AVRUPA
Von der Leyen’in ‘koşulsuz dayanışmasına’ Avrupa’dan sert eleştiriler

Hubert Wetzel, Süddeutsche Zeitung
14 Ekim 2023
AB Komisyonu Başkanı günlerdir İsrail’in meşru müdafaa hakkını vurguluyor ancak uluslararası insancıl hukuka işaret etmekten sonuna kadar kaçınıyor. Bu tavır Avrupa’daki çoğu hükümet için fazla tek taraflı.
AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, Ortadoğu’daki çatışmalarda tek taraflı olduğu ve koşulsuz şekilde İsrail’in tarafını tuttuğu için Brüksel’de sert şekilde eleştirildi. Hafta sonunda diplomatlar, Avrupa üye devletleri ve kurumları arasında mutabık kalınan çizgiyi takip etmedikleri ve AB’nin zararına hareket ettikleri gerekçesiyle, Almanları suçladılar. Bir diplomat, von der Leyen’in geçtiğimiz cuma günü İsrail’e yaptığı ziyareti ‘stratejik boyutlarda bir hata’ olarak değerlendirdi.
Somut olarak von der Leyen’e yönelik öfke, Komisyon Başkanının uzun süre İsrail hükümetine, ‘İslamcı terör örgütü Hamas’ın saldırısına verdiği askeri karşılıkta, uluslararası insancıl hukuka uyması çağrısında bulunmaktan kaçınmasından kaynaklanmaktadır. Bu şu anlama gelmektedir: İsrail, Gazze Şeridi’ndeki mevcut ve olacak olan saldırılarda Filistinli sivil nüfus arasında can kayıplarından kaçınmalıdır.
Günlerdir diğer tüm üst düzey AB temsilcileri kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda uluslararası savaş hukukuna ilişkin uyarılarda bulunurken von der Leyen şimdiye kadar hep İsrail’in meşru müdafaa hakkını vurguladı. Bir diplomat, “Komisyon Başkanı’nın İsrail hükümetine Gazze’deki Filistinli sivilleri dikkate almadan hareket etme serbestliği verdiğini” söylüyor. Bu şekilde adeta “gelecekteki katliamları” teşvik ediyor.
Von der Leyen İsrail’de, Netanyahu’ya Uluslararası İnsancıl Hukuktan Açıkça Bahsetmekten Kaçındı
Bu eleştirilerin bir kısmı, özellikle de bu kadar sert suçlamalar, Komisyon Başkanı ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel arasındaki bilinen kıskançlıkla açıklanabilir. Michel, von der Leyen’i uzun süredir yetkisi olmamasına rağmen Avrupa Birliği’nin dış politikasına müdahale etmekle suçluyor. Charles Michel’e göre bu, Komisyon’un değil, 27 AB ülkesinin temsil edildiği Konsey’in görevidir. Ancak Hamas’ın İsrail’e yönelik terör saldırısının ardından Michel, von der Leyen’in insiyatif alışını izlemek zorunda kaldı. Von der Leyen, resmi dairenin ön tarafına Davud’un Yıldızı bulunan mavi beyaz bayrak astırdı, İsrail’e AB adına tam dayanışma sözü verdi ve Avrupa’nın Filistinlilere yaptığı destek ödemelerini durdurmaya çalıştı.
Von der Leyen’in AB Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola ile birlikte İsrail’e uçması ve Başbakan Netanyahu ile, Charles Michel olmadan ve hatta bir diplomatın da yakındığı gibi istişare bile etmeden, görüşmesi sonucunda bu anlaşmazlık daha da şiddetlendi. Von der Leyen İsrail’de, İsrail’in askeri eylemleri Gazze’de “kan dökülmesine ve sivillerin trajik şekilde yerlerinden edilmesine” yol açmasına rağmen, “körü körüne ve tek taraflı olarak Netanyahu’yu destekledi.”
Von der Leyen İsrail’de, Netanyahu’ya uluslararası insancıl hukuku işaret etmekten açıkça kaçındı ve yine İsrail’in kendini savunma hakkından ve hatta ‘görevinden’ bahsetti. Basın açıklamasında sivillerin korunmasına ilişkin yalnızca bir imada bulundu. İsrail’in ‘bir demokrasi gibi’ tepki vereceğini biliyorlar dedi. Yani bunun tercümesi ‘Hamas teröristleri gibi keyfi ve aşırı şiddetle değil’. Ayrıca von der Leyen’in çevresinden sözcüsünün onun adına birkaç kez İsrail’in karşı saldırı durumunda savaş hukukuna uyması gerektiğini açıkça ifade ettiği söyleniyor.
