Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Almanya İsrail’e savunma ihracatını artırdı

Yayınlanma

Almanya, Avrupa’daki eğilimlerin aksine yılın ikinci yarısında İsrail’e silah ihracatını artırdı.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsüne (SIPRI) göre, İsrail ile yakın tarihi bağları olan Almanya, 2019-2023 yılları arasında Avrupa’nın İsrail’e en büyük silah tedarikçisi oldu.

İsrail’in Gazze ve ardından Lübnan’ı işgali sırasında sivil ölümlerinin artması üzerine bu yılın ilk aylarında daha az ihracat lisansı verildiği söyleniyordu.

Ancak dpa’nın perşembe günü Alman Dışişleri Bakanlığına dayandırdığı haberine göre, ağustos ayından bu yana hükümet 94,05 milyon avro değerinde ihracata yeşil ışık yaktı.

Bu rakam, Ekonomi Bakanlığının geçen hafta Federal Meclis Ekonomi Komisyonuna verdiği bilgiye göre yıl başından 13 Ekim’e kadar 45,74 milyon avro değerinde olduğu söylenen ihracatın iki katından fazla.

Bu gelişme, diğer AB liderlerinin İsrail’e silah ihracatını azaltma eğiliminde oldukları bir döneme denk geliyor. İki hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa İsrail’in önemli bir tedarikçisi olmamasına rağmen Gazze ve Lübnan’da kullanılan silah ihracatına son verilmesi çağrısında bulunmuştu.

İsrail’in en büyük 10 tedarikçisi arasında yer alan İtalya ve İspanya yeni ihracat sözleşmeleri imzalamayı durdururken, Britanya da Gazze’deki askeri operasyonlarda kullanılmak üzere verilen ihracat lisanslarını askıya aldı.

Bild: Almanya, İsrail’den yazılı “Alman silahlarının soykırımda kullanılmayacağı” garantisi aldı

Almanya güvence istedi mi?

Alman hükümeti geçen yıl İsrail’e 326,5 milyon avro değerinde silah ihracatını onayladı. İhracat lisanslarının çoğu 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonunun hemen ardından verildi.

Fakat hükümetin daha önce bir soru önergesine verdiği yanıta göre, Ocak-21 Ağustos tarihleri arasında sadece 14,42 milyon avro değerinde teslimat onaylanmıştı.

Bu ayın başlarında parlamentoda yapılan bir tartışma sırasında ana muhalefet CDU, Başbakan Olaf Scholz’u İsrail’e yapılan ihracatı zımnen durdurmakla suçlamıştı.

Şansölye, Almanya’nın “silah tedarik ettiğini ve silah tedarik etmeye devam edeceğini” söylemiş ve Alman hükümetinin “yakın gelecekte daha fazla teslimat yapılmasını sağlayacak” kararlar aldığını da sözlerine eklemişti.

Bild gazetesinin araştırmasına göre, Almanya’daki koalisyon hükümetinin Yeşil bakanları, “uluslararası hukuk” ile ilgili kaygılar nedeniyle mart ayında İsrail’e yeni silah ihracatını geçici olarak durdurmuştu.

Almanlar, İsrail’den silahların uluslararası hukuka uygun olarak kullanılacağına dair yazılı güvence istemişlerdi. Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock kısa bir süre önce yazılı güvenceler içeren bir mektup olduğunu doğruladı.

DİPLOMASİ

Avrupa Parlamentosu Çin’in Tayvan tatbikatını kınadı, Taipei’ye arka çıktı

Yayınlanma

Avrupa Parlamentosu, meclisin desteğini ezici bir çoğunlukla Taipei’nin arkasına alan bir kararla Pekin’in Tayvan çevresindeki son askeri tatbikatlarını kınadı.

Parlamentonun toplam 432 üyesi, Çin anakarasının “Tayvan’a karşı devam eden askeri provokasyonlarına ve Hint-Pasifik’teki güç dengesini değiştiren askeri yığınağına” tepki gösteren karar lehinde oy kullandı.

Sadece 60 milletvekili önergeye karşı oy kullanırken 71 milletvekili çekimser kaldı.

Rakamlar, Avrupa Birliği’nin Tayvan ile bağlarını güçlendirmesi için parlamentonun devam eden baskısını yansıtıyor ve bu adım Brüksel’in adanın eski lideri Tsai Ing-wen’i ağırlamasından bir hafta sonra geldi. Ziyaret, Tayvan’dan Brüksel’e bugüne kadar yapılan en yüksek profilli ziyaret oldu.

Taipei’nin Dünya Sağlık Örgütü ve Interpol gibi uluslararası kuruluşlara kabul edilmesi çağrısında bulunulan karar, Pekin’in BM’de Çin’in resmi temsilcisi olarak Taipei’nin yerini aldığı 2578 sayılı Birleşmiş Milletler kararının 53. yıldönümüne denk getirildi.

Avrupa Parlamentosu’nun önergesi Pekin’i “BM’nin 2758 sayılı kararını sürekli çarpıtmakla ve Tayvan’ın çok taraflı örgütlere katılımını engelleme çabalarıyla” suçladı.

Önergede “BM’nin 2758 sayılı kararının Tayvan’a ilişkin hiçbir pozisyon almadığı; Çin Halk Cumhuriyeti’nin tarihi ve uluslararası kuralları çarpıtma girişimlerini şiddetle reddettiği ve çürüttüğü” belirtildi.

Önergede ayrıca “AB’nin ‘tek Çin’ politikasının BM’nin 2758 sayılı kararına uygun olduğu, ÇHC’nin ‘tek Çin’ ilkesinin ise bu karar tarafından onaylanmadığı” ifade edildi.

Pekin, Tayvan’ı Çin’in bir parçası olarak görmekte ve gerekirse güç kullanarak yeniden birleştirilmesi gerektiğini düşünmektedir. ABD ve tüm AB üyeleri de dahil olmak üzere çoğu ülke Tayvan’ı bağımsız bir devlet olarak tanımıyor ve Pekin’in ‘tek Çin’ ilkesini kabul ediyor. Ancak pratikte böyle davranmıyorlar. Avrupa Tayvan’ın bağımsızlık iddialarını diplomatik yollarla desteklemeye çalışırken, ABD de adayı silahlandırmaya ve savunmasını güçlendirmeye devam ediyor. Pekin bu politikayı “ikiyüzlülük” olarak nitelendiriyor.

Söz konusu BM kararında, Çin Halk Cumhuriyeti’nin “Çin’in Birleşmiş Milletler nezdindeki tek meşru temsilcisi olarak tanınması ve Çan Kay Şek temsilcilerinin Birleşmiş Milletler’de ve ilgili tüm kuruluşlarda yasadışı olarak işgal ettikleri yerlerden derhal kovulması” öngörülüyor.

Parlamentonun oyu bağlayıcı değildir, yani Avrupa Birliği’nin resmi tutumunu değiştirmeyecektir. Daha ziyade, parlamentonun diğer önemli politika belirleme birimleri olan Avrupa Komisyonu ve Konsey’e pozisyonlarını ayarlamaları için bir tavsiye niteliği taşıyor.

Salı günü önergeyle ilgili bir tartışmada konuşan Avrupa Komisyonu Üyesi Nicolas Schmit, üst düzey diplomat Josep Borrell adına yaptığı konuşmada bloğun tek Çin politikasına bağlı kalacağını yineledi.

“Öncelikle AB’nin tek Çin politikasını sürdürdüğünü ve bunun da Çin Halk Cumhuriyeti hükümetini Çin’in tek yasal hükümeti olarak tanıdığımız anlamına geldiğini hatırlatmak isterim,” diyen Schmit, diplomatik tanıma dışında Taipei ile bağları genişletmeye devam edeceklerini söyledi.

