İsrailli ve Arap yetkililer, İsrailli güvenlik yetkililerinin Gazze’de yardım dağıtmak için sessizce bir plan geliştirdiğini ve bunun sonunda Gazze’de Filistinlilerin liderliğinde bir yönetim oluşturabileceğini söyledi.
Wall Street Journal’a konuşan yetkililer, İsrailli üst düzey bir savunma yetkilisinin Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’le görüşerek Hamas’la bağlantısı olmayan Filistinli lider ve işadamlarını yardım dağıtımına dahil etme çabasına bölgesel destek sağlamaya çalıştığını söyledi.
Yetkililer, yardımın İsrail denetiminden sonra kara ve deniz yoluyla Gazze’ye gireceğini, Gazze’nin merkezindeki büyük depolara gideceğini ve burada Filistinliler tarafından dağıtılacağını söyledi. Yetkililer, savaş sona erdiğinde, yardımdan sorumlu kişilerin, zengin Arap hükümetleri tarafından finanse edilen güvenlik güçleri tarafından desteklenen yönetim yetkisini üstleneceğini söyledi. Bu girişim, İsrail’in Gazze’yi işgal etmesiyle ortaya çıkan güç boşluğunu doldurmak için atmaya çalıştığı ilk adım oldu.
ABD ve Arap hükümetleri İsrail’e Gazzelilere insani yardım ulaştırması ve savaş sonrası Gazze’nin yönetimi için net bir vizyon ortaya koyması için baskı yapıyor.
Yardım girişimleri şimdiden engellerle karşılaştı ve dağılabilir. Şu ana kadar İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun desteğini almış değil, zira yardıma katılacakların bir kısmı İsrail lideri tarafından terörizme destek vermekle suçlanan Hamas’ın rakibi El Fetih’e bağlı olacak.
Başbakanlık ofisinden üst düzey bir İsrailli yetkili, “Gazze, İsraillileri öldürmek istemeyenler tarafından yönetilecek” dedi. Bir başka İsrailli yetkili ise Hamas’ın şiddetli muhalefetinin planı uygulanamaz hale getirebileceğini söyledi.
Ancak Gazze’de hüküm süren kaos, Biden yönetimini, İsrail savunma kurumunu ve Netanyahu’nun savaş kabinesindeki muhalifleri hayal kırıklığına uğrattı. Yardımların organize bir şekilde dağıtılmasının şu anda imkansız olduğunu ve Hamas’ın yönetim boşluğu içinde yeniden güçlenebileceğini söylüyorlar. Gazze’de yardımları etkin bir şekilde dağıtabilecek bir güce ihtiyaç olduğunu ve bu gücün gerçekçi olarak Batı Şeria merkezli hükümet olan Filistin Yönetimi’ne ya da yönetimin iktidar partisi El Fetih’e bağlı olması gerektiğini söylüyorlar.
İşgal altındaki topraklarda sivil işleri denetleyen İsrail güvenlik biriminin başındaki Tümgeneral Ghassan Alian, yardım çalışmalarını İsrail’in operasyon düzenlemeden önce “Hamas’ın son kalesi” Refah’ı boşaltma planının önemli bir parçası olarak görüyor. Yetkililer, yardım dağıtım ağının Refah’ın Gazzelilerin sığınmasıyla artan nüfusunu absorbe etmek için İsrail’in planladığı göçmen kamplarındaki 750 bin ila bir milyon kişiyi besleyeceğini söyledi.
WSJ’ye göre yetkililerden biri Alian’ın vizyonunun, Hamas karşıtı Filistinlilerin yardım dağıtımı için “yerel bir idari otorite” oluşturarak Hamas’ı süreçten çıkarmaya çalıştığını söyledi. Bu çaba Hamas’ın misilleme tehditlerini tetikledi. Habere göre Hamas, İsraillilerle çalışan herkesi hain olarak nitelendirdi ve ölümle tehdit etti. Bir zamanlar bu fikre açık olduğu düşünülen bazı Filistinli aileler son günlerde geri çekildi.
Bir Hamas güvenlik yetkilisi, İsrail’in çabalarının başlamasından kısa bir süre sonra 10 Mart’ta kamuoyuna yaptığı açıklamada “Gazze Şeridi’nde çalışmak için aile ve aşiret reislerinin işgal güçleriyle iletişim kurmayı kabul etmesi ulusal ihanet olarak kabul edilecek ve buna izin vermeyeceğiz” dedi.
Hamas Gazze’de yardım dağıtımında resmi bir rol oynamadı ancak İsrail’in yeni ortaya çıkan planını bağımsız bir yönetim yapısı oluşturmanın bir yolu olarak görüyor. Hamas güvenlik yetkilisi “Gazze Şeridi’ndeki iç cepheye müdahale eden herkese karşı demir yumrukla saldıracağız ve yeni kuralların dayatılmasına izin vermeyeceğiz” dedi.
