Bizi Takip Edin

Asya

‘Yüksek kaliteli kalkınma hedefi Çin’in önünde duran zorlu bir görev’

Yayınlanma

Yaklaşık 20 yıldır ÇKP’yi ve Çin Ulusal Halk Kongresi toplantılarını takip eden Prof. Dr. Seriye Sezen, ‘iki toplantı’ya ilişkin sorularımızı yanıtladı: ‘Çin liderliği, ekonomik sorunlarla anılmak yerine, küresel sorunlara yönelik politikalarıyla ve dış politikasıyla uluslararası kamuoyunda yer almak istedi.’

 ‘İki toplantı’ olarak bilinen Çin’in en üst düzey yasama organı ve en üst düzey siyasi danışma kurulunun (Çin Ulusal Halk Kongresi ve Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı) bu yılki toplantıları sora eriyor. Halk Siyasi Danışma Konferansı pazar günü kapanış oturumunu yaptı. Ulusal Halk Kongresi de pazartesi günü Pekin’deki Büyük Halk Salonu’nda kapanışını yapacak.

2024 Pekin için, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 75. yıl dönümü olması ve 14. Beş Yıllık Plan’ın uygulanması açısından önemli bir yıl olarak görülüyor.

Bu yılki toplantılarda, büyüme hedefi ve nitelikli ekonomik kalkınma, finansal sistemde reform, özel sektörün teşviki ve piyasayı istikrara kavuşturma, yeni üretici güçler ve yüksek kaliteli kalkınma, nitelikli dışa açılmanın hızlandırılması, yaşlı nüfus ve düşen doğum oranları, askeri teknolojinin gelişimi önemli gündem başlıklarıydı.

İki toplantıdan öne çıkan tartışmaları ve uluslararası kamuoyuna yansımalarını Türkiye’de Çin’i en yakından takip eden isimlerden olan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seriye Sezen ile konuştuk.

‘Dikkatler hükümet raporunda idi’

Çin siyasi takviminin en önemli etkinliği olarak nitelendirilen ‘iki toplantı’nın bu yılki gündemini, işleyişini ve atmosferini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yılki toplantılar, 2023’te beş yıl için seçilen 14. Ulusal Halk Kongresinin 2. Oturumu idi. Önemli kadro atamaları ve yasal düzenlemeler gibi gündem maddeleri olmadığı için, daha rutin, olağan sürecin işlediği bir toplantıydı. COVID-19 salgını nedeniyle toplantı süresinin kısa tutulması uygulamasına bu yıl da devam edildi. Toplantılar Çin’in, içinde bulunduğu ekonomik sorunlarla daha çok gündeme geldiği bir dönemde yapıldığı için dikkatler, Başbakanın sunduğu ve geçen yılın değerlendirmesini, 2024 yılının da hedeflerini içeren hükümet raporuna odaklanmıştı.

‘Ekonomik sorunlar yerine, küresel sorunlara yönelik politikalarıyla anılma çabası’

Son otuz yıldır ilk kez Çin başbakanı oturum sonunda basın toplantısı düzenlemiyor. Bu değişikliğin sebebi ne sizce? Parti liderliğinin öne çıkması mı? Ya da Çin’in ifade ettiği gibi ‘uzmanlaşma’ mı?

Son otuz yıldır süregelen bir geleneğin bu yıl uygulanmaması ve 14. UHK dönemi boyunca da özel bir durum dışında uygulanmayacağının açıklanması dikkat çekti ve çeşitli spekülasyonlara yol açtı. Oysa “iki toplantı” ve bunun bir parçası olarak düzenlenen basın toplantıları, Çin’in kendini, ana politikalarını ulusal ve uluslararası kamuoyuna anlatma fırsatı vermektedir. Bakan ve bakan düzeyindeki kamu yöneticileri basınla bir araya geldi ama başbakanın siyasal ağırlığı ve sorumluluğu farklı.

Başbakanın basın toplantısının iptali, Batı basınında Parti liderliğinin ön plana çıkarılmasıyla ilişkilendirilmekle birlikte, ben bu ilişkilendirilmeye mesafeliyim. Başbakan Li Qiang’ın, önceki başbakan Li Keqiang gibi Xi’nin liderliğini gölgeleme riskinin olmadığını düşünüyorum. Ayrıca, Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin basın toplantısı ve açıklamaları medyada çokça yer buldu. Bu sonuç bana, Çin liderlerinin, bu toplantılar vesilesiyle ulusal ve uluslararası kamuoyunda ekonomik soru/sorunlarıyla değil, dış politikasıyla, küresel sorunlara yönelik politikalarıyla yer almak istemiş ve böylece gündemi kendi tercihine göre belirlemeye yönelmiş olabileceğini düşündürdü. 

‘İyimser gerçekçi büyüme hedefi’

Tartışılan, öne çıkan başlıklar, kararlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Örneğin yüzde 5 büyüme hedefini gerçekçi buluyor musunuz? IMF’nin öngörüsü yüzde 4,6 civarındaydı.

Yüzde 5 büyüme hedefini “iyimser gerçekçi” bulduğumu söyleyebilirim. Çin Komünist Partisinin meşruiyeti önemli ölçüde ekonomik refahı artırmasına bağlı olduğundan, yönetimin ekonomik iyileşmeyi sürdürecek bir büyümeyi sürdürmesi gerekli. Diğer yandan, gerek küresel ekonominin karşı karşıya olduğu sorunlar (gerileyen büyüme, küresel ticareti zorlaştıran bölgesel çatışmalar…) gerekse Çin’in iç sorunları (iç tüketimde yetersiz talep, yüksek kentsel genç işsizliği, nüfusun gerilemesi ve yaşlanması) bu büyümenin gerçekleştirilmesinin zorluğunu düşündürüyor. Çin günümüzde, “zenginleşmeden yaşlanmak” ve “orta gelir tuzağına düşmek” tehlikesi ile karşı karşıya.

Bununla birlikte, yönetimin, gerçekçi olmayan bir büyüme hedefi ilan ederek, bir yıl sonra kendi başarısızlığına yol açmak gibi bir yol izlemesini Çin siyaseti ile bağdaştırmıyorum. Böyle düşünmemin diğer bir nedeni de, açıklanan makro-ekonomik ve toplumsal göstergelerin, uzun bir hazırlık, müzakere ve tartışmayla, başka bir ifadeyle akılcı bir yöntemle belirleniyor olması. Müzakere ve tartışmalar yalnızca parti içinde değil aynı zamanda konunun uzmanlarıyla, ilgi kuruluşların katılımıyla yapılıyor. Bunların yanı sıra, hükümet medya platformları aracılığı ile hükümet raporu için yurttaşların önerilerini de almaktadır. Kaldı ki, raporda da iç ve dış koşullar analiz edilerek bu koşullar altında hedeflere ulaşmanın kolay olmayacağının altı çiziliyor. Kolay olmayacağı için, son iki yılda olduğu gibi 2024 için de kesin oran yerine “yüzde 5 civarı” gibi daha esnek bir ifade kullanılıyor. Dolayısıyla bu hedef, IMF’in yüzde 4,6 civarı ya da JP Morgan’ın yüzde 4,9 tahminlerinden çok uzak değil. 

‘Savunma bütçesinde olağandışı bir artış yok’

Savunma bütçesindeki yüzde 7,2’lik artışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Batı basınında Çin’in Tayvan’a yönelik tutumunun sertleşeceğinin ve bölgedeki ‘saldırganlığının’ artacağının işareti olarak yorumlandı. Öte yandan Çinli uzmanlar öngörülen artışın GSYH’nin sadece yüzde 1,2’si olduğunu belirterek bunun ‘ılımlı ve makul’ olduğunu savunuyor.

Savunma bütçesinde olağan dışı bir artış söz konusu değil, 2023 için de aynı artış öngörülmüştü. 2018-2024 yılları arasında savunma bütçesinin ortalama artışı zaten yüzde 7,2. 2015’ten bu yana savunma bütçesinde tek haneli bir artış söz konusu. 2024’te eskiye oranla olağanüstü bir artış söz konusu olmadığına göre, bu oranı, Çin’in Tayvan’a tutumunun sertleşeceğinin ya da bölgede saldırganlığının artacağının göstergesi olarak değerlendirmek zorlama bir yorum.

Ama Çin’in, yeni teknolojileri etkili biçimde kullanabilen, dinamik, dünya çapında güçlü bir ordu oluşturma hedefi ve bu hedefe uygun bir savunma bütçesine ihtiyacı var.  İkinci olarak, Tayvan konusunda Çin’in politikası açık ve Tek Çin Politikası, Birleşmiş Milletler ve başta ABD olmak üzere Çin’le diplomatik ilişki kuran ülkelerce benimsenmiş durumda. Çin, ancak iki koşulda; Tayvan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ve yabancı bir gücün işgaline uğraması halinde Tayvan’a müdahale edeceğini, aksi halde Tayvan sorununun barışçıl çözümünden yana olduğunu da açıkça ifade ediyor. Ama son iki yıldır ABD’nin Çin’i Tayvan’a müdahaleye zorlayan kışkırtıcı politikaları ve bu bağlamda Batı basınında da Tayvan’a müdahale söyleminin sürekli canlı tutulduğu da malum. Dolayısıyla, Çin’in sözünü ettiğim iki koşulun gerçekleşme olasılığını da hesaba katarak hazırlıklarını ona göre yapması mantıksal bir sonuç olsa gerek.

Çin ABD’den sonra savunmaya en fazla kaynak ayıran ikinci ülke ama savunma bütçesinin GSMH içindeki payı birçok ülkenin gerisinde. 2022’de bu oranların ABD’de %3,5, G. Kore’de %2,7, Birleşik Krallıkta %2,2, Çin’de 1,6 olduğunu belirteyim.

‘Yeni üretici güçler, yüksek kaliteli kalkınma hedefinin tamamlayıcısı’

Öne çıkan başlıklardan biri de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in vurguladığı ‘yeni üretici güçler’ kavramı oldu. Gelişmiş teknolojiler odaklı sektörlerin yakın vadede Çin ekonomisine ciddi katkıları olmayacağı yorumları yapılıyor. Bu uzun erimli bir plan mı? Çin geleceğe mi yatırım yapıyor? Mevcut sektörlerde bu yeni güçlerin somutlaştırılabileceğini düşünüyor musunuz?

Bu kavram, Xi’nin yeni bir kalkınma modeli olarak sunduğu “yüksek kaliteli kalkınma” hedefinin tamamlayıcısı. Hükümet raporunda da “yenilik”, “bilim ve teknoloji”, “yüksek kalite” kavramları sıkça geçmekte ve yeniliğe, yenilik yoluyla toplam faktör verimliliğinin artırılmasına, dijital sanayiye, geleneksel sanayilerin dijital sanayiye dönüştürülmesi hedeflerine yer verilmekte.

Yüksek kaliteli kalkınmayı, yeni bir kalkınma modeli olarak değil, 2000’li yılların başında Hu’nun “bilimsel kalkınma” modelinin günümüze uyarlanmış hali olarak görüyorum. Bildiğim kadarıyla Çin yapay zekaya en çok yatırım yapan ülke ve Xi döneminde de yeni teknolojilerde atılımı öngören birçok plan ve program hazırlandı. Çin, “zenginleşmeden yaşlanma” ve “orta gelir tuzağı” risklerini bertaraf etmesi ve 2049 hedeflerine ulaşabilmesi için bunu yapmak zorunda. Ama karşısında, bu hamleyi engellemeye kararlı bir ABD var. Diğer yandan, sorun yalnızca mevcut sektörlerde yeni güçlerin somutlaştırılması sorunu değil, bir bütün halinde bu dönüşümün diğer sektörler, emek ve genel olarak toplum üzerinde yaratacağı sorunlarla nasıl başa çıkılacağıdır. Dolayısıyla gerek ülkenin iç koşullarını dönüştürmedeki güçlükler gerekse ABD ile rekabet bu süreci kolaylaştırmayacak.

‘İnisiyatif alıcı dış politika’

 Toplantının Çin dış politikasına yönelik yeni etkileri olur mu? Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, konuşmasında ABD’ye net mesajlar verdi. Ukrayna ve Gazze konularında güçlü arabuluculuk vurguları yaptı.

Hayır, bu toplantının dış politikaya yönelik bir etkisi olmaz. Çin’de politika değişiklikleri öyle hızlı, ani ve kısa vadeli ilerlemez. Çin’de makro politikalardaki değişikliği izleyeceğimiz toplantılar, UHK toplantılarından ziyade, her yıl genellikle Kasım ayında yapılan ÇKP kongreleridir. UHK, daha çok parti kongrelerinde alınan politikaların hukuki sürecini tamamlayıcı, gerekli düzenlemelerin uygulamaya koyulmasını sağlayıcı bir işlev görür. Bu nedenle, her iki kongreyi birlikte izlemek gerekir.

Xi’nin üçüncü dönemiyle birlikte Çin daha aktif, daha inisiyatif alıcı bir dış politikaya yöneldi. Diplomatik ziyaretler, arabuluculuk girişimleri, küresel sorunlarda Çin’in pozisyonunu açıklayan politika belgelerinin art arda yayımlanması, bu politikanın göstergeleri. Wang Yi’nin açıklamaları da yeni bir söylem ve politika değişikliğini değil bu yaklaşımın sürdüğünü göstermektedir.

‘Türkiye’den ilgi yetersiz’

Sizin gözlemlerinize göre iki toplantı Türkiye’den ve dünyadan ‘yeterince’ ilgiyle takip ediliyor mu? Edilmiyorsa neden? Ediliyorsa bu ilginin sebebi ne sizce?

Yaklaşık 20 yıldır gerek ÇKP gerekse Ulusal Halk Kongresi toplantılarını izliyorum. Çin’in uluslararası alanda artan ağırlığına paralel biçimde, bu etkinliklerin ulusal ve uluslararası medyada görece artan bir ilgiyle izlendiğini söyleyebilirim. Ama Türkiye’ye kıyasla uluslararası medyanın ilgisi her zaman daha fazladır. Türkiye’de de artık kamu ve bazı özel yayın kuruluşlarının Pekin’de yerleşik personeli var. Bununla birlikte, Çin gibi bir ülkenin önemli siyasi etkinliklerine gösterilen ilginin yine de yetersiz olduğu ve hâlâ önemli ölçüde Batı kaynaklarına bağımlı olduğu düşüncesindeyim. Ama bu durum salt Çin’e özgü değil, Türkiye’de geleneksel medyanın dış dünyaya ilgisi genel olarak zayıf.

Asya

Güney Kore’nin yeni başkanı Lee, ekonomik krize karşı işe koyuldu

Yayınlanma

Güney Kore’nin yeni başkanı Lee Jae-myung, perşembe günü ilk kabine toplantısını, durgun ekonomik büyümeyi ele almak ve hane halklarına yardım etmek için acil bir paket hazırlamaya odaklanarak gerçekleştirdi ve seçim kampanyasının en önemli vaatlerinden birini yerine getirmek için hızlı adımlar attı.

Devlet Başkanı Lee, Yoon Suk Yeol’un anayasaya aykırı olarak kısa süreli sıkıyönetim ilan etmesinin ardından görevden azledilmesi sonucu erken seçimlerden zaferle çıkarak çarşamba günü göreve başladı. Askeri yönetim girişimi, Yoon’un görevden alınmasına yol açtı ve Asya’nın dördüncü büyük ekonomisinde şok dalgaları yarattı.

Basın mensuplarına yaptığı kısa açıklamada Lee, aralık ayında Yoon’un görevden alınmasının ardından göreve gelen geçici hükümetin bıraktığı kabineye, halkın zor günler geçirdiği için işe koyulmak için kaybedecek zaman olmadığını söyledi.

Lee, yönetimde sürekliliği sağlamak için kabineyi ve ofis kadrosunu oluşturmak üzere acele ediyor.

Yeni lider, çarşamba günü cumhurbaşkanlığı ofisine girdikten sonra, bilgisayarların, yazıcıların ve hatta kalemlerin bile kaldırıldığını ve oranın “mezarlık” gibi sessiz olduğunu, oraya atanan hükümet yetkililerinin görev yerlerine geri gönderildiğini söyleyerek şaşkınlığını dile getirdi.

Lee, ekonomik toparlanmayı en önemli önceliklerinden biri haline getirdi ve büyümeyi desteklemek için en az 30 trilyon won (22 milyar dolar) tutarında mali harcamayı derhal başlatacağını taahhüt etti. Merkez bankası, mayıs ayında büyüme tahminini şubat ayındaki %1,5’ten bu yılın %0,8’ine düşürmüştü.

‘1997 Asya finansal krizinden daha zorlu bir dönem’

Lee, şu ana kadar sadece siyasi bir müttefiki ve deneyimli bir milletvekilini başbakan adayı olarak gösterdi. Başbakan olarak atanması parlamentonun onayını gerektiren Kim Min-seok çarşamba günü yaptığı açıklamada, ülkenin 1997 Asya finansal krizinden daha da zorlu bir ekonomik çalkantı ile karşı karşıya olduğunu ve bunun olumsuz dış faktörlerle daha da karmaşık hale geldiğini söyledi.

Kim, gazetecilere verdiği demeçte, “Bugün ekonomi düşüşe geçiyor ve durgunluk yaşıyor, bu yüzden durumun çok daha zor olduğunu düşünüyorum” dedi.

Önceki hükümet, otomobil, elektronik ve çelik gibi ülkenin ihracata bağımlı bazı önemli sektörlerini vuracak olan ABD’nin ağır gümrük vergilerini hafifletme konusunda çok az ilerleme kaydetmişti.

Analistler, Lee’nin, sıkıyönetim girişiminin ülkede bıraktığı derin izleri sarmaktan ABD’nin öngörülemeyen korumacı adımlarına karşı koymaya kadar, Güney Kore liderlerinin son on yılların en zorlu görevlerinden biriyle karşı karşıya olduğunu belirtiyor.

Lee, çarşamba günü ilk resmi etkinliği olarak ülkenin en üst düzey askeri yetkilisiyle görüştü.

Güney Kore’nin yeni Başkanı Lee Jae-myung, ulusu birleştirme, ekonomiyi canlandırma, komşularla arayı düzeltme sözü verdi

Okumaya Devam Et

Asya

Çin’in nadir toprak elementleri ihracat kısıtlamaları, Japonya’da Suzuki Swift üretimini durdurdu

Yayınlanma

Nikkei‘nin perşembe günü edindiği bilgiye göre, Japon Suzuki Motor, Çin’in nadir toprak elementleri ihracatına getirdiği kısıtlamalar nedeniyle parça sıkıntısı yaşandığı için Japonya’da kompakt Swift modelinin üretimini durdurdu.

Bu, Çin’in ihracat kontrollerinin bir Japon otomobil üreticisinin faaliyetlerini doğrudan etkilediği ilk vaka. Etkisi, Pekin’in vereceği tepkiye bağlı olarak diğer şirketlere de yayılabilir.

Elektrikli ve hibrit araçların motorları için hayati önem taşıyan nadir toprak metalleri, büyük ölçüde dünya üretiminin %70’ini karşılayan Çin’de üretiliyor.

Nisan ayında Çin hükümeti, ABD’nin Çin mallarına uyguladığı gümrük vergilerine misilleme olarak yedi tür nadir toprak metaline ihracat kısıtlamaları getirdi.

Suzuki, spor modeli hariç Swift modellerinin üretimini 26 Mayıs’tan 6 Haziran’a kadar askıya aldı. Şirket bunun nedenini açıklamadı. Çin’in ihracat lisanslarını geç vermesi nedeniyle parça tedariki gecikti.

Bazı Swift modellerinde yakıt tüketimini sınırlamak için basitleştirilmiş hibrit sistemler bulunuyor. Suzuki sadece hibrit sistemli modellerin üretimini durdurursa, üretim hattının verimliliği düşer. Bu nedenle şirket diğer modellerin üretimini de durdurmuş görünüyor.

Etkileri ABD ve Avrupa’da şimdiden hissedilmeye başladı. Mayıs sonunda, ABD’li otomobil üreticisi Ford Chicago’daki fabrikasında Explorer spor araçlarının üretimini geçici olarak durdurdu. Avrupa Otomotiv Tedarikçileri Birliği (CLEPA) de bazı otomotiv parça üreticilerinin fabrikalarını kapatmak zorunda kaldığını açıkladı.

Çin’in nadir toprak elementleri ihracat kısıtlamaları Avrupa otomotiv sektörünü vurdu

Okumaya Devam Et

Asya

Japonya’da doğum sayısı yeni bir düşüş rekoru kırarak %5,7 azaldı

Yayınlanma

Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çarşamba günü açıkladığı rakamlara göre, 2024 yılında ülkede ikamet eden Japon vatandaşlarının toplam doğum sayısı 686.061 olarak gerçekleşti ve bir önceki yıla göre %5,7 azaldı. Kayıtların tutulmaya başlandığı 1899 yılından bu yana yıllık doğum sayısının ilk kez 700.000’in altına düştüğü belirtildi.

Bu rakam, hükümetin tahminlerinden 14 yıl önce gerçekleşti ve keskin düşüş, Japonya’nın nüfus azalmasını daha da ağırlaştırarak ülke ekonomisi ve sosyal güvenlik sistemine ek baskı yaratıyor.

Toplam doğurganlık oranı, yani her kadının doğurganlık çağının sonuna kadar doğuracağı çocuk sayısı, bir önceki yılın 1,20’sinden 0,05 puan düşerek 1,15’e geriledi ve üst üste üçüncü yıl yeni bir rekor düşük seviyeye ulaştı. Bu oran, nüfusun korunması için gerekli olan 2,07’nin oldukça altında kaldı. Bu oran 2005’ten 2015’e kadar 1,26’dan 1,45’e yükselmişti, ancak 2016’dan bu yana düşüş eğiliminde.

Ulusal Nüfus ve Sosyal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün Nisan 2023’te hazırladığı orta vadeli tahminlere göre, Japonya 2024 için 755.000 doğum ve 1,27 doğum oranı öngörmüştü. Yıllık doğum sayısının 2038’de 700.000’in altına düşeceği tahmin ediliyor.

2024 yılında evlilik sayısı bir önceki yıla göre %2,2 artarak 485.063’e yükseldi. Bu rakam, COVID-19 pandemisinin neden olduğu büyük düşüşün ardından iki yıl sonra ilk kez artış göstermiş olsa da, toparlanma zayıf kaldı. Toplam sayı, ikinci yıl üst üste 500.000’in altında kaldı ve savaş sonrası en düşük ikinci rakama ulaştı.

2024 yılında ölüm sayısı %1,9 artarak 1.605.298’e yükseldi. Doğumlar ile ölümlerin farkı olarak hesaplanan doğal azalma da 919.237 ile rekor seviyeye ulaştı. Bu rakam, bir önceki yıla göre yaklaşık 70.000 daha fazla olup, batı Japonya’daki Kagawa eyaletinin nüfusu olan yaklaşık 916.000 kişiye eşittir.

Hızlı nüfus azalması, Japonya’nın ekonomik geleceğine gölge düşürüyor. Çalışma çağındaki nüfus (15-64 yaş arası bireyler) azaldıkça işgücü sıkıntısı giderek daha ciddi hale geliyor. Son yıllarda daha fazla kadın ve yaşlı işgücüne katılmış olsa da, bu eğilim doğum oranındaki düşüşü telafi etmeye yetmeyecek.

Japonya’nın işgücü nüfusu 2023 yılında 69,25 milyondu. Tokyo merkezli Dai-ichi Life Research Institute’da ekonomist olan Takuya Hoshino’ya göre, işgücü sayısının 2035’ten itibaren azalmaya başlayarak 2050’de 62,87 milyona düşmesi bekleniyor. Hoshino, “İşgücü sıkıntısı daha da kötüleşecek ve sağlık hizmetleri, yaşlı bakımı ve lojistik gibi hizmetlerin sürdürülmesi son derece zor hale gelecek” dedi.

Nüfusun azalmasının, tüketici talebini zayıflatacağını ve şirketleri sermaye harcamalarını kısmaya zorlayacağını söyledi.

Ülkenin sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği sorgulanıyor. Sosyal yardımların mevcut düzeyde sürdürülmesi için, bugünkü ve gelecekteki çalışanların daha fazla katkı yapması gerekecek. Genç nesillerin yükünü hafifletmek için, ülke sosyal yardım ve hizmetleri kısmak zorunda kalabilir.

Henüz yeni doğan sayısında herhangi bir tersine dönüşün işareti yok. Bu yılın Ocak-Mart döneminde, yabancılar da dahil olmak üzere doğum sayısı, bir önceki yılın aynı dönemine göre %4,6 düştü.

1990’larda Japonya’da yıllık yaklaşık 1,2 milyon doğum gerçekleşiyordu ve bu bebekler şu anda çocuk doğurma çağındadır. 2000’lerin ortalarında doğum sayısı 1,1 milyonun altına düştü ve sonraki on yılda 1 milyonun altına indi. Japon hükümeti, bu eğilimi tersine çevirmek için 2030’lara kadar zaman olduğu uyarısında bulundu.

Doğum oranlarının düşmesi, diğer ülkelerin de karşı karşıya olduğu bir sorun. Güney Kore, toplam doğurganlık oranının 1’in altına düştüğü tek OECD üyesi (2024’te 0,75). Bu oran 2023’e göre hafif bir artış göstermiş olsa da, hala dünyadaki en düşük oranlardan biridir. Ard arda gelen hükümetler, durumu iyileştirmek için yeterince çaba göstermedikleri için sık sık eleştirilmektedir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English