına ulaşmasına bağlı olarak aşamalı olarak ödeneceğini, ancak TSMC’nin bu yılın sonuna kadar en az 1 milyar dolar almasının beklendiğini söyledi.

TSMC Arizona’daki üç fabrikada 3 nanometre, 2 nm ve A16 çipleri üretecek ve şirketin ABD’deki toplam yatırımı 65 milyar dolara ulaşacak.

Arizona’daki ilk fabrikada 4 nm ve 5 nm çipler de üretilecek ve 2025 yılının ilk yarısında yüksek hacimli üretime başlanacak. İkinci fabrikada üretimin 2028’de, üçüncü fabrikada ise on yılın sonunda başlaması planlanıyor.

Nanometre, bir çip üzerindeki transistörler arasındaki mesafeyi ifade ediyor. Daha küçük bir sayı genellikle daha gelişmiş ve güçlü bir çipe işaret etmekte.

ABD Ticaret Bakanı Gina Raimondo perşembe günü düzenlenen bir brifingde gazetecilere yaptığı açıklamada, “İlk kez bu öncü çipleri ABD’de üreteceğimizi söyleyebileceğiz” dedi.

Raimondo, “TSMC, çip [üretiminin] verimliliğinin önemli bir göstergesi olan verim oranlarının Arizona’da da Tayvan’da olduğu kadar iyi olduğunu doğruladı” dedi. “Bu inanılmaz bir şey. Bunu yapmak inanılmaz derecede zor … ve burada ilk kez yapılıyor” diye ekledi.

TSMC, 6.6 milyar dolarlık hibenin yanı sıra 5 milyar dolarlık kredi de alacak ve sermaye harcamalarının %25’ine kadar yatırım vergisi kredisi talep edebilecek.

Tayvanlı şirket, 8,5 milyar dolar hibe alan Intel’in ardından Çip Yasası’ndan yararlanan en büyük ikinci şirket konumunda. Güney Koreli Samsung ise 6.4 milyar dolarla üçüncü en büyük hibeyi alacak.

Biden’ın Ticaret Bakanlığı, 39 milyar dolarlık Çip Yasası üretim fonunun 36 milyar dolardan fazlası için ön şartnameleri açıkladı. TSMC, şu ana kadar nihai şartlara ulaşan sadece ikinci proje. Kesinleşen diğer tek Çip Yasası fonu, 123 milyon dolar ile ödüllendirilen ABD’li yarı iletken üreticisi Polar Semiconductors.

Trump’ın dönüşü, yarı iletken üretimini ülkeye taşımayı amaçlayan Çip Yasası’nın geleceğine gölge düşürdü. Seçilmiş başkan anlaşmayı eleştirerek “çok kötü” olarak nitelendirdi ve bunun yerine yarı iletken üretimini ABD’ye çekmek için gümrük tarifelerini kullanmayı önerdi.

Nikkei Asia’ya konuşan üst düzey bir yönetim yetkilisi, nihai anlaşmaların imzalanmasının Trump yönetimine şartları değiştirmek için çok az alan bıraktığını çünkü “bunun bağlayıcı bir sözleşme olduğunu” söyledi. “Yani şirket kilometre taşlarını yerine getirdiği sürece, hükümetin ilerlemesi için sözleşmeye bağlı bir anlaşma” dedi.

Beyaz Saray ulusal ekonomi danışmanı ve Çip Uygulama Yönlendirme Konseyi eş başkanı Lael Brainard’a göre ufukta benzer hamleler var. Brainard perşembe günü gazetecilere verdiği demeçte, “Önümüzdeki iki ay boyunca, Ticaret Bakanlığı’nın daha fazla ödülü sonuçlandırdığını görmeye devam edeceksiniz ve bugüne kadar kaydedilen ilerlemenin on yılın sonuna kadar devam etmesini sağlayacağız” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’tan bir kez daha Ukrayna’daki savaşı bitime sözü

Yayınlanma

ABD seçimlerinden galip çıkan Donald Trump, bir kez daha yönetiminin öncelikli hedeflerinden birinin Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek olacağını duyurdu.

Trump, Florida’daki Mar-a-Lago malikanesinde düzenlenen galada şu açıklamalarda bulundu: “Rusya ve Ukrayna konusunda çok sıkı çalışacağız. Bu savaş sona ermeli. Üç gün içinde binlerce insanın, çoğu asker, hayatını kaybettiğine dair haberler gördüm. Ancak ister asker olsun ister şehirlerdeki insanlar, bu konuda çaba sarf edeceğiz.”

Trump’ın sözcüsü Karoline Leavitt, daha önce yaptığı bir açıklamada Trump’ın, 20 Ocak 2025’teki yemin töreninin ardından “ilk gün” Rusya ve Ukrayna temsilcilerini müzakere masasına oturtmayı planladığını belirtmişti.

Bloomberg‘in kaynakları, Trump’ın Ukrayna politikasını, göreve başlamadan iki ay önce şekillendirmeye başladığını söyledi.

Trump, seçim kampanyası sırasında defalarca, göreve geldikten kısa bir süre sonra Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşı sona erdireceğini iddia etmişti. Hatta bu savaşı “bir gün içinde” bitirebileceğini söylemişti.

Ancak Trump, Kiev’i barışçıl diyaloğu reddetmesi durumunda askeri yardımı kesmekle tehdit etmek ve Moskova’yı, çatışmayı çözmek istemediği takdirde Ukrayna’yı daha fazla silahlandırmakla uyarmak gibi çifte ültimatomların ötesinde somut bir plan sunmadı.

Trump’ın danışmanları, mevcut cephe hattındaki askeri çatışmanı dondurmayı ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını en az 20 yıl boyunca reddetmesini önerdi. Fakat Trump, henüz Ukrayna’daki savaşı sona erdirecek somut bir planı onaylamadı.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English