Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

KKTC’nin tanınma diplomasisinde ilk durak: Türk devletleri

Yayınlanma

39 yıl önce kurduğu cumhuriyeti, bağımsız devlet olarak dünyaya tanıtma mücadelesi veren KKTC, TDT’ye gözlemci üye olarak önemli bir eşiği aştı. Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, “Türk Dünyası ile yoğun iş birliğine giderek güçlü bir koalisyon oluşturulması ve KKTC’nin tanınmasına yönelik siyaset anlayışının aktif olarak uygulamaya sokulması büyük önem arz ediyor” diyor.

Bütün ambargolara rağmen 39 yıldır devlet olarak varlığını sürdüren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), 2017 Crans Montana müzakerelerinin çöküşünden sonra politikasını egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü zeminine oturttu. Bu tarihten beri adı konmadan yürütülen KKTC’nin tanınma politikası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’e (BM)  yaptığı çağrı ile ete kemiğe büründü. Bu kapsamda yürütülen mücadelede önemli bir eşik, Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) KKTC’yi gözlemci üye olarak kabul etmesiyle aşıldı. Ardından Gambiya Devlet Başkan Yardımcısı Badara Joof’un, adaya gelerek KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la görüşmesi ve Türkiye, Azerbaycan, KKTC’nin iktidar partilerinin Kıbrıs’ta düzenledikleri ortak toplantı önemli adımlar olarak kayıtlara geçti. Ülkenin bağımsız bir devlet olarak uluslararası arenada tanınması için uzun bir yolu var, ancak sabır ve kararlı mücadele Kıbrıs Türküne hiç de yabancı değil.

‘Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek anlamsız’

KKTC’nin tanınma diplomasisinde izleyeceği yol haritasını ve bu yeni politikanın Doğu Akdeniz mücadelesinde nereye oturduğunu KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı ve Müzakere Heyeti Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Işıksal ile konuştuk.

  • KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınma girişimleri, KKTC ve Türkiye’nin “tek devlet” modelli yeni bir BM müzakere sürecine kapıyı kapattığı anlamına mı geliyor? Yoksa BM müzakere süreci de yeni tanınma girişimiyle eş zamanlı olarak yürütülecek mi?

Ekim 2020’de yapılan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Yeni Bir Dönem, Yeni Bir Vizyon” başlıklı Cumhurbaşkanlığı adaylığı bildirgesinde Sayın Ersin Tatar, Kıbrıs’ta olası çözümün egemen eşit iki ayrı devletin varlığına dayalı olması gerektiğini ve artık federasyona dayalı çözüm şeklinin tüketildiğini ifade ederek bu vizyonunu Kıbrıs Türk Halkına anlattı ve destek istedi. Kıbrıs Türk Halkı da özgür iradesi ile Sayın Tatar’ı Cumhurbaşkanı seçerek bu vizyona dayalı çözüm şekline destek verdiğini göstermiş oldu.

Kıbrıs’taki gerçekler sorunlu bir geçmişi ve farklı ırk, dil, din, kültür ve yaşam tarzına sahip olan ve aralarında güç asimetrisi olan Türk ve Rum Halklarının federal bir çözümle bir arada yaşamayacaklarını, zorlama bir antlaşma ile bu sağlanmaya çalışılsa bile bunun uzun soluklu olamayacağını göstermektedir. Albert Einstein’ın söylediği gibi aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek anlamsızdır. Rum tarafının federal bir çözümde ısrar etmesi zaman kaybından başka bir sonuç getirmeyecek ve tüm taraflara zarar veren statükoyu daha da kalıcı hale getirecektir. Kıbrıs’ta hangi çözüm modelinin çalışmayacak olduğu artık bellidir.

Bu bağlamda benim de içinde yer aldığım, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar başkanlığındaki müzakere heyeti, 27-29 Nisan 2021’de Cenevre’de yapılan 5+Birleşmiş Milletler (BM) gayri resmi görüşmelerinde Kıbrıs Türk Halkının yıllardır büyük bir özveriyle sürdürdüğü varoluş ve devletleşme mücadelesine yakışır bir şekilde Kıbrıs’ta adil, gerçekçi ve sürdürülebilir bir anlaşmaya ancak iki devletin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü zemininde bir iş birliğiyle ulaşılabileceğini öngören yeni çözüm önerilerini BM nezdinde kayda geçirmiştir. Kıbrıs Türk Tarafı, Kıbrıs Türk Halkının müktesep egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü teyit edilmesi halinde resmi müzakerelere başlanabileceğini her daim ifade etmektedir. Bu noktada devletimizden hiçbir şekilde ödün veremden uzlaşı ve iş birliğine açık bir şekilde yolumuza emin adımlarla devam edeceğiz.

ÜÇ MİLLET BİR DEVLET

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş (sağda), Yeni Azerbaycan Partisi Genel Başkanvekili Tahir Budagov (solda) ve KKTC Ulusal Birlik Partisi Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu 19 Aralık’ta “3 Devlet Bir Millet” başlığıyla düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu. FOTO: Ali Ruhluel/AA

‘Mücadele hız kesmeden devam edecek’

  • KKTC’nin TDT’na gözlemci üye olarak kabulü önemli bir adımdı. Bundan sonraki süreçte nasıl bir yöntem izlenecek? Bu yeni tanınma diplomasisinin bir yol haritası var mı?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletlerin 77. Genel Kurulu Çalışmaları çerçevesinde yaptığı konuşmada tüm dünya liderlerine KKTC’yi resmen tanınması için yaptığı tarihi çağrı çok önemlidir ve dolayısıyla Kıbrıs Türk halkının geleceği için yeni bir milattır. Sayın Erdoğan bu çağrı ile sadece Kıbrıs Türk Halkına ve haklı mücadelesine sahip çıkmakla kalmamış aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının, temsil ettirilmediği Bileşmiş Milletler platformunda sesi, soluğu ve nefesi olmuştur.

Bu çağrının hemen ardından Özbekistan’ın Semerkant kentinde düzenlenen 9. Türk Devletleri Teşkilatı Liderler Zirvesi’nde Devletimizin oy birliğiyle ilk kez Anayasal adı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak gözlemci üyeliğe kabul edilmesi uluslararası tanınma yolunda atılmış tarihi bir adımdır. Bundan böyle, bizleri azınlık statüsüne hapsedecek süreçler devam etmeyecektir.

Devlet olmanın tüm şartlarını yerine getiren ve tam teşekküllü kurum ve kuruluşlara sahip olan KKTC, uluslararası alanda tanınmış pek çok devletten sosyo-ekonomik ve siyasi açıdan çok daha ileri durumdadır. KKTC yavaş yavaş, aşama aşama uluslararası camiadan kabul görmektedir. Cumhuriyetimizin 39. yılını kutladığımız bu günlerde statümüzü ileriye taşıyan bu olumlu gelişmeden daha da cesaret alarak onurlu mücadelemize hız kesmeden devam edeceğiz. KKTC ile aynı değerleri paylaşan Türk Dünyası ile Türkiye’nin liderliğinde yoğun bir iş birliğine giderek güçlü bir koalisyon oluşturulması ve KKTC’nin tanınmasına yönelik siyaset anlayışının aktif olarak uygulamaya sokulması büyük önem arz etmektedir. Türk Devletleri Teşkilatı’nın KKTC’yi gözlemci üye olarak kabul etme kararı aynı zamanda Kıbrıs’ta iki taraf arasında haksız statü dengesizliğini gidermeye ve adada egemen eşitliğe dayalı adil bir uzlaşının sağlanmasına yardımcı olacaktır.

‘Doğu Akdeniz’de jeo-politik denklem değişebilir’

  • Türkiye’nin Mısır’a yönelik attığı “normalleşme” adımlarının başarıya ulaşması Doğu Akdeniz’deki mevcut kamplaşmayı etkiler mi? Bölgede nasıl bir senaryo öngörüyorsunuz?

Türkiye’nin Mısır’a yönelik attığı “normalleşme” adımlarının başarıya ulaşması halinde Doğu Akdeniz’deki jeo-politik denklemin tamamı ile değişebileceğini öngörebiliriz. Doğu Akdeniz’de son zamanlarda keşfedilen hidrokarbon yatakları bölgedeki iş birliği için yeni fırsatlar yaratmıştır. Ancak Rum ve Yunan tarafının maksimalist talep ve istekleri Avrupa ve Akdeniz’deki diğer kıyı devletlerinin ciddi maddi zarara uğramasına neden olmaktadır. Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları sorununun adil bir şekilde çözülmemesi halinde, bölgenin daha büyük siyasi krizlerle karşılaşacağı aşikârdır. Böylesine büyük bir siyasi karışıklıktan hiçbir taraf yarar sağlamayacaktır.

Buradaki temel sorun Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan ve Kıbrıs Adasına yalnızca 70 km uzakta bulunan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki siyasi denklemden dışlanmaya çalışılmasıdır. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) dış siyasetinin temel hamlesi ne zaman bir ülke Türkiye ile küçük de olsa sorun yaşasa hemen gidip o ülkeyle ittifak kurmaktır. Yunanistan ve GKRY’nin ana amacı sözde Sevilla haritası diye hazırlattıkları bir harita ile Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesini 3.5 kat azaltarak Türkiye’yi Antalya Körfezine hapsetmektir. Türkiye ile deniz yetki anlaşmaları imzalamaları halinde başta İsrail ve Mısır olmak üzere aslında tüm bölge ülkeleri büyük fayda sağlayacaktır. Türkiye’nin bölge ülkeleriyle kurduğu yeni stratejik ilişkiler ile Rum-Yunan ikilisinin “kuşatma” stratejisinin başarısız olacağını ve Doğu Akdeniz’deki jeo-politik denklemin tamamı ile değişebileceğini düşünüyorum.

DİPLOMASİ

Ermenistan Dışişleri: Erivan-Bakü ilişkilerinde normalleşme süreci devam ediyor

Yayınlanma

Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Azerbaycan ile ilişkilerde normalleşme sürecinin devam ettiğini ve sınır belirleme çalışmalarının ocak ayında başlayacağını açıkladı. Barış anlaşması taslağındaki 17 maddenin 15’i üzerinde mutabakat sağlandığı belirtildi.

Ermenistan Dışişleri Bakanlığı, Erivan ile Bakü arasındaki ilişkilerin normalleşmesinde ilerleme kaydedildiğini bildirdi. Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan’ın İnterfaks haber ajansına yaptığı açıklamaya göre, devlet sınırının belirlenmesi çalışmaları devam edecek.

Mirzoyan, “Ocak ayında iki ülkenin başbakan yardımcılarının başkanlığındaki sınır belirleme komisyonlarının toplantısı için anlaşma sağlandı. Sınır belirleme sürecinin nasıl ve nerede devam edeceğine dair mutabakat oluştu,” dedi.

Bakan, Bakü’nün barış anlaşması taslağına ilişkin önerilerine yanıt beklediklerini ve 17 maddenin 15’i üzerinde görüş birliğine varıldığını da sözlerine ekledi.

Daha önce 7 Ocak’ta Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan’ın silahlanmasının bölge için tehdit kaynağı olduğunu ve yeni gerginliklere yol açacağını belirtmişti.

Aliyev, “Ermenistan’ın silahlanması sadece yeni gerginliklere neden olacak,” ifadelerini kullanmıştı.

Aliyev, Erivan’ın barış anlaşması konusunda Bakü’nün şartlarını kabul edeceğine dair umudunu dile getirdi. Minsk Grubu’nun lağvedilmesi ve Ermenistan anayasasında değişiklik yapılması olmadan barış anlaşmasının mümkün olmayacağını belirtti.

Buna karşılık Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Aliyev’in açıklamalarının durumu tırmandırmaya yönelik olduğunu belirtirken, Erivan’ın diyalogdan yana olduğunu vurguladı.

Öte yandan, 6 Ocak’ta Azerbaycan Savunma Bakanlığı, sınırdaki Laçin bölgesinde Ermenistan topraklarından kendi mevzilerine yönelik gün içinde ikinci kez ateş açıldığını duyurdu. Erivan tarafı bu iddiaları yalanladı.

Son gelişmeler ışığında Mirzoyan, sınır belirleme süreci tamamen tamamlanana kadar Azerbaycan sınırındaki durumu izleyecek bir AB sivil misyonuna ihtiyaç duyduklarını açıkladı.

Paşinyan, Aliyev’in açıklamalarına yanıt verdi

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Eski Gürcistan Cumhurbaşkanı, ABD’deki McCain Enstitüsü’nde Kissinger bursiyeri oldu

Yayınlanma

Eski Gürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili, ABD’deki McCain Enstitüsü tarafından 2025 Kissinger bursiyeri olarak seçildi. Zurabişvili, Gürcistan’da yeni seçimlerin yapılması için diplomatik çabalarını sürdüreceğini belirtti.

Eski Gürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili, 2025 Kissinger bursiyeri olarak seçildi.

ABD’nin Arizona Eyalet Üniversitesi’ne (ASU) bağlı McCain Enstitüsü tarafından yapılan açıklamada, “McCain Enstitüsü’nde Kissinger bursiyeri olarak, Zurabişvili kapsamlı diplomatik, liderlik ve siyasi deneyimini kullanarak yeni seçimlerin yapılması ve ülkesinin demokratik gelişimini desteklemek için çalışacak,” ifadelerine yer verildi.

Zurabişvili’nin, Gürcistan konulu bir panel tartışmasına da katılacağı belirtildi.

Bu etkinlikte, eski Gürcistan Cumhurbaşkanı’nın yanı sıra ABD Kongre Üyesi Joe Wilson, ABD’nin NATO Daimî Temsilcisi Kurt Volker ve McCain Enstitüsü analisti Laura Thornton da yer alacak. Panel, ABD’deki Hudson Enstitüsü tarafından düzenlenecek.

14 Aralık’ta Gürcistan’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, tek aday olan Mihail Kavelaşvili 225 seçim delegesinden 224’ünün oyunu alarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.

Fakat seçimlerin ardından Salome Zurabişvili’nin destekçileri sokaklara dökülerek kitlesel protestolar başlattı. Zurabişvili de gösterilere katılarak taraftarlarına destek verdi.

13 Aralık’ta Zurabişvili, görev süresinin sona ereceği 29 Aralık’tan sonra cumhurbaşkanlığı sarayını terk etmeyeceğini açıkladı. Ancak Gürcistan Başbakanı İrakli Kobahidze, bu durumun gerçekleşmesi hâlinde hakkında ceza davası açılabileceği uyarısında bulundu.

Sonunda Zurabişvili, seçimlerin meşru olmadığını ilan etti. Ancak Kavelaşvili’nin yemin töreninin yapıldığı gün cumhurbaşkanlığı rezidansını terk etti. Zurabişvili, yaptığı basın toplantısında, “Konuttan ayrılıyorum ama meşruiyeti yanımda götürüyorum. Halkın olmadığı yerde meşruiyet de olmaz. Halkın yanına gidiyor ve onlarla birlikte olacağım,” ifadelerini kullandı.

Zurabişvili, ülkede yeniden parlamento seçimlerinin yapılması gerektiğini vurguladı. Ayrıca 26 Ekim’deki seçimleri hileli olarak nitelendirdi.

Gürcistan Başbakanı: Muhalefetin kaynağı tükendi

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Çin’in yeni Fransa Büyükelçisi ilişkilerde ‘daha fazla ilerleme’ sözü verdi

Yayınlanma

Çin, Lu Shaye’nin yerine Kuzey Afrika ve Avrupa işlerinde deneyimli bir diplomatı Fransa Büyükelçisi olarak atadı.
Deng Li, salı günü Fransız protokol şefi Frederic Pied’e güven mektubunu sunarak görevine başladı.

“Çin-Fransa ilişkilerinin sağlam bir temeli ve geniş perspektifleri var. İkili ilişkilerin daha da ilerlemesine katkıda bulunmak için Fransız tarafıyla birlikte çalışmaya kararlıyım” dedi.

Aynı zamanda Monako Büyükelçisi olarak da görev yapacak olan Deng’in ataması, Fransa’nın yeni Başbakanı Francois Bayrou’nun konyak ihracatı konusundaki ticari anlaşmazlıkta ilerleme sağlamak amacıyla Çin’e yapacağı ziyaret öncesinde gerçekleşti.

Duyuru Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından pazartesi günü Fransız büyükelçileriyle yapılan yıllık bir konferansta yapıldı. Reuters’e göre Macron, Bayron’un seyahatinin tarihini açıklamadı.

60 yaşındaki Deng, 2021 yılından bu yana dışişleri bakan yardımcılığı görevini yürütüyordu. Deng bundan önce 2015-2020 yılları arasında Türkiye Büyükelçisi ve Batı Asya ve Kuzey Afrika İşleri Daire Başkanı olarak görev yapmıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English