Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Savaşa mı yoksa yeni bir rönesans mı? Schiller Enstitüsü konferansından izlenimler

Yayınlanma

7-8 Aralık tarihlerinde, 40 yıl önce Helga Zepp-LaRouche tarafından kurulan Schiller Enstitüsü, “Schiller ve Beethoven Ruhu’nda: Tüm İnsanlar Kardeş Olur!” başlıklı iki günlük uluslararası bir konferans düzenledi.

Etkinlik, diplomatlardan eski devlet başkanlarına, önde gelen akademisyenlerden savunma uzmanlarına kadar birçok önemli ismi bir araya getirdi. Amaç: Küba Füze Krizi’nden bu yana yaşanan en acil küresel tehdidi –yeni ve muhtemelen son bir dünya savaşının eşiğinde olup olmadığımızı– ele almak ve buna karşılık barış ve karşılıklı kalkınma odaklı yeni bir paradigma yaratma olasılığını tartışmaktı.

Konferansın ilk oturumu, 7 Aralık Cumartesi günü, “Stratejik Kriz: Yeni ve Son Bir Dünya Savaşı mı, Yoksa Tek İnsanlığın Yeni Bir Paradigması mı?” başlığı altında gerçekleştirildi. Bu panelde dünyanın dört bir yanından öne çıkan isimler konuştu.

Panelin moderatörlüğünü Schiller Enstitüsü’nden Dennis Speed üstlendi. Speed, Enstitü’nün kuruluş yıl dönümüne atıfta bulunarak dünyanın bugün karşı karşıya olduğu olağanüstü tehlikeye dikkat çekti. İzleyicilere, 7 Aralık tarihinin ABD açısından anlamını –Pearl Harbor Günü’nü– hatırlatarak, geçmiş savaşların getirdiği derin dönüşümleri anımsattı ve bugünkü tehlikeli küresel tırmanış ile tarihsel paralellikler kurdu.

Öne çıkan konuşmacılar arasında Schiller Enstitüsü kurucusu Helga Zepp-LaRouche; eski Güney Afrika Dışişleri Bakanı Naledi Pandor; emekli diplomat Chas W. Freeman, Jr. ve eski Guyana Devlet Başkanı Donald Ramotar yer aldı.

Helga Zepp-LaRouche’un açılış konuşması: Paradigmalar arasında bir tercih

Helga Zepp-LaRouche açılışta şu sözleriyle genel havayı belirledi: “Son derece tehlikeli bir dönemde bir araya geliyoruz, hatta belki de Küba Füze Krizi’nden daha tehlikeli.” NATO’nun genişlemesi ve Ukrayna’daki savaşla şekillenen küresel stratejik ortamın, nükleer silahların tekrar kullanımını tetikleyebileceğine ve insan uygarlığının sonunu getirebileceğine dikkat çekti.

Zepp-LaRouche, finansal ve jeopolitik yapıların her ne pahasına olursa olsun korunması gerektiği varsayımına meydan okudu. Merhum iktisatçı Lyndon LaRouche’un “paranın değer olmadığı” ısrarını hatırlattı. Ona göre politikalar, fiziksel ekonomi –üretkenlik, teknolojik ilerleme ve altyapı– temel alınarak şekillendirilmeliydi. 1648 Westphalia Barışı’nın ilkelerine geri dönülmesi gerektiğini vurgulayarak, büyük güçleri intikam ve jeopolitik hesapları bir kenara bırakıp karşılıklı kalkınma için işbirliğine davet etti.

Zepp-LaRouche, “Çok acil tüm ulusların çıkarlarına uygun yeni bir güvenlik ve kalkınma mimarisi (Yeni Güvenlik ve Kalkınma Mimarisi) inşa etmeliyiz,” diye ekledi.

Dmitriy Trenin: Eski Soğuk Savaş anlayışını reddetmek

Moskova’dan Prof. Dmitriy Trenin, krize Rusya ‘nınperspektifinden yaklaştı: “Bu bir İkinci Soğuk Savaş değil, bu benzetme yanlış.” Dünyanın artık çok daha karmaşık olduğunu, birden fazla güç merkezinin bulunduğunu ve işleyen bir silah denetim mekanizması olmadığını belirten Trenin, eski Soğuk Savaş’ı ‘soğuk’ tutan iletişim kanalları, anlaşmalar ve nükleer silahlardan duyulan ortak korkunun yok olduğunu vurguladı.

