Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

“Irak ve Türkiye’nin güvenliği bölünmez bütündür”

Yayınlanma

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 13 yıl aradan sonra geldiği Bağdat’ta Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ile baş başa ve heyetler arası görüşme gerçekleştirdi.

Bağdat’taki Hükümet Sarayı’ndaki gerçekleşen görüşmenin ardından iki ülke arasında gerçekleştirilecek 26 işbirliği anlaşmasına imza atıldı. İmza töreninde, “Irak Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Su Alanında İşbirliği Çerçeve Anlaşması” ile “Stratejik Çerçeveye İlişkin Mutabakat Zaptı”, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Irak Başbakanı Sudani tarafından imzalandı.

Törenden sonra düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Erdoğan, “Ziyaretimin ve az önce imzalanan anlaşmaların, Türkiye-Irak münasebetlerinde yeni bir dönüm noktasını teşkil edeceğine inanıyorum. Sayın Başbakanla birlikte altına imza attığımız ortak işbirliği için stratejik çerçeve anlaşması, sağlam bir yol haritasını teşkil ediyor” dedi.

Anlaşma metniyle güvenlik, terörle mücadele, ekonomi, ticaret, enerji, ulaştırma, çevre, sınır aşan sular, sağlık, eğitim gibi pek çok alanda teknik müzakerelerin sürdürülmesini ve takibini sağlayacak ortak daimî komiteler kurulmasına karar verdiklerini anlatan Erdoğan, ayrıca güvenlikten ticarete, ulaştırmadan tarıma, pek çok başlıkta akdedilen metinlerin, ilişkilerinin ahdi zeminini güçlendirirken yeni işbirliği imkanlarını da beraberinde getireceğini kaydetti.

“Tüm desteği sağlamaya hazırız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, imza altına aldıkları anlaşmaların bihakkın hayata geçirilmesi için de gereken koordinasyonu sağlayacaklarını belirterek, şunları söyledi: “Cumhurbaşkanı Sayın Reşid ve ardından Başbakan Sayın Sudani ile gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde Türkiye-Irak ilişkilerini geniş bir yelpazede ele aldık. Güvenlik ve terörle mücadelede işbirliği, en önemli gündem maddelerimizden birini oluşturdu. Irak topraklarından Türkiye’yi hedef alan terör örgütü PKK’ya ve uzantılarına karşı alabileceğimiz müşterek adımları istişare ettik. PKK’nın, Irak’ta yasaklı örgüt ilan edilmesini memnuniyetle karşıladık. Resmen terör örgütü ilan edilerek Irak topraklarındaki varlığının en kısa zamanda sonlanacağına olan güçlü inancımı, bu vesileyle mevkidaşlarımla paylaştım. Bu komşuluk ve kardeşlik hukukumuzun da gereğidir. Irak Hükümeti’nin bu doğrultuda atacağı her adımda ihtiyaç duyacağı tüm desteği sağlamaya hazırız. FETÖ’yle ortak mücadeleye dair beklentimiz de bu kulvardaki gündem başlıklarımızdan birini teşkil etti.”

Irak’ın, önde gelen ticaret ortaklarından olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu: “Geçtiğimiz yıl 20 milyar dolar seviyesinde seyreden ticaret hacmimizi daha üst seviyelere taşımak istiyoruz. Sayın Başbakanla bu çerçevede atılacak adımları ele aldık. Ticaretimizin önündeki suni engellerin ortadan kaldırılması noktasında yapılabilecekleri değerlendirdik. Kalkınma Yolu Projesi’nin bu hedef bakımından hayati önemine değindik. Başta Irak olmak üzere tüm bölgemizin istikrarına ve refahına büyük katkı sunacak bu stratejik planlamaya dair kararlılığımızı, imzaladığımız Mutabakat Muhtırasıyla perçinlemiş olduk.”

Erdoğan, Irak’ın su konusunda yaşadığı sıkıntıların farkında olduklarını ve iklim krizi ile kuraklığın Irak’ı olduğu kadar Türkiye’yi ve bütün dünyayı olumsuz etkilediğini vurgulayarak, “Su miktarı kadar, israfın önüne geçilerek suyun verimli kullanılması da önemlidir. Tesis ettiğimiz ortak daimî komite, su alanındaki işbirliğimizi, akılcı, bilimsel temelde ve ortak çıkarlarımızı dikkate alarak daha ileriye taşıyacak. Görüşmelerimizde ayrıca enerji, sanayi, sağlık, eğitim, bilim, turizm ve diğer başlıklarda da mevcut işbirliğimizin geliştirilmesine yönelik ortak irademizi bir kez daha teyit etmiş olduk” diye konuştu.

Irak ziyaretini, Filistin’de yaşanan insanlık dramının yansımaları altında gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gazze’de akan kanın durması için elimizden geleni yapıyoruz. Mevkidaşlarımla İsrail’in Filistin’de uyguladığı zulüm ve ihtilafın bölgemize etkilerini de ele aldık. Atabileceğimiz müşterek adımlar hakkında istişarede bulunduk. İsrail ile İran ekseninde yaşanan gelişmeler savaşın yayılma ve tırmanma riskini arttırmakta, dahası Filistin’deki katliamı gölgelemektedir. Bu gerilimden Iraklı kardeşlerimiz de olumsuz etkilenmektedir. Buradan ilgili tüm taraflara gerilimi tırmandırıcı adımlardan kaçınmaları telkinimi tekrar hatırlatmak istiyorum. 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğe haiz bir Filistin devletinin kurulması, bölge barışının anahtarıdır.”

Erdoğan, Irak’la ilişkilere dostluk, kardeşlik ve komşuluk hukuku açısından bakmaya devam edeceklerini belirterek, “Geçmişte olduğu gibi iyi ve kötü günlerinde Iraklı kardeşlerimizin yanında olmayı sürdüreceğiz. Bölgesel gelişmeler açısından kritik bir dönemde gerçekleşen ziyaretimin inşallah yeni başlangıçlara vesile olacağına inanıyorum” diye konuştu.

“Irak topraklarından başka ülkeye saldırı düzenlenemez”

Irak Başbakanı Sudani de su düzeyinde de anlaşmalar imzaladıklarını kaydederek, “Bunlar (su anlaşmaları) sulama sistemlerini yenileyecek. Bu anlaşmanın ayrıca Irak’ın su hissesine de olumlu etkileri olacak ve komşu ülke Türkiye’ye de fayda sağlayacak. Biz (Irak ve Türkiye) birbirimize suyun yukarından (Türkiye) aşağıya (Irak) akmasındaki gibi tek bir yaşam çizgisiyle bağlıyız” ifadelerini kullandı.

İki ülke arasındaki güvenlik işbirliğine de değinen Sudani, “Türkiye ve Irak’ın istikrarını sağlayacak güvenlik işbirliğinde mutabık kaldık. Bu (güvenlik işbirliği), terörle işbirliği yapabilecek silahlı grupların oluşturabileceği ve iki ülkenin güvenliğini bozabileceği tehlikeye karşı mücadele etmesine yardımcı olacak. Bu ayrıca, sınır bölgelerindeki alanların daha fazla kontrol altına alınmasını da sağlayacak. Irak ve Türkiye’nin güvenliği bölünmez bir bütündür. Aramızdaki güvenlik işbirliği bölge için önemlidir. Böylece iki ülke arasındaki ilişkiler örnek alınacak düzeyde olur” diye konuştu.

Sudani, dengeli, ortak çıkar ve iyi komşuluğa dayalı politika izlediklerini vurgulayarak, “Irak topraklarından başka bir ülkeye saldırı düzenlenmesine izin veremeyiz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinin, İsrail’in Gazze’ye düşmanca saldırılarının sürdüğü riskli ve tehlikeli bir dönemde gerçekleştirilmesinin önemli olduğunu ifade eden Sudani, “Kudüs, İslam’ın sembolüdür ve Filistin’in kutsallıklarına hakaret kabul edilemez” şeklinde konuştu.

4 ülke “Kalkınma Yolu”na imza attı

Ziyaret sırasında Erdoğan ve Sudani himayesinde Irak, Türkiye, Katar ve BAE arasında, Kalkınma Yolu Projesi’nde işbirliğine ilişkin 4’lü mutabakat zaptı imzalandı.

Bağdat’taki Hükümet Sarayı’nda imzalanan mutabakat zaptı, imza töreninde Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Irak Ulaştırma Bakanı Rezzak Muhaybis, Katar Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Casim bin Seyf es-Sulayti ile BAE Enerji ve Altyapı Bakanı Süheyl Muhammed el-Mezrui de hazır bulundu.

“Kalkınma Yolu güvenlik ve istikrarı destekleyecek”

Türkiye ile çeşitli alanlarda ortak anlaşmalar imzaladıklarını ifade eden Sudani, “Bugün Kalkınma Yolun Projesi’ne ilişkin ilkeleri içeren dörtlü mutabakat zaptı imzaladık. Kalkınma Yolu Projesi, Dicle ve Fırat nehirlerinin Türkiye’den akıp Irak’a ulaşması gibi batıyla doğuyu birbirine bağlayacak ekonomik nehirdir. Bu yol, Irak’tan Türkiye’ye ve oradan da Avrupa’ya uzanıyor. Bu proje, aynı zamanda bölge haklarını ve onların kültürünü birbirine yakınlaştırır ve çeşitli alanlarda ortaklıkları geliştirecek. Kalkınma Yolu Projesi, bölgedeki güvenlik ve istikrarı destekleyecek” dedi.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu da sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Kalkınma Yolu Projesi, Basra Körfezi’nden kara ve demir yollarıyla Türkiye’ye ve Avrupa’ya uzanıyor. Irak ve Türkiye’yi birbirine bağlarken, küresel anlamda da önemli bir ticari koridor oluşturmayı amaçlıyoruz. Proje, ülkemizin ve bölgemizin ekonomik ve jeopolitik statüsünü de güçlendirecek.”

DİPLOMASİ

Rusya kamuoyu, Trump’ın ‘savaşı bitirme’ vaadine karşı şüpheli

Yayınlanma

Rusya’da düzenlenen son kamuoyu yoklamasına göre, Rusların yüzde 51’i Donald Trump’ın Ukrayna’daki savaşı altı ay içinde bitirebileceğine inanmıyor. Bununla birlikte, genç nesiller arasında Trump’a dair olumlu beklentiler ve iki ülke ilişkilerinde iyileşme umutları daha yaygın.

VTsIOM’un düzenlediği ve bulguları Kommersant tarafından aktarılan her iki Rus yurttaşından biri (yüzde 51), ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’daki savaşı altı ay içinde bitirebileceğine inanmıyor. Aynı zamanda, katılımcıların yaklaşık üçte biri (yüzde 31) Trump’ın bu uzun süredir devam eden çatışmayı hızlıca çözme şansına sahip olduğunu düşünüyor.

15 Ocak’ta 1600 kişiyle yapılan ankete göre, katılımcıların yüzde 35’i Trump döneminde Rusya-ABD ilişkilerinin iyileşmesini bekliyor.

Ancak yüzde 45’lik bir kesim, bu ilişkilerde bir değişiklik olmayacağını, yüzde 7 ise kötüleşme ihtimalini öne sürüyor.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, 2021’de Joe Biden ABD Başkanı olduğunda Rusların sadece yüzde 12’si ilişkilerin iyileşmesini bekliyordu. 2012’de Barack Obama döneminde bu oran yüzde 25’ti.

Trump’a karşı kişisel tutum sorulduğunda, katılımcıların yüzde 61’i “hiçbir şekilde ilgilenmediklerini” ifade etti. Trump’a olumlu bakanların oranı yüzde 22, olumsuz görüş belirtenlerin oranı ise yüzde 11 oldu.

Trump’a en büyük sempatiyi genç nesiller gösteriyor. 2001 sonrası doğan “Z kuşağı” katılımcılarının yüzde 37’si ve 1992-2000 arasında doğan “genç Y kuşağı” bireylerinin yüzde 28’i Trump’ı destekliyor.

Bu gruplar aynı zamanda, iki ülke ilişkilerinin iyileşeceğine dair daha fazla umut taşıyor (sırasıyla yüzde 47 ve yüzde 46).

Reuters tarafından daha önce yayımlanan Gradus Research’in Ukrayna’da yaptığı anket de Ukraynalıların yüzde 31’inin Trump’ın savaşı hızlıca bitirebileceğine inanmadığını, yüzde 31’lik bir kesimin ise bu konuda kararsız olduğunu ortaya koymuştu.

Ukrayna hükümeti ise Trump’ın barışı sağlayabileceğine inanıyor. Ukrayna parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Aleksandr Merejko, “Ukrayna, Trump için bir başarı hikâyesi olmalı,” dedi. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ise savaşın 2025’te sona erebileceğini, çünkü Trump’ın büyük çaba gösterdiğini ve Rusya’ya baskı yapabilecek kapasiteye sahip olduğunu belirtti.

Trump, ocak ayında Ukrayna’daki savaşı altı ay içinde bitirebileceğini umduğunu ifade etti. Ancak seçim kampanyası sırasında bu çatışmayı 24 saat içinde sonlandırma sözü vermişti. Reuters’a konuşan Trump’ın yardımcıları, bu vaadin seçim dönemi abartısı, çatışmayı çözmenin zorluklarını yeterince değerlendirmeme ve yeni bir yönetim kurmak için gereken zamanı göz ardı etme sonucu ortaya çıktığını belirtti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump ilk 100 günde Çin’i ziyaret edecek mi?

Yayınlanma

Donald Trump’ın görevdeki 100 gün içinde Çin’i ziyaret etme planı Pekin için “gerçek bir diplomatik ikilem” yaratabilir.

Çinli bir akademisyen böyle bir ziyaretin dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki ilişkilerin istikrara kavuşturulmasının önemine işaret edeceğini ve Çin’in bunu “aktif bir şekilde değerlendireceğini” söyledi.

Wall Street Journal (WSJ) geçen hafta Trump’ın danışmanlarına göreve geldikten sonra Çin’e seyahat etmek istediğini söylediğini ve Çin’den ithal edilen mallara yönelik yüksek gümrük vergisi tehditleriyle “gerilen” ilişkileri derinleştirmeye çalıştığını bildirdi.

ABD’nin seçilmiş başkanı pazartesi günü yemin ederek görevine başlayacak.

WSJ’nin haberi iki lider arasında cuma günü yapılan ve kısa video uygulaması TikTok’tan fentanil ve ticarete kadar çeşitli konuların ele alındığı telefon görüşmesinin ardından geldi.

Çin Sosyal Bilimler Akademisi’nde ABD-Çin ilişkileri uzmanı olan Lu Xiang, bir devlet başkanının Çin’e yapacağı ziyaretin genellikle altı ay ya da daha uzun bir ön çalışma gerektirdiğine dikkat çekti.

South China Morning Post’a konuşan Lu, yine de her iki tarafın da protokol açısından daha az talepkar olması halinde bir ziyaretin “mümkün olan en kısa sürede” düzenlenebileceğini söyledi.

Örneğin Xi, Trump’la Nisan 2017’de Florida’daki Mar-a-Lago malikanesinde bir araya geldiğinde ABD Başkanı ilk döneminin henüz 11. haftasındaydı.

Devlet haber ajansı Xinhua’ya göre cuma günkü telefon görüşmesinde Xi, Trump ve kendisinin etkileşimlere “büyük önem” verdiklerini ve “Çin-ABD ilişkilerine iyi bir başlangıç” yapmayı umduklarını söyledi.

Çin Dışişleri Bakanlığı pazartesi günü yaptığı açıklamada Pekin’in yeni ABD yönetimiyle birlikte çalışmaya hazır olduğunu belirtti. Bakanlık sözcüsü Mao Ning, Trump’ın olası ziyaretiyle ilgili bir soru üzerine amacın “yeni bir başlangıç noktasından Çin-ABD ilişkilerinde daha fazla ilerleme sağlamak” olduğunu söyledi.

Ziyaretin gerçekleşmesi halinde Trump, görevdeki ilk 100 gününde Çin’e seyahat eden az sayıdaki Amerikan başkanından biri olacak.

Bunu yapan son başkan George H.W. Bush, Şubat 1989’da, 41. ABD başkanı olarak göreve başlamasından bir ay sonra Çin’i ziyaret etmişti.

Lu, “[Trump] bu talebi resmi olarak göreve başlamadan önce yaptığı için Çin’in bunu aktif olarak değerlendireceğine inanıyorum” dedi.

“Trump’ın ilk 100 gününe takılıp kalmamamız gerektiğini düşünüyorum ama yakın gelecekte üst düzey bir ziyaret gerçekleştirmek bence tamamen mümkün ve Çin-ABD ilişkilerinin gerçekliği için gerekli” değerlendirmesini yaptı.

Hopkins-Nanjing Merkezi’nde uluslararası siyaset profesörü olarak görev yapan David Arase, yabancı bir liderin Pekin’e yapacağı ziyaretin “şatafatlı ve gösterişli bir olay olmadığını, ikili liderlik görüşmelerini ve anlaşmalarını kolaylaştırmak için daha basit bir şey olduğunu” söyledi.

“Ancak Trump, Çin’in geleceğini kurabilecek ya da bozabilecek tek ülkeye liderlik edeceği için özel bir durum olacaktır. Bu yüzden de özel muameleye ihtiyacı var. Böyle bir ziyaretin ne kadar özel olacağı Pekin için gerçek bir siyasi ve diplomatik ikilemdir,” dedi.

Rubio da Çin’e gidecek mi?

Bir başka olası anlaşmazlık noktası da Trump’ın Çin’e kimi götüreceği ve yeni Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun bu kişiler arasında yer alıp almayacağı olabilir.

Rubio 2020’de Pekin tarafından iki kez yaptırıma tabi tutulmuştu – ilki ABD’nin Uygurlarla ilgili iddialarla üst düzey Çinli yetkililere karşı aldığı tedbirlere misilleme olarak, ikincisi ise 2019’daki Hong Kong protestolarının ardından anakara Çin ve Hong Kong yetkililerinin eylemleri ya da politikaları nedeniyle ABD tarafından yaptırıma tabi tutulmasının ardından.

Arase, Trump’ın Rubio’nun ziyarette kendisine eşlik etmesine izin verilmesini talep edebileceğini, zira yeni başkanın en üst düzey diplomatı olmadan Pekin’le nasıl esaslı görüşmeler yapabileceğini görmenin zor olduğunu söyledi.

Ancak Lu’ya göre başına buyruk Trump, ekibine ve dışişleri bakanına daha az güvenerek “endişe duyduğu sorunlarla doğrudan ilgilenmeyi tercih edebilir”.

Lu, yeni yönetimde başkanın yabancı liderlerle sorunları doğrudan çözmesinin normal bir uygulama haline bile gelebileceğini söyledi.

Lu, Trump ve Xi arasında “bir noktada” bir toplantı yapılacağını ve iki tarafın diyalog için bir kanal kurduğunu da sözlerine ekledi.

Lu, Trump’ın “artık Çin-ABD ilişkilerinin kritik bir dönemde olduğunu ve ilişkilerin düzgün bir şekilde ele alınmasının ABD’nin karşı karşıya olduğu diğer pek çok sorunu çözmesine yardımcı olacağını anladığını” söyledi.

Trump bu ayın başlarında Xi ile temsilcileri aracılığıyla görüştüğünü söylemiş ve Pekin’in Cuma günkü telefon görüşmesine ilişkin açıklamasına göre iki lider stratejik bir iletişim kanalı kurulması konusunda mutabık kalmıştı.

Lu, “[Trump] [Çin ile] nispeten istikrarlı bir iletişim kanalına sahip olmalı, eğer bu kanal zaten mevcutsa ve karşılıklı ziyaretler konusunun zaten görüşüldüğüne inanıyorum” dedi.

“Bence [ziyaret] son derece beklenen ve son derece mümkün” diye ekledi.

Renmin Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Diao Daming de, ilişkilerin istikrarlı kalması ve “atmosfer ve koşulların” uygun olması halinde Trump’ın Çin’e erken bir ziyaret gerçekleştirmesinin mümkün olabileceğini söyledi.

Diao, iki tarafın ziyaret öncesinde ulusal güvenlik danışmanlarının da katılacağı üst düzey görüşmeler yapabileceğini de sözlerine ekledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Polonya, Trump ile alışverişe hazırlanıyor

Yayınlanma

Avrupa’nın son yıllarda öne çıkan ülkelerinden Polonya, Donald Trump’ın ikinci dönemine hazırlanıyor.

Yemin töreninden birkaç gün önce, Başbakan Donald Tusk geçen hafta yeni yönetime zeytin dalı uzattı.

Tusk, “[Başkan] Trump’ın satır aralarını okumak yerine ev ödevimizi yapalım. Yeni Washington yönetimi bizim bu konuda ne kadar ciddi olduğumuzu gördüğünde Ukrayna’ya karşı daha farklı, daha iyimser bir yaklaşım benimseyecektir,” dedi.

Polonya Cumhurbaşkanı ve muhalefetteki muhafazakâr Hukuk ve Adalet’e (PiS) yakın Andrzej Duda ise, Trump’ın göreve başlamasının ardından ortaya çıkabilecek “fırsatlardan” söz etti.

Ukrayna savaşının başlamasının ardından Polonya savunma harcamalarını iki katına çıkardı ve ağırlıklı olarak Amerikan yapımı ve Güney Kore yapımı milyarlarca dolarlık silah siparişi verdi.

Halihazırda NATO’nun Avrupa’daki en yüksek harcamasını yapan ülke konumundaki Polonya, 2024’te GSYİH’sinin %4,12’ü olan savunma harcamalarını bu yıl %4,7’ye çıkarmayı hedefliyor.

Varşova, Trump’ın NATO üyesi ülkelerin savunma harcamalarını GSYİH’nin %5’ine çıkarma fikrini desteklemeye istekli olduğunu söyledi ki bu oran şu anda ABD de dahil olmak üzere tüm ülkelerin harcadığından daha fazla.

Polonya, Trump’lı dünyanın ‘transatlantik bağlantısı’ olmak istiyor

Polonya’nın Trump’a yapacağı “satış flörtünün” bir parçası da ülkenin savunma harcamalarının her halükarda büyük ölçüde ABD’ye fayda sağlaması: Varşova son yıllarda Washington’dan yüzlerce Abrams tankı, 32 F-35A savaş uçağı, 96 Apache helikopteri ve HIMARS satın aldı.

Aynı zamanda Polonya, özellikle ülkenin kuzeyindeki liman kenti Świnoujście’deki terminale tedarik edilecek LNG gazının satın alınması söz konusu olduğunda, enerji sektöründe işbirliğini artırmayı hedefliyor.

Polonya Savunma Bakanı Władysław Kosiniak-Kamysz ülkesinin “[Başkan] Trump tarafından belirlenen bu meydan okuma ile bunun Avrupa’da uygulanması arasındaki transatlantik bağlantı olabileceğini” söyledi.

Varşova, Berlin ve Paris’in ayak diremesinden yakınıyor

Varşova, Polonya’nın altı aylık AB dönem başkanlığını, diğer üye ülkeleri bloğun bir sonraki ortak bütçesinden savunmaya 100 milyar avro harcamaya ikna etmek için kullanmak istiyor.

Polonyalı yetkililer bu konuda kaydedilen yavaş ilerlemeden ve Avrupa’nın kilit oyuncuları Fransa ve Almanya’nın kararsızlığından yakınıyor.

AB liderleri 3 Şubat’ta, Trump’ın göreve başlamasından iki hafta sonra, savunma konusunda gayrı resmi görüşmeler için bir araya geldiklerinde Varşova yeni bir adım atmayı planlıyor.

Fakat bu görüşme, Avrupa Komisyonu’nun göreve başlamasından sonraki 100 gün içinde söz verilen ve ancak Şubat sonundaki Almanya seçimlerinden sonra sonuçlandırılması beklenen, savunma finansmanına ilişkin uzun zamandır beklenen önemli bir AB önerisi olmaksızın gerçekleşecek.

Polonya, Alman-Fransız merkezinin yerini alabilir mi?

Daha önce Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük grup merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) başkanlığını da yapmış eski Avrupa Konseyi başkanı Tusk’un referanslarına rağmen analistler Varşova’nın tek başına liderlik yapmasının pek mümkün olmadığını söylüyor.

German Marshall Fund (GMF) Kıdemli Araştırmacısı Markus Ziener Euractiv’e yaptığı açıklamada, “Her iki ülkedeki [siyasi] krizler yatıştığında, Almanya, Fransa ve Polonya’dan oluşan Weimar Üçgeninin Avrupa liderliği ve işbirliği için bir forum olarak yeniden canlandırılması ihtimal dışı değil,” dedi.

Weimar Üçgenine Birleşik Krallık ve İtalya’nın da dahil olduğu formatlar, bir süredir Ukrayna söz konusu olduğunda deneniyor.

Polonya’nın bölünmüş siyasi haritası

Tıpkı Trump’ın görevdeki ilk dönemi gibi, Tusk’ın ikinci başkanlık dönemi de siyasi olarak bölünmüş bir Polonya’ya denk geliyor.

Tusk’ın önümüzdeki aylardaki bir numaralı hedefi, mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Avrupa yanlısı kampının muhafazakâr Hukuk ve Adalet (PiS) adayı karşısında zafer kazanmasını sağlamak olacak.

Fakat pek çok kişi, kürtajdan hukukun üstünlüğüne kadar çeşitli konulardaki iç çekişmelerin Polonya’nın sınırlarını kolayca gösterebileceğinden ve ulusal gündem ile Avrupa’ya bakış açısı arasındaki çatlakları ortaya çıkarabileceğinden korkuyor.

PiS, hükümet tarafından yapılan Trump karşıtı yorumları deşiyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile PiS ve Cumhurbaşkanı Andrzej Duda uzun zamandır Trump’ın yakın çevresinin Avrupa’daki favori muhatapları arasında yer alıyor.

Duda, Trump’ın önceki döneminde Oval Ofis’in önemli bir ziyaretçisi olmuştu. Geçen yılın başlarında New York’ta düzenlenen ortak özel akşam yemeği de dahil olmak üzere Trump’la en son etkileşimleri Polonya dışişleri bakanlığının onayıyla düzenlendi.

Duda bu yılki ikinci dönemini 6 Ağustos’ta tamamlayacağı için yasal olarak yeniden aday olamayacak.

Tusk ise geçmişte, Ukrayna’ya askeri yardım konusunda hevesli olmayan destekleri nedeniyle Cumhuriyetçilerin “Rusya yanlısı tutumunu” eleştirmesi de dahil olmak üzere Trump’ın hedefindeydi.

Tusk, üye ülkelere “kendi güvenlikleri için sorumluluk almaları” çağrısında bulunarak Avrupa’nın Trump’a verdiği tepkiye öncülük ediyor.

Varşova Belediye Başkanı, Trumpçı adaya karşı

Polonyalı seçmenler, Tusk’ın adayı Varşova Belediye Başkanı Rafał Trzaskowski ile Trump ile sıcak bağları olan PiS adayı tarihçi Karol Nawrocki arasında bir seçim yapacak gibi görünüyor.

Ziener, “ABD’nin Polonya’da zaten kazanılmış bir çıkarı var ve bu stratejik kaygılar Trump ile Tusk arasındaki önceki gerginliklerin üstesinden gelmeye yetecek kadar önemli olmalı,” dedi.

Fakat Ziener’e göre pek çok şey ABD’nin Rusya ve Ukrayna ile ilgili planlarına bağlı. Uzman, Varşova’nın, bu tür planların Polonya’nın güvenliğini tehlikeye atmamasını sağlamak için gelişmeleri yakından izleyeceğine işaret ediyor.

Polonya’da binlerce Amerikan askeri var

Halihazırda yaklaşık 11.000 Amerikan askeri Poznan’daki daimi askeri garnizon ve Ukrayna sınırındaki güney şehri Rzeszów’daki genişleyen askeri lojistik merkezi de dahil olmak üzere ülkenin çeşitli stratejik noktalarında konuşlanmış durumda.

Polonya aynı zamanda ABD’ye askeri taahhütleri kapsamında, kuzeydeki Redzikowo kasabasında Aegis Ashore gibi gelişmiş füze savunma sistemlerinin konuşlandırılmasını da onayladı.

Aegis, Rusya’nın ağır silahlarla donatılmış dış bölgesi Kaliningrad’ın yanında, Rusya’dan yaklaşık 200 kilometre uzaklıkta kritik savunma kabiliyetleri sağlıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English