Bizi Takip Edin

AVRUPA

IKEA, “zorla çalıştırma” iddiasıyla Doğu Alman mahkûmlarına tazminat ödeyecek

Yayınlanma

Federal Almanya Parlamentosu (Bundestag) ve IKEA Deutschland salı günü, mobilya devinin Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC) “mağdurlarını” tazmin etmek üzere tasarlanan yeni bir Alman hükümet fonuna 6 milyon avro katkıda bulunacağını açıkladı.

Parlamentonun ADC mağdurlarına yardım için özel temsilcisi Evelyn Zupke salı günü yaptığı açıklamada, şirketin mekanizmaya ödeme yapma niyetini teyit ettiğini söyledi. Fon henüz Alman parlamentosu tarafından onaylanmadı, fakat bu bir formalite olarak görülüyor.

Deutsche Welle’nin (DW) aktardığına göre Zupke, “Bana göre IKEA’nın eziyet fonunu destekleme taahhüdü, şirket tarihinin daha karanlık bölümlerine de vicdani bir yaklaşımın ifadesidir. Mahkumların Doğu Almanya hapishanelerinde çektiklerini geri alamayız. Fakat bugün onlara saygı gösterebilir ve belirli zorluklarla karşılaştıklarında onları destekleyebiliriz. IKEA tam da bu yolu izlemeye karar verdi ve ben de bu konuda kendisine minnettarım,” dedi.

IKEA’nın katkısı gönüllülük esasına dayanıyor ve bu konuda harekete geçmesi için herhangi bir yasal zorunluluk bulunmuyor.

IKEA, Soğuk Savaş sırasında ADC’ye taşeron olarak üretim yapan birkaç batılı şirketten biriydi.

İddiaya göre bazı durumlarda ADC, mahkûmları üretimde çalışmaya zorluyordu. DW’ye göre bu olguyu IKEA’ya bağlayan kanıtlar 2011 ve 2012 yıllarında ortaya çıkmaya başladı.

Şirket hızlı bir şekilde denetçilere bir soruşturma yaptırdı ve bu soruşturma hem iddiaların haklı olduğunu hem de IKEA’nın o dönemki yönetiminin bir kısmının mahkûmların bu işe karıştığından haberdar olduğunu ortaya koydu.

IKEA Almanya CEO’su ve CSO’su Walter Kadnar salı günü yaptığı açıklamada, “Bu olayın gerçekleşmiş olmasından derin üzüntü duyuyoruz. IKEA ürünlerinin Doğu Almanya’daki siyasi tutuklular tarafından da üretildiği bilindiğinden beri, IKEA sürekli olarak bir çözüm için çalışmıştır,” dedi.

Şirketin “IWAY” politikasına atıfta bulunarak IKEA’nın “en ilerici ve tanınmış tedarikçi davranış kurallarından birine” olan modern taahhütlerine dikkat çeken Kadnar, şirketin geçmişte insan haklarına veya çevreye karşı yapılan ihlallerin zararlarını en aza indirmek için adımlar atmak isteyeceğinin açık olduğunu söyledi.

Kadnar, “Etkilenenlere, desteklerine katkıda bulunacağımıza dair söz verdik. Bu nedenle eziyet fonunun hayata geçirilmesini memnuniyetle karşılıyoruz ve sözümüzü tutabildiğimiz için mutluyuz,” dedi.

“Komünist Diktatörlük Mağdurları Dernekleri Birliği” UOKG’nin başkanı Dieter Dombrowski, IKEA’yı son yıllardaki yaklaşımından dolayı övdü.

Dombrowski, “IKEA, şirketin hapishanelerde zorla çalıştırma faaliyetlerine karıştığının ortaya çıkmasının ardından görüşme davetimizi kabul etti. Birlikte bir çözüm yolu çizdik ve IKEA bu durumdan etkilenenlerle doğrudan görüştü. Bugün alınan karar çığır açıcı niteliktedir. Diğer şirketlerin de IKEA’yı örnek alacağını umuyoruz,” dedi.

Dombrowski ADC’de “siyasi bir mahkum” idi ve Batı Almanya’ya yasadışı yollardan geçmek ve “yıkıcı temaslarda bulunma” suçlamasıyla dört yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. 1970’lerde Batı Berlin’e taşındıktan sonra Hıristiyan Demokratlara (CDU) katıldı.

1980’lerde Dombrowski, CDU’nun gençlik örgütü JU’nun Hambach Kalesi’ne düzenlediği geziye katılanların nazi Horst Wessel’in şarkısını söyledikleri ve Hitler selamı verdiklerinin tespit edilmesinin ardından halkı kışkırtma suçlamasıyla açılan bir davada tanık olarak ifade verdi. 

Dombrowski nazi sembollerinin ve şarkılarının kullanımını “fark etmediğini” ileri sürmüştü. İki genç adam nefrete teşvik ve anayasa karşıtı nazi sembolleri taşımaktan suçlu bulunmuştu. Mahkeme, iddianamede belirtilenden çok daha fazlasının yaşandığına dikkat çekmiş ve tur rehberi Dombrowski’nin ifadesinin “en az ikna edici” olan olduğuna dikkat çekmişti. Sanıklar temyizde beraat etti.

Dombrowski daha sonra 1994 yılında, eski Doğu’da Brandenburg’da bir bölge için Federal Meclis üyesi oldu. 

AVRUPA

AB’den uyum fonlarını savunma sanayiine yönlendirme hamlesi

Yayınlanma

Yazar

Avrupa Komisyonu bugün, genel olarak “uyum politikası” olarak bilinen bölgesel kalkınma fonlarından 392 milyar avronun büyük firmalara ve daha geniş anlamda savunma sanayine aktarılmasına yönelik bir plan sundu.

Uyumdan sorumlu Komisyon Üyesi Raffaele Fitto, “Dünya önemli ölçüde değişti” diyerek AB’nin su kıtlığından savunma ve rekabetçiliğe kadar “yeni ve yoğunlaşmış zorluklarla” karşı karşıya olduğunu savundu.

Fitto’nun önerisine göre, AB ülkeleri, 2021-2027 uyum politikası programına bağlı yaklaşık 392 milyar avroluk fonu, potansiyel bir “Rus istilası” veya rekabet gücünü korumak için mücadele eden büyük şirketler gibi yeni zorluklarla daha iyi mücadele etmek için yönlendirebilmeli.

Brüksel, daha cömert finansman koşulları sağlayarak bu tür projeler için 16,1 milyar avro tutarında ilk finansman sağlamayı umuyor. Fakat AP üyeleri ve AB ülkelerinin değişikliklere izin vermeyi kabul etmesi gerekiyor.

AP’de bu hamleye yönelik eleştiriler de yükseliyor. Sosyal demokrat gruptan Sabrina Repp, “Komisyon üyesi ve sağcı milliyetçi politikacı Raffaele Fitto … uyum fonlarının kötüye kullanılması anlamına gelen tehlikeli bir söylem kullanıyor,” dedi.

Avrupa Parlamentosu’nun sosyal komitesine başkanlık eden Finlandiyalı solcu milletvekili Li Andersson ise uyum fonlarının savunma sektörüne ve büyük şirketlere yönlendirilmesinin “endişe verici bir gelişme” olduğunu söyledi.

AB’nin bölgesel organı Avrupa Bölgeler Komitesi (CoR) de benzer bir tutum sergileyerek uyum politikasının, başkanı Kata Tüttő’nün ifadesiyle “değişen önceliklerin yan etkilerini yamamak için kullanılan bir acil yardım fonu” haline gelmesinden korkuyor. 2022’de fonlar Ukraynalı mültecileri barındırmak üzere yeniden yönlendirilmişti.

Tüttő, bu programın “AB’yi bir arada tutan uzun vadeli bir tutkal olduğunu” da sözlerine ekledi. Andersson da benzer şekilde “güvenlik düşüncesinin bir parçası olarak sosyal uyuma” yeterince önem verilmemesini eleştirdi.

Savunma ve diğer enerji yoğun sektörlerdeki büyük şirketlere yeni yeni odaklanılmasına rağmen KOBİ’ler henüz umutlarını yitirmiş değil.

Lobi grubu SMEunited, küçük firmaların yeni öncelikli alanlarda kilit rol oynadığını belirterek, “Uyum fonlarının kilit rol oynadığı kırsal alanlarda … yaşanabilirlik için hayati önem taşıdığının farkında olunmalı,” dedi.

Berlin merkezli Bertelsman Vakfı uzmanı Thomas Schwab, “Komisyon sorumluluğu AB ülkelerine atıyor,” dedi ve ulusal başkentlerin “bunu kendi bölgelerine ve diğer paydaşlara iletmek” gibi zor bir görevi olacağını sözlerine ekledi.

Schwab, “uyum politikasını AB’’in stratejik hedefleriyle uyumlu hale getirmek mantıklı” olsa da, programın “AB GSYİH’sinin sadece %0,3’ü” olan bütçesinin “özellikle savunma ya da sanayi politikası gibi çok paraya ihtiyaç duyulan alanlarda” yetersiz olduğunu da sözlerine ekledi.

Leibniz Avrupa Ekonomik Araştırma Merkezi’nde (ZEW) profesör olan Friedrich Heinemann, COVID-19 kurtarma fonlarıyla çakışması nedeniyle bölgelerin finansman kaybını kolayca absorbe edebileceği göz önüne alındığında, öneriyi “ikircikli” olarak görüyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Yeni çip krizi ihtimali artıyor

Yayınlanma

Alman ekonomi gazetesi Handelsblatt’ta yer alan habere göre küresel ekonomi bir kez daha çip kriziyle karşı karşıya.

Habere göre uzmanlar yıl sonunda yeni tedarik darboğazları yaşanabileceği uyarısında bulunuyor. Bunun nedeni, yarı iletken üreticilerinin son dönemde yeni tesisler için neredeyse hiç para harcamamasına karşın müşterilerin yeniden çok daha fazla sipariş vermesi.

Danışmanlık firması Strategy&’in yarı iletken uzmanı Tanjeff Schadt, “Dördüncü çeyrekte ilk kez çip sıkıntısı yaşanacak. Gelecek yıl arz açığı daha da büyük olacak,” tahmininde bulunuyor.

Piyasa gözlemcilerine göre bu durum başta otomobil üreticileri olmak üzere Almanya için tıbbi teknoloji ve savunma gibi diğer önemli sektörleri de etkileyecek. Bu sektörler yarı iletkenlere bağımlı fakat üretimlerinde çok uzun süredir eski teknolojilere bel bağlamış durumdalar.

Schadt, “Son yıllarda üreticiler olgun üretim süreçleri için kapasitelere çok az yatırım yaptı. Bu çipler artık kıtlaşıyor” diyor.

Otomotiv endüstrisi topun ağzında

Bir önceki tedarik krizi koronavirüs salgını sırasında yaşanmış, bileşen kıtlığı nedeniyle dünyanın dört bir yanındaki otomobil üretim hatları haftalarca durmuştu.

O zamandan beri çip üreticileri yeni fabrikalar için milyarlarca dolar harcadı. Fakat Frankfurt merkezli elektronik brokeri Sand & Silicon’un başkanı Noureddine Seddiki, bu paranın çoğunlukla veri merkezleri ve yapay zeka için yüksek performanslı çipler üreten fabrikalara harcandığını söylüyor.

Bu yarı iletkenler, özellikle Tayvanlı üretici TSMC’de son teknoloji üretim süreçleri kullanılarak üretiliyor. Girişimci, diğer yarı iletkenler için olgun teknolojilere sahip tesislerin ise “satıldığını ya da kapatıldığını” söylüyor.

Strategy& tarafından yapılan hesaplamalar da bu dengesizliğe işaret ediyor. Örneğin, on nanometreden daha küçük yapı boyutlarına sahip en gelişmiş çiplerin kapasiteleri 2020’den bu yana yılda ortalama yüzde 18 arttı.

Bununla birlikte, 131 ila 350 nanometre yapı boyutlarına sahip daha basit çipler için artış sadece yüzde dört; 350 nanometre ve üzeri için ise yüzde ikinin biraz üzerinde.

Çip endüstrisindeki ciro bu yıl 705 milyar dolara ulaşacak

Başka bir tedarik krizinin sonuçlarının dramatik olması bekleniyor. Koronavirüs pandemisi sırasında bileşenlerin tedarik edilememesi nedeniyle Alman otomotiv endüstrisi 99 milyar avro kaybetmişti.

Bu rakam yakın zamanda Strategy& tarafından elektronik endüstrisi birliği ZVEI tarafından yaptırılan bir çalışmada hesaplandı.

Müşteriler çok önceden sipariş vermek yerine kısa sürede sipariş veriyor çünkü bu para tasarrufu sağlıyor. Yarı iletken üreticilerinin kapasiteleri tam olarak kullanılmadığı ve teslimat süreleri kısa olduğu için bu şu anda bir sorun değil.

Ne var ki bu durumun yıl içinde değişmesi muhtemel. Bunun nedeni ise çip üretiminin birkaç ay sürmesi. Talepte kısa süreli bir artışın ya da dış kaynaklı aksaklıkların tedarik zincirlerinin hızla yeniden duraksamasına neden olabileceğine işaret ediliyor.

Birçok uygulamada vazgeçilmez olan daha basit çiplere olan talep şimdiden gözle görülür bir şekilde artıyor. Gartner’daki pazar araştırmacıları, çip endüstrisindeki cironun bu yıl yüzde 12 oranında artarak 705 milyar dolara ulaşacağını tahmin ediyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Alman siyaset bilimci Guérot’tan 9 Mayıs çağrısı: Avrupa barış için ses versin

Yayınlanma

Alman siyaset bilimci Prof. Ulrike Guérot, NachDenkSeiten‘e verdiği mülakatta 9 Mayıs Avrupa Günü’nde kıta çapında bir barış projesi düzenleneceğini duyurdu. Guérot, yurttaşları saat 17.00’de pencerelerinden barış manifestosu okumaya çağırarak, “Belarus ve Rusya ile barış istiyoruz,” mesajı verdi. Ayrıca Alman medyasının savaşı körükleyen tutumunu eleştirdi.

Alman siyaset bilimci Prof. Ulrike Guérot, Avrupa’nın barış projesinin Rusları da kapsaması gerektiğini belirterek, Beethoven’ın 9. Senfonisi ve Avrupa marşının “Tüm insanlar kardeş olacak” mottosunun Ruslar için de geçerli olduğunu vurguladı.

Guérot, Alman NachDenkSeiten portalına verdiği mülakatta, 9 Mayıs Avrupa Günü’nde kıta çapında düzenlenecek yeni bir barış projesinin ayrıntılarını paylaştı.

“9 Mayıs’ta Avrupa çapında barış için bir işaret verilecek. Bu nasıl bir proje?” sorusuna yanıt veren Guérot, projenin iki benzersiz özelliğini vurguladı ve “Bu sadece imzalanabilecek bir çağrı değil, bireysel katılımı öngören bir proje; ikincisi ise Avrupa çapında olması ve tüm kıtayı kapsaması. Avrupa’daki her yurttaş, nerede olursa olsun, evinden katılabilecek,” dedi.

Guérot, projenin özünü şöyle açıkladı: “9 Mayıs Avrupa Günü ve aynı zamanda Kurtuluş Günü’nde, tam saat 17.00’de pencereyi açmak ve eş zamanlı olarak tüm Avrupa dillerinde bir barış manifestosu okumak. Bunun için yaklaşık 20 Avrupa diline çevrilmiş kısa bir metni web sitemize (europeanpeaceproject.com) koyduk. Herkes metni kendi dilinde yazdırıp katılabilir ve 9 Mayıs saat 17.00’de okuyabilir. Metin istenirse değiştirilebilir ve kişiselleştirilebilir. Bu performatif konuşma eylemiyle tüm Avrupa’da bir barış dalgası yaratmak istiyoruz.”

Profesör, ayrıca Neuss’lu sanatçı Regina Bender tarafından tasarlanan sanatsal posterlerin web sitesinden indirilebileceğini belirtti.

Guérot, “Herkes bunları yerel bir fotokopicide bastırıp penceresine, dükkanına veya kapısının önündeki ağaca asarak projeyi tanıtabilir. Veya tişörtlere, rozetlere bastırabilir. Regina Bender’in tasarımlarını yakında web sitemizde açık artırmayla satarak, örneğin web sitesi masrafları için biraz para toplamayı planlıyoruz. Ayrıca her katılımcıdan en az 1 avro bağış yapmasını rica ediyoruz,” diye ekledi.

‘Fikir 2018’deki projeden doğdu’

Bu fikrin nasıl ortaya çıktığı sorulan Guérot, 2018’de İsviçreli tiyatro yönetmeni Milo Rau ve Avusturyalı yazar Robert Menasse ile birlikte Avrupa çapında benzer bir proje yürüttüğünü hatırlattı.

Guérot, o dönemki projeyle ilgili şunları söyledi: “O zamanlar bankacılık krizi, tamamen antidemokratik avro yönetişimi ve AB’nin uyguladığı anti-sosyal kemer sıkma politikalarının ardından, Avrupa’nın aslında demokratik ve sosyal olması gerektiğini hatırlatmak istedik. Bunu ‘Avrupa Cumhuriyeti’ kavramıyla ifade etmeye çalıştım. Daha önce, 2016’da, bu konuda oldukça başarılı olan ve pek çok Avrupa diline çevrilen ‘Avrupa Neden Bir Cumhuriyet Olmalı?’ adlı küçük bir ütopya yazmıştım. Bu ütopik taslak, bürokratik bir ‘AB süper devleti’nin tam tersi; yurttaş temelli, demokratik, sosyal ve ademi merkeziyetçi bir Avrupa fikriydi; egemen olanın AB Komisyonu veya Avrupa Konseyi değil, Avrupalı yurttaşlar olduğu bir Avrupa.”

Guérot, bu temel üzerine 2018’de benzer bir projeyle Avrupa çapında “Avrupa Cumhuriyeti’nin İlanı”nı performatif bir konuşma eylemi olarak sahnelediklerini belirtti.

Siyaset bilimci, “O zamanlar Viyana Burgtheater, Hamburg Thalia Tiyatrosu veya Roland Auzet yönetimindeki Fransız tiyatro grubu gibi yaklaşık 140 Avrupa şehri ve tiyatrosu katılmıştı. Projeyle ilgili en güzel videoyu Schauspiel Graz yapmıştı. Toplamda yaklaşık 25 bin Avrupalı yurttaş katıldı ve bize fotoğraf ve video kayıtlarını gönderdi. Tüm bu materyali Mart 2019’da Berlin’de bir sergide gösterdik ve daha sonra bugün hala sipariş edilebilen bir katalogda bastırdık. Büyük bir başarıydı. Bugün de manifestoyu okumaya katılanlardan bize fotoğraf ve video enstalasyonlarını göndermelerini rica ediyoruz,” diye konuştu.

‘Amacımız barış mesajını Moskova’ya duyurmak’

Projeyle neyi hedefledikleri sorusuna Guérot, “Öncelikle katılım ve neşe! Avrupa Günü olan 9 Mayıs’ı ‘barış’ kavramıyla doldurmak istiyoruz, zira o gün AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Emmanuel Macron veya Friedrich Merz gibi isimlerden birçok ikiyüzlü açıklama duymamız bekleniyor. 9 Mayıs’ın Avrupa Günü ve Kurtuluş Günü olarak, 70 yılı aşkın süredir ‘Avrupa demek, bir daha asla savaş demek’ anlamına gelmesine rağmen, sembolik olarak bir savaş projesi için gasp edilme tehlikesi var,” yanıtını verdi.

Guérot, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yüzden 9 Mayıs’ta tüm kıtada pencerelerden ‘Barış’ diye haykırmak istiyoruz! Dublin’den Selanik’e, Lizbon’dan Bükreş’e kadar on binlerce yurttaşın katılmasını umuyoruz ki bu çağrı Moskova’ya kadar ulaşsın: Rusya ve Rusya yurttaşlarıyla barış istiyoruz! Beethoven’ın 9. Senfonisi’nin ‘Tüm insanlar kardeş olacak’ mottosu, ki bu Avrupa marşıdır, Rusya’daki Avrupalı yurttaşlarımız için de geçerlidir! Özellikle savaşın yıprattığı Ukrayna’da birçok yurtaşşın projeye katılmasını umuyoruz! Rusya’da projemiz hakkında kesinlikle haber yapılacaktır ve bu iyi bir şey.”

Guérot, 9 Mayıs sonrasında, Avrupalı yurttaşların —hükümetlerinin aksine— barıştan yana olduğunu belgelemek için web sitelerinde bir tür “dijital galeri” veya sergi yapacaklarını belirtti ve “Eğer başarabilirsek, materyalden yine bir katalog yapacağız ki tarihçiler bu çatışmayı araştırdıklarında, savaşa karşı pan-Avrupa bir direnişin olduğunu kanıtlayan bir belge olsun,” dedi.

Projenin İngilizce kısaltması EPP’nin (European Peace Project), Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Halk Partisi’nin (European People’s Party—EPP) kısaltmasıyla aynı olmasına da değinen Guérot, “Bu bizi rahatsız etmiyor. Halihazırda kısaltmayı kullanmıyoruz ama en önemlisi, bu durum EPP kısaltmasının anlamını yeniden markalaştıracaktır: Avrupa Halkı İçin Barış! EPP’nin, yani Almanya’nın eski Avrupa partisi CDU’nun bunu unutuyor olması, başta Sayın von der Leyen ve Manfred Weber olmak üzere AB’deki tüm üst düzey politikacıların yüzünü kızartmalı: Helmut Kohl mezarında ters dönüyordur!” değerlendirmesinde bulundu.

‘Alman medyası savaş çığırtkanı’

Medyadaki barış seslerinin nerede olduğu sorusuna Guérot, Alman medyasının durumuna ilişkin sert eleştiriler yöneltti.

Guérot, “Almanya’daki medya bana artık tamamen güdümlü görünüyor. Talk show’larda hep aynı kişiler çıkıyor ve bence savaş çığırtkanlığı yapan pozisyonları savunuyorlar: Agnes Strack-Zimmermann, Carlo Masala veya Claudia Major gibi isimler, neredeyse kukla gibi konuşarak iki yıldır hep aynı, bayat argümanları tekrarlıyorlar,” dedi.

Guérot, bu durumu “oldukça gülünç” olarak nitelendirerek, “Özellikle ABD’nin artık geri adım attığı ve dünyanın yaklaşık dörtte üçünün zaten çatışma ve kökenleri hakkında farklı bir analize sahip olduğu düşünülürse… Bu ülkedeki gazetecilikteki çürüme artık akıl almaz boyutlarda ama Tanrı’ya şükür giderek daha fazla insan bunu fark ediyor. Şimdiye kadar köklü eleştirileriyle dikkat çekmeyen Alman kamuoyunun sevdiği isim Richard-David Precht bile yakın zamanda ‘kitlesel histeri’den bahsetti. Bu bazılarını dikkat kesilmeye itti. Bana göre çok uzun sürmeyecek, basın geri adım atacak ve dönekler, dün paçavra pasifistler olarak karalananları programlara çıkarmak için çabalayacaklar,” ifadelerini kullandı.

Almanya’nın Avrupa’da yalnız olmadığını belirten Guérot, İtalya ve İspanya’daki barış hareketlerine dikkat çekti:

“Örneğin İtalya’da, geçtiğimiz mart ayında farklı siyasi görüşlerden binlerce kişinin sokaklara döküldüğü, Avrupa için ama savaşa karşı büyük bir protesto vardı. Bazıları federal Avrupa’nın kurucu metinlerinden biri olan Ventotene’nin anti-faşist manifestosunu ellerinde tutuyordu. İspanya’da ise geçenlerde yüzlerce çok tanınmış aktör ve sanatçının başlattığı ve aralarında Attac ile pek çok sendikanın da bulunduğu 800’den fazla İspanyol kuruluşunun imzaladığı devasa bir çağrı yapıldı. Bunlar esasında sol örgütler; Almanya’daki benzerlerinin maalesef şimdiye kadar barış çağrılarıyla öne çıkmamış olmaları muhtemelen STK’ların ve sivil toplumun Avrupa finansmanına bağımlı olmalarından kaynaklanıyor. Bu yüzden AB’nin savaş yanlısı rotasına karşı çok net tavır alamıyorlar, aksi takdirde fon kesintilerinden korkmak zorunda kalacaklar. Dolayısıyla İtalyan veya İspanyol dalgasının Almanya’ya sıçrayıp sıçramayacağını gözlemlemek ilginç olacak. Eğer sıçrarsa, Alman medyasında da bir şeyler olabilir veya yön değiştirebilirler. Ayrıca Paskalya ve dolayısıyla Paskalya Yürüyüşleri kapıda: Bu yıl özellikle büyük olacaklar. Kamu yayın kuruluşları haberlerinde bunu görmezden gelmekte zorlanacaklardır.”

‘Barış içinde yaşayacağımız son yaz gibi ifadeler aptalca ve sorumsuz’

NATO ve Rusya arasındaki mevcut duruma ilişkin “Belki de bu yaz, barış içinde yaşayacağımız son yaz olacak,” gibi ifadelere ve Köln’de yeraltı hastanesi inşa edilmesi planına ilişkin düşünceleri sorulan Guérot, sert tepki gösterdi.

Guérot, “barış içinde geçireceğimiz son yaz” gibi “aptallıkla dolu ve sorumsuz” ifadeleri yorumlamak istemediğini belirtti.

Siyaset bilimci, “İyi olan şey, bu ifadelerin o kadar aptalca olması ki, umarım yakında herkes ne kadar histerik olduklarını fark eder. Tam da bu yüzden 9 Mayıs’ta projemizle performatif bir konuşma eylemi yapıyoruz: Histerik bir şekilde savaşa değil, barışa doğru konuşalım diye. Düşünceler kelimelere, kelimeler eylemlere, eylemler gerçeğe dönüşür,” dedi.

Guérot, sözlerini şöyle tamamladı: “Kısa süre önce Karadeniz ile ilgili Amerikan-Rus müzakerelerinin bildirisi yayımlandı. Suudi Arabistan’daki müzakereler şimdi hızla sonuçlandırılıyor ve AB’nin bu müzakerelerde yapıcı bir şekilde yer almak yerine hâlâ silahlanma ve savaştan gevezelik etmesi sadece utanç verici. Köln için ise söyleyecek söz bulamıyorum. Ben Köln yakınlarında doğdum. Şehrin başka sorunları var ve parayı kesinlikle yeraltı hastanesi yerine başka ve daha iyi projeler için kullanabilir.”

Siyaset bilimci Ulrike Guérot: AB’nin ötesinde bir Avrupa’yı düşünmeliyiz

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English