Bizi Takip Edin

AVRUPA

Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı

Yayınlanma

Herkes güçlü hükümet istiyor. Alman patronlar acele ediyor, AB’nin Alman liderliğine ihtiyaç duyan her türden yöneticisi güçlü ve istikrarlı Almanya istiyor. Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, “istikrarlı çoğunluklar” ve “hareket edebilen bir hükümet” çağrısı yapıyor, “akla ve sorumluluğa” davet ediyor, “taktik ve çatışmadan kaçınma” gerekliliğinin altını çiziyor.

Önce bütün gözler SPD ve CDU’ya çevriliyor. Dün, Şansölye Olaf Scholz ile bir sonraki Şansölye olması mukadder Friedrich Merz’in birlikte yiyeceği öğle yemeği bekleniyor büyük bir heyecanla. Yemekten Merz’in “Meclise getirdiğiniz yasalara bakarız,” cevabı çıkıyor. Ama o da bir koşulla: “Güven oylamasını ocağa ertelemeyin.”

Scholz koltuğuna yapışsa da SPD, iktidarı “muhafazakâr ve güçlü” CDU’ya sunuyor. Handelsblatt’ın iddiasına göre trafik lambasının dağılmasını değerlendiren bir CDU iç belgesi, SPD’nin FDP ve Christian Lindner’i hükümetten atmayı bir süredir planladığını yazıyor.

Almanya’da hükümet dağıldı: Buraya nasıl gelindi?

Bu da bizi tekrar Alman patronlarına ve Alman ekonomisine getiriyor.

CDU’lu Saksonya Eyaleti Başbakanı Michael Kretschmer, Berlin’deki trafik lambası koalisyonunun erken sona ermesini memnuniyetle karşılıyor. Kretschmer, “Eğer trafik lambası koalisyonu on ay daha sürseydi, eyaletteki ekonomik durum daha da kötüleşecekti,” diyor.

CDU’lu eyalet başbakanı, şirketlerin “göç ettiğini”, sadece belediyelerin 15 milyar avro açığının bulunduğunu söyleyerek yakınıyor ve ekliyor: “Bugün şunu söylemek gerekir: yeni bir hükümetin kurulduğu her gün Almanya için bir fırsat ve kazançtır.”

CDU, Alman sermayesinin isteklerini dile getiriyor. Ama patronların kendi dilleri de var. “İş dünyası” temsilcileri hükümetin çökmesinin ardından hızlı bir şekilde yeni bir seçim yapılması için bastırıyor.

Patronlar “jeopolitik” öğretiyor: ABD, Ukrayna, Orta Doğu… Duracak zaman değil

Örneğin Alman Dış Ticaret Birliği (BGA) Başkanı Dirk Jandura, “Bu federal hükümetle geçen her gün kayıp bir gündür,” diyor ve “Mümkün olan en kısa sürede yeni seçimlerin yapılması çağrısında bulunuyoruz,” diye ekliyor.

BVMW KOBİ Birliği Federal Genel Müdürü Christoph Ahlhaus, ocak ayında yapılacak bir güven oylamasının çok geç olacağını vurguluyor ve mevcut Şansölyenin “artık güven vermediğini” söylüyor.

Alman Otomotiv Endüstrisi Birliği (VDA), Alman Kimya Endüstrisi Birliği (VCI) ve Alman Elektrik ve Dijital Üreticileri Birliği (ZVEI) de hızlı bir şekilde yeniden seçime gidilmesi çağrısında bulunuyor.

VDA Başkanı Hildegard Müller muhtemelen ortak duyguyu ve beklentiyi aktarıyor: Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlar, Donald Trump’ın seçim zaferi, yeni bir Avrupa Komisyonu, Çin ile çözülemeyen ticaret sorunları ve Almanya’nın bir yatırım merkezi olarak rekabetçi olmayan durumunun, mümkün olan en kısa sürede “maksimum eylem ve kararlılık kapasitesine sahip” bir federal hükümet gerektirdiğini belirtiyor.

Alman Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) Başkanı Peter Adrian’a göre, ekonominin şu anda yatırım ve büyüme koşullarını nihayet iyileştirecek bir ekonomi politikası rotasına güvenmekten başka bir şeye ihtiyacı yok. Bu nedenle kısa bir geçiş dönemi umut ediyor.

Alman İnşaat Endüstrisi Federasyonu (Hauptverband der Deutschen Bauindustrie) Genel Müdürü Tim-Oliver Müller ise krizden “tüm demokratik partilerin devlet politikasında sorumluluk alması” ile çıkılmasını umuyor.

Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü (DIW) Başkanı Marcel Fratzscher, “Ukrayna’daki savaş, önceliklerin değiştirilmesini ve ekonomik ve mali politikada radikal bir rota değişikliğini gerektiriyordu. Bu federal hükümet bunu ne yapabildi ne de yapmaya istekliydi,” iddiasında bulunuyor.

Şirket yöneticileri de topa giriyor. Kimya grubu Lanxess’in CEO’su Matthias Zachert Handelsblatt’a verdiği demeçte, “Şansölyenin neden mart ayından önce yeni seçim çağrısı yapmak istemediğini anlayamıyorum. Şansölye derhal yeni seçimlerin önünü açmalıdır. Her gün önemli. Mart ayına kadar oyalanmayı göze alamayız,” diyor.

Alman ekonomisi: Avrupa’nın iktisadi motoru dağılıyor mu?

Reform beklentileri: Daha az bürokrasi, daha az vergi, daha çok enerji dönüşümü

Alman ekonomisinin bel kemiği olarak görülen, “KOBİ gibi ama değil”, aile şirketleri ama bazı ürünlerde dünyada ihracat pazarlarının yüzde 100’e yakınını elinde bulunduran şirketlere verilen isimle Mittelstand da ses veriyor.

Almanya’nın en eski aile şirketi olan galvanizleme şirketi Coatinc’in başkanı Paul Niederstein da federal hükümetin daha hızlı bir şekilde yeniden düzenlenmesinden yana. “Mart ayında yapılacak yeni seçimlerin çok geç olduğunu düşünüyorum. Scholz’un mart ayına kadar ayak sürümesi tutarlı değil,” diyor.

Otto Group perakende şirketinin sahibi Michael Otto da “hıza” vurgu yapıyor ve Trump’ı hatırlatıyor; “Çok hızlı bir şekilde harekete geçebilecek bir hükümet kurmalıyız,” diyor ve Trump’ın yemin töreninden önce yeni bir hükümet seçmeleri gerektiğini savunuyor.

Tünel delme makineleri üreten Martin Herrenknecht şirketinin sahibi Martin Herrenknecht, beklentilerini sıralıyor: daha az bürokrasi, düşük ücret aralığındaki çalışanlar için rahatlama, büyüyen refah devletinin sona ermesi, düzenlenmiş göç, dijitalleşme, altyapı ve eğitim gibi geleceğe yönelik alanlara yatırım.

Almanya’da sanayisizleşme tartışmaları üzerine bir değerlendirme

Kuzey Avrupa, “güçlü Alman liderliği” istiyor

Fakat Herrenknecht, savunma alanında da yatırımlar yapılmasını istiyor. Ona göre şu anda ABD’de yaşananlar Avrupa için son bir uyanış çağrısı. Herrenknecht, “Demokrasilerimizi otokratlara ve despotlara karşı korumak için kendi savunmamızı sağlamalıyız,” diye vurguluyor. Almanya’da ekonominin ve toplumun askerileştirilmesi, yardıma koşuyor.

Daha az bürokrasi herkesin talebi. Özellikle KOBİ’ler için vergilerin düşürülmesi de peşinden geliyor. En başa “reform” yazılıyor ve bunun için “güçlü, kararlı bir liderlik” bekleniyor.

Bir de “şımarık işçiler” var. Trier Şirketler Birliği (VTU) Başkanı Frank Natus SWR’ye verdiği demeçte Scholz’u sorumsuzlukla suçladıktan sonra, gelecekte ekonomik olarak çok şeyin değişmesi gerektiğini söylüyor. Ona göre de Almanya dünyadaki en yüksek vergilerden bazılarına sahip. Aynı zamanda en yüksek enerji maliyetleri, yaygın bürokrasi ve kalifiye işgücü eksikliği var.

Natus, “Almanya’da çok tembel, uyuşuk ve bıkkın hale geldik ve bunun acilen değişmesi gerekiyor,” diyor.