Bir başka Hamas yetkilisi ise Hamas’ın ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer ortakların Gazze’ye yardım ulaştırmak için desteklediği liman nedeniyle zaten kenara itildiğini hissettiğini söyledi. Yetkili, insani yardım koridorunun doğrudan Gazze Belediyesi ile müzakere edildiğini ve Hamas’a danışılmadığını belirtti. Yetkili, Hamas’ın El Fetih’in eski üst düzey üyelerinden olan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde sürgüne gitmeden önce Filistin Yönetimi’nin Gazze’deki güvenlik şefi olarak görev yapan Muhammed Dahlan’ın sürece dahil olmasından da tedirgin olduğunu söyledi.
Hamas’ın siyasi büro üyesi Husam Badran yakın zamanda verdiği bir röportajda Hamas’ın güvenliğin apolitik ancak Hamas’ın onayıyla hareket edecek güçler tarafından sağlanmasını istediğini söyledi. Badran, son haftalarda güneydeki Refah’ta ve kuzeyde güvenlik güçlerinin, İsrail ordusu tarafından hedef alınmasının ardından Hamas tarafından yönetilen polisin yerini almak üzere, grubun onayıyla gönüllü milisler tarafından sağlandığını söyledi. Badran, “Bu güvenlik kurumunun oluşturulması için [Filistinli gruplar arasında] bir fikir birliği vardı” dedi.
Ancak Hamas yetkilisi, herhangi bir kalıcı güvenlik düzenlemesinin yabancı kuruluşlar tarafından değil, tüm grupların desteklediği gelecekteki bir Filistin birlik kabinesi tarafından denetlenmesi gerektiğini söyledi. “Güvenlik ulusal uzlaşı hükümetinin sorumluluğunda olacaktır” dedi.
Zengin Körfez ülkeleri, Netanyahu’nun reddettiği Filistin devletini kuracak bir süreci İsrail kabul etmedikçe, güvenlik güçleri için ödeme yapmayacaklarını ya da yeni yardım planında öngörüldüğü gibi Gazze’nin yeniden inşasına yardım etmeyeceklerini söylediler. Dışişleri Bakanı Antony Blinken savaş sonrası planlamayı görüşmek üzere Çarşamba günü Suudi Arabistan’ın Cidde kentine gitti ve Suudi Arabistan’ın Gazze’nin yeniden inşası için ağır bir mali yükü üstlenmesi bekleniyor.
Gıda güvensizliği uzmanlarına göre İsrail ve Hamas, 40 kadar rehineyi serbest bırakacak ve bir milyondan fazla insanın kıtlık benzeri koşullar yaşadığı Gazze Şeridi’ne daha fazla insani yardım girmesine izin verecek altı haftalık bir ateşkes için bu hafta görüşmelere yeniden başladı. İsrail yakın denetimden sonra gıda, ilaç ve diğer temel maddelerin girişine izin verdi, ancak son haftalarda kanunsuzluğa sürüklenen Gazze’nin kuzeyine yardım ulaşmadı.
ABD’nin baskısıyla İsrail daha fazla kamyonun Gazze’ye girmesine izin verdi, yeni bir kara kapısı açtı ve gıda sevkiyatı için Akdeniz rotasına dahil oldu. Yine de bu miktar Gazzelilerin ihtiyaç duyduklarının çok küçük bir kısmını karşılıyor.
İki aylık yoğun ve yıkıcı bir çatışmanın ardından İsrail ve Lübnan arasında ateşkes gerçekleşti. Lübnan hükümeti, haftalar süren müzakereler sonucunda bir ateşkes anlaşmasına varmıştı. 60 gün içinde ateşkesin uygulanması öngörüldü. Anlaşmaya göre, İsrail birlikleri, belirlenen bölgelerden geri çekilecek, Lübnan Ordusu İsrail’in boşalttığı bölgelere konuşlanacak ve güvenliği sağlayacak. Bölgedeki mayınlar, patlamamış mühimmatlar ve altyapıdaki yıkımlar nedeniyle geniş çaplı bir yeniden inşa çalışması yapılacak. Birleşmiş Milletler UNIFIL güçleri, 1701 sayılı BM kararına uygun olarak güney Lübnan’da varlığını sürdürecek.
Ancak İsrail, ateşkesi şu ana kadar 100’den fazla kez ihlal etti ve bu durum Lübnan tarafından kabul edilemez olarak değerlendiriliyor. Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makari, Lübnan’daki son duruma ilişkin Dr. Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı.
‘İsrail ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti’
Lübnan’daki son durumla başlamak istiyorum. Geçici bir ateşkes olmasına rağmen İsrail vaat edilenleri uygulamıyor. Bize son durum hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bildiğiniz gibi, yaklaşık iki ay süren ölümcül bir savaş yaşadık. Hükümet olarak haftalarca ateşkes için müzakere ettik ve sonunda Amerikalıların yardımıyla bir ateşkes anlaşmasına vardık ve bu ateşkesi duyurudan 60 gün sonra uygulamaya koymayı kabul ettik. Bu arada bir askeri plan var: Lübnan Ordusu, İsrail’in geri çekileceği bölgelere konuşlanmaya başlayacak. Yapılacak çok iş var. Ordu bu görevi üstlenecek çünkü birçok mayın, patlamamış mühimmat, yıkım, kapalı yollar, yerinden edilmiş insanlar ve İsrail ile Lübnan arasında hassas bir askeri durum var. İsrail bu ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti ve bu, elbette, kabul edilemez. Lübnan ateşkese saygı duyuyor ve ateşkesin açıklandığı sırada kurulan komiteye güveniyoruz. Amerikalılardan, Fransızlardan, Lübnanlılardan, UNIFIL’den ve İsraillilerden bahsediyorum. İlk toplantıları bu hafta pazartesi günü yapıldı ve umuyoruz ki bu ateşkes en kısa sürede ciddi bir şekilde uygulanır çünkü İsrail’in neden olduğu yıkımın ardından yeniden inşa etmemiz gereken çok şey var.
Eğer İsrail ateşkesi tamamen iptal eder ve kısa bir süre önce olduğu gibi Lübnan’a saldırmaya devam ederse, Lübnan’ın mevcut tutumu ne olacak? Hizbullah’ın Suriye’den geri çekilip daha fazla birliğin Lübnan’a geri dönmesi sürece nasıl etki edecek? Lübnan ordusu saldırıların tekrarlanması karşısında ne yapacak?
Bu ateşkesin bozulacağını düşünmüyorum. Her gün olaylar yaşayacağız, ancak bunun ciddi bir ateşkes olacağına inanıyorum. Sanırım yaklaşık 40 gün içinde tüm Lübnan topraklarından tam bir çekilme gerçekleşecek. Lübnan Ordusu kuvvetlerini konuşlandıracak ve 1701 sayılı kararı gerektiği gibi, güney Lübnan dahil, uygulayacağız. Elbette, bu özellikle de güney Lübnan için geçerli çünkü 1701 sayılı karar, güney Lübnan’da silahların yasak olduğunu belirtiyor ve yalnızca Lübnan Ordusu ile UNIFIL’in silah taşımasına izin veriyor.
‘Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir Suriye’ye ihtiyacımız var’
Beşar Esad’ın devrilmesi ve Rusya’ya iltica etmesiyle Suriye’deki denklem tamamen değişti. Şam’ı ele eçiren Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Suriye için geçiş dönemi hazırlamaya çalışan geçici bir hükümetle çalışıyor. Lübnan’ın Suriye’deki mevcut konjonktüre ilişkin tutumu ne olacak?
Şu ana kadar HTŞ ile herhangi bir ilişkimiz yok. Söylemek istediğim şu: Suriye halkı, Suriye’yi kimin yöneteceğine kendisi karar vermelidir. Lübnan olarak bizim istediğimiz, Suriye’nin gelecekteki hükümetiyle iyi ilişkilere sahip olmak çünkü birçok çıkarımız var. Orada fanatik bir hükümete ihtiyacımız yok. Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir komşuya ihtiyacımız var. Bu, bizim ihtiyacımız olan tek şey. Komşu ülkeler olarak ilişkilerimizi sürdürmek için gerekli ilişkileri korumak adına elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ekonomi, ticaret, sosyal, siyasi ve hatta çözülmesi gereken sınır sorunları gibi birçok alanda çıkarlarımız var. Milyonlarca Suriyeli mülteci var ve kim yönetirse yönetsin, bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Biz Suriye’nin iç işlerine karışmamalıyız ve aynı şekilde onların da bizim iç işlerimize karışmasına izin vermeyeceğiz. Umarız gelecekteki Suriye hükümetiyle onurlu ve verimli bir işbirliği sağlamak için çalışacağız.
‘HTŞ’den istediğimiz, iç işlerimize karışmaması’
HTŞ, Birleşmiş Milletler’in terör örgütleri listesinde yer alıyor ve birkaç ülke bu grubu terörist olarak tanımladı. Ancak yakın gelecekte durum değişebilir. Türkiye, diplomatik ilişkilerini sürdürmek için büyükelçiliğine bir maslahatgüzar atadı. Peki Lübnan’ın HTŞ’ye yaklaşımı ne? Lübnan HTŞ’yi bir terör grubu olarak görüyor mu yoksa Suriye seçimlere doğru giderken yaklaşım değişiyor mu?
