Avrupa
Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı

Herkes güçlü hükümet istiyor. Alman patronlar acele ediyor, AB’nin Alman liderliğine ihtiyaç duyan her türden yöneticisi güçlü ve istikrarlı Almanya istiyor. Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, “istikrarlı çoğunluklar” ve “hareket edebilen bir hükümet” çağrısı yapıyor, “akla ve sorumluluğa” davet ediyor, “taktik ve çatışmadan kaçınma” gerekliliğinin altını çiziyor.
Önce bütün gözler SPD ve CDU’ya çevriliyor. Dün, Şansölye Olaf Scholz ile bir sonraki Şansölye olması mukadder Friedrich Merz’in birlikte yiyeceği öğle yemeği bekleniyor büyük bir heyecanla. Yemekten Merz’in “Meclise getirdiğiniz yasalara bakarız,” cevabı çıkıyor. Ama o da bir koşulla: “Güven oylamasını ocağa ertelemeyin.”
Scholz koltuğuna yapışsa da SPD, iktidarı “muhafazakâr ve güçlü” CDU’ya sunuyor. Handelsblatt’ın iddiasına göre trafik lambasının dağılmasını değerlendiren bir CDU iç belgesi, SPD’nin FDP ve Christian Lindner’i hükümetten atmayı bir süredir planladığını yazıyor.
Bu da bizi tekrar Alman patronlarına ve Alman ekonomisine getiriyor.
CDU’lu Saksonya Eyaleti Başbakanı Michael Kretschmer, Berlin’deki trafik lambası koalisyonunun erken sona ermesini memnuniyetle karşılıyor. Kretschmer, “Eğer trafik lambası koalisyonu on ay daha sürseydi, eyaletteki ekonomik durum daha da kötüleşecekti,” diyor.
CDU’lu eyalet başbakanı, şirketlerin “göç ettiğini”, sadece belediyelerin 15 milyar avro açığının bulunduğunu söyleyerek yakınıyor ve ekliyor: “Bugün şunu söylemek gerekir: yeni bir hükümetin kurulduğu her gün Almanya için bir fırsat ve kazançtır.”
CDU, Alman sermayesinin isteklerini dile getiriyor. Ama patronların kendi dilleri de var. “İş dünyası” temsilcileri hükümetin çökmesinin ardından hızlı bir şekilde yeni bir seçim yapılması için bastırıyor.
Patronlar “jeopolitik” öğretiyor: ABD, Ukrayna, Orta Doğu… Duracak zaman değil
Örneğin Alman Dış Ticaret Birliği (BGA) Başkanı Dirk Jandura, “Bu federal hükümetle geçen her gün kayıp bir gündür,” diyor ve “Mümkün olan en kısa sürede yeni seçimlerin yapılması çağrısında bulunuyoruz,” diye ekliyor.
BVMW KOBİ Birliği Federal Genel Müdürü Christoph Ahlhaus, ocak ayında yapılacak bir güven oylamasının çok geç olacağını vurguluyor ve mevcut Şansölyenin “artık güven vermediğini” söylüyor.
Alman Otomotiv Endüstrisi Birliği (VDA), Alman Kimya Endüstrisi Birliği (VCI) ve Alman Elektrik ve Dijital Üreticileri Birliği (ZVEI) de hızlı bir şekilde yeniden seçime gidilmesi çağrısında bulunuyor.
VDA Başkanı Hildegard Müller muhtemelen ortak duyguyu ve beklentiyi aktarıyor: Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlar, Donald Trump’ın seçim zaferi, yeni bir Avrupa Komisyonu, Çin ile çözülemeyen ticaret sorunları ve Almanya’nın bir yatırım merkezi olarak rekabetçi olmayan durumunun, mümkün olan en kısa sürede “maksimum eylem ve kararlılık kapasitesine sahip” bir federal hükümet gerektirdiğini belirtiyor.
Alman Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) Başkanı Peter Adrian’a göre, ekonominin şu anda yatırım ve büyüme koşullarını nihayet iyileştirecek bir ekonomi politikası rotasına güvenmekten başka bir şeye ihtiyacı yok. Bu nedenle kısa bir geçiş dönemi umut ediyor.
Alman İnşaat Endüstrisi Federasyonu (Hauptverband der Deutschen Bauindustrie) Genel Müdürü Tim-Oliver Müller ise krizden “tüm demokratik partilerin devlet politikasında sorumluluk alması” ile çıkılmasını umuyor.
Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü (DIW) Başkanı Marcel Fratzscher, “Ukrayna’daki savaş, önceliklerin değiştirilmesini ve ekonomik ve mali politikada radikal bir rota değişikliğini gerektiriyordu. Bu federal hükümet bunu ne yapabildi ne de yapmaya istekliydi,” iddiasında bulunuyor.
Şirket yöneticileri de topa giriyor. Kimya grubu Lanxess’in CEO’su Matthias Zachert Handelsblatt’a verdiği demeçte, “Şansölyenin neden mart ayından önce yeni seçim çağrısı yapmak istemediğini anlayamıyorum. Şansölye derhal yeni seçimlerin önünü açmalıdır. Her gün önemli. Mart ayına kadar oyalanmayı göze alamayız,” diyor.
Reform beklentileri: Daha az bürokrasi, daha az vergi, daha çok enerji dönüşümü
Alman ekonomisinin bel kemiği olarak görülen, “KOBİ gibi ama değil”, aile şirketleri ama bazı ürünlerde dünyada ihracat pazarlarının yüzde 100’e yakınını elinde bulunduran şirketlere verilen isimle Mittelstand da ses veriyor.
Almanya’nın en eski aile şirketi olan galvanizleme şirketi Coatinc’in başkanı Paul Niederstein da federal hükümetin daha hızlı bir şekilde yeniden düzenlenmesinden yana. “Mart ayında yapılacak yeni seçimlerin çok geç olduğunu düşünüyorum. Scholz’un mart ayına kadar ayak sürümesi tutarlı değil,” diyor.
Otto Group perakende şirketinin sahibi Michael Otto da “hıza” vurgu yapıyor ve Trump’ı hatırlatıyor; “Çok hızlı bir şekilde harekete geçebilecek bir hükümet kurmalıyız,” diyor ve Trump’ın yemin töreninden önce yeni bir hükümet seçmeleri gerektiğini savunuyor.
Tünel delme makineleri üreten Martin Herrenknecht şirketinin sahibi Martin Herrenknecht, beklentilerini sıralıyor: daha az bürokrasi, düşük ücret aralığındaki çalışanlar için rahatlama, büyüyen refah devletinin sona ermesi, düzenlenmiş göç, dijitalleşme, altyapı ve eğitim gibi geleceğe yönelik alanlara yatırım.
Almanya’da sanayisizleşme tartışmaları üzerine bir değerlendirme
Kuzey Avrupa, “güçlü Alman liderliği” istiyor
Fakat Herrenknecht, savunma alanında da yatırımlar yapılmasını istiyor. Ona göre şu anda ABD’de yaşananlar Avrupa için son bir uyanış çağrısı. Herrenknecht, “Demokrasilerimizi otokratlara ve despotlara karşı korumak için kendi savunmamızı sağlamalıyız,” diye vurguluyor. Almanya’da ekonominin ve toplumun askerileştirilmesi, yardıma koşuyor.
Daha az bürokrasi herkesin talebi. Özellikle KOBİ’ler için vergilerin düşürülmesi de peşinden geliyor. En başa “reform” yazılıyor ve bunun için “güçlü, kararlı bir liderlik” bekleniyor.
Bir de “şımarık işçiler” var. Trier Şirketler Birliği (VTU) Başkanı Frank Natus SWR’ye verdiği demeçte Scholz’u sorumsuzlukla suçladıktan sonra, gelecekte ekonomik olarak çok şeyin değişmesi gerektiğini söylüyor. Ona göre de Almanya dünyadaki en yüksek vergilerden bazılarına sahip. Aynı zamanda en yüksek enerji maliyetleri, yaygın bürokrasi ve kalifiye işgücü eksikliği var.
Natus, “Almanya’da çok tembel, uyuşuk ve bıkkın hale geldik ve bunun acilen değişmesi gerekiyor,” diyor.
Az önce bahsi geçen Coatinc’in başkanı Paul Niederstein de bu ayın başında, Alman işçilerinin yüksek hastalık izni oranının “çok şımarık ve kendine çok güvenen” bir işgücünün belirtisi olduğunu ileri sürüyordu.
Tablo AB liderleri ile tamamlanıyor. Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu (EPC) zirve toplantısı öncesinde konuşan Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo Almanya’da hızlı bir seçim yapılmasını umuyor. Orpo, Avrupa’da “güçlü bir Alman hükümetine” ihtiyaç olduğunu söylüyor. Belçikalı mevkidaşı Alexander De Croo, İsveçli mevkidaşı Ulf Kristersson ve Danimarkalı mevkidaşı Mette Frederiksen de bu görüşe katılıyor.
AfD’siz AfD politikaları mümkün mü?
Patronlar kısmen Almanya için Alternatif (AfD) politikasını çağırıyor gibi görünüyor. İlk bakışta ana akımın dışına itilmiş bu partinin “ruhunun” çağrılması ironik sayılabilir; ama iktisadi platformlar örtüşüyor.
Bugünlerde AfD’nin, 2013 yılında Avrupa entegrasyonunu temelden eleştiren ve AB’nin Yunanistan ve diğer ağır borçlu Avro bölgesi ülkelerini kurtarmasına kızan bir grup “serbest piyasa ekonomisti” tarafından kurulduğu unutuluyor.
Örneğin AfD Başkan Yardımcısı ve bütçe komisyonu sözcüsü Peter Böhringer’e(*) göre parti, büyük ölçüde Almanya’nın savaş sonrası yeniden inşasının temellerini atan Hıristiyan Demokrat politikacı Ludwig Erhard’ın 1948 modeline dayanan “sosyal perspektifli bir serbest piyasa ekonomisi” istiyor. Ordoliberalizm olarak da bilinen bu iktisat politikası ile nazizm ve savaş sonrası Federal Almanya ilişkisi çok daha uzun bir incelemeyi hak ediyor. Bununla birlikte, “Alman mucizesi”nin sınırlarının farkında: AfD, devletin rolünün sınırlandırılması konusunda kararlı ve “servetin yeniden bölüşüm aracı” olarak görülenler de dahil olmak üzere vergilerin azaltılmasından yana. Yeniden bölüşüm karşıtlığı, “göçmenlere giden refah payı” söylemiyle daha düşük gelirli Almanlar ve göçmen kökenli Almanlar arasında da yer buluyor.
“Devlet tarafından yönlendirilen her türlü ekonomi er ya da geç yanlış tahsis ve yolsuzlukla sonuçlanacaktır,” diyen partinin iktisadi programı, devlet sübvansiyonlarının azaltılmasını ve vergi tavanının yanı sıra servet ve miras vergilerinin kaldırılmasını savunuyor.
Şirketler kâr edecek, sonra da yoksulları desteklemek için yeterli para olacak: AfD’nin “sosyal refah serbest piyasa ekonomisinin” temel taşı bunlar.
Bununla birlikte, AfD’nin henüz bir “sanayi politikası” yok. Daha doğrusu, batıda artık yaygın biçimde tartışılmaya başlanan devlet-özel sektör ortaklığıyla yeniden sanayileşme tartışmalarına hâlâ burun kıvırıyor. “Enerji dönüşümü” ihtiyacının yüksek olduğu Doğu Almanya’da bu nedenle yüksek oylar alıyor.
Bununla birlikte, “iktidar” yürüyüşünde hem o hem bu, veya ne o ne bu olmayacağı açık. İhracatçılar Almanya’sı için güçlü, “az bürokratik” bir yönetim ama aynı zamanda borç freninden kurtulmuş ve “yeniden sanayileşmiş” bir Almanya lazım. CDU-SPD “büyük koalisyonu” tutmayacaksa, AfD’lileşmiş bir CDU, veya CDU’lulaşmış bir AfD biçilmiş kaftan. Her iki partinin önümüzdeki yıl içerisinde “rekalibrasyon” içerisine girmesini beklemek, fal bakmak anlamına gelmez.
(*) Peter Böhringer’in liberteryen Friedrich-August-von-Hayek-Stiftung’un üyesi olduğunu da hatırlatalım. Küresel “popülist” dalganın istisnasız her partisinde “gerçek kapitalizm bu değil” diyen liberter derneklerin ve düşüncelerin izlerini bulmanız mümkün.
Avrupa
Rus alüminyum devi Rusal, Alman devletini dava etmeye hazırlanıyor

Dünyanın en büyük alüminyum üreticilerinden Rusal, bir iştirakine yönelik 213 milyon avroluk ödeme emri nedeniyle Almanya’ya ‘yasa dışı kamulaştırma’ gerekçesiyle dava açabileceği uyarısında bulundu. Financial Times‘ın haberine göre, bu durum Rusya’nın VTB Bankası’nın Avrupa biriminin tasfiyesiyle ilgili anlaşmazlıktan kaynaklanıyor. Rusal, Almanya’nın ikili yatırım anlaşmasını ihlal ettiğini belirtiyor.
Financial Times‘ın (FT) haberine göre, dünyanın en büyük alüminyum üreticilerinden Rusal, iştiraki olan RTI’ya VTB Bank Europe’un (şimdiki adıyla OWH SE) tasfiyesine karar veren düzenleyicilere 213 milyon avro ödeme emri verilmesinin ardından, Almanya makamlarına karşı “yasa dışı kamulaştırma” gerekçesiyle dava açma konusunda uyarıda bulundu.
Şirket, bu uyarısını geçici Başbakan Olaf Scholz’a gönderdiği dilekçede ifade etti.
Olay, RTI ile VTB’nin Avrupa birimi arasında döviz risklerine karşı korunmak amacıyla yapılan bir riskten korunma (hedging) anlaşmasıyla ilgili.
Rusal, bu anlaşmanın Ukrayna’daki askeri eylemlerin başlamasının ardından Alman düzenleyicilerin eylemleri nedeniyle bozulduğuna inanıyor.
Şirket, dilekçede “tam tazminat” talep etti ve Almanya’nın 1989 yılında SSCB ile Almanya arasında imzalanan ikili yatırım anlaşması (yatırımların teşviki ve karşılıklı korunması anlaşması) kapsamında sağlanan “temel güvenceleri ihlal ettiğini” belirtti.
Almanya Federal Finansal Denetleme Kurumu (BaFin), 2022 yılında VTB’ye yönelik yaptırımların uygulanmasının ardından Rus bankasını iştirakinin yönetiminden uzaklaştırdı.
Kurum, oy hakkını, 1 Nisan 2023’ten itibaren VTB Bank Europe’u tasfiye etme kararı alan bir kayyıma devretti.
Aynı yıl banka adını OWH olarak değiştirmeye karar verdi ve geçen yılın ağustos ayında Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve BaFin, OWH’nin lisansını iptal etti.
Tasfiye sürecinin birkaç yıl sürmesi bekleniyor.
FT, Jersey mahkemesi tutanaklarına atıfta bulunarak, Ukrayna’daki çatışmanın başlamasının ardından Rusal’ın iştirakinin OWH’den ek teminat yatırma konusunda bir dizi talep aldığını yazdı.
RTI, bunun yaptırımları ihlal edeceğini düşünerek bu talepleri yerine getirmeyi reddetti.
Geçen sene Londra Tahkim Mahkemesi OWH lehine karar verdi ve 213 milyon avro ödenmesine hükmetti.