Az önce bahsi geçen Coatinc’in başkanı Paul Niederstein de bu ayın başında, Alman işçilerinin yüksek hastalık izni oranının “çok şımarık ve kendine çok güvenen” bir işgücünün belirtisi olduğunu ileri sürüyordu.

Tablo AB liderleri ile tamamlanıyor. Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu (EPC) zirve toplantısı öncesinde konuşan Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo Almanya’da hızlı bir seçim yapılmasını umuyor. Orpo, Avrupa’da “güçlü bir Alman hükümetine” ihtiyaç olduğunu söylüyor. Belçikalı mevkidaşı Alexander De Croo, İsveçli mevkidaşı Ulf Kristersson ve Danimarkalı mevkidaşı Mette Frederiksen de bu görüşe katılıyor.

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

AfD’siz AfD politikaları mümkün mü?

Patronlar kısmen Almanya için Alternatif (AfD) politikasını çağırıyor gibi görünüyor. İlk bakışta ana akımın dışına itilmiş bu partinin “ruhunun” çağrılması ironik sayılabilir; ama iktisadi platformlar örtüşüyor.

Bugünlerde AfD’nin, 2013 yılında Avrupa entegrasyonunu temelden eleştiren ve AB’nin Yunanistan ve diğer ağır borçlu Avro bölgesi ülkelerini kurtarmasına kızan bir grup “serbest piyasa ekonomisti” tarafından kurulduğu unutuluyor.

Örneğin AfD Başkan Yardımcısı ve bütçe komisyonu sözcüsü Peter Böhringer’e(*) göre parti, büyük ölçüde Almanya’nın savaş sonrası yeniden inşasının temellerini atan Hıristiyan Demokrat politikacı Ludwig Erhard’ın 1948 modeline dayanan “sosyal perspektifli bir serbest piyasa ekonomisi” istiyor. Ordoliberalizm olarak da bilinen bu iktisat politikası ile nazizm ve savaş sonrası Federal Almanya ilişkisi çok daha uzun bir incelemeyi hak ediyor. Bununla birlikte, “Alman mucizesi”nin sınırlarının farkında: AfD, devletin rolünün sınırlandırılması konusunda kararlı ve “servetin yeniden bölüşüm aracı” olarak görülenler de dahil olmak üzere vergilerin azaltılmasından yana. Yeniden bölüşüm karşıtlığı, “göçmenlere giden refah payı” söylemiyle daha düşük gelirli Almanlar ve göçmen kökenli Almanlar arasında da yer buluyor.

“Devlet tarafından yönlendirilen her türlü ekonomi er ya da geç yanlış tahsis ve yolsuzlukla sonuçlanacaktır,” diyen partinin iktisadi programı, devlet sübvansiyonlarının azaltılmasını ve vergi tavanının yanı sıra servet ve miras vergilerinin kaldırılmasını savunuyor.

Şirketler kâr edecek, sonra da yoksulları desteklemek için yeterli para olacak: AfD’nin “sosyal refah serbest piyasa ekonomisinin” temel taşı bunlar.

Bununla birlikte, AfD’nin henüz bir “sanayi politikası” yok. Daha doğrusu, batıda artık yaygın biçimde tartışılmaya başlanan devlet-özel sektör ortaklığıyla yeniden sanayileşme tartışmalarına hâlâ burun kıvırıyor. “Enerji dönüşümü” ihtiyacının yüksek olduğu Doğu Almanya’da bu nedenle yüksek oylar alıyor.

Bununla birlikte, “iktidar” yürüyüşünde hem o hem bu, veya ne o ne bu olmayacağı açık. İhracatçılar Almanya’sı için güçlü, “az bürokratik” bir yönetim ama aynı zamanda borç freninden kurtulmuş ve “yeniden sanayileşmiş” bir Almanya lazım. CDU-SPD “büyük koalisyonu” tutmayacaksa, AfD’lileşmiş bir CDU, veya CDU’lulaşmış bir AfD biçilmiş kaftan. Her iki partinin önümüzdeki yıl içerisinde “rekalibrasyon” içerisine girmesini beklemek, fal bakmak anlamına gelmez.


