Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Rusya ve İran, kapsamlı stratejik ortaklık anlaşmasına hazırlanıyor

Yayınlanma

Rusya ve İran, iki ülke arasındaki kapsamlı anlaşma taslağında yapılacak son değişiklikler üzerinde anlaşmaya varıyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı İkinci Asya Departmanı Direktörü Zamir Kabulov, anlaşma metninin ‘büyük oranda hazır olduğunu’ söyledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İranlı mevkidaşı İbrahim Reisi’nin Ocak 2022’de taslak haline getirmeyi kararlaştırdıkları temel belge, ikili ilişkileri yeni bir stratejik ortaklık temeline oturtacak.

Bu çerçevede, iki ülke arasında çeşitli alanlardaki etkileşim güçlendiriliyor. Moskova, İsrail’in Şam’daki İran diplomatik misyonunu vurmasıyla ilgili olarak BM Güvenlik Konseyi toplantısını başlatırken, Tahran daha önce Crocus City Hall’a yapılan saldırıyı sert bir dille kınamış ve terörle mücadelede Moskova ile daha aktif bir işbirliği yapmaya hazır olduğunu açıklamıştı.

Rusya’nın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilci Yardımcısı Dmitriy Polyanskiy, İsrail’in İran’ın Suriye’deki diplomatik misyonunu vurmasıyla ilgili olarak BM Güvenlik Konseyi’nin açık toplantısının Moskova ile Tahran arasındaki etkileşim sırasında başlatıldığını belirtti.

Telegram kalanından paylaşımda bulunan Polyanskiy, “İsrail’in Şam’daki İran konsolosluğuna düzenlediği hava saldırısının ardından İranlılar BMGK’dan bu eylemi kınamasını talep etti. İranlıların dilekçesini takiben, BMGK’nın açık bir toplantı yapmasını talep ettik,” dedi.

TASS haber ajansına mülakat veren Kabulov, tarafların şu anda taslak belge metninde yapılacak son değişiklikler üzerinde anlaşmaya vardıklarını ve imzalanması için ‘yaklaşık bir zaman dilimi’ olmamasına rağmen, anlaşma üzerindeki çalışmaların son aşamada olduğunu vurguladı.

Kabulov, “Taslak bu yılın başında zaten büyük oranda hazırdı, ancak daha sonra İranlı ortaklarımız Rusya’da bizimle yeniden departmanlar arası koordinasyon gerektiren birkaç değişiklik yaptı. Bu değişiklikler geçen hafta tamamlandıktan sonra kendi versiyonumuzu İranlılara teslim ettik,” ifadelerini kullandı.

Rusya-İran ilişkileri, halihazırda Mart 2001’de Moskova’da imzalanan, bir yıl sonra yürürlüğe giren ve her beş yılda bir otomatik olarak yenilenen İlişkilerin Temelleri ve İşbirliği Prensipleri Anlaşması’na dayanıyor.

Ancak yirmi yılın ardından her iki taraf da mevcut belgenin artık ne yeni jeopolitik gerçekleri ne de daha temel bir yasal çerçeve gerektiren yüksek işbirliği düzeyini karşıladığı kanaatine vardı.

Tahran, daha sonra Kremlin görüşmelerini iki ülkenin siyasi, iktisadi ve ticari ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak nitelendirdi.

Rusya’nın Tahran Büyükelçisi Aleksey Dedov, şubat ayında RIA Novosti‘ye verdiği demeçte, imzalanmaya hazırlanan anlaşmanın ‘önümüzdeki yıllarda ve hatta belki de on yıllar boyunca Rusya-İran etkileşimini belirleyebilecek en önemli temel belge’ olduğuna dikkat çekmişti.

Ortadoğu

KLP, İsrail ordusuna satış yapan iki şirketten yatırımlarını çekti

Yayınlanma

Norveç’in en büyük emeklilik fonu KLP, İsrail ordusuna ekipman sattığı gerekçesiyle biri ABD’li, diğeri Alman iki şirketle yatırım ilişkisini sonlandırdığını duyurdu. Fon, bu ekipmanların Gazze’deki savaşta kullanılıyor olabileceği endişesiyle bu kararı aldığını açıkladı.

El Cezire’nin haberine göre, söz konusu iki şirket; ağırlıklı olarak askeri araç ve kamyon üretimi yapan Amerikan Oshkosh Corporation ile geniş ürün yelpazesiyle bilinen Alman sanayi devi ThyssenKrupp. ThyssenKrupp, savaş gemilerinden endüstriyel makineler ve asansörlere kadar birçok alanda faaliyet gösteriyor.