FT, RTI’nın bu karara itiraz etmeye çalıştığını belirtti. Şirket, OWH’nin Batı kısıtlamaları altındaki bir kuruluşun iştiraki olduğunu, ancak OWH’nin kendisinin yaptırımlara tabi olmadığını vurguladı.
Bunun yanı sıra gazetenin aktardığına göre RTI, kararın uygulanmasının OWH tasfiye memurlarına “muazzam bir beklenmedik kâr” sağlayacağı görüşünde.
VTB, OWH yönetiminin eylemlerinden sorumlu olmadığını belirtti.
Banka, “Bu eylemlerin, yasa dışı ve temelsiz olduğuna inanıyoruz, çıkarlarımızla kesinlikle uyumlu değil ve bazı durumlarda onlarla çelişiyor,” ifadelerini kullandı.
Gazete, şubat ayında OWH tasfiye memurlarının, VTB’ye yönelik yaptırımların uygulanmasının ardından Angola hükümetini kredi yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçladığını yazmıştı.
OWH, ülkenin hükümetine karşı krediyi geri ödemeye zorlamak amacıyla tahkim süreci başlatmıştı.
Avrupa
Finlandiya ve İsveç’ten askeri sevkiyat için demiryolu projesi

Finlandiya, İsveç üzerinden Norveç’teki Narvik limanına uzanacak stratejik bir demiryolu hattı projesi geliştirmeye karar verdi. Bu hat, NATO’nun ağır silah ve birliklerini gerektiğinde hızla sevk etmesini sağlayarak askeri hareketliliği artırmayı hedefliyor. Proje, AB’nin Trans-Avrupa Ulaştırma Ağı (TEN-T) düzenlemeleri kapsamında değerlendiriliyor.
Finlandiya, İsveç üzerinden Norveç’in Narvik limanına uzanacak bir demiryolu hattı projesi geliştirmeye karar verdi.
Söz konusu hat, gerektiğinde NATO’nun ağır silah ve birliklerinin sevk edilmesi amacıyla kullanılacak.
Iltalehti gazetesinin haberine göre, demiryolu hattının planlaması için 20 milyon avro tahsis edildi ve projenin tamamının birkaç milyar avroya mal olması bekleniyor.
Demiryolu hattı, Finlandiya’nın Oulu ve Kemi limanlarından başlayarak sınır nehrini geçip İsveç tarafındaki Tornio ve Haparanda’ya ulaşacak.
Buradan madenci şehri Kiruna’ya ve nihai varış noktası olan Narvik’e devam edecek.
Finlandiya Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Lulu Ranne, daha önce yaptığı açıklamada, projenin “Rusya tehdidinin artması” zemininde hayata geçirildiğini iddia etmişti.
Bakan Ranne, Avrupa Birliği (AB) standartlarına uygun daha dar hat açıklığına sahip yeni demiryolu sayesinde NATO cephaneliklerinden tank ve topçu birliklerinin Finlandiya’ya ulaştırılabileceğini kaydetti.
Ayrıca Ranne, NATO birliklerinin ülkeye varışının 2026 yılı için planlandığını sözlerine ekledi.
Bakan, Avrupa Komisyonu’nun hat açıklığının genişletilmesi konusunda Helsinki’ye “baskı yaptığını” ifade etti.
Ranne, “Avrupa Komisyonu, NATO ve Silahlı Kuvvetler, İsveç ve Norveç ile yeni demiryolu bağlantısı projesini, ilk ve en acil büyük Avrupa askeri hareketlilik projesi olabilecek bir proje olarak değerlendirdi,” ifadesini kullandı.
Finlandiya Savunma Kuvvetleri Laponya Jaeger Tugayı Komutan Yardımcısı Ari Mure ise kendi adına Yle televizyonuna yaptığı açıklamada, uyumlu demiryolu hatlarının, özellikle acil durumlarda ağır askeri teçhizatın taşınması açısından büyük önem taşıdığını vurguladı.