(*) Peter Böhringer’in liberteryen Friedrich-August-von-Hayek-Stiftung’un üyesi olduğunu da hatırlatalım. Küresel “popülist” dalganın istisnasız her partisinde “gerçek kapitalizm bu değil” diyen liberter derneklerin ve düşüncelerin izlerini bulmanız mümkün.

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa Parlamentosu’nda “sağcı çoğunluk” dönemi

Yayınlanma

Ursula von der Leyen’in ikinci başkanlık döneminde Avrupa Komisyonu, “aşırı sağa” karşı daha önce uyguladığı “güvenlik kordonu” (cordon sanitaire) siyasetinden vazgeçiyor.

Leyen’in yeni komisyonunda, “aşırı sağ” yelpazeden iki üye de yer alacak. Bunlar İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’dan (İtalya’nın Kardeşleri – FdI) Raffaele Fitto ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın partisi Fidesz’e yakın Olivér Várhelyi.

Fratelli d’Italia, AP’deki Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubuna aitken, Fidesz, Fransız Ulusal Birlik (RN) ve Avusturya Özgürlük Partisini (FPÖ) de içeren Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunda.

Alman CSU’lu siyasetçi Manfred Weber’in liderliğindeki muhafazakâr Avrupa Halk Partisi (EPP), geçtiğimiz yasama döneminde defalarca ECR ile işbirliği yaptı ve gelecekte de bunu yapma hakkını açıkça saklı tutuyor.

Ursula von der Leyen yeniden Avrupa Komisyonu Başkanı seçildi

Sağa karşı “güvenlik kordonu” fiilen yok

Son zamanlarda ise PfE ile, hatta bazen Alman AfD’nin de üyesi olduğu Egemen Uluslar Avrupa’sı (ESN) ile birlikte oy kullandı. “Aşırı sağ” karşı oluşturulduğu iddia edilen geleneksel sınır (“güvenlik kordonu”) böylece parçalanmaya devam ediyor.

Güvenlik kordonu uygulaması, EPP tarafından son yasama döneminde sistematik olarak esnetilmişti. Ocak 2022 gibi erken bir tarihte EPP, sağcı ECR’den bir milletvekilinin AP Başkan Yardımcılarından biri olarak seçilmesini mümkün kılmıştı.

Yeşiller tarafından yapılan bir araştırma, Ursula von der Leyen yönetimindeki Avrupa Komisyonunun çoğunluğu elde etmek için yaklaşık 340 oylamada ECR ve hatta daha sağcı ID (Kimlik ve Demokrasi) grubundan milletvekillerine güvendiğini ortaya koyuyor.

Araştırmaya göre, bu talepler genellikle motorlu taşıt endüstrisi için CO2 fiyatının düşürülmesi veya fosil yakıtlar için sübvansiyonların onaylanmasını içeriyordu.

EPP, ECR ve ID’nin oylarıyla Nisan 2024’te parlamento çalışanlarının milletvekilleri tarafından taciz edilmesini önlemeye yönelik tedbirler öngören bir önergeyi engellemeyi de başarmıştı.

Böylece güvenlik kordonunun ihlali küçük adımlarla art arda gerçekleştirildi.

AP’de yeni “kutsal ittifak”: Venezuela karşıtı sağcı çoğunluk

Kırılma noktası: Avrupa sağı Maduro karşıtlığında birleşti

Eylül ayında, yeni seçilen AP’nin ilk oylamalarından biri daha fazla dikkat çekti. Tartışılan karar, 28 Temmuz 2024 tarihinde Venezuela’da yapılan başkanlık seçimlerinde yenilgiye uğrayan aday Edmundo González’in seçimin gerçek galibi olarak tanınmasını öngörüyordu.

González lehindeki karar EPP ve ECR tarafından ortaklaşa sunuldu; ECR’de İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi en büyük gücü oluşturuyor.

Karar nihayetinde Orbán’ın Fidez’i, Le Pen’in Ulusal Birlik’i (RN) ve FPÖ’yü içeren PfE’nin ve AfD’yi içeren ESN’nin oylarıyla kabul edildi.

“Trump’ın dönüşü Avrupa için Vatanseverler’e yarayacak”

“Venezuela çoğunluğu” AP’de iş başında: EPP’den AfD’ye destek

AP’deki muhafazakâr ve sağcı partilerin geniş oy çoğunluğu olarak adlandırılan “Venezuela çoğunluğu” o zamandan bu yana birkaç kez devreye girdi.

