Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Nuland Wagner gündemiyle Nijer’de

Yayınlanma

Nijer’de yönetimi ele geçiren askerlerin, olası bir dış müdahaleye karşı Wagner’le iş birliği ihtimali artarken ABD, “darbeci”lerle görüşmek üzere Dışişleri Bakan Yardımcısını Nijer’e gönderdi. Batı Afrikalı liderler de Nijer’e nasıl müdahale edeceklerini değerlendirmek üzere perşembe günü bir araya gelecek.

ABD’de temmuz sonundan beri vekaleten Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevini yürüten ve aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı olan Victoria Nuland, Nijer’i ziyaret ederek bazı askeri yetkililerle bir araya geldi. Nijer’in başkenti Niamey’de Nuland, telekonferans yöntemiyle gerçekleştirilen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Nuland, Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın talebi üzerine Nijer’i ziyaret ettiğini belirterek “Demokratik düzene yönelik bu meydan okumadan sorumlu olan kişilerle açık bir şekilde konuşmak, bu sorunları diplomatik olarak çözmeye çalışıp çalışamayacağımızı, bazı müzakereleri başlatıp başlatamayacağımızı görmek ve ayrıca ilişkimizde neyin tehlikede olduğunu kesinlikle netleştirmek istedik” ifadesini kullandı.

“Samimi ancak zorlu görüşmeler”

ABD ile “uzun yıllar yakın çalışmış biri olduğunu” söylediği ve cunta yönetiminin “Genelkurmay Başkanı” olarak atadığı General Moussa Salaou Barmou ve onu destekleyen üç askeri yetkiliyle görüştüğünü kaydeden Nuland, görüşmelerin “son derece samimi, zaman zaman da oldukça zor” geçtiğini bildirdi. Nuland, askeri yetkililerin nasıl ilerlemek istedikleri konusunda oldukça katı olduklarını ancak bunun Nijer anayasasına uymadığını, kendilerinin müzakere yoluyla çözüm için bastırdıklarını belirtti

Bazum ve Tchiani ile görüşemedi

Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum ile de görüşmeyi talep ettiklerini ancak bunun kabul edilmediğini bildiren Nuland, Bazum ile telefonda görüştükleri bilgisini paylaştı. Nuland, Vatanı Koruma Ulusal Konseyi (CNSP) liderliğini üstlenen ve geçiş hükûmetinin başına geçen Abdurrahman (Ömer) Tchiani ile de görüşme fırsatı elde edemediklerini belirtti. General Barmou ve ekibiyle iki saatten fazla görüştüklerini kaydeden Nuland, diplomasi kapısını açık tutma teklifinde bulunduklarını ve bu kapsamda bir dizi seçenek sunduklarını anlattı.

“Wagner tehdidi” gündemde

Nuland, temaslarda Rus güvenlik şirketi “Wagner tehdidini” de gündeme getirdiğini belirterek görüşmelerde askeri yetkililerin, Wagner’in kendi egemenliklerine yönelik oluşturabileceği riskleri “çok iyi anladıklarını” hissettiğini ifade etti. Gelişmeleri yakından izleyeceklerini dile getiren Nuland, “yasal sorumluluklarının” farkında olduklarının ve bunu da sorumlulara net bir şekilde anlattıklarının altını çizdi.

Soufan Center bölge uzmanlarından Wassim Nasr, Associated Press’e yaptığı açıklamada, CNSP Başkan Yardımcısı General Salifou Modi’nin, Mali’de Wagner temsilcileriyle görüştüğünü ve Nijer’e olası askeri müdahaleye karşı Wagner’den destek istediğini iddia etmişti.

ABD, Nijer’deki gelişmeleri henüz “darbe” şeklinde nitelemiyor. Darbe nitelemesi yapılırsa yasal olarak ABD’nin Nijer hükûmetine yaptığı yardımları kesmesi gerekiyor. Dışişleri Bakanı Blinken, cuma günü Nijer’e yapılan bir dizi yardımın durdurulduğunu duyurmuştu. ABD’li yetkililer Nijer’de diplomasi kapısının daralsa da hala açık olduğunu belirterek anayasal düzene dönülmesi çağrısında bulunmaya devam ediyor.

Nijer’de yaklaşık 1000 Amerikan askeri bulunuyor. Sahra Çölü’nün güney ucundaki Agadez kenti yakınlarında ise “Niger Air Base 201” isimli bir İHA üssü yer alıyor. Niger 201, ABD’nin Cibuti’deki daimî üssünden sonra İHA operasyonlarını da yürüttüğü Afrika’daki en büyük ikinci üssü konumunda bulunuyor.

Haftasonu Niamey’deki bulunan bir stadyumda toplanan Nijerliler askeri yönetime destek verdi. Etkinliğe Vatanı Koruma Ulusal Konseyi’nin önde gelen isimlerinden Muhammed Toumba da katıldı. Foto: Balima Boureima / AA

Perşembe günü toplanacaklar

Öte yandan Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), Nijer’deki darbe için yeniden toplanıyor.

ECOWAS’tan yapılan açıklamada, Nijerya Devlet Başkanı ve aynı zamanda ECOWAS Başkanı olan Bola Ahmed Tinubu’nun Nijer’deki darbe ile ilgili 10 Ağustos’ta yeniden bir olağanüstü zirve düzenleyeceği belirtildi. Açıklamada, ECOWAS liderlerinin zirvede Nijer’deki siyasi durumu ve son gelişmeleri ele alacakları ifade edildi.

Nijer’de 26 Temmuz’daki askeri darbenin ardından ECOWAS, 30 Temmuz’da askeri cuntaya Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum’un serbest bırakılması ve yeniden görevine dönmesi için 7 günlük süre vermişti. ECOWAS’ın askeri cuntaya verdiği bir haftalık süre gece yarısı itibarıyla dolmuştu. Bu sürede taleplerinin karşılanmaması durumunda askeri müdahale dahil her seçeneği değerlendireceklerini bildiren ECOWAS, beklenenin aksine sürenin dolmasıyla askeri operasyon başlatmadı. ECOWAS şu ana kadar Nijer’e ekonomik yaptırımlar uygulayıp sınırlarını kapatırken, Nijerya da ülkeye giden elektriği kesti.

Sürenin dolmasına birkaç saat kala CNSP tarafından yayımlanan bildiride, muhtemel bir saldırıya karşı Nijer hava sahasının ikinci emre kadar kapatıldığı duyuruldu. Bildiride, yabancı bir ülkenin ECOWAS iş birliğinde Nijer’e operasyon hazırlığında olduğu iddia edildi ve ECOWAS’ın halihazırda 2 Orta Afrika ülkesine asker konuşlandırdığı kaydedildi.

Tinubu’nun tehdidi kendi ülkesinde de tepki çekti

ECOWAS’ın şu anki başkanı da olan Nijerya Devlet Başkanı Tinubu askerî harekât tehdidinin arkasındaki itici güç olarak görülüyor. Ancak Tinubu askeri güç tehdidi nedeniyle kendi ülkesinde büyük bir tepkiyle karşı karşıya. Nijerya senatosu Nijer’e asker gönderilmesine karşı çıktı ve Tinubu’ya diplomatik çözüm aramasını tavsiye etti. BBC’nin haberine göre, Nijerya’nın kuzeyindeki Müslüman din adamlarından oluşan etkili bir grup da Tinubu’nun tehdidini eleştirerek, “küresel siyasetin emriyle bir komşuyla önlenebilir bir çatışmaya girmemesi gerektiğini” söyledi.

