Bizi Takip Edin

ASYA

Güney Kore’de görevden alınan başkan Yoon sorgulanmak üzere tutuklandı

Yayınlanma

Görevden alınan Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, çarşamba günü bir ayaklanma soruşturması ile ilgili olarak yetkililer tarafından tutuklandı ve sorgulandı, “sadece şiddetten kaçınmak için” yasadışı bir soruşturma olarak adlandırdığı soruşturmada “işbirliği yaptığını” söyledi.

Görevdeki bir Güney Kore Devlet Başkanı için bir ilk olan tutuklanma, ülkenin eski liderleri yargılama ve hapsetme geçmişi olmasına rağmen çarpıcı bir son gelişme oldu.

Yoon, 3 Aralık’ta kısa süreli sıkıyönetim ilanının ardından milletvekillerinin kendisini görevden alma yönünde oy kullanmasından bu yana, daha önceki bir tutuklama girişimini engelleyen küçük bir kişisel güvenlik ordusu tarafından korunan tepedeki konutunda saklanıyor.

Çarşamba günü erken saatlerde kendisini tutuklamaya kararlı 3,000’den fazla polis memurunun konutuna yürümesinin ardından sorgulanmak üzere gelmeyi kabul etti.

Yoon yaptığı açıklamada, ceza soruşturmasını yürüten Üst Düzey Yetkililer için Yolsuzluk Soruşturma Ofisi’ne (CIO) atıfta bulunarak, “CIO’nun soruşturmasına – yasadışı bir soruşturma olmasına rağmen – tatsız kan dökülmesini önlemek için yanıt vermeye karar verdim” dedi.

Seul’ün Beverly Hills’i olarak bilinen lüks bölgedeki evinden CIO’nun sade ofislerine arabasıyla gelen Yoon’a bir savcı eşlik etti ve Yoon basından kaçarak arka kapıdan içeri girdi.

Yetkililerin Yoon’u sorgulamak için 48 saati var ve bu sürenin sonunda 20 güne kadar gözaltında tutmak ya da serbest bırakmak için izin almaları gerekiyor.

Ancak bir CIO yetkilisi, Yoon’un konuşmayı reddettiğini ve müfettişlerle yapılan görüşmelerin videoya kaydedilmesini kabul etmediğini söyledi. CIO, Yoon’un neden konuşmayı reddettiği konusunda bilgi sahibi olmadığını söyledi.

Yoon’un avukatları tutuklama emrinin yasadışı olduğunu çünkü yanlış yargı alanındaki bir mahkeme tarafından verildiğini ve kendisini soruşturmak üzere kurulan ekibin bunu yapmak için yasal bir yetkisi olmadığını savundu. Reuters tarafından bir kopyası görülen Yoon’un ikametgahında arama emri, Yoon’dan “ayaklanmanın elebaşı” olarak bahsediyordu.

Bir CIO yetkilisi, Yoon’un sorgulandığı CIO katında Cumhurbaşkanlığı korumalarının bulunduğunu, ancak Yoon’un muhtemelen eski Devlet Başkanı Park Geun-hye ve Samsung Electronics Yönetim Kurulu Başkanı Jay Y. Lee gibi diğer yüksek profilli isimlerin de zaman geçirdiği Seul Gözaltı Merkezi’nde tutulacağını söyledi.

ABD ve Japonya’dan açıklama

Yoon’un sıkıyönetim ilanı Güney Korelileri şok etti, Asya’nın dördüncü büyük ekonomisini sarstı ve Washington’un bölgedeki kilit güvenlik ortaklarından birinde benzeri görülmemiş bir siyasi kargaşa dönemi başlattı. Milletvekilleri kısa bir süre sonra 14 Aralık’ta onu görevden almak için oy kullandılar.

Cezai soruşturmadan ayrı olarak Anayasa Mahkemesi, parlamentonun azil kararını onaylayıp onu görevden kalıcı olarak uzaklaştırmayı ya da başkanlık yetkilerini iade etmeyi tartışıyor.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü yaptığı açıklamada, ABD’nin Seul hükümetiyle birlikte çalışmaya devam edeceğini ve hükümetin ve vatandaşların “Anayasa’ya uygun hareket etme” yönündeki tüm çabalarını takdir ettiğini söyledi.