Trans-Avrupa Ulaştırma Ağı (TEN-T) düzenlemesi, gelecek yaz AB’de yürürlüğe girecek.
Bu düzenleme, diğer hat açıklığına sahip ülkelerde 1435 mm hat açıklığına geçiş gerekliliklerini içeriyor. Finlandiya’da mevcut hat açıklığı 1524 mm iken, Rusya’da bu rakam 1520 mm.
Demiryolu bağlantısı, savunma kapasitesini güçlendirmenin yanı sıra Finlandiya’nın ihracat sanayisine ve turizmine de katkı sağlayacak.
Fin turistler, trenle hem Kuzey Norveç’e hem de İsveç’in çeşitli bölgelerine seyahat edebilecek.
‘NATO işe yaramazsa B planı’: Kuzey Avrupa ülkeleri alternatif planlar yapıyor
Avrupa
Alman devleti, Deutsche Bahn ve Lufthansa’yı savaşa hazırlıyor

Alman Federal Savunma Bakanlığı’nın savaş planları, Deutsche Bahn veya Lufthansa gibi sivil lojistik şirketlerinin cepheye ikmal malzemesi nakliyesi, asker eğitimi ve savaş teçhizatının bakımı için daha geniş bir şekilde kullanılmasını öngörüyor.
Bu bilgi Handelsblatt gazetesi tarafından yayınlandı. Buna göre, Rusya ile bir savaş durumunda, NATO askerlerinin Lufthansa uçaklarıyla doğu cephesine nakledilmesi gündemde.
1960’lı yıllardan beri Alman Savunma Kuvvetleri’nin (Bundeswehr) nakliye pilotlarının eğitimine katılan Lufthansa’nın, gelecekte savaş uçağı pilotlarının eğitimini de üstlenebileceği belirtiliyor.
Ayrıca, Lufthansa Technik Defense şirketi, gelecekte Bundeswehr’in savaş uçakları, helikopterleri ve deniz keşif uçaklarının bakım ve onarımını üstlenerek bir savunma şirketine dönüşecek.
Alman Demiryolları (Deutsche Bahn) ise, talep üzerine tankların nakliyesi için düz vagonlar temin etmeyi taahhüt etti. Haberlere göre, Alman Demiryolları, yaralıların nakliyesi için ICE vagonlarının yataklı vagonlara dönüştürülmesi konusunda da Alman Silahlı Kuvvetleri ile görüşüyor.
Almanya, silahlanmanın önünü açan anayasa değişikliğini yaptı
Almanya’da ‘sivil’ nakliye hiçbir zaman sivil olmadı
Alman ordusu, personel nakliyesinin yanı sıra savaş teçhizatının nakliyesinde de her zaman resmi olarak sivil lojistik şirketlerine başvuruyor.
Operasyonel Komuta Komutanlığı, Handelsblatt gazetesine verdiği demeçte, “kriz bölgeleri dışında” bunun “neredeyse tamamen” böyle olduğunu doğruladı.
Kriz bölgelerinde bile, özel şirketler Alman askeri nakliyesinin “önemli bir kısmını” gerçekleştiriyor. Bundeswehr, bu amaçla çok sayıda nakliye çerçeve sözleşmesi imzaladı.
Örneğin, Deutsche Bahn (DB) ve DB’nin uzun süredir bağlı şirketi olan ve şu anda Danimarkalı lojistik şirketi DSV tarafından devralınan Schenker, DHL, Hermes ve Kühne & Nagel ile sözleşmeler imzalandı.
Karayolu taşımacılığındaki en önemli yüklenicileri arasında Offenbach’daki DB Cargo’nun iştiraki Transa bulunuyor.
Operasyonel Komuta Komutanlığı’na göre, Alman ordusu aşırı geniş ve ağır malzemelerin deniz ve hava taşımacılığında sivil şirketlere “yüzde 100” bağımlıdır. Hava taşımacılığı için, Halle/Leipzig havaalanından kalkan Ukrayna’nın Antonow Airlines şirketine ait geniş gövdeli uçakları kullanıyor.