Askeri müdahale ihtimali, Batı Afrika’daki diğer hükümetlerin tepkisini de çekti. Yönetimde askerlerin olduğu Burkina Faso ve Mali, yayımladıkları ortak bildiride, Nijer’e askeri müdahalenin kendilerine savaş açmak anlamına geldiği konusunda ECOWAS’ı uyarmış, Gine de Nijer’e destek açıklamasında bulundu. Ayrıca, Mali ve Burkina Faso CNSP’ye destek için Nijer’e heyet gönderdi.

DİPLOMASİ

Ukrayna, Trump’ın dönüşüyle barış müzakerelerine hazırlanıyor

Yayınlanma

Donald Trump’ın ABD seçimlerini kazanması, yeni yönetimin Rusya-Ukrayna ihtilafının çözümüne aktif bir şekilde katılacağı beklentilerini güçlendirdi.

Trump’ın savaşı “24 saat içinde” sona erdirme vaadi, genel olarak Ukrayna için dezavantaj olarak görülse de uzmanlara göre Trump’ın asıl baskısı Moskova üzerinde olabilir. Bu çerçevede, çatışmaların sona erme ihtimali belirdi ve çıkış yolunun nasıl bulunabileceği tartışılmaya başladı.

Reuters’a konuşan üst düzey bir Ukraynalı yetkili, önümüzdeki dört-beş ayın çok kritik olacağını belirterek, Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün Ukraynalı liderleri askeri çatışmanın son aşamasına geçişi düşünmeye zorladığını ifade etti.

Yetkiliye göre, önümüzdeki kış “kritik bir an” olacak: “Umarım savaş sona eriyordur. Şimdi her iki tarafın da müzakerelerdeki başlangıç pozisyonlarını belirlemesi gerekecek.”

Hem Kiev hem de Washington, Trump’ın Ukrayna politikasını nasıl şekillendireceğini görmek için yeni üst düzey güvenlik ve savunma yetkililerinin kimler olacağını bekliyor.

Seçilmiş başkan, Kiev’de Ukrayna yanlısı olarak görülen eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu kendi yönetimine dahil etmemeyi tercih etti. Pompeo, savunma bakanlığı için potansiyel aday olarak görülüyordu.

Senato’da çoğunluğu kazanan ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu sağlamaya yakın olan Cumhuriyetçiler (gerekli 218 sandalyenin 214’ünü kazandılar, Demokratlar ise 203’te kaldı; oy sayımı sürüyor) Ukrayna konusunda ortak bir görüşe sahip değil.

Fox News, bazı muhafazakarların Trump’ın savaşı sona erdirmek için uzun menzilli füzelerin kullanımına getirilen kısıtlamaları kaldırarak Ukrayna’ya daha fazla destek sağlayabileceğini savunduğunu bildiriyor.

Diğer yandan, bazıları Trump’ın kampanya sürecinde savaş konusundaki şüpheci açıklamalarına dikkat çekiyor. Kanal, Cumhuriyetçi Parti, NATO ve Ukrayna’daki kaynakların, Trump’ın Ukrayna’daki savaşa ilişkin tutumunun muğlak olduğunu belirttiğini aktarıyor.

Reuters’a konuşan başka bir Ukraynalı yetkili ise Trump’ın zaferinin ardından Ukrayna’nın NATO’ya davet edilme ihtimalinin “daha az olası” olduğunu ve askeri yardımın kesilme riski bulunduğunu itiraf etti.

Kiev’de görev yapan üst düzey bir diplomat, “Ukrayna’daki ruh hali oldukça karamsar; Zelenskiy’in son açıklamalarında artan hayal kırıklığını görebilirsiniz,” değerlendirmesini yaptı.

Demokrasileri Savunma Vakfı’nda kıdemli danışman olan ve Trump döneminde Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nde görev yapmış olan Richard Goldberg, Fox News‘e verdiği demeçte üç faktöre dikkat edilmesi gerektiğini belirtti: Trump’ın ilk başkanlık dönemindeki politikaları, son dönemde kamuoyu önünde söyledikleri ve bu tür ciddi meselelere genel yaklaşımı.

