Bizi Takip Edin

RUSYA

Putin’den Afrikalı liderlere: Kiev’in ileride başka mutabakatları reddetmeyeceğinin garantisi nedir?

Yayınlanma

Ukrayna çatışmasında arabuluculuk turundaki Afrika liderleri, Zambiya Devlet Başkanı Hakainde Hichilema, Afrika Birliği Başkanı ve Komor Adaları Devlet Başkanı Azali Assoumani, Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, Senegal Devlet Başkanı Macky Sall, Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli, Kongo Devlet Bakanı ve Kabine Başkanı Florent Ntsiba, Uganda Başkanı Özel Yetkili Temsilcisi Ruhakana Rugunda, bir önceki gün Kiev’deki görüşmelerin ardından dün de St. Petersburg’da Putin ile görüştüler. Görüşmenin neredeyse tamamı basına açık geçti. Ramaphosa, heyetin pozisyonunu 10 madde halinde özetledi. Buna göre:

1) Barış arayışı içinde geldik; girişimimiz bu yöndeki “büyük oyuncuların” tekliflerine alternatif değildir.

2) Savaşın derhal bitirilmesi, çatışmanın görüşme ve diplomasi yoluyla sona erdirilmesi gerekli. “Savaş ebediyen süremez.” Savaş Afrika kıtasında ve dünyanın başka pek çok ülkesinde olumsuz sonuçlar yaratıyor: enerji fiyatlarından gübre ve gıda mamullerine kadar fiyatların yükselmesi savaşın sonucu.

3) Çatışan her iki tarafın da gerilimi düşürmesi görüşmelere yardım edecek.

4) BM Şartı temelinde ülkelerin egemenliğini tanıyoruz. (Ramaphosa, Ukrayna’nın adını anmadan genelleme yaptı.)

5) “Bütün ülkelerin güvenlik garantisine ihtiyacı vardır. Bu meseleyi bütün taraflar gündeme getirdi. Bütün taraflar belli garantiler istiyorlar, biz de onlarla mutabıkız.”

6) Karadeniz üzerinden hububat nakliyesinin açılması, engellerin kaldırılması.

7) Çatışma yüzünden muhtaç duruma düşmüş olanlara insani yardım.

8) Her iki tarafın savaş esirlerinin serbest bırakılması.

9) Çatışmanın ardından yeniden imar.

10) Afrikalı liderlerin inisiyatifinin savaşın bitirilmesine yönelik belli bir çalışmanın başlangıcı olması.

Putin, Afrikalı liderlere cevap olarak uzun bir konuşma yaptı. En önemli yerleri sayılabilecek bir bölümünü eksiksiz çevirmek gerek, zira bunlar, bir entelektüel-diplomatik üslubu da fazlasıyla yansıtıyor ve bu üslup, Rusya’nın dış ilişkilerinde başarı kazanmasının vasıtalarından biri.

Konuşmada özellikle geçen yıl İstanbul görüşmelerinde tarafların parafe ettiği metne yapılan gönderme, Rusya’nın arabulucular karşısındaki diplomatik elini güçlendiriyor. Putin söz konusu taslak belgeyi gösterirken Afrikalı liderlerin yüz ifadeleri, buna tanıklık ediyor. Ama sorun şu ki Kiev rejiminin diplomatik elini zayıflatıyor değil, çünkü rejim zaten diplomasiyi bütünüyle işlevsiz kılmayı amaç edinmiş durumda. İlk defa sabık Britanya başbakanı Boris Johnson’un formüle ettiği, troykanın Rusya’ya karşı Ukrayna’da “son Ukraynalıya varıncaya kadar” savaşması “konsepti” işlemeye devam ediyor.

Yeri gelmişken, Putin parafe edilmiş taslak anlaşmanın ayrıntılarına girmedi gerçi, ama kameralar karşısına çıkan sayfada Rusya’nın çatışmanın en başındaki hedeflerinden demilitarizasyonun aslında Kiev rejimi tarafından ilkesel olarak kabul edildiğini ve bu çerçevede pazarlık yapıldığını gösteren veriler var. Zor okunuyor gerçi, ama gene de çevirmeye değer.

