Ortadoğu
IMF ve BAE anlaşmaları Mısır ekonomini kurtaracak mı?

Yaşadığı döviz krizi nedeniyle zor günler geçiren Mısır, kredi karşılığında uzun zamandır direndiği IMF’nin taleplerini yerine getirmek için adım atan Mısır iki hafta önce de başkent Kahire’nin 350 kilometre kuzeybatısında bulunan Ras el-Hikma sahil bölgesini 24 milyar dolara Birleşik Arap Emirlikleri’ne satmıştı. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Mısır’ın peş peşe attığı bu iki kritik adımın ekonomiyi nasıl etkileyeceğine odaklanıyor:
***
IMF ve BAE Mısır’ın Ekonomik Krizini Hafifletmek İçin Devreye Girdi
Kahire’nin ana kreditörü ve Körfez’in en büyük bağışçısı bir kez daha imdada yetişerek kısa vadeli tüketici sıkıntılarına rağmen ülkenin son düşüşünü durdurabilecek büyük krediler, yatırımlar ve Merkez Bankası transferleri teklif etti.
Ben Fishman
6 Mart’ta Mısır Merkez Bankası, 8 milyar dolarlık genişletilmiş IMF kredi programının önünü açmak için uzun zamandır beklenen devalüasyonu açıkladı. Bu hamlenin Birleşik Arap Emirlikleri ile iki hafta önce tamamlanan devasa bir arazi anlaşmasından gelen nakit akışıyla mümkün olduğu görülüyor. Ancak kısa vadede, IMF ve Merkez Bankası’nın enflasyonu sınırlamaya odaklanmasına rağmen Mısırlıların Ramazan ayında fiyat artışlarından zarar görmesi muhtemel.
Mega Satış
23 Şubat’ta Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli, İskenderiye ve Marsa Matruh arasındaki Akdeniz kıyısının bir bölümü olan Ras el-Hikma’nın geliştirilmesini içeren BAE ile 35 milyar dolarlık bir anlaşmaya başkanlık etti. BAE’nin egemen varlık fonu ADQ, 171 milyon metrekarelik araziyi 24 milyar dolara satın almayı kabul ederken Kahire’ye de BAE’nin Mısır Merkez Bankası’ndaki mevcut mevduatından 11 milyar dolar ödemeyi kabul etti. Madbuli’ye göre bu mevduatların 5 milyar doları Ras el-Hikma anlaşmasının bir parçası olarak Kahire’ye aktarılacak, 6 milyar doları ise “Mısır’ın ekonomik büyümesini ve kalkınmasını desteklemek için Mısır genelindeki başlıca projelere yatırım” için kullanılacak. Bir sonraki hedef yeni bir Kızıldeniz tatil bölgesi olabilir.
Temelinin 2025 yılında atılması planlanan Ras el-Hikma projesinin bölgeyi bir turizm merkezi, sanayi bölgesi ve havaalanına dönüştürmek için 150 milyar dolar yatırım çekmesi ve bu süreçte Mısırlı şirketler ve işçiler için istihdam yaratması bekleniyor. Mısır, projede yüzde 35’lik bir hisseye sahip olacak. Projede adı geçen ortaklardan biri, hükümete yakın ve Kahire dışındaki yeni idari başkentin inşasında kilit bir oyuncu olan bir inşaat holdingi olan Talat Mustafa Grup.
Yaklaşık 200 milyar dolarlık varlığı kontrol eden ADQ, Abu Dabi Yatırım Otoritesi (1 trilyon dolar) ve Mubadala’nın (275 milyar dolar) ardından BAE’nin üçüncü en büyük fonu. Hem ADIA hem de ADQ’ya, Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed’in nüfuzlu kardeşi Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnoun bin Zayed el-Nahyan başkanlık ediyor. Ras el-Hikma yatırımı ADQ’nun portföyünün yüzde 10’undan fazlasını temsil ediyor. Daha da önemlisi, iki ülke liderleri arasındaki yakın ilişkiyi ve Abu Dabi’nin, Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi’nin iktidara gelmesinden bu yana BAE’nin Mısır’ın istikrarına olan bağlılığını diğer Körfez kreditörlerinden daha fazla gösterdiği teyit ediyor.
Ekonomik Etki
Yakın vadede, nakit akışı Mısır’ın mali krizini hafifletmeye yardımcı olacak ve rekor enflasyon ve döviz krizinden mustarip olan ekonomiye çok ihtiyaç duyulan doları enjekte edecek. Bu haftaki para birimi dalgalanmasının hemen ardından, Mısır lirası yılın çoğunu 30’da geçirdikten sonra dolar başına 50 liradan işlem görmeye başladı; karaborsa kuru 70’e kadar yükseldi. Bu, kurun 15 olduğu Nisan 2022’den bu yana gerçekleşen beşinci devalüasyon oldu. Merkez Bankası’na göre, “Döviz kurunun birleştirilmesi, resmi ve paralel döviz kuru piyasaları arasındaki farkın kapanmasının ardından döviz birikimlerinin ortadan kaldırılmasını kolaylaştırdığı için çok önemli.” Gerçekten de dolar kıtlığı ithalatı yavaşlattı, kritik malzemelerde kıtlığa yol açtı ve yatırımları engelledi.
Emirlik anlaşmasının ilk taksiti (10 milyar dolar teslim edildi) para birimindeki bu devalüasyonun dengelenmesine yardımcı olacak, aynı zamanda bankaların para çekme limitlerini hafifletecek ve havalelerdeki (transferlere erişilemeyeceği endişesi nedeniyle düşmüş olan) düşüşü tersine çevirecek. BAE’nin kalan kısmı iki ay içinde ödemesi bekleniyor.
Ayrıca bu paranın Mısır’ın borç krizini de hafifletmesi bekleniyor. Eylül 2023 itibariyle ülkenin dış borcunun GSYH’ye oranı yüzde 42’nin üzerindeyken, kısa vadeli borç ve borç servisi 40 milyar dolara yaklaşmıştı, buna karşılık 35 milyar dolar döviz rezervi bulunuyordu. Aynı zamanda, kısmen Gazze savaşının bir sonucu olarak gelirler de çok düştü. Yemen’deki Husi hareketinin ticari gemilere yönelik devam eden saldırıları nedeniyle turizm gelirleri düştü ve Süveyş Kanalı geçişlerinden elde edilen döviz gelirleri yarı yarıya azaldı- Ocak 2023’te 700 milyon dolar iken bu Ocak ayında 350 milyon dolara düştü.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin 11 milyar dolarlık mevduat transferinin pratikte nasıl işleyeceği belirsizliğini koruyor. Ekim ayı itibariyle BAE’nin Mısır Merkez Bankası’nda 6,3 milyar doları ve çeşitli Arap ülkelerinin Kahire’ye geçmişteki ekonomik sıkıntılarında yardımcı olmak için daha önce verdiği 16 milyar doların belirtilmemiş bir kısmı bulunuyordu. Her ne kadar 11 milyar dolar kolaylıkla yatırıma dönüştürülemese de 1 Şubat itibariyle 35,3 milyar dolar uluslararası rezervi bulunan Merkez Bankası’nın bilançosuna acil bir destek sağlayacak.
IMF’nin Reform Kriterleri
Mısır’ın para birimini dalgalanmaya bırakmasının ardından IMF, kredi programını 8 milyar dolara genişletmek için teknik düzeyinde bir anlaşma yapıldığını duyurdu. Bir önceki 3 milyar dolarlık program Aralık 2022’de, Kovid-19 salgını ve Ukrayna savaşının buğday maliyetini önemli ölçüde artırmasının ardından tarafların Genişletilmiş Fon Kolaylığı üzerinde anlaşmaya varmasıyla oluşturulmuştu. Bu anlaşma Mısır’ı Arjantin’in ardından IMF’nin en yüksek ikinci borçlusu haline getirmişti. Kahire, 2022 programının bir parçası olarak para birimini dalgalandırmayı, harcamaları kısmayı ve devlete ait şirketlerin bir kısmını satarak bir özelleştirme programı uygulamayı kabul etti. Ancak bu önlemlerin çoğu Sisi’nin yeniden seçilme kampanyası nedeniyle 2023’e ertelendi ve IMF Genel Müdürü Kristalina Georgieva Mısır’ın devalüasyon yapmaması halinde “rezervlerinin eriyeceği” uyarısında bulundu.
Georgieva geçen Ekim ayında Gazze savaşının patlak vermesinden bu yana, çatışmanın Mısır ekonomisi üzerindeki etkisini kabul ederek daha sempatik bir tutum sergiledi. Son olarak BAE ile yapılan arazi anlaşmasını “çok olumlu bir işaret” olarak nitelendirdi. Ancak 8 milyar dolarlık IMF programının başlangıçta öngörülen 10-12 milyar dolarlık miktardan daha küçük olması dikkat çekici.
Özelleştirmeyle ilgili olarak, bir önceki IMF programı Mısır’dan, bazı askeri işletmeler de dahil devlete ait otuz beş şirketi satarak kendi özelleştirme planını uygulamasını istemişti. Aralık ayında Madbuli, hükümetin aralarında sanayi firmaları, oteller ve yenilenebilir enerji girişimlerinin de bulunduğu on dört şirketin tamamen veya kısmen satışından 5.6 milyar dolar elde ettiğini açıkladı. Alıcıların çoğu hükümete yakın Mısırlı özel şirketler (otellere odaklananlar) ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait kuruluşlardı.
5.6 milyar dolarlık rakamın doğrulanması zor çünkü rapor edilen anlaşmaların çoğunda çeşitli mülkiyet paylarından bahsediliyor ve gerçek satış fiyatı belirtilmiyor. Bu alımların çoğunun azınlık hisseleri olduğu göz önüne alındığında alıcıların özelleştirmenin temel amaçlarından biri olan şirketlerin performansı ve verimliliği üzerinde sınırlı bir etkisi olabilir. Yine de lira istikrar kazandığında yeni yatırımcılar ortaya çıkabilir. Şimdilik, bankalar ve sigorta şirketleri de dahil en değerli devlet şirketleri satılmadı.
ABD’nin Rolü
Washington’un bakış açısına göre Mısır’ın ekonomik tehlikeleri, Gazze savaşı ve Kahire’nin Hamas’la arabulucu olarak oynadığı merkezi rolün gölgesinde kaldı. Mali krizi ve Mısır’ın istikrarı üzerindeki potansiyel etkilerini ele almak ABD’nin süregelen bir hedefi, ancak acil bir öncelik değil, özellikle de gözlemciler savaşın sona ermesinin Kahire’nin gelir akışını iyileştireceğini ve Mısırlı şirketlerin Gazze’nin yeniden inşasına katılmasının önünü açacağını bekledikleri için. Dahası BAE, mevcut ve gelecekteki yatırımlarından oluşan devasa portföyü ve insan hakları konusundaki uyumlu görüşüyle Mısır’ın ekonomik karar alma mekanizması üzerinde Washington’dan çok daha fazla etkiye sahip.
Yine de ABD, kamu harcamalarının azaltılmasından IMF reform programının diğer bileşenlerinin uygulanmasına kadar daha sağlam ekonomik uygulamaları teşvik ederek önemli bir rol oynayabilir. Bunlar arasında devlete ve orduya ait şirketlerin avantajlarını sınırlandırarak özel sektörü geliştirmek için IMF ve Mısır ile birlikte çalışmak da yer alıyor. Biden yönetimi ve Kongre ayrıca Mısır’daki özel Amerikan yatırımlarını ve son on yıldaki zorlu ekonomik koşullara rağmen karlı özel sermaye şirketlerine yatırım yapan Mısır-Amerikan Girişim Fonu gibi kamu-özel girişimlerini de teşvik etmeli.
Ortadoğu
Hürmüz kapanırsa petrol 90 dolara fırlayabilir

Citigroup’a göre, Hürmüz Boğazının kapatılması halinde Brent ham petrolü varil başına 90 dolara kadar yükselebilir.
Şirket, bu önemli su yolunun uzun süreli olarak kapatılmasının olası olmadığını da savundu.
Anthony Yuen ve Eric Lee’nin de aralarında bulunduğu analistler, bankanın mevcut iyimser senaryosuna atıfta bulunarak, “Boğazın kapatılması, fiyatlarda keskin bir artışa yol açabilir. Fakat tüm çabaların yeniden açılmaya odaklanacağı için sürecin kısa olacağını ve birkaç ay sürmeyeceğini düşünüyoruz,” dedi.
Hürmüz Boğazı, Basra Körfezinin girişinde bulunan dar bir su yolu ve OPEC’in önde gelen üreticileri Suudi Arabistan ve Irak da dahil olmak üzere, dünya günlük petrol üretiminin yaklaşık beşte biri buradan geçiyor.
Citigroup’un tahminine göre, birkaç ay boyunca günde yaklaşık 3 milyon varil petrol üretimi kesintiye uğrayabilir.
Citigroup’a göre, İran’ın ham petrol ihracatındaki herhangi bir kesinti, fiyatlar üzerinde beklenenden daha az etki yaratabilir. Banka, ülkenin sevkiyatlarının azaldığını ve Çin rafinerilerinin daha az alım yaptığını belirtti.
Brent vadeli işlemleri şu anda varil başına 77 dolar civarında işlem görüyor.
Ortadoğu
Tahran’ın menzilindeki ABD üsleri

ABD Başkanı Trump’ın İran’a doğrudan saldırı seçeneğini gündeme alması durumunda İran’ın hedef alabileceği ABD üsleri bölgenin dört bir yanına yayılmış durumda. İran’ın Katar’ı bu ülkedeki ABD üssünün meşru hedef olduğu yönünde uyardığı belirtiliyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a yönelik doğrudan saldırıları gündeme almasıyla, Ortadoğu’daki Amerikan üsleri misilleme tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Tahran yönetimi, saldırı durumunda hızla karşılık vereceğini net bir şekilde duyurdu.
İran Savunma Bakanı Aziz Nasirzadeh, “ABD saldırırsa, bölgedeki tüm ABD üsleri menzilimizde ve cesurca hedef alınacaklar” dedi. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de sosyal medyadan yaptığı açıklamada, “Eğer ABD bu çatışmaya askeri olarak girerse, uğrayacağı zarar kesinlikle telafi edilemez olacak” ifadelerini kullandı.
Şu anda Ortadoğu’da on binlerce Amerikan askeri konuşlanmış durumda.
Washington Post’un yaptığı derlemeye göre İran’ın olası misillemesinin hedefi olabilecek Ortadoğu’daki Amerikan askeri üsleri şöyle:
Irak’ta Ayn’ül Esad Hava Üssü, başkent Bağdat’ın 240 kilometre batısında yer alıyor ve ABD ile Irak hava kuvvetlerinin ortak kullanımında. Binlerce Amerikan askerine ev sahipliği yapan üs, ülkedeki en büyük ABD konuşlanması olarak öne çıkıyor. İran ve Irak’taki milis güçler tarafından son yıllarda defalarca hedef alındı.
ABD’nin Ocak 2020’de İranlı General Kasım Süleymani’yi öldürmesinin ardından, İran bu üsse 16 füze fırlatmış; 11’i isabet etmiş, onlarca ABD askeri yaralanmıştı. Aynı saldırı sırasında Irak’ın kuzeyindeki Erbil’de bulunan başka bir ABD üssü de hedef alınmıştı.
Irak’taki direniş örgütleri Ayn’ül Esad üssüne en son ağustos ayında füze ve İHA saldırısı düzenledi.
Suriye’deki ABD varlığı da dikkat çekiyor. Trump yönetimi, bu ay yaptığı açıklamada ülkedeki 8 ABD üssünden yalnızca birinin, güneydeki Tanf Üssü’nün korunacağını duyurdu. Ancak çekilme takvimi belirsizliğini koruyor. Tanf’ın 20 kilometre güneyinde yer alan Ürdün’deki Tower 22 adlı ABD ileri karakolu, Ocak 2024’te düzenlenen bir İHA saldırısında üç ABD askerinin hayatını kaybettiği, onlarcasının da yaralandığı olayla gündeme gelmişti.
Basra Körfezi’ndeki stratejik konuşlanmalar
ABD’nin Körfez bölgesindeki en büyük deniz gücü konuşlanması, Bahreyn’deki Deniz Destek Tesisi. ABD 5. Filosu’nun karargâhı olan bu üste yaklaşık 8 bin 300 ABD askeri görev yapıyor. Katar’da bulunan El-Udeyd Hava Üssü ise Ortadoğu’daki en büyük ABD askeri varlığına sahip tesis. Doha’nın güneybatısında yer alan üs, 10 binden fazla askeri ağırlayabiliyor ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) için ileri komuta merkezi işlevi görüyor.
Kuveyt’teki Kamp Buehring ve Ali El-Salem Hava Üssü, ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri’nde yer alan El-Dafra Hava Üssü, ABD Hava Kuvvetleri’nin 380. Hava Görev Kanadı’na ev sahipliği yapıyor.
Avrupalı bir yetkiliye göre, İranlı yetkililer bu hafta Katar’a ABD üslerinin olası ABD saldırısına karşılık olarak “meşru hedef” olacağı uyarısını yaptı.
Diplomatik noktalar ve sivil tehditler
Bölgede bulunan ABD büyükelçilikleri ve diplomatik misyonları da potansiyel hedefler arasında yer alıyor. ABD, Irak ve İsrail’deki bazı diplomatik personel ve aile bireylerini tahliye etti.
İran’taki direniş örgütlerinin bölgedeki ABD personeline ve çıkarlarına saldırı düzenleyebileceği iddia ediliyor. Haşdi Şabi bileşenlerinden Hizbullah Tugayları’nın (Ketaib Hizbullah) güvenlik yetkilisi Ebu Ali el-Askeri, “Amerikan üsleri, ördek avına dönüşecek… Gökyüzünde uçaklarını bekleyen sürprizlerden bahsetmeye bile gerek yok” dedi.
Bu gelişmelerin ardından Fransa’nın ulusal havayolu şirketi Air France ve Hollanda Kraliyet Havayolları (KLM) çarşamba gecesi Dubai Uluslararası Havalimanı’na yapılan tüm uçuşları iptal etti. Air France, gerekçe olarak “bölgedeki güvenlik durumunu” gösterdi.
ABD’nin olası saldırı noktaları: Whiteman ya da Diego Garcia
ABD’nin İran çevresindeki üsleri saldırı gerçekleştirebilecek kapasiteye sahip olsa da uzmanlara göre büyük çaplı bir operasyon daha çok bölge dışından desteklenecek.
ABD Hava Kuvvetleri’ne ait B-2 hayalet bombardıman uçağı, İran’ın yeraltındaki Fordo nükleer tesisi gibi hedefleri vurabilecek “sığınak delici” bombaları taşıyabilen tek uçak türü. Bu uçaklar, Missouri’deki Whiteman Hava Üssünden kalkarak Ortadoğu’ya 30 saatten uzun sürede havada yakıt ikmali yapılan uçuşlarla ulaşabiliyor.
Pazar günü ABD, ana karadan Avrupa’ya en az 30 yakıt ikmal uçağı konuşlandırdı.
Olası saldırılar ayrıca, Hint Okyanusu’ndaki Diego Garcia Adası’nda bulunan Deniz Destek Tesisinden de yapılabilir. İngiltere’ye ait olan bu askeri adada ABD ve İngiliz donanması ortak operasyon yürütüyor. Analistlere göre B-2 uçakları buradan İran’a 5-6 saat içinde ulaşabiliyor. ABD daha önce buradan Irak ve Afganistan’a yönelik saldırılar gerçekleştirmişti.
Pentagon ayrıca, bu hafta USS Nimitz uçak gemisini Orta Doğu’ya yönlendirdi. Gemi, bölgede halihazırda görev yapan USS Carl Vinson ile birlikte iki ABD uçak gemisinden biri olacak.
Ortadoğu
Grossi: UAEA raporu İran’a saldırı için temel oluşturmaz

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, ajansın İran hakkındaki son raporunun bu ülkeye yönelik bir askeri harekata gerekçe olamayacağını belirtti.
Grossi, CNN‘e verdiği röportajda, belgenin “yeni bir şey içermediğini” vurguladı.
Grossi, “İran’daki nükleer denetimlere ilişkin rapor, herhangi bir askeri eylem için temel teşkil edemez. Askeri harekat, bizim söylediklerimizle hiçbir ilgisi olmayan siyasi bir karar. Ayrıca, bu raporda söylediklerimiz esasen yeni bir şey değil,” diye konuştu.
‘Sistematik nükleer silah programına dair kanıt yok’
Grossi, UAEA’nın elinde İran’ın sistematik bir nükleer silah geliştirme ve üretme programı yürüttüğüne dair herhangi bir gösterge bulunmadığını da sözlerine ekledi.
UAEA Başkanı, 18 Haziran’daki bir başka açıklamasında da İran’ın nükleer silah programı yürüttüğüne dair bir kanıt görmediklerini ifade etmişti.
Grossi, güvenlik koşulları elverdiğinde, ajansın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) kapsamındaki yükümlülükler uyarınca ülkedeki denetimlere devam edeceğini belirtmişti.
İran’ın nükleer programı, Tahran ile Batılı güçler ve özellikle İsrail arasında uzun süredir devam eden bir gerilim kaynağı.
Tel Aviv, İran’ın nükleer silah elde etme niyetinde olduğunu iddia ederken, Tahran ise nükleer faaliyetlerinin tamamen barışçıl amaçlı olduğunu savunuyor.
ABD’li Senatör Warner: İstihbaratımız İran’ın nükleer silah programına dair kanıt bulamadı
-
Görüş4 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu3 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi5 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 3