Örneğin ekim ayında Avrupa Parlamentosu gelecekteki AB komiserlerinin sunulması ve oylanmasına ilişkin yöntemlere karar verdiğinde durum böyleydi. Yine ekim ayında EPP, AB’nin dış sınırlarında kapsamlı bariyerler oluşturulmasını öneren AfD bütçe önergesi lehine oy kullandı.

Bu yılın Avrupa Parlamentosu Sakharov Ödülü’nün González ve sağcı Venezuelalı muhalif siyasetçi María Corina Machado’ya verilmesi de EPP, ECR ve PfE’nin oylarıyla gerçekleşti.

Son olarak geçen hafta EPP, sağındaki diğer milletvekilleriyle bir araya gelerek küresel ormansızlaşmayı durdurmayı amaçlayan bir tasarıyı düzeltti.

Solda öfkeye yol açan ECR, PfE, ESN ve liberal Renew grubundan birkaç isyancı vekil, kilit değişikliklerde EPP’yi destekledi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen temmuz ayında EPP, Liberaller, Sosyal Demokratlar ve Yeşillerin ittifakı temelinde seçilmişti.

AfD, AP’de yeni grup kuruyor: “Egemen Ulusların Avrupa’sı”

Sağın yeni Komisyon üyeleri

Giorgia Meloni’nin partisi FdI’ya mensup Raffaele Fitto, Meloni’nin en yakın arkadaşlarından biri olarak biliniyor ve Leyen tarafından “uyum ve reformlardan sorumlu” AB Komisyonu başkan yardımcılarından biri olarak atanacak.

Macaristan ise genişlemeden sorumlu eski Komisyon Üyesi Olivér Várhelyi’yi gelecekte sağlıktan sorumlu olmak üzere Brüksel’deki Komisyon Üyesi olarak atadı. Várhelyi, Başbakan Orbán’ın Fidesz partisine çok yakın bir isim.

Leyen Komisyonunu destekleyen Sosyal Demokrat ve Yeşil parlamento gruplarında Fitto ve Várhelyi’ye karşı güçlü bir protesto var. Her iki grubun da iki siyasetçinin atanmasını desteklemeyeceği söyleniyor.

Orbán, Kickl ve Babiš’ten yeni grup: “Avrupa için Vatanseverler”

Sağ ittifakın görünmeyen mimarı: CSU’lu Manfred Weber

Gelecekteki komisyon üyeleri konusundaki anlaşmazlık son günlerde doruğa çıktı.

Grubunun ECR ve PfE ile ittifaka açılmasının arkasındaki ana beyin olarak kabul edilen EPP Başkanı Manfred Weber’in (CSU), teorik olarak iki sağcı Komisyon üyesini “Venezuela çoğunluğu” ile onaylatabileceği belirtiliyor.

Bununla birlikte CDU veya AP’deki CDU ya da CSU’lu siyasetçilerin kilit bir kararda AfD ile birlikte oy kullanmaları, Almanya’daki erken Federal Meclis seçimlerinden kısa bir süre önce istenmeyen bir sinyal olarak görülebilir.

Bununla birlikte eski İtalya başbakanları Romano Prodi ve Mario Monti’nin salı günü söyledikleri gibi, AB’nin “hem Doğu’da hem de Batı’da büyük zorluklarla” karşı karşıya olduğu bir dönemde AB’nin “tek vücut olarak” hareket etmesi konusunda baskı artıyor.

Almanya’dan CSU’lu EPP milletvekili Peter Liese de pazartesi günü gazetecilere verdiği demeçte, “Bu seçimden sonra da bir şeylerin değiştiğinden emin olma sorumluluğumuz var… Çoğunluk ECR’yi çok sık içerecek,” dedi.

Liese, kendisi için ECR’ye karşı bir “güvenlik duvarı” bulunmadığını söyledi ve Fitto’nun üst düzey pozisyonunun yaz başında Avrupa Konseyi’nde ana siyasi aileler arasında yapılan bir anlaşmanın parçası olarak müzakere edildiğini iddia etti.  

EPP’de Le Pen çatlağı: Alman muhafazakârlardan Fransız muhafazakârlara ihraç tehdidi

Sağcı üyelere karşılık Ukrayna’ya desteğe devam

Öte yandan çarşamba günü (20 Kasım) Brüksel’de bir araya gelen AP grup liderleri bir anlaşmaya vardı.

Buna göre Fitto ve Várhelyi’nin Avrupa Komisyonunda Leyen’in kendileri için öngördüğü görevleri üstlenmelerine izin verilecek; Sosyalistler de bunu kabul edecek.

Bunun karşılığında EPP, sadece “Ukrayna yanlısı”, AB’yi destekleyen ve hukukun üstünlüğünü savunan partilerle işbirliği yapma sözü veriyor.

Bunun, eski “cordon sanitaire”in, yani “aşırı sağa” karşı sınırın yerine öncelikle dış politika şartlarını getirildiği anlamına geliyor.

EPP’nin yorumuna göre, artık ECR ile işbirliğinin önünde hiçbir engel kalmadı.

Liberaller EPP’yi Meloni’den uzaklaştırmaya çalışıyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Merkel, anılarında neden Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı çıktığını yazdı

Yayınlanma

Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, anılarını yazdığı yeni kitabında Ukrayna’nın NATO’ya kabulüne 2008 yılında karşı çıkmasının nedenlerini açıkladı. Merkel, bu kararın hem NATO’nun güvenliğini hem de Rusya’yla olası çatışmaları göz önünde bulundurarak alındığını belirtti.

Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel (2005-2021 yılları arasında görev yaptı), anılarında Ukrayna’nın 2008 yılında NATO’ya kabul edilmesine neden karşı çıktığını açıkladı.

Merkel, bu kararın alınmamasında yalnızca Ukrayna’nın durumu değil, aynı zamanda NATO’nun güvenliğine dönük endişelerin de etkili olduğunu belirtti.

Kitaptan alıntılar, bazı bölümlerinin ön baskı kopyasına ulaşan Die Zeit gazetesi tarafından yayımlandı.

Anılarının tanıtımı, 26 Kasım’da Berlin’de gerçekleştirilecek. Kitap, “Freiheit: Erinnerungen 1954 – 2021” başlığıyla yayımlanacak.

Merkel, kitabını uzun süre boyunca asistanlığını yapan özel kalemi Beate Baumann ile birlikte kaleme aldı.

Merkel, anılarında şu ifadelere yer verdi: “Yeni bir üyenin kabulü yalnızca o ülkeye değil, NATO’ya da daha fazla güvenlik sağlamalıdır. Bu nedenle, bir ülkenin üyeliğe kabul edilmesi için yalnızca askeri yetenekleri değil, aynı zamanda iç yapısına dair kriterler de göz önünde bulundurulur.”

Eski Şansölye, Moskova’nın tutumu dikkate alınmadan Ukrayna ve Gürcistan’a Üyelik Eylem Planı (MAP) statüsü verilmesinin “son derece pervasız” bir yaklaşım olduğunu ifade etti.

Merkel, Ukrayna’nın NATO’ya katılması durumunda ittifakın askeri yapılarının, Rusya’nın askeri güçleriyle doğrudan temasa geçeceğini belirtti.

Özellikle, o dönemde Rusya Karadeniz Filosunun Kırım’da konuşlanmış olduğunu vurgulayan Merkel, bu bağlamda, 2008’de varılan uzlaşmanın –Ukrayna ve Gürcistan’a MAP statüsü verilmemesi ancak bu ülkelerin NATO’yla yakınlaşmasının prensipte kabul edilmesi– “her uzlaşma gibi bir bedeli olmasına rağmen gerekli” olduğunu savundu.

Eski Şansölye ayrıca, Moskova’nın Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya katılım isteklerini “bir meydan okuma” olarak algıladığını dile getirdi.

Merkel’e göre, bu ülkelere aday ülke statüsü verilmesi durumunda Rusya’nın herhangi bir tepki göstermeyeceğine inanmak “kibir ve hayal siyaseti” olurdu.

Merkel, 2008 yılında Bükreş’te düzenlenen NATO Zirvesi’nde Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilmesine sürekli olarak karşı çıkmıştı.

Trump’ın zaferinden sonra: Ukrayna’da savaş sona mı eriyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English