KLP Sorumlu Yatırımlar Bölümü Başkanı Kiran Aziz, El Cezire’ye yaptığı açıklamada, “Haziran 2024’te, Birleşmiş Milletler’in bazı şirketlerin İsrail ordusuna silah ve ekipman sağladığı ve bu silahların Gazze’de kullanıldığına dair raporlarını öğrendik. Bu nedenle Oshkosh ve ThyssenKrupp’un, sorumlu yatırım ilkelerimizi ihlal ettiğine karar verdik” dedi.

Fon, bu şirketlerin yatırım portföyünden tamamen çıkarıldığını bildirdi. Haziran 2025’e kadar KLP’nin Oshkosh’ta 1,8 milyon dolar, ThyssenKrupp’ta ise yaklaşık 1 milyon dolar değerinde yatırımı bulunuyordu.

KLP, karar öncesinde her iki şirketle de iletişime geçtiğini belirtti. Oshkosh, İsrail ordusuna özellikle araç ve yedek parça sattığını doğrularken; ThyssenKrupp, Kasım 2020 ile Mayıs 2021 arasında İsrail donanmasına dört adet Sa’ar 6 sınıfı savaş gemisi teslim ettiğini ve bu yıl içinde bir denizaltı teslim etmeyi planladığını bildirdi.

Fonun açıklamasına göre, her iki şirket de ürünlerinin nasıl kullanıldığına dair gerekli denetim ve insan hakları risk analizini belgeleyemedi. Kiran Aziz, “Şirketler, temel insan hakları ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerine ortak olmamak için bağımsız bir şekilde özen yükümlülüğünü yerine getirmekle sorumlu” ifadelerini kullandı.

KLP daha önce de benzer adımlar attı

KLP’nin insan hakları ihlalleriyle ilişkilendirilen şirketlerden yatırımlarını çekmesi yeni değil. 2021 yılında aralarında Motorola’nın da bulunduğu 16 şirketten, işgal altındaki Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimlerle bağlantılı oldukları gerekçesiyle yatırımını çekti. Aynı yıl, Myanmar ordusuyla bağlantısı nedeniyle Hindistan merkezli Adani Ports ile olan finansal bağlarını da sonlandırdı.

2023 yazında KLP, ABD’li inşaat ekipmanı üreticisi Caterpillar’dan da yatırımını çekti. Kiran Aziz, El Cezire’de yayımlanan bir yazısında, Caterpillar’a ait buldozerlerin İsrail ordusu tarafından modifiye edilerek işgal altındaki Filistin topraklarında ev ve altyapı yıkımlarında kullanıldığını vurgulamıştı. Aziz, “Bu araçların sürekli olarak kullanılması, Birleşmiş Milletler ve sivil toplum kuruluşları tarafından 20 yılı aşkın süredir insan hakları ihlalleriyle ilişkilendiriliyor” demişti.

Avrupa’da benzer kararlar çoğalıyor

KLP’nin kararı, Avrupa’daki diğer büyük yatırım fonlarının benzer gerekçelerle İsrail’le bağlantılı şirketlerden uzaklaşmasının bir parçası. Mayıs 2024’te, dünyanın en büyük varlık fonu olan Norveç Varlık Fonu, İsrail’in Paz Retail and Energy şirketinden, yasa dışı yerleşimlere altyapı ve yakıt sağladığı gerekçesiyle yatırımını çekti.

Aralık 2023’te de fon, yasa dışı yerleşimlere hizmet verdiği gerekçesiyle Bezeq adlı bir başka İsrail şirketindeki tüm hisselerini sattı.

2024 Şubat ayında Danimarka’nın en büyük emeklilik fonu, Batı Şeria’daki yerleşimlerle bağlantılı olabileceği endişesiyle birkaç İsrail bankası ve şirketinden yatırımlarını geri çekti.

Haziran 2024’te ise Birleşik Krallık’ın en büyük emeklilik fonu olan Üniversiteler Emeklilik Planı (USS), Gazze savaşı nedeniyle İsrail’le bağlantılı tüm yatırımlarını elden çıkaracağını duyurdu. Toplam büyüklüğü 79 milyar dolar olan fon, üyelerden gelen baskılar üzerine 101 milyon dolarlık İsrail bağlantılı yatırımı satma kararı aldı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Ali Laricani: İsrail, İranlı yetkililere tehdit mesajları gönderdi

Yayınlanma

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney’in danışmanı ve eski Meclis Başkanı Ali Laricani, İsrail’in saldırılarının ilk gününde çok sayıda İranlı siyasi, askeri ve güvenlik yetkilisine tehdit mesajları gönderdiğini açıkladı. Laricani, bu tehditlerin doğrudan devlet yapısını hedef aldığını ve İran halkının birliği sayesinde başarısız olduğunu belirtti.

Ali Laricani, devlet televizyonunda katıldığı programda, İsrail’in hedefinin yalnızca siyasi ve askeri yapılar değil, doğrudan ülke lideri Hamaney’i tehdit ederek İran devletini içeriden çökertmek olduğunu söyledi.