Komşu Japonya’nın en üst düzey hükümet sözcüsü Yoshimasa Hayashi, günlük basın brifinginde Tokyo’nun Güney Kore’deki gelişmeleri “özel ve ciddi bir ilgiyle” takip ettiğini söyledi.

Yoon destekçileri Amerikan bayraklarıyla toplandı

Şafak sökmeden önce başlayan son tutuklama girişimi, yüz binlerce kişinin canlı yayınlara bağlanarak otobüsler dolusu polisin başkanlık konutu yakınlarına geldiğini, Yoon destekçilerini iterek geçtiğini ve ardından merdivenler ve tel kesiciler taşıyarak yerleşkenin kapılarına doğru yürüdüğünü göstermesiyle tüm ülkeyi sarstı.

CIO ofislerinin dışında da toplanan protestocu kalabalığı Güney Kore ve Amerikan bayrakları salladı ve Yoon’un kısa süreli sıkıyönetim ilanını haklı çıkarmak için öne sürdüğü gerekçelerden biri olan asılsız seçim hilesi iddialarına atıfta bulunan “Stop the Steal” sloganları taşıyan posterler taşıdı.

Bu slogan ABD seçimlerinden de tanıdık geliyor. Yoon’un destekçilerinden bazıları, onun durumu ile 2020’deki seçim yenilgisinde seçmen sahtekarlığının da payı olduğunu iddia eden ancak çarpıcı bir siyasi geri dönüş yapmak için toparlanan ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın durumu arasında paralellikler kurdu.

Çarşamba günü evinin önünde Yoon’un tutuklanmasını protesto eden 70 yaşındaki emekli Kim Woo-sub, “Trump’ın başkanımızı desteklemesi konusunda hala büyük beklentilerim var. Seçim sahtekarlığı ortak noktaları ama aynı zamanda ABD’nin Çin’le savaşmak için Güney Kore’ye ihtiyacı var” dedi.

Anketler Güney Korelilerin çoğunluğunun Yoon’un sıkıyönetim ilanını onaylamadığını ve görevden alınmasını desteklediğini gösteriyor. Ancak, iktidardaki Halkın Gücü Partisi (PPP) son haftalarda bir nebze olsun canlandı.

Pazartesi günü yayınlanan son Realmeter anketinde PPP’ye destek %40,8 olurken, ana muhalefetteki Demokrat Parti’ye destek %42,2 oldu.

ASYA

Anket: Çinli iş liderlerinin %40’ı Trump’ın dönüşüyle ilişkilerin iyileşmesini bekliyor

Yayınlanma

Japonya’nın Nikkei Asia gazetesi, Güney Kore’nin Maeil Business Gazetesi ve Çin’in Global Times gazetesi tarafından Çinli iş dünyası liderleri arasında yapılan bir ankete göre, yöneticilerin yaklaşık %40’ı Donald Trump’ın önümüzdeki hafta Beyaz Saray’a dönmesinin ardından ülkenin ABD ile ilişkilerinin iyileşmesini bekliyor. Bu da onları yeni Amerikan başkanı konusunda hem Japonya hem de Güney Kore’deki meslektaşlarından daha iyimser yapıyor.

Ankette Çinli şirket yöneticilerinin %38’i Trump’ın göreve başlamasından sonra ABD ile ilişkilerin önemli ölçüde ya da biraz iyileşmesini beklediklerini söylerken, %8’i ilişkilerin kötüleşeceğini öngördü.

Trump’ın ilk döneminde Çin, ABD ile müzakerelerde bulunmuş ve gümrük vergilerini belli ölçüde düşürmeyi başarmıştı. Bu nedenle Çinli iş dünyası liderleri yeni yönetimle mevcut Başkan Joe Biden hükümetine kıyasla daha iyi anlaşabileceklerini düşünüyor.