“Ek 1”. Başlık: “Barış zamanında Ukrayna silahlı kuvvetlerinin askeri yapısında bulunan personel bileşeninin, silahların ve askeri araçların üst sınırı”. Rusya’nın pozisyonu italik, Kiev rejiminin pozisyonu kalın harflerle yazılmış. Ukrayna silahlı kuvvetlerinin sayısı Ukrayna’ya göre 250 bini aşmaz, Rusya’ya göre 85 binin altında. Milli muhafızların sayısı Rusya’ya göre 15 binin altında, Ukrayna tarafı görüş belirtmemiş olmalı ki onların talebi yazılı değil. Tank sayısı: Ukrayna’nın talebi 800, Rusya’nın talebi 342. Zırhlı piyade aracı: Ukrayna’nın talebi 2400, Rusya’nın talebi 1029. Top: Ukrayna’nın talebi 1900, Rusya’nın talebi 519. Çok namlulu roketatar: Ukrayna’nın talebi 600, Rusya’nın talebi 96. PTİ (?): Ukrayna’nın talebi 380, Rusya’nın talebi 96. Havan: Ukrayna’nın talebi 1080, Rusya’nın talebi 147. Tanksavar füze bataryaları: Ukrayna’nın talebi 2000, Rusya’nın talebi 333. Hava savunma bataryaları: Ukrayna’nın talebi 200, Rusya’nın talebi 190.

Liste böyle devam ediyor.

Aynı şekilde, Putin konuşmasında hububat anlaşmasının Afrika ülkelerine yardımcı olduğu iddiasını somut rakamlarla çürütüyor. Burada bizim açımızdan en dikkat çekici veri, Karadeniz koridorundan çıkarılan 38,9 milyon ton Ukrayna hububatından 3,49 milyon tonunu Türkiye’nin aldığı vurgusu. Genel ve teorik açıdan en dikkat çekici veri ise AB ve ABD’nin pandemi dönemindeki krizi para emisyonunu muazzam ölçeklerde artırarak “gelişmekte olan ülkelere” ihraç ettiği vurgusu. Bu, genel marksist emperyalizm analizlerindeki “emperyalizm krizini ihraç eder” yaklaşımının bir tür doğrulaması.

* * *

Birincisi. İyi bildiğinize eminim, Ukrayna’daki bütün problemler 2014’te Ukrayna’da yapılan anayasa dışı silahlı ve kanlı darbeden sonra başladı. Bu darbe batılı sponsorlar tarafından desteklendi. Üstelik bunlar, bu konuda konuşmaktan da sakınmıyorlar ve sakınmadılar. Bu darbenin hazırlanması ve gerçekleştirilmesi için harcadıkları miktarı bile söylediler. Ve bu, darbe, Kiev’de bugün hâkim olanların iktidarının kaynağıdır. Birincisi bu.

İkincisi. Bu darbeden sonra Ukrayna halkının bir kısmı bu darbeyi desteklemedi ve bu bölgelerin halkının bu olay neticesinde iktidara gelen kimselere boyun eğmeyeceğini açıkladı. Rusya bu insanları desteklemeye mecburdu, çünkü bu topraklarla tarihi bağlarımız, bu topraklarda yaşamakta olan insanlarla kültürel-dilsel bağlarımız var.

Uzun zaman Ukrayna’daki durumu barışçıl vasıtalarla düzeltmek hedefini güttük. Eğer duyduysanız, mutlaka duymuşsunuzdur bununla ilgili bir şeyler, Belarus’un başkenti Minsk’te çatışan taraflar arasında mutabakatlar imzalandı. Böylelikle Minsk çözüm süreci başladı.

Anlaşıldı ki batılı ülkeler ve Kiev’de iktidarı almış olan yetkililer bizi boş vaatlerle aldattılar, sonra açıktan açığa, barış mutabakatlarımıza bağlı kalmayacaklarını da açıkladılar ve fiilen bu barış sürecinden ayrıldılar.

Saygıdeğer dostlar, Rusya tam bunun ardından sekiz yıl boyunca tanımamış olduğumuz, Ukrayna topraklarında meydana gelmiş bağımsız devletleri, Lugansk Halk Cumhuriyeti ve Donetsk Halk Cumhuriyeti’ni tanımaya mecbur kaldı.

Şimdi bu meselenin uluslararası hukuk tarafına değineceğim. Soru şu: bu toprakların bağımsızlığını tanımaya hakkımız var mı? BM Şartı’na tamamen uygun olarak buna hakkımız var, çünkü, BM Şartı’nın ilgili maddeleri rehber edinilirse bu toprakların da bağımsızlıklarını ilan etmeye hakkı var. Demek ki tanıma hakkımız doğdu, biz de bunu yaptık.

Sonra, onlarla dostluk ve karşılıklı işbirliği anlaşmasının imzalanmasının ardından, BM Şartı’na tamamen uygun olarak bu desteği onlara verme hakkımız da vardı. Çünkü Kiev rejimi bu problemi silahla çözmek için pek çok girişimde bulunmuştu ve esasen de 2014’te bu barışçıl yurttaşlara karşı hava kuvvetlerini, tankları ve topçuları kullanarak askeri harekâtlara başlamıştı. Bizim de meşru müdafaaya gönderme yapan BM Şartı 51’inci maddesine uygun olarak onlara yardımca bulunma hakkımız vardı.

Bu nedenle, saygıdeğer meslektaşlarım, şu an serimlediğim bu mantık, benim görüşüme göre ve meslektaşlarımın, uzmanların görüşüne göre, uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler Örgütü Şartı açısından kusursuzdur. Bu, birinci bölüm.

Hepimizi endişelendiren ikinci bölüm ise dünya ekonomisiyle, gıdayla, onunla ilişkili her şeyle, enflasyonla vb. ilgili.

Şuna dikkatinizi çekerim: dünya gıda pazarındaki kriz hiç de Rusya’nın Ukrayna’daki özel askeri harekâtının sonucu değildir. Kriz, Ukrayna’daki durumdan çok önce meydana gelmeye başladı ve batılı ülkelerin, hem Birleşik Devletler’in hem de Avrupa ülkelerinin koronavirüs enfeksiyonu epidemisiyle ilişkili kendi problemlerini çözmek için temelsiz, iktisadi açıdan haklı görülemeyecek emisyonlara girişmeye başlaması sonucunda ortaya çıktı.

Esasen devasa emisyonlar yaparken (bence ABD’de bu 10 trilyon dolar kadar, Avrupa’da ise 5 trilyon avro civarında bir şey) bu ülkeler dünya pazarından bütün gıda mamullerini kendi yararlarına bir elektrikli süpürge gibi çektiler; bunu yaparken kendi tekel pozisyonlarını kötüye kullandılar ve gelişmekte olan ülkeleri dezavantajlı bir duruma soktular. Ayrıntılarına girmeyeceğim, ama bu, bizdeki deyimle, tıbbi bir vakıa, açık bir şey.

Şimdi de hububat anlaşması konusunda. Evet, elbette, her şeye rağmen, Ukrayna topraklarındaki çatışmayla ve Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmayla ilişkili her tür probleme rağmen gelişmekte olan ülkelerin, bu bağlamda gıdaya ihtiyaç duyan Afrika ülkelerinin de bunun acısını çekmemesi gerektiğini anlıyoruz.

Biz, Ukrayna hububatının dünya pazarlarına sunulmasının fakirlik ve açlık problemini çözmekte olduğunu düşünmüyoruz. Hayır, öyle değil. Dahası biz, BM Genel Sekreteri Guterres’in tekliflerini kabul ettik ve, kendisinin o zaman dediği gibi, Ukrayna hububatının öncelikle Afrika’nın en fakir ülkelerine sevkiyatının temin edilmesi için de her şeyi yaptık. Biz bunu kabul ettik.

Peki sonuçlar nedir, saygıdeğer bayanlar ve baylar? İzninizle sayıları dile getireceğim. Sayılar kuru, duygusuz şeylerdir.

15 Haziran itibariyle Ukrayna limanlarından bizim ve Türkiye’nin katkısıyla (Türkiye Cumhurbaşkanı bunun için pek çok şey yaptı) 31,7 milyon ton zirai ürün çıkartıldı. 31, milyon ton, az değil.

Muhtaç Afrika ülkelerine, bunlar Cibuti, Somali, Sudan, Libya, Etiyopya, bu 31,7 milyondan 976 bin ton gönderildi. Bu, saygıdeğer bayanlar ve baylar, değerli dostlar, hepsi topu yüzde 3,1’dir. Bu yeni sömürgeci iktidarlar, Avrupa’dakiler, ama esasen Amerikalılar, uluslararası toplumu ve Afrika’nın muhtaç ülkelerini bir kez daha aldattılar: 31,7 milyon ton çıktı ve bunun sadece yüzde 3’ü muhtaç Afrika ülkelerine taşındı.

