Bizi Takip Edin

AVRUPA

Almanya’da savaş karşıtı miting ve medyanın karşı hamlesi

Yayınlanma

Sahra Wagenknecht ve Alice Schwarzer öncülüğündeki savaş karşıtı imza kampanyasının son durağı, hafta sonu yapılan büyük mitingdi. 15 bin ila 50 bin arasında değişen tahminlere bakılırsa, mitinge on binlerin katıldığını söylemek abartı olmaz. Fransa’da devam eden ‘barış’ eylemleri ile birlikte düşünüldüğünde, Ukrayna savaşının başındaki ‘anti-Rus birleşik cephe’de çatırdamaların başladığını savunmak mümkün.

Polisin açıkladığı rakamlara göre 13 bin kişinin katıldığı, organizatörlerin ise 50 bine yakın kişiden bahsettiği mitingde konuşan Sahra Wagenknecht, şunları söyledi:

“Sevgili dostlar, sevgili barış dostları, hepinizin bugün burada olmasından dolayı çok mutluyum ve binlerce kişinin de mitingimizi çeşitli canlı yayınlardan takip ettiğini biliyorum. Sanırım bugün ne kadar kalabalık olduğumuz görülebilir ve bundan sonra da sesimiz, görmezden gelinemeyecek kadar gür çıkacak. Çünkü sevgili dostlar, biz yalnızca kalabalık değiliz. Biz şimdi örgütlenmeye de başlıyoruz. Çünkü, Almanya’nın yeniden gerçekten güçlü olan bir barış hareketine ihtiyacı var.

Alice Schwarzer ve ilk 69 imzacımızla birlikte ‘Barış için Manifesto’yu yayınladığımızda neler olduğunu hepiniz takip ettiniz. Alman siyasetinin ve medyasının bir kısmında gerçek bir histeri patlak verdi. Neyle suçlanmadık ki? Biz ve manifestomuzu imzalayan 600 binden fazla kişi neyle suçlanmadık ki? Bizler alaycı, vicdansız, ahlaksız ve Putin’in yardakçıları olduk hatta biz, muhtemelen Putin’den ödeme alıyoruz. Tüm bu suçlamalara rağmen caymadılar. Manifestomuzu imzaladılar ve her geçen gün daha fazla imzalanıyor. Ve bu noktada hepinize tekrardan yürekten teşekkür ederim.

‘Barış çağrısı ne zamandan beri sağcılık?’

Bize karşı yürütülen kampanyada, son nokta bizi aşırı sağın yanında göstermeye çalışmak oldu. Bu, Almanya’daki tartışmaların ne kadar hastalıklı olduğunu gösteriyor. Ne zamandan beri barış çağrısı, diplomasi ve müzakere çağrısı sağcı; savaş sarhoşluğu ise solcu oldu? Belli ki bazıları siyasi pusulalarını tamamen kaybetmişler. Sırf bunları her yere yaymak isteyenlere gözdağı vermek için ve kendiliğinden anlaşılmadığı için yeniden çok açık bir şekilde söyleyeceğim. İnsanlık tarihinin en kötü dünya savaşlarından sorumlu olan, rejim geleneğinden gelen neo-Nazilerin ve İmparatorluk Vatandaşlarının (Reichsbürger) barış mitingimizde elbette yeri yoktur, bunu söylememe bile gerek yok sanmıştım. Ama bunun yanında söylemeliyim ki, bizlerle birlikte barış ve müzakere için mitingimize katılan herkes de hoş gelmiş.

‘Nazilerle ittifak kurmaktan utanmayanlar…’

Buradan böyle akılsızca tartışmalar çıkarılmamalı, Almanya’daki tartışmaların seviyesizliği benim canımı sıkıyor, bu hadsizlik. Ve burada tekrar söylemek isterim ki, ‘Sağa açık olma’ hakkında konuştuğumuzda, biliyorsunuz bu terim miting öncesinde çok kullanılan bir terimdir. ‘Sağa açık olma’ hakkında konuştuğumuzda, lanet olası savaş çığırtkanları özeleştiri yapmalılar. Nazilere gerçekten tapanlarla ittifak kurmaktan utanmayan insanlar, örneğin Ukrayna’nın eski kabadayı büyükelçisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Melnyk’i düşünüyorum. Bay Melnyk bunu hiç gizlemiyor, hem Melnyk hem de Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera gibi bu ülkedeki diğer büyük isimler de ulusal bir kahraman olarak gördüklerini gizlemiyorlar. Ayrıca antisemit Stepan Bandera’nın binlerce Yahudi, Polonyalı ve Rus’un katledilmesinin sorumlularından biri olduğunu hatırlatırım. Ve bu adama Melnyk ve başkaları tapıyor. Bizim savaş çığırtkanlarımız da onlarla birlikte hareket ediyor ve bize ‘Aykırı cephe (Querfront) ve sağa açık olma’ hakkında bir şeyler tavsiye ediyorlar. Bu ne yalancı bir tartışmadır?

Burada yeniden açıkça söylemek istiyorum ki, siyasetin ve medyanın bazı kısımlarındaki histerik sesler bizden ve yeni bir barış hareketinden korktuklarını gösteriyor. Ve bence korkmak için de sebepleri var. Artık siyasetlerini değişiklik olmadan sürdüremeyeceklerini farkındalar ve bundan korkuyorlar. Ve evet, biz de tam bu yüzden buradayız, bu politikalarını devam ettiremesinler diye. İşte, eğer korkuyorsanız, bu hepimiz için bir iltifattır.

‘Dayanışma savaş için değil, barış için yapılır’

Mitingimiz çok şey hakkında, bir yandan da Ukrayna’daki korkunç acı ve ölümlere son vermekle ilgili. Sonsuz bir yıpratma savaşını yeni silahlarla beslemek yerine Rusya’ya müzakere teklifinde bulunmakla ilgili. Demek istediğim, Beyaz Saray’ın, Joe Biden’ın Ukrayna’ya silah tedarik eden silah şirketleriyle uzun yıllardır süren sözleşmeleri olduğunu göz önüne getirmelisiniz. Uzun yıllar boyunca cephaneniz yeni silahlarla beslenmeli ki silahlarınız bitmesin. Bu nasıl bir çılgın ve alaycı politikadır?

Sonra da kalkıp bunun Ukrayna ile dayanışma olduğunu söylüyorlar, bu nasıl bir yalandır? Bu dayanışma değildir, dayanışmanın tam tersidir. Dayanışma, ölümleri durdurmak için her şeyi yapmak demektir. Dayanışma hayat kurtarmaktır, hayatları mahvetmek değildir. Bu çok açıktır. Dayanışma savaş için değil barış için çalışmak demektir. Bunun için de tanklara ihtiyacınız yoktur. Diplomasi, müzakere ve her iki tarafın da taviz vermeye hazır olmasına ihtiyacınız vardır. Bunlara ihtiyacınız vardır, dayanışma budur. Ve evet, elbette bu çağrım Rusya Devlet Başkanına da gidiyor. Tabii ki Putin de müzakereye ve uzlaşmaya istekli olmalıdır. Ukrayna, Rus himayesi altında olmamalıdır.

‘Savaşın Avrupa’ya yayılması riski var’

Ancak baharda yapılan barış görüşmelerine dair elimizdeki haberlere göre dönemin İsrail Başbakanı ve Türk hükümeti de işin içine girdi. Ve o dönemdeki müzakerelerle ilgili çıkan onca haberden sonra söylemek gerekir ki, müzakerelerin başarısız olma sebebi Rusya değildi. Bu da bence gerçeğin bir parçası. Sonuç olarak mitingimiz Ukrayna’daki ölümleri bitirmekle ilgili, ama aynı zamanda az önce bahsettiğimiz bundan daha fazlası hakkında. Bunların yanında savaşın tüm Avrupa’ya belki de tüm dünyaya yayılma riskinin önlenmesi hakkındadır. Ve bu risk çok büyüktür.

Başlangıçta bir Rus füzesi olarak sunulan ama Ukrayna füzesinin o dönemde Polonya’ya düşmesinin ardından, ilk çılgınların NATO’nun 5. maddeyi devreye sokmasını talep ettiklerini hepimiz gördük. Ve hepimiz biliyoruz ki, bir Rus füzesi yanlışlıkla da olsa Ukrayna’nın ötesine düşebilir. O zaman ne olacak? O zaman ittifak olur mu? O zaman dünya savaşı çıkar mı?

Bu, savaşın uzadığı her günün ve yollamaya devam ettiğimiz her ölümcül silahın, tüm Avrupa’da hatta muhtemelen tüm dünyada büyük bir savaş tehlikesi yarattığı anlamına geliyor. Ve bunu kesinlikle durdurmalıyız. Bugün burada karşı karşıya bulunduğumuz şey de kesinlikle durdurulması gereken sorumsuzca bir gelişmedir.”

Alman medyası karşı atakta

Bazı taşları yerinden oynatması beklenen mitingin ardından Alman medyası da hamle yapmaya başladı. Örneğin Der Spiegel, Wagenknecht ile Schwarzer’in gösterisinin ‘soldaki tartışmayı büyüttüğünü’ ileri süren bir habere imza attı.

Haberde, mitinge başkalarının yanı sıra ‘aşırı sağcılar’ın da katıldığı öne sürüldü. Sol Parti Federal Meclis Grup Başkanvekili Amira Mohamed Ali’nin mitingin barışçıl geçtiğine ilişkin tweetini alıntılayan Der Spiegel, ‘sağcıların’ varlığını gerekçe göstererek bu iddiayı sorguladı.

Haberde, mitinge bazı AfD yöneticilerinin, ‘Compact’ dergisini yayımlayan Jürgen Elsässer ve ‘Holokost inkârcısı’ Nicolai Nerling’in katılmasını ‘sağcı katılım’ örneği olarak gösteren Der Spiegel, bu durumun Sol Parti’nin içini karıştırdığını öne sürdü.

Der Spiegel’in ‘parti çevrelerine’ dayandırdığı haberinde, Amira Mohamed Ali’nin tweetinin ve mitinge katılımının ‘hayal kırıklığı’ yarattığı, sadece Wagenknecht’in değil, tüm parti liderliğinin ‘sağ ile araya mesafe koyma’da yetersiz kaldığı ileri sürüldü.

Sol Parti kendisini Wagenknecht’ten ayırdı

Örneğin Sol Parti Berlin lideri Katina Schubert, eyleme katılmadığını, eylemin köşelerinde faşizmin ‘görelileştirildiğini’, miting konuşmalarında da fail ile kurbanın yer değiştirdiğini savundu.

Sol Parti liderlerinden Janine Wissler de mitingin kararın partide alınmadığını söyleyerek kendini Wagenknecht ve Schwarzer’den ayırmıştı. Wissler, Wagenknehct’e ‘kendisini açıkça sağcı aşırılıkçılardan ayırma’ çağrısı yapmıştı.

İktidar memnun görünüyor

Haberde, trafik lambası koalisyonunun, mitinge katılımın beklenenden az olması nedeniyle rahatladığı öne sürülürken, SPD’nin de mitingde Rusya bayraklarının olmasından rahatsız olduğu, bunun yalnızca Vladimir Putin’e yarayan bir oyun olduğunu düşündüğü hatırlatıldı.

Yeşiller Meclis Grup Başkanvekili Britta Haßelmann’a göre de Sahra Wagenknecht ve Schwarzer, ‘sağcılara’ ve ‘komplo teorisyenlerine’ bilinçli olarak sahneyi hazırladı.

Die Welt’te yer alan bir haberde ise, AfD’nin Thüringen lideri Björn Höcke’nin, Wagenknecht’i partiye çağıran sözleri öne çıkarıldı. Barış siyaseti konusunda Wagenknecht’in kendisini zaten ‘doğru konumda’ bulduğunu savunan Höcke, “AfD’de, soldayken yalnızca hayal edebileceğiniz siyaseti gerçekleştirebilirsiniz,” dedi.

FDP’den Sol Parti’yi tecrit çağrısı

Die Welt’teki başka bir haberde görüşlerine yer verilen FDP milletvekili Marie-Agnes Strack-Zimmermann ise, Wagenknecht ile Schwarzer’in ‘Putin’in ağzıyla konuştuğunu’ öne sürdü.

Strack-Zimmermann da mitingde fail ile kurbanın yer değiştirdiğini savunurken, gösteri örgütleyenlerin ‘radikal sağ ve solla birlik olduğunu’ söyledi.

Öte yandan Bild’de yer alan habere göre, FDP, AfD’ye nasıl davranılıyorsa Sol Parti’ye de öyle davranılması gerektiğini söyledi ve SPD’den Yeşiller’e uzanan bir hatta radikal sola karşı savunma duvarı kurulmasını istedi.

Bild’e konuşan FDP Genel Sekreteri Bijan Djir-Sarai, SPD ve Yeşiller’in şimdiye kadar Sol Parti’yi kendi ‘rezervleri’ olarak gördüğünü fakat artık bunun sona ermesi gerektiğini söyledi.

Bu, aslında Berlin’deki muhtemel SPD-Yeşiller-Sol Parti ittifakının önüne geçmeye yönelik bir çağrı gibi görünüyor. Nitekim, Bild’de görüşlerine yer verilen ‘Alman Demokratik Devletindeki sivil aktivist’ Marianne Birthler, “Partiden Rusya hayranları atılmadığı takdirde Berlin’de bir koalisyona hayır diyorum,” dedi.

*Sahra Wagenknecht’in konuşmasını çeviren: Gülçin Akkoç

AVRUPA

ABD, Doğu Avrupa’daki askerlerinin yarısını çekmeyi düşünüyor

Yayınlanma

Amerikalı ve Avrupalı yetkililerin NBC News‘e aktardığına göre Pentagon, 2022’de Rusya’yı caydırmak amacıyla Doğu Avrupa’ya gönderilen 20 bin askerin 10 binini geri çekmeyi değerlendiriyor. ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth daha önce ABD’nin önceliğinin Avrupa olmadığını ve Çin’e odaklanılması gerektiğini belirtmişti.

Amerikalı ve Avrupalı yetkililerin NBC News‘e aktardığına göre, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Doğu Avrupa’daki 10 bin Amerikan askerini geri çekmeyi değerlendiriyor.

Yetkililer, bu askerlerin, eski Başkan Joe Biden yönetiminin 2022 yılında Rusya’yı caydırmak amacıyla Ukrayna sınırındaki Polonya ve Romanya’ya konuşlandırdığı 20 bin kişilik birliğe dahil olduğunu belirtti.

Avrupalı kaynaklar ise bu adımın, ABD’nin Avrupalı müttefikleri arasında Washington’un Rusya karşısında kendilerine verdiği destekten vazgeçtiği yönündeki endişeleri güçlendireceğini kaydetti.

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Brian Hughes, Pentagon’un planlarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Başkan [Donald Trump], Amerika’nın öncelikli konumunu koruduğundan emin olmak için görev ve öncelikleri sürekli olarak gözden geçiriyor,” dedi.

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS) Kıdemli Başkan Yardımcısı Seth Jones ise Rus makamlarının Amerikan askerlerinin azaltılmasını “caydırıcılığın zayıflaması” olarak değerlendirebileceği uyarısında bulundu.

Jones, bunun Moskova’nın Avrupa ülkelerinin iç işlerine çeşitli yollarla müdahale etme hazırlığını artıracağını ifade etti.

Daha önce Washington Post (WaPo) gazetesine konuşan kaynaklar, Trump yönetiminde Biden tarafından gönderilen 20 bin Amerikan askerinin tamamının Avrupa’dan çekilmesinin tartışıldığını aktarmıştı.

ABD’nin eski NATO Daimi Temsilcisi Julie Smith de bu olasılığı dile getirmişti.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth de 14 Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada, “Amerika’nın [Avrupa’daki] varlığının sonsuza dek süreceğini düşünmeyin,” çağrısında bulunmuştu.

Hegseth, Çin’e karşı koyma gerekliliği nedeniyle “zorlu stratejik gerçeklerin ABD’nin öncelikli olarak Avrupa’nın güvenliğine odaklanmasına izin vermediğini” kaydetmişti.

Bunun yanı sıra New York Times‘a konuşan kaynaklar, AB yetkililerinin Hegseth ile yaptıkları görüşmenin ardından on binlerce ABD askerinin Avrupa’dan çekilmesini beklemeye başladıklarını söyledi.

WaPo‘nun verilerine göre, 2022’den bu yana ABD’nin Avrupa’daki asker sayısı 75 bin ila 105 bin arasında değişiyor ve bunların yaklaşık 63 bini kıtada daimi olarak görev yapıyor.

En fazla asker yaklaşık 35 bin ile Almanya’da bulunuyor.

ABD’nin Almanya, İtalya, İspanya, Birleşik Krallık, Polonya, Romanya, Bulgaristan, Baltık ülkeleri ve diğer bazı ülkelerde askeri üsleri mevcut.

Amerikan askerlerinin bir kısmının Avrupa’dan çekilmesi, ABD ile Rusya arasında Ukrayna’da ateşkes sağlanmasına yönelik müzakerelerin sürdüğü bir döneme denk gelebilir.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Fransa Almanya’yı geçti, AB’nin en çok sığınmacı kabul eden ülkesi oldu

Yayınlanma

Almanya, AB’nin en çok sığınmacı alan ülkesi olma konumunu Fransa’ya “kaptırdı.”

Alman Welt am Sonntag gazetesinin bildirdiğine göre, gizli bir Avrupa Komisyonu raporu, 2025 yılının ilk çeyreğinde Almanya’nın sadece 37.387 başvuru kaydederek Fransa (40.871) ve İspanya’nın (39.318) ardından üçüncü sırada yer aldığını gösteriyor.

Bu, Almanya’ya yapılan başvurularda bir önceki yıla göre %41’lik bir düşüş anlamına geliyor.

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser de pazartesi günü ülkesinin aylık iltica verilerine ilişkin yaptığı açıklamada rakamları teyit etti. Faeser, “Avrupa Birliği’nden gelen son rakamlara göre, yıllardır ilk kez sığınma başvurularının çoğunluğu artık Almanya’ya yapılmıyor,” dedi.

Almanya uzun zamandır iltica başvuruları için Avrupa’nın ana destinasyonu konumunda. Avrupa Birliği İltica Ajansı (EUAA) verilerine göre, ilk çeyrekteki eğilim devam ederse, 2025 yılı, 2011’den bu yana Almanya’nın AB’de en fazla iltica başvurusu almadığı ilk yıl olabilir.

Almanya’nın hedef ülke olarak yükselişinden önce, sıralamada uzun süredir Fransa ilk sıradaydı.

Faeser başvurulardaki düşüşü “güçlü bir önlemler paketine, Almanya’nın kendi eylemlerine ve yakın Avrupa işbirliğine” bağladı.

Welt’e göre, geçen aralık ayında Beşar Esad yönetiminin devrilmesinin ardından Suriye’den gelen iltica başvuruları da ilk çeyrekte %56 oranında azaldı.

Almanya, AB’de Suriyeliler tarafından yapılan her iki iltica başvurusundan yarısından fazlasını karşılıyor.

Almanya’nın mevcut hükümeti, kendi döneminde iltica başvurularının artmasının ardından düzensiz göçü azaltma çabalarını hızlandırmıştı.

2023 yılında yaklaşık 334.000 kişi Almanya’dan koruma talep etmişti ki bu rakam 2016’daki mülteci krizinin zirve yaptığı dönemden bu yana görülen en yüksek rakamdı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Merz: ABD’nin gümrük vergileri koalisyon görüşmelerine aciliyet kattı

Yayınlanma

Almanya’nın müstakbel şansölyesi ve CDU lideri Friedrich Merz, Donald Trump’ın gümrük tarifelerinin ve bu tarifelerin Almanya borsası üzerindeki yıkıcı etkisinin, vergi indirimleri ve deregülasyona olan ihtiyacı vurguladığını söyledi.

Almanya’nın ana hisse senedi endeksi pazartesi günü Avrupa’da en kötü etkilenen endekslerden biri oldu ve yatırımcıların Trump’ın dünya ekonomisini yeniden düzenleyecek gibi görünen kapsamlı ithalat tarifeleri açıklamasına tepki olarak bir miktar toparlanmadan önce yüzde 10 düştü.

Merz pazartesi günü yaptığı açıklamada, “Uluslararası hisse senedi ve tahvil piyasalarındaki durum dramatik ve daha da kötüye gitme tehdidi taşıyor. Almanya’nın rekabet gücünü yeniden kazanması her zamankinden daha önemli. Koalisyon görüşmelerinin merkezinde bu olmalı,” dedi.

Alman ekonomisinin gücü makine, kimya ve araç gibi malların ihracatında yatıyor ve ABD de kilit bir pazar. Almanya’nın her 10 ihracatından biri ABD’ye yapılıyor.

Alman ihracatı son yıllarda artan enerji fiyatları ve diğer faktörler nedeniyle zaten daha az rekabetçi hale gelmişti ve Trump yönetimi tarafından uygulamaya konulan yüzde 20’lik gümrük vergisi sanayi için daha da istenmeyen bir haber oldu.

CDU-SPD görüşmeleri tarifeler nedeniyle bir süreliğine durdu

Pazar şoku, 23 Şubat’taki federal seçimlerin ardından Merz’in Hıristiyan Demokratları (CDU) ile Sosyal Demokratlar (SPD) arasındaki koalisyon müzakerelerine yeni bir aciliyet katmış gibi görünüyor.

Alman medyasında yer alan haberlere göre Merz, görevden ayrılan Şansölye Olaf Scholz ve SPD liderleri ABD’nin önlemlerine nasıl karşılık verileceği konusunda istişarelerde bulunurken koalisyon görüşmeleri pazartesi günü kısa bir süreliğine durdu.

Köln Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan bir tahmine göre, Trump’ın dört yıllık görev süresi boyunca Alman ekonomisine toplam iktisadi zarar 200 milyar avroya kadar çıkabilir ve bu da 2028’de GSYİH seviyesinin yüzde 1,5 puan daha düşük olmasına yol açabilir.

Deutsche Bank ekonomistleri Pazartesi günü yayınladıkları bir notta, “Kısa vadede, yeni hükümet ani ticaret şokunu hafifletmekte zorlanacaktır,” dedi ve Almanya’nın 2025’te GSYİH’de üçüncü bir düşüş yılı ile bile karşı karşıya kalabileceğini ekledi.

CDU’da parti içi muhalefet başladı, AfD’nin yükselişi sürüyor

Uzun süredir “mali şahin” olarak bilinen Merz, SPD ve Yeşiller’in temel taleplerinden biri olan 1 trilyon avroya kadar yeni borçlanmaya izin veren anayasa değişikliğini onayladıktan sonra zaten parti ve yurt içinde tepkiyle karşı karşıya kalmıştı.

Pazartesi günü yaptığı yorumlar, değişen küresel manzara karşısında CDU’nun mali ve ekonomik disipline olan geleneksel odağını yeniden ortaya koymayı amaçlıyordu.

Seçimlerden bu yana Merz, muhafazakâr seçmenlerin iş dünyası yanlısı reformlar ve vergi indirimleri yapabileceğine dair kuşkuları arttıkça partisinin onay oranlarının düştüğünü gördü. Anketlerde, şubat ayındaki oylamada parlamentonun ikinci büyük gücü olarak ortaya çıkan sağcı Almanya için Alternatif’e (AfD) olan destek de arttı ve bu parti ilk kez CDU’yu yakalamış görünüyor.

Merz’i eleştirenler parti içi muhalefet, seçim öncesi CDU’yu kilit politika alanlarında “keskin bir şekilde sağa kaydırma” sözünü yerine getiremediğini söylüyor.

Muhafazakâr bloğun Köln kentindeki gençlik örgütü üyelerinin Merz’e bir mektup yazarak duydukları rahatsızlığı dile getirmelerinin ardından parti içindeki görüş ayrılıkları son günlerde iyice su yüzüne çıktı.

Mektupta, “Sayın Merz, siyasi liderliğinize inandık. Size güvendik ve sizin için mücadele ettik. Ama şimdi şu soruyu soruyoruz: Ne için? Sol ana akıma boyun eğen bir CDU için mi?” diye soruluyor.

SPD ile koalisyona itirazlar yükselebilir

Merz’e yönelik eleştirilerin çoğu muhafazakâr bloğun gençlik örgütü Genç Birlik’ten geliyor.

Aynı zamanda CDU yönetim kurulunda da yer alan örgütün başkanı Johannes Winkel, SPD ile “temel muhafazakâr politikaları içermeyen” bir koalisyon anlaşmasına karşı oy kullanmakla tehdit etti.

Winkel, göçün engellenmesini ve regülasyon ile bürokrasinin azaltılarak iktisadi rekabet gücünün yeniden tesis edilmesini talep etti.

Süddeutsche Zeitung gazetesine verdiği mülakatta gençlik örgütü lideri, “Gecikmiş ve vaat edilen politika değişikliği olmadan koalisyona girersek ülke büyük zarar görecektir,” dedi.

Köln’deki gençlik örgütü Merz’den, SPD’nin çeşitli derecelerde direndiği sığınmacıları sınırda reddetme, vergi artışlarını reddetme ve bürokraside “büyük bir azalma” sağlama yönündeki seçim öncesi vaatlerini yerine getirmesini talep etti.

Muhafazakâr gençlik örgütü, “Bu gidişat derhal düzeltilmezse, sadece CDU’nun profilini tehlikeye atmakla kalmayacak, halkın güvenini ve üyelerinin bağlılığını da yok edeceksiniz,” diye yazdı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English