Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Witkoff İsrail’e yakında yeni ateşkes taslağı sunacak

Yayınlanma

Steve Witkoff

İsrail’e sunulacak yeni ateşkes taslağı ile ilgili Witkoff, “geçici bir ateşkesi, ardından kalıcı bir çözümü” hedeflediğini belirtti.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, çarşamba akşamı yaptığı açıklamada, İsrail’e yakında yeni bir ateşkes ve esir takası anlaşması taslağı sunulacağını duyurdu. Trump ile birlikte sürpriz bir basın açıklaması yapan Witkoff, “Yeni şartları içeren taslağı göndermek üzereyiz. Bu çatışmanın önce geçici bir ateşkese ve uzun vadeli, barışçıl bir çözüme ulaşılacağına dair çok iyi hislerim var” dedi.

Witkoff, taslağın gün sonuna kadar Trump’a sunulacağını ve ardından “geçici bir ateşkesi, ardından kalıcı bir çözümü” hedeflediğini belirtti. Taslağın gece saatlerinde İsrail’e ulaştırılması bekleniyordu. Ynet’in kaynaklara dayandırdığı habere göre taslak, hayatta olan 10 rehinenin serbest bırakılmasını ve ölenlerin yarısının naaşlarının iadesini içeriyor.

Anlaşmanın çoğu maddesinde uzlaşı sağlandığı bildirilse de asıl anlaşmazlık noktası Hamas’ın savaşı bitirme garantisi talebinde ısrarcı olması. İsrail ise bu talebi sürekli olarak reddediyor.

Witkoff’un, İsrail’i bu konuda daha esnek olmaya zorladığı düşünülüyor. İsrailli yetkililer, Witkoff’un Hamas’a belirsiz ifadeler içeren bir formül sunarak, savaşın sona ereceği yönünde dolaylı güvence verebileceğinden endişeli. Bu süreçte, ABD ile Katar arasında İsrail’in doğrudan katılımı olmaksızın perde arkasında müzakereler ve taslak alışverişleri sürdüğü belirtiliyor.

Konuya yakın bir kaynak, “Trump, İsrail’in Gazze’deki savaşı yönetme şeklinden bıkmış görünüyor. Bu işi artık bitirmek istiyor” ifadelerini kullandı.

Sağcı bakandan itiraz

Öte yandan, İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, rehine takası ya da ateşkesi içeren herhangi bir anlaşmaya karşı olduğunu güçlü bir şekilde dile getirerek, öneriye sert tepki gösterdi: “Hamas şu anda yardım dağıtım sisteminin değişmesi, halk üzerindeki kontrolünü kaybetmesi ve devam eden askeri baskılar nedeniyle büyük bir sıkıntı içinde. Şimdi baskıyı azaltmak, kısmi bir anlaşma için Hamas’a oksijen ve toparlanma imkânı sunmak olur. Bu tam bir delilik olur. Buna asla izin vermem” dedi.

Habere göre Witkoff’un yeni önerisi büyük oranda İsrail’in sunduğu taslağa dayanıyor. Ancak Hamas’ın bu öneriyi reddetmesi ve müzakerelerin tıkanmış olması nedeniyle, ABD’li temsilcinin planı güncelleme ihtiyacı duyduğu belirtiliyor.

KAN: Olumlu gelişmeler var

Öte yandan İsrail’in resmi televizyonu KAN da Hamas ile yürütülen dolaylı müzakerelere katılan İsrailli yetkililerin, anlaşmaya varma konusunda “olumlu bir gelişmeden” bahsettiklerini duyurdu.

Son günlerde arabulucular ile İsrail ve Hamas temsilcileri arasında bir anlaşmaya varmak amacıyla yoğun görüşmeler yapıldığı kaydedilen haberde, adı paylaşılmayan yetkililerin “Önümüzdeki günler son derece kritik. Bir anlaşmaya varma ihtimali konusunda olumlu bir gelişme var” dediği belirtildi.

KAN’ın haberinde yine adı açıklanmayan yabancı bir kaynağa dayandırılarak, “İsrail’in saldırıları sona erdirme konusunda esneklik göstermesi durumunda, anlaşmanın yarın imzalanabileceği” ifade edildi.

Önceki gün Hamas, Witkoff ile “tam ateşkes ve 10 rehinenin serbest bırakılmasını içeren ön anlaşmaya” vardığını açıklamıştı. Ancak İsrailli bir yetkili bu iddiayı, “Hamas’ın propagandası ve psikolojik savaşının bir parçası” olarak nitelendirdi.

Yetkili, “Witkoff iki gün önce bizzat İsrail’in planı kabul ettiğini, Hamas’ın ise reddetmeye devam ettiğini söyledi. Hamas’ın teklifi ne İsrail ne de ABD yönetimi tarafından kabul edilebilir” dedi.

Ortadoğu

İranlı uzmandan Hürmüz Boğazı için kademeli eylem planı önerisi

Yayınlanma

İranlı enerji uzmanı Habibullah Zafaryan, İsrail ile artan gerilime karşı Hürmüz Boğazı’nın bir koz olarak kullanılması gerektiğini belirtti. Uzman, boğazın tamamen kapatılmasının uluslararası sonuçları olabileceğini, bunun yerine İsrail gemilerinin denetlenmesi gibi kademeli adımlar atılarak düşmanın hesaplarının değiştirilebileceğini vurguladı.

İranlı enerji uzmanı Habibullah Zafaryan, İsrail ile yaşanan gerilimin tırmanmasına paralel olarak Hürmüz Boğazı’nın “düşmanın hesaplarını değiştirecek bir araç” olarak kullanılması gerektiğini belirterek, “İsrail gemilerini denetlemeliyiz,” dedi.

Zafaryan, boğazın tamamen kapatılmasının İran için ciddi uluslararası sonuçlar doğurabileceğini, bu nedenle kademeli ve hedefli adımlar atılmasının daha doğru olacağını ifade etti.

Mehr haber ajansına mülakat veren Zafaryan, Hürmüz Boğazı’nın dünyanın en önemli su yollarından biri olduğunu ve küresel petrol ticaretinin yüzde 20’sinin buradan geçtiğini vurguladı. Günde 14,5 milyon varil ham petrolün taşındığı boğazın, dünya petrol piyasaları üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğunu belirtti.

Hürmüz Boğazı bir caydırıcılık aracı

Zafaryan, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının ardından boğazın kapatılmasının uzman çevrelerde bir seçenek olarak tartışıldığını söyledi. Bu konunun küresel petrol fiyatlarını etkileme ve bazı ülke ekonomilerine baskı yapma potansiyeli nedeniyle hem ABD’yi hem de Avrupa ülkelerini ciddi şekilde endişelendirdiğini dile getirdi.

Ancak Zafaryan, “İran’ın ilk adımda boğazı tamamen kapatması doğru bir hamle olmaz. Böyle bir eylem ülkemiz için ciddi uluslararası sonuçlar doğurabilir,” diyerek uyardı.

Uzman, bunun yerine kademeli bir strateji izlenmesi gerektiğini savunarak, “Hürmüz Boğazı konusunda adım adım ilerlemeli ve bu aracı kullanmakta ciddi olduğumuz mesajını vermeliyiz. Bu, petrol piyasasında kademeli bir etki yaratacak ve savaş sahnesindeki aktörlerin, gerilimin tırmanması durumunda İran’ın bu kartı kullanabileceğini anlamasını sağlayacaktır,” ifadelerini kullandı.

‘Mükemmel fırtına’nın gözünde korkuyla dalgalanan piyasalar

‘Kademeli adımlar hemen başlamalı’

Zafaryan, atılması gereken adımları da sıralayarak, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı bypass etmek için inşa ettiği Gore-Cask boru hattının derhal faaliyete geçirilmesi gerektiğini belirtti.

Uzman, bu terminalden birkaç petrol sevkiyatı yapılmasının, “boğazın bizim için atlanabilir olduğu” mesajını vereceğini söyledi.

Bir diğer önemli adımın ise boğazdan geçen gemilerin hedefli bir şekilde denetlenmesi olduğunu vurgulayan Zafaryan, şöyle devam etti:

“Örneğin, Basra Körfezi ve Umman Denizi’nde İsrail mülkiyetindeki tüm gemilere el koymalıyız. Savaşa dahil olan Avrupa ülkeleri ve ABD’ye ait gemileri ise seçici ve akıllı bir şekilde denetlemeli ve karşı tarafın eylemlerine göre onlar hakkında karar vermeliyiz. Bu eylemleri, gerilimin tırmanışına orantılı olarak gerçekleştirmeliyiz ki bu boğazı düşmanın hesaplarını değiştirmek için bir araç olarak kullanabilelim.”

Hürmüz Boğazı’nın alternatifi yok

Zafaryan, diğer ülkelerin boğazı boru hatlarıyla ne ölçüde bypass edebileceği konusuna da değindi. Bu imkâna sahip tek ülkelerin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olduğunu belirten uzman, BAE’nin 1,5 milyon varil, Suudi Arabistan’ın ise operasyonel olarak 3 milyon varil kapasitesi bulunduğunu söyledi.

Bu iki ülkenin hatlarını maksimum kapasitede kullansalar bile kısa vadede en fazla 2,5 milyon varillik bir artış sağlayabileceklerini ifade eden

Zafaryan, “Bu durumda bile 12 milyon varil petrolün hâlâ Hürmüz Boğazı’ndan geçmesi gerekiyor. Bu da petrol piyasası üzerinde ciddi bir etki demektir. Ayrıca bu miktara ek olarak yaklaşık 6 milyon varil petrol ürünü ve 85 milyon ton LNG, yani 120 milyar metreküp gaz da bu boğazdan geçiyor ki bu da LNG piyasasında büyük bir etkiye sahip,” diye ekledi.

Yemen modeli önerisi

Zafaryan, son olarak Yemen’deki Husilerin Babülmendep Boğazı’nda uyguladığı stratejinin Hürmüz Boğazı için de bir model olabileceğini öne sürdü.

Husilerin Gazze halkına destek amacıyla boğazı İsrail’e giden gemilere kapattığını hatırlatan Zafaryan, “İran da benzer bir model uygulayabilir. Geçen gemileri denetlemenin yanı sıra, İsrail’le birlikte hareket eden birkaç ülkeye ait gemilerin geçişini yasaklayabilir veya kısıtlayabilir,” değerlendirmesini yaptı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

UAEA: ABD’nin saldırıları İran’ın nükleer tesislerinde hasara yol açtı

Yayınlanma

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, ABD’nin İran’ın Fordo, İsfahan ve Natanz’daki üç nükleer tesisine yönelik saldırılarının hasara yol açtığını açıkladı. Grossi, daha önce İsrail saldırılarında da hasar gören İsfahan’daki tesiste ‘kayda değer ek hasar’ meydana geldiğini belirtti.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, ABD’nin İran’ın Fordo, İsfahan ve Natanz’daki üç nükleer tesisine yönelik saldırılarının bu işletmelerde hasara yol açtığını bildirdi.

Kurumun resmi internet sitesinde yayımlanan açıklamasında Grossi, daha önce İsrail saldırılarına maruz kalan ve hasar gören İsfahan’daki tesiste “önemli ek hasar” meydana geldiğini belirtti.

UAEA, önceki saldırılarda bu tesisteki bazı binalarda hasar tespit etmiş ve bu binaların bir kısmında nükleer materyallerin bulunduğunun tahmin edildiğini açıklamıştı.

Grossi, “Bu sabah erken saatlerde gerçekleştirilen son saldırılar sonucunda İsfahan’daki diğer binalar da hasar gördü. Ayrıca, bu tesisteki yer altı tünellerinin girişlerinin de zarar gördüğünü tespit ettik,” ifadelerini kullandı.

UAEA, daha önce İsrail saldırılarıyla hasar gören Natanz’daki tesisin de bu kez yere nüfuz eden bombalarla hedef alındığını doğruladı.

Fordo’daki hasarın boyutu belirsiz

Grossi, Fordo’daki yer altı uranyum zenginleştirme tesisinde ABD saldırısı sonucu oluşan hasarın boyutunun hemen değerlendirilemediğini söyledi.

UAEA Başkanı, “Fordo’nun da doğrudan etkilendiği açık, ancak uranyum zenginleştirme atölyelerinin içindeki hasarın derecesini kesin olarak belirlemek mümkün değil,” dedi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin acil toplantısında konuşan Grossi, Fordo sahasında kraterlerin görüldüğünü ve İsfahan’daki tesiste ise uranyum dönüştürme süreciyle ilgili binaların hasar aldığını belirtti.

Grossi ayrıca, İranlı düzenleyici kurumların UAEA’ya, saldırıya uğrayan üç tesisin dışında radyasyon seviyesinde bir artış gözlemlenmediği bilgisini verdiğini ekledi.

Diplomasiye dönüş çağrısı

Çözüm için diplomatik yola dönülmesi çağrısında bulunan Grossi, bunun UAEA’nın İran nükleer tesislerindeki izleme faaliyetlerine yeniden başlamasına olanak tanıyacağını vurguladı.

Grossi, İran’ın stoklarına ilişkin bir rapora ihtiyaç duyulduğunun altını çizerek, “en önemlisi, yüzde 60’a kadar zenginleştirilmiş 400 kg uranyum” dahil olmak üzere envanterin bildirilmesi gerektiğini belirtti.

İsrail, 13 Haziran gecesi Tahran’ın nükleer bomba yapmaya yaklaştığını gerekçe göstererek İran’a karşı saldırı başlatmıştı.

Saldırılarda İran’ın nükleer programına ait tesisler ve askeri hedefler vurulmuş, saldırılar sonucunda çok sayıda üst düzey İranlı askeri yetkili ve önde gelen nükleer bilim insanı hayatını kaybetmişti.

İran’ın misilleme amaçlı askeri operasyon başlatmasının ardından taraflar karşılıklı saldırılar düzenlemeye devam etti.

22 Haziran gecesi ABD, Massive Ordnance Penetrator (MOP) tipi sığınak delici bombalar kullanarak İran’ın nükleer tesislerine saldırı düzenleyerek çatışmaya açıkça dahil oldu.

ABD Başkanı Donald Trump, saldırıların amacının dünyanın “ana terör sponsoru” olarak nitelendirdiği İran’dan kaynaklanan nükleer tehdidi durdurmak olduğunu söyledi. Trump, “Şimdi barış zamanı,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İranlı diplomat: Amerika ve İsrail’in asıl hedefi İran’ın içeriden çöküşüydü

Yayınlanma

İranlı eski diplomat Gulamrıza Ensari, Amerika’nın son savaşlarının hiçbirinde başarılı olamadığını ve Yemen’de de gemilerine zarar geleceği bahanesiyle geri çekildiğini belirtti. Ensari, ABD ve İsrail’in asıl hedefinin İran’ın içeriden çökertilmesi olduğunu ve uluslararası kuruluşların bu hedefler doğrultusunda hareket ettiğini ifade etti.

İranlı eski diplomat ve reformist siyasi aktivist Gulamrıza Ensari, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) son dönemdeki savaşlarının hiçbirinde başarılı olamadığını ve Yemen’de de gemilerinin zarar göreceği bahanesiyle geri çekildiğini ifade etti.

Ensari, ABD ve İsrail’in asıl hedefinin İran’ın içeriden çökertilmesi olduğunu vurguladı.

Mehr haber ajansına konuşan Ensari, “Geçtiğimiz kırk yıl boyunca uluslararası kuruluşlar, İran ile ilgili konularda sözleri ile eylemlerinin bir olmadığını fiilen kanıtlamışlardır. Bazı konuları farklı şekilde gündeme getirseler de pratikte temel eylemlerini ABD ve küresel emperyalizmin hedefleri doğrultusunda düzenliyorlar,” dedi.

Ensari, ABD ve İsrail’in nükleer meselesini başından beri bir saptırma olarak kullandığını belirterek, “Amerika ve Siyonist rejimin asıl isteği İran’ın içeriden çöküşüydü,” diye ekledi.

‘Toprak bütünlüğü onurumuzdur’

İran halkının Batılı liderler tarafından tanınmadığını söyleyen eski diplomat, şu ifadeleri kullandı:

“Son 20 yıldır uğursuz Siyonist rejimin başbakanı, İran’ın nükleer silah sahibi olmaya altı ay uzaklıkta olduğunu defalarca ilan etti. ABD başkanının ve birçok Batılının İran halkına yönelik değerlendirmeleri, İranlıları tanımadıklarını gösteriyor. Çünkü toprak bütünlüğü halkımız için bir masal değildir. Milletin onuru, ülkenin toprak bütünlüğüne bağlıdır.”

Tarihteki toprak kayıplarına da değinen Ensari, “Kaçar döneminde Kafkasya’nın İran’dan ayrılması, İngiltere’nin desteğiyle Herat’ın ayrılması ve aynı komplolarla Bahreyn’in İran’dan koparılması gibi olaylar yaşandı. Saddam da İran’ı bölme ve üç günde fethetme hayaliyle saldırıya geçti ancak kendi yarattığı bataklıkta sekiz yıl boyunca gömülü kaldı,” dedi.

Eski CIA analisti McGovern: İstihbarat ‘İran nükleer silah yapmıyor’ diyor, başkan dinlemiyor

Trump ve Siyonist lobinin yanılgısı

Ensari, Donald Trump ve Siyonist lobinin büyük bir yanılgı içinde olduğunu belirterek, İran’a yönelik bir saldırı durumunda halkın yönetime destek vermeyeceğini düşündüklerini söyledi.

Ensari, “Trump ve ona bağlı Siyonist lobi ile uğursuz Siyonist rejim, İran’da bir saldırı olursa halkın kesinlikle rejimle birlikte hareket etmeyeceğini düşünüyordu. Askeri alanda yaşanacak en ufak bir gürültüyle, devrim karşıtı gruplar, Batı’ya bağımlı unsurlar, casuslar ve Siyonist rejime paralı askerlik yapan yabancı uyruklular aracılığıyla İran’ın savunma ve saldırı kapasitesini iki üç gün içinde yok edebileceklerini sandılar,” şeklinde konuştu.

Bu çevrelerin, ülkedeki ekonomik ve siyasi sorunlar nedeniyle halkın bir kısmının bu saldırganlık karşısında sessiz kalacağını, bir kısmının ise rejimle işbirliği yapmayacağını ve böylece içeriden çöküşü kolayca organize edebileceklerini düşündüklerini de sözlerine ekledi.

Uluslararası kuruluşların rollerini yerine getirmediğini vurgulayan Ensari, “Bugün Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi gibi uluslararası kuruluşlar gerçek rollerini oynamadılar. Cenevre Sözleşmesi’ne göre nükleer tesislere saldırı tamamen yasaklanmıştır. Ancak Siyonistlerin nükleer merkezlerimize en çok saldırıyı düzenlediğini görüyoruz ve buna en ufak bir göstermelik tepki bile vermediler,” dedi.

Ensari, İran silahlı kuvvetlerinin ABD destekli Siyonist rejimin saldırganlığına karşı caydırıcı ve cezalandırıcı yanıtlar verdiğini, bununla birlikte ciddi diplomatik faaliyetlerin de yürütülmesi gerektiğini belirtti.

Karin Kneissl: Trump, İran’a saldırarak aptalca bir karar verdi

ABD için savaşın maliyeti yüksek

Olası bir ABD saldırısı ve Trump’ın savaşa doğrudan müdahil olması ihtimaline de değinen Ensari, Hürmüz Boğazı’nın önemine dikkat çekti.

Ensari, “Hürmüz Boğazı, günde 20 milyon varilden fazla petrolün geçtiği bir yatak ve bu boğaz dünya ekonomisini zora sokacaktır. Yaşanan son gelişmeler ve Siyonist rejimin saldırganlığı göz önüne alındığında, bu rejimin ciddi müttefiklerine karşı harekete geçebiliriz,” dedi.

Ensari, sözlerini şöyle tamamladı:

“Amerika son savaşlarının hiçbirinde başarılı olamadı. Körfez Savaşı ve Irak’ta ABD’ye korkunç zararlar verildi. Yemen meselesinde Trump, Amerikan gemilerine saldırılmaması bahanesiyle çok çabuk kenara çekildi. Savaşın yayılması Amerika için çok zararlıdır ve bizim de diplomasiyi geliştirerek savaşın yayılmasını engellememiz gerekiyor.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English