Bizi Takip Edin

AMERİKA

IMF-DB toplantılarında gündem artan borç ve jeopolitik gerilimler

Yayınlanma

Dünya Bankası (DB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) Bahar Toplantıları 17-19 Nisan tarihleri arasında Washington’da gerçekleştiriliyor. 

Dünyanın dört bir yanından maliye bakanları ve merkez bankası başkanlarının da katıldığı bahar toplantılarında tartışılan konular arasında, zor durumdaki ülkelerin borçlarının hafifletilmesi ve Ukrayna meselesi ile Rusya’nın el konulan varlıklarına ne olacağı sorunu da önemli bir yer tutuyor.

Elbette tartışmalar, faiz-enflasyon döngüsü ve esas olarak Amerikan Merkez Bankası Fed’in olası faiz indirimlerinin akıbeti üzerinden dönüyor. Fed Başkanı Jay Powell’ın bu hafta faiz indirimi için acele etmeyeceklerinin sinyalini vermesi ile birlikte borsalar ufak çaplı bir çalkantı yaşamıştı.

IMF Başkanı Kristalina Georgieva’ya göre Fed doğru olanı yapıyor. Perşembe günü Bloomberg’e konuşan Georgieva, “Fed henüz ve haklı olarak indirime hazır değil,” dedi.

Washington’daki toplantılarda kilit sorunun ‘Fed’in daha ne kadar süre yüksek faiz oranlarına bağlı kalacağı’ olduğunu kaydeden IMF lideri, tüm ülkerlerin bunu konuştuğunu ve gözlerin ABD’nin üzerinde olduğunu belirtti.

Dolardaki güçlenmenin ‘elbette endişe verici’ olduğunu savunan Georgieva, ekonominin kısmen ABD’nin mali duruşu nedeniyle ‘biraz aşırı ısınmış durumda’ olduğunu söyledi.

Georgieva, bu yıl içinde ABD’deki koşulların Fed’in faiz indirimine başlamasına izin vereceği konusunda hâlâ iyimser olduklarını da sözlerine ekledi.

Georgieva’dan mali sıkılaşma çağrısı

Georgieva, pandeminin yarattığı krizle başa çıkabilmek için son yıllarda borçlarını büyük ölçüde artıran gelişmiş ekonomilere mali politikalarını sıkılaştırmaları çağrısında da bulundu.

Georgieva perşembe günü Washington’da düzenlediği basın toplantısında, krizlerin devam ettiği bir dünyada, “Ülkeler bir sonraki şok için acilen mali dayanıklılık inşa etmelidir. Mali tamponları yeniden inşa etmek önemli,” dedi.

Georgieva’ya göre, enflasyonla mücadele eden merkez bankalarının da ‘mali [fiscal] taraftan biraz yardım alabileceklerini’ savundu.

Georgieva’nın toplantılar başlamadan önceki açıklamaları da görece ‘karamsar’dı. Ona göre önümüzde ‘durgun ve hayal kırıklığı yaratan bir on yıl’ vardı. ‘bir rota düzeltmesi olmadan’, diyordu IMF Başkanı, ‘Cansız Yirmiler’e [Tepid Twenties] doğru gidiyorduk.

Georgieva’nın sözleri, IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü raporundaki tespitleri tekrar eder nitelikteydi. Raporda, “Çeşitli olumsuzluklarla karşı karşıya kalan gelecekteki büyüme beklentileri de kötüleşmiştir. Beş yıl sonraki tahminlere göre, küresel büyüme 2029 yılına kadar yüzde 3’ün biraz üzerine inecek. Analizimiz, büyümenin on yılın sonunda salgın öncesi (2000-19) ortalamanın yaklaşık yüzde bir puan altına düşebileceğini gösteriyor. Bu durum, yaşam standartlarındaki iyileşmeleri tersine çevirme tehdidi yaratırken, yavaşlamanın daha zengin ve daha yoksul ülkeler arasındaki dengesizliği, küresel gelir yakınsaması beklentilerini sınırlayabilir,” deniyor.

Raporda, kalıcı düşük büyüme senaryosunun, yüksek faiz oranlarıyla birleştiğinde, borç sürdürülebilirliğini riske atabileceğine ve hükümetlerin ekonomik durgunlaşmaya karşı koyma ve ‘sosyal refah veya çevre girişimlerine’ yatırım yapma kapasitesini kısıtlayabileceğine vurgu yapılıyor.

Yoksul ülkelerin kalkınması başka bahara kalıyor

Dünya Bankası pazartesi günü yayınladığı raporda, dünyanın en yoksul 75 ülkesinin yarısının, bu yüzyılda ilk kez en zengin ekonomilerle aralarındaki gelir farkının açıldığını ve kalkınmanın tarihsel olarak tersine döndüğünü belirtti.

Rapora göre, en yoksul ülkelerdeki kişi başına düşen gelir artışı ile en zengin ülkelerdeki kişi başına düşen gelir artışı arasındaki fark son beş yılda daha da açıldı.

Dünya Bankası’nın baş ekonomist yardımcısı ve raporun yazarlarından Ayhan Köse Reuters’a verdiği demeçte, “İlk defa bir yakınsama olmadığını görüyoruz. Daha da yoksullaşıyorlar. Dünyada çok ciddi bir yapısal gerileme, bir tersine dönüş görüyoruz … bu yüzden burada alarm zillerini çalıyoruz,” dedi.

Raporda, Dünya Bankası’nın Uluslararası Kalkınma Birliği’nden (IDA) hibe ve sıfır faizli kredi almaya uygun 75 ülkenin, iddialı politika değişiklikleri ve önemli uluslararası yardımlar olmaksızın kayıp bir on yıllık kalkınma riskiyle karşı karşıya olduğu belirtildi.

Köse, birçok IDA ülkesinde büyümenin COVID-19 salgınından önce bu ülkelerde zaten azalmaya başladığını, fakat 2020-2024’te 1990’ların başından bu yana en zayıf yarım on yıllık büyümenin (%3,4) olacağını söyledi. 

Tüm IDA ülkelerinin yarısından fazlası Sahra Altı Afrika’da; 14’ü Doğu Asya’da ve sekizi Latin Amerika ve Karayipler’de. Bu ülkelerden otuz bir tanesinin kişi başına düşen geliri yılda 1.315 doların altındadır. Bu ülkeler arasında Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Afganistan ve Haiti de bulunuyor.

Yüksek enflasyon-yüksek enflasyon dönemine mi giriyoruz?

Öte yandan, Fed’in faiz politikalarına karar verirken yapması gereken ‘taktiksel’ değerlendirmelerin yanı sıra, tahvil piyasalarındaki hareketler, son enflasyon dalgası sona erdiğinde faizlerin nereye yerleşeceğine dair daha büyük bir ‘yeniden düşünme’ sürecinde olabileceğimizi gösteriyor.

Kısa vadeli Fed politikalarına oldukça duyarlı olan iki yıllık ABD hazine tahvili getirisi, beklenebileceği gibi son birkaç ayda yükseldi. Fakat daha uzun vadeli getiriler de aynı hareketi takip ediyor. Şubat başında %3,87 olan 10 yıllık ABD hazine tahvili iki gün önce %4,63 getiri sağlıyordu.

Geçen sonbaharda yaşanan birkaç hafta dışında, uzun vadeli faizler 2007’den bu yana bu kadar yüksek olmamıştı.

2009’da, ekonomik kriz küresel ekonomiyi enkaza çevirmişken, uzun vadeli hazine tahvilleri, 2016’da ‘makul derecede sağlıklı’ olduğunda sunduklarından daha yüksek getiri sunuyordu.

Fed’deki ortak görüş, %5 ve daha yüksek faiz oranları politikasının ekonomik faaliyetleri kısıtladığı ve enflasyonu aşağı yönlü bir patikaya soktuğu yönündeydi.

Enflasyon verileri ve tahvil piyasasındaki hareketler bu tezin altını oyuyor. Yüksek faiz oranlarının ekonomiyi sanıldığı kadar durgunlaştırmayabileceği, aksine ‘yeni bir normali’ yansıttığına dair görüşler yaygınlaşıyor.

AMERİKA

LinkedIn kurucusu Hoffman, Harris’ten FTC şefi Khan’ı kovmasını istedi

Yayınlanma

LinkedIn’in kurucusu milyarder Reid Hoffman birkaç gün önce Kamala Harris’in seçim kampanyasına 10 milyon dolar bağışladı ve çok daha fazlasını vaat etti.

Dün CNN’e konuşan Hoffman Harris’ten istediklerini sıraladı. Milyarder, Harris’in Biden’ın gümrük vergisi ve antitröst rejimlerini sona erdirmesi ve Federal Ticaret Komisyonu (FTC) Başkanı Lina Khan’ı kovması gerektiğini söyledi.

Bu görüntünün ardından Reid Hoffman’ın Harris için bir “Silikon Vadisi bağış toplama turu” planlandığı haberi geldi.

Lever’ın haberine göre Hoffman, şu anda FTC tarafından dava edilen ve soruşturulan Microsoft’un yönetim kurulunda yer alıyor.

Öte yandan Hoffman siyasette belirleyici bir isim olmak istiyor. Hoffman Harris’in, büyük şirketlerin istediklerini yapabilmeleri için ticaret ve antitröst yoluyla işçileri koruyan Biden politikalarından kurtulmasını istiyor. Harris’in bu talepleri karşılayacağını vaat etmesi halinde kampanyasına finansman sağlayacak.

Dün New York Times’ta (NYT) yayınlanan bir yazıya göre, Başkan yardımcısı olarak Harris yapay zekanın düzenlenmesine destek verdiğini dile getirdi.

Fakat başkan yardımcısı ile özel olarak görüşen bir bağışçıya göre, Khan’ın antitröst yetkilerini genişletme konusundaki görüşüne şüpheyle yaklaştığını ifade etti.

Hoffman Uber, Google, Microsoft, AirBNB, Amazon, Apple ve benzeri şirketlerin yükselişini analiz ettiği kitabında, ucuz sermaye ve yasaları çiğneme yoluyla tekelleşmenin “sosyal açıdan faydalı olduğunu” ve bu tür firmaların birleşme ve satın alma stratejileri ve rakipleri engelleyen etkileri nedeniyle “takdir edilmesi” gerektiğini savunmuştu.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Barack ve Michelle Obama’dan Kamala Harris’e destek

Yayınlanma

Barack ve Michelle Obama, Demokratların başkan adaylığı için Kamala Harris’i destekleyerek başkan yardımcısının Donald Trump’a karşı Beyaz Saray için yürüttüğü yeni kampanyada partiyi birleştirme çabalarını tamamlamış oldu.

Eski başkan ve first lady cuma günü Harris’i telefonla arayarak desteklerini ifade ettikleri bir video ile tartışmaları sona erdirdiler.

Barack Obama videoda, “Michelle ve ben seni desteklemekten ve bu seçimlerde seni Oval Ofis’e taşımak için elimizden gelen her şeyi yapmaktan daha fazla gurur duyamayacağımızı söylemek için aradık,” dedi.

Kamala Harris’in adaylığı garanti değil

Michelle Obama ise Harris ile “gurur duyduğunu” söyledi ve kasım ayındaki seçimlerin “tarihi bir seçim olacağını” belirtti.

Obamaların desteği önemli çünkü Biden’ın çekilmesinin ardından eski başkan ve ailesinin aday olarak Michelle Obama’yı göstermek istediği konuşuluyordu.

Obamalar Harris’in kampanyası konusunda cuma gününe kadar sessiz kalmışlardı. Harris’i desteklemek için daha fazla beklemiş olsalardı, başkan yardımcısının kampanyasına duydukları güven konusunda şüphe uyandırmaya başlayabilirlerdi.

Axios: Biden, Harris’in Trump’ı yenebileceğine inanmıyor

Perşembe günü Trump’ın kampanyası, aralarında eski başkan Obama’nın da bulunduğu bazı Demokratların “daha ‘iyi’ birini beklediklerini” iddia eden bir açıklama yayınladı.

Barack Obama, Başkan Joe Biden’ın haziran ayında Trump’la girdiği ve birçok Demokrat açısından “felaketle sonuçlanan” münazaranın hemen ardından Biden’ı açıkça desteklemiş olsa da daha sonra sessizliğe büründü.

Bu sessizlik pek çok Demokrat tarafından Başkanın Cumhuriyetçi rakibini yenebileceğine dair güvenini kaybettiği şeklinde değerlendirildi.

Biden çekilecek mi?

Bunun yanı sıra Michelle Obama’nın Biden ailesi ile olan ilişkisinin bozulduğu, Başkana yönelik “çekil” baskısında da Barack Obama’nın payının bulunduğu öne sürülüyordu.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD ekonomisi ikinci çeyrekte %2,8 büyüdü

Yayınlanma

ABD Ticaret Bakanlığı perşembe günü yaptığı açıklamada, ABD ekonomisinin ikinci çeyrekte yıllık %2,8 oranında büyüdüğünü, bu oranın tüketici harcamalarının artması ve işletmelerin stoklarını artırmasıyla ekonomistlerin beklediğinden daha yüksek olduğunu söyledi.

Ekonomistler geçtiğimiz çeyrekte yıllık bazda %1,9’luk bir büyüme bekliyorlardı. Ekonomi yılın ilk üç ayında %1,4 oranında büyümüştü.

Perşembe günkü verilerde yakından izlenen ve stoklar, ticaret ve hükümet harcamalarını dışarıda bırakan bir talep göstergesi, yani özel yurtiçi alıcılara nihai hizmetler, %2,6 arttı.

Tüketici harcamaları %2,3 artarak ilk çeyrekteki %1,5’lik büyümeyi geride bıraktı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English