Bu bir aldatma değil mi? Yüzyıllardır bütün dünyaya yalan söylemeye alışmışlar, bugün de buna devam ediyorlar. Bu arada AB devletlerine yüzde 38,9, 12,3 milyon ton; Türkiye’ye yüzde 11, geri kalanı da başka ülkelere.

Bu nedenle, buna dikkatinizi çekerim: Ukrayna hububatının dünya pazarına sevkiyatı gıdaya muhtaç Afrika ülkelerinin problemlerini çözmüyor. Buna tekrar döneceğim.

Şimdi görüşmeler konusu.

Saygıdeğer Başkan Ramaphosa! Değerli dostlar!

Rusya asla görüşmeleri geri çevirmedi. Dikkatinizi şuna çekmek isterim: gene Başkan Erdoğan’ın katkısıyla, bildiğiniz gibi, Türkiye’de, Rusya ve Ukrayna arasında, güven artırıcı tedbirler (bunlardan bahsettiniz) ve bizatihi anlaşma metninin hazırlanmasına yönelik bir dizi görüşme yapıldı. Ukrayna tarafıyla bu anlaşmanın gizli bir nitelik taşıyacağına dair anlaşmamız olmadı, ama hiçbir zaman açıkça sunmadık, yorumlamadık da.

Bu anlaşma taslağı Kiev’den gelen görüşme grubunun başkanı tarafından parafe edildi; buraya kendi imzasını koydu. İşte, taslak burada. Adı da şöyle: “Ukrayna’nın devamlı tarafsızlığı ve güvenlik garantileri anlaşması”. Tam da sizin, saygıdeğer dostum Güney Afrika Cumhuriyeti Başkanı, sözünü ettiğiniz garantilerle ilgili. 18 madde.

Dahası, bunun ekleri de var. Bunlar, biliyorsunuz (şu an bile bunun üzerine konuşmayacağım), bunlar silahlı kuvvetlerle ilgili, başka şeylerle ilgili. Her şey yazılı: askeri araçların sayısına ve silahlı kuvvetlerin personel bileşimine kadar. İşte bu belge, bu Kiev heyeti tarafından parafe edildi. İmza da duruyor.

Ama biz, söz verdiğimiz gibi, birliklerimizi Kiev’den çektikten sonra Kiev’deki yetkililer, efendilerinin hep yaptığı gibi bütün bunları tarihin çöplüğüne attılar. Düzgün olsun diye böyle söyleyelim, entelektüel bir şekilde ifade etmeye çalışacağım. Bunu reddettiler. Peki nerede, ileride de başka bir takım mutabakatları reddetmeyeceklerinin garantisi? Ama biz bu şartlarda görüşmeler yürütmeyi hiçbir zaman reddetmedik.

Değerli dostlar!

Hiçbir görüşme yürütmeyeceğini ilan eden biz değiliz, Ukrayna yönetimidir. Dahası, Ukrayna’nın mevcut başkanı, bu görüşmeleri yürütmeyi yasaklayan bir kararname de imzaladı. Bu nedenle, kaygınızı anlıyorum, paylaşıyorum ve hiç kuşkusuz her tür teklifinizi mülahaza etmeye hazırız. Ama görüşmeleri reddeden biz değiliz, Ukrayna tarafı reddetti, kararname bile çıkardı. Bizden ne istiyorlar?

RUSYA

Rusya Merkez Bankası, faiz oranını üst üste üçüncü kez yüzde 21’de tuttu

Yayınlanma

Rusya Merkez Bankası, politika faizini beklentiler doğrultusunda yüzde 21’de sabit tuttu. Banka, enflasyon baskısının azaldığını ancak yüksek kalmaya devam ettiğini, ekonomideki aşırı ısınmanın sürdüğünü belirtti. Açıklamada, enflasyonun 2026’da hedefe dönmesi için gerekli koşulların oluşmaya başladığı, ancak enflasyon ve enflasyon beklentilerindeki düşüşün hızının yakından izleneceği vurgulandı.