Goldberg, “Trump ilk döneminde Rusya’yı yatıştıran biri değildi. Şimdi savaşın bitmesini istediğini söylüyor; ancak bu, savaşın bitmesinin Ukrayna’yı savunmasız bırakacağı ya da Putin’in başka bir ülkeyi işgal etmeye hazır olduğu anlamına gelmez,” diye konuştu.

Goldberg, Trump’ın çatışmanın nasıl sona ereceğine ilişkin kasıtlı olarak kaçamak cevaplar verdiğini de vurguladı ve ekledi: “Putin, Trump’ın hem Ukrayna’yı destekleme hem de Moskova’ya baskı yapma anlamında elinde birçok koz bulunduğunu biliyor. Trump’ın yapabileceği en iyi hamle kartlarını kendine saklamak ve müzakerelerden önce Putin’i tedirgin etmek olacaktır.”

Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Michael McCaul ise, “Başkan Trump’ın ilk döneminde olduğu gibi Amerika’nın dünya sahnesindeki gücünü ve istikrarını yeniden tesis edeceğinden hiç şüphem yok,” dedi.

McCaul, “Başkan Obama’nın Ukrayna’ya uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı, Kuzey Akım-2 dahil olmak üzere Rusya’ya sert yaptırımlar uyguladı, ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığını güçlendirdi ve NATO müttefiklerimizi kendi savunmalarına daha fazla yatırım yapmaya itti,” yorumunu yaptı.

Richard Haass: ABD, Ukrayna’da hedeflerini yeniden tanımlamalı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Rusya ve Çin, ortak askeri üretim için masaya oturabilir

Yayınlanma

Rusya, Çin’in ilgilenmesi halinde iki ülke arasında ortak askeri ürün geliştirme ve ortak üretim organizasyonu konularını görüşmeye hazır olduğunu duyurdu.

Rusya Federal Askeri-Teknik İşbirliği Teşkilatı Müdür Yardımcısı Mihail Babiç, Zhuhai’de düzenlenen Airshow China 2024 kapsamında TASS haber ajansına verdiği demeçte bu işbirliği potansiyelini vurguladı.

Babiç, Rusya’nın Çin ile etkileşim sürecini daha yüksek bir seviyeye taşıyacak modern işbirliği modellerini daha yoğun bir şekilde uygulamayı hedeflediğini belirtti.

Bu kapsamda özellikle yüksek teknolojili askeri ürünlerin ortak geliştirilmesi, askeri ürünlerin üretimi için ortak girişimlerin kurulması, tedarik edilen ürünlerin bakımına yönelik hizmet merkezlerinin inşası ve askeri teçhizat alanında karşılıklı fayda sağlayacak araştırma ve geliştirme çalışmalarına dikkat çekti.

Yetkili, “Çinli ortaklarımız bu tür bir işbirliğine ilgi gösterirlerse, Rus tarafı olası etkileşim seçeneklerini görüşmeye hazırdır,” ifadelerini kullandı.

Mayıs ayında, Rusya ve Çin askeri işbirliğini güçlendirmek için ortak tatbikatlarını genişletme kararı almıştı. Kremlin’in internet sitesinde yayınlanan ortak açıklamada, iki ülkenin karşılıklı güven ve işbirliğini derinleştirmeye devam edeceği, daha kapsamlı ortak tatbikatlar ve muharebe eğitimleri düzenleyeceği ve düzenli deniz ve hava devriyeleri gerçekleştirmeyi planladığı belirtilmişti.

Rusya Çin’den ne bekliyor?

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

ABD’nin Ukrayna krizine yaklaşımı Trump döneminde nasıl değişecek?

Yayınlanma

Editörün notu: Donald Trump’ın Ukrayna krizi için çözüm vaadi, ABD’nin bu bölgedeki politikasında köklü değişiklikler yaratabilir. Trump’ın hedefi, savaşın maliyetini azaltmak ve doğrudan Amerikan çıkarlarını öne çıkarmak. Valday Kulübü Araştırma Direktörü ve Russia in Global Affairs Genel Yayın Yönetmeni Prof. Fyodor A. Lukyanov’a göre bu yaklaşım, Biden yönetiminin stratejisinden önemli ölçüde farklı.


ABD’nin Ukrayna krizine yaklaşımı Trump döneminde nasıl değişecek?

Fyodor Lukyanov, Profile.ru

Donald Trump, siyasi rotasını genelde kısa ve çarpıcı ifadelerle, yani “meme”lerle çiziyor. Strateji, program ve eylem planlarını ise çevresindeki insanlar hazırlıyor. Fakat ortayı belirleyen, Trump’ın kendine has ve çarpıcı söylemleri oluyor. Bu yüzden, Trump’ın Ukrayna’daki savaşı 24 saat içinde bitireceği vaadi her ne kadar gerçekçi olmasa da onun bu konudaki kararlılığını yansıtıyor. Bu, belli ki bilinçli bir arzu ve göz ardı edilmemesi gereken bir husus.

Trump’a yakın olduğu iddia edilen kişilerin sızdırdığı bilgiler ve anonim yorumlara dayanarak, Trump’ın bu konuda ne yapmayı planladığını tahmin etmeye çalışmak pek sonuç vermeyecek bir uğraş. Muhtemelen kendisi bile henüz tam olarak ne yapacağını bilmiyor. Önemli olan başka bir şey: Trump’ın Ukrayna’ya yaklaşımı, mevcut yönetimin yaklaşımlarından nasıl farklılık gösterecek? Ve Trump, kriz çözümünü nasıl anlıyor?

İlk noktada fark oldukça büyük. Joe Biden ve ekibi, Soğuk Savaş’ın son döneminde şekillenmiş bir siyasetçi kuşağını temsil ediyor. Onlar açısından Amerika’nın ideolojik ve ahlaki üstünlüğü ile küresel gücü, dünya çapında hakimiyetin sadece bir olasılık değil, bir zorunluluk olarak görülmesini sağlıyor. Amerika’nın liderliğine meydan okuyan güçler ortaya çıktığında ise sert bir karşı duruş sergileniyor. Bu düzende temel prensiplerden ödün verilmesi ya da hayati konularda taviz verilmesi söz konusu değil. Rusya’nın Ukrayna’daki eylemleri de bu çerçevede, liberal dünya düzenine bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle “Rusya’nın stratejik bir yenilgiye uğratılması” talep ediliyor.

Trump ise bu anlayışın değişimini temsil ediyor. Küresel hakimiyet yerine, Amerika’nın somut çıkarlarını korumaya dönük güçlü bir duruş söz konusu. Ve bu çıkarların peşinden koşarken, uzun vadeli kazançlardan ziyade, kısa vadede sağlanacak doğrudan faydalara öncelik veriliyor. İç meseleler, dış politika konularının önüne konuyor. Bu öncelik sıralaması, Trump taraftarlarını her zaman tanımlayan bir özellik olmuştu; şimdi ise Cumhuriyetçi Parti’nin hatırı sayılır bir kesimine yayılmış durumda. ABD’nin ahlaki ve siyasi liderliğinin korunması ise artık bir amaç değil, olsa olsa bir araç olarak görülüyor. Böyle bir bakış açısıyla Ukrayna meselesi, liberal düzenin savunucuları için taşıdığı hayati önemini kaybediyor ve daha büyük bir oyunun parçası haline geliyor.

Trump’ın başka bir özelliği de ona karşı olanların bile genelde kabul ettiği bir şey: Trump savaşı meşru bir araç olarak görmüyor. Sert pazarlıklar, güç gösterisi ve baskı; evet, bunlar Trump’ın iş dünyasında alışık olduğu yöntemler. Fakat yıkıcı savaşlara girmek, Trump’a göre rasyonel değil. Ukrayna’da ve Gazze’de kan dökülmesinin sona ermesi gerektiğini söylediğinde ise samimi olduğu izlenimi veriyor.