Tartışmalarda von der Leyen ve Michel arasındaki kişisel husumetin payı çıkarılsa bile, AB’de Komisyon Başkanı’na karşı yüksek düzeyde bir memnuniyetsizlik var. Bir diplomat, ‘Üye devletler, iyi nedenlerle uluslararası hukuka atıfta bulunarak dikkatlice formüle edilmiş bir tutum üzerinde anlaşmışlardı. Von der Leyen buna sadık kalmayarak, birliği teşvik etmek yerine AB’deki çatlakları genişletiyor’ diyor.
AB’nin İsrail ve Filistin ilişkilerindeki temel sorunu budur: Avrupa bu çatışmada derinden bölünmüş durumda, birçok AB ülkesi İsrail yanlısı olmaktan ziyade Filistin yanlısı. Hiçbir Avrupa hükümeti 1300’den fazla İsraillinin ölümüne neden olan Hamas terör saldırısını haklı göstermek istemez. Ancak İsrail’in, özellikle de sağcı hükümet başkanı Netanyahu’nun, son yıllarda Orta Doğu ihtilafını çözmek için hiçbir şey yapmadığı hatta aksine daha da şiddetlendirdiği AB’de yaygın olarak kabul gören bir görüştür. Ayrıca İsrail’in uygunsuz derecede şiddet tepkisinin sadece çok sayıda Filistinli sivili öldürmekle kalmayıp, aynı zamanda birkaç gün önce Fransa’nın kuzeyindeki Arras’ta olduğu gibi İslamcıların terör saldırılarını da kışkırtabileceği düşünülüyor. Diplomatlar von der Leyen’i Netanyahu’yu ölçülü olmaya çağırmayarak bu riskleri artırmakla eleştiriyorlar.
Bir Diplomat, Orta Doğu’daki Çatışmaların Avrupalıları Birbirinden Uzaklaştırdığını Söylüyor
Komisyon Başkanı’nın İsrail’e yönelik tutumu, gözlemcilere Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasındaki tavrını hatırlatıyor. O çatışmada von der Leyen hızlı ve tavizsiz olarak Ukrayna’nın tarafını tutmuştu. Ancak o dönemde bu, AB ülkelerinin tartışmasız ortak çizgisiydi. Bir diplomat, “von der Leyen neredeyse kendi Ukrayna senaryosundan kopya çekiyor gibi görünüyor” diyor. “Sorun şu ki bu çatışma Avrupalıları birleştirmişken, Orta Doğu çatışması onları ayrıştırıyor.”
Cumartesi günü öğleden sonra von der Leyen, rotasını düzeltmekten kaçınamayacağını fark etti. Komisyon Başkanı yaptığı basın açıklamasında AB’nin Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilere yönelik insani yardımı 50 milyon ila 75 milyon Euro arasında artıracağını duyurdu. Ardından birçok Avrupa ülkesinin beklediği cümleyi yarım ağız söyledi: “Komisyon İsrail’in Hamas teröristlerine karşı kendini savunma hakkını desteklemektedir,” diye yazdı von der Leyen. Ve ekledi: “uluslararası insancıl hukuka tam saygı göstererek”.
Birkaç saat sonra Charles Michel bu salı günü için özel bir sanal AB zirvesi çağrısında bulundu. Michel, 27 devlet ve hükümet başkanına gönderdiği davet mektubunda “görüşmelerin aynı zamanda Ursula von der Leyen’e sınırları göstermek ve AB’nin dış politika çizgisi üzerindeki egemenliğini yeniden kazanmakla ilgili olacağı” gerçeğini gizlemedi. Michel, Avrupa Konseyi’nin “ortak pozisyonumuzu formüle etmesinin, net ve birlik halinde bir rota belirlemesinin”, “son derece önemli” olduğunu yazdı.
Çeviren: Gülçin Akkoç
AVRUPA
ABD, Polonya’daki Ukrayna yardım merkezinden askeri personelini çekti

ABD Ordusu, Ukrayna’ya askeri destek dağıtımında önemli bir lojistik merkez olan Rzeszów yakınlarındaki Jasionka üssünden Amerikan personelinin ve askeri teçhizatının çekildiğini açıkladı.
Başbakan Donald Tusk, “Amerikalılar bizi önceden bilgilendirdi ve Rzeszów bölgesinden çekilen birliklerin Polonya’da konuşlanmaya devam edeceği konusunda güvence verdi. Bu Polonya’daki ya da Avrupa’daki ABD güçlerinin azaltılması anlamına gelmiyor,” dedi.
Komutanlıktan yapılan açıklamada, birliklerin “ABD askeri operasyonlarını optimize etmeye yönelik daha geniş bir stratejinin parçası olarak, Müttefiklere ve ortaklara verilen destek düzeyini artırırken aynı zamanda verimliliği de artırarak” ülkedeki diğer yerlere taşınacağı belirtildi.
Birliklerin ve teçhizatın yeniden konumlandırılması kararının “Polonyalı ev sahipleri ve NATO müttefikleri ile yakından koordine edilen aylarca süren değerlendirme ve planlamayı yansıttığı” belirtilen açıklamada, Jasionka aracılığıyla Ukrayna’ya askeri yardımın kolaylaştırılmasının artık Polonya ve NATO liderliğinde devam edeceği ifade edildi.
2022’de Ukrayna savaşının başlamasının ardından ABD kuvvetleri Jasionka’da geçici bir varlık tesis etmişti.
Polonya’daki kalıcı bir askeri üssü olarak yer almamasına rağmen, bölge son üç yıldır ABD, NATO ve ortak güçler tarafından kullanılıyor.
AVRUPA
Birleşik Krallık, British Steel’i devletleştirmeyi düşünüyor

Birleşik Krallık hükümeti çelik devi British Steel’i devletleştirmeyi düşünüyor.
Birleşik Krallık’taki üç tesiste 3.500 kişiye istihdam sağlayan ve büyük ölçüde zarar eden şirket, sahibi Çinli Jingye Group ve Birleşik Krallık hükümetinin bir mali destek paketi üzerinde anlaşamamasının ardından risk altında.
Konuyla ilgili bilgi sahibi kişilerin Financial Times’a (FT) bildirdiğine göre, British Steel’in Scunthorpe, Lincolnshire’daki ana tesisinde İngiltere’nin son iki yüksek fırınını aktif tutmak için gereken hammadde sıkıntısının 48 saat içinde çözülmesi gerekiyor.
Söz konusu kişiler, British Steel’in henüz sipariş vermemiş olması nedeniyle İngiliz yetkililerin fırınları kısa vadede çalışır durumda tutmak için gereken koklaşabilir kömür ve demir malzemelerini satın alma seçeneklerini incelediklerini söyledi.
Yüksek fırınların devre dışı bırakılması ve içlerindeki metalin soğumaya bırakılması halinde yeniden çalıştırılmaları zor olacak ve zaman alacak.
Büyük Britanya’nın demiryolu raylarının %95’ini sağlayan Scunthorpe tesisinin kapatılması 2.700 kişinin işini riske atacak ve ülkeyi sıfırdan çelik üretme kabiliyetinden yoksun bırakacaktır.
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Jingye ile görüşmelerin “devam ettiğini” söyledi ve “tüm seçeneklerin masada olduğu” yönündeki görüşünü yineledi.
Starmer, “Scunthorpe’un geleceğinin parlak olmasını sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu ülkede çelik üretimine kesinlikle bağlıyım,” dedi ve çelik fabrikasındaki herhangi bir kapasite kaybının işgücü, toplum ve ülke üzerinde yaratacağı etkinin altını çizdi.
Görüşmelerden haberdar olan kişilere göre, Maliye Bakanı Rachel Reeves de hafta sonu yaptığı görüşmelerde sendika liderlerine İngiliz çeliğini devlet mülkiyetine geçirme seçeneğine açık olduğunu söyledi.
Fakat Sanayi Bakanı Sarah Jones bu hafta başında yaptığı açıklamada British Steel’in devletleştirilmesi yerine “özel yatırımlar ve hükümetin desteğiyle ticari olarak işletilen bir işletme olarak devam etmesinin en iyi yol olduğunu” vurguladı.
Görüşmeler, her iki tarafın da çevreyi daha az kirleten çelik üretimine geçiş için 2 milyar sterlinlik bir anlaşma konusunda çıkmaza girmesinin ardından geldi.
Hükümet British Steel’in Çinli sahibine talep ettiği 1 milyar sterlinin çok altında 500 milyon sterlin devlet yardımı teklif etti. Bir hükümet yetkilisi, bakanların Jingye’ye daha cömert bir Birleşik Krallık hükümet desteği teklifinde bulunmayı düşünmediklerini söyledi.
İşletme Bakanı Jonathan Reynolds’ın bugün şirket yöneticileriyle bir araya gelmesi bekleniyor.
AVRUPA
Almanya’dan mülteci kabulüne ara

Almanya, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) programı çerçevesindeki mülteci kabulünü askıya aldı. Handelsblatt‘ın haberine göre bu karar, koalisyon görüşmelerinde göç politikasının sıkılaştırılmasına yönelik tartışmalar nedeniyle alındı. Ülke ayrıca, AB’deki sığınma başvurusu sayısında Fransa ve İspanya’nın ardından üçüncü sıraya geriledi.
Almanya, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) programı kapsamında özel korumaya muhtaç kişilerin ülkeye kabulünü dondurdu.
Handelsblatt gazetesinin Alman İçişleri Bakanlığı’na dayandırdığı haberine göre, karar hükümet kurma çalışmalarıyla ilgili.
Kararın, Hristiyan Demokrat Birlik/Hristiyan Sosyal Birlik (CDU/CSU) partileri ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) arasında devam eden ve göç politikasının sıkılaştırılmasının tartışıldığı koalisyon hükümeti kurma görüşmeleriyle bağlantılı olduğu belirtildi.
Tarafların, mevcut gönüllü mülteci kabul programlarını mümkün olan en kısa sürede sonlandırma ve yenilerine katılmama konusunda anlaştığı ifade edildi.
Sadece işlemleri tamamlanma aşamasında olan kişiler için istisna yapılacağı kaydedildi.
UNHCR programı, halihazırda sığınma hakkı almış mültecilerin üçüncü bir ülkeye yerleşmesine olanak tanıyor.
Kabul eden devlet, kabul edeceği kişi sayısını ve bu kişilerin hangi ülkelerden geleceğini bağımsız olarak belirleme hakkına sahip.
Almanya, 2024 ve 2025 yılları için 13 bin 100 mülteci kabul etme taahhüdünde bulunmuştu.
Şu ana kadar bu kota kapsamında 5 bin 61 kişinin ülkeye giriş yaptığı belirtildi. Bu kişilerin arasında Rusya ile savaştan kaçan Ukraynalılar ve Suriye vatandaşlarının da bulunduğu aktarıldı.
Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye, Suriyelilerin yeniden yerleştirilmesi konusunda 2016 yılında anlaşmaya varmıştı.
Daha önce Almanya’nın uzun yıllardır ilk kez liderliği kaybederek AB’de sığınma başvurusu sayısında üçüncü sıraya gerilediği ortaya çıkmıştı.
Welt gazetesinin Avrupa Komisyonu’nun gizli bir raporuna dayandırdığı haberine göre, bu yılın ilk çeyreğinde yapılan başvuru sayısı 37 bin 787 oldu.
Bu rakamın, 2024’ün aynı dönemine göre yüzde 41’lik düşüş anlamına geldiği belirtildi. Sığınma başvurusunda bulunanlar için en cazip ülkenin 40 bin 871 başvuruyla Fransa olduğu bildirildi. İkinci sırada ise 39 bin 318 başvuruyla İspanya yer aldı.
Almanya’da en çok sığınma talebinde bulunanların sırasıyla Suriye (yüzde 24), Afganistan (yüzde 16) ve Türkiye (yüzde 11) vatandaşları olduğu kaydedildi.
Genel olarak AB’de en fazla mülteci statüsü talebinin 25 bin 375 kişi ile Venezuela vatandaşlarından geldiği belirtildi.
Venezuelalılardan gelen başvuru sayısının bir yılda yüzde 44 arttığı ifade edildi.
-
ORTADOĞU2 hafta önce
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi: Sahil bölgesinde soykırım işlendi
-
DİPLOMASİ2 hafta önce
Politico: İmamoğlu’nun tutuklanmasına rağmen AB, Türkiye’ye para göndermeye devam edecek
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Husiler’in Savaşı: “Altıncı Orta Doğu Savaşı” ve Filistin Anlatısı
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Signal bir Amerikan hükümeti operasyonudur
-
AMERİKA2 hafta önce
Gizli CIA dosyalarında ‘Ahit Sandığı’nın bulunduğu iddia ediliyor
-
DİPLOMASİ2 hafta önce
ABD, Ukrayna’ya ‘sömürge’ anlaşması teklif etti
-
RUSYA2 hafta önce
Güney Koreli şirketler Rusya’ya dönmek istiyor
-
RUSYA2 hafta önce
Putin: Arktik’te işbirliğine hazırız