Komşularla yakınlaşma beklentisi

Çin’de ayrıca ülkenin komşularıyla daha güçlü bağlar kurma fırsatına sahip olacağı yönünde bir beklenti de var. Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Dünya Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü eski direktörü Chen Fengying, “Trump yönetimi ‘Önce Amerika’ politikalarını uyguladıkça, Japonya ve Güney Kore ABD’ye güvenemeyeceklerini düşünecek ve Çin ile ekonomik işbirliği programlarını artırmaya başlayacak” dedi.

Ülkelerinin ABD ile ilişkilerinin değişmeyeceğini düşünen Japon yöneticilerin oranı ise %83; sadece %2’si ilişkilerin iyileşeceğini, %15’i ise kötüleşeceğini söylüyor.

Güney Koreli yöneticilerin %14’ü ilişkilerin iyileşeceğini tahmin ederken, %40’ı ilişkilerin kötüleşeceğini öngörmüştür ki bu da üç ülke arasındaki en kasvetli görünüm.

Kore Ticaret ve Sanayi Odası araştırma bölümü yöneticisi Kang Seoggu, Trump’ın ticaret politikalarını ele almak için “Güney Koreli şirketler iş yapılarını yenilemeli, iç politika bir an önce istikrara kavuşturulmalı ve işletmeleri destekleyecek politikalar benimsenmeli” dedi.

Küresel ekonomik görünüm

Üç ülkedeki yöneticiler bu yıl için küresel ekonomik görünüm konusunda da farklılık gösterdi. Güney Kore’de katılımcıların %44’ü ekonominin kötüye gideceğini, %22’si ise büyüyeceğini söyledi. Bu arada, Japonya’da katılımcıların %51’i ve Çin’de %43’ü küresel ekonominin büyüyeceğini söyledi.

Kendi ülkelerinin ekonomisinin önümüzdeki yıl genişleyeceğini düşünüp düşünmedikleri sorulduğunda, Japon yöneticilerin yaklaşık %80’i ve Çinli meslektaşlarının %50’si evet cevabını verdi. Güney Kore’de katılımcıların %18’i ülke ekonomisinin büyüyeceğini, %42’si ise kötüye gideceğini tahmin ediyor. Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol’un kısa süreli sıkıyönetim uygulaması ve diğer siyasi çalkantılar muhtemelen bu görüşlerde etkili oldu.

Üç yayıncı 1995 yılından bu yana her yıl anket düzenliyor. Sonuncusu 2-18 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen ankete üç ülkedeki toplam 287 şirketten iş dünyası liderleri yanıt verdi.

Güney Kore’de görevden alınan başkan Yoon sorgulanmak üzere tutuklandı

Okumaya Devam Et

ASYA

Bloomberg: Çin, ABD’nin yaptırımlarının ardından acil petrol alımlarına başladı

Yayınlanma

ABD’nin Rusya ve İran’a yönelik yaptırımlarını sıkılaştırmasının ardından, Çinli devlet petrol şirketleri ve özel rafineriler enerji güvenliğini sağlamak için acil petrol alımları yapıyor. Bloomberg’in haberine göre, şubat ayı teslimatları için özellikle Orta Doğu, Afrika ve Güney Amerika petrolü tercih ediliyor.

ABD’nin Rusya ve İran’a uyguladığı yaptırımları sıkılaştırmasının ardından, Çinli devlet petrol şirketleri ve büyük özel rafineriler acil petrol alımlarına yöneldi.

Bloomberg’in isimsiz kaynaklara dayandırdığı verilere göre, ABD’nin yaptırımları kısa vadede petrol arzında sınırlamalara yol açabilir.

Şubat ayı için acil petrol alımları yapan şirketler arasında Cnooc, Shandong Yulong Petrochemical Co ve Jiangsu Eastern Shenghong Co yer alıyor.

Tüccarların ifadelerine göre, bu şirketler özellikle Orta Doğu, Afrika ve Güney Amerika’dan gelen ham petrolü tercih ediyor. Bu durum, ABD’nin yaptırımlarının Rus ve İran petrolünün önemli alıcıları olan küçük özel rafinerilerin üretim hacmini düşürme ihtimaline bağlanıyor.

Haberde, “Küçük aktörler başarısız olursa, büyük devlet rafinerileri, iç piyasada dizel gibi yakıt kıtlığını önlemek amacıyla müdahale etmek ve enerji güvenliğini sağlamak için pazar payını ele almak zorunda kalacak,” ifadelerine yer verildi.

10 Ocak’ta ABD Hazine Bakanlığı, Gazprom Neft ve Surgutneftegaz başta olmak üzere birçok Rus enerji şirketine yaptırım uyguladı. Yaptırımlar, Zarubejneft Genel Müdürü Sergey Kudryaşov, Enerji Bakan Yardımcıları Roman Marşavin ve Eduard Şeremetyev gibi isimleri de kapsadı.

Ayrıca Gazprom LNG Portovaya, Gazprom Shelf Project, Achimgaz, Rusgazboreniye gibi iştirakler ve Gazprom ile Lukoil’in ortak girişimi olan Layavozhneftegaz da listeye eklendi.

Yaptırımlar, Gazprom Neft’in Moskova ve Omsk rafinerilerini, Gazpromneft-Noyabrskneftegaz, Gazpromneft-Orenburg gibi şirketlerini de etkiledi.

Bununla beraber Tacikistan, Kazakistan ve Sırbistan’daki (NIS) yapılar, Lüksemburg merkezli Gazprom Neft International, Gazprom Neft Shelf ve Gazprom Neft Aero da yaptırım listesine dahil edildi.

ABD, Rusya’nın petrol sektörüne ağır yaptırımlar getirdi

Okumaya Devam Et

ASYA

Çin, 2035’te ABD ve Rusya’nın nükleer gücüne ulaşabilir

Yayınlanma

Çin’in önümüzdeki yıllarda askeri harcamalarını artırarak 2035’te ABD ve Rusya’nın nükleer gücüne ulaşması bekleniyor. İktisadi ve demografik zorluklara rağmen, Çin’in sürdürülebilir büyüme potansiyeli ve küresel etkisi artmaya devam edecek.

Önümüzdeki yıllarda Çin, askeri harcamalarını artırarak üçüncü nükleer süper güç olma yolunda ilerlemeye devam edecek.

Pekin, 2035 yılına kadar Rusya ve ABD’nin stratejik nükleer cephanelik seviyesine ulaşabilir. Bu sonuç, Rusya Bilimler Akademisi Çin ve Modern Asya Enstitüsü tarafından hazırlanan Çin-2049: Fütürolojik Analiz başlıklı raporda yer alıyor. Rapor, bu hafta içinde geniş bir kitleye sunulacak.

Raporda, önde gelen Rus Çin uzmanları, Çin’in 2049 yılına kadar ekonomik ve dış politika alanındaki gelişim trendlerini analiz ederek, Pekin’in küresel arenadaki yerinin nasıl evrilebileceğini ve mevcut perspektifler ışığında Rusya için en uygun stratejinin ne olabileceğini ele alıyor.

Raporun yazarları, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı olan 2049’u, hem mevcut eğilimlerin geleceğe dair genel yönelimleri gösterebileceği kadar yakın, hem de bu yönelimler hakkında çok yönlü tartışmalar yapılabilecek kadar uzak bir tarih olarak belirlediklerini ifade ediyor.

Ekonomik zorluklar

Çin, birkaç yıldır resmi olarak ABD’nin ardından dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumunda. Raporda, bu Asya ülkesinin iktisadi gelişiminin önündeki iç ve dış zorluklar ele alınıyor.

İç zorluklar arasında, iç tüketim tabanının zayıflığı ve büyüme hızının yavaşlığı yer alıyor (son yıllarda Çin’in GSYİH’sindeki bireysel tüketim payı yüzde 40 ila 45 civarında, örneğin Brezilya veya Hindistan’da bu oran yüzde 60’a yakın).

Çin’in iktisadi gelişimini zorlaştıran ikinci sorun ise demografik yapı. Hızlı yaşlanan nüfus, düşük doğum oranı ve çalışma çağındaki nüfusun azalması, ülkenin ekonomik büyümesini engelleyen faktörler olarak öne çıkıyor. Ayrıca, doğal kaynakların sınırlılığı, bölgesel dengesizlikler (Çin’in sahil bölgeleri ile iç ve batı bölgeleri arasındaki gelişmişlik farkının yanı sıra, güney ve kuzey eyaletleri arasında da bir ayrışma belirginleşiyor) ve temel araştırmalar alanındaki gerilik, ekonomik büyümeyi yavaşlatan diğer etkenler.

Bu tabloya, dış zorluklar da ekleniyor: Küreselleşmenin gerilemesi, uluslararası ticarette korumacılık eğilimlerinin artması ve Batı’nın Çin’i teknolojik olarak izole etme çabaları, Donald Trump’ın Beyaz Saray’a gelmesiyle daha da güçlenecek.

Ancak raporun yazarları, “İç sorunlara ve Çin’i sınırlama yönündeki artan dış baskıya rağmen, Çin ekonomisi hala büyük bir direnç ve sürdürülebilir büyüme potansiyeli taşıyor,” sonucuna varıyor.

Kommersant gazetesinin aktardığına göre yazarlar, Çin ekonomisinin muhtemelen yeni bir seviyeye ulaşarak “yüksek kaliteli kalkınma” modeline geçebileceğini belirtiyor. Çin yönetiminin planlarına göre, 2049 yılına kadar ülke, “Çin tarzı modernizasyonu” tamamlayarak “zengin, güçlü, demokratik, medeni, uyumlu bir sosyalist güç” haline gelecek.

Daha yüksek, daha uzak, daha güçlü

Çin’in savunma alanındaki yeteneklerinin önümüzdeki yıllarda artmaya devam edeceği öngörülüyor. Uzmanlara göre, Çin, şu anda “yüksek seviyeli stratejik caydırıcılık sistemi” oluşturma politikası izleyerek, on yıl içinde üçüncü nükleer süper güç olarak tam anlamıyla konumunu sağlamlaştıracak.

Pekin, kıtalararası balistik füze cephaneliğini en az üç temel tipte (DF-31, DF-41, DF-5) ve giderek daha modern modifikasyonlarla genişletmeye devam edecek.

Raporda, “Bu tür silahların geliştirilmesi, Çin’in nükleer cephaneliğini önemli ölçüde ve hızla artırma planlarına işaret ediyor. Bu durum, Çin’in 2035 yılına kadar Rusya ve ABD’nin stratejik nükleer cephanelik seviyesine ulaşmasını mümkün kılabilir. Bu tarihte Çin’in yaklaşık 1500 nükleer savaş başlığına sahip olacağı tahmin ediliyor,” deniyor.

Çin’in okyanus filosundaki hızlı gelişim sayesinde, şu anda yeni savaş gemilerini hizmete alma konusunda lider olan ülke, küresel çıkarlarını güç kullanarak koruma konusunda daha büyük imkanlara kavuşacak.

Uzmanlar, 2049 yılına kadar Çin Donanması’nın ABD Donanması ile karşılaştırılabilir bir savaş potansiyeline ulaşabileceğine inanıyor.

Ayrıca, Çin yönetimi, dünyanın çeşitli bölgelerinde sürekli bir varlık sağlamaya odaklanacak: “Şu anda Çin, yalnızca Cibuti’de bir yabancı askeri üsse sahip, ancak gelecekte Batı Afrika kıyılarında ve Orta Doğu’da Çin üslerinin ortaya çıkması beklenebilir.”

Bununla birlikte, Çin’in gelecekteki yabancı askeri varlığının boyutlarının, ABD’nin mevcut küresel askeri varlığı ile karşılaştırılabilir olması pek mümkün değil.

Son olarak, önümüzdeki çeyrek yüzyılda Çin, yapay zeka, lazer ve elektromanyetik silahlar ile hipersonik teknolojiler gibi gelecek vaat eden askeri teknoloji alanlarında liderlik peşinde koşacak. Uzay ise Pekin ile Washington arasındaki rekabetin ana alanı olmaya devam edecek.

Çin’in dünyadaki yeri ve Rusya’nın seçenekleri

Raporda, Çin’in 21. yüzyılın ortalarında küresel arenada nasıl bir tutum sergileyeceğine dair en önemli sonuçlardan biri, ülkenin ekonomik istikrarı dış politikasının temel unsuru olarak görmeye devam edeceği ve başarılı ekonomik büyümenin uluslararası etkisinin temel dayanağı olacağı yönünde.

Aynı zamanda Pekin, kendisini Küresel Güney’in lideri olarak görüyor ve bu bölgedeki etkisini, iktisadi teşviklerin yanı sıra yaptırımlar yoluyla baskı politikası uygulayarak genişletmeyi planlıyor.

Çin ve ABD arasındaki “dünyanın en önemli ilişkisine” gelince, yazarlar, Pekin ile Washington arasındaki rekabetin devam edeceğini, ancak yüzyılın ortalarında bile tam bir kopuş yaşanmayacağını belirtiyor.

Bunun nedeni, Çin’in esnek davranmaya devam ederek açık çatışmalardan kaçınması ve uzlaşma arayışı içinde olması, ancak aynı zamanda Batı kampındaki çelişkileri kendi lehine kullanmaktan da vazgeçmemesi.

Moskova ile ilişkilerde ise Pekin, “stratejik esneklik ve ileri görüşlülüğü koruyarak, Rusya’yı bir müttefik olarak tanıyacak ve kuzey sınırındaki güvenliğe büyük önem verecek.” Bununla birlikte, Pekin, Moskova’ya karşı aşırı derecede bağlayıcı taahhütlerden kaçınacak.

Özellikle, son birkaç yıldır uzmanların ve medyanın gündeminde olan iki ülke arasında resmi bir askeri ittifak oluşturulması, ancak büyük çaplı bir savaş durumunda mümkün olabilir.

Rus Çin uzmanları, önümüzdeki yıllarda Çin’in hangi gelişim senaryosunun en olası ve Rusya için en faydalı olacağına dair bir tahminde de bulunuyor.

Bu konudaki sonuç şu: En muhtemel senaryo, Çin ile Batı arasında kontrollü bir rekabetin sürmesi olacak. Bu bağlamda Rusya, Batı’dan gelen tehditleri bertaraf etmek için Pekin ile kapsamlı işbirliğini derinleştirmeli, aynı zamanda diğer Batı-dışı güç merkezleriyle etkileşimi aktif olarak geliştirmelidir.

Raporda, “Çok taraflı diplomasiye yönelik tutarlı bir politika ve küresel girişimlere katılım, izolasyondan kaçınmaya ve devam eden rekabet koşullarında egemenliği güçlendirmeye yardımcı olabilir. Bu tür bir strateji, Rusya için genel olarak en uygun seçenek olacaktır,” deniyor.

Öte yandan, Çin’in zayıflaması ve Batı’nın güçlenmesi, ya da Çin’in ABD ve müttefiklerini açık ara geride bırakması (birinci senaryo uzmanlara göre en az olası, ikincisinin olasılığı ise biraz daha yüksek), Rusya’nın çıkarlarına uygun değil.

Raporda, “Çin’de yaşanacak bir kriz, hem Rus ekonomisi hem de güvenliği için ciddi sorunlar yaratırken, Çin’in zayıflaması, Rusya’nın güçlenen Batı karşısında önemli bir destekten mahrum kalmasına neden olabilir,” ifadeleri yer alıyor.

İkinci senaryonun gerçekleşmesi ise Rusya için hem fırsatlar hem de sorunlar yaratacak.

Raporda, “Çin’in tek küresel lider olarak nasıl davranacağı tam olarak belli değil. Çin yönetiminin açıklamalarına göre, küresel sistemde hegemonya kurma planları yok. Ancak ülkenin elitleri arasında milliyetçi eğilimler de mevcut ve bu eğilimler, ülkeye duyulan gurur arttıkça daha da güçlenebilir. Bu durum, Çin’in komşularıyla, Rusya da dahil olmak üzere, ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Bu koşullarda, Rusya’nın dış politikada tek taraflı olarak Pekin’e bel bağlama eğilimi, tek taraflı bir bağımlılığa dönüşebilir,” uyarısı yapılıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English