Trenin, Batı kuralları çerçevesinde ilerleyen küreselleşmenin sona erdiğini söyledi. ABD’nin hegemonyayı her ne pahasına olursa olsun sürdürme çabasının tehlikeli ve beyhude olduğunun altını çizen Trenin, “Sovyetler Birliği’nin yaşadığı gibi, aşırı genişlemeye kalkışmak çöküşe yol açar,” değerlendirmesini yaptı.

Trenin, artık ulusların önceliklerini yeniden belirleme zamanının geldiğini ve küresel üstünlük peşinde koşmak yerine iç ekonomik sağlığa odaklanmanın daha akılcı olduğuna işaret etti.

Küresel Güney’den sesler

Diğer yandan eski Guyana Devlet Başkanı Donald Ramotar, çatışmaları körükleyen küresel eşitsizliklere dikkat çekti. Son yıllarda küresel Güney’in (Latin Amerika, Afrika, Asya’da yükselen ülkeler) dik durmaya ve kendi çıkarlarını savunmaya başladığını belirtti.

Ramotar, gelişmekte olan ülkeleri yoksullukta tutan politikalara karşı çıkarak “Transatlantik güçler savaştan muazzam kârlar elde etti,” dedi, bu çatışmaları “kâr uğruna savaşlar” olarak nitelendirerek silah üreticilerini ve finansörleri suçladı.

Ramotar, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ni ve küresel Güney ile işbirliğini bir “kazan-kazan” modeli olarak övdü. Bu modeli IMF ve Dünya Bankası’nın kalkınmayı engelleyen koşullarıyla kıyaslayan Ramotar, “Eğer Batı da bu girişimlere katılsaydı, yaşamımız boyunca yoksulluğu ortadan kaldırabilirdik,” yorumunu yaptı.

Ján Čarnogurský: Avrupa’dan bir görüş

Slovakya’nın eski Başbakanı Ján Čarnogurský ise, Avrupa ülkelerinin politikalarını keskin bir dille eleştirdi. 1990’ların başında NATO’nun doğuya genişlemeyeceğine dair verilen sözlerin tutulmadığını hatırlattı. Minsk Anlaşmaları’nın yerine getirilmemesini ve Yugoslavya krizindeki tutarsız politikaları kınadı.

Čarnogurský, ABD politikasının gerçekte kim tarafından yönlendirildiğini sorguladı ve Avrupa’nın Washington ile Londra’ya boyun eğmesini de eleştirdi.

Čarnogurský, ABD’nin dayattığı politikalar yüzünden Avrupa ülkelerinin kendi sanayilerini kaybederek Amerikan topraklarına kaptırdığını kaydetti. Rusya’nın batıya doğru ilerleme niyeti olmadığını vurgulayan eski Başbakan, Ukrayna savaşının sonsuz tırmanış yerine müzakerelerle sonlandırılması gerektiğini söyledi.

Čarnogurský, “Batı, Ukrayna’da savaşı kaybederse bu belki de sorunları basitleştirir ve istikrarlı barış görüşmelerinin önünü açar,” diye konuştu.

Chas W. Freeman: Diplomasi terk edildi

Bunun yanı sıra tecrübeli bir Amerikalı diplomat olan Büyükelçi Chas W. Freeman, nükleer sınırda dolaşmanın tehlikelerini hatırlattı.

Freeman, “İkinci Dünya Savaşı sonrası insani dünya düzeni artık öldü,” vurgusunu yaptı.

Uluslararası hukukun ağır ihlalleri cezasız kaldığını dile getiren Freeman, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın bir kez olsun Moskova’ya gitmediğine, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yıllardır Washington’a davet edilmediğine dikkat çekti.

Freeman, “İşleyen hiçbir silah kontrol anlaşması yok ve iletişim hatları da kurulamıyor,” ifadesini kullandı.

Freeman, Avusturya’nın 1955 tarihli Devlet Sözleşmesi’ne (kalıcı tarafsızlık) benzer bir çözümün Ukrayna için de gerekli olduğunu belirterek, “Böyle bir Ukrayna, bir tampon ve köprü işlevi görebilir,” dedi ve Rusya’nın güvenlik kaygıları ile Ukrayna’nın egemenliğini aynı anda karşılayabilecek bir formül önerdi.

Eski diplomat, “Düşmanlaştırma yerine diplomasiye dönmeliyiz, yoksa bir nükleer Armageddon ile karşı karşıya kalabiliriz,” değerlendirmesinde bulundu.

Büyükelçi Hossein Mousavian: İran ve nükleer ikilem

İranlı Büyükelçi Hossein Mousavian, meselenin Orta Doğu boyutuna dikkat çekti. İran’ın nükleer programına dair krizin bölgesel bir yaklaşıma duyulan ihtiyacı gösterdiğini kaydeden Mousavian, Trump döneminde ABD’nin tek taraflı olarak ayrıldığı Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP), Tahran’ın nükleer silah geliştirmeyeceğini garanti altına alan güçlü tedbirleri içerdiğini anımsattı.

Mousavian, aynı ilkelerin bölge geneline yayılmasını önerdi. Orta Doğu genelinde benzer kısıtlamaların ve denetimlerin (İsrail’i de dahil ederek) uygulanmasının, kitle imha silahlarından arındırılmış bir Ortadoğu yaratabileceğini belirterek “Bir çözüm var. Tüm taraflar aynı standartlarda uzlaşırsa kalıcı kısıtlamalara sahip olabiliriz,” diye ekledi.

Prof. Zhang Weiwei: Asya’nın barışçıl kalkınma modeli

Ayrıca Çin’in Fudan Üniversitesi’nden Prof. Zhang Weiwei, Avrupa’nın kaybet-kaybet senaryolarına sürüklendiği bir dönemde, Çin-ASEAN bölgesinin yaklaşık yarım asırdır süren barış ve refah ortamına işaret etti.

Bu başarının temelinde altyapı, kalkınma ve medeniyet çeşitliliğine saygı olduğunu vurgulayan Zhang, “Çin ve ASEAN, yaklaşık 50 yıldır barış ve refah içinde yaşıyor,” diye konuştu. Bu başarıda yollar, demiryolları, limanlar inşa etmek ve Kuşak ve Yol Girişimi gibi projelerle kazan-kazan anlayışını yaymak belirleyici olmuştu.

Zhang, bu kalkınma odaklı yaklaşımı Batı’nın sıfır toplamlı stratejileriyle kıyasladı.

“Çin, böl-yönet yerine, birlik ve karşılıklı faydayı savunur,” diyen Zhang, Sun Tzu’nun kadim stratejik öğretilerine atıfta bulunarak, hedeflere savaşmadan ulaşmanın Çin kültüründe köklü bir geleneğe sahip olduğunu hatırlattı.

Zhang, “Avrupa’nın çözümü ortada; Yeni İpek Yolu’na (Kuşak ve Yol’un bir parçası) dahil olun, altyapıya yatırım yapın ve ortak kader topluluğu inşa edin,” vurgusunu yaptı.

Albay Lawrence Wilkerson: Pentagon’dan bir görüş

Emekli ABD Kara Kuvvetleri Albayı Larry Wilkerson da ABD’nin küresel gücün Doğu’ya doğru kaymasına direnç gösterdiğini vurguladı.

“ABD bugün, küresel gücün Doğu’ya kaçınılmaz kayışına karşı savaşıyor,” diyen Wilkerson, Amerikan dış politikasının kibir ve tarih cehaletine saplandığını belirterek bunu “imparatorluk zihniyetinin tezahürü” olarak nitelendirdi.

Wilkerson, konvansiyonel bir çatışmanın ABD’yi Rusya veya Çin karşısında hızla zor duruma düşürebileceğini, bu yüzden ABD’nin ilk nükleer silah kullanımına yönelme riskinin arttığını söyledi.

Emekli albay, “Konvansiyonel olarak o kadar kırılganız ki, korkunç kayıplar verirsek, ilk nükleer darbeyi biz vurabiliriz. Bu tür bir değişim tüm uygarlığı sona erdirebilir. Çözüm mü? İmparatorluk mantığını terk etmek, rasyonel diplomasiyi benimsemek ve hâlâ vakit varken bu yönde adımlar atmak,” diye ekledi.

Scott Ritter: Düşünülemez olanın ihtimali artıyor

Eski BM silah denetçisi Scott Ritter, önceden kaydedilmiş mesajında durumu daha da net ifade etti: “Bugünkü durum, Küba Füze Krizi’nden daha tehlikeli, zira iletişim yok.”

ABD’nin Ukrayna’ya gelişmiş füze sistemleri tedarik etmesi ve bazı ABD stratejistlerinin “sınırlı” nükleer savaş fikrini dillendirmesi, gezegenin kaderiyle kumar oynamak anlamına geliyor.

Ritter, ABD’deki yeni yönetimle birlikte diplomatik bir yön değişikliği umuduna değindi: “Kendimize yardım etmeliyiz ki Rusya’ya da bu çılgın politikaların süremeyeceğini anlatabilelim. Yani stratejik bir sıfırlama acilen gerekli. Aksi halde dünya yanlış hesaplar yüzünden nükleer savaşa sürüklenebilir.”

Çözüm önerileri

Oturum boyunca, katılımcılar somut çözüm önerileri sundu. Helga Zepp-LaRouche, Franklin D. Roosevelt’in Bretton Woods ruhunu yeniden canlandırmayı önererek, finansal spekülasyon yerine küresel kalkınma ve altyapıya dayalı bir sistemin inşasını savundu. Ayrıca Lyndon LaRouche’un eskiden önerdiği Stratejik Savunma Girişimi’ni (SDI) hatırlattı.

Dmitriy Trenin ve Chas Freeman, diplomatik kanalların yeniden açılmasının önemine vurgu yaptı. Trenin, silah kontrolü konusunda istikrarlı müzakerelere dönmeyi önerirken, Freeman Avrupa güvenlik mimarisinin Rusya’yı da kapsayacak şekilde yeniden düşünülmesini talep etti. Her ikisi de iftiradan uzak, gerçekçi bir diyaloğun tek mantıklı yol olduğunu vurguladı.

Donald Ramotar ve Prof. Zhang Weiwei, iktisadi kalkınmayı bir barış stratejisi olarak öne çıkardı. Kuşak ve Yol Girişimi’nin “kazan-kazan” çerçevesi, küresel Güney’i kalkındırabilir ve savaş alanlarını ticaret merkezlerine dönüştürebilir. Batı’nın sıfır toplamlı yaklaşımı terk edip işbirliği girişimlerine katılması halinde ekonomik koridorlar çatışma bölgelerinin yerini alabilir.

Ján Čarnogurský ve Hossein Mousavian, somut anlaşma modellerine dikkat çekti. Čarnogurský, Ukrayna’nın tarafsız bir devlet haline gelmesi için 1955 Avusturya Devlet Sözleşmesine atıfta bulunurken, Mousavian Orta Doğu’da kitle imha silahsız bir bölge tasavvur etti. Bu tür dikkatlice tasarlanmış anlaşmalar gerilimi azaltabilir.

Larry Wilkerson ve Scott Ritter aciliyetin altını çizdiler. ABD’nin stratejik düşüncesinde, hegemonyadan çok kutuplu dünyayı benimsemeye doğru büyük bir dönüşüm olmadan, dünya küresel bir çatışmaya sürüklenme riski altında. Uzmanlar, stratejik olarak nükleer silahlı rakipleri “yenmek” gibi gerçekçi olmayan hedeflerden vazgeçilmesini, iletişim kanallarının açılmasını ve kazara nükleer savaşı önleyecek adımlar atılmasını talep etti.

Kültürel dönüşüm çağrısı

Konferansta tekrar eden bir tema da kültürel değerlerin politik değişimlere rehberlik etmesi gerektiğiydi. “Schiller ve Beethoven Ruhu’nda: Bütün İnsanlar Kardeş Olur!” sloganı, ahlaki yükselişin ve estetik eğitimin siyaseti yönlendirebileceğini öne sürüyordu. Zepp-LaRouche, klasik bestecileri ve şairleri anarak, evrensel insanî değerlerin güç politikalarının ötesinde birleştirici bir rol oynayabileceğini vurguladı.

Schiller Enstitüsü’nün büyük sanata, klasik müziğe ve dramatik şiire verdiği önem dekoratif değil. Zepp-LaRouche’a göre Schiller, yurttaşları kültürle geliştirmeyi ve onları tüm insanlığı tek bir aile gibi düşünmeye sevk etmeyi savunmuştu. Beethoven’ın 9. Senfonisi’nden “Neşeye Övgü” (Ode to Joy) ise nükleer uçurumun kıyısında duran bugünün dünyasında, evrensel kardeşlik idealini sembolize ediyor.

Panelistler, felaketten kaçınmak için yurttaşların hükümetlerine makul davranma, uluslararası hukuka saygı ve insanlığın çıkarlarını öne koyma konusunda baskı yapmaları gerektiğini vurguladı. Helga Zepp-LaRouche, Enstitü’nün benimsediği ve egemenlik, kalkınma ile beşeriyetin ortak hedeflerine odaklanan on prensibin yaygınlaştırılması çağrısında bulundu. Carl Schmitt türü dost-düşman ayrımlarının terk edilmesi ve Tek İnsanlık ilkesinin benimsenmesi gerektiğini belirtti.

Panelde tam konuşma yapamayan ama alıntıları aktarılan Naledi Pandor, “BRICS ve küresel Güney, daha adil bir çok kutuplu düzen kurabilir,” diyerek yükselen güçlerin işbirliğiyle daha adil bir dünya inşa edilebileceğini dile getirdi.

İnsanlık adına son bir şans mı?

Devlet adamları, diplomatlar ve akademisyenler, derin bir tehlikeye işaret ettiler. Nükleer cephanelikler bekliyor, çatışmalar diyalog olmaksızın sürüyor, büyük güçler uçurumun kenarında dolaşıyor.

Buna rağmen panel umut da yansıttı. Sıfır toplamlı jeopolitiği reddeden, karşılıklı saygı, iktisadi işbirliği ve kültürel rönesans odaklı yeni bir paradigma fikri, tüm konuşmacıları birleştiren ortak payda oldu.

Helga Zepp-LaRouche, “Bir seçeneğimiz var. Ya son bir dünya savaşına giden yolda ilerlemeye devam ederiz ya da Tek İnsanlık’ın yeni paradigmasını inşa etmek için harekete geçeriz. Hayatı seçelim, ölümü değil,” diyerek sözlerini noktaladı.

DİPLOMASİ

Somali’de iç savaşın ayak sesleri: Hükümet ve eyalet askerleri çatışıyor

Yayınlanma

somali-ic-savas

Somali’de federal hükümet ve Jubaland eyaleti askerleri arasında çatışma çıktı.

Federal hükümetin askerleri ile Jubaland eyaleti askerleri arasında Ras Kambooni kasabasında çatışma çıktı. Aşağı Jubba bölgesinin Ras Kambooni kasabasında, hükümet güçleri ile Jubaland eyaleti askerleri arasında şiddetli çatışmaların yaşandığı belirtildi.

Somali hükümeti, bölgede meydana gelen çatışmalarla ilgili yayınladığı basın açıklamasında, “Afrika Birliği Geçiş Misyonu’nun (ATMIS) görev yaptığı ve Somali askerleri tarafından devralınan bölgeye Jubaland Eyalet Başkanı Ahmed Madobe’ya bağlı güçler tarafından saldırı düzenlendi. Somali askerleri bölgede Eş-Şebab’a karşı operasyonlara hazırlanıyordu” ifadeleri yer aldı.

Açıklamada, Madobe’nin El-Kaide bağlantılı Eş-Şebab ile temas kurduğu bilgisi de paylaşıldı. Madobe’nin Somali ordusuna saldırmak için Eş-Şebab’dan yardım aldığı iddia edilen açıklamada, “Eş-Şabab, Jubaland eyaleti askerlerine yol verdi” denildi.

Jubaland yönetimi ise daha önce yaptığı açıklamada, hükümet güçlerinin Aşağı Jubba bölgesindeki yönetim noktalarına İHA ile saldırdığını duyurmuştu. Jubaland, düzinelerce Türk eğitimli seçkin birliklerin saldırılarda yer aldığını söylüyor.

Somali hükümeti, 25 Kasım’da üçüncü kez Jubaland Eyalet Başkanı seçilen Madobe’nin seçimlere hile karıştırdığını ileri sürmüştü.

Somali Cumhurbaşkanı Ankara’da

Erdoğan, Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde görüştü.

Öte yandan çatışmalar devam ederken Somali Cumhurbaşkanı, Etiyopya ile yaşadığı krizin çözümü için Ankara’ya geldi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hem Somali hem de Etiyopya liderini ağırlıyor.

Erdoğan önce Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ile bir araya geldi ardından Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile görüştü. Afrika Boynuzu’nun iki kritik ülkesi arasındaki kriz Etiyopya’nın ocak ayında Somaliland bölgesiyle bir mütabakat zaptı imzalaması ardından ortaya çıktı. Somaliland’ın bağımsız bir devlet olarak tanınmasını öngören anlaşmayı Somali, toprak bütünlüğüne yönelik tehdit olarak değerlendiriyor.

Her iki ülkeyle de yakın ilişkileri bulunan Türkiye, Etiyopya’nın resmi talebi üzerine “Ankara Süreci” adıyla anılan arabuluculuk sürecini başlatmıştı. İki ülke heyetleri geçen aylarda iki kez Ankara’da bir araya geldi.

Somali Ulusal Haber Ajansı, Türkiye’nin arabuluculuğundaki müzakerelerin üçüncü tur görüşmelerinin başlayacağını duyurdu.

İsrail’in Husilere karşı Somaliland hamlesi

Somali ve Etiyopya liderleri Erdoğan’la ayrı ayrı görüştü. Üçlü bir görüşme yapılıp yapılmayacağı bilinmiyor. Eğer bir araya gelirlerse bu, krizin başlamasından bu yana iki liderin ilk kez bir araya geldiği görüşme olacak.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Hindistan Savunma Bakanı Rusya’yı ziyaret etti

Yayınlanma

Hindistan Savunma Bakanı Rajnath Singh, Moskova ziyareti sırasında iki ülke arasındaki askeri işbirliğini güçlendirme amacıyla çeşitli görüşmeler yaptı. İki ülke, S-400 füze sistemleri ve firkateyn inşası gibi projelerde işbirliğini ilerletti.

Hindistan Savunma Bakanı Rajnath Singh, Moskova’da gerçekleştirdiği ziyarette, iki ülke genelkurmay başkanlarının eş başkanlığında düzenlenen Hükümetlerarası Askeri-Teknik İşbirliği Komisyonunun 21. toplantısına katıldı.

Toplantıda, Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov, Rusya ile Hindistan arasındaki ilişkilerin temelinin, Vladimir Putin ve Narendra Modi arasındaki güvene dayalı yakın ilişki olduğunu vurguladı.

Belousov, iki ülke arasında güçlü bir dostluğun var olduğunu ve bu bağların zamanla test edilerek daha da sağlamlaştığını belirtti.

Konuşmasında, “Toplantımızın savunma ve güvenlik alanında Rusya-Hindistan ilişkilerinin güçlendirilmesine katkı sağlayacağına inanıyorum,” ifadelerini kullandı.

Rajnath Singh ise toplantıda, Hindistan’ın tüm jeopolitik zorluklara ve üzerindeki kamu ile özel baskılara rağmen, Rusya ile temaslarını sürdürmekle kalmayıp bu işbirliğini derinleştirme ve genişletme yönünde bilinçli bir karar aldığını ifade etti.

Singh, “Her zaman Rus muhataplarımızın yanında olacağız,” değerlendirmesini yaptı.

Savunma Bakanlığı’ndaki görüşmelerin ardından Singh, Kremlin’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından kabul edildi. Görüşme sırasında taraflar, askeri ticaret alanındaki sorunları ve küresel durumu masaya yatırdı.

Askeri-teknik işbirliği alanından bir kaynağın verdiği bilgilere göre, Hindistan’a 10 bölük S-400 karadan havaya füze sistemi tedarikine ilişkin sözleşme tamamlanmak üzere.

Ayrıca, Kalaşnikof tüfeklerinin üretimi için Hindistan’da bir fabrika çalışmalara başladı. Singh, 9 Aralık’ta Kaliningrad oblastında, Hindistan’a teslim edilen yedinci Proje 11356 firkateynini ziyaret etti.

Bu sınıfın ikisi Hindistan’da inşa edilmek üzere toplam üç firkateyn daha yapılacak. Hindistan’da Voronej füze uyarı sistemi radarının inşası gibi pek çok başka projenin de devam ettiği ve görüşüldüğü aktarıldı.

Öte yandan Ulusal Araştırma Üniversitesi Ekonomi Yüksek Okulu Dünya Ekonomisi ve Dünya Siyaseti Fakültesi’nden Doç. Dr. Olga Solodkova, Vedomosti gazetesine verdiği demeçte, Hindistan’ın askeri işbirliği konusunda tüm yumurtalarını tek sepete koyma eğiliminde olmadığını belirtti.

Hintlilerin Rus silah tedarikine yönelmelerinin ardında uzun yıllara dayanan bağlar ve köklü bir ilişki geçmişi olduğunu ifade eden Solodkova, “Eskiden Hintliler bize her zaman güvenirlerdi, ancak artık bu güven azaldı,” dedi.

