Bizi Takip Edin

AVRUPA

Fransa’daki isyan Macron’a gezi iptal ettirdi: Kabine olağanüstü toplandı

Yayınlanma

Fransa’da 17 yaşındaki Nael isimli gencin Nantarre’de polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan gösteriler Macron yönetimini sarsıyor.

Cezayir asıllı gencin katli, özellikle banliyölerdeki göçmenler arasında biriken öfkeyi serbest bıraktı. Kolluk kuvvetleri ile resmi binalara yönelen tepkilere Fransız yönetiminin cevabı ‘askerileştirilmiş polis’ marifeti ile müdahale oldu. Protestolarda binlerce kişi gözaltına alınırken dün itibariyle şiddet biraz yatışmış görünüyor.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Nael’in ölümünün ardından gezetecilere yaptığı ilk açıklamada, “Öldürülen bir gencimiz var, bu açıklanamaz ve affedilemez. Hiçbir şey genç bir adamın ölümünü haklı gösteremez,” demiş fakat adaletin sağlanması için sükunetin sağlanması ve durumun ‘dejenere olmaması’ gerektiğini söylemişti.

Cinayet, bu yıl Fransa’da trafik çevirmeleri sırasında meydana gelen ikinci ölümcül olay. Geçen yıl trafik çevirmelerinde 13 cinayet işlenmişti. Reuters’ın polis ve savcılık raporları ile avukatların belgelerine dayanarak yaptığı sayıma göre kurbanların çoğu siyah ya da Arap kökenliydi.

Fransa yönetimi Paris dışında birçok kente sıçrayan eylemleri durdurmak için sokağa çıkma yasağı ile birlikte saat 21’den sonra toplu taşımayı durdurma karar aldı. Olaylara müdahale için yalnızca Paris’te 5 bin, Fransa çapında ise 40 bin polis seferber edildi. İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, olayların üçüncü günündei “Kaos profesyonelleri evlerine gitmeli. Devletin tepkisi son derece sert olacak,” diye konuştu.

Macron Almanya gezisini iptal etti

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, uzun süredir beklenen Almanya ziyaretini de yaşanan olaylar nedeniyle iptal etmek zorunda kaldı.

Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in ofisinden yapılan açıklamada Macron’un Cumartesi günü telefonla arayarak 23 yıl sonra bir Fransa Cumhurbaşkanı tarafından Almanya’ya yapılacak ilk devlet ziyaretinin ertelenmesini talep ettiği belirtildi. Macron’un Berlin ve diğer iki Alman şehrine yapacağı ziyaret için Pazar akşamı Almanya’ya uçması planlanıyordu.

Macron’un ofisi de Fransız liderin Steinmeier ile görüştüğünü doğruladı ve “İç güvenlik durumu göz önüne alındığında, Cumhurbaşkanı önümüzdeki günlerde Fransa’da kalmak istediğini söyledi,” dedi.

Bu yılın başlarında Kral Charles III, Macron’un emeklilik reformu planlarına yönelik yoğun protestolar nedeniyle Birleşik Krallık hükümdarı olarak Fransa’ya yapmayı planladığı ilk yurtdışı ziyaretini iptal etmişti.

Sosyal medya hedefte

Fransa yönetimi, polis yığınağı ve toplu taşıma kısıtlamaları ile isyanı engellemeye çalışırken bir müdahale de sosyal medyaya geldi.

İçişleri Bakanı Darmanin, ‘sosyal ağlarını, şiddet çağrıları için kanal olarak kullanılmasına izin verilmemesi’ konusunda uyardığını söyledi.

Sosyal medya platformlarının ‘işbirliğine çok yatkın’ olduğunu memnuniyetle duyuran Darmanin, Fransız yetkililerin şiddeti kışkırtan kişilerin tespitinde işbirliği umuduyla platformlara bilgi sağladığını da sözlerine ekledi.

Macron da sosyal medyayı şiddet eylemlerini teşvik etmede ‘önemli bir rol’ oynamakla suçlamıştı.

Kabine toplandı

Öte yandan Macron, olaylara yanıt oluşturmaya yönelik son girişiminde Pazar gecesi boyunca yeni bir kabine toplantısı daha gerçekleştirdi.

AFP’nin haberine göre toplantıya katılan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir katılımcı, Pazartesi günü parlamentonun her iki kanadının başkanlarıyla ve Salı günü de protestolardan etkilenen 220 kasaba ve şehrin belediye başkanlarıyla bir araya gelmeyi planladığını söyledi. Yetkili, Macron’un ayrıca huzursuzluğa yol açan nedenlere ilişkin ayrıntılı ve uzun vadeli bir değerlendirme başlatmak istediğini de ekledi.

Yeni Sağ ve polis el yükseltmeye hazırlanıyor

Nael’in öldürülmesiyle başlayan süreçte, Marine Le Pen’in liderliğindeki Ulusal Birlik (RN) ve sağcı polis sendikalarının inisiyatif almaya çalıştığı da görülüyor.

Cinayetin ardından Macron’un yaptığı “Bu affedilemez,” açıklamasını hedef alan Le Pen, bu sözleri ‘sorumsuzluk’ olarak nitelendirdi. “Bu hareket affedilemez mi? Açıklanamaz mı? Bunun cevabını vermek mahkemelere düşer,” diyen Le Pen, Cumhurbaşkanını ‘olası bir yangını söndürmek için anayasal ilkeleri unutmaya hazır olmak’ ile suçladı.

Eski Cumhurbaşkanı adayı Eric Zemmour da yaptığı açıklamada, “İç savaş, halk ve yetkililer arasında yaşanan çatışmadır. Şimdi bunu yaşıyoruz,” iddiasında bulundu.

Yaşananların sebebini, ‘Fransa’nın göç politikasında gördüğünü’ söyleyen Zemmour, polise aşırı baskı yapıldığını belirterek, “Çatışmalara girmemeleri emredildi, çünkü bu can kayıplarına yol açabilir. Bu da kontrolsüz isyanlara yol açar,” dedi.

‘Olaylara sebep olan gencin öldürülmesini haklı çıkarmak istemediğini’ söyleyen Zemmour, gencin ‘sicilinin kabarık’ olduğuna dikkat çekerek mahkemenin henüz genci vuran polisle ilgili kararını açıklamadığını kaydetti.

Cuma gecesi yaptığı açıklamada iki Fransız polis sendikası, Alliance Police Nationale ve UNSA Police, isyana verilen tepkinin ‘zayıf’ olduğunu ileri sürerek, ‘vahşi haşarat sürüleriyle savaş halinde’ olduklarını söylediler.

Açıklamada, “Bu vahşi sürüler karşısında, sükûnet çağrısı artık yeterli değil, düzen zorla dayatılmalı!” denildi. Hükümete de örtülü bir tehdit savunan polis sendikaları, “Yarın direnişe geçeceğiz ve hükümet bunun farkında olmalı,” dedi.

AVRUPA

Allianz CEO’su Alman işçilerin hastalık izinlerine göz dikti

Yayınlanma

Alman ekonomisinin performansı kötü gitmeye devam ederken, patronlar çalışanların haftalık çalışma saatlerinin nispeten az olması ve hastalık gün sayısının artmasını hedefe yerleştirmiş durumda.

Almanlar haftalık ortalama çalışma saatleri açısından diğer Avrupa ülkelerindeki işçilerin oldukça altında yer alıyorlar. Ülkenin tekleyen ekonomisi iki yıl üst üste hafif bir düşüş yaşarken, hem iş dünyası liderleri hem de muhafazakâr siyasetçiler, iktisadi gerileyişin sorumlusu olarak çalışmaya yönelik tutumu ve “tembelliği” gösteriyorlar.

Almanlar, diğer AB ülkelerindeki işçilerden çok daha fazla olmak üzere yılda ortalama 20 günden fazla hastalanıyor.

Bu durum, sigorta devi Allianz’ın CEO’su Oliver Bäte’nin tepki çeken bir öneride bulunmasına yol açtı. Handelsblatt’a verdiği röportajda Almanya’yı “hastalık izinleri konusunda dünya şampiyonu” olarak nitelendiren Bäte, İsveç ve diğer Avrupa ülkelerindeki benzer bir modeli izleyerek, hastalık izninin ilk günü için çalışanların ücretlerinin kesilmesini önerdi.

Almanya’da bu kural 1970’lerde kaldırılmıştı. 1994 yılından bu yana işverenler, 6 haftaya kadar hasta olan çalışanların tüm işçilik masraflarını karşılamakla yükümlü. Ülkedeki standart iş sözleşmelerine göre işçiler ayrıca üç iş gününden uzun süreli devamsızlıklar için sadece doktor raporu sunmak zorunda.

Alman patronlar “rekabet” için çözümü buldu: İşçilerin hastalık izinlerini topun ağzında

Dijitalleşme, görünen artışın nedeni olabilir

Kamu sağlık sigortası kuruluşu DAK’ın verilerine göre, sorunun gerçek boyutu konusunda bazı tartışmalar devam etse de, 2021’den 2022’ye %40’lık bir artış kaydedildi.

DAK, hekimlerin artık hastalık raporlarını dijital olarak doğrudan sağlık sigortalarına göndermesi nedeniyle, ani sıçramanın büyük ölçüde kayıt tutmadaki değişimin istatistiksel bir etkisi olduğunu söyledi.

Daha önce bu görev, sigorta kuruluşlarını her zaman bilgilendirmeyen işçilerin kendilerine bırakılmıştı.

İşverenleri ve yöneticileri temsil eden bir iş avukatı olan Michael Fuhlrott, Euractiv’e verdiği demeçte bu durumun hastalık gün sayısındaki artışı sadece kısmen açıklayabileceğini ileri sürdü.

Fuhlrott, Avrupa’nın geri kalanına kıyasla Almanya’daki ortalamanın üzerindeki hastalık oranının bir “gerçek” olduğunu savundu ve “Elbette bu, ekonomi üzerinde genel bir yük anlamına geliyor,” dedi.

İlaç endüstrisi derneği vfa tarafından geçen yıl yapılan bir araştırmaya göre, hastalık günlerinde artış olmasaydı, Alman ekonomisi 2023 yılında %0,3 oranında gerilemek yerine yaklaşık %0,5 oranında büyüyebilirdi.

Muhafazakârlar ve işveren sendikaları işçileri “tembellikle” suçluyor

2024 yılında Almanların haftada 34 saatle Fransa (36), İtalya (36) ve Polonya (39) gibi Avrupalı rakiplerinin çok altında kalan ortalama çalışma saatleriyle ilgili bir tartışma başlamıştı.

Alman parlamentosundaki ana muhalefet CDU/CSU’nun başkan yardımcısı Jens Spahn, Almanların İsviçreli komşularından yılda ortalama 300 saat daha az çalıştığına dair istatistiklere atıfta bulunarak Almanya’yı bir “eğlence parkına” benzetti.

Ülkenin ana işveren grubu Alman İşveren Sendikaları Konfederasyonunun (BDA) başkanı Rainer Dulger de, iş-yaşam dengesi kavramının “abartıldığını” söyledi.

Bu tür açıklamalar, Şansölye Olaf Scholz’un Sosyal Demokrat Partisi (SPD) tarafından güçlü bir tepkiye yol açtı. Özellikle de 23 Şubat’ta ülke çapında yapılacak seçimler yaklaşırken bu durum daha da önem kazanıyor.

Çalışma Bakanı Hubertus Heil (SPD) geçtiğimiz hafta Redaktionsnetzwerk Deutschland’a verdiği demeçte, “Hastalık raporu alan çalışanları tembellikle suçlayanlar, bu ülkedeki emekçiler hakkında çarpık bir görüşe sahipler. Hastalık ödeneğinin kısıtlanması benimle ve SPD ile olmayacak,” dedi.

CDU, “daha çok çalışmaya” teşvik edecek

Şu anda ulusal anketlerde önde giden CDU/CSU, şubat seçimlerini kazanması halinde “çalışkanlar için bir siyaset gündemi” aracılığıyla iktisadi büyümeyi yeniden sağlama sözü verdi.

Söz konusu gündem, işçileri fazla mesai yapmaya teşvik etmek için vergi teşvikleri çağrısında bulunuyor ve “çok çalışmanın karşılığının yeniden alınması gerektiği” sözünü veriyor.

Fakat Fuhlrott, Berlin’de olası bir hükümet değişikliğinde bile, Almanya’nın hastalığın ilk günü için İsveç tarzı bir ücret kesintisi getirmesinin pek olası görünmediğini söyledi.

Fuhlrott, yasal olarak böyle bir yasa değişikliğinin “bir günden diğerine” mümkün olabileceğini, bununla birlikte, iş hukuku “son derece politik” olduğunu ve bu nedenle insanların yerleşik haklarını ellerinden alacak değişiklikler yapmayı hayal etmenin zorluğunu vurguladı.

FDP, “hastalık izni kullanmayan” işçileri ödüllendirmek istiyor

Bu arada liberal Hür Demokratlar (FDP), hiç hastalık izni kullanmayan işçiler için 3.000 avroya kadar vergiden muaf bir ikramiye önerdi ve bunun, ücretlerin kesilmesi yoluyla hastalıkların “fiilen cezalandırılmasından” daha iyi olacağını savundu.

FDP’nin parlamento grubu başkan yardımcısı Konstantin Kuhle, “Almanya’daki hastalık oranı çok yüksek,” dedi, ancak çalışanların tembellik ya da motivasyon eksikliği gibi genel bir zan altında bırakılmaması konusunda da uyarıda bulundu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’da yeni seçim anketi

Yayınlanma

Almanya’da perşembe günü yayınlanan ARD Deutschlandtrend anketine göre, Friedrich Merz’in partisi CDU %31 oy oranı ile birinci sırada görünüyor.

AfD de bir önceki haftaya göre bir puan kazanarak %21 ile ikinci sıraya yerleşti.

Merz ayrıca kişisel popülaritesinde (+4) ve şansölyelik için tercih edilen isim olarak (+5) önemli ölçüde artış gösterirken, görevdeki şansölye Olaf Scholz da altı puan kazandı.

Öte yandan Scholz’un Sosyal Demokrat Partisine destek %15’te kalırken, Yeşiller bir puanlık düşüşle %14’e geriledi.

Ankette, trafik lambası koalisyonundan ayrılan FDP %4, BSW %4, Die Linke (Sol parti) %5 seviyesinde görünüyor.

Bu hafta pazartesi ve çarşamba günleri arasında gerçekleştirilen anket, Alman parlamentosunda dramatik bir hafta yaşanmasının ardından ortaya çıkan ilk sonuçlardan biri oldu.

Geçtiğimiz çarşamba günü Merz, AfD’nin desteğiyle, tüm düzensiz göçmenlerin ve sığınmacıların Alman sınırında geri çevrilmesini de içeren, göç konusunda beş maddelik sert bir planın uygulanması çağrısında bulunan bağlayıcı olmayan bir önergeyi geçirmeyi başardı.

CDU/CSU’nun daha ılımlı bir yasa teklifini kabul ettirme çabası ise kendi saflarından katılım olmaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.

Gözlemciler Merz’in bu manevrasını, Almanya’ya sığınmacı olarak gelen bir kişinin geçen ay Aschaffenburg’da aralarında iki yaşında bir çocuğun da bulunduğu iki kişiyi bıçaklayarak öldürmesinin ardından göç konusundaki kararlılığını göstermek için stratejik bir hamle olarak yorumladı.

Merz’in popülaritesindeki artışa rağmen, perşembe günü yayınlanan ARD Deutschlandtrend anketine katılanların %49’u AfD’nin desteğiyle kabul edilebilecek yasa tasarılarının kabul edilemez olduğunu düşünürken, %44’ü bunu kabul edilebilir buluyor.

Almanya’da federal erken seçimler 23 Şubat’ta yapılacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Meloni-UCM kavgasında yeni perde: Hükümete soruşturma açıldı

Yayınlanma

İtalya ile Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) arasındaki gerilim, mahkemenin İtalya’nın Libyalı yetkili Osama Najeem Almasri’yi sınır dışı etmesinin adaleti engelleyip engellemediği konusunda soruşturma açması, İtalyan hükümetinin ise soruşturmayı reddederek UCM’nin tutumunu sorgulaması ve mahkemenin kendisinin soruşturulması gerektiğini öne sürmesi üzerine tırmandı.

Lahey merkezli mahkeme, UCM’nin tutuklama kararına rağmen İtalya’nın Libya adli polis şefi Osama Najeem Almasri’yi Libya’ya sınır dışı etmesiyle ilgili bir soruşturma başlattı. Avvenire gazetesinin haberine göre mahkeme, sınır dışı işleminin Roma Statüsünün 70. Maddesi uyarınca adalete engel teşkil ettiğini belirtti.

UCM Savcılığına sunulan şikayet dilekçesinde Başbakan Giorgia Meloni, Adalet Bakanı Carlo Nordio ve İçişleri Bakanı Matteo Piantedosi’nin isimleri yer alıyor.

Dava, Almasri’nin komutası altında Libya’da hapsedilirken kendisi, eşi ve grubunun maruz kaldığı işkence hakkında 2019 yılında uluslararası müfettişlere ifade veren Sudanlı bir mülteciyi temsil eden avukatlar tarafından açıldı.

İtalya, Türk vatandaşlığına sahip Libyalı savaş suçlusu şüphelisini soruşturmaya başladı

Mülteci aynı yıl, aralarında eski başbakan ve bakanların da bulunduğu üst düzey AB ve İtalyan yetkililerini Libya’da insan hakları suçlarının işlenmesini kolaylaştırmakla suçlayan kapsamlı kanıtlar içeren bir rapor da sunmuştu.

İtalyan hükümeti UCM’nin davayı ele alış biçimini şiddetle eleştirdi.

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, “Mahkemenin bu konudaki tutumu konusunda ciddi çekincelerim var. Belki de UCM’nin eylemlerini açıklığa kavuşturmak için kendisi hakkında bir soruşturma başlatılmalıdır,” dedi.

Şikayette adı geçen Adalet Bakanı Nordio ise soruşturmayı küçümseyerek, “Bu dünyada herkes her şeyi soruşturuyor. Bizim insan adaletine inancımız var,” dedi.

Hükümet daha önce de İtalya’nın Almasri’yi tutuklamasını talep eden ilk UCM tutuklama emrinin meşruiyetine itiraz etmişti.

İtalya’ya göre ilk tutuklama emri, iddia edilen hatalar ve tutarsızlıklar nedeniyle “geçersizdi”. Hatta Meloni, UCM’nin zamanlamasını da sorgulamış ve Almasri’nin 12 gün boyunca üç Avrupa ülkesinde daha bulunmasına rağmen, yakalama emrinin İtalya’ya giriş yaptığı sırada “uygun bir şekilde” çıkarıldığını belirtmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English