Stratejik deniz taşımacılığı için, Danimarka’nın DFDS Seaways şirketi ile bir işbirliği anlaşması imzalandı. Bu anlaşma uyarınca, DFDS Seaways, gerektiğinde 15 ila 30 gün içinde üç RoRo (roll-on/roll-off) gemisi sağlamalı.
Yaralılar için yataklı vagonlar hazırlanacak
Kara ulaşımında savaş teçhizatının nakliyesinde merkezi rol, DB şirketine ait. DB, Bundeswehr’in hizmet sağlayıcısı olan BwFuhrparkService şirketinin %24,9 hissesine sahip.
Halihazırda Litvanya’da konuşlu birlikler için ağır savaş teçhizatını nakleden DB, bir Bundeswehr subayının verdiği bilgiye göre, iştiraki DB Cargo ile birlikte demiryolu taşımacılığının planlamasını ve yürütülmesini %100 koordine ediyor.
Lojistik uzmanları, Alman demiryolu sisteminin çok kötü durumda olduğunu ve savaş durumunda yeterli nakliye kapasitesinin sağlanamayacağını ileri sürüyor.
Bu durum da göz önüne alındığında, 500 milyar avroluk özel fonun büyük bir kısmı demiryolu ağının yenilenmesi için kullanılacak. CDU/CSU ve SPD koalisyon anlaşması, demiryollarının doğuya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne doğru genişletilmesine öncelik veriyor.
DB Cargo, 2023 yılında, tankların nakliyesi için kısa vadede 343 adet düz vagon temin etmeyi taahhüt etti. Ayrıca, ihtiyaç halinde konteyner vagonlarının düz vagonlara dönüştürülmesi de planlanıyor.
Haberlere göre, Bundeswehr, DB ile ICE vagonlarının yaralıların nakliyesi için yataklı vagonlara dönüştürülmesi konusunda da görüşüyor.
Alman ordusu ve istihbaratından sivilleri savaşa hazırlama raporu
Lufthansa ile Doğu Cephesine NATO askerleri gönderilecek
Bundeswehr, Lufthansa ile işbirliğini genişletmek için kapsamlı planlar yapıyor. Bu planlar sadece nakliye projelerini kapsamıyor.
Gözlemciler, Lufthansa’nın Ağustos 2021’de Afganistan’dan binlerce kişinin tahliyesinde rol oynadığını belirtiyor: Bundeswehr’in nakliye uçakları tahliye edilecek kişileri Kabil’den Özbekistan’ın Taşkent kentine götürürken, Lufthansa buradan Almanya’ya nakliyesini üstlenmişti. Alman havayolu şirketinin toplam 17 Lufthansa charter uçuşu için yaklaşık 5 milyon avro gelir elde ettiği bildiriliyor.
Fakat savaş durumunda Lufthansa’nın uçakları sadece tahliye için gerekli olmayacak. Resmi olarak hala sivil olan havayolu şirketinin, yeni bir doğu cephesinde çatışmaların patlak vermesi halinde Almanya’dan ve muhtemelen diğer NATO ülkelerinden binlerce, hatta on binlerce askeri oraya nakletmek için uçuşlar yapması da gündemde.
Yeterli sayıda pilot ve diğer mürettebat üyesinin mevcut olup olmadığı da belirsiz ve teorik olarak, bunlar savaşta görevlendirilemezler.
Handelsblatt’ın içeriden aldığı bazı bilgilere göre, hava kuvvetlerinde geçmişi olan ve belki de gönüllü olacak bazı pilotlar var ama yine de bunun yeterli olup olmayacağı belirsizliğini koruyor.
Lufthansa savaş pilotlarını eğitebilir
Bunun ötesinde, Lufthansa tarafından askerlerin eğitimini güçlendirme konusu da gündeme geldi.
Bu, prensipte yeni bir şey değil. 1963’ten beri Alman Silahlı Kuvvetleri ile Bremen’deki Lufthansa Sivil Havacılık Okulu arasında bir işbirliği var [11] ve bu okulda askeri nakliye uçaklarının pilotları da eğitiliyor.
Lufthansa Aviation Training, Alman silahlı kuvvetlerinin nakliye pilotlarını ABD’nin Phoenix kentinde ve ayrıca Münih havaalanı yakınlarındaki simülatörlerinde de eğitiyor.
Havayolu şirketi, 2012 yılında Alman Silahlı Kuvvetleri’nin insansız hava aracı pilotlarının eğitimine de başladı; bu pilotlar, genel havacılık bilgilerini edinmek için önce normal pilot eğitimi almak zorundalar.
Şu anda Lufthansa’nın hava kuvvetleri savaş uçağı pilotlarının temel eğitimine de girip girmeyeceği tartışılıyor. Şirketin CEO’su Carsten Spohr mart ayında, bu konuda “son aylarda çok ilginç ve olumlu görüşmeler” yapıldığını açıklamıştı.
Handelsblatt gazetesi, bunun gerçekleşmesi halinde savaş uçağı pilotlarının temel eğitimlerini Lufthansa’da alacaklarını belirtiyor; sadece “sertifikasyon ve askeri pilot eğitimi” Hava Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilecek ve bu durumda Hava Kuvvetleri’nin yükü önemli ölçüde azalacak.
‘Sivil’ ve ‘askeri’ şirket ayrımı silikleşiyor
Son olarak, Lufthansa, teknik bölümü için Bundeswehr’den yeni siparişler almaya çalışıyor. 60 yılı aşkın bir süredir Bundeswehr’in uçuş hizmetlerini üstleniyor ve özellikle bakım ve onarım işlerini yürütüyor.
Şirket yönetimi, 2019 yılında askeri işlere daha fazla girme kararı almıştı. Bu plan, federal hükümetin ilk 100 milyar avroluk özel borç tahsis etmesiyle daha da ivme kazandı.
Bu ve gelecekteki askeri harcamalardan yararlanmak için Lufthansa Technik, “Defense” adında bir yan kuruluş kurdu. Bu kuruluş, Alman Silahlı Kuvvetleri ile ABD’nin F-35 savaş uçağı ve Boeing Chinook CH-47 nakliye helikopterinin bakım ve onarımına ilişkin olası siparişler için görüşmeler yürütüyor. Her iki uçak da Alman Silahlı Kuvvetleri tarafından satın alınacak.
Bunun yanı sıra Lufthansa, Alman Donanması’na teslim edilecek P-8 Poseidon deniz keşif uçağının bakım ve onarım ihalesini de almayı hedefliyor. Uçağın, Lufthansa Technik’in bakımında büyük deneyime sahip olduğu sivil kısa ve orta menzilli Boeing 737’in temel alınarak üretildiği belirtiliyor.
Ayrıca Boeing, 2022’nin sonunda Alman konsorsiyuma, Yeni Zelanda Silahlı Kuvvetleri tarafından tedarik edilen P-8 deniz keşif uçağının bakım ve onarımını da devretti.
Dolayısıyla Lufthansa, askeri işlere sadece ulusal değil, uluslararası alanda da girmek istiyor.
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Görüş2 hafta önce
İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?
-
Ortadoğu2 hafta önce
“Suriye ve İsrail normalleşmeye hazırlanıyor” iddiası
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trump’ın anti-sosyal devleti
-
Dünya Basını2 hafta önce
FT: Xi’nin eli neden Trump’tan daha güçlü?
-
Avrupa4 gün önce
Almanya’da tren fabrikası tank üretimine başlıyor
-
Görüş2 hafta önce
ABD’nin İran’a baskısı: Yay gerildi ama henüz tam çekilmedi
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya’nın Berlin Büyükelçisi: ‘Ukrayna’da yabancı askerlerin konuşlandırılması kabul edilemez’