Bizi Takip Edin

Avrupa

‘Turan Taburu’, ‘Kazak Rambo’, Azeriler ve ‘Ateş Grubu’: Ukrayna’da savaşan Türk paramiliterler

Avatar photo

Yayınlanma

Rusya’nın Ukrayna’daki operasyonu, Türkiye’de de yakından takip ediliyor. Bu ilginin, yazının konusunu da oluşturan sebeplerinden biri ise, Türk milliyetçiliği üzerindeki, kökleri İkinci Dünya Savaşına kadar dayanan Amerikan hegemonyası.

Soğuk Savaş döneminin sözde ‘komünizm tehlikesiyle’ Amerikan çıkarlarının etkisine giren Turancı ideoloji, şimdilerde ise Rus karşıtlığı zemininde ve Ukrayna’da aşırı sağa yönelik sempatiyle birlikte ‘Rus yayılmacılığına karşı mücadele’ ekseninde ve yine Amerikan çıkarları doğrultusunda varlık gösteriyor.

Türkiye’de bu propagandayı, Ukrayna yanlısı Kırımlıların ‘Kırım davası’ anlatısı ve Ukrayna ordusu bünyesinde savaşan sözde Türk kökenli savaşçılar oluşturuyor.

Son dönemde ise, bu çevreleri heyecanlandıran bir gelişme daha yaşandı: Turan Taburu.

‘Turan’ Taburu hakkında ne biliyoruz?

Kasım 2022’de kuruluşunu ilan eden bu taburun, Türk medyasında kendine geniş yer bulsa da, üzerindeki sis perdesi henüz tam anlamıyla kalkmış değil.

‘Turan’ Taburu, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’dan gönüllüler tarafından oluşturulduğu belirtilen, Ukrayna ordusuna bağlı bir birim. Tabur, kuruluşunu ilan ettiği videosunda ‘Bozkurt’ işareti yaparak ‘Putin ve Kadirov rejimini içeride ve dışarıda yok edeceklerini’ ilan etmişti.

Kırgızistan vatandaşı Almaz Kudabek tarafından yönetilen taburun bünyesinde ayrıca Tatarları ve Uygurları da barındırdığı belirtiliyor.

Berberlikten cepheye: Almaz Kudabek kimdir?

Taburuyla ilgili olarak New York Times’a verdiği bir röportajda, “Biz sadece Ruslarla savaşmak istiyoruz. Onların ne olduklarını biliyoruz” diyen Kudabek’in, Rusya’da tamirci ve kuaför olarak çalışırken daha sonra Ukrayna’ya gittiği biliniyor.

Kırgızistan’ın Ukrayna Büyükelçisi İdris Kadyrkulov’a göre, Kudabek’e anavatanına dönmesi teklif edildi, ancak o bunu reddetti ve bölgesel savunma birimine katıldı.

Öte yandan, Kırgızistan Ulusal Güvenlik Devlet Komitesi, ‘Kırgızistan’ın Rusya ile Ukrayna arasındaki olaylarda tarafsızlığını sürdürdüğünü’ hatırlatarak, ‘bu vatandaşın ifadesinin Kırgızistan’ın resmi makamlarının pozisyonuyla çeliştiğini’ açıklamıştı.

Kırgız makamları ayrıca, Kudabek hakkında ‘Kırgızistan vatandaşının yabancı bir devletin topraklarında silahlı çatışmalara katılması veya terör eylemi gerçekleştirmek için eğitim alması’ başlıklı 256. maddesi kapsamında soruşturma başlatıldığını ilan etmişti.

Kudabek, Ukrayna’ya gelme ve Rusya’ya karşı savaşma hikayesini, Ukrayna medyasına verdiği röportajda, kendi ifadeleriyle şöyle anlatıyor:

“2021 yılına kadar Ukrayna’yı yalnızca bir ülke olarak biliyordum. Mesleğim berberlik, 17 yaşımdan beri berberlik yapıyorum ve memleketimde kendi berber dükkanım vardı, maddi imkansızlıklar nedeniyle kapatmak zorunda kaldım. Sonra Ukraynalı bir arkadaşım Kiev’de bir salon açmamı önerdi. Buraya gelip yerel pazarı anlamak için bir süre çalışmaya karar verdim. Böylece kendimi Kiev’de buldum ve yaşamak için burada kaldım.

Herkes gibi ben de 24 Şubat’ta patlamalarla uyandım. Panik başladı, komşuların güvenli bir yer bulmasına yardım ettim, onlara sığınaklara ve metroya kadar eşlik ettim. Bana her zaman iyi huylu davranan, barınma ve çalışmama yardım eden bu insanların durumunu görünce öylece ayrılamazdım. Burada, Ukrayna’da iyi insanlar yaşıyor ve ben onları korumaya karar verdim.

Neredeyse hemen yabancılar için tabur aramaya başladım. Lvov’da bir tane olduğunu öğrendim ve oraya koştum. KGAÖ üyesi Kırgızistan pasaportum olduğu için beni almadılar. Bana Avrupa Birliği’nden veya ABD’den gelen insanların yabancı tabura katılabileceği söylendi. Birçok askerlik sicil ve askere alma ofisine gittim ve yine de beni reddettiler. Sonuç olarak, bir gönüllü taburu buldum ve onlar bana doğrudan şunu söylediler: ’Savaşmak istiyorsan, kendi ihtiyaçlarını karşılamalısın’. Böylece Kiev’e döndüm ve 28 Şubat’ta görev yerimdeydim.”

Birkaç yıldır Kiev’de yaşayan kaçak Kazak muhalif Aidos Sadikov ise, ‘Turan’ Taburu hakkında Kasım 2022’de yaptığı açıklamada, Taburda Azeriler, Kırgızlar, Uygurlar ve Kazakların bulunduğunu söylemişti. Sadikov ayrıca, taburun ‘350 militandan oluştuğunu’ açıklamıştı. Ancak, Kudabek’in Ukraynalı Radyo NV’ye (https://www.youtube.com/watch?v=SE51q3YhYCs) verdiği bir röportaja göre ise, militanların sayısı 600’ü geçmiş durumda ve Herson, Artyomovsk ve Zaporijya bölgelerinde faaliyet yürütüyorlar. Kudabek ayrıca, tabur üyelerinin Rusya içinde sabotaj eylemleri gerçekleştirdiğini açıkladı.

Kudabek, aynı röportajda Kırgızistan’da müebbet hapisle yargılandığını, özel servislerin arkadaşlarını ve tanıdıklarını sorguya çektiğini’ ve Çeçen lider Kadirov’un kendisi için ‘500 bin dolar ödül koyduğunu’ da iddia etti.

‘Düşman aynı’

Öte yandan, Ukrayna yönetiminin Türki halkardan militan istihdam etmesi yeni değil. Ukrayna destekli Kırımlılardan oluşan Numan Çelebicihan Taburu başta olmak üzere, Ukrayna ordusu bünyesinde savaşan çok sayıda Azerbaycanlı ve Kırımlı asker bulunuyor.

Daha önce de, ‘Ukrayna Azerbaycanlıları Radası Genel Sekreteri Jeyhun Mammadov’un açıklamasına göre, yaklaşık 500 Azerbaycanlının Ukrayna Silahlı Kuvvetleri tarafında savaştığı, bunlardan 20’sinin çatışmalar sırasında öldüğü öğrenildi.

Harkov’da faaliyet gösteren ‘Dostlug’ derneği yönetim kurulu üyesi Azad Omarov da, Azerbaycanlıların ‘ya mali yardım sağlayarak, ya yerel öz savunma birimlerinin bir parçası olarak ya da savaş hattında tüm cephelerde Ukraynalılarla birlikte olduğunu’ söylemişti ve “Sonuçta herkes çok iyi biliyor ki, savaş Azerbaycan’da da olsa, Ukrayna’da da olsa düşman aynı” ifadelerini kullanmıştı.

‘Kazak Rambo’

‘Turan’ Taburu’na paralel olarak, daha önce kendini ‘Kazak Rambo’ olarak tanıtan Zhasulan Duysembinov isimli Kazak askerin önderliğinde ayrı bir ‘Kazak Taburu’ kurulması da gündeme gelmişti. Ukrayna vatandaşlığı bulunmayan Duysembin’e Zelenskiy imzalı kararnameyle 3. derece Cesaret Nişanı verilmişti.

Eski Kazak asker, 2019’da Ukrayna’ya giderek ordu bünyesinde paralı asker olarak çalışmaya başlamıştı. Ancak, Duysembinov’un da Kudabek önderliğindeki ‘Turan’ Taburu’na katıldığı iddia ediliyor.

Türk Lejyonu

Ukrayna’da ‘Türk Lejyonu’ tartışmaları, ilk olarak Azerbaycanlı paralı asker Magomed Cafarov’un Ukrayna medyasına yaptığı açıklamayla başlamıştı. Jafarov, açıklamasında Rusya’ya karşı savaşmak üzere bir ‘Türk Lejyonu’ oluşturulacağını söylemişti. Ancak bu lejyonun, Kudabek önderliğindeki ‘Turan Taburu’ olduğu tahmin ediliyor. Zira Türk Lejyonu’nun bu isimle varlık gösterdiğine ilişkin henüz net bir veri yok.

‘Ateş’ grubu

Türk kökenli olduğu iddia edilen yapılar arasında bir diğer dikkat çekeni ise ‘Ateş Grubu’ isimli, Kırım Tatarlarından oluştuğu iddia edilen bir yapılanma. Grubun iddiasına göre, üyeler Rus ordusu bünyesinde yer alan Tatarlardan oluşuyor ve ‘Kırım’ın özgürlüğü için’ Rus ordusuna içeriden sabotaj eylemleri düzenleniyor.

Grubun Telegram kanalında, üzerlerinde Rus askeri üniforması bulunan bazı kişilerin, yine üzerlerinde Rus askeri işaretleri bulunan askeri araç ve ekipmanlara zarar verdiğini gösteren içerikler yayınlanıyor. Ayrıca, gruba dahil olduğu iddia edilen bir üyenin Rus pasaportuyla birlikte paylaştığı fotoğraflar da servis ediliyor.

Ancak, grubun yayınladığı içeriklerde, zarar verilen ekipmanın Rus ordusunun aktif kullandığı ekipmanlardan olup olmadığı belli değil. Yayınlanan görsellerin çekim açıları, içeriklerde Ukrayna güçlerinin ele geçirdiği Rus ekipmanların kullanılmış olabileceği yönünde şüpheler de barındırıyor.

‘Ateş Grubu’, daha önce Kırım’da bir askeri depoda yaşanan patlamayı üstlenmişti ve Sivastopol’de bir donanma hastanesinde iş bulup 13 Rus askerini öldürdüklerini iddia etmişti. Ancak, grubun yayınladığı ölüm listesinde yer alan isimlerin gerçekte var olmadıkları ortaya çıkarılmıştı.

Öte yandan, Rus hacker grupları da, ‘Ateş’ isimli bir grubun gerçekte var olmadığını, grubun Telegram kanalını Ukrayna ordusu psikolojik savaş birimi tarafından kullanıldığını iddia ediyor.

Grubun Ukrayna ordusu tarafından yönetildiğini ve grubun koordinatörü olarak tanınan ‘Kırım Tatarı Aysu’nun ise gerçekte Psikolojik Operasyonlar Merkezi’nin bir çalışanı olan Valeria Olegovna Salogub isimli bir Ukraynalı olduğu belirtilmişti. (https://t.me/hackberegini/1056)

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Ukrayna’da, Azerbaycan başta olmak üzere çok sayıda ‘Türki’ insanın yaşadığı ve hatta ordu mensubu haline gelerek Rusya’ya karşı savaştığı biliniyor. Ancak, bölgede savaşan ‘Türk’ grupları, diğer yabancı lejyonlarla karşılaştırıldığında çok fazla soru işareti barındırıyor.

’Turan Taburu’ ve diğer Türkçü yapılanmaların dışında, Ukrayna’da Radikal İslamcı Çeçenler (Ejnad El Kavkaz), Radikal İslamcı Kırımlılar, Gürcü Taburu ve Uluslararası Lejyon gibi ülke dışından silahlı güçlerin de faaliyet yürüttükleri biliniyor. Ancak, söz konusu ‘Türki’ yapılanmalarda, önderleri ve birkaç öne çıkan militan dışında, grubun saha faaliyetlerine ilişkin herhangi bir bilgi paylaşımı bulunmuyor. Örneğin, tabur komutanı Kudabek’in anlatımları dışında, grubun savaştığı belirtilen bölgelerde yayın yapan Ukrayna yanlısı mecraların hiçbirinde, ‘Turan’ Taburu’na ilişkin herhangi bir video veya görsel paylaşım yapılmadığı görülüyor.

Aynı şekilde, ilan edilen kuruluş tarihinden bu yana geçen yaklaşık 3 ay içerisinde, ‘Turan’ Taburu’yla ilgili herhangi bir ölüm haberinin paylaşılmaması da dikkat çekiyor.

Bunun dışında, Turan Taburu’nu gösteren en güncel video ise, Rusça yayın yapan ‘Türk Uyanış Cephesi isimli’ bir YouTube kanalında yayınlanan 28 Aralık 2022 tarihli bir silah tanıtımı videosu.

Sonuç olarak, Kudabek gerçekten Ukrayna ordusu saflarında savaşan bir gönüllü olsa da, ‘Turan’ Taburu’nun gerçekte ne kadar bir tabur olduğu konusu muamma. Gerek eski Sovyet coğrafyasındaki tarihsel ayrılıkçı rolü, gerek Türkiye kamuoyundaki etkisi düşünüldüğünde, Turancılık fikrinin ve bu fikir üzerinden bir ‘dava’ anlatısı inşa edilmesinin, Batı istihbaratı ve Ukrayna özel servislerinin işine geldiği ise su götürmez bir gerçek. Bu zeminde, Turan Taburu’nun aslında var olmayışı, var olsa dahi anlatılandan çok daha az bir güce sahip oluşu güçlü ihtimaller arasında.

Hikayedeki bütün boşluklara rağmen, sözde ‘Türk savaşçılara’ olduklarından daha fazla gösterilmesinin, Batı’nın Türk dünyasını ‘Rusya ve bölgeyi istikrarsızlaştırma aracı’ olarak kullanmaya çalışmasıyla doğrudan ilgisi var.

Bu çaba ise yeni değil. Batı emperyalizmi, 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde hem ‘Türk dünyasını’, hem de bu dünyada Türkiye’ye biçilen ‘önderlik’ rolünü ‘komünizm tehlikesine karşı’ bir merkez üssü olarak kullanmaya çalıştı. Yakın tarihte bu çaba,  kahverengi vebanın ‘Türkistan Lejyonu’nda, Nazilerin yenilgisinin ardından ‘Türkçülük’ ideolojisiyle CIA saflarında Amerikan çıkarları için çalışan Ruzi Nazar’larda ve Sovyet halklarında yayılmaya çalışan gerici-milliyetçi ayrılıkçı akımlarla birçok kez tekrarlandı.

Aynı çaba, Ukrayna tarihindeki aşırı sağ figürlere verilen destekle paralel bir düzlemde ilerledi. Ukrayna’da da, başta Stepan Bandera olmak üzere, Sovyet karşıtı ayrılıkçılık yine aşırı sağcı bir milliyetçi düzlemde ilerledi.

Nazi Almanyası ile işbirliği yaptıkları için Sovyetler tarafından sürülen Türkçü ve İslamcı gruplar ve yine aynı şekilde Nazilerin safında savaşıp mağlup olan Ukraynalı aşırı sağcılar, aynı merkezden yönetilmeye devam edildi.

Yani, bölgede bugün yaratılmak istenen ‘Rus zulmüne karşı Türk-Ukrayna birliği’ illüzyonunun ‘Sovyet karşıtlığı’ temelinde tarihsel bir arka planı bulunuyor. ‘Sovyet tehdidine’ karşı kurulan NATO nasıl Sovyetler yıkıldığı halde aynı hızla Rusya’ya karşı faaliyetlerine devam ettiyse, bu faaliyetlerin Rus jeopolitiğindeki en ilgili parçalarının yeniden tarih sahnesine çıkarılması şaşırtıcı değil. Önümüzdeki dönemde, gerek ‘Turan Taburu’ gibi yapıların, gerekse Kırım Tatarları üzerinden Ukrayna’daki ‘Türkçülük’ temelli çıkışların devamı gelecektir.

Ukrayna’da bir yıla yaklaşan çatışmaların kısa zamanda bitmeyeceği göz önünde bulundurulduğunda, bu savaşta kritik bir ‘arabulucu’ pozisyonuna oturan Türkiye’nin ve Türk kamuoyunun ‘Türklük davası’ saikleriyle Ukrayna yanlısı bir pozisyona çekilmeye çalışılacağı aşikar. Başta AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) gibi, Türkiye siyasetinin hakim ideolojisi olan milliyetçiliğin önde gelen temsilcilerinin ise şimdilik bu konuya temkinli yaklaştığı görülüyor. Bu dengeyi ise, Türkiye’nin ABD ve NATO ile devam eden gerilim başlıklarının geleceği belirleyecek. Şimdilik, jeopolitik çıkarlar ideolojinin üzerinde.

Avrupa

AB, Rusya ile olası bir savaşa karşı stratejik rezerv oluşturacak

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu, Rusya ile olası bir savaş da dahil olmak üzere büyük krizlere karşı nadir toprak metallerinden denizaltı kablo tamir takımlarına kadar kritik malzemeler için stratejik rezerv oluşturma planı hazırlıyor. Plan, AB ülkeleri arasında gıda, ilaç ve nükleer yakıt gibi alanlarda da koordinasyon öngörüyor.

Avrupa Komisyonu, Rusya ile olası bir savaş da dahil olmak üzere yaşanabilecek büyük krizlere karşı hazırlık amacıyla stratejik rezervler oluşturma amaçlı plan hazırlıyor.

Financial Times tarafından incelenen taslak belgeye göre, bu rezervler nadir toprak metallerinden denizaltı kablolarının onarımı için gerekli kitlere kadar geniş bir yelpazedeki kritik malzemeleri kapsayacak.

Stoklama stratejisini belirleyen taslak belgede, “AB, askeri çatışmalar da dahil olmak üzere jeopolitik gerilimlerin tırmandığı, iklim değişikliğinin etkilerinin arttığı, çevresel bozulmanın yaşandığı, hibrit ve siber tehditlerin yoğunlaştığı, giderek karmaşıklaşan ve büyüyen bir dizi riskle karşı karşıyadır,” ifadeleri yer alıyor.

Belgede, AB ülkelerinin gıda, ilaç ve hatta nükleer yakıt rezervlerini oluşturma çabalarını koordine etmesi gerektiği vurgulanıyor.

Birlik düzeyinde ise özellikle enerji ve askeri teknoloji için hayati önem taşıyan nadir toprak metalleri ve kalıcı mıknatıslar gibi ürünlerin stoklanması planlanıyor.

Plan kapsamında, Avrupa genelinde “enerji veya optik kablolardaki arızaların hızla giderilmesine yönelik” ürün stokları da oluşturulacak.

Bu altyapının hassasiyeti, özellikle Baltık Denizi’nde doğalgaz boru hatları ve kablolarda meydana gelen hasar vakalarının ardından Avrupalı yetkilileri uzun süredir endişelendiriyordu.

Belgede, artan risklerin “hackerların, siber suçluların ve devlet destekli grupların artan faaliyetlerinden” kaynaklandığı belirtiliyor.

NATO ile ortak depolama ve koordinasyon

Avrupa Komisyonu’nun belgesinde, Batılı askeri yetkililerin tahminlerine göre iki ila beş yıl içinde NATO ülkeleriyle Rusya arasında savaş öngörülüyor.

Bu nedenle AB ülkelerinin “ortak depolama” alanında işbirliği yapması ve kaynak yönetimi ile çift amaçlı altyapı konusunda NATO ile koordinasyonu güçlendirmesi gerektiği kaydediliyor.

Haziran sonunda Lahey’de düzenlenen NATO zirvesinde alınan kararlar çerçevesinde, ittifak üyelerinin savunma harcamaları için ayırdıkları yüzde 3,5’lik GSYİH payına ek olarak, GSYİH’lerinin yüzde 1,5’ini de savunma ve güvenliği sağlamaya yönelik faaliyetlere ayırması gerekecek.

Söz konusu faaliyetler arasında asker sevkiyatı için yolların ve köprülerin hazırlanması, krizlere hazırlıklı olma, siber tehditlerle mücadele gibi konular yer alıyor.

‘Krizlere hazırlık zihniyeti oluşturulmalı’

Geçen yıl AB’nin talebi üzerine Finlandiya’nın eski Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö liderliğindeki bir grup tarafından hazırlanan Avrupa’nın sivil ve askeri hazırlık durumuna ilişkin raporda, güvenliğin “kamu yararı” olarak görülmesi ve krizlere hazırlık zihniyetinin oluşturulması gerektiği belirtilmişti.

Raporda, AB’nin ne Kovid-19 salgınına ne de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesine hazır olmadığı ve “reaktif önlemlerden proaktif hazırlığa” geçmesi gerektiği vurgulanmıştı.

Raporda, Rusya’dan gelebilecek “olası saldırı”, temel tehditlerden biri olarak nitelendirilmişti: “Rusya’dan kaynaklanan savaş tehdidi, Avrupa’nın güvenliğini sorgulatmakta ve bizi bu konuyu hazırlığımızın merkezi bir unsuru olarak görmeye zorlamaktadır.”

Çin’in nadir toprak elementleri ihracat kısıtlamaları Avrupa otomotiv sektörünü vurdu

Okumaya Devam Et

Avrupa

Rusya yaptırımları Lihtenştayn’ı ‘zombi tröst’ krizine sürükledi

Yayınlanma

Lihtenştayn, Rusya’ya yönelik yaptırımlar nedeniyle tröst fonu sektöründe büyük bir krizle karşı karşıya kaldı. Yöneticilerin toplu istifasıyla milyarlarca dolarlık 800’e yakın fonun ‘yüzen zombi tröstlere’ dönüşme riski üzerine hükümet, acil bir görev gücü oluşturdu.

Financial Times gazetesinin haberine göre, Lihtenştayn hükümeti, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya karşıtı yaptırımları nedeniyle yöneticisiz kalan tröst fonları sektöründeki krizi durdurmak için acil bir operasyonel görev gücü oluşturdu.

Yaptırımlar yüzünden 800’e yakın kuruluşun “yüzen zombi tröst” statüsünde kalabileceği belirtiliyor.

Yöneticiler toplu halde istifa ediyor

Gazeteye göre kriz, ABD’nin 2024 yılında Ruslarla olası bağlantıları olduğu gerekçesiyle birkaç kuruluşa yaptırım uygulamasının ardından başladı.

Bu gelişme üzerine Lihtenştayn Mali Piyasalar Otoritesi (FMA), mali kuruluşların ikincil yaptırım endişesiyle Rusya’dan olan müşterileriyle ilişkilerini kesmesi gerektiğini duyurdu.

Bu duyurunun ardından tröst fonu yöneticileri toplu halde istifa etmeye başladı.

‘Daha önce böyle bir şey görmedim’

Tröst fonlarıyla çalışan bir hukukçu gazeteye verdiği demeçte, “Milyarlarca dolarlık yüzen zombi tröstlerden bahsediyoruz. Ve henüz bir çözüm yok. Daha önce hiç böyle bir şey görmedim,” ifadelerini kullandı.

Finans merkezi statüsü tehlikede

Haberde, Lihtenştayn’ın tröst fonları krizinden dolayı finans merkezi statüsünü kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğu vurgulandı.

Ülke, 2022 yılında AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırım paketlerini kabul etmişti.

Buna rağmen ABD, Lihtenştayn ve diğer Avrupa ülkelerini, bireysel olarak yaptırım altında olmasalar bile Rus müşterilerle çalıştıklarının tespit edilmesi halinde ikincil yaptırımlar uygulayabileceği konusunda uyardı.

‘Mükemmel fırtına’nın gözünde korkuyla dalgalanan piyasalar

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya ile Polonya arasında sınır krizi tırmanıyor

Yayınlanma

Almanya’nın sığınmacıları geri çevirme ve sınır kontrollerini sıkılaştırma kararına Polonya’dan misilleme geldi. Varşova, Almanya sınırında karşı kontroller başlatacağını duyururken, iki ülke arasındaki gerilimin Avrupa’da serbest dolaşımı tehlikeye atabileceği belirtiliyor.

Almanya ile Polonya arasında sınır politikaları nedeniyle tırmanan gerilim, Varşova’nın misilleme adımı atmasıyla yeni bir boyuta ulaştı.

The Washington Post gazetesinin haberine göre Polonya, Almanya’nın tek taraflı olarak sınır kontrollerini sıkılaştırmasına yanıt olarak pazartesi gününden itibaren Almanya sınırında karşı kontroller başlatacak.

Polonya’dan misilleme kararı

Polonya Başbakanı Donald Tusk, bu hafta yaptığı açıklamada, söz konusu önlemlerin Almanya’nın bu yılın başlarında tek taraflı olarak sınır kontrollerini sıkılaştırma ve sığınmacıları geri çevirme kararına bir yanıt olduğunu belirtti.

Tusk, sıkılaştırılmış sınır kontrollerinin Litvanya sınırında da uygulanmasının beklendiğini ifade etti.

Almanya’nın tartışmalı sığınmacı politikası

Almanya’nın yeni İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt, 7 Mayıs’ta bir önceki hükümetin 2015 yılında aldığı ve sığınmacıların ülkeye girişine izin veren kararnameyi iptal etmişti.

Yeni düzenlemeyle birlikte, başka bir Avrupa Birliği ülkesinde sığınma başvurusunda bulunmuş kişiler artık sınırda geri çevriliyor. Hamile kadınlar, çocuklar ve hassas gruplara mensup kişiler için ise istisnalar tanınıyor.

Bakan Dobrindt ayrıca, sınır kontrollerinde görevli federal polis sayısının artırılacağını duyurmuştu.

Uygulamaya konan bu tedbirler, Polonya, Avusturya ve İsviçre gibi komşu ülkelerin sert tepkisine neden oldu.

Sınırdan 5 bin 960 kişi geri çevrildi

Almanya İçişleri Bakanlığı verilerine göre, mayıs ayının başından bu yana ülkenin kara sınırlarında yaklaşık 5 bin 960 kişinin ülkeye girişi engellendi.

Bu kişilerden yaklaşık 330’unun sığınmacı olduğu bildirildi.

The Washington Post, geri çevrilen sığınmacılardan 110’dan fazlasının Almanya-Polonya sınırında bulunduğunu kaydetti.

CDU’dan Brüksel’e Yunanistan ve Polonya sınır çitlerini fonlama çağrısı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English