Diplomasi
ABD ve Britanya, HTŞ’yi “terör” listesinden çıkarmayı planlıyor

Suriye’de Beşar Esad yönetiminin çekilmesi ile birlikte başkent Şam’ın kontrolünü ele geçiren Heyet Tahrir eş-Şam’ı (HTŞ) “normalleştirme” hamlesi devam ediyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyelerinin yanı sıra Kanada ve Türkiye gibi ülkeler tarafından da “terör örgütü” kabul edilen HTŞ, bir süredir “ılımlı” mesajlar veriyordu.
2021 yılında PBS’e verdiği mülakatta örgütün lideri Ebu Muhammed el-Colani ABD’ye seslenerek, “Onlara mesajımız kısa. Biz burada sizin için herhangi bir tehdit oluşturmuyoruz, bu nedenle insanları terörist olarak sınıflandırmanıza ve onları öldürmek için ödüller ilan etmenize gerek yok,” demişti.
Colani, ABD ile “ortak nokta” bulabileceklerini, “bölgede devam eden insani krize ve acılara son vermek” ve “Türkiye’ye ya da Avrupa’ya kaçan ve Avrupa’nın her yerinde yerlerinden edilen Suriye halkı ya da Avrupalıların kendileri için büyük sorunlar yaratan mülteci kitlelerine” son verebileceklerini söylemişti.
Şimdi, Şam yönetimi devrildikten sonra Esad karşıtı güçlerin en büyük dış destekçilerinden ABD ve Britanya, HTŞ’yi “terör” listesinden çıkarmaya hazırlanıyor.
Washington Post’ta (WP) Michael Birnbaum imzalı ve “Biden yönetimi HTŞ’yi terör listesinden çıkarmayı göz ardı etmeyecek” başlıklı haberde görüşlerine yer verilen üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisi, ABD’nin Suriye lideri Beşar Esad’ı deviren “isyancı grupla” daha derin bir ilişki kurmak için bu grubu “terör listesinden” çıkarma ihtimaline işaret etti.
Üst düzey yönetim yetkilisi HTŞ için, “Bu geniş bir grup çeşitliliği [barındırıyor]. Bence akıllı olmalıyız… ve aynı zamanda sahadaki gerçekler konusunda çok dikkatli ve pragmatik olmalıyız,” dedi.
Adının gizli kalması kaydıyla gazetecilere bilgi veren yetkili, Biden yönetiminin grubu terör listesinden çıkarıp çıkarmayacağı sorusu üzerine bunu ihtimal dışı bırakmayı reddetti.
Yetkili, “HTŞ yine doğru şeyler söylüyor. Şimdiye kadar doğru olanı yaptılar ama tek grup onlar değil. Güneyden Şam’a ulaşan bir dizi muhalif grup var ve bunlar çok farklı,” ifadelerini kullandı.
Yetkili, Suriye içindeki kimyasal silahların izlenmesinin Biden yönetimi için “birincil odak noktası” olduğunu, fakat uzmanların durumun kontrol altında olduğundan “oldukça emin” olduğunu söyledi.
Yetkili, ülkenin kuzeydoğusunda Türk ordusu ve Suriye Milli Ordusu (SMO) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yaşanan bazı çatışmalara rağmen ABD hükümetinin Suriye içinde daha fazla çatışma çıkmasını önlemek için çalıştığını söyledi.
ABD’li, “Bunun için herkesin muazzam bir çaba göstermesi gerekecek. Gelecekte daha iyi bir Suriye inşa etmek isteyenlerin odak noktasının bu olması gerektiğini düşünüyoruz. Ek cephelerin açılması kimsenin çıkarına değil,” dedi.
Birleşik Krallık da benzer bir adımı atmaya hazırlanıyor. Kabine Ofisini yöneten Hükümetlerarası İlişkiler Bakanı Pat McFadden, Londra’nın HTŞ üzerindeki yasağı gözden geçireceğini söyledi.
Sky News’e konuşan McFadden, hükümetin yasağı tekrar gözden geçirip geçirmeyeceği sorusuna verdiği cevapta, “Evet, bunu düşüneceğiz ve bence bu kısmen o grubun şu anda nasıl davrandığına bağlı olacak. Ama bence dünyanın dört bir yanında bu [grubu] yasaklayan ülkeler, sadece Birleşik Krallık değil, ABD ve Avrupa ülkeleri de, bence muhtemelen şimdi buna bakacak ve gelecekte ne olacağını görecek,” dedi.
İngiliz yetkili bir karar almanın ne kadar süreceği sorulduğunda ise bunun uzun sürmeyeceğini, bunu “oldukça hızlı bir şekilde yapmalarının gerekeceğini” savundu.
Pazar günü MI6 eski şefi John Sawers, Britanya’nın yasağı yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söylemiş ve HTŞ’nin bir “terör örgütü değil, kurtuluş hareketi gibi davrandığını” öne sürmüştü.
Yasaklı gruplar listesinden sorumlu olan İçişleri Bakanlığı, bir değişiklik olabileceğine dair bir ipucu olarak, HTŞ’nin 2017’de yasaklanmasından bu yana El Kaide ile ilişkisinin değiştiğini ileri sürdü.
Bakanlık, “HTŞ’nin El Kaide ile ilişkisi değişti ve iki örgüt arasında bir ayrışma yaşandı,” dedi.
Diplomasi
Xi, Kim ve Putin Zafer Günü için Kızıl Meydan’da buluşacak mı?

Kremlin’e göre Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ‘un önümüzdeki aylarda Rusya’yı ziyaret etmesi bekleniyor. 9 Mayıs’taki Zafer Günü töreni için Moskova’daki Kızıl Meydan’da Çinli ve Rus mevkidaşlarıyla bir araya gelebileceği yönünde söylentiler de var.
Uzmanlar, Kim’in Devlet Başkanları Xi Jinping ve Vladimir Putin ile birlikte podyuma çıkması halinde, üç liderin ilk kez kamuoyu önünde bir araya geleceğini ve bunun ABD baskısına karşı güçlü bir dayanışma ve meydan okuma sinyali olacağını söyledi.
Kremlin, Xi’nin önümüzdeki ayın başlarında, Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı zaferinin 80. yıldönümü münasebetiyle 9 Mayıs’ta düzenlenecek tören için Moskova’yı ziyaret edeceğini açıkladı.
Moskova’nın resmi Tass haber ajansına göre ise, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrey Rudenko geçen ayın sonlarında yaptığı açıklamada Kim’in Rusya’ya yapması beklenen ziyaret için hazırlıkların halihazırda devam ettiğini söyledi.
Putin geçen yıl haziran ayında Pyongyang’a yaptığı nadir bir gezi sırasında Kim’i Moskova’yı ziyaret etmeye davet etmişti. Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Sergei Şoygu da 21 Mart’ta Pyongyang’da Kim ile bir araya geldi ve Kuzey Kore liderine Putin’in mesajını iletti.
Üç gün sonra Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, Kim’in Rusya’yı ziyaret etmek için “geçerli” bir davet aldığını ve diplomatik kanallar aracılığıyla koordinasyonun devam ettiğini söyledi. Ancak Putin’in üst düzey güvenlik yardımcısı Şoygu’nun Kim’e yeni bir davet gönderip göndermediğini teyit etmekten kaçındı ve ekledi: “Henüz resmi bir açıklama yapmaya hazır değiliz.”
Kim, 2019 ve 2023 yıllarında zırhlı treniyle Rusya’nın Uzak Doğu bölgesine iki kez gitmiş olmasına rağmen Moskova’ya resmi bir ziyarette bulunmadı.
Vladivostok’taki Rusya Uzak Doğu Federal Üniversitesi’nde doçent olan Artyom Lukin, Kim’in çok sayıda dünya liderinin katıldığı çok taraflı bir toplantı olan 9 Mayıs etkinliğine gitmesinin Kuzey Kore geleneğinden bir kopuş olacağını söyledi.
“Kim Moskova’daki Zafer Günü geçit törenine gelirse, bu eşi benzeri görülmemiş bir şey olur. Bildiğim kadarıyla daha önce hiçbir Kuzey Kore lideri birden fazla devlet ve hükümet başkanının katıldığı uluslararası etkinliklere katılmadı” dedi.
South China Morning Post’a konuşan Lukin’e göre en az bir düzine liderin mayıs ayında Rusya’nın başkentinde olması muhtemel ve bu da Putin için Ukrayna savaşının ortasında bir başka yüksek profilli diplomatik zafer olacak.
Lukin Moskova’da düzenlenecek etkinliği, geçen yıl Kazan’da düzenlenen ve 20’den fazla üst düzey uluslararası delegasyonun katıldığı BRICS zirvesinin bir tekrarı olarak nitelendirdi.
Öte yandan AB Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Avrupalı liderleri 9 Mayıs’ta Moskova’da düzenlenecek Zafer Günü kutlamalarına katılmamaları konusunda uyardı. Kallas, iderleri bunun yerine Kiev’i ziyaret ederek Ukrayna ile dayanışma göstermeye çağırdı.
George H.W. Bush ABD-Çin İlişkileri Vakfı’nda kıdemli araştırmacı olan Lee Seong-hyon, Kim ve Xi’nin mayıs ayındaki Moskova geçit töreninde birlikte görünme olasılığının “yüksek” olduğunu söyledi.
Kuzey Kore, Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından bu yana Moskova’ya daha da yakınlaştı. Geçen yıl Putin’le imzaladığı, karşılıklı savunma maddesini de içeren kapsamlı askeri anlaşmayla bağlar daha da güçlendi, hatta Kim’in Ukrayna’ya Rusya saflarında savaşmak üzere binlerce asker gönderdiği iddia edildi.
Kim, geçen ay Şoygu ile yaptığı görüşmede Rusya’ya tereddütsüz desteğini ifade etti. Rusya’nın eski savunma bakanı da, Moskova’nın, iki ülkeden birinin saldırıya uğraması halinde karşılıklı yardım sözü veren anlaşmaya “kayıtsız şartsız” uyacağını teyit etti.
Sözcü Peskov’a göre, Putin ayrıca ABD Başkanı Donald Trump’ı şubat ayındaki ilk resmi telefon görüşmelerinde Moskova’ya davet etti, ancak şu ana kadar herhangi bir anlaşma yapılmadı.
Doç. Dr. Artyom Lukin, Xi’nin Zafer Günü podyumu Kim ile paylaşmayı kabul edeceğine dair şüphelerini dile getirerek Pyongyang’ın Pekin için stratejik öneminin abartıldığını savundu.
“Pekin-Pyongyang ilişkilerinden bahsetmişken, Kuzey Kore’nin Çin için yüksek stratejik değerini ortaya koyan geleneksel bilgeliğin yeniden incelenmesi gerektiğini iddia ediyorum. Bence Kuzey’in Çin için meşhur jeopolitik ‘tampon’ olarak önemi azalıyor” dedi.
“Çin’in artık tamponlara ihtiyacı yok. Herhangi birinin Kuzey Kore üzerinden Çin’e saldırmaya kalkışması pek düşünülemez. Çin tamponlardan ziyade pazarlarla ve henüz kendisinin sahip olmadığı ileri teknolojilere erişimle ilgileniyor. Bu bakımdan Kuzey Kore neredeyse değersizdir,” dedi Lukin.
The Post gazetesi şbat ayında Çin’in İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anmak üzere bir askeri geçit töreni düzenleyeceğini bildirmişti. Geçit töreni ya da kimlerin davet edildiğine dair resmi bir doğrulama yapılmadı ancak 10 yıl önce düzenlenen benzer bir etkinliğe Güney Kore Devlet Başkanı Park Geun-hye katılmış ancak Kuzey Kore lideri katılmamıştı.
Pekin’deki Renmin Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Shi Yinhong da Çin-Kuzey Kore ilişkilerinin durumu göz önüne alındığında, Çin liderinin Moskova’daki etkinlikte Kim ile birlikte görünmekten kaçınmasının muhtemel olduğunu söyledi.
Pekin ve Pyongyang arasındaki ilişkilerin Kuzey Kore’nin Rusya ile askeri ittifakı ve Ukrayna savaşına doğrudan katılımı, Pyongyang’ın tekrarlanan nükleer denemeleri ve Güney Kore ile alevlenen olaylar nedeniyle gerildiğini kaydetti. Shi, “Çin-Kuzey Kore ilişkilerinin şu anda iyi olduğu söylenemez” dedi.
Shi ayrıca Putin’in hem ABD hem de Çin ile ilişkileri tehlikedeyken Kim’i Moskova’daki askeri geçit törenine davet etmesinin akıllıca olup olmayacağını sorguladı.
“Ukrayna meselesi nedeniyle ABD-Rusya ilişkilerinin kırılgan ve hassas durumu göz önüne alındığında Putin’in Kim’in Moskova’yı ziyaret etmesini istemesi pek olası değil. Ayrıca, gergin Çin-Kuzey Kore ilişkileri Putin’in kasıtlı olarak garip bir durum yaratmasını olanaksız kılıyor” dedi.
“Kim’in ziyaretinin Kuzey Kore’nin Rusya ile askeri işbirliği üzerinde çok az önemli etkisi olsa da, Rusya’nın hem Çin hem de ABD ile olan çok önemli ilişkilerinde zorluklara yol açabilir. Putin’in Kim’i bilerek davet edeceğinden şüpheliyim” dedi.
Seul’deki Yonsei Kuzey Kore Araştırmaları Enstitüsü’nde doçent ve müdür yardımcısı olan Paik Woo-yeal de Kim’in Moskova’ya olası gelişinin, Pekin’in çok konuşulan Çin-Rusya-Kuzey Kore ittifakıyla resmi olarak ilişkilendirilmek istememesi nedeniyle Çin’i “oldukça garip bir duruma” sokacağını söyledi.
“Çin şu anda aynı anda hem Rusya hem de Kuzey Kore ile aynı çerçevede yer almak istemiyor” dedi.
Kuzey Kore’nin Moskova’ya doğrudan seyahat edebilecek özel bir uçağı bulunmuyor. Kim ilk kez 2018’de Dalian’da Xi ile görüşmek üzere havayoluyla uçmuş, bir ay sonra da Çin’den ödünç aldığı bir uçakla Trump ile görüşmek üzere Singapur’a gitmişti.
Kim, Pekin, Rusya ve 2019’da Hanoi’de Trump’la yapacağı ikinci zirve de dahil olmak üzere diğer yurtdışı ziyaretlerinin çoğunda ailesine ait zırhlı treni kullandı.
Babası Kim Jong-il 2001 yılında Moskova’ya zırhlı trenle gitmiş ve gidiş-dönüş 23 gece geçirmişti.
Diplomasi
Endonezya ve Katar 4 milyar dolarlık ortak fon kuracak

Başkan Prabowo Orta Doğu turunu tamamlarken Endonezya ve Katar 4 milyar dolarