Amerika
Elon Musk yine neyin peşinde: Köpek logosu neden geldi, neden kayboldu?

Elon Musk’ın Twitter’ın mavi kuş logosu yerine kripto para birimi Dogecoin’in köpek ikonunu getirmesiyle başlayan fırtına kısa sürdü.
Twitter’a 3 Nisan Pazartesi günü Dogecoin logosunun eklenmesi, piyasalarda şok etkisi yaratmış, kripto paranın fiyatı dakikalar içinde yaklaşık yüzde 30 artarak, 0,102 dolara çıkmıştı.
Öte yandan sadece 4 gün sonra Twitter, Dogcoin logosunu kaldırdı ve eski orijinal logosuna geri döndü. Kripto para da tıpkı yükseldiği gibi hızla düşüşe geçti.
Peki biz ne izledik? Dünyanın en büyük sosyal medya platformlarından birine neden Dogecoin logosu geldi ve birkaç gün sonra neden yok oldu? Musk yine piyasaları manipüle mi ediyor?
Bu konuda birkaç teori var.
Teori 1: Dogecoin davası ve manidar zamanlama
Bu teorilerden ilki, Musk’a açılan Dogecoin davasıyla ilgili.
ABD’li Dogecoin yatırımcısı Keith Johnson, Haziran 2022’de Musk’ı dolandırıcılıkla suçlayarak dava etmişti.
Tam 258 milyar dolar istenen davada Musk’ın Dogecoin’i hiçbir değeri olmadığı halde meşru bir yatırım gibi gösterdiği ve dolayısıyla kripto parayla bir çeşit saadet zinciri kurduğu iddia ediliyordu.
Musk ve şirketlerinin Dogecoin’i teşvik etmesini engelleyecek bir kararın çıkarılması da talepler arasındaydı.
Yatırımcılar, Musk’ın Twitter’daki paylaşımları ve pazarlama teknikleriyle Dogecoin’den milyarlarca dolarlık kazanç elde ettiğini savunuyordu.
Tartışma sürüp giderken, 31 Mart Cuma günü Musk’ın bu Dogecoin davasının düşürülmesini istediği haberi geldi.
Davayı, “hayal ürünü” diye niteleyen Musk ve avukatları, kripto paraya dair tweet atmanın suç teşkil etmeyeceğini söylüyor. Bir yandan da davanın düşürülmesi için ABD’li yargıca bir talep dilekçesi göndermişler.
Twitter’ın simgesinin tam da bu esnada değişmesi, Musk’ın davacıları “trollediğini”, onlarla adeta alay ettiğini veya tam tersine gönüllerini almak istediğini düşündürüyor.
Musk’ın Dogecoin’le fırtınalı ilişkisi
Dogecoin ilk başta aslında bir “meme”den, yani karikatürden ibaretti. Kripto para piyasasının giderek yeni paralarla ve alt coinlerle dolmasını hicvetmek için bir şaka olarak yaratılmıştı.
Köpek logosu ise ilhamını Japonya’nın Sakuro kentinde yaşayan anaokulu öğretmeni Atsuko Sato’nun, Shiba İnu cinsi köpeği Kabosu’dan alıyordu.
Resmi olarak 6 Aralık 2013’te piyasaya sürülen Dogecoin, zaten arkasındaki hiciv ve espri nedeniyle bir grup insanın ilgisini hemen çekmişti. 2019’da ise devreye Musk girdi.
Musk, bir gün Twitter bilgilerini “Dogecoin CEO’su” diye değiştiriyor, başka bir gün Dogecoin’in en sevdiği kripto para olduğunu söylüyor, “Dogecoin en iyisi” diyordu.
Dogecoin’i Ay’a götüreceğini de iddia eden Musk’ın art arda gelen övgüleri sonrası paranın değeri giderek arttı ve işte hepimizin gündemini işgal eder hale geldi.
Ancak Musk, Dogecoin’e her zaman sadık davranmadı. 2021’de bir pazar günü Saturday Night Live adlı televizyon programına konuk olan Musk, bu kez Dogecoin’in “dalavere” olduğunu gülerek kabul ediyordu.
Kripto severler ekran başına kitlenmiş, Musk’ın ağzından çıkacak ve dolayısıyla yatırımlarının değerini yükseltecek övgü sözcüklerini beklerken, milyarderin Dogecoin için kullandığı niteleme işte buydu: Dalavere. Tabii ki bu programın ardından kripto paranın değeri hızla düşmüştü.
Yine Musk’ın kripto paralara ve özellikle Dogecoin’e desteği hiçbir zaman kesilmedi. Örneğin programdan sonra Tesla müşterilerinin belirli aksesuarların satışında ve süper şarj istasyonlarında Dogecoin kullanmasına izin verdi. Ayrıca, işlemlerin güvenliğini artırmak için Doge ekibiyle de teması sürdürdü.
Teori 2: Twitter ve Dogecoin entegrasyonu
Musk’ın ateşli bir kripto destekçisi olduğu zaten biliniyor. Ekonominin geleceğini kriptoda ve dijitalde gören milyarder, kripto paraların itibari parayı yeneceğini de dile getirmişti.
Bu yüzden milyarderin Twitter’ı satın alması, kripto camiasında heyecan yarattı. Zira Musk, kullanıcıların Twitter’dan para kazanmasını istiyor ve bunun önemli bir yolunun da kripto paralar olabileceğini söylüyor. En çok heyecanlananlar arasında da Dogecoin yatırımcıları yer alıyor.
Twitter’ın mavi kuşu yerine Dogecoin köpeğinin gelmesi de bu kitlede beklenti yarattı. İnsanlar, Twitter’ın yakında Doge’la entegrasyon kuracağı umuduna kapıldı. Twitter’ın yavaş yavaş kripto adımları atması, platformun Dogecoin için hazırlık yaptığına yönelik iddiaları da alevlendiriyor.
Teori 3: Sadece eğleniyor
Bu arada birçok Twitter kullanıcısına göre Musk’ın son logo hamlesi sadece eğlence amaçlıydı.
Musk’ın sıklıkla kripto paralar ve hatta genel olarak ekonomi, teknoloji ve politikayla ilgili sıradışı teoriler ortaya attığı, meme’ler paylaştığı ve espriler yaptığı biliniyor.
Dogecoin logosunun da bir şakadan ibaret olması mümkün. Musk da konuyla ilgili birden fazla “meme” paylaştı.
Bunlardan birinde kripto paranın yüzü olan Shiba İnu cinsi köpek, trafik çevirmesinde polise bir kimlik kartı uzatıyor ama karttaki fotoğrafta mavi kuş olduğu görülüyor. Bunun üzerine köpek, “O, eski fotoğrafım” diyor.
— Elon Musk (@elonmusk) April 3, 2023
Teori 4: Twitter’ın borçlarını ödemek için…
Musk’ın Twitter’ı yüklü bir borçla aldığı ve o zamandan beri platformun değerinin yarıya düştüğü biliniyor.
Milyarder platformu 44 milyar dolara almıştı. Ancak şirket içi yazışmalardan sızan bilgi, sosyal medya şirketine şu an için yaklaşık 20 milyar dolar değer biçtiğini ortaya çıkarmıştı.
İşte bazılarına göre Musk, Twitter’a gelir bulmak için başlattığı ücretli Blue gibi girişimlerinden sonra çareyi kripto paralarda aradı ve Twitter için para bulma amacıyla Dogecoin’in değerini kasten yükseltti.
Bu teoriyi savunanlardan biri, Bitcoin uzmanı Jimmy Song. Bitcoin üzerine 4 kitabın yazarı olan Song, Twitter’da yaptığı bir paylaşımda konuyla ilgili şu ifadelere yer verdi:
“Elon, Twitter borçlarını ödeyebilmek için Doge’u pompalıyor.”
Elon is pumping Doge so he can pay off his Twitter debt.
— Jimmy Song (송재준) (@jimmysong) April 4, 2023
Daha önce de Bitcoin yatırımı yaptığı ortaya çıkmıştı
Musk’ın favori kripto parası Dogecoin olsa da milyarderin piyasanın önde gelen kripto para birimi Bitcoin’le de ilişkisi var.
Daha önce Musk’ın kurucusu ve CEO’su olduğu Tesla’nın, Bitcoin’i ödeme aracı olarak kabul edeceği açıklanmıştı. Ama daha sonra milyarder, bu açıklamayı geri çekmiş ve kararından vazgeçmişti. Vazgeçme gerekçesi de Bitcoin madenciliği için çok fazla elektrik gerekmesi ve sonuçta çevreye zararlı olmasıydı.
Tabii ki bu süreçte Musk’ın açıklamaları Bitcoin’in değerine ve piyasalara da yansımıştı.
Temmuz 2022’de Tesla, ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na (SEC) şirketin dijital varlık yatırımlarına ilişkin bilgi verince büyük gümbürtü koptu.
Çünkü şirket, bütün bunlar olup biterken piyasa değeri o sırada 1,99 milyar dolar olan Bitcoin yatırımı yapmıştı.
Dolayısıyla yatırımcılar, Musk’ın bir yandan kripto para piyasasını manipüle ederken bir yandan da Bitcoin’e ve hatta başka kripto paralara yatırım yaptığını söylemeye ve milyarderi suçlamaya başladı.
StopElon (Elon’u Durdur) diye kripto para çıkardılar
Bu arada bazı yatırımcılar Musk’ın kriptoyla ilgili yorum yapmasından yıllardır rahatsız. 2021’de milyarderin piyasaya zarar verdiğini savunan bir grup kripto para uzmanı, yeni bir para icat etmişti.
Musk’a karşı geliştirilen kripto paranın adı, StopElon (Elon’u Durdur) olarak belirlenmişti.
StopElon’un resmi açıklamasında, “Elon Musk, Twitter hesabıyla kripto para pazarını sorumsuzca manipüle ediyor. İnsanların portfolyolarıyla şeker gibi oynuyor ve o kendini beğenmiş bir milyarder ve hep öyle kalacak. Buna yeter diyoruz” ifadeleri yer almıştı.
Musk’ın Twitter’la imtihanı kripto paralardan ibaret değil
Bütün bunlar, milyarderin son Dogecoin hamlesiyle ilgili bir arka plan oluşturmamızı sağlıyor. Ancak şunu da eklemek gerek: Söz konusu yatırımlar ve Twitter olduğunda Musk gerçek bir kural tanımaz.
Zira milyarderin başı, attığı tweetler yüzünden, SEC’le ve Tesla yatırımcılarıyla da uzun süredir dertte.
Musk, uzun süredir Tesla karşısında kısa pozisyon alan yatırımcıları eleştiriyor ve bu tutumun şirketin gerçek işine odaklanmasının önünde bir engel olduğunu söylüyordu.
2018’de Twitter’da yazdığı bir gönderide Tesla’yı borsadan çıkaracağını ve şirketin hisselerini kendi üstüne geçireceğini, bunun için yeterli miktarda para bulduğunu yazmıştı. Bu gönderide Musk, yatırımcılara hisse başına 420 dolar teklif edeceğini ifade etmişti.
Ancak Musk’ın kimseden böyle bir para almadığı, diğer bir deyişle yatırımcıların kararlarını etkileyebilecek bu tweetleri “kafasına göre” attığı ortaya çıkmıştı.
Hemen ardından SEC, Musk’ın mali kaynak bulduğuna ilişkin Twitter mesajlarının yanıltıcı olduğu gerekçesiyle dava açmıştı. Davadan kurtulmak için SEC’le anlaşma yapan Musk da anlaşma uyarınca 3 yıl süreyle şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı bırakma kararı almış ve 20 milyon dolar ceza ödemişti.
Ancak Musk’ın sözleri doğrultusunda Tesla’ya yatırım yapanlar da milyardere dava açmıştı. Yatırımcılar, tweetler nedeniyle milyarlarca dolar zarara uğradıklarını iddia ediyordu. Öte yandan bu ay San Francisco’da görülen davanın hakimi, Musk’ın yatırımcıları aldatmadığına karar verdi ve milyarder aklanmış oldu.
Musk’ın bu macerası da aslında bize önemli bir şey anlatıyor: Niyeti ne olursa olsun, dünyanın en zengini konumundaki iş insanı, Twitter’da yanıltıcı iddialarda bulunabiliyor.
Kripto paralara, Tesla’ya veya milyarderin diğer şirketlerine yatırım yapmayı düşünenlerin bu tweetleri baz alması çok tehlikeli olabilir.
Amerika
Politico: Beyaz Saray İran’ın misillemesinden endişeli

ABD Başkanı Donald Trump, cumartesi gecesi Oval Ofis’te yaptığı konuşmada zafer kazanmış gibi görünse de Beyaz Saray içinde yetkililer İran’ın olası bir karşı saldırısına hazırlandıkları için hava o kadar iyimser değildi.
Trump’ın başkanlığı dönemindeki en önemli askeri harekat olan İran’a Amerikan B-2 bombardıman uçakları gönderme kararı, ABD’yi Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance’in uzun süredir kaçınmaya söz verdikleri türden bir başka Orta Doğu çatışmalarının içine sürükleme tehdidi oluşturuyor.
Politico’ya konuşan bir Beyaz Saray yetkilisi, “Bunun bizi ne kadar uzun süreli bir sürece sürükleyeceğini bilmiyoruz. Şu anda mesajımız, nükleer kapasiteden kurtulmak ve müzakerelere odaklanmak,” dedi.
Beyaz Saray’dan üst düzey bir yetkiliye göre, Trump son birkaç gün içinde, ABD personelini minimum riskle Tahran’ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırmak için nadir bir fırsat yakaladığına dair ikna olmaya başladı.
İkinci bir yönetim yetkilisi ve Beyaz Saray’a yakın bir kaynağa göre, Trump’ın tamamlanmasının ardından “çok başarılı” olarak nitelendirdiği saldırı planları, başkanın İran’ın nükleer tesislerini yok etme çabalarına İsrail’in katılıp katılmayacağına “iki hafta içinde” karar vereceğini açıkladığı sırada zaten hazırdı.
İlk Beyaz Saray yetkilisi, bununla birlikte, başkan gerginliğin azaltılması için umut verirken, askeri seçenekleri de değerlendirdiğini söyledi.
Aynı yetkili, “Çeşitli saldırı paketlerini inceledi ve dar kapsamlı ve özel olarak hazırlanmış bir paketi seçti,” dedi.
Beyaz Saray’ın üst düzey yetkilisi hafta başında, asker göndermeyen ve Amerikan vatandaşlarının hayatını doğrudan tehlikeye atmayan “cerrahi” bir saldırının, önceki yönetimleri uğraştıran uzun ve maliyetli savaşlardan kaçınma yönündeki başkanın taahhüdüne aykırı olmayacağını belirtti. Bu tür savaşlar, zira “Amerikalıların çoğunluğunun orta ve uzun vadede karşı çıkacağı şeylerin ana eksenini oluşturuyor.”
Cumartesi günü yaptığı kısa konuşmada Trump, ABD’nin İran’a yönelik saldırılarının şimdilik sona erdiğini ima etti. Saldırıları gerçekleştiren ABD askerlerine teşekkür eden Trump, onların hizmetlerine artık ihtiyaç duyulmamasını umduğunu vurguladı.
Aynı zamanda, başkan Tahran’ı barış yapmaya çağırdı ve bunu yapmazlarsa İran’ın son sekiz gün içinde gördüğünden “çok daha büyük” bir trajedi ile karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu. İsrail, ülke genelinde askeri ve nükleer tesisleri vurmuştu.
Şimdi çok şey İran’ın saldırıya nasıl tepki vereceğine bağlı. Orta Doğu’da 40.000’den fazla ABD askeri ve savunma bakanlığı sivil personeli bulunuyor ve Tahran misilleme yapmaya karar verirse bu kişiler hedef alınabilir.
Yönetim, İran ve bölgedeki vekil ağının son haftalarda İsrail’in askeri harekatıyla yeterince zayıflatıldığına ve Tahran’ın misilleme yapma ve daha geniş çaplı bir savaşı tetikleme kabiliyetinin sınırlı olacağına dair güvenini artırıyor.
Bir ABD’li yetkili, İran’ın ABD saldırıları sonrasında ya pes edeceği ya da kısa süreli bir diplomatik çıkış yolu bırakacak sınırlı bir misilleme yapacağı ihtimalinin “gerçekçi” olduğunu söyledi.
Yetkili, “Bu, İran için gerçekten bilinmeyen bir alan. Rejim, kurulduğu günden bu yana ABD’nin saldırısını önlemeye çalışıyor,” diye konuştu.
Fakat Politico’ya göre “Trump dünyasında” endişe devam ediyor. Beyaz Saray’daki tartışmalara aşina bir kişi, “Burada tırmanma riski çok yüksek,” dedi.
İran’ın misillemesi sonucu Amerikalıların da dahil olduğu çok sayıda zayiatın olduğu bir olay olursa, “ABD’nin müdahale etmesi için baskının artacağı” düşünülüyor.
Savunma Bakanı Pete Hegseth için, “Baskı hissedecek ve bir şekilde saldırıların Trump’ın iddia ettiği kadar başarılı olduğunu kanıtlamak zorunda kalacak,” diyen bu kişi, Pentagon’un bu yıl, İran’ın nükleer tesislerinin yeraltındaki derinliği ve yaygınlığı nedeniyle, ABD ordusunun bu tesisleri yok etmek için 30 gün süren sürekli saldırılar düzenlemesi gerektiğini değerlendirdiğini söyledi.
Beyaz Saray, İran’a yönelik bombardımanlar hakkında hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat kongre liderlerine önceden bilgi verdiğini söyledi.
Fakat Temsilciler Meclisi ve Senato istihbarat komitelerinin üst düzey üyeleri de dahil olmak üzere Demokratlar, saldırılardan önce bilgilendirilmediklerini söyleyerek tepki gösterdi.
Demokrat Temsilci Jim Himes, “Anayasa’ya göre, ikimiz de savunmaya yemin ettik, bu konuyla ilgilenmem bombalar düşmeden ÖNCE olmalıdır,” diye yazdı.
Duyurudan kısa bir süre önce, Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer, ayrıntılar olmadan “yüzeysel” bir bildirim aldı.
Cumartesi günü, her iki ülkenin diplomatlarına göre, yönetim NATO müttefikleri İngiltere ve Fransa’yı da planlanan saldırılar hakkında bilgilendirdi.
Amerika
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’

ABD’nin İran’a yönelik askeri saldırısı, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Partili çok sayıda senatör ve temsilcinin sert tepkisini çekti. Siyasiler, Kongre’den resmi yetki alınmadan gerçekleştirilen saldırının anayasayı açıkça ihlal ettiğini ve ABD’yi Orta Doğu’da felaketle sonuçlanabilecek bir savaşa sürükleme riski taşıdığını belirtti.
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) İran’a yönelik saldırısı, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Partili çok sayıda Kongre üyesinin sert eleştirilerine neden oldu.
Siyasiler, saldırının Kongre’den resmi bir yetki alınmadan yapılmasının anayasayı açıkça ihlal ettiğini ve ABD’yi Orta Doğu’da felaketle sonuçlanabilecek bir savaşa sürükleme riski taşıdığını vurguladı.
Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat Azınlık Lideri Hakeem Jeffries, İran’a yönelik “darbeye” onay verdiği için ABD Başkanı’nı eleştirerek, “Trump, askeri güç kullanımı için Kongre’den izin almayı başaramadı ve Amerika’yı Orta Doğu’da feci bir savaşa sokma riski taşıyor,” ifadelerini kullandı.
‘Anayasaya aykırı ve yasa dışı bir eylem’
Eleştiriler parti ayrımı gözetmeksizin dile getirildi. Demokrat temsilci Ro Khanna, Trump’ın “Kongre’den hiçbir yetki almadan İran’a saldırdığını” belirtirken, Cumhuriyetçi temsilci Thomas Massie yaşananları “her yönüyle anayasaya aykırı” olarak nitelendirdi.
Demokrat Senatör Bernie Sanders da “Trump’ın yaptığı anayasaya aykırıdır,” diyerek savaş ilan etme yetkisinin anayasal olarak yalnızca Kongre’ye ait olduğunu hatırlattı.
Temsilci Ralph Nader ise kararı “bariz bir anayasa ihlali” olarak tanımlayarak, bu adımın “çok sayıda Amerikan askerinin ölümüne yol açacağı” uyarısında bulundu ve en sert şekilde kınanması gerektiğini söyledi.
Demokrat temsilci Yasmin Ansari, Trump’ın adımını “ABD’yi yasal bir dayanak veya siyasi hesap verebilirlik olmaksızın başka bir savaşa sürükleyebilecek yasa dışı bir askeri eylem” olarak gördüğünü belirtti.
Ansari, “Trump bizi sonu gelmeyen bir savaşa daha sürükleme riski taşıyor,” diyerek Kongre’yi savaş yetkileri kararını oylamak üzere acil toplantıya çağırdı.
İran: Nükleer sanayinin gelişiminin durdurulmasına izin vermeyeceğiz
‘Bizi barışa değil, savaşa yaklaştırıyor’
Saldırının bölgedeki istikrarı daha da bozacağına dikkat çeken temsilciler, barış yerine şiddeti körükleyeceği endişesini dile getirdi.
Demokrat temsilci Summer Lee, İran’ı bombalamanın “bizi barışa değil, savaşa yaklaştırdığını ve milyonlarca insanın hayatını tehlikeye attığını” ifade ederek, Trump’ın “bir kez daha anayasayı çiğnediğini ve yetkisi dışında hareket ettiğini” ekledi.
Temsilci İlhan Omar da askeri “darbelerin” barış getirmeyeceğini, “aksine daha fazla şiddeti körükleyip bölgeyi istikrarsızlaştıracağını” vurguladı.
Bir diğer Demokrat temsilci Bonnie Watson Coleman ise ABD’nin bu son tırmandırıcı adımıyla “halkımıza yönelik yakın bir tehdit oluşturmayan” bir ülkeye savaş açtığını belirtti.
Cumhuriyetçi temsilci Marjorie Taylor Greene ise “Eğer Netanyahu önce İran halkının üzerine bomba atmasaydı, İsrail’e de bomba düşmezdi,” diyerek ABD’nin başka bir dış savaşa dahil olmaması gerektiğini savundu.
Beyaz Saray ve istihbarat kulisleri
Saldırı kararına yönelik tartışmalar yönetim içinde de yaşandı. New York Times gazetesinin Beyaz Saray kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, yönetim içinden ve dışından çok sayıda danışman, Trump’ı saldırıdan vazgeçirmeye çalıştı.
Danışmanlar, askeri müdahale yerine İsrail’e istihbarat desteği verilmesini önerse de Trump’ın askeri seçenekte ısrar ettiği bildirildi.
Öte yandan CNN televizyonu, istihbarat komitelerindeki üst düzey Demokratların saldırı hakkında önceden bilgilendirilmediğini, ancak bazı Cumhuriyetçilerin plandan haberdar olduğunu aktardı.
Bu durumun Kongre koridorlarında geniş çaplı bir öfkeye yol açtığı belirtildi. Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi de “Trump’ın İran’a saldırısı ABD’yi bölgesel bir savaşa sürükleyebilir,” açıklamasında bulundu.
Amerika
Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden Steinbach, İsrail’in gizli nükleer gücünün perde arkasını anlattı

Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden John Steinbach, Schiller Enstitüsü panelinde İsrail’in gizli nükleer programının perde arkasını anlattı. Steinbach, İsrail’in nükleer cephaneliğinin sadece bir savunma aracı olmadığını, aynı zamanda başta ABD olmak üzere diğer ülkeleri kendi istediği politikalara zorlamak için kullanılan bir şantaj mekanizması olduğunu belirtti.
Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden (Hiroshima Nagasaki Peace Committee of the National Capital Area) John Steinbach, Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “True Citizens of Every Nation Demand Peace” (Her Ulustan Gerçek Yurttaşlar Barış İstiyor) başlıklı online panelde, İsrail’in gizli nükleer silah programının tarihini ve mevcut durumunu detaylarıyla anlattı.
Steinbach, İsrail’in nükleer cephaneliğinin, varlığı tehdit edildiğinde tüm dünyayı yok etmeyi amaçlayan “Samson Seçeneği” doktrininin ötesinde, başta ABD olmak üzere diğer ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlamak için aktif bir şantaj aracı olarak kullanıldığını vurguladı.
Steinbach, İsrail’in bugün 100 ila 500 arasında gelişmiş termonükleer bomba ve nötron bombasına sahip olduğunu belirtti. Ayrıca, ABD’nin doğu kıyılarına ve Moskova’nın ötesine ulaşabilen Jericho 1, 2 ve 3 balistik füzeleri ile Almanya tarafından sağlanan ve nükleer kapasiteye sahip en az altı adet Dolphin sınıfı denizaltıdan oluşan sofistike bir fırlatma sistemine sahip olduğunu ifade etti.
‘Asıl amaç ABD’yi zorlamak’
İsrail’in nükleer programının temel amacının, yazar Israel Shahak’ın ifadesiyle “statükoyu İsrail’in lehine dondurmak” olduğunu belirten Steinbach, bu politikanın özellikle ABD’yi hedef aldığını söyledi.
Steinbach, Fransa’nın nükleer programının eski direktörü Francis Perrin’in, “İsrail programının aslında ABD’yi istediklerini yapmaya zorlamak amacıyla tasarlandığını düşündüklerini” söylediğini aktardı.
Bu zorlama politikasının ilk kez 1973 savaşında bariz bir şekilde uygulandığını belirten Steinbach, “İsrailliler, ABD’nin devasa bir hava ikmali yapmaması durumunda nükleer silah kullanma tehdidinde bulundu. Kissinger ve Nixon istemeyerek de olsa boyun eğdi, hava ikmali gerçekleşti ve dünya nükleer alarma geçti,” dedi.
Nükleer programın kökenleri ve Fransa işbirliği
Steinbach, İsrail’in nükleer programının temellerinin, Holokost’un bir daha asla tekrarlanmaması vizyonuyla David Ben-Gurion tarafından atıldığını ve genç bir bakan yardımcısı olan Şimon Peres’in programın başına getirildiğini söyledi. Programın bilimsel liderliğini ise Ernst Bergmann’ın üstlendiğini ekledi.
Programın 1950’lerin ortalarında ABD’den alınan bir araştırma reaktörüyle büyük bir ivme kazandığını belirten Steinbach, aynı dönemde Fransa ile başlayan işbirliğine dikkat çekti.
Steinbach, “İsrail, Fransız programında tam bir ortaktı. 1950’ler ve 60’ların başındaki Cezayir testlerinin aslında ortak İsrail-Fransız testleri olduğunu anlamalıyız,” değerlendirmesinde bulundu.
Fransa’nın ayrıca Dimona reaktörünün inşasına yardım ettiğini ve tesisin sivil amaçlı bir araştırma reaktörü olarak tanıtılmasına rağmen, bunun bir plütonyum üretim reaktörü olduğunu bildiğini ifade etti.
Kennedy’yi kandıran maket tesis
Dönemin ABD başkanları Eisenhower ve Kennedy’nin İsrail’in nükleer silah edinmesine şiddetle karşı çıktığını ve programdan büyük şüphe duyduğunu belirten Steinbach, Kennedy’nin denetim talebi üzerine İsrail’in başvurduğu aldatmacayı şöyle anlattı:
“İsrail aşırı önlemler aldı. Denetçiler geldiğinde gördükleri her şey tam bir sahtekarlıktı. Onlara hiçbir zaman Dimona kompleksinin gerçek kısımları gösterilmedi, bir maket gösterildi. Denetçiler geri dönüp tesisin sivil amaçlı olduğunu söylediler.”
Steinbach, Kennedy’nin programı durdurmaya kararlı olduğunu ancak kısa bir süre sonra öldürüldüğünü de sözlerine ekledi.
Eski CIA analisti McGovern: İstihbarat ‘İran nükleer silah yapmıyor’ diyor, başkan dinlemiyor
Vanunu’nun ifşaatları oyunu değiştirdi
İsrail’in yıllarca “nükleer belirsizlik” politikası izlediğini ancak Dimona’da teknisyen olarak çalışan Mordecai Vanunu’nun Sunday London Times‘a sızdırdığı fotoğraf ve belgelerin her şeyi değiştirdiğini vurgulayan Steinbach, bu belgeleri inceleyen Manhattan Projesi’nin bomba tasarımcıları Frank Barnaby ve Ted Taylor’ın vardığı sonuçların şok edici olduğunu belirtti.
Steinbach, “O dönemde İsrail’in 200’e yakın nükleer silaha sahip olduğu tahmininde bulundular. Daha da önemlisi, İsrail’in sadece atom bombasına değil, aynı zamanda hidrojen bombasına ve savaş başlıklarıyla kolayca eşleştirilebilecek minyatürleştirilmiş nükleer silahlara da sahip olduğunu belirlediler. Bu, istihbarat camiası için devasa bir başarısızlıktı,” dedi.
Steinbach ayrıca, Güney Afrika ile ortak nükleer testler yapıldığını, program için uranyumun büyük kısmının Güney Afrika’dan, sarı kek uranyumun Almanya’dan sağlandığını ve ABD’nin Pensilvanya eyaletindeki Numec tesisinden de zenginleştirilmiş uranyum kaçırıldığına dair güçlü kanıtlar olduğunu söyledi.
‘UAEA casus yuvasına dönüştü’
Konuşmasının sonunda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nı (UAEA) sert bir dille eleştiren Steinbach, kurumun “içinin kof ve bir casus yuvası” haline geldiğini savundu.
Steinbach, “Bu durum, UAEA’nın, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın (NPT) ve Birleşmiş Milletler’in güvenilirliğini ölümcül bir şekilde zayıflatmıştır,” ifadelerini kullandı.
Steinbach, Mısırlı diplomat Mohamed el-Baradei’nin dürüst bir UAEA direktörü olduğunu ancak ABD’nin onu kasıtlı olarak görevden alarak kurumu bugünkü haline getirdiğini iddia etti.
-
Görüş6 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu4 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi7 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Avrupa4 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor