Bizi Takip Edin

AVRUPA

Almanya, yılın ikinci yarısında iktisadi toparlanma beklemiyor

Yayınlanma

Almanya Ekonomi Bakanlığı Pazartesi günü yaptığı açıklamada, yeni siparişler ve iş ortamı gibi ilk göstergelere dayanarak Alman ekonomisinin önümüzdeki aylarda sürdürülebilir bir toparlanma görmesinin muhtemel olmadığını söyledi.

Bakanlığın aylık raporunda, “Yurtiçi cephede, özel tüketim, hizmetler ve yatırımlarda beklenen temkinli toparlanma, yıl ilerledikçe güçlenmesi muhtemel olan ilk umut işaretlerini gösteriyor,” denildi.

Fakat raporda, dış talebin zayıflığına dikkat çekildi ve “Aynı zamanda, hâlâ zayıf olan dış talep, devam eden jeopolitik belirsizlikler, hâlâ yüksek olan fiyat artış oranları ve parasal sıkılaştırmanın giderek daha belirgin hale gelen etkileri, daha güçlü bir ekonomik toparlanmayı azaltmaktadır,” ifadelerine yer verildi.

Anketler de karamsar

Bloomberg’in yaptığı bir ankete göre, kış resesyonundan hâlâ çıkamayan Almanya ekonomisi yılın ikinci yarısında çok az büyüyecek.

İktisatçılar arasında 4-10 Ağustos tarihleri arasında yapılan ankete göre, ikinci çeyrekte duraklamış olan ekonomik çıktı, Eylül ayına kadar olan üç aylık dönemde tekrar durgunlaşacak ve ardından son çeyrekte sadece %0,1 büyüyecek. Bu oran bir ay önceki beklentilere göre yüzde 0,1 puanlık bir düşüşe işaret ediyor.

Ekonomistler, ekonominin 2023 yılında %0,3 oranında daralacağını ve 2024 yılında ise daha önceki %1’lik tahmini revize ederek sadece %0,8 oranında toparlanacağını öngörüyor.

Alman sanayisi, Çin’den gelen zayıf talep, işgücü açığı, daha sıkı para politikası ve geçen yılki enerji krizinin devam eden etkileri nedeniyle zayıflamaya devam ediyor. Avrupa’nın en büyük ekonomisinin IMF tarafından bu yıl G7 ülkeleri arasında tek daralma yaşayan ülke olması bekleniyor.

Doğalgaz fiyatlarının birkaç yıl daha yüksek seyretmesi bekleniyor

Öte yandan, Alman sanayisinin Ukrayna savaşından sonra zorlanmasında en büyük unsur olan yüksek enerji maliyetleri sorununda tünelin ucu henüz görünmüş değil.

Çarşamba günü Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan bir rapora göre, Alman hükümeti gaz fiyatlarının en az 2027 yılına kadar yüksek kalmasını bekliyor ve ek acil durum önlemlerine duyulan ihtiyacı vurguluyor.

Ekonomi bakanlığı tarafından yapılan analize göre, Haziran ayı sonundaki vadeli fiyatlar, önümüzdeki aylarda toptan satış piyasalarında megawatt-saat başına yaklaşık 50 avroya kadar bir artış olabileceğine işaret ediyor.

Hükümetin tahminleri, Almanya’nın gaz depolama operatörlerinin 2027’nin başlarına kadar gaz sıkıntısı riskine işaret eden tahminleriyle örtüşüyor.

Avrupa’nın doğalgaz ölçütü olan Hollanda yakın vadeli işlemleri megawatt-saat başına yaklaşık 38 avro civarında. Hollanda gazı 2008’den Haziran 2021’e kadar olan dönemde ortalama 19,40 avro civarındaydı.

Berlin, işletmelerin ve hanehalklarının yükünü hafifletmek için şimdiye kadar elektrik ve doğalgaz sübvansiyonları için 22,7 milyar avro harcadı. Bakanlığa göre büyük sanayi şirketleri 6,4 milyar avro devlet yardımı aldı.

Çin, Almanya’nın canını sıkmayı sürdürüyor

Veriler, bir yandan da Alman sanayisinin ‘Çin sorununun’ devam ettiğini gösteriyor.

Ekonomik Araştırma Enstitüsü (IW Köln) tarafından yapılan bir analiz, Çin’in diğer AB ülkelerine yapılan ihracatta Almanya’yı giderek en üst sıralardan uzaklaştırdığını ve Asya’nın ağır sanayi ürünlerinin payının otomobil gibi önemli Alman sanayi kategorilerinde yükselmeye başladığını ortaya koydu. Enstitü, “Alman ürünleri onlarca yıldır Avrupa pazarını domine ediyordu, fakat Çinli rakipler hızla arayı kapatıyor,” dedi.

Enstitüye göre özellikle sanayi ürünlerinde Almanya’nın payı azalırken Çin’in payı artıyor. Enstitü, Çin’in, e-mobilite konusundaki kapsamlı uzmanlığı nedeniyle özellikle güçlü olduğunu söyledi. Yüksek enerji maliyetleri genel olarak sanayi şirketleri için zorlukları artırırken, kimya endüstrisi gibi enerji yoğun sektörler özellikle baskı altında kalıyor.

IW Köln’ün ticaret uzmanı Jürgen Matthes, kimyasal madde üretimi ve otomotiv sektörü gibi kilit Alman endüstrilerinin bu gelişmeden özellikle olumsuz etkilenebileceğini savundu. “Almanya’nın en önemli ihracat dallarının ticaretteki üstünlükleri giderek daha fazla azalıyor,” diyen Matthes, ülkenin ihracat modelinin ‘giderek daha fazla çöküyor gibi göründüğünü’ sözlerine ekledi.

2000 yılında Alman ürünleri tüm AB ithalatının yaklaşık yüzde 14’ünü oluştururken, Çin malları yüzde 2,6’sını oluşturuyordu. 2022 yılına gelindiğinde Almanya’nın payı yüzde 12,5’e düşerken Çin’in payı yüzde 8,8’e yükseldi. Sanayi mallarında ise Almanya’nın 2000 yılında yüzde 15 olan ticaretteki üstünlüğü 22 yıl sonra yüzde 2,5’e geriledi.

Bilgisayar ve diğer elektronik cihazlarda en büyük ihracatçı olarak Almanya’nın yerini alan Çin, incelenen dönemde payını yüzde 4,5’ten yüzde 27,4’e yükseltmeyi başardı.

Enstitünün analizinde, “Almanya yüzde 22’lik payıyla [AB’ye] otomobil ithalatında hâlâ lider, fakat son yıllardaki gelişmeler Çin’in arayı hızla kapattığını ve daha da hızlandırmaya devam ettiğini gösteriyor,” denildi.

Çin halihazırda elektrikli otomobil üretiminde önemli bir kapasiteye sahip ve son birkaç yılda Avrupa pazarındaki varlığını büyük ölçüde artırmayı başardı. Çin otomobillerinin payı 2022’de yalnızca yüzde 3,5 olsa da, bu oran 2020’dekinden iki kat daha yüksek. Enstitüye göre, “Çin’in ihracat başarısının kısmen kapsamlı sübvansiyonlara dayanıyor olması bir sorun teşkil ediyor ve bu da ticaret politikası tepkilerine ilişkin soruları gündeme getiriyor.”

Yatırımcı morali Ağustosta yükseldi

Alman ekonomisinin yüzünü güldüren unsurlardan biri ise yatırımcı güveninde görülen kısmi iyileşme.

ZEW ekonomik araştırma enstitüsü Salı günü yaptığı açıklamada, Alman yatırımcıların moralinin Ağustos ayında beklenmedik bir şekilde iyileştiğini, fakat Avrupa’nın en büyük ekonomisindeki havanın ‘bulutlu olmaya devam etmesi’ nedeniyle hâlâ negatif bölgede olduğunu söyledi.

ZEW’in ekonomik duyarlılık endeksi Temmuz ayındaki -14,7 puandan -12,3 puana yükseldi. Reuters anketine katılan analistler Ağustos ayında duyarlılığın -14.7 ile durgunlaşmasını bekliyorlardı.

ZEW Başkanı Achim Wambach, hafif iyileşmenin yatırımcıların Almanya’daki durumun yıl sonuna kadar iyileşmesini beklediğini gösterdiğini söyledi.

ABD ekonomisi için daha olumlu bir görünüm ve Avro bölgesi ve ABD’de faiz artışlarının sona ereceği beklentisi Almanya’ya yönelik beklentilerin artmasına yardımcı oldu.

Wambach, “Fakat bu artan beklentiler, Almanya’daki mevcut ekonomik durumun önemli ölçüde kötüleştiği bir bağlamda değerlendirilmelidir,” diye ekledi.

Almanya’daki mevcut durumu ölçen endeks Ağustos ayında beklenenden daha fazla düşerek bir önceki ay -59.5 iken -71.3’e geriledi. Analistler Ağustos ayı için -63.0 değerini tahmin etmişlerdi.

AVRUPA

Macron, “ılımlı” sağcı ve solcularla geçici ittifak arayışında

Yayınlanma

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron “ılımlı” sağ ve sol partilerle, bazı taleplerini kabul edeceği bir “saldırmazlık anlaşması” üzerinde çalışıyor.

Macron salı günü Elysée sarayında parti liderleriyle bir araya geldi. Bu liderler taleplerini sıraladı ve karşı çıkacakları başbakanların ipuçlarını verdi.

Soldaki politikacılar, Macron’u uzun süredir destekleyen merkezci bir politikacı olan François Bayrou’yu istemediklerini söylüyorlar.

Macron, Ulusal Meclisteki en büyük parti olan sağcı Ulusal Birlik (RN) ve solcu Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) partilerini görüşmelerin dışında bıraktı. Bu iki parti de diğer sol partilerle bir araya gelerek Barnier’i bütçe planları nedeniyle sadece üç aylık görev süresinin ardından görevden almıştı.

Macron ile merkezdeki partiler topluluğu arasında kurulacak bir saldırmazlık paktı, tam bir koalisyondan çok daha gevşek ve hatta Barnier’in eylül ayında seçilmesinin ardından Macron’un Rönesans partisinin muhafazakâr Les Républicains (LR) ile imzaladığı güç paylaşımı anlaşmasından bile daha zayıf olacak.

Bunun yerine, daha tartışmalı konuları bir kenara bırakarak izlenecek uzlaşmacı politikaların temel bir listesi ortaya konacak ve yeni hükümetin 2025 bütçesini geçirmek gibi önemli bir görevi yerine getirmesine olanak tanınacak.

Fransa’da solcu Yeni Halk Cephesi için sırada ne var?

Macron, Sosyalist Parti’ye göz kırpıyor

Çarşamba günü hükümet sözcüsü Maud Bregeon, Macron’un haftalık bakanlar kurulu toplantısında istişarelerin yeni bir koalisyona yol açma ihtimalinin düşük olduğunu söylediğini belirtti.

Bregeon, Barnier’i destekleyen “merkezciler” ve LR’ye atıfta bulunarak, “Şu anda mevcut olandan daha geniş bir taban yok,” dedi.

Yeni bir başbakan için pazarlıklar sürerken, Barnier’in geçici hükümetinin, yıl sonundan önce tam bir bütçenin sonuçlandırılmasının muhtemel olmadığı göz önüne alındığında, kamu hizmetlerinin ABD tarzı bir şekilde kapanmasını önlemeyi amaçlayan geçici bir yasa önermesi bekleniyor.

Bugüne kadar sadece ikinci kez hazırlanan özel bütçe yasası çarşamba günü bakanlara sunuldu.

Macron’un LFI ve RN’yi saf dışı bırakmak için 66 sandalyeye sahip Sosyalistler (PS), 38 sandalyeye sahip Yeşiller ve 17 sandalyeye sahip Komünistler ile anlaşmaya varması gerekecek.

Fransa’da Yeni Halk Cephesi’nde “iç uyum” sancıları: Mélenchon meselesi

Halk Cephesi’nin ölüm çanları çalıyor mu?

Sosyalist Parti Başkanı Olivier Faure, partisinin LFI ve RN ile birlikte Barnier’i düşürmek için oy kullandığı geçen haftadan bu yana pozisyon değiştirdi ve şimdi uzlaşmaya kapı açtı.

Çarşamba sabahı BFM’ye konuşan Faure, “İnsan hayatını hayır diyerek geçiremez. Bazen ilerlemek gerekir. Uzlaşmaya açık sol görüşlü bir başbakan istiyorum. Biz solcular liderlik etme gücüne sahip olmalıyız, fakat mutlak çoğunluğa sahip olmadığımız için uzlaşma ve karşılıklı tavizlerin gerekli olduğu fikrini de kabul etmeliyiz,” dedi.

PS’nin işbirliği, haziran ayındaki erken seçimler için oluşturulan sol ittifak Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) sonunu getirebilir.

Faure NFP’yi dağıtmayacağı konusunda ısrarcı olsa da LFI lideri Jean-Luc Mélenchon son günlerde sert eleştirilerde bulunuyor.

Mélenchon PS’yi ihanetle suçlayarak “feci bir hata” yaptıklarını söyledi ve Macron’la görüşmelerden “kapıyı çarpıp çıkmaları” çağrısında bulundu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

“Storm Shadow” tartışmasında gözden kaçan: Britanya’dan Rusya’ya nükleer tehdit

Yayınlanma

Rusya’nın, Başkan Vladimir Putin’in kararıyla nükleer doktrinini yenilemesi, başta İngiliz medyası olmak üzerine Batıda büyük bir yaygara koparılmasına neden olmuştu.

Yeni doktrinle birlikte Moskova artık, saldıran devletin bir nükleer güç tarafından askeri olarak desteklenmesi halinde, Rusya topraklarına yönelik konvansiyonel bir saldırıya nükleer bir karşılık verme hakkını saklı tutuyor.

Güncellenmiş doktrinin, nükleer güçler ABD, Birleşik Krallık ve Fransa tarafından desteklenen Ukrayna’yı hedef aldığına şüphe yok.

Birleşik Krallık medyası Rusya’nın nükleer duruşundaki değişikliğin tehlikelerini kınamakta gecikmedi. Örneğin The Economist Putin’in “nükleer tehditlerine” atıfta bulundu. Sky News, “Putin nükleer düğmeye uzanmaya hazır mı?”; The Times ise, “Rusya nükleer silah kullanacak mı?” diye sordu. The Sun, Rusya’nın yeni nükleer doktrinini Putin’in “3. Dünya Savaşını tırmandırması” olarak nitelendirdi.

Öte yandan Declassified’dan Mark Curtis, medyanın gözden kaçırdığı (veya görmezden geldiği) kritik bir konuşmaya dikkat çekerek, nükleer tehdidin kaynağına ilişkin önemli bir hatırlatmada bulundu.

Geçen mayıs ayında, dönemin Birleşik Krallık Savunma Bakanı Grant Shapps, Londra’daki askeri bir konferansta bir konuşma yapmıştı.

Shapps burada, “İngiliz nükleer caydırıcılığının bir anlamı yok” diyenleri kınayarak, “Yanıldıklarını biliyorum,” iddiasında bulunmuştu.

Britanya denizaltılarındaki Trident nükleer füzelerine göndermede bulunan eski bakan, “[Selefi] Ben Wallace ve ben, Sürekli Deniz Caydırıcılığımızın sigortası olmasaydı, Ukrayna’da liderlik rolü oynamaya bu kadar istekli olur muyduk?” diye soruyordu.

Fakat bam teline bundan sonra basıyordu: “Birleşik Krallık savunması, Sürekli Deniz Caydırıcılığımız olmadan Ukrayna’ya … Rusya’nın işgalini yenmek için gereken Storm Shadow’ları verebilir miydi?”

Kendi sorularını yanıtlayan Shapps, “Ukrayna’ya Storm Shadow füzelerinin hediye edilmesi, cesur Ukraynalı dostlarımızın Rusya’yı geri püskürtmesini sağladı,” diyordu. 

Shapps’a göre uzun menzilli füzelerin tedarik edilmesi kararı, Birleşik Krallık’ın nükleer silahlara sahip olması nedeniyle “kolaylaşmıştı.”

Curtis’e göre Shapps dikkat çekici bir şey söylüyordu: İngiliz nükleer silahları Birleşik Krallık’a, Rusya’nın Ukrayna’nın İngilizler tarafından tedarik edilen Storm Shadow füzlerini kullanmasına misilleme yapmayacağına dair  “sigorta” sağlıyordu.

Dolayısıyla Londra, “konvansiyonel” bir silahın kullanımını Rusya’dan önce “nükleer” bir sigortaya bağlayarak oyunun kurallarını değiştiriyordu.

Dahası Curtis, Rusya’nın yeni nükleer doktrinin NATO’daki nükleer güçlerden pek farkının bulunmadığına da dikkat çekiyor.

İngiliz gazeteciler, Boris Johnson’ın Muhafazakâr hükümetinin 2021 yılında ülkenin nükleer silah kullanımı konusundaki tutumunu değiştirdiğine dikkat çekmişlerdi.

O zamandan beri Londra, nükleer silahları yalnızca nükleer tehditlere yanıt olarak değil, kimyasal ve biyolojik silahlara ya da “benzer bir etkiye sahip olabilecek yeni teknolojilere” sahip düşmanlara karşı kullanma hakkını resmen elde etti.

Nükleer silahları için bu çok daha geniş potansiyel kullanımla yetinmeyen İngiliz hükümeti şimdi de nükleer cephaneliğini, nükleer silah edinme yönünde ilerlediği söylenen nükleer silah sahibi olmayan devletlere karşı da kullanmakla tehdit ediyor ki bu, İran’a yönelik üstü kapalı bir tehdit.

Curtis, bunların hiçbirinin Putin’in nükleer doktrinindeki tehlikeli değişikliğe işaret eden İngiliz medyasında yer almadığının altını çiziyor.

Birleşik Krallık’ın nükleer politikasının, Rusya söz konusu olduğunda İngiliz askeri planlamacılarının aklında bulunduğu da görülüyor.

Birleşik Krallık Genelkurmay Başkanı Amiral Sir Tony Radakin geçen hafta yaptığı bir konuşmada, “Birleşik Krallık’ın nükleer caydırıcılığı, Rusya’nın envanterimizin en çok farkında olduğu ve Putin üzerinde diğer her şeyden daha fazla etkiye sahip olan kısmıdır,” demişti.

Trident nükleer silah sistemi Birleşik Krallık’ın nükleer caydırıcılığının bir parçası.

İddia, ülkenin nükleer saldırıya uğraması halinde, saldırgana misilleme saldırısı düzenleyebilme kapasitesine yaslanıyor; bu, “karşılıklı güvenceli imha” olarak bilinen kavram.

Sistem dört adet nükleer güçle çalışan Vanguard sınıfı denizaltı, füzeler ve savaş başlıklarından oluşuyor.

Her bir denizaltı birden fazla savaş başlığı taşıma kapasitesine sahip 16 Trident füzesi taşıyacak şekilde tasarlanıyor fakat son yıllarda her biri sekiz füze taşıyor ve gemi başına en fazla 40 savaş başlığı düşüyor.

Mevcut Vanguard nükleer denizaltılarının 2030’ların başında Dreadnought gemileriyle değiştirilmesi planlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Belaruslu muhalefet lideri halkı sokağa davet etti

Yayınlanma

Svetlana Tihanovskaya, Brüksel’de yaptığı açıklamada Belarus halkı Aleksandr Lukaşenko hükümetine karşı harekete geçmeye davet etti. Tihanovskaya, ocak ayında yapılacak seçimlerin öncesinde muhalefet için tetikleyici bir anın beklenmesi gerektiğini söyledi.

Sürgündeki Belarus muhalefet lideri Svetlana Tihanovskaya, halkı Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko yönetimini devirmek amacıyla sokaklara çıkmaya hazır olmaya davet etti.

Politico tarafından Brüksel’de düzenlenen P28 etkinliğinde konuşan Tihanovskaya, Lukaşenko’nun “yenilmez olmadığını” iddia etti.

“İnsanların sokaklara çıkarak bu rejimi yıkmak için gerçek bir fırsat anını değerlendirmeye hazır olmalarını istiyorum,” diyen Tihanovskaya, “Ancak bu tetikleyici anı, rejimi gerçekten sarsabileceğimiz bir zamanı hissedip harekete geçmeliyiz,” ifadelerini kullandı.

Belarus, ocak ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandık başına gitmeye hazırlanıyor.

Tihanovskaya, seçim döneminin kitlesel ayaklanmalar için uygun bir zaman olmadığını öne sürerek, “Belarus halkı için sokaklara dökülme zamanı henüz değil; çünkü baskılar son derece yüksek. Belarus’ta biri gözaltına alındığında bile bunu genelde göremiyorsunuz,” diye konuştu.

Tihanovskaya, 2020 seçim kampanyası sırasında tutuklanıp hapse atılan önde gelen muhalefet adayı olan eşi nedeniyle devlet başkanlığı yarışına katılmıştı. Söz konusu seçim, kitlesel protestolara yol açmıştı.

Seçim sonrası Belarus’tan kaçan Tihanovskaya, o tarihten bu yana Litvanya’da sürgünde yaşıyor. Tihanovskaya, “Demokrasiye inanıyorum; ancak diktatörlerle savaşırken tüm araçlarınızı kullanma cesaretine sahip olmalısınız,” diyerek sözlerini tamamladı.

Belarus, erken seçime gidiyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English