Gelelim yöntemlere. Trump’ın önceki başkanlık döneminden iki örnek, bölgesel çatışmalara nasıl yaklaştığını gösteriyor. Birincisi, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında resmi diplomatik ilişkiler kurulmasını sağlayan İbraham Anlaşmaları. İkincisi ise Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile yaptığı, Hanoi’de düzenlenen tam kapsamlı zirveyi de içeren temaslar.

Bu örnekler, Trump’ın bölgesel krizlere pragmatik ve diplomatik yollarla çözüm aradığını ama bu çözümleri pazarlık ve güç gösterisiyle desteklediğini gösteriyor. Başkanlığa geldiğinde Ukrayna krizine de benzer bir yaklaşım sergileyebilir: Savaşın taraflarını masaya çekmeye çalışarak, Amerikan çıkarlarını ön planda tutan, sert ama barışa yönelik bir pazarlık stratejisi izlemesi muhtemel.

İlk örnek, Trump’ın damadı Jared Kushner’in “mekik diplomasisi” çabasının bir ürünüydü. Bu anlaşmalar, Amerika’nın, Körfez monarşilerinin ve İsrail’in güçlü finansal çıkarları sayesinde gölgelerde yürütülen pek çok siyasi pazarlığın sonucuydu. Şimdiki durumda bölgedeki gerilim çok daha yüksek, ancak o dönemde kurulan anlaşmaların tamamen çöktüğünü söylemek zor. Temel yapı hâlâ ayakta. Fakat, bu tür bir modelin her durumda uygulanabilir bir örnek teşkil ettiğini söylemek de güç. Orta Doğu’daki ilişkiler oldukça kendine has ve Ukrayna krizinin boyutu bu tür bir anlaşma çerçevesine sığamayacak kadar büyük.

İkinci örnek ise başarısız bir girişimdi. Trump, sistematik bir karşıtlık içindeki Kuzey Kore ile ilişkiyi “şov” yaparak bir noktaya taşımayı denedi. Strateji, görüşeceği liderin -Amerikan başkanı ile ilk kez bir araya gelen Kuzey Kore lideri- egosunu okşamak üzerine kuruluydu. Ancak bu yöntem tek başına yeterli olmadı, zira böylesine karmaşık bir sorunun çözüm yolları üzerinde ciddi bir düşünce yoktu.

Trump’ın 2016-2020 yıllarındaki mirasını, yaklaşan döneme doğrudan yansıtmak mümkün değil. Trump artık bazı deneyimler kazandı. Yanındaki ekip de değişti. Üstelik bu kez aldığı seçim yetkisi, o dönem hayal edebileceğinden bile daha güçlü. Evet, elindeki imkânlar eskisinden fazla ama bu, Moskova’nın kabul edebileceği tavizlere yakın bir alan sunduğu anlamına gelmiyor.

Rusya’nın çıkarları açısından en doğru tavır ise sakin kalmak ve heyecanla gelen bu yeni duruma ani tepkiler vermemek. Evet, objektif olarak bakıldığında dengeler değişiyor. Şimdi pek çok kişi, “fırsat penceresinin” kısa süreliğine açıldığından ve bu şansın kaçırılmaması gerektiğinden söz edecek. Ancak Ukrayna gibi krizlerde, içine hızla atlanabilecek “küçük” pencereler olmaz. Bu ya yeni, istikrarlı ilişkilere açılan bir kapı olmalıdır ki bu tür kapılar zorlamayla değil, sabırla “anahtar” aranarak açılır. Ya da bu, bir hayal kırıklığı dalgasının ardından başlayacak, çok daha şiddetli bir çatışmanın eşiğidir.

Orban’ın danışmanı: Trump Ukrayna barışı için Putin’i aramalı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English