Bunun sebebi olarak, Hindistan’ın çekişmeli bir ilişki içinde olduğu Rusya ile Çin arasındaki yakınlaşmayı gösteren Solodkova, Çin’in ekonomik olarak Hindistan’dan üstün olduğunu ve Pekin’in Rusya’ya sunduklarının Hindistan tarafından sağlanamayacağını da sözlerine ekledi.

Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü’nden Doç. Dr. Boris Volhonskiy ise Hindistan’ın askeri işbirliği konusundaki kararlarında yalnızca kendi ulusal çıkarlarını gözettiğini ve kimseyi memnun etme amacında olmadığını söyledi.

Hindistan’ın silah tedarikini çeşitlendirmeye çalıştığını ifade eden Volhonskiy, Hintlilerin Rus silahlarını tercih etmeye devam etmesinin, bu silahların sahadaki başarısını kanıtladığını gösterdiğini ifade etti. Fakat uzman, Hindistan’ın ABD’den gelen ciddi baskı altında olduğunun da altını çizdi.

FT: Rusya, Hindistan ile gizli ticaret kanalı kurdu

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Bulgaristan’dan Avrupa’ya doğalgaz tedarikini durdurma tehdidi

Yayınlanma

Bulgaristan, Gazprom’un ödeme sorununu çözmemesi durumunda Türk Akımı üzerinden doğal gaz tedarikini durduracağını açıkladı. Gazprom, Bulgartransgaz’a transit ödemelerini yapamıyor; bu durum Sırbistan ve Macaristan’a doğalgaz akışını riske atıyor.

Bulgaristan, Gazprom’un Türk Akımı boru hattı üzerinden doğalgaz tedarikine devam etmesi için ödeme sorununu çözmesi gerektiğini belirtti.

Şirket, ABD’nin Gazprombank’a uyguladığı yaptırımların ardından yalnızca doağlgaz için değil, teslimat hizmetleri için de ödeme yapma imkanını kaybetti.

Gazprom, yakıtını Sırbistan ve Macaristan’a taşıyan Bulgartransgaz’a ödemelerini Gazprombank üzerinden yapıyordu. Fakat 21 Kasım’da bankaya getirilen yaptırımlar bu süreci durdurdu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, transit ödemelerini düzenlemek için yeni bir mekanizma oluşturdu. Ancak bu düzenleme, gaz alıcılarının ödeme yapmasını sağlamayı hedeflerken, mevcut sorun ters yönde gelişti.

Rusya, doğalgaz ödemelerinde yeni düzenlemeler getirdi

Bulgartransgaz CEO’su Vladimir Malinov, “Bulgartransgaz, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirecek ve ödeme yapılmazsa doğal gazın transit geçişine izin vermeyecek,” dedi.

Malinov, çözümün Gazprom’un sorumluluğunda olduğunu vurgulayarak, “Hizmeti almak isteyen şirket, ödeme sorununu çözmek zorundadır,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca Malinov, geçmiş teslimatlar için ödemelerin alındığını ve Gazprom’un 10 Aralık’a kadar bir çözüm bulması gerektiğini belirtti. Bulgaristan üzerinden Sırbistan ve Macaristan’a yıllık yaklaşık 18 milyar metreküp doğalgaz taşınıyor.

Bu miktarın bir kısmı Batı Balkan ülkelerine de yönlendiriliyor. 2022 yılı başında faaliyete geçen boru hattı, Bulgaristan’a bugüne kadar 750 milyon dolardan fazla transit ücreti kazandırdı.

Bu arada, Macaristan enerji güvenliğinin tehdit altında olduğunu savunarak endişelerini dile getirdi.

Ukrayna üzerinden geçen ve ocak ayında sona erecek olan başka bir transit güzergahın devre dışı kalması durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Kiev yönetimi, yıl sonunda süresi dolacak olan bu sözleşmeyi uzatma niyetinde olmadığını açıkladı.

Avrupa’daki doğalgaz depolama tesisleri sezon başında yüzde 95 doluluk oranına sahipken, şu anda yüzde 82 seviyesinde. Kasım ve aralık başındaki doğalgaz tüketimi, son beş yılın ortalamasının üzerinde gerçekleşti. Avrupa’da gaz fiyatları geçtiğimiz ay 44-48 avro/MWh arasında dalgalanırken, salı günkü işlemlerde 45,5 avro seviyesindeydi.

Rusya’nın son kalesi: Gazprombank’ın ABD finans sistemiyle bağlantısı kesilecek

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English