Terör gruplarını tanımlayan bir sistemimiz yok. Zaten belirtmiştim, Suriye’nin gelecekteki hükümetinin hedeflerini değerlendireceğiz. HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır. Şu ana kadar söylediğim gibi, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğini öngöremeyen tek ülke biz değiliz. Sistem teorik olarak devam etmeli. Mevcut durumla ilgilenmeye devam ediyoruz—örneğin Lübnan’daki Suriye büyükelçiliği, sınırlar ve diğer konular. Yeni devletin, yeni yönetimin ve yeni hükümetin ortaya çıkmasını bekliyoruz ve o zaman yolumuza devam edeceğiz. Şu anda yaşananlardan dolayı (büyükelçilik) aktif değil. Bekleyeceğiz, ancak ortaya çıkacak herhangi bir hükümetle iyi ilişkiler kurmayı umuyoruz çünkü bu iki ülkenin de çıkarına olacaktır.
Esad’ın ayrılmasından sonra İsrail, Golan Tepeleri’nde daha fazla ilerledi. İsrail’in bölgedeki konumu ne? Uzmanlar İsrail’in Suriye’deki varlığının geçici olmayabileceğini düşünüyor. Lübnan, İsrail’in Suriye’de alan kazanmasını nasıl değerlendiriyor?
Lübnan için önemli olan İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesidir. Sizin de belirttiğiniz gibi, İsrail yalnızca Golan Tepeleri’nde veya güney Suriye’de değil, Suriye’nin ordusunu, hava ve deniz kuvvetlerini, her şeyini yok etti. Bu durum Suriye’yi zor bir konuma sokuyor. Yeni Suriye hükümetinin nasıl bir orduya ya da güvenlik gücüne sahip olacağını veya İsrail ile nasıl bir ilişki kuracaklarını bilmiyoruz. Şu anda her şey belirsiz. Tüm bunların üzerinden sadece beş ya da altı gün geçti ve işlerin nasıl şekilleneceğini görmek için zamana ihtiyacımız var.
‘Yeni cumhurbaşkanı 9 Ocak’ta seçilecek’
Lübnan’ın İsrail’in saldırıları sırasında zayıf kalmasının en önemli nedenlerinden biri de iç siyaset. Beyrut limanı patlamasıyla sarsılan Lübnan, halen ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Bunun yanında ülke, iki yılı aşkın süredir halen cumhurbaşkanını seçemedi. Mevcut durum biraz da bu sorunun sonucu mu?
Lübnan’daki sistem, bu tür süreçleri kolaylaştırmak için tasarlanmış bir sistem değil. Karmaşık bir sistemimiz var; parlamento, din, siyasi gruplar ve daha fazlası işin içine giriyor, bu da bir cumhurbaşkanı seçimini zorlaştırıyor. Cumhurbaşkanı seçmek kolay değil çünkü yasalarımız seçim sürecini geciktiriyor, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Ancak 9 Ocak’ta bir oturumumuz var ve yakında bir cumhurbaşkanımız olmasını umuyoruz.
Bir ülkeyi cumhurbaşkanı olmadan yönetemeyiz. Evet, idare edebiliriz; ülke devam eder, ölmez, yok olmaz, ortadan kaybolmaz. Ama aynı zamanda refah da getirmez. Ülkemizi geliştiremeyiz, inşa edemeyiz ve genç Lübnanlıların isteklerini yansıtan yeni, modern bir yönetim kuramayız. Onlar ki çok hırslı ve özgürlüğün korunduğu, güzel Lübnan kültürü ve Lübnan’ın takdire şayan imajı ile modern bir ülke yaratmak istiyorlar.
Cumhurbaşkanına, yeni bir hükümete, Suriye ile yenilenen ilişkilere ve İsrail ile bir ateşkese sahip olmayı umuyoruz. Uzun vadede, şahsen Lübnan’ın geleceği hakkında bir miktar iyimserim. Elbette bu durumun ciddi bir etkisi var. Geçici bir hükümet olarak büyük kararlar alamayız, yeni yetenekleri işe alamayız ya da yasaları geçiremeyiz. Sistem, cumhurbaşkanı olmadan işleyemez. En yetenekli gençlerimizi kaybediyoruz; Lübnan’ı terk ediyorlar ve bu, bizim çıkarımıza değil.
Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.
Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.
Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.
Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.
Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.
Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.
PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.
DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.
Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.
Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.
Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.
HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.
Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.
“İsrail desteğine açığız”
İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.
Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.
İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.
İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor
Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.
İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.
SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.
SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.
İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.