Ortadoğu
Netanyahu’nun “insani yardım” üzerinden “ertesi gün” planı

İsrailli ve Arap yetkililer, İsrailli güvenlik yetkililerinin Gazze’de yardım dağıtmak için sessizce bir plan geliştirdiğini ve bunun sonunda Gazze’de Filistinlilerin liderliğinde bir yönetim oluşturabileceğini söyledi.
Wall Street Journal’a konuşan yetkililer, İsrailli üst düzey bir savunma yetkilisinin Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’le görüşerek Hamas’la bağlantısı olmayan Filistinli lider ve işadamlarını yardım dağıtımına dahil etme çabasına bölgesel destek sağlamaya çalıştığını söyledi.
Yetkililer, yardımın İsrail denetiminden sonra kara ve deniz yoluyla Gazze’ye gireceğini, Gazze’nin merkezindeki büyük depolara gideceğini ve burada Filistinliler tarafından dağıtılacağını söyledi. Yetkililer, savaş sona erdiğinde, yardımdan sorumlu kişilerin, zengin Arap hükümetleri tarafından finanse edilen güvenlik güçleri tarafından desteklenen yönetim yetkisini üstleneceğini söyledi. Bu girişim, İsrail’in Gazze’yi işgal etmesiyle ortaya çıkan güç boşluğunu doldurmak için atmaya çalıştığı ilk adım oldu.
ABD ve Arap hükümetleri İsrail’e Gazzelilere insani yardım ulaştırması ve savaş sonrası Gazze’nin yönetimi için net bir vizyon ortaya koyması için baskı yapıyor.
Yardım girişimleri şimdiden engellerle karşılaştı ve dağılabilir. Şu ana kadar İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun desteğini almış değil, zira yardıma katılacakların bir kısmı İsrail lideri tarafından terörizme destek vermekle suçlanan Hamas’ın rakibi El Fetih’e bağlı olacak.
Başbakanlık ofisinden üst düzey bir İsrailli yetkili, “Gazze, İsraillileri öldürmek istemeyenler tarafından yönetilecek” dedi. Bir başka İsrailli yetkili ise Hamas’ın şiddetli muhalefetinin planı uygulanamaz hale getirebileceğini söyledi.
Ancak Gazze’de hüküm süren kaos, Biden yönetimini, İsrail savunma kurumunu ve Netanyahu’nun savaş kabinesindeki muhalifleri hayal kırıklığına uğrattı. Yardımların organize bir şekilde dağıtılmasının şu anda imkansız olduğunu ve Hamas’ın yönetim boşluğu içinde yeniden güçlenebileceğini söylüyorlar. Gazze’de yardımları etkin bir şekilde dağıtabilecek bir güce ihtiyaç olduğunu ve bu gücün gerçekçi olarak Batı Şeria merkezli hükümet olan Filistin Yönetimi’ne ya da yönetimin iktidar partisi El Fetih’e bağlı olması gerektiğini söylüyorlar.
İşgal altındaki topraklarda sivil işleri denetleyen İsrail güvenlik biriminin başındaki Tümgeneral Ghassan Alian, yardım çalışmalarını İsrail’in operasyon düzenlemeden önce “Hamas’ın son kalesi” Refah’ı boşaltma planının önemli bir parçası olarak görüyor. Yetkililer, yardım dağıtım ağının Refah’ın Gazzelilerin sığınmasıyla artan nüfusunu absorbe etmek için İsrail’in planladığı göçmen kamplarındaki 750 bin ila bir milyon kişiyi besleyeceğini söyledi.
WSJ’ye göre yetkililerden biri Alian’ın vizyonunun, Hamas karşıtı Filistinlilerin yardım dağıtımı için “yerel bir idari otorite” oluşturarak Hamas’ı süreçten çıkarmaya çalıştığını söyledi. Bu çaba Hamas’ın misilleme tehditlerini tetikledi. Habere göre Hamas, İsraillilerle çalışan herkesi hain olarak nitelendirdi ve ölümle tehdit etti. Bir zamanlar bu fikre açık olduğu düşünülen bazı Filistinli aileler son günlerde geri çekildi.
Bir Hamas güvenlik yetkilisi, İsrail’in çabalarının başlamasından kısa bir süre sonra 10 Mart’ta kamuoyuna yaptığı açıklamada “Gazze Şeridi’nde çalışmak için aile ve aşiret reislerinin işgal güçleriyle iletişim kurmayı kabul etmesi ulusal ihanet olarak kabul edilecek ve buna izin vermeyeceğiz” dedi.
Hamas Gazze’de yardım dağıtımında resmi bir rol oynamadı ancak İsrail’in yeni ortaya çıkan planını bağımsız bir yönetim yapısı oluşturmanın bir yolu olarak görüyor. Hamas güvenlik yetkilisi “Gazze Şeridi’ndeki iç cepheye müdahale eden herkese karşı demir yumrukla saldıracağız ve yeni kuralların dayatılmasına izin vermeyeceğiz” dedi.
Bir başka Hamas yetkilisi ise Hamas’ın ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer ortakların Gazze’ye yardım ulaştırmak için desteklediği liman nedeniyle zaten kenara itildiğini hissettiğini söyledi. Yetkili, insani yardım koridorunun doğrudan Gazze Belediyesi ile müzakere edildiğini ve Hamas’a danışılmadığını belirtti. Yetkili, Hamas’ın El Fetih’in eski üst düzey üyelerinden olan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde sürgüne gitmeden önce Filistin Yönetimi’nin Gazze’deki güvenlik şefi olarak görev yapan Muhammed Dahlan’ın sürece dahil olmasından da tedirgin olduğunu söyledi.
Hamas’ın siyasi büro üyesi Husam Badran yakın zamanda verdiği bir röportajda Hamas’ın güvenliğin apolitik ancak Hamas’ın onayıyla hareket edecek güçler tarafından sağlanmasını istediğini söyledi. Badran, son haftalarda güneydeki Refah’ta ve kuzeyde güvenlik güçlerinin, İsrail ordusu tarafından hedef alınmasının ardından Hamas tarafından yönetilen polisin yerini almak üzere, grubun onayıyla gönüllü milisler tarafından sağlandığını söyledi. Badran, “Bu güvenlik kurumunun oluşturulması için [Filistinli gruplar arasında] bir fikir birliği vardı” dedi.
Ancak Hamas yetkilisi, herhangi bir kalıcı güvenlik düzenlemesinin yabancı kuruluşlar tarafından değil, tüm grupların desteklediği gelecekteki bir Filistin birlik kabinesi tarafından denetlenmesi gerektiğini söyledi. “Güvenlik ulusal uzlaşı hükümetinin sorumluluğunda olacaktır” dedi.
Zengin Körfez ülkeleri, Netanyahu’nun reddettiği Filistin devletini kuracak bir süreci İsrail kabul etmedikçe, güvenlik güçleri için ödeme yapmayacaklarını ya da yeni yardım planında öngörüldüğü gibi Gazze’nin yeniden inşasına yardım etmeyeceklerini söylediler. Dışişleri Bakanı Antony Blinken savaş sonrası planlamayı görüşmek üzere Çarşamba günü Suudi Arabistan’ın Cidde kentine gitti ve Suudi Arabistan’ın Gazze’nin yeniden inşası için ağır bir mali yükü üstlenmesi bekleniyor.
Gıda güvensizliği uzmanlarına göre İsrail ve Hamas, 40 kadar rehineyi serbest bırakacak ve bir milyondan fazla insanın kıtlık benzeri koşullar yaşadığı Gazze Şeridi’ne daha fazla insani yardım girmesine izin verecek altı haftalık bir ateşkes için bu hafta görüşmelere yeniden başladı. İsrail yakın denetimden sonra gıda, ilaç ve diğer temel maddelerin girişine izin verdi, ancak son haftalarda kanunsuzluğa sürüklenen Gazze’nin kuzeyine yardım ulaşmadı.
ABD’nin baskısıyla İsrail daha fazla kamyonun Gazze’ye girmesine izin verdi, yeni bir kara kapısı açtı ve gıda sevkiyatı için Akdeniz rotasına dahil oldu. Yine de bu miktar Gazzelilerin ihtiyaç duyduklarının çok küçük bir kısmını karşılıyor.
Ortadoğu
İsrail’le normalleşme için sıradaki aday Suriye iddiası

ABD ve İsrail medyasında yer alan haberlere ve yetkililerin açıklamalarına göre, İsrail’le normalleşme için İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayan bir sonraki ülkenin Suriye olması bekleniyor.
Beyaz Saray Basın Sekreteri Karoline Leavitt perşembe günü yaptığı açıklamada, Trump yönetiminin Suriye’nin İbrahim Anlaşmaları’na katılan bir sonraki ülkelerden biri olmasını beklediğini söyledi.
Leavitt, “Başkan, bölgedeki daha fazla ülkenin İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayacağından kesinlikle umutlu” dedi.
“Başkan [Trump] Suriye’nin yeni cumhurbaşkanı [Ahmed El-Şara] ile görüştüğünde, [Trump]’ın taleplerinden biri de Suriye’nin İbrahim Anlaşması’nı imzalamasıydı” dedi.
“Orta Doğu’da uzun süreli ve kalıcı bir barış görmek istiyoruz ve bunu başarmanın yolu da budur” diye konuştu.
“Size bir zaman çizelgesi veremem ama bu yönetim bunun gerçekleşmesini istiyor ve bölgedeki ortaklarımız da bunu bilmeli” dedi.
İbrahin Anlaşmaları, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2020’deki ilk görev döneminde, BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan’ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeyi kabul etmesiyle Orta Doğu’da başlattığı süreçti.
Trump yönetiminin Orta Doğu özel temsilcisi Steve Witkoff da, çarşamba günü CNBC’ye verdiği röportajda, anlaşmalara daha fazla ülkenin katılacağına dair ipuçları verdi.
Witkoff, “İbrahim Anlaşması’na katılan ülkelerle ilgili büyük açıklamalar olacak” dedi.
CNBC’ye verdiği demeçte, “Başkanın temel hedeflerinden biri Abraham Anlaşması’nın genişletilmesidir” dedi.
Witkoff, “İnsanların hiç düşünmeyeceği bir dizi ülkede normalleşme olmasını umuyoruz, bu nedenle bu olasılık bizi heyecanlandırıyor; bu, Orta Doğu’da istikrarı sağlayacaktır” diye ekledi.
‘Suriye hükümetiyle doğrudan iletişim halindeyiz’
Witkoff’un açıklamasından saatler önce İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi, İsrail’in geçici Suriye hükümetiyle doğrudan ve günlük iletişim içinde olduğunu ve tarafların olası bir normalleşmeyi görüştüğünü açıkladı.
Hanegbi, “İsrail ile Suriye rejimi arasında tüm seviyelerde doğrudan ve günlük bir diyalog var. Bu süreci, oradaki siyasi yetkililerle birlikte ben yürütüyorum” dedi.
Hanegbi ayrıca, Suriye ve Lübnan’ın da gelecekte İbrahim Anlaşmaları kapsamında normalleşme sağlanabilecek ülkeler arasında değerlendirildiğini belirtti.
İsrail’in, bu görüşmelerin bir parçası olarak Suriye’deki tampon bölgelerden asker çekmeyi kabul edip etmediği sorusuna Hanegbi, “Eğer bir normalleşme olursa, bunu değerlendiririz” yanıtını verdi, ancak “Hermon Dağından çekilmeyeceğiz” diyerek bu konuda net bir çizgi çizdi.
İran’a saldırıları izledi
Suriye’nin yeni lideri Ahmed Şara, İbrahim Anlaşması’na katılma konusunda daha önce de imalarda bulunmuştu.
Şara, nisan ayında ABD Temsilcisi Cory Mills’e, Suriye’nin doğru koşullar altında İbrahim Anlaşmaları’na katılmaya hazır olduğunu söylemişti.
Şara, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları sırasında da sessiz kaldı. İsrail’e göre, bu saldırılar Suriye’nin de “işine geldi” ve Suriye’nin “elini güçlendirdi”.
İsrail uçakları 12 gün boyunca Suriye üzerinden İran hava sahasını ihlal ederken, Şara yönetimi sadece olayı izledi.
İsrailli Jerusalem Post gazetesi, “Suriye’nin çıkarı açık: İran’a vurulacak her darbe, Şam’daki yeni rejimin en büyük stratejik rakibini zayıflatır. İran’a vurulacak her darbe, Şara rejimi için saf kazançtır” diye yazdı.
Trump’ın Ahmed Şara ile el sıkışması ve Suriye yaptırımlarının kaldırılması hem ABD’nin hem de İsrail’in Şara hükümeti ile normalleşmesinin ön adımı olarak görülüyor.
Nihai hedef: İsrail-Suudi normalleşmesi
ABD’nin İsrail ile “Arap ülkelerinin lideri” olarak değerlendirilen Suudi Arabistan’ın ilişkilerini normalleştirmek istediği sır değil. Bu kapsamda yürütülen tüm diplomatik hamleler Suudi Arabistan’ın “Filistin devleti için yol haritası” şartının İsrail tarafından reddedilmesi nedeniyle bugüne kadar başarılı olamadı. Ancak ABD’nin esas hedefinin İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesi olduğu biliniyor.
Lübnan ile normalleşme ihtimali
Bu süreçte İsrail ile Hizbullah arasında yaşanan çatışmada Hizbullah’ın ağır darbe almasını fırsat bilen ABD, Lübnan’da siyasi süreçlere doğrudan müdahil oldu. Trump yönetimi Lübnan’da desteklediği isimlerin Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmasını sağladıktan sonra İsrail ile Lübnan arasında normalleşme ihtimali gündeme geldi. Bu yönde atılan bir dizi adım Lübnanlı yetkililerce bugüne kadar yalanlanıyordu, ancak Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam, ilk kez geçen ay İsrail’le normalleşme istediğini açıkça söyledi. Ancak hem Hizbullah’ın Lübnan’da hala etkili bir güç olması hem de ülkede İsrail işgali devam ederken yapılacak olası bir normalleşme anlaşmasının toplumda göreceği tepki sürecin önündeki engeller olarak görülmeye devam ediyor.
Yeni yol haritası
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya yakınlığıyla bilinen Israel Hayom gazetesinin haberine göre, ABD Başkanı Donald Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Netanyahu ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine düzenlediği saldırının hemen ardından telefon görüşmesi yapıldı.
İsrailli bir kaynağa dayandırılan haberde, bu görüşmede üç temel başlık üzerinde uzlaşı sağlandığı iddia edildi: Gazze’de iki hafta içinde ateşkes sağlanması, İbrahim Anlaşmalarının Suriye ve Suudi Arabistan’ı da içerecek şekilde genişletilmesi ve Batı Şeria’da sınırlı İsrail egemenliğiyle iki devletli çözüm modeli.
Ortadoğu
Arakçi: ABD ile müzakerelerin yeniden başlaması için hiçbir anlaşma yapılmadı

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, ABD ile müzakerelerin yeniden başlaması için şu anda hiçbir anlaşma yapılmadığını ve görüşmeler için bir zemin bulunmadığını açıkladı. Arakçi, Avrupa’yı snapback mekanizmasını etkinleştirmemesi konusunda uyararak bunun ‘tarihi bir hata’ olacağını belirtti ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Grossi’yi kabul etme gibi bir planlarının olmadığını söyledi.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, ABD ile müzakerelerin yeniden başlaması için şu anda herhangi bir anlaşma yapılmadığını ve görüşmeler için bir zemin bulunmadığını belirtti.
Arakçi, Avrupa’yı “snapback” (tetik mekanizması) olarak bilinen mekanizmayı etkinleştirmemesi konusunda uyararak bunun “tarihi bir hata” olacağını söyledi. Ayrıca, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi’yi şu anda kabul etme gibi bir planlarının olmadığını da sözlerine ekledi.
Tesnim ajansının aktardığına göre dün katıldığı televizyon programında konuşan Arakçi, son dönemde yaşanan çatışmaların diplomasiye bir ihanet olduğunu vurgulayarak, İran’ın meşru müdafaa hakkını kullandığını ve dünyanın artık kendilerine hak verdiğini ifade etti.
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
‘ABD ile müzakereler için bir zemin yok’
Diplomasinin her zaman var olduğunu ancak müzakerenin diplomasinin sadece bir parçası olduğunu belirten Arakçi, “Diplomasi şu anda da mesaj alışverişleri ve görüşmelerle devam ediyor. Ancak ABD ile müzakerelere dönüp dönmeyeceğimiz değerlendirilmeli,” dedi.
Arakçi, ABD’nin müzakerelerin ortasında ihanet ettiğini ve bu tecrübenin değerlendirmelerinde dikkate alındığını vurguladı.
Trump’ın açıklamalarına ilişkin ise Arakçi, “Müzakerelerin yeniden başlaması için hiçbir anlaşma yapılmadı, hatta bu konuda bir görüşme dahi olmadı. Şu anda müzakere için bir zemin bulunmuyor,” ifadelerini kullandı.
Arakçi, çatışmalardan önceki müzakerelerde ABD’nin sunduğu teklifin birçok unsurunun kabul edilemez olduğunu ve İran’ın kendi karşı teklifini sunacağı sırada saldırının gerçekleştiğini belirtti.
Avrupa’ya ‘tarihi hata’ uyarısı
Arakçi, Avrupa’nın müzakere masasına dönme çağrılarına tepki göstererek, “Hangi müzakere masası? ‘Müzakere masasına dönün’ diyenler hangi masadan bahsettiklerini açıklamalı,” şeklinde konuştu.
Özellikle Fransa ve İngiltere’nin “snapback” mekanizmasını etkinleştirme ihtimaline değinen Arakçi, bunun Avrupa’nın en büyük stratejik hatası olacağını ve nükleer dosyadaki rollerini sonsuza dek bitireceğini söyledi.
Arakçi, “Avrupa, nükleer tesislere yapılan saldırıyla müzakere gücümüzü yok edeceğini sandığı gibi, snapback ile de İran’ın elini boşaltacağını sanıyor. Bu yanlış bir varsayımdır. Ne askeri saldırılar ne de snapback İran’ın konumunu zayıflatmaz, aksine Avrupa’nın rolünü tamamen ortadan kaldırır,” diye konuştu.
‘İran Lübnan değildir’
Çatışmaların durdurulması sürecine de değinen Arakçi, İran’ın tek şartının düşmanın ön koşulsuz olarak saldırılarını durdurması olduğunu ve bu şartın gerçekleştiğini ifade etti.
Arakçi, “Ateşkesi kabul ettiğimizi söylemedik, ancak rejim saldırılarına devam etmezse bizim de devam etme niyetimiz yok,” diye konuştu.
İsrail’in çaresizlikten bu noktaya geldiğini savunan Arakçi, Avrupalı bir muhatabına net bir mesaj verdiğini belirterek, “Açıkça söyledim; onlara İran’ın Lübnan olmadığını ve ateşkesi ihlal ederlerse İran’ın karşılık vereceğini iletin. Umarım ateşkese saygı gösterirler çünkü müsamaha göstermeyeceğiz,” dedi.
Grossi’nin ziyaret talebine ret
UAEA ile ilişkiler ve Başkan Grossi’nin Tahran’a yapacağı ziyaret talebi hakkında da konuşan Arakçi, “İran İslam Cumhuriyeti’nin şu anda Sayın Grossi’yi kabul etme gibi bir planı yoktur,” ifadelerini kullandı.
Arakçi, nükleer tesislerin bir kısmının tahrip edildiği mevcut durumda denetimlerin, hasarın boyutu hakkında kesin bilgiye erişim anlamına geleceğini ve bu konunun Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi tarafından değerlendirileceğini belirtti.
Saldırganın tespiti için BM’de girişim başlatıldı
Arakçi, saldırıların yol açtığı zararların tazmini için de adımlar atıldığını açıkladı. Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Hukuk Departmanı’nın, Birleşmiş Milletler nezdinde saldırganın tespiti ve zararların tazmini konusunu takip etmekle görevlendirildiğini söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Hukuk Danışmanlığının da maddi ve insani kayıpların belgelenmesi sürecini yürüttüğünü ekledi.
Komşu ülkelere dostluk mesajı
İran’ın bölgedeki Amerikan üslerine yönelik saldırısının komşu Arap ülkelerine yönelik bir mesaj taşımadığını vurgulayan Arakçi, “Saldırı, yalnızca ABD’nin tehdidine bir yanıttı. Bölgedeki Amerikan üslerinin, ev sahibi ülkelerin bilgisi olmasa bile, İsrail’i desteklemede rol oynadığına dair kanıtlarımız var,” dedi.
Arakçi, İran’ın politikasının başta Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri, Irak ve Mısır olmak üzere komşularıyla dostane ilişkileri geliştirmek olduğunu sözlerine ekledi.
Ortadoğu
Hamaney, ABD’nin İran’a yönelik bombardımanının “hiçbir sonuç vermediğini” söyledi

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, İsrail ile ateşkesin yürürlüğe girmesinden sonra yaptığı ilk açıklamalarda, ABD’nin İsrail’in nükleer tesislerine yönelik saldırılarının “hiçbir sonuç vermediğini” ve Donald Trump’ın saldırıların etkisini “abarttığını” söyledi.
Bu açıklamalar, hafta sonu ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı hasarın boyutu konusunda çelişkili bilgiler ortasında geldi. ABD güçleri üç İran nükleer tesisini vurdu ve Trump, saldırıların tesisleri “yok ettiğini” iddia etti.
Ancak perşembe günü yayınlanan bir video mesajında, ülkenin en üst düzey karar vericisi Hamaney, ABD başkanının “ihtiyacı olduğu için abarttığını” söyledi ve İran halkını “şanlı zaferinden” dolayı tebrik etti.
The third video message of the Leader of the Islamic Revolution, Ayatollah Khamenei, addressed to the Iranian nation, will be released shortly.
Follow: https://t.co/B3zXG73Jym pic.twitter.com/qRxQMJinJm
— Press TV
(@PressTV) June 26, 2025
86 yaşındaki Hamaney, “Onun sözlerini duyan herkes, sözlerinin arkasında farklı bir gerçeklik olduğunu anlayabilirdi — onlar hiçbir şey yapamadılar” diye ekledi.
Bu açıklamalar, ABD’nin saldırılarının Tahran’ın nükleer programını ne ölçüde engellediği konusunda spekülasyonların yoğunlaştığı bir dönemde geldi.
Salı günü İran Cumhurbaşkanı Masud Pezeşkiyan, “saldırgan düşmanın” nükleer tesisleri yok etmede başarısız olduğunu söyledi. Aynı gün sızan bir ABD istihbarat raporu, saldırıların Tahran’ın nükleer programını sadece birkaç ay geciktirdiğini öne sürdü.
Ancak çarşamba günü, Trump tarafından atanan CIA direktörü John Ratcliffe, tesislerin “ağır hasar gördüğünü” ve “yıllar boyunca yeniden inşa edilmesi gerekeceğini” söyledi.
Hamaney aksine İran’ın ABD’ye zarar verdiğini ifade etti. İran, “ABD’ye sert bir darbe indirdi, özellikle de bölgedeki önemli üslerinden biri olan Al Udeid üssünü hedef alarak hasar verdi” dedi.
İran’ın bölgedeki hayati Amerikan tesislerine erişebilmesi ve gerekli gördüğü takdirde bu tesislere saldırı düzenleyebilmesinin önemsiz bir mesele olmadığını da sözlerine ekledi. “Bu önemli bir gelişme ve gelecekte tekrar yaşanabilir” uyarısında bulundu. “Saldırganlık tekrarlanırsa, düşman şüphesiz ağır bir bedel ödeyecek” dedi.
Ayetullah Hamaney ayrıca, İsrail’e saldırıları kastederek, “İslam Cumhuriyeti’nin bu kadar yıkıcı saldırılar gerçekleştirebileceği fikrinin düşmanın aklından bile geçmediğini, ancak bunun gerçekleştiğini” söyledi.
“Gelişmiş çok katmanlı savunma sistemlerini aşmayı başaran ve güçlü füze ve silah saldırılarıyla düşmanın askeri ve kentsel merkezlerinin büyük bir bölümünü yerle bir eden silahlı kuvvetlerimize yardım ettiği için Tanrı’ya şükrediyoruz” dedi.
Hamaney’in uzun süre kamuoyunun önüne çıkmaması, güvenliği konusunda spekülasyonlara yol açmıştı. İsrail, 12 günlük çatışmanın ilk aşamalarında üst düzey İranlı askeri yetkilileri ve nükleer bilim adamlarını hedef aldı.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, kampanya sırasında Hamaney’i doğrudan hedef almayı dışlamadı ve hatta İranlıları ayaklanmaya ve rejim değişikliği peşinde koşmaya çağırdı.
ABD Başkanı Donald Trump, savaş sırasında Hamaney’in yerini tam olarak bildiklerini, ancak onu ortadan kaldırma kararı alınmadığını söyledi.
Hamaney perşembe günü yaptığı açıklamada, İslam Cumhuriyeti’nin “Siyonist rejimi diz çöktürdüğünü ve ezdiğini” savundu.
İran’ın “ABD’ye ağır bir tokat attığını” söyledi.
-
Görüş2 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu1 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi2 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savunma sanayiinde ‘Amerikan malı’ baskısı geri tepiyor
-
Avrupa1 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Dünya Basını5 gün önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Dünya Basını1 hafta önce
Foreign Policy: Çin İran’ı Destekliyor, İsrail’i Kınıyor