“Düşman, bir liderlik toplantısı sırasında üst düzey İran yetkililerini hedef alarak devlet yapısını hızla parçalayabileceğini hesapladı. Sonraki adım doğrudan İslam Devrimi Lideri’ni tehdit etmekti” diyen Ali Laricani, İsrail ve ABD’nin, çatışma ortamında İran halkının hükümeti terk edeceği yönündeki varsayımlarının boşa çıktığını ifade etti: “Halkın güçlü birliği ve direnişi, İsrail’i hedeflerini yeniden gözden geçirmeye zorladı.”

Laricani, 21 Haziran itibarıyla İsrail’in hedefine ulaşamayacağının netleştiğini ve bunun ardından üçüncü taraf aracıların devreye girdiğini söyledi.

İsrail’in saldırıların ilk günü bazı üst düzey İranlılara tehdit mesajları gönderdiğini aktaran Ali Laricani, şu ifadeleri kullandı: “Ben de Tahran’dan ayrılmam için 12 saatim olduğunu söyleyen bir mesaj aldım. Aksi takdirde merhum komutan Gulamali Reşid ve Tümgeneral Muhammed Bakıri ile aynı kaderi paylaşacağımı söylediler ancak onlara Netanyahu gibi birine yakışır bir cevap verdim.”

Laricani, savaşın gidişatını değiştiren en önemli unsurun İran’ın gelişmiş füze kabiliyeti ve halkın sarsılmaz desteği olduğunu vurgulayarak, “Netanyahu’nun tüm çabası İran halkını teslim etmeye odaklanmıştı. Ancak İran’ın füze gücünün netleşmesi savaşın seyri üzerinde belirleyici oldu” değerlendirmesinde bulundu.

ABD’nin Katar’daki hava üssüne saldırıyla ilgili ise Laricani, Amerikalı yetkililerin açıkladığının aksine her biri 400 kilogram savaş başlığı taşıyan 6 füzenin, ABD üssüne isabet ettiğini savunarak, “Ne olduğunu biliyoruz ama bırakın Trump hayalleriyle mutlu olsun.” dedi.

İsrail’in bu tehdit taktiğini The Washington Post geçen hafta ortaya çıkarmıştı. Habere göre İsrail istihbaratı, Farsça konuşan ajanlar aracılığıyla İran Devrim Muhafızları generallerini cep telefonlarından arayarak, rejime destek vermeye devam etmeleri halinde öldürüleceklerini söyledi. Ajanlar, generallerden rejimle bağlarını reddettikleri videolar çekip göndermelerini istedi, ancak bu tür videolar yayımlanmadı. Gazete, bu videoların yayınlanmamasının İranlı askerlerin böyle bir video çekmemiş olmasından kaynaklandığı değerlendirmesini yaptı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail’le normalleşme için sıradaki aday Suriye iddiası

Yayınlanma

ABD ve İsrail medyasında yer alan haberlere ve yetkililerin açıklamalarına göre, İsrail’le normalleşme için İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayan bir sonraki ülkenin Suriye olması bekleniyor.

Beyaz Saray Basın Sekreteri Karoline Leavitt perşembe günü yaptığı açıklamada, Trump yönetiminin Suriye’nin İbrahim Anlaşmaları’na katılan bir sonraki ülkelerden biri olmasını beklediğini söyledi.

Leavitt, “Başkan, bölgedeki daha fazla ülkenin İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayacağından kesinlikle umutlu” dedi.

“Başkan [Trump] Suriye’nin yeni cumhurbaşkanı [Ahmed El-Şara] ile görüştüğünde, [Trump]’ın taleplerinden biri de Suriye’nin İbrahim Anlaşması’nı imzalamasıydı” dedi.

“Orta Doğu’da uzun süreli ve kalıcı bir barış görmek istiyoruz ve bunu başarmanın yolu da budur” diye konuştu.

“Size bir zaman çizelgesi veremem ama bu yönetim bunun gerçekleşmesini istiyor ve bölgedeki ortaklarımız da bunu bilmeli” dedi.

İbrahin Anlaşmaları, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2020’deki ilk görev döneminde, BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan’ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeyi kabul etmesiyle Orta Doğu’da başlattığı süreçti.

Trump yönetiminin Orta Doğu özel temsilcisi Steve Witkoff da, çarşamba günü CNBC’ye verdiği röportajda, anlaşmalara daha fazla ülkenin katılacağına dair ipuçları verdi.

Witkoff, “İbrahim Anlaşması’na katılan ülkelerle ilgili büyük açıklamalar olacak” dedi.

CNBC’ye verdiği demeçte, “Başkanın temel hedeflerinden biri Abraham Anlaşması’nın genişletilmesidir” dedi.

Witkoff, “İnsanların hiç düşünmeyeceği bir dizi ülkede normalleşme olmasını umuyoruz, bu nedenle bu olasılık bizi heyecanlandırıyor; bu, Orta Doğu’da istikrarı sağlayacaktır” diye ekledi.

‘Suriye hükümetiyle doğrudan iletişim halindeyiz’

Witkoff’un açıklamasından saatler önce İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi, İsrail’in geçici Suriye hükümetiyle doğrudan ve günlük iletişim içinde olduğunu ve tarafların olası bir normalleşmeyi görüştüğünü açıkladı.

Hanegbi, “İsrail ile Suriye rejimi arasında tüm seviyelerde doğrudan ve günlük bir diyalog var. Bu süreci, oradaki siyasi yetkililerle birlikte ben yürütüyorum” dedi.

Hanegbi ayrıca, Suriye ve Lübnan’ın da gelecekte İbrahim Anlaşmaları kapsamında normalleşme sağlanabilecek ülkeler arasında değerlendirildiğini belirtti.

İsrail’in, bu görüşmelerin bir parçası olarak Suriye’deki tampon bölgelerden asker çekmeyi kabul edip etmediği sorusuna Hanegbi, “Eğer bir normalleşme olursa, bunu değerlendiririz” yanıtını verdi, ancak “Hermon Dağından çekilmeyeceğiz” diyerek bu konuda net bir çizgi çizdi.

İran’a saldırıları izledi

Suriye’nin yeni lideri Ahmed Şara, İbrahim Anlaşması’na katılma konusunda daha önce de imalarda bulunmuştu.

Şara, nisan ayında ABD Temsilcisi Cory Mills’e, Suriye’nin doğru koşullar altında İbrahim Anlaşmaları’na katılmaya hazır olduğunu söylemişti.

Şara, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları sırasında da sessiz kaldı. İsrail’e göre, bu saldırılar Suriye’nin de “işine geldi” ve Suriye’nin “elini güçlendirdi”.

İsrail uçakları 12 gün boyunca Suriye üzerinden İran hava sahasını ihlal ederken, Şara yönetimi sadece olayı izledi.

İsrailli Jerusalem Post gazetesi, “Suriye’nin çıkarı açık: İran’a vurulacak her darbe, Şam’daki yeni rejimin en büyük stratejik rakibini zayıflatır. İran’a vurulacak her darbe, Şara rejimi için saf kazançtır” diye yazdı.

Trump’ın Ahmed Şara ile el sıkışması ve Suriye yaptırımlarının kaldırılması hem ABD’nin hem de İsrail’in Şara hükümeti ile normalleşmesinin ön adımı olarak görülüyor.

Nihai hedef: İsrail-Suudi normalleşmesi

ABD’nin İsrail ile “Arap ülkelerinin lideri” olarak değerlendirilen Suudi Arabistan’ın ilişkilerini normalleştirmek istediği sır değil. Bu kapsamda yürütülen tüm diplomatik hamleler Suudi Arabistan’ın “Filistin devleti için yol haritası” şartının İsrail tarafından reddedilmesi nedeniyle bugüne kadar başarılı olamadı. Ancak ABD’nin esas hedefinin İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesi olduğu biliniyor.

Lübnan ile normalleşme ihtimali

Bu süreçte İsrail ile Hizbullah arasında yaşanan çatışmada Hizbullah’ın ağır darbe almasını fırsat bilen ABD, Lübnan’da siyasi süreçlere doğrudan müdahil oldu. Trump yönetimi Lübnan’da desteklediği isimlerin Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmasını sağladıktan sonra İsrail ile Lübnan arasında normalleşme ihtimali gündeme geldi. Bu yönde atılan bir dizi adım Lübnanlı yetkililerce bugüne kadar yalanlanıyordu, ancak Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam, ilk kez geçen ay İsrail’le normalleşme istediğini açıkça söyledi. Ancak hem Hizbullah’ın Lübnan’da hala etkili bir güç olması hem de ülkede İsrail işgali devam ederken yapılacak olası bir normalleşme anlaşmasının toplumda göreceği tepki sürecin önündeki engeller olarak görülmeye devam ediyor.

Yeni yol haritası

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya yakınlığıyla bilinen Israel Hayom gazetesinin haberine göre, ABD Başkanı Donald Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Netanyahu ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine düzenlediği saldırının hemen ardından telefon görüşmesi yapıldı.

İsrailli bir kaynağa dayandırılan haberde, bu görüşmede üç temel başlık üzerinde uzlaşı sağlandığı iddia edildi: Gazze’de iki hafta içinde ateşkes sağlanması, İbrahim Anlaşmalarının Suriye ve Suudi Arabistan’ı da içerecek şekilde genişletilmesi ve Batı Şeria’da sınırlı İsrail egemenliğiyle iki devletli çözüm modeli.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English