Bizi Takip Edin

Diplomasi

Valday Kulübü uzmanı: ABD’nin Moskova-Pekin arasına nifak sokma şansı yok

Yayınlanma

Valday Tartışma Kulübü Program Direktörü Timofey Bordaçev, Vzglyad gazetesindeki yazısında, ABD’nin Rusya ile Çin’i ayırma girişimlerinin başarısız olacağını savundu. Bordaçev, iki ülke arasındaki ortaklığın sağlam temellere dayandığını ve Batı’nın “böl ve yönet” stratejisine karşı en iyi yanıtın Avrasya’da işbirliğini derinleştirmek olduğunu belirtti. ABD’nin olası bir Rusya ile yakınlaşmasının taktiksel olacağını ve Çin’e yönelik baskının ana hedef olmaya devam edeceğini vurguladı.

Valday Tartışma Kulübü Program Direktörü Timofey Bordaçev, Rusya’nın önde gelen diplomasi yayınlarından Vzglyad gazetesinde yayımlanan analizinde, Batı’nın uluslararası politikadaki en önemli araçlarından birinin “böl ve yönet” stratejisi olduğunu anımsattı.

Bordaçev, “Batı teorisi çerçevesinde vatandaşlar arasında sürekli anlaşmazlık çıkarmak, devletin ve yönetici elitlerin varlığını meşrulaştırıyor; aksi takdirde onlara gerek kalmıyor,” şeklinde görüş bildirdi.

Diğer ülkeleri birbirine düşürme çabasının, tarihsel olarak Avrupa ve Amerikan dış politikasının temelini oluşturduğunu ifade eden Bordaçev, 20. yüzyılda Amerikan diplomasisinin en önemli başarılarından birinin, 1970’lerin başında sosyalist dünyanın iki büyük gücü olan SSCB ile Çin arasında bölünme yaratması olarak kabul edildiğini hatırlattı.

Uzman, ABD’nin bu deneyimi yeni koşullarda tekrarlamaya çalışacağına inanmak için nedenler olduğunu, ancak Batı’nın en güçlü rakipleri arasında böyle bir bölünmeyi başarabilme şansının bulunmadığını ifade etti.

Rusya ile Batı arasındaki askeri-politik çatışmanın akut fazının muhtemel sonlanmasının, dost Çin ile ilişkilerin düzeyinde düşüşe yol açmayacağını belirten Bordaçev, “Fakat Moskova-Washington hattında beklenen bu değişiklikler, Çinlilerde kaçınılmaz olarak endişe yarattıve gelecekteki dengelerdeki konumlarını anlama isteği doğurdu,” diye kaydetti.

Bordaçev, “Geçtiğimiz üç yıl içinde Çin, dünya çoğunluğundaki tüm ülkeler gibi, Rusya ile kolektif Batı arasındaki çatışmayı gözlemci konumunda izlemeye alıştı,” dedi.

Pekin ile işbirliğinin bu yıllarda Moskova’nın direncinde en önemli faktörlerden biri haline geldiğini, ancak bunun Moskova için mutlak kritik öneme sahip olmadığını vurgulayan Bordaçev, “En dostane olanlar dahil hiçbir dış ortağın böyle bir önemi olamaz, zira Rusya zengin ve büyük ölçüde kendi kendine yeten bir ülke,” diye ekledi.

Bordaçev, “Fakat, bilinen pürüzlere rağmen ikili ticaret ve diğer alanlardaki işbirliğinin artması, ABD ve Avrupa’nın ‘Rusya’yı tecrit etme’ stratejisinin başarısız olmasında büyük rol oynadı,” değerlendirmesinde bulundu.

Bordaçev, “Aynı zamanda Çin, sürekli olarak barış gücü pozisyonunda yer aldı; ‘barışın dostları’ grubu oluşturdu ve Batı’nın durumu diplomatik açıdan çıkmaza sokmasına izin vermedi,” diye ekledi.

Bordaçev, bunun Çin’in, Hindistan gibi, uluslararası arenadaki etkisini önemli ölçüde artırmasına olanak tanıdığını belirtti.

“Hatta bazı abartılı değerlendirmelere göre, Rusya’nın Ukrayna’da Batı ile çatışması Çin dış politikası için daha çok faydalı oldu,” diyen Bordaçev, bu görüşe katılmadığını belirtti.

“ABD ve Avrupa’daki rakiplerimiz, Moskova’nın sözde Çin çıkarlarına ‘hizmet ettiği’ fikrini aktif olarak tartışmaya açtı,” değerlendirmesini yapan Bordaçev, bunun kesinlikle doğru olmadığını vurgulayarak, “Avrupa’daki açık çatışma, Çin’in şu anda en fazla fayda sağladığı dünya ekonomisine darbe vurdu ve çatışmanın nükleer boyuta tırmanma olasılığı, diğer pek çok ülke gibi Çin’in de hayatta kalmasını tehdit etti,” ifadelerini kullandı.

“Ancak ne olursa olsun, Çin son yıllarda sadece Rusya ile ilişkilerini güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda ABD’nin ana güçlerinin Avrupa sahnesine odaklandığı durumu da kullandı,” diyen Bordaçev, “Şimdi Pekin, elde edilenleri nasıl koruyacağını ve politikasını Moskova ile Washington arasındaki ilişkilerdeki değişikliklere nasıl uyarlayacağını ciddi şekilde düşünüyor,” yorumunu yaptı.

Bordaçev’e göre bu kolay değil. “Gözlemcilerin çoğu, yeni Amerikan hükümetinin stratejisinin Rusya ile uzlaşmaya (uzun vadeli olmasa bile taktiksel bir uzlaşma) yönelik olduğunu düşünme eğiliminde,” dedi.

Uzman, “Çin’de ise bu niyetler, artık Amerikan baskısının ana hedefi haline geleceği yönünde şüpheler uyandırıyor,” diye belirtti.

“Dahası, Amerikalılar her fırsatta Çin’e karşı koymak için tüm güçlerini odaklamaları gerektiğini haykırıyorlar,” diyen Bordaçev, “Bunun kısmen haklı gerekçeleri var. Donald Trump hükümetinde Pekin ile ilişkilerin güçlendirilmesini savunan tek bir kişinin bile olmaması tesadüf değil,” vurgusunu yaptı.

Bordaçev, ABD için en ciddi tehdidi Rusya’nın değil, Çin’in temsil ettiğini savundu: “Mesele nüfus büyüklüğü ve buna bağlı olarak tüketim: Eğer Çin Halk Cumhuriyeti nüfusu bu konuda Amerikan seviyesine biraz bile yaklaşırsa, kaynaklar ikisine yetmeyecektir.”

Bordaçev, “Bu nedenle, ABD için yıllardır Çin’in gelişimini yavaşlatmak, ekonomik sorunlarına katkıda bulunmak önemli olmuştur,” diye ekledi.

Amerikalılar, resmi düzeyde bile Çin-Rusya ortaklığını baltalama niyetlerini dile getiriyorlar’

“Aynı zamanda Amerikalılar, resmi düzeyde bile Çin-Rusya ortaklığını baltalama niyetlerini dile getiriyorlar,” diyen Bordaçev, “Bu tür açıklamaları yakın zamanda ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’dan duyduk,” diye ekledi.

Uzman, bunun şimdilik 50 yıl önce işe yarayanı tersine çevirme arzusu gibi göründüğünü belirtti: “Bu kez Rusya’ya, komşusuyla ortaklıktan elde edeceği faydayı aşacak çıkarlar vaat etmek.”

Bordaçev, Amerikalı ortakların aklına daha orijinal fikirlerin de gelebileceğini belirtti: “Örneğin, Çin’i Rusya’dan koparmaya çalışmak, ona ABD ile birlikte insanlığın gelişiminin en önemli sorunlarını çözme yeteneği vaat etmek.”

Bordaçev, her iki seçeneğin de aynı derecede maceracı ve gerçekleştirilemez göründüğünü ifade etti.

“Tarihten bildiğimiz SSCB-Çin ‘bölünmesi’, Amerikan diplomasisinin meyvelerinden yararlanmasından çok önce ortaya çıkmıştı,” diyen Bordaçev, nedenleri şöyle sıraladı:

“Dünyanın en güçlü iki komünist partisi, 1960’ların başında Avrupa’nın sömürgeci tiranlığından kurtulan dünya kısmı üzerinde nüfuz mücadelesi veriyordu. Mao Zedong yönetimindeki Çin, küresel öneme enerjik bir şekilde ulaşmaya çalışıyordu ve bu durum, Pekin’e ‘küçük kardeş’ gözüyle bakan SSCB yönetimiyle çatışmaya yol açıyordu. Çin’de bu yaklaşım rahatsızlık yaratıyordu.”

Bunun yanı sıra Bordaçev, bu faktörlerin hiçbirinin şu anda Rusya-Çin ilişkilerinde mevcut olmadığını vurguladı. “Dahası, BRICS çerçevesinde taraflar, yeni dünya düzeninin küçük ülkeler için bile demokrasi ve adalete dayanması gerektiği vizyonunu tamamen paylaşıyorlar,” dedi.

Rusya ve Çin, Batı’nın egemenliğini koruma girişimlerine ‘sırt sırta’ karşı koyuyorlar’

Uzman, “Rusya ve Çin, Batı’nın egemenliğini koruma girişimlerine ‘sırt sırta’ karşı koyuyorlar, ancak birbirlerini kesinlikle küçük ortak olarak görmüyorlar. Bunu iddia edenler, doğrudan veya dolaylı olarak Amerikan fikirlerinin yayılmasına katkıda bulunuyorlar,” diye ekledi.

Son olarak, Bordaçev, ABD’nin barışçıl niyetlerinin daha uzun vadede sürdürülebilir olduğunu düşünmek için hiçbir neden olmadığını belirtti. “ABD henüz teorik olarak bile küresel etkisini kimseyle –Rusya, Çin, Hindistan veya Avrupa ile– paylaşmaya hazır değil,” dedi ve “Ki Avrupa zaten giderek dünya politikasının ana yörüngesinden kayıyor,” diye ekledi.

“Büyük olasılıkla Amerikalıların sadece bir ‘nefeslenmeye’ ihtiyacı var,” diyen Bordaçev, gerekçeleri şöyle açıkladı: “ABD’nin kaynakları küresel düzeyde egemenlik için verilen uzun mücadeleyle tükendi, şimdi kesin olarak bildiğimiz gibi devasa fonlar tamamen boşa harcandı ve iç durum oldukça karmaşık.”

Bordaçev, “Bu nefeslenmeyi sağlamak için Amerikalılar, Avrupalı uydularının fobileriyle dolu hırslarını feda ederek bile Rusya ile uzlaşmaya çalışacaklardır,” dedi.

‘Doğu Avrupa’da kalıcı barışın derhal ABD’nin Çin’e yönelik bir saldırısına yol açacağını düşünmek için hiçbir neden yok’

Ayrıca uzman, “Aynı zamanda ABD, Çin ile çatışmada da bir tür duraklama yapmaya çalışacaktır; onunla ciddi bir mücadele için de yeterli kaynakları yok,” ifadesini kullandı.

“Bu nedenle, Doğu Avrupa’da uzun zamandır beklenen kalıcı barışın derhal ABD’nin Çin’e yönelik bir saldırısına yol açacağını düşünmek için hiçbir neden yok,” ifadelerini kullanan Bordaçev, “Ve Pekin’de de bunun gayet iyi anlaşıldığı oldukça muhtemel,” diye ekledi.

“Peki Rusya ve Çin, Amerikan politikasındaki değişikliklere nasıl ortak yanıt verebilir?” sorusunu soran Bordaçev, yanıtını şöyle verdi: “Sadece Büyük Avrasya’da işbirliği yoluyla, burada dış manipülasyon ve anlaşmazlıklardan arınmış bir alan yaratarak.”

Bordaçev, “Bu yöndeki hareket, her iki ülkenin liderleri tarafından zaten belirlenmiş durumda ve orta ve küçük devletlerin çoğu tarafından da destekleniyor,” dedi.

Son olarak Bordaçev, ABD ve Avrupa’nın değişmez “böl ve yönet” stratejisine ancak Avrasya’nın iç kalkınma sorunlarını (güvenlik, uluslararası ticaret ve ulaşım bağlantısallığı) çözmek için güçleri birleştirerek karşı konulabileceğini vurguladı.

Bordaçev, “Önümüzdeki yıllarda Çin ve Rusya’nın ortak projelerinin tam da bu yönde olacağını düşünmek için nedenler var,” diyerek analizini tamamladı.

Diplomasi

Yeni Zelanda Başbakanı Luxon, Çin ziyaretinde Xi Jinping ile ticaret ve güvenlik konularını görüştü

Yayınlanma

Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, cuma günü Pekin’de bir araya geldi. Luxon’un ofisinden yapılan açıklamada, iki liderin, Güney Pasifik’teki zorlukları ve ikili ilişkileri yönetmek için görüştüğü belirtildi.

Luxon, “Devlet Başkanı Xi ile görüşmem, bu önemli ilişkinin derinliğini ve genişliğini değerlendirmek ve ikili bağlarımızı yeniden teyit etmek için değerli bir fırsat oldu” dedi. Başbakan, “uluslararası kurallara dayalı sistem”i vurguladı ve Çin’i “küresel sorunların çözümüne yardımcı olma” konusunda “önemli bir rol” oynamaya çağırdı.

“Güçlü ve yenilikçi ekonomik ilişkilerimizin nasıl geniş bir alana yayıldığını özetledim” dedi. “Ticaret ve ekonomi bağlarımız birbirini tamamlayıcı nitelikte ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunuyor. Bu bağlar, Yeni Zelanda’nın ekonomisini büyütme hedefini de doğrudan destekliyor” ifadelerini kullandı.

Çin’in Xinhua haber ajansı, Xi’nin ülkesinin ve Yeni Zelanda’nın “birbirlerine saygı duymaları, farklılıkları kabul ederken ortak noktalar aramaları ve iki ülke arasındaki farklılıkları ve anlaşmazlıkları doğru bir şekilde görmeleri ve ele almaları” gerektiğini söylediğini aktardı.

Yeni Zelanda Başbakanı Luxon, Kasım 2023’te liderlik görevini üstlendiğinden bu yana ilk kez Çin’e üç günlük ziyarette bulunuyor. İki gününü Şanghay’da geçiren Luxon, Yeni Zelanda ve Çinli şirketler arasında 871 milyon Yeni Zelanda doları (520 milyon ABD doları) değerinde ticari anlaşmaların imzalanmasını denetledi. Ziyareti sırasında, Yeni Zelanda’yı Çinli turistler ve öğrenciler için bir destinasyon olarak tanıttı.

Luxon’un Çin ziyareti, Yeni Zelanda’nın Güney Pasifik’teki çıkarlarını, Pekin’in bölgede artan iddialı etksiyle tehlikede hissettiği bir bir dönemde gerçekleşti.

Yeni Zelanda Çağdaş Çin Araştırma Merkezi direktörü Jason Young, Wellington ve Pekin arasındaki canlı ticarete dikkat çekerek, mart ayında sona eren mali yılda Yeni Zelanda’nın 21,5 milyar Yeni Zelanda doları değerindeki ihracatının %20’sinin Çin’e yapıldığını belirtti. Nikkei Asia’ya konuşan Young, “Yeni Zelanda’nın çıkarlarına uygun ekonomik işbirliği alanları olduğu açıktır ve Yeni Zelanda hükümeti bunları güçlendirmeye ve olumlu ilişkileri sürdürmeye çalışmaktadır” dedi.

Aynı zamanda, Yeni Zelanda’nın başlıca ortağı olan ve yakın bağları bulunan Pasifik ada ülkesi Cook Adaları ile Çin’in ilişkisinin derinleşmesi Yeni Zelanda’yı tedirgin ediyor. Luxon’un ofisinden cuma günü yapılan açıklamada Cook Adaları veya Çin’in Pasifik’teki faaliyetleri hakkında herhangi bir yorum yer almadı, ancak Luxon, Xi ile “Hint-Pasifik bölgesinde istikrarın ve gerilimin azaltılmasının gerekliliğini” görüştüğünü söyledi.

27.000 kişinin yaşadığı Cook Adaları, Yeni Zelanda ile “serbest birlik” anlaşması imzalamıştır Bu anlaşma kapsamında Yeni Zelanda, küçük Polinezya takımadalarına mali, savunma ve dışişleri desteği sağlamakta. Ayrıca Cook Adaları sakinleri Yeni Zelanda pasaportuna sahip.

Wellington ve Avarua hükümetleri ayrıca savunma ve ulusal güvenlik konularında “işbirliği ve yardımlaşma” ve “her iki tarafı veya birini etkileyebilecek her türlü risk” konusunda birbirlerine danışma yükümlülüğü altındadır.

Şubat ayında Cook Adaları, Wellington’u şaşırtarak Çin ile beş yıllık Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın yanı sıra ekonomik işbirliği ve derin deniz maden arama ile ilgili diğer anlaşmalar imzaladı.

Yeni Zelanda Dışişleri Bakanı Winston Peters şubat ayında, Cook Adaları’nın “Yeni Zelanda’nın çıkarlarıyla önemli ölçüde çelişen” politikalar izlememesinin beklendiğini söyledi.

Perşembe günü Wellington, bu ayın başlarında Cook Adaları’na mali yıl için 18,2 milyon Yeni Zelanda doları tutarındaki kalkınma yardımını askıya aldığını doğruladı.

Peters’ın sözcüsü Nikkei’ye verdiği demeçte, ödemelerin “Cook Adaları ve Çin arasında imzalanan anlaşmalar ve bu anlaşmalar hakkında Yeni Zelanda ile istişare yapılmaması” nedeniyle “güven ve anlamlı katılım”ın yetersizliği nedeniyle askıya alındığını ve ilişkilerin onarılması ve güvenin yeniden tesis edilmesi için somut adımlar atıldığında yeniden başlayacağını söyledi.

ABD geri çekilirken Çin, Pasifik Adaları ülkelerine pazarlarını açma sözü verdi

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Paşinyan, Rusya vatandaşı milyarder Karapetyan’a karşı neden silaha sarıldı?

Yayınlanma

Rusya vatandaşı milyarder Samvel Karapetyan, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile yaşadığı anlaşmazlıkta Ermeni Kilisesi’ni desteklemesinin ardından Erivan’da tutuklandı. ‘İktidarı ele geçirme çağrısı yapmakla’ suçlanan Karapetyan’ın sahibi olduğu Ermenistan Elektrik Şebekeleri’nin de kamulaştırılması gündemde. Moskova ise süreci yakından takip ettiğini açıkladı.

Rusya vatandaşı milyarder Samvel Karapetyan, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile Ermeni Apostolik Kilisesi arasında yaşanan gerilimde kiliseye destek vermesinin ardından Erivan’da tutuklandı.

Sputnik Ermenistan ajansının 19 Haziran’da aktardığına göre, 18 Haziran akşamı mahkeme kararıyla iki ay süreyle tutuklanan Karapetyan, Erivan’daki Armavir adlı yeni cezaevine gönderildi.

Ermenistan Soruşturma Komitesi, Karapetyan’ı kamuoyuna açık bir şekilde iktidarı ele geçirme çağrısı yapmakla suçladı.

İş insanı suçlamaları reddederken, avukatları iddiaları “saçma ve yasa dışı” olarak nitelendirdi. Hükümet ayrıca, Karapetyan’ın sahibi olduğu Ermenistan Elektrik Şebekeleri şirketini kamulaştırmaya hazırlanıyor.

Kilise desteği tutuklama getirdi

Rus iş insanına yönelik soruşturmanın fitilini, Ermeni Apostolik Kilisesinin Eçmiadzin’deki merkezini ziyareti sırasında kiliseye verdiği destek ateşledi.

Karapetyan, News.am‘e verdiği demeçte, “küçük bir grubun” Ermenistan’ın ve kilisenin bin yıllık tarihini unutarak Ermeni Apostolik Kilisesine saldırdığını söylemişti.

Bu açıklamalardan bir gün sonra, 18 Haziran gecesi Karapetyan ve kardeşi Karen, Erivan’daki evlerinde gözaltına alınarak Soruşturma Komitesi’ne götürüldü.

Armenia Today gazetesinin haberine göre, güvenlik güçleri gözaltı öncesi evde arama yaptı ve daha sonra milyarderin evinin önünde toplanan yaklaşık 50 kişiyi de gözaltına aldı.

Mahkemenin tutuklama kararının hemen ardından avukatı aracılığıyla açıklama yapan Karapetyan, adliye önünde toplanan destekçilerine teşekkür ederek “Ermeni halkına ve Ermeni Apostolik Kilisesi’ne sadık kalacağını” ve hiçbir kararın “kendisini yolundan döndüremeyeceğini” belirtti.

Ermenistan’da iş insanı Karapetyan hakkında ‘darbe çağrısı’ soruşturması başlatıldı

Paşinyan ile kilise arasındaki gerilim

Ermenistan’da Ermeni Apostolik Kilisesi ile Başbakan Paşinyan arasındaki gerilim, mayıs ayı sonlarında Paşinyan’ın sosyal medyadaki paylaşımlarıyla tırmanmıştı.

Paşinyan, Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu II. Garegin de dahil olmak üzere birçok din adamının bekarlık yeminine uymadığını ve görevlerini bırakmaları gerektiğini öne sürmüştü.

Kilise ise mevcut hükümetin politikalarını sık sık eleştirerek Paşinyan’ı istifaya çağırıyordu.

Karapetyan, gözaltına alındıktan sonra Taşir Grubu basın ofisi yöneticisi Zara Acemyan’ın Facebook hesabından yayımlanan açıklamasında, kendisine yönelik takibatın mevcut Ermeni yetkililerin acizliğini kanıtladığını ifade etti.

Ermeni Apostolik Kilisesi de yaptığı açıklamada, yetkililere Rus iş insanına yönelik takibata son verme çağrısında bulunarak, mahkemenin “utanç verici” kararının sadece kilisenin itibarına değil, Ermenistan’ın uluslararası imajına da bir darbe olduğunu vurguladı.

Karapetyan kim?

1965 yılında Ermenistan’ın Kalinino (1991’den sonra Taşir) şehrinde doğan Samvel Karapetyan, 1997’de Rusya’nın Kaluga kentinde Kalugaglavsnab şirketini satın aldı.

1999 yılında bu şirketin temelinde, inşaat, üretim, enerji ve satış firmalarının yanı sıra alışveriş merkezleri, oteller, restoranlar ve konut ağını da içeren 200’den fazla şirketten oluşan Taşir Grubu’nu kurdu.

Forbes‘a göre Karapetyan, 3,2 milyar dolarlık servetiyle Rusya’nın en zenginleri listesinde 44. sırada yer alıyor.

‘Paşinyan’ın eylemleri Karapetyan’ın reklamını yapıyor’

Öte yandan Kafkasya Enstitüsü’nden araştırmacı Grant Mikaelyan, Vedomosti gazetesine verdiği demeçte Karapetyan’ın iktidar ile kilise arasındaki mevcut krizi kendi siyasi hedefleri için kullanmaya karar verdiğini söyledi.

Mikaelyan’a göre, Rus iş insanının Ermenistan’da her zaman siyasi emelleri oldu ve aynı zamanda Paşinyan’ın politikalarından son derece rahatsız.

Mikaelyan, “Ermenistan başbakanının sosyal medyada Ermeni Apostolik Kilisesine yönelik hakaret seli ve bir iş insanının kişisel görüşünü ifade ettiği için tutuklanması, bu süreçte hukukun üstünlüğünün olmadığının bir göstergesi. Dahası, bugün resmi propaganda aktif olarak Karapetyan’ı Kremlin ile ilişkilendirmeye ve iş insanını Paşinyan’ı devirmek için bir koçbaşı olarak adlandırmaya çalışıyor,” dedi.

Paşinyan’ın politikalarından memnun olmayan yüksek bir vatandaş oranı olduğunu belirten siyaset bilimci, “Aslına bakılırsa, yetkililer bu uygunsuz eylemleriyle sadece iş insanının reklamını yapıyor,” diye ekledi.

Şirketine kamulaştırma kararı

Karapetyan’a yönelik operasyonların ortasında Paşinyan, Kasım 2020’den beri görevde olan Ulusal Güvenlik Teşkilatı Başkanı Armen Abazyan’ı da görevden aldı.

Paşinyan, parlamentodaki açıklamaısnda bu kararı, eski Ulusal Güvenlik Teşkilatı başkanının dinlenme zamanının gelmesiyle açıkladı.

Fakat Hraparak gazetesine göre, Abazyan’ın görevden alınmasının muhtemel nedeni, Karapetyan’ın evinin avlusunda bir “baskın şovu” düzenlemeyi ve “onu asfalta yatırmayı” reddetmesiydi.

Paşinyan aynı açıklama, iktidardaki “Sivil Sözleşme” partisinin, Taşir Grubu’na ait Ermenistan Elektrik Şebekeleri şirketinin kamulaştırılmasına yönelik bir yasa tasarısı hazırladığını da duyurdu.

Paşinyan, bu karara Ermenistan’ın bölgelerini ziyareti sırasında “neredeyse bir enerji krizi” tespit etmesi üzerine vardığını iddia etti.

Başbakana göre şirket, daha sonra toplumsal hoşnutsuzluk ve siyasi bir kriz yaratmak amacıyla ülkede kasıtlı olarak bu durumu yarattı.

Taşir Grubu, şirketi Rus şirketi Inter RAO’dan Eylül 2015’te, Erivan’da elektrik tarifelerindeki artışa bağlı büyük protestoların ardından satın almıştı.

Karapetyan, geçen sene Armenia Today‘e verdiği mülakatta, şirketi satın aldıkları sırada Ermenistan Elektrik Şebekelerinin faaliyetlerinin tamamen felç olduğunu söylemişti.

Milyardere göre, önceki sahipler “onlarca yıl modernizasyon için bir kuruş bile ayırmamıştı” bu nedenle şirketi 2016’dan bu yana sadece modernizasyon için yaklaşık 680 milyon dolar ve yeni kapasiteler oluşturmak için yaklaşık 150-200 milyon dolar harcamak zorunda kalmıştı.

Moskova ne söyledi?

Mikaelyan’a göre, Rus milyarderin tutuklanması Rusya-Ermenistan ilişkilerini olumsuz etkileyecektir. Uzman, Karapetyan’ın Rus iş dünyasında önemli bir aktör olduğunu ve bu nedenle Moskova’nın duruma tepkisiz kalamayacağını ve siyasi kanallar aracılığıyla serbest bırakılması için ısrarcı olacağını öne sürdü.

Tutuklamanın hemen ardından Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Moskova’nın Karapetyan etrafındaki durumu takip ettiğini belirterek, tüm yasal haklarının korunması için kendisine gerekli desteğin sağlanacağını vaat etti.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Türkiye, Rusya’dan petrol ithalatını son 12 ayın zirvesine çıkardı

Yayınlanma

Reuters haber ajansına göre Türkiye, haziran ayında Rusya’dan Ural petrolü ithalatını 1,64 milyon tonla son 12 ayın en yüksek seviyesine çıkaracak. Rafineri kâr marjlarının cazip olması ve mevsimsel talep artışının, alımların artmasındaki temel etkenler olduğu belirtiliyor.

Türkiye’nin, haziran ayında Rusya’dan yaptığı Ural petrolü ithalatını 1,64 milyon tona çıkararak son 12 ayın en yüksek seviyesine ulaştıracağı bildirildi.

Reuters haber ajansının iki kaynağa ve LSEG gemi takip sistemi verilerine dayandırdığı haberine göre, bu artışın arkasında rafineriler için cazip kâr marjları ve bölgedeki akaryakıta yönelik mevsimsel talep artışı yatıyor.

İthalat üç aydır artıyor

Türkiye’nin Ural petrolü ithalatı üst üste üçüncü ayda da artış gösterirken, Mart 2025’e kıyasla sevkiyattaki artışın 800 bin tonu aştığı belirtildi.

Bu durumun, kilit pazar konumundaki Hindistan’da Ural petrolüne olan talebi ve fiyatları desteklediği ifade ediliyor.

LSEG terminalindeki verilere göre, Türkiye’nin Ural petrolü ithalatında bir önceki zirve, ülkedeki rafinerilerin 1,76 milyon ton petrol aldığı Mayıs 2024’te kaydedilmişti.

Sevkiyat Baltık limanlarından yapılıyor

Haziran ayında Türkiye’ye ulaşan Ural petrolü sevkiyatının yapıldığı ana limanlar, yaklaşık 1,4 milyon tonluk toplam sevkiyatla Rusya’nın Baltık’taki limanları Primorsk ve Ust-Luga oldu.

Novorossiysk’ten ise yaklaşık 200 bin ton petrol sevk edildiği kaydedildi.

Sektörden iki kaynak ve Reuters ajansının hesaplamalarına göre, Rusya haziran ayında Primorsk, Ust-Luga ve Novorossiysk’ten yapılan petrol ihracatı ve transitini mayıs ayındaki seviyede, yani günde yaklaşık 2 milyon varilde tutacak.

Hindistan’a giden petrolün fiyatı rekor kırdı

Haziran ayı başında kaynaklar, Hindistan limanlarına temmuz ayında teslim edilecek Rus Ural petrolü partilerinin fiyatının, spot sevkiyatların azalması nedeniyle Kuzey Denizi göstergesi BFOE’ye (Brent) kıyasla 2022’den bu yana rekor seviyeye yükseldiğini bildirmişti.

Çin ve Türkiye’nin en büyük rafinerileri Rus petrolü alımına yeniden başladı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English