DİPLOMASİ
Üst düzey Çinli yetkili: Çin barışçıl yolda ısrar edecek

Uluslararası Asya Siyasi Partiler Konferansı’na katılmak üzere Türkiye’ye gelen ÇKP Merkezi Komitesi Dış İrtibat Bakan Yardımcısı Qian Hongshan, İstanbul’da basın toplantısı düzenledi. ÇKP 20. Ulusal Kongresi hakkında ayrıntılı bir sunum yapan Çinli yetkili, Türk basın mensuplarını Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne davet etti.
Çin’in Ankara Büyükelçiliği İstanbul Beşiktaş’taki Shangri-La Bosphorus Hotel’de geniş katılımlı basın toplantısı düzenledi. Toplantıda Çin’in Ankara Büyükelçi Liu Shaobin ve ÇKP Merkez Komitesi Dış İlişkiler Bakan Yardımcısı Qian Hongshan konuşma yaptılar. 16-22 Ekim tarihlerinde Pekin’de düzenlenen ÇKP 20. Ulusal Kongresi hakkında ayrıntılı bir sunum yapan Hongshan, sözlerine İstiklal caddesindeki terör saldırısı nedeniyle taziyelerini sunarak başladı.
Çinli yetkili, ÇKP 20. Ulusal Kongresi’nde “2035 yılına kadar sosyalist modernleşme ve barışçıl gelişme” hedeflerini önlerine koyduklarını dile getirdi. ÇKP’nin ikinci yüzyıl persfektifinin temelinde “Yeni çağda Çin’e özgü sosyalizm” düşüncesinin yattığını belirten Hongshan, Çin’in dış politikasında “barışçıl yolda ısrar edeceğine” vurgu yaptı. Dünyada değişen uluslararası ilişkiler ortamına da atıf yapan ÇKP Merkezi Komitesi Dış İrtibat Bakan Yardımcısı, “yeni tip uluslarası ilişkiler” kavramını kullandı ve “her türlü hegemonyacılık politikasına karşı” olduklarını dile getirdi.
ÇKP 20. Ulusal Kongresi’nde “Çin’e özgü sosyalizm ve Marksizmin Çinlileşmesi” konularına özel önem verildiğini kaydeden Hongsan “Tüm etnik kökenden insanları birleştirerek ikinci 100 yıl hedefine ulaşmak için çalışacağız” ifadelerini kullandı.
Atatürk temeli attı, Erdoğan yol arıyor
“Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’nin modernleşmesi ve gelişmesi için temeli attı” diyen Hongshan, sözlerinin devamında “Türkiye son yıllarda Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde bağımsız bir şekilde modernleşme yolunu arıyor” dedi.
Türkiye – Çin ilişkilerinin geleceğine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hongshan, “Birlikte öğrenmeyi hazırız. Birlikte modernizasyonun yollarını geliştirebiliriz. Çin ve Türkiye gelişmekte olan yükselen piyasalar. Xi Jinping ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Çin- Türkiye stratejik iş birliği için çalışılıyor. Kuşak ve Yol Girişimi için çalışmalar devam ediyor. 2021’de iki ülke arasında 34 milyar 230 milyon dolar ticaret hacmine ulaşıldı. Kısa bir süre önce Xi Jinping ile Recep Tayyip Erdoğan Semerkant’ta bir araya geldi. Çin tarafı Türkiye ile ilişkilerin gelişmesine büyük önem vermektedir. Çin – Türkiye stratejik iş birliği seviyesini yeni seviyelere taşıyabiliriz” ifadelerini kullandı.
Türk gazetecilere Sincan daveti
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde toplumsal gelişmenin ve refah seviyesinin hızla arttığını dile getiren ÇKP Merkez Komitesi Dış İlişkiler Bakan Yardımcısı Qian Hongshan, son 70 yılın bilançosunu rakamlarla anlattı. Sincan’da ortalama yaşam süresinin 30’dan 72’ye çıktığını kaydeden Çinli yetkili, nüfusun ise 2 milyondan 12 milyona yükseldiğini belirtti. Sincan’da her 530 müslümana bir cami düştüğünü aktaran Hongshan, bölgedeki toplam cami sayısının 20 binden fazla olduğunu kaydetti. Çinli yetkili, Türk basın mensuplarını da bölgeyi ziyaret etmeleri için davet etti.
DİPLOMASİ
ABD Dışişleri: Trump, Putin’in Ukrayna’da dışarıdan yönetim fikrini reddetti

ABD Dışişleri Bakanlığı, Başkan Donald Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’da BM ve Batı himayesinde dışarıdan yönetim kurulması önerisini reddettiğini açıkladı. Trump’ın, Putin’in Zelenskiy’nin meşruiyetini sorgulamasından rahatsız olduğu ve ateşkes sağlanamaması hâlinde Rus petrolüne ek gümrük vergileri getirme tehdidinde bulunduğu belirtildi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’da Birleşmiş Milletler (BM) ve Batılı ülkelerin himayesinde dış yönetim kurulması fikrine karşı çıktığını belirtti.
Bruce, “Evet, Rusya’nın Ukrayna’da geçici bir yönetim önerdiğini biliyoruz, ancak Başkan Trump bunu onaylamadı. Ukrayna anayasal bir demokrasidir ve yönetimi anayasa ile Ukrayna halkı tarafından belirlenir,” dedi.
Sözcüye göre Washington, nihayetinde “onları müzakere masasına oturtmak” amacıyla Moskova ve Kiev ile barışçıl çözüm için çalışmaya devam etmeyi planlıyor.
Ayrıca Bruce, müzakerelerin her iki taraftan da “zor kararlar almayı ve taviz vermeyi” gerektireceğini belirtti.
Diğer yandan Beyaz Saray da Trump’ın, Rusya ve Ukrayna liderlerinin çatışmaya ilişkin son açıklamalarından memnun olmadığını kaydetti.
Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, “Başkan, çatışmanın sona ermesi için ne olması gerektiği konusundaki görüşlerini dile getirdi. Bu konuda yoğun bir şekilde çalışmaya devam ediyor,” ifadesini kullandı.
Trump, daha önce NBC‘ye verdiği mülakatta, Putin’in Zelenskiy’nin meşruiyetini sorgulamasının ve Ukrayna’da dış yönetim kurulmasını tartışmaya açmasının ardından “çok kızgın” ve “öfkeli” olduğunu belirtmişti.
Trump, Moskova’nın hatası yüzünden ateşkes sağlanamaması durumunda Rusya’dan gelen tüm petrole ikincil gümrük vergileri uygulama tehdidinde bulundu.
Kremlin ise Trump’ın Putin’in açıklamalarına “öfkelendiği” yönündeki haberlerin ABD liderinin “doğrudan alıntıları” olmadığını ve tüm tepkisinin “aktarım şeklinde verildiğini” kaydetti.
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, “Ukrayna’daki çözümle ilgili bazı fikirlerin hayata geçirilmesi üzerinde çalışıyoruz. Bu çalışma devam ediyor. Şimdilik size bildirebileceğimiz veya bildirmemiz gereken somut bir gelişme yok. Bu, zaman alan ve muhtemelen konunun karmaşıklığıyla ilgili bir süreç,” diye konuştu.
Putin, 27 Mart’ta Ukrayna’da BM ve Batılı ülkelerin himayesinde geçici yönetim kurulmasını önermişti.
Putin’e göre bu, barış anlaşması imzalanabilecek, “işlevsel ve halkın güvenini kazanmış bir hükümetin iktidara gelmesini” sağlayacak.
Putin, Ukrayna’da geçen yıl devlet başkanlığı seçimlerinin yapılmadığını, bu nedenle Zelenskiy’nin ve onunla birlikte diğer tüm Ukraynalı yetkililerin meşru devlet başkanı sayılamayacağını dile getirmişti.
Bu koşullar altında Ukrayna’yı “Azov gibi neo-Nazi oluşumlarının” yönetmeye başladığını dile getiren Putin, dış yönetim kurulmasının çatışmanın çözümü için “seçeneklerden biri” olduğunu da sözlerine eklemişti.
DİPLOMASİ
Avrupa’nın gözü Orta Asya’da

Washington merkezli Second Floor Strategies danışmanlık firmasının başkanı ve analist Wilder Alejandro Sánchez, National Interest dergisi için kaleme aldığı makalede, Avrupa Birliği (AB) ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ilk zirvenin önemine dikkat çekti.
3-4 Nisan’da Özbekistan’ın Semerkant kentinde düzenlenecek zirve öncesi Sánchez, “Orta Asya, 340 milyar avroluk (368 milyar dolar) hızla büyüyen bir ekonomiye sahip. Bu zirve, bölgeler arası ticaret ve yatırım için bir dönüm noktası olabilir,” değerlendirmesinde bulundu.
AB Komiseri Josef Sikela, Ukrayna savaşının ardından öne çıkan Orta Koridor’un Avrupa ile Asya arasındaki taşıma süresini 15 güne düşürdüğünü vurgulamıştı: “Bu güzergâh, geleneksel rotalara alternatif oluşturuyor.” Ancak koridorun geleceğinin, Ukrayna’daki savaşın seyrine ve AB-Rusya ilişkilerine bağlı olacağı belirtiliyor.
Sánchez, Orta Asya ülkelerinin AB ile ilişkilerde tek ses olmadığını ifade etti: “Diktatörlükle yönetilen Türkmenistan tarafsızlık politikasını sürdürürken, Kırgızistan ve Tacikistan son yıllarda Çin’e yakınlaştı. Özbekistan ve Kazakistan ise Avrupa ile bağları güçlendirmek istiyor.”
Zirveye ev sahipliği yapan Özbekistan’ın yanı sıra Kazakistan’ın da AB ile ticari anlaşmalara odaklandığı vurgulandı.
Kazakistan, zirve öncesi Almanya’daki iş çevrelerine yönelik yatırım rehberi yayınlayarak ve Benelux ülkeleriyle Astana’da ticaret görüşmeleri düzenleyerek adımlar attı.
Sánchez, “AB’nin Kazakistan’daki ilgi alanları arasında kritik ham maddeler, yenilenebilir enerji ve Orta Koridor’un geliştirilmesi var,” diye ekledi.
Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev ise Mart ayındaki Ulusal Kurultay’da, “Küresel jeopolitikte çıkarlarımızı korumak için pragmatik davranmalıyız,” açıklamasını yaptı.
Analistlere göre zirve, “insan hakları ve Ukrayna” gibi hassas konuları dışarıda bırakarak ticaret ve yatırım odaklı sonuçlar üretecek.
Sánchez, “Kazakistan ve Özbekistan, hidroelektrik, nükleer enerji ve tarım gibi alanlarda Avrupa’dan yatırım çekmek istiyor. AB ise yeşil enerji projelerine destek verecek,” tahmininde bulundu.
AB’nin Kazakistan ve Kırgızistan ile geliştirilmiş ortaklık anlaşmaları imzaladığı, Özbekistan ve Tacikistan ile müzakerelerin sürdüğü belirtildi. Ayrıca Orta Koridor’a 58 milyon avroluk destek sağlandı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2023 Orta Asya turu ve Almanya’nın 2024’teki Astana zirvesi, ilişkilerin ivme kazandığının göstergesi olarak yorumlanıyor.
Semerkant’taki buluşmaya AB Konseyi ve Komisyonu başkanlarının yanı sıra beş Orta Asya liderinin katılması bekleniyor.
Sánchez, “Bu zirve, AB’nin Orta Asya’yı stratejik ortak olarak gördüğünün kanıtı. Kazakistan-AB örneğindeki gibi kazan-kazan ilişkileri yaygınlaştırmak hedefleniyor,” diyerek sürecin önemine işaret etti.
DİPLOMASİ
Avrupa sağı İsrail hükümetinin etkinliğinde bir araya geldi

İsrail’deki sağcı Binyamin Netanyahu hükümeti ve partisi Likud, Avrupa’daki yeni sağ ile işbirliğini derinleştirmek için çabalarını yoğunlaştırıyor.
Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) üçüncü büyük grup haline gelen “aşırı sağcı” Avrupa için Vatanseverler (PfE) bloğuna bağlı çeşitli partilerin temsilcileri geçen hafta İsrail’de uluslararası “antisemitizmle mücadele” konferansa katıldı.
İsrail Diaspora İşleri Bakanı Amichai Chikli tarafından düzenlenen konferans, antisemitizmle mücadelenin tartışılacağı bir toplantı olarak lanse edildi. Katılımcılar arasında Fransız Ulusal Birlik (RN) Başkanı Jordan Bardella da vardı.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun partisi Likud’a daha önce PfE grubunda gözlemci statüsü verilmişti. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, İsrail’in Fransa ve diğer ülkelerdeki diplomatlarına çeşitli aşırı sağcı partilerle ilişkilerini normalleştirmeleri talimatını verdi.
Bakan Chikli, İsrail hükümetinin Kudüs’teki Uluslararası Kongre Merkezi’nde düzenlediği Uluslararası Antisemitizmle Mücadele Konferansı’nın açılışını, etkinliğe katılımlarıyla ilgili tartışmalar nedeniyle aşırı sağcı Avrupalı siyasetçilerden özür dileyerek yaptı.
Chikli açılış konuşmasında, “Her şeyden önce, savaş zamanında İsrail’e gelmeyi tercih eden dostlarımıza ve müttefiklerimize, özellikle de Avrupa Parlamentosu’ndaki dostlarımıza teşekkür etmek istiyorum. İsrail Devleti’ni dünya çapında karalayanlar tarafından size karşı yayılan yalanlar için özür dilerim. Burada, İsrail’in ebedi başkenti Kudüs’te bizimle birlikte olduğunuz için teşekkür ederim,” dedi.
Konferansta yaptığı konuşmada Netanyahu, Trump’ı “antisemitizme karşı kararlı adımları” dolayısıyla övdü ve İsrail’in Gazze’deki savaşına karşı ABD kampüslerinde düzenlenen protestoları “aşırı ilerici sol ile radikal İslam arasındaki sistemik ittifak” ile suçladı.
Netanyahu antisemitizmin “barbarlar tarafından taşınan bir hastalık” olduğunu ve “tüm medeni toplumlarda görüldüğünü” savundu.
‘Güvenlik duvarının’ ötesinde: Orbán’ın partisi de Kudüs’te
26-27 Mart tarihlerinde Kudüs’te antisemitizmle mücadele konulu uluslararası konferansta, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu (Likud) ve Dışişleri Bakanı Gideon Saar (Yeni Umut) da konuşma yaptı.
Diğer önemli konuşmacılar arasında Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın yakın destekçisi olarak görülen eski Slovenya Başbakanı Janez Janša ve Jordan Bardella’nın yanı sıra, Fransa’daki aşırı sağcı Identité-Libertés partisinden Marion Maréchal, İsveç Demokratlarından Charlie Weimers (Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri grubunun başkan yardımcısı) ve Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunun önde gelen isimlerinden üç AP üyesi yer aldı: Orbán’ın partisi Fidesz’den Kinga Gál; Geert Wilders’in lideri olduğu PVV’den Sebastiaan Stöteler ve İspanyol Vox partisinden Hermann Tertsch.
PfE, AP’deki “merkezci partilerin” AB’de hâlâ bir “güvenlik duvarı” (cordon sanitaire) ile kontrol altına alınması gereken güçler olarak sınıflandırdığı aşırı sağ partileri bir araya getiriyor.
Bardella, Avrupa’da yükselen antisemitizmden göç ve İslamcılığı sorumlu tuttuğu bir konuşma yaptı. Bardella, “İslamcılık 21. yüzyılın totalitarizmidir. Kendisi gibi olmayan her şeyi yok etmekle tehdit ediyor,” dedi.
Trump’ın ilk döneminde ABD’nin İsrail Büyükelçisi olan David Friedman da konferansa katıldı. Moderatörün Trump’ın Filistinlileri Gazze’den tehcir etme planını sorması üzerine Friedman, “Bayıldım! Bayıldım. Ve bunun yapılabilir olduğunu düşünüyorum,” yanıtını verdi.
Netanyahu yönetimi, Avrupa sağını meşrulaştırıyor
Avrupalı siyasetçiler ve sağ partiler için İsrail hükümetinin bir konferansa davet edilmesi birkaç açıdan büyük bir kazanım olarak görülüyor.
Öncelikle, dikkatleri daha önceki “antisemitik” çevrelerde bulunan kökenlerinden başka yöne çekmelerini sağlıyor. Bu partilerin çoğu, birçok örnekte neo-Nazi geleneğinden geliyor.
İsrail hükümetinin bu partileri ve kişileri meşrulaştırdığı ve onlara temiz bir “siyasi sicil” raporu verdiğine işaret ediliyor. Bu nedenle son yıllarda “aşırı sağcı” politikacılar İsrail’e davet edilmek için çaba sarf ediyorlar. Örneğin, İspanya’nın aşırı sağcı Vox partisinin lideri Santiago Abascal, geçen yılın mayıs ayı sonunda Chikli ve Netanyahu ile görüşmek üzere İsrail’i ziyaret etmeyi başardı.
İkinci olarak, bu çevrelerde “antisemitizmin” devam etmesine rağmen, Avrupa’daki aşırı sağ, İsrail’i “İslam’a karşı mücadelelerinde” stratejik olarak önemli bir müttefik olarak görüyor. Bu “İslam’a karşı mücadele”nin ayrılmaz bir parçası ise göçmenlerle mücadele.
Bunlara ek olarak, bu konferansın da gösterdiği gibi, İsrail ile diyalog “aşırı sağın” temsilcilerine daha geniş uluslararası bağlantılar kurma fırsatı sunuyor.
Bu açıdan kilit bir isim Matt Schlapp. Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nı (CPAC) düzenleyen Amerikan Muhafazakârlar Birliği’nin (ACU) Başkanı ve eski Beyaz Saray Siyaset Direktörü olarak Chikli’nin düzenlediği konferansta da hazır bulundu.
CPAC 20 Şubat’ta İsrail’in Batı Şeria üzerindeki egemenliğini destekleyen bir kararı kabul etmişti. Schlapp ayrıca bu geçen ay, CPAC bünyesinde “antisemitizmle savaş merkezi” kuracaklarını ilan etmişti.
Likud’a PfE’de gözlemci statüsü
İsrail sağı için konferans, Avrupa’daki benzer düşünen siyasi güçlerle ilişkilerini kurma ve genişletme fırsatı sunuyor.
Bunun anlamı, etkinliğin sadece “antisemitizm” ile ilgili olmaması. İsrail hükümetini oluşturan partiler, açıkça transatlantik “yeni sağ” ile ortak bir ideolojik pozisyona sahip gibi görünüyor.
Örneğin İngilizlerin muhafazakâr yayını The Telegraph gazetesinin haberine göre, konferans konuşmalarında “iklim aktivisti” Greta Thunberg’e “aptal” denirken, Black Lives Matter için “ondan daha iyi değil” denildi.
The Telegraph ayrıca, Trump destekçisi Karys Rhea’nın, “sanki dünya çapındaki Yahudiler için temel bir sorunmuş” gibi “woke” hareketlere karşı uyarıda bulunduğunu yazıyor.
Likud ve İsrail hükümeti bu temelde yeni uluslararası işbirliği yapıları kurmak istiyor. Bunun bir örneği, 9 Şubat’ta Madrid’de yapılan PfE genel kurulunun ardından Likud’un artık grupta gözlemci statüsüne sahip olduğunu açıklamasıyla görüldü.
Mart ayında tagesspiegel’de yer alan bir habere göre ise İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Fransa, İsveç ve İspanya’daki İsrailli diplomatlara önceki uygulamadan vazgeçmeleri ve “aşırı sağcı partilerle, yani RN, İsveç Demokratları ve Vox ile doğrudan temas kurmaları” talimatını verdi.
AfD, İsrail ile bağlarını güçlendiriyor
ABD’deki Trumpçı hareketlerin, Avrupa’daki sağ gruplarla da bağlar kurduğu ve bu bağları yoğunlaştırdığı bir dönemde Likud’un bu hamlesi anlamlı görünüyor.
Şubat ayındaki PfE zirvesinin hemen öncesinde Trump ile yakın bağları olan Heritage Foundation Başkanı Kevin Roberts, PfE politikacılarıyla görüşmek üzere Madrid’e gitmişti.
Dahası, önce Elon Musk ve ardından ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Almanya için Alternatif’in (AfD) Alman federal seçimlerindeki kampanyasını desteklediklerini açıkladılar.
AfD hem ABD’deki Cumhuriyetçi çevrelere hem de İsrail sağına giderek daha fazla yaklaşıyor. Federal Meclis seçimlerinin ertesi günü X’te yaptığı bir paylaşımda Chikli, “İsrail karşıtı” gruplara karşı en net duruşu sergileyen partinin “şaşırtıcı bir şekilde” AfD olduğunu ilan etmişti.
AfD, Nisan 2019’da İsrail karşıtı Boykot, Tecrit ve Yaptırım (BDS) hareketini yasaklamak için Federal Meclis’te bir yasa tasarısı ve Haziran 2019’da Almanya’da Hizbullah ile ilgili tüm faaliyetleri yasaklamak için bir başka yasa tasarısı sunmuştu.
Chikli, AfD içinde, SS’in tarihi mirasını küçümseyen eski milletvekili ve şimdi Federal Meclis Üyesi Maximilian Krah gibi “hâlâ endişe duyulması gereken seslerin” varlığına dikkat çekiyor olsa da, başta AfD Eş Başkanı Alice Weidel olmak üzere diğer liderlerle birlikte çalışmakta bir sorun görmediğinin altını çiziyor.
İsrailli bakan, AfD’nin Krah gibi insanlarla arasına mesafe koyabileceğini “umduğunu” da sözlerine ekliyor.
AfD, AP içinde Egemen Ulusların Avrupa’sı (ESN) isimli gruba liderlik ediyor. Parti, daha önceki AP’de Marine Le Pen’in öncülük ettiği Kimlik ve Demokrasi (ID) grubuna üyeydi fakat tartışmalı bazı olaylardan sonra gruptan atılmıştı.
Şimdilerde RN ve benzeri partilerin AfD ile yan yana gelmemek için özellikle çaba sarf ettiği görülüyor ama “sağcıların sağcılara karşı ördüğü” güvenlik duvarının da yavaş yavaş tuğlalarının çekildiği anlaşılıyor.
Almanya, Netanyahu ile işbirliğini derinleştirecek
Netanyahu yönetimindeki İsrail hükümeti ile Avrupa’daki aşırı sağ arasındaki yakın işbirliği de Berlin üzerinde “aşırı sağa” açılma yönünde daha fazla baskı oluşturuyor.
Görevden ayrılan Alman hükümetinin antisemitizm komiseri Felix Klein, aşırı sağcıların varlığını gerekçe göstererek Kudüs konferansına katılımayacağını açıklamıştı.
Fakat bir sonraki Federal Şansölye olması beklenen CDU lideri Friedrich Merz, Netanyahu ile çalışmaya “neredeyse koşulsuz” istekli olduğunu açıkladı. Merz, Netanyahu’yu Berlin’e davet edeceğini ve İsrail Başbakanı hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (ICC) meydan okuyacağını belirtti.
Netanyahu’nun partisi Likud’a, “aşırı sağcı” PfE’de resmi gözlemci statüsü verilmesiyle ilgili soruları da yanıtlayan Merz, bunun Almanya’nın İsrail ile derin işbirliğine engel olmayacağında ısrar ediyor.
-
ORTADOĞU5 gün önce
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi: Sahil bölgesinde soykırım işlendi
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Batı medyası ve siyasetinden temkinli İmamoğlu değerlendirmeleri
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Ekrem İmamoğlu’na gözaltı dünya medyasının gündeminde
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Netanyahu’nun asıl hedefi
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 2
-
DİPLOMASİ6 gün önce
Politico: İmamoğlu’nun tutuklanmasına rağmen AB, Türkiye’ye para göndermeye devam edecek
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Zelenskiy’in Batı’ya başarısız yolculuğu
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Husiler’in Savaşı: “Altıncı Orta Doğu Savaşı” ve Filistin Anlatısı