“Tayvan canlı bir demokrasidir. Tayvan ile işbirliğimiz ve diyaloğumuz giderek yoğunlaşıyor… AB ve Tayvan pek çok açıdan benzer düşüncelere sahip. Kısacası, diplomatik ilişkilerin yokluğunda Tayvan’la etkileşim halindeyiz” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Brezilya, Venezuela’nın BRICS üyeliğine destek vermiyor

Yayınlanma

Rusya’nın Kazan kentinde, 2006’daki kuruluşundan bu yana on altıncısı gerçekleştirilen BRICS ülkeleri yıllık zirvesi yapıldı. Zirveye, aralarında Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro Moros’un da bulunduğu 22 devlet başkanı ve altı uluslararası organizasyon dahil toplam 36 devlet katıldı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in temsil ettiği BM de katılımcılar arasındaydı. Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro, Dışişleri Bakanı Iván Gil, Başkan Yardımcısı Delcy Rodríguez ve İletişim Bakanı Freddy Ñáñez gibi üst düzey yetkililerle birlikte Kazan’a geldi.

Maduro, BRICS gibi yükselen ülkelerin oluşturduğu ittifakın ortaya çıkışını överek, “Bu ittifak, yeni dünyanın, çok kutuplu dünyanın, geleceğin dünyasının merkezi haline geldi,” dedi. Ayrıca, BRICS ülkelerine BM’yi reformdan geçirme çağrısında bulundu. Maduro’ya göre BRICS, “yeni bir uluslararası düzen inşa etmek için sürekli bir arayış alanı.” Maduro, Venezuela’nın mütevazı katkılarını sunmak üzere birkaç öneriyle geldiğini belirterek şunları söyledi:

  • “BRICS, yeni süper güçlerin ortaya çıktığı ve bir çağ değişiminin yaşandığı bir dönemde kuruldu.

  • Uluslararası ticaret için daha cesur ve pratik çözümler içeren bir ekonomik gündem oluşturmalıyız; yeni bir küresel para sistemine ihtiyacımız var.

  • Birleşmiş Milletler Sistemi’ni yeniden yapılandırmak acil bir gereklilik haline geldi. BM, her Arap ve Müslüman halkın üzerine düşen bombalarla adeta ölüyor. Adalet Divanı sadece açıklamalar için var olmamalı, katliamları durduracak adımlar atılmalı.”

Maduro, “Komutan Chávez bize ‘yeni, çok kutuplu, çok merkezli bir dünyanın zamanı geldi’ demişti. Bu yüzden BRICS’in, tarihi projemiz için Venezuela’ya ve Bolivarcı güce güvenebileceğini garanti ediyorum,” ifadelerini kullandı.

Venezuela Devlet Başkanı, BRICS+ formatlarının ilk genel oturumuna da katılarak yeni bir küresel finans sistemi önerisinde bulundu ve BRICS Bankası’nın güçlendirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Maduro, basına yaptığı açıklamalarda, Venezuelalı heyetin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin; Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed Ali, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce ve İran Devlet Başkanı Mesud Pezeşkiyan gibi liderlerle de dahil olmak üzere, 200’den fazla görüşme gerçekleştirdiğini belirtti.

“#İran ve #Venezuela, her zaman bu sarsılmaz birliği korudu, dünyaya dev adımlarla #ÇokKutupluDünya’nın inşasını sürdüğümüzü gösteriyoruz. Koloniyalizmin ve hegemonik güçlerin olmadığı bir jeopolitik düzen için birlikte hareket eden bir ittifakız!”

Bu görüşmelerde, Venezuela Devlet Başkanı hakkında olumlu değerlendirmeler de yapıldı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Venezuela’yı “Latin Amerika ve genel olarak dünya çapında Rusya’nın eski ve güvenilir ortaklarından biri,” olarak tanıdı. Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko ise Maduro’nun liderliğine duyduğu hayranlığı dile getirerek, Venezuela’nın uluslararası alanda başarı elde etme kapasitesine güvendiğini belirtti. BRICS’e yeni üye seçilecek ülkelerde aranan bu özellikler, Venezuela için olumlu bir referans olarak öne çıktı.

Başlangıçta sadece Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu bu ittifak, bu yıl İran, Mısır, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın katılımıyla genişletildi ve artık “BRICS+” olarak anılıyor. Her ne kadar yeni üyelerin örgüte dahil edilmesi zirve gündeminde yer almasa da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2024 eylül ayında yaptığı açıklamada, Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan (eski Sovyetler Birliği cumhuriyetleri) bazı ülkeler, Afrika, Güney Amerika ve Güneydoğu Asya’dan toplam otuz dört (34) devletin çeşitli iş birliği şekillerinde BRICS’e katılmak istediğini belirtmişti. Bu ülkeler arasında Venezuela da vardı ve diğer üye olmayan ülkeler gibi zirveye davetli olarak katıldı.

Dar formatlı toplantının sona ermesinin ardından, BRICS üyesi ülkeler davetli ülkelerle bir araya geldi.

Zirvenin sonuç bildirgesi

BRICS Zirvesi, aşağıdaki hususların öne çıktığı 134 maddelik bir deklarasyonla toplantısını tamamladı:

  • Birleşmiş Milletler (BM) Reformu. BRICS grubu ülkeleri BM’de kapsamlı bir reform yapılması yönündeki kararlılıklarını bir kez daha teyit etti.

  • Ulusal para birimlerinin kullanımının teşvik edilmesi.

  • Küresel ekonomide bir iyileşme arayışıyla bu alanda kalıcı, sürdürülebilir, dengeli ve kapsayıcı bir iyileşme sağlamak üzere ekonomik işbirliğini derinleştirme kararlılıklarını bir kez daha teyit ettiler.

  • Yeni BRICS Kalkınma Bankası’nın (NBD) mevcut kurumsal altyapısının BRICS ülkelerine ve küresel Güney mekanizmalarına yatırım akışını arttırmak üzere daha etkin bir şekilde kullanılmasını sağlayacak yeni bir yatırım platformu oluşturulması.

  • Yaptırımlar ve bunların ekonomi ve küresel ticaret üzerindeki olumsuz etkileri konusunda endişelerin dile getirilmesi.

  • Uluslararası hukuka dayalı iki devletin bir arada yaşaması konsepti temelinde Filistin’in BM’ye kabulünün teşvik edilmesi.

  • Gazze Şeridi’nde ateşkesin teşvik edilmesi ve “acilen ve önkoşulsuz olarak her iki taraftaki tüm rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması ve Gazze Şeridi’ne sınırsız, sürdürülebilir ve geniş çaplı insani yardım ulaştırılmasının sağlanması” bildirgede ifade edildi.

  • Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki çatışmalarla ilgili olarak, bu bölgelerde barış ve güvenliğin uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Şartı’na tam saygı gösterilerek sağlanması ve sürdürülmesi gerektiği idealine dayanan kararlılığın yeniden teyit edilmesi.

  • Diyalog ve diplomasi yoluyla barışçıl bir çözüm arayışıyla Ukrayna ihtilafında arabuluculuğun garanti altına alınması.

  • Yayılmanın önlenmesi ve silahsızlanma rejimini, küresel istikrarın korunmasındaki rolünün kabul edilerek güçlendirilmesi.

  • Uzayda silah konuşlandırılması, uzayda bulunan hedeflere karşı güç tehdidinde bulunulması veya kullanılmasının önlenmesi.

Yeni üye yok ve Brezilya’nın vetosu

XVI. BRICS Zirvesi, ittifaka katılmak isteyen yeni aday ülkelerin izlemeleri gereken yolu da belirledi. BRICS liderleri, belirli kriterleri karşılayan ülkelere yalnızca “ortak” statüsü verileceğine, ancak “üye” statüsü verilmeyeceğine karar verdiler. Ayrıca, bu yeni partnerlerin oy hakkı olmayacak; oy hakkı sadece üyeler için geçerli olacak. BRICS’te resmi bir veto hakkı bulunmamakla birlikte, kararların alınabilmesi için tüm kurucu üyeler arasında oybirliği sağlanması gerekiyor.

Bu zirvede yeni üyelerin BRICS’e katılımı resmi olarak gündeme gelmedi ve toplantının sonuç bildirisinde BRICS’e katılacak yeni ülkelerin bir listesi yer almadı. Fakat ikili görüşmeler ve basın toplantılarından, özellikle Rusya Devlet Başkanı’nın açıklamalarından, Brezilya hükümetinin şu anda Venezuela’nın gelecekteki potansiyel partner ülkeler listesine dahil edilmesine karşı olduğu anlaşıldı.

Üye ülkeler (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ve mevcut Partner Devletler (İran, Mısır, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan), genişleme yolunda ilk adım olarak bir dizi yeni potansiyel partner ülke belirlemek konusunda zaten anlaşmaya vardılar. Putin, “İlk aşamada genişleme ihtimalini göz önünde bulundurarak, partner ülkeler konusunda bir liste üzerinde mutabık kaldık. Bu liste halihazırda belirlendi,” diye belirtti.

Zirvede yapılan müzakereler ve oy hakkına sahip üye devletlerin desteği sonrasında, BRICS’in genişleme kriterlerini karşılayan ve “BRICS ortağı” olma ihtimali bulunan ülkeler şunlar: Cezayir, Belarus, Bolivya, Küba, Kazakistan, Endonezya, Malezya, Nijerya, Tayland, Türkiye, Uganda, Özbekistan ve Vietnam. Ancak Afganistan, Nikaragua ve Venezuela’nın bu listeye dahil edilmesi için Brezilya’dan destek alamadığı bildirildi.

Brezilya’nın tutumu üzerindeki tartışmalar

Venezuela’nın BRICS’in potansiyel yeni partnerler listesinde yer almamasından Brezilya Devlet Başkanı Lula’nın sorumlu olduğunu açıklama görevi Putin’e düştü.

Putin, Maduro’yu Venezuela’nın meşru lideri olarak tanıdığı için Lula ile bu konuda farklı düşündüğünü belirtse de BRICS kararlarının oybirliğiyle alındığını ve bu nedenle Venezuela ile Brezilya’nın aralarındaki farklılıkları çözebilmesini dilediğini ifade etti.

Brezilya’nın bu tutumunun arkasındaki nedenler arasında, Brezilya Dışişleri Bakanlığı’nın, Caracas’taki Arjantin Büyükelçiliği’ne sığınan 6 Venezuelalı muhalife güvenli geçiş hakkı tanınması talebi de yer alıyor. Hatırlatmak gerekirse Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, Venezuela ile diplomatik ilişkilerini kopardıktan sonra, Arjantin büyükelçilik binasının güvenliğini Lula’nın sorumluluğuna bırakmıştı. Ancak Venezuela hükümeti, Maduro ve Başkan Yardımcısı Delcy Rodríguez’e suikast planları yapan darbeciler tespit edilince bu olasılığı geri çekti.

Ayrıca, Venezuela Başsavcısı Tarek William Saab’ın Şili ve Brezilya liderlerini CIA’in işbirlikçisi olmakla suçlayan açıklamaları, Caracas ile Brasilia arasındaki hassas ilişkiyi daha da zorlaştıran düşük yoğunluklu bir gerilim ve çatışma ortamı yarattı. Buna rağmen, Venezuela Dışişleri Bakanlığı bu açıklamalardan mesafe koyarak ilişkileri yatıştırma çabasında bulundu.

Fakat Brezilya’nın bu tutumunun temelinde yatan en önemli unsur, Lula’nın Venezuela’nın içişlerine doğrudan müdahale eden bir tavır takınması. Lula, 28 Temmuz’da yapılacak olan Venezuelalı devlet başkanlığı seçimlerinin sonuçlarını, hükümet ya da muhalefet seçim tutanaklarını göstermediği sürece tanımayacağını açıkladı. Bu müdahaleci tutum, iki ülke arasındaki güvenin büyük ölçüde kaybolduğunun ve Venezuela-Brezilya ilişkilerinin en kötü dönemini yaşadığının göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Brezilya’nın fiili vetosu karşısında, Venezuela Dışişleri Bakanı Yván Gil, Venezuela’nın BRICS ve Küresel Güney için önemine dikkat çeken bir açıklama yaptı ve aynı zamanda Lula’nın sorgulanan adımlarını gözler önüne serdi.

Caracas ile Brasilia arasındaki bu ikili krize rağmen, Venezuela’nın BRICS’e katılımı uzun vadeli bir hedef olarak görülmeli; bu süreç, farklı bir diplomasi yaklaşımı ve ittifakların daha da güçlendirilmesini gerektirecek. Venezuela’nın BRICS’e girişi bir ütopya değildir; er ya da geç bu hedefin gerçekleşeceği öngörülüyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Charles Michel: AB gelişmekte olan dünyaya ders vermeyi bırakmalı

Yayınlanma

Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel Financial Times’a (FT) verdiği demeçte AB’nin, rekabet halinde olduğu ülkelerin Afrika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya’daki nüfuzlarını arttırma çabalarıyla mücadele edebilmesi için, örgütün stratejik, ticari ya da siyasi işbirliği anlaşmaları imzaladığı gelişmekte olan ülkelere “daha fazla saygı göstermesi” gerektiğini söyledi.

Michel, “Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bildiğimize inanıyoruz. Ve en azından [diğer ülkelerin] başka türlü düşünmelerinin nedenlerini anlamak için çaba sarf etmiyoruz. Avrupa düzeyinde … ders vermeye yakın bir refleks var,” dedi.

“İletişim açısından, açıklama açısından, onlarla konuşma ve onlara belli bir saygı gösterme açısından” her zaman çok iyi olmadıklarını vurgulayan Michel, aralarında AB adayı ve NATO üyesi Türkiye’nin yanı sıra Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ortakların da bulunduğu ülkelerin, Kazan’da Vladimir Putin’in ev sahipliğinde düzenlenen Brics zirvesine katıldığı sırada konuştu.

Michel, “Mısır gibi bize çok yakın ve askeri açıdan ABD’ye çok yakın bir ülke, Emirlikler gibi ekonomik ortaklıklar açısından bize çok yakın bir ülke Kazan’da olmayı seçiyorsa, dünyanın geri kalanına bir mesaj göndermek istiyorlar demektir,” dedi.

“Körfez ülkelerindeki emirlerden biri bir keresinde bana, eğer bir boşluk varsa, çok hızlı bir şekilde birilerinin bu boşluğu dolduracağını söylemişti. Siz orada değilseniz, başkaları oradadır,” ifadelerini kullanan Michel, Brüksel’in kalkınma yardımı ve temel değerleri koruma konusundaki siciliyle gurur duyması gerektiğini de savundu.

Brics zirvesine katılan ülkelerin birçoğunun “Çin ve Rusya’ya olan bağımlılıklarını azaltarak ekonomik ve güvenlik ittifaklarını çeşitlendirmek” istediklerini de ileri süren yetkili, bununla birlikte AB’nin onları kazanmak için yeni bir yaklaşıma ihtiyacı olduğunu savundu.

2022’de kimliğini açıklamadığı bir Afrika devlet başkanıyla yaptığı görüşmeyi aktaran Michel, “‘Siz Avrupalılar ülkeme geldiğinizde … dersler bırakıyorsunuz. Çinliler geldiğinde ise altyapı bırakıyorlar.’ Onların haklı ya da haksız olduğunu söylemiyorum. Sadece anlamak için çaba sarf etmediğimizi söylüyorum,” dedi ve bu yaklaşımın “onları ikna etmeye ve etkilemeye” yardımcı olmadığını söyledi.

Bu ay AB, gelişmekte olan ülkelerden on milyarlarca avroluk ithalatı yasaklayacak olan ormansızlaşma karşıtı cezalandırıcı bir yasayı erteledi. Brezilya, Endonezya ve hatta ABD gibi ülkelerden gelen şikâyetler üzerine Brüksel, kereste ve palmiye yağı gibi ihracatlarının orman kaybına katkıda bulunmadığını kanıtlayan sistemler kurmaları için bu ülkelere daha fazla zaman tanımak amacıyla yasanın yürürlüğe girmesini bir yıl erteleyerek Aralık 2025’e erteleme kararı aldı.

Michel, AB’nin balıkçılık kuralları gibi ticaret ortaklarına yönelik standart ve düzenlemelerini uygulama yaklaşımının genellikle “aşağılayıcı” olduğunu söyledi.

AB’nin standartların ihlaline ilişkin kullandığı dili tanımlayan Michel, “Sarı kart ya da kırmızı kart sözcüklerini kullanıyoruz. Kullandığımız kelimeler gerçekten aşağılayıcı çünkü sahada bir oyuncu ve aynı zamanda hakem olduğumuz izlenimini veriyoruz,” diye konuştu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English