Bizi Takip Edin

AMERİKA

Emperyalist müdahale zilleri Haiti için çalıyor

Yayınlanma

Amerikan ve İngiliz medyasının Ekim ayı boyunca attığı gibi başlıklar ilgi çekiciydi: “Haiti’ye müdahale, yeniden”, “Ülkeler, dış müdahalenin sorunlu geçmişine rağmen Haiti’ye asker göndermeyi planlıyor”, “ABD’nin Haiti’ye müdahale geçmişi Amerikan yetkililerini müdahaleden alıkoyuyor” ve daha niceleri.

Gerçekten de Haiti için yeni bir emperyalist müdahale zilleri çalıyor. Haiti hükümeti, Başbakan Ariel Henry’ye insani kriz riskini (riskin ne olduğunu aşağıda göreceğiz) gerekçe göstererek silahlı yardım isteme yetkisi verdi. Birleşmiş Milletler’in (BM) ilk tepkisi, eski polis yeni çete lideri Jimmy “Barbecue” Chérizier’e yaptırım uygulamak oldu. Ama daha kötüsü, Biden yönetiminin Meksika ve Kanada’yı da yanına alarak Haiti’ye “BM harici” bir askeri müdahale sinyalleri vermesiydi. En sonunda, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Kanada Başbakanı Justin Trudeau bir araya geldi ve “istikrarı sağlama” gerekçesiyle uluslararası bir müdahaleyi tartıştı.

 Yine yeni yeniden işgal

Fransa’nın şeker plantasyonu iken siyah kölelerin ayaklanması ve devrimi ile 1804’te bağımsızlığına kavuşan Haiti, en başından beri bölgedeki beyaz, köle sahibi devletlerin endişelenmesine neden oldu. Diğerleri bir yana, ABD 1915’te Haiti’yi işgal ederken ülkedeki “kargaşa”yı bahane etmiş ve 19 yıl boyunca sömürge olarak yönetimde kalmıştı. Elbette, işgalin temel motivasyonu ekonomi ve sömürge çıkarlarıydı; ideolojik motivasyonlar arasında siyahlara yönelik ırkçılık ve devrim korkusu da yer alıyordu.

Gerek Amerikan askeri yönetimi, gerekse de 1934’te çekilen Amerikan askerlerinin geride bıraktığı başkent Port-au-Prince merkezli idari yapı, Haiti’nin uzun bir süre kendi ayakları üzerinde duramamasını garanti altına alıyordu. 1957’de iktidara gelen François Duvalier, özellikle ABD’den aldığı destekle sert bir diktatörlük kuruyor, fakat 1986 yılında bir halk ayaklanması ile ailesiyle birlikte sürgüne gitmeye zorlanıyordu.

Haiti’nin bundan sonraki tarihi de halk hareketleri ile uluslararası müdahaleler (ve işbirlikçi diktatörler) arasındaki mücadeleyle şekillendi. 1987’de yapılması planlanan ‘demokratik’ seçimler, Duvalier yanlısı müesses nizam yanlıları tarafından 1990’a kadar ertelendi. Sonra seçimlerden sol popülist denebilecek bir eski Katolik rahip, Jean-Bertrand Aristide lider olarak çıkınca askeri bir darbe geldi. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, 1994 yılında Haiti’ye asker gönderdi ve askeri cuntayı görevden uzaklaştırarak Aristide’yi yeniden iktidara getirdi.

Aristide 2004 yılında bir kez daha devrildi ve ABD bir kez daha, bu sefer Fransa ve Kanada’yı da yanına alarak ülkeye çok uluslu bir askeri çıkarma yaptı ve seçimlerin yapılmasını sağladı. Sonra, Brezilya liderliğinde bir BM barış gücü 6 aylığına ülkeye konuşlandırıldı; o 6 ay uzadı uzadı ve 2017’ye kadar geldi…

2010 yılındaki deprem ve arkasından gelen sözde “uluslararası yardım” kampanyaları ise emperyalist müdahalenin en çirkin yüzünü gösteren örneklerden biriydi. Görünüşe bakılırsa, aralarında Hollywood yıldızlarının da bulunduğu çok sayıda ünlünün ve STK’nın destekleriyle, toplamda 13,5 milyar dolarlık yardım toplanmıştı. Peki bu para Haitili kurumlara gitti mi? Birkaç sent gitmiş olabilir! Haiti’ye yapılan sözde yardım üzerine bir kitap yazan gazeteci Jonathan Katz, donör ülkeler tarafından yapılacağı vaat edilen yardımlarda dile getirilen paraların çoğunun aslında ülkeden çıkmadığını tespit ediyor. Yardımların çoğunun kısa vadeli (gıda, bandaj, vs.) olduğunu kaydeden gazeteci, bu tür kampanyalarda duyduğumuz milyarlarca dolarlık tutarların hiçbirinin ilgili ülkenin yeniden yapılandırılması için kullanılmadığına dikkat çekiyor.

Amerikan yardımının Amerikan şirketlerini beslediğini de ekleyelim. 220.000 kişinin canını alan depremin ardından Amerikan yüklenicilerinin yapacağı konutların birim maliyeti o dönem 33.000 dolar iken, yerli yüklenicilerle yapılacak bir evin maliyeti bunun beşte biri kadardı. Yani, ABD depremi de fırsata çevirmiş ve kendi şirketlerini “yardım paraları” aracılığıyla, üstelik Haitili kurumlara da zırnık koklatmadan zengin etmişti.

Çete savaşları ve ABD parmağı

2010 yılında, BM barış gücü ABD Dışişleri Bakanlığı alenen eski popçu ve hemen yolsuzluğa bulaşan Michel Martelly’yi seçimle göreve getirdi. Martelly, 2015 yılında Jovenel Moïse isimli bir muz plantasyoncusunu halefi olarak ilan etti ve Moïse Kasım 2016’da seçimle göreve geldi.

2020’de parlamentoyu fesheden Moïse’nin yerel çetelerle çalışarak kendi muhaliflerini baskı altına aldığı iddia ediliyordu. En nihayetinde, 2021 yılında Moïse bir suikaste kurban gitti. Yerine gelen Ariel Henry’nin suikastçilerle bağı olduğu konuşuluyordu, seçimle başa gelmemişti ve halkın düşmanlığına sebep oluyordu.

En nihayetinde eski bir polis, “Barbekü” lakaplı Jimmy Chérizier’in başında olduğu “G9 Family and Allies” (G9 Ailesi ve Müttefikleri) Eylül ayı ortasında başkentteki en büyük yakıt terminalini abluka altına aldı ve ülkedeki kriz büyüdü. Barbekü, Henry’nin görevden çekilmesini ya da iktidarı paylaşmasını talep ediyordu.

Jimmy Chérizier, polis teşkilatının kötü şöhretli Kalabalık Kontrol Biriminde görevliydi. Bu birim, halk hareketlerini bastırmakla görevliydi ve gerçekten işini “iyi” yapıyordu. 2019 yılında AP’ye konuşan Barbekü, kendisine ilham veren liderin François Duvalier olduğunu söylemişti.

Aralık 2018’de teşkilattan atılan Chérizier, 2017, 2018 ve 2019 yıllarında onlarca kişinin öldürüldüğü katliamlara karışmakla suçlanıyor. 2020 yılında, Moïse’nin siyasi hasımlarına karşı terör eylemlerine girişmekle ve katliamların yanı sıra tecavüzlerle de adı anılmaya başlamıştı. İddia oydu ki, Barbekü hem Moïse’den destek alıyordu hem de polis teşkilatı içinde çok sayıda destekçisi vardı.

Chérizier ise iddiaları reddediyor ve kendisinin “silahlı bir devrim” yürüttüğünü söylüyor. Ona göre kendisinin özellikle yoksul mahalleleri hedef alan katliamlar düzenlemesi mümkün değil: “Benimle aynı toplumsal sınıftan olan kimseyi asla katletmem. Gettoda yaşıyorum. Getto hayatını bilirim.” Haziran ayında da “silahlı devrim”in hükümete, muhalefete ve “Haiti burjuvazisine” yönelik olduğunu söylemişti. Yine kendi silahlı militanlarıyla yaptığı bir yağmaya halkı da katan Barbekü, “Bankalardaki, dükkanlardaki, süpermarketlerdeki paralar sizin paranız, gidin ve hakkınız olanı alın,” demişti. Sonuç olarak Barbekü, Robin Hood kılığına girmiş, geçmişi karanlık ve güvenilmez biri izlenimi veriyor.

Öte yandan Haitililer emperyalist işgale karşı harekete geçmiş durumdalar. Port-au-Prince’teki Fransa Büyükelçiliği önünde toplanan gruplar işgale karşı eylem yaparken ellerinde Çin ve Rusya bayrağı olan kişiler de görüldü. BM’ye de tepki gösteren eylemciler, “BM buraya geldiğinden bu yana getirdikleri tek şey adam kaçırma, tecavüz ve kolera,” dediler. Bir eylemci ise BM’nin Haiti’ye asker göndermesi durumunda buna karşı savaşacaklarını söyledi. İnsan hakları savunucusu Pierre Esperance ise yıllardır muhalefete karşı kullanılan çete şiddetine ABD’nin göz yumduğunu ve çetelere destek veren hükümetlere de yardım ettiğini kaydetti.

Öte yandan ABD’nin çeşitli kentlerinde de Haiti’ye yönelik Amerikan müdahalesine karşı Haiti halkına destek bildiren protestolar düzenlendi.

AMERİKA

Joseph Nye, Çin’e karşı ABD-Japonya ittifakını güçlendirmeyi önerdi

Yayınlanma

Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler teorilerinde neoliberal kurumsalcılığın temsilcilerinden Joseph Nye, cuma günü yaptığı açıklamada, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın ikinci döneminde gümrük tarifeleri konusundaki öngörülemezliğini uluslararası müzakerelerde bir pazarlık taktiği olarak kullanacağını söyledi.

Nye, Nikkei ve ABD Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi tarafından düzenlenen bir güvenlik sempozyumunda konuştu.

Nye, Trump’ın “öngörülemezliği pazarlıktaki en önemli silahı olarak gördüğünü” söyledi.

Oturumda konuşan eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage da “‘Transaksiyonel’ bir başkan bekleyebilirsiniz” dedi.

Trump seçim kampanyası sırasında Çin’den yapılan ithalata %60, diğer ülkelerden yapılan ithalata ise %10 ila %20 oranında gümrük vergisi getirme sözü vermişti. Armitage, “[Trump] bunu çok sık ve çok yüksek sesle söylediği için göreceğimiz ilk şey gümrük tarifeleri olacak” dedi ve ekledi: “Trump’ın gümrük tarifeleri ve bunların gerçekte ne anlama geldiği konusunda hiçbir fikri yok.”

Aynı zamanda Harvard Üniversitesi John F. Kennedy School eski dekanı olan Nye, ticaret hukukunun bir başkana ulusal güvenlik gerekçesiyle gümrük vergisi uygulama yetkisi verdiğini ancak bunun çelik ya da otomobilin ötesinde kozmetik gibi ürünlere nasıl uygulanabileceğinin belirsiz olduğunu belirtti.

“Bence %60 gümrük vergisi ilan edecekleri bir şey görmeniz muhtemel,” dedi ve ekledi: “Ancak [Çin Devlet Başkanı] Xi Jinping ile bir anlaşma yapmaya çalışması da ihtimal dışı değil.”

Nye, örneğin ABD’de yatırım yapma sözü karşılığında belirli malları ya da alanları muaf tutan bir anlaşma yapılabileceğini söyledi.

“[Trump] hem pastayı yemeyi hem de pastadan yemeyi seviyor. ‘X’e %60 gümrük vergisi koydum’ diyecek ama sonra Y ve Z’nin pazarlık konusu yapılmadığını ve %5’in üzerinde gümrük vergisi olmadığını göreceksiniz.”

Trump’ın “Önce Amerika” şeklindeki diplomatik tutumu sorulduğunda Armitage, “Bay Trump’ın dünya genelinde başka herhangi bir ilişki için gerçek duygular beslediğini sanmıyorum” dedi.

“Yönetiminde dost ve müttefiklerle daha iyi ilişkiler geliştirmek isteyen insanlar olacaktır, ama bunu çözmek biraz zaman alacak. En az ilk altı ay içinde retorik dışında büyük değişiklikler beklemiyorum” diye devam etti.

Çin’e karşı Japonya kartı

Bu arada Nye, “ABD’de Çin’e karşı durma konusunda iki partiden de çok güçlü bir destek var ve bu da Japonya’nın kesinlikle kilit bir müttefik olduğu anlamına geliyor” dedi.

Bununla birlikte Nye, “Trump [Japonya’dan] örneğin daha fazla katkı ve ev sahibi ülke desteği isteyebilir ya da belirli ticaret alanlarında bazı tavizler talep edebilir” diye ekledi.

Nye ayrıca Japon yumuşak gücünün rolünü de vurguladı. Japonya’nın özellikle altyapı projelerine odaklanan uluslararası yardımlarına atıfta bulunarak, Güney Pasifik adaları da dahil olmak üzere Çin’in bölgedeki Kuşak ve Yol Girişimine meydan okumak için “Japonya’nın ABD’den daha uygun olduğunu” söyledi.

Armitage, Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba’ya bir öneri olarak şunları söyledi: “Bay Trump’ın dostu olmaya çalışmayın. Sadece uygun bir ilişki kurmaya çalışın. … Anladığım kadarıyla uluslararası alanda hiç kimse Trump’ın dostu değil.”

Nye, Çin’in Japonya ve ABD için zorluklar teşkil ettiğini, bu nedenle Washington ve Tokyo’nun “kaderlerinin birlikte kalmak olduğunu” söyledi. “Temel olarak, daha geniş jeopolitik durum, ABD-Japonya ittifakının dünyadaki en önemli ittifak olarak kalacağı anlamına geliyor” dedi.

ABD-Çin ilişkileri üzerine bir başka oturumda, yakın zamana kadar Başkan Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki öne çıkan Çin uzmanlarından biri olan Rush Doshi, Trump’ın Çin politikası ile Trump’ın ekibinin politikasının “tam olarak aynı şey olmadığına” dikkat çekti.

Doshi, Trump’ın ilk döneminde ekibinin iki partili uzlaşıya dayalı “rekabetçi bir yaklaşım” benimsediğini, Trump’ın kendisinin ise “daha işlemsel, daha çok kendi bireysel öngörülemezliğine dayalı” bir yaklaşım benimsediğini ve bunun da bazen ekibinin yaklaşımını baltaladığını söyledi.

Asya güvenliği alanında kıdemli araştırmacı ve Çin Güç Projesi direktörü Bonny Lin ise, ikinci Trump yönetiminin “çok daha keskin bir çerçeveye ve Çin’e daha keskin bir odaklanmaya” sahip olmasını beklediğini belirtti.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Biden, Trump dönmeden önce TSMC’ye 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini kesinleştirdi

Yayınlanma

Biden yönetimi, seçilmiş başkan Donald Trump’ın göreve gelmesinden iki ay önce Taiwan Semiconductor Manufacturing Co. (TSMC) şirketine 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini tamamladı.

Üst düzey yönetim yetkilileri, paranın şirketin proje kilometre taşlarına ulaşmasına bağlı olarak aşamalı olarak ödeneceğini, ancak TSMC’nin bu yılın sonuna kadar en az 1 milyar dolar almasının beklendiğini söyledi.

TSMC Arizona’daki üç fabrikada 3 nanometre, 2 nm ve A16 çipleri üretecek ve şirketin ABD’deki toplam yatırımı 65 milyar dolara ulaşacak.

Arizona’daki ilk fabrikada 4 nm ve 5 nm çipler de üretilecek ve 2025 yılının ilk yarısında yüksek hacimli üretime başlanacak. İkinci fabrikada üretimin 2028’de, üçüncü fabrikada ise on yılın sonunda başlaması planlanıyor.

Nanometre, bir çip üzerindeki transistörler arasındaki mesafeyi ifade ediyor. Daha küçük bir sayı genellikle daha gelişmiş ve güçlü bir çipe işaret etmekte.

ABD Ticaret Bakanı Gina Raimondo perşembe günü düzenlenen bir brifingde gazetecilere yaptığı açıklamada, “İlk kez bu öncü çipleri ABD’de üreteceğimizi söyleyebileceğiz” dedi.

Raimondo, “TSMC, çip [üretiminin] verimliliğinin önemli bir göstergesi olan verim oranlarının Arizona’da da Tayvan’da olduğu kadar iyi olduğunu doğruladı” dedi. “Bu inanılmaz bir şey. Bunu yapmak inanılmaz derecede zor … ve burada ilk kez yapılıyor” diye ekledi.

TSMC, 6.6 milyar dolarlık hibenin yanı sıra 5 milyar dolarlık kredi de alacak ve sermaye harcamalarının %25’ine kadar yatırım vergisi kredisi talep edebilecek.

Tayvanlı şirket, 8,5 milyar dolar hibe alan Intel’in ardından Çip Yasası’ndan yararlanan en büyük ikinci şirket konumunda. Güney Koreli Samsung ise 6.4 milyar dolarla üçüncü en büyük hibeyi alacak.

Biden’ın Ticaret Bakanlığı, 39 milyar dolarlık Çip Yasası üretim fonunun 36 milyar dolardan fazlası için ön şartnameleri açıkladı. TSMC, şu ana kadar nihai şartlara ulaşan sadece ikinci proje. Kesinleşen diğer tek Çip Yasası fonu, 123 milyon dolar ile ödüllendirilen ABD’li yarı iletken üreticisi Polar Semiconductors.

Trump’ın dönüşü, yarı iletken üretimini ülkeye taşımayı amaçlayan Çip Yasası’nın geleceğine gölge düşürdü. Seçilmiş başkan anlaşmayı eleştirerek “çok kötü” olarak nitelendirdi ve bunun yerine yarı iletken üretimini ABD’ye çekmek için gümrük tarifelerini kullanmayı önerdi.

Nikkei Asia’ya konuşan üst düzey bir yönetim yetkilisi, nihai anlaşmaların imzalanmasının Trump yönetimine şartları değiştirmek için çok az alan bıraktığını çünkü “bunun bağlayıcı bir sözleşme olduğunu” söyledi. “Yani şirket kilometre taşlarını yerine getirdiği sürece, hükümetin ilerlemesi için sözleşmeye bağlı bir anlaşma” dedi.

Beyaz Saray ulusal ekonomi danışmanı ve Çip Uygulama Yönlendirme Konseyi eş başkanı Lael Brainard’a göre ufukta benzer hamleler var. Brainard perşembe günü gazetecilere verdiği demeçte, “Önümüzdeki iki ay boyunca, Ticaret Bakanlığı’nın daha fazla ödülü sonuçlandırdığını görmeye devam edeceksiniz ve bugüne kadar kaydedilen ilerlemenin on yılın sonuna kadar devam etmesini sağlayacağız” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’tan bir kez daha Ukrayna’daki savaşı bitime sözü

Yayınlanma

ABD seçimlerinden galip çıkan Donald Trump, bir kez daha yönetiminin öncelikli hedeflerinden birinin Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek olacağını duyurdu.

Trump, Florida’daki Mar-a-Lago malikanesinde düzenlenen galada şu açıklamalarda bulundu: “Rusya ve Ukrayna konusunda çok sıkı çalışacağız. Bu savaş sona ermeli. Üç gün içinde binlerce insanın, çoğu asker, hayatını kaybettiğine dair haberler gördüm. Ancak ister asker olsun ister şehirlerdeki insanlar, bu konuda çaba sarf edeceğiz.”

Trump’ın sözcüsü Karoline Leavitt, daha önce yaptığı bir açıklamada Trump’ın, 20 Ocak 2025’teki yemin töreninin ardından “ilk gün” Rusya ve Ukrayna temsilcilerini müzakere masasına oturtmayı planladığını belirtmişti.

Bloomberg‘in kaynakları, Trump’ın Ukrayna politikasını, göreve başlamadan iki ay önce şekillendirmeye başladığını söyledi.

Trump, seçim kampanyası sırasında defalarca, göreve geldikten kısa bir süre sonra Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşı sona erdireceğini iddia etmişti. Hatta bu savaşı “bir gün içinde” bitirebileceğini söylemişti.

Ancak Trump, Kiev’i barışçıl diyaloğu reddetmesi durumunda askeri yardımı kesmekle tehdit etmek ve Moskova’yı, çatışmayı çözmek istemediği takdirde Ukrayna’yı daha fazla silahlandırmakla uyarmak gibi çifte ültimatomların ötesinde somut bir plan sunmadı.

Trump’ın danışmanları, mevcut cephe hattındaki askeri çatışmanı dondurmayı ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını en az 20 yıl boyunca reddetmesini önerdi. Fakat Trump, henüz Ukrayna’daki savaşı sona erdirecek somut bir planı onaylamadı.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English