Rusya Merkez Bankası, politika faizini değiştirmedi ve 2000’li yılların başından bu yana en yüksek seviye olan yüzde 21’de tuttu.

Banka, yaptığı açıklamada, enflasyon baskısının azaldığını ancak yüksek kalmaya devam ettiğini, kredi büyümesinde yavaşlama sağlanmasına ve hane halkı tasarruf eğiliminin yüksek olmasına rağmen ekonomideki aşırı ısınmanın sürdüğünü belirtti.

Merkez Bankası, enflasyonun 2026’da hedefe dönmesi için gerekli koşulların oluşmaya başladığını değerlendiriyor.

Yatırım bankeri Yevgeniy Kogan ise Telegram kanalından yaptığı açıklamada, piyasanın faiz kararından ziyade Merkez Bankası’nın bu kararı nasıl yorumlayacağına ve piyasaya nasıl bir mesaj vereceğine odaklandığını belirtti.

Ekonomist Yegor Susin ise Merkez Bankası’nın, “Enflasyondaki düşüş eğilimi hedefe ulaşmayı sağlamazsa, Merkez Bankası faiz artırımını değerlendirecektir,” açıklamasının, daha önceki “her durumda faiz artırımını değerlendireceği” ifadesine kıyasla daha ılımlı ve nötr bir sinyal olduğunu kaydetti.

Merkez Bankası, fiyat artışlarının yavaşladığını, ancak bu yavaşlamanın hızından memnun olmadığını ifade etti.

Bankanın aktardığına göre, mevsimsellikten arındırılmış cari fiyat artışı, ocak-şubat döneminde yıllık bazda yüzde 9,1’e geriledi (dördüncü çeyrekte yüzde 12). Çekirdek enflasyon ise daha yavaş düşerek yüzde 10,2 olarak gerçekleşti (önceki yüzde 12,1).

Merkez Bankası, bunun hala yüksek olan iç talebi yansıttığını düşünüyor. Ayrıca, şubat ve mart başında fiyat artışlarındaki yavaşlama ve enflasyon beklentilerindeki düşüş, kısmen rublenin güçlenmesinden kaynaklanıyor.

Finansal piyasa araçlarından hesaplanan uzun vadeli enflasyon beklentileri de düştü, ancak profesyonel analistler, Merkez Bankası’nın enflasyonu hedefe döndürmeyi planladığı 2026 yılı için enflasyon tahminlerini biraz yükseltti.

Merkez Bankası, enflasyon beklentilerinin yüksek kalmasının, enflasyonun ataletini artırdığını belirtti. Banka, kredi büyümesindeki yavaşlama ve yüksek tasarruf eğilimi sayesinde önümüzdeki aylarda enflasyon baskısının azalmaya devam etmesini bekliyor.

Mevduat faizlerinde bir miktar düşüş olmasına rağmen, bankalara vatandaşlardan yüksek miktarda para girişi devam ediyor.

Banka, faiz oranlarıyla birlikte enflasyon beklentilerinin de düştüğünü, bu nedenle reel faiz oranlarının çok fazla düşmediğini ve para politikasının sıkı kalmaya devam ettiğini belirtti.

Merkez Bankası, ekonominin hala “aşırı ısınmış” durumda olduğunu düşünüyor, ancak “dengeli büyümeye kademeli dönüş” için koşulların oluşmaya başladığını umuyor.

Hane halkı gelirlerindeki artış ve bütçe harcamaları yüksek talebi desteklerken, anketler ve güncel veriler ekonomik aktivitenin yavaşladığını ve işgücü piyasasındaki gerginliğin azaldığına dair işaretlerin arttığını gösteriyor.

Polevoy, Merkez Bankası’nın ilk kez dış koşulların iyileşmesi olasılığından bahsettiğini, bunun dışında ise “her şeyin aynı” olduğunu belirtti.

Merkez Bankası açıklamasında, “Jeopolitik gerilimin azalması durumunda dış koşulların iyileşmesi de enflasyonu düşürücü bir etki yaratabilir,” ifadelerini kullandı.

Raiffeisenbank analistleri ise, Merkez Bankası’nın söylemini biraz yumuşatmasına rağmen, hala çok temkinli bir duruş sergilediğini değerlendirmesini yaptı.

Analistlere göre, Merkez Bankası, faiz indirimi beklentilerinin güçlenmesini istemiyor; bu durum para politikasının sıkı kalmasını sağlıyor ve politikanın etkinliğini artırıyor.

Polevoy da Merkez Bankası’nın coşkulu bir havaya ve finansal koşulların hızlı/aşırı gevşemesine izin vermek istemediğini dile getirdi.

Raiffeisenbank analistleri, mevcut koşullarda faiz artırımını düşük bir ihtimal olarak görüyor, ancak erken bir gevşeme de beklemiyor.

Promsvyazbank analisti İlya İlyin de para politikasında gevşeme sinyali olmadığını belirtti. Polevoy ise daha fazla gevşeme beklediğini, fakat “Merkez Bankası’nın görünen tüm olumlu eğilimleri yorumlamakta temkinli davrandığını” ifade etti.

Okumaya Devam Et

RUSYA

Yabancı yatırımcıların Rus tahvillerine ilgisi savaşın başından beri ilk kez arttı

Yayınlanma

Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başından bu yana ilk kez yabancı yatırımcılar, Rus tahvillerine aktif olarak yatırım yapmaya başladı. Yetkililer ve uzmanlar, savaşın sona ermesi ve yaptırımların hafifletilmesi umutlarının, yüksek getiri arayışındaki yabancı yatırımcıları Rus varlıklarına çektiğini ve bunun rublenin değer kazanmasının nedenlerinden biri olduğunu belirtiyor.

Savaşın sona ermesi ve yaptırımların hafifleyeceği yönündeki beklentiler, risk iştahı yüksek yabancı yatırımcıları Rus varlıklarına yöneltiyor.

Uzmanlar ve yetkililer, bu durumun rubledeki değer artışının önemli nedenlerinden biri olduğunu belirtiyor.

Yüksek getiri potansiyeli, yabancı yatırımcılar için cazip bir seçenek sunuyor.

Döviz cinsinden yatırım araçlarının getirisi, ruble cinsinden olanlara kıyasla oldukça düşük.

Istar Capital Baş Portföy Yöneticisi Aleksandr Lutsko, Reuters‘a yaptığı açıklamada, “hasım” ülkelerden gelen yatırımların bloke edileceği için Ermenistan ve Kazakistan bankaları üzerinden döviz cinsinden yüzde 5-6 getiri elde edilebildiğini, bu dövizin satılıp Rusya Merkez Bankası’nın politika faizine yakın (yüzde 21) getiri sağlayan para piyasası fonlarına yatırılabileceğini ifade etti.

12 Şubat’ta, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleşen telefon görüşmesinin ardından Rusya Maliye Bakanlığı, diğer ülke tahvillerinden çok daha yüksek, yıllık yaklaşık yüzde 17 getiri sağlayan Rus devlet tahvilleri ihraç etti.

Rusya Merkez Bankası verilerine göre, şubat ayında yerleşik olmayan yatırımcılar, Maliye Bakanlığı’ndan 43 milyar ruble değerinde tahvil satın aldı.

Bu rakam, ihraç edilen Rus devlet tahvillerinin yalnızca yüzde 6,4’ünü oluştursa da, savaşın başlangıcından bu yana görülen en yüksek seviye.

Piyasa katılımcıları ve yetkililer, savaşın başından beri ilk kez yabancı sermaye girişinden söz ediyor.

Diğer yandan Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak, rubledeki güçlenmeyi değerlendirirken, “Jeopolitik durumu da göz önünde bulundurarak, iç piyasaya yurt dışından sermaye girişi olduğunu görüyoruz,” dedi.

Raiffeisenbank analistleri, Rus devlet tahvillerine olan talep artışının temel nedenleri olarak, politika faizinin düşürüleceği beklentisi ve “jeopolitik alanda hızlı ilerleme bekleyen yerleşik olmayanların fon girişini” gösteriyor.

MMI analistleri ise, Rus devlet tahvillerine olan güçlü talebin “hem yerel hem de kısmen yerel olmayan oyunculardan” geldiğini vurguluyor.

Yatırım bankeri Yevgeniy Kogan, Kommersant gazetesine yaptığı değerlendirmede, yabancı yatırımcıların üçüncü ülkelerin finansal altyapısı üzerinden Rus varlıklarına erişmeye çalıştığını belirtiyor.

Gazeteye konuşan bir kaynağa göre, Çin ve Orta Doğu’dan yatırımcılar Rus devlet tahvillerine temkinli bir giriş yapıyor; ancak BDT ülkelerindeki şirketler aracılığıyla alım yapan Amerikan fonları da bulunuyor.

Aynı kaynak, “Mart ayının başından itibaren, birincil ve ikincil piyasalarda yaklaşık 200 milyon dolarlık Rus devlet tahvili alımı gerçekleştirdiler,” bilgisini verdi.

Bu durum, Rusya’dan çıkmak isteyen yatırımcılara da bir fırsat sunuyor.

Istar Capital verilerine göre, şubat ayında yerleşik olmayanlar tarafından borsa dışında Rus devlet tahvili alımları ve Barclays gibi büyük yatırımcıların satışları gözlemlendi.

Ancak Lutsko, Reuters‘a yaptığı açıklamada, sermaye girişinin çıkıştan daha fazla olduğunu belirtti ve ekledi:

“Jeopolitik alanda yaşanan yumuşama ve diğer gelişmelerle birlikte, yatırımcılarda güven arttı. Faiz oranlarının kademeli olarak düşeceği ve mevcut durumun kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğu düşüncesiyle hareket ediyorlar. Döviz satışı yoluyla spekülatif carry trade (faiz farkından getiri elde etme) işlemleri küçük çaplı olsa da başladı.”

Durumun kısmen normalleşeceği beklentisi, Rus devlet tahvilleri getirilerinin ve döviz kurlarının rubleye karşı düşmesine yol açtı.

Rusya Maliye Bakanlığı, bu hafta Rus devlet tahvillerini yüzde 15’in altında bir getiriyle ihraç ederken, dolar kuru 80 rublenin altına indi (ancak perşembe akşamı 85 ruble civarındaydı).

Promsvyazbank baş analisti Denis Popov, sermaye girişi gerçeğinin resmen teyit edildiğini belirterek, rublenin daha da değer kazanma riskinin yüksek olduğunu ve 10,4-10,8 ruble/yuan ile 75-80 ruble/dolar seviyelerine inilebileceğini öngörüyor.

Popov, 80-85 ruble/doların altındaki bu güçlü seviyelerin, yalnızca ruble varlıklarına yoğun sermaye girişiyle geçici olarak açıklanabileceğini, ancak bu durumun ne kadar süreceğinin belirsiz olduğunu ve jeopolitik gelişmelere bağlı olacağını ifade ediyor.

Okumaya Devam Et

RUSYA

Rusya’da enflasyonda keskin yavaşlama

Yayınlanma

Rusya Federal Devlet İstatistik Kurumu (Rosstat), 11-17 Mart haftasında tüketici fiyatları endeksinin sadece yüzde 0,06 arttığını, bunun son altı ayın en düşük seviyesi olduğunu açıkladı. Uzmanlar, bu yavaşlamanın büyük ölçüde geçici faktörlerden kaynaklandığını, özellikle rubledeki değerlenme ve mevsimlik sebze fiyatlarındaki düşüşün etkili olduğunu belirtiyor.

Rusya Merkez Bankası’nın faiz oranları hakkında karar vermesinden bir gün önce, enflasyon önemli ölçüde yavaşladı. 11-17 Mart haftasında tüketici fiyatları endeksi sadece yüzde 0,06 arttı.

T-investitsii baş ekonomisti Sofya Donets, Telegram kanalından yaptığı paylaşımda bu oranın son altı ayın en düşük seviyesi olduğunu ve mevsimsel normların altında kaldığını belirtti.

MMI analistleri de yüzde 0,06’lık oranın bu hafta için düşük olduğunu kabul ederek, son 13 yılda sadece 2017’de daha düşük olduğunu, 2018 ve 2024’te ise aynı seviyede gerçekleştiğini ifade etti.

Balıkta yüzde 0,6’lık artış görülürken, birçok et ve süt ürününde fiyatlar yüzde 0,3-0,4 arttı.

Fakat sebze ve meyve fiyatlarındaki yüzde 0,7’lik düşüş, Maliye Bakanlığı’nın değerlendirmesine göre gıda enflasyonunun yüzde 0,05’e gerilemesine yol açtı.

Gıda dışı ürünlerin fiyatları neredeyse hiç değişmezken (yüzde 0,01), hizmetlerdeki yüzde 0,11’lik artış genel tabloyu olumsuz etkiledi.

Makroekonomik Analiz ve Kısa Vadeli Tahmin Merkezi (TsMAKP) Başkan Yardımcısı Dmitriy Belousov, enflasyonun belirgin şekilde düştüğünü belirtirken, yıllık bazda yüzde 10’un üzerinde sabitlendiğini vurguladı.

Şubat ayında tüketici fiyatları haftalık yaklaşık yüzde 0,2 artarken, 3 Mart’ta sona eren haftada ve 4-10 Mart haftasında enflasyon sırasıyla yüzde 0,15 ve yüzde 0,11 olarak gerçekleşti.

Yılın başından itibaren fiyatlardaki artış, bir önceki yılın yüzde 1,95’ine kıyasla yüzde 2,28 oldu.

Mevcut yavaşlama, büyük olasılıkla geçici olan faktörlerin sonucu. Bu faktörler ortadan kalktığında enflasyon tekrar hızlanabilir.

Gazprombank analistleri, hızlanan ithalat fiyatlarındaki düşüş (rublenin yüzde 4,8 daha değer kazanması sayesinde) ve bazı gıda ürünlerindeki fiyat düşüşleri (bayram döneminin sona ermesi) nedeniyle fiyat baskısının azalmaya devam ettiğini belirtiyor.

Özellikle salatalık fiyatları bir haftada yüzde 11, bir ayda ise yaklaşık yüzde 25 düştü.

Belousov, bu durumu alışılmadık derecede elverişli doğal koşullara bağlayarak, “mevsimlik seraların” (sadece yeterince sıcak havalarda çalışan ve dolayısıyla ilkbaharda piyasaya ilk mevsimlik ürünleri, sonbaharda ise son ürünleri sunan) ürünlerini normalden önemli ölçüde daha erken piyasaya sürmesine olanak sağladığını ifade etti.

Ekonomist Yegor Susin ise, Telegram kanalından yayımladığı değerlendirmesinde “Büyük ölçüde tek seferlik faktörler ve değişken bileşenler sayesinde aşağı kaymaya devam ediyoruz,” diye yazdı.

MMI analistleri, salatalık hariç tutulduğunda bile haftalık enflasyonun yavaşladığını, önceki iki haftadaki yüzde 0,16 ve yüzde 0,18’e kıyasla yüzde 0,13 olduğunu hesapladı.

Ancak enflasyonu yavaşlatan her iki faktörün (rublenin güçlü değerlenmesi ve salatalık fiyatlarındaki düşüş) geçici olduğunu, dolayısıyla enflasyondaki yavaşlamanın da geçici olduğunu belirten analistler, bu durumu “yanıltıcı” olarak nitelendirerek yıllık tahminleri etkilemediğini ifade etti.

Bunun ynaı sıra Raiffeisenbank analistleri, rubledeki yükselişin enflasyonu düşürmeye yardımcı olmasına rağmen, kurdaki değişimin etkisinin abartılmaması gerektiği konusunda hemfikir.

Donets, rublenin tekrar düşmesi durumunda endişe edilecek bir durum görmediğini, kurun geçen yılki zirveleri aşmasını beklemediğini ve bu zirvelerin zaten fiyatlara yansıdığını belirtti.

Gazprombank analistleri, fiyat artışlarının sadece döviz baskısıyla değil, aynı zamanda şubat sonu ve mart başındaki tüketici aktivitesindeki düşüşün etkisiyle de yavaşladığını, ancak en son verilerin aktivitede hızlanma dalgasına işaret ettiğini ve bunun fiyat artışlarına 2-3 hafta gecikmeyle yansıyabileceğini öne sürüyor.

Analistlere göre, rublenin güçlü olduğu dönem de “hızla sona erebilir”.

Şubat ve mart aylarında düşen petrol ihracat fiyatları, “enflasyonu düşürme eğilimlerini” haziran ayına kadar “yeterince hızlı bir şekilde tersine çevirebilir”.

Analistler, şu anda enflasyonla ilgili iyimserliğin zirvesinin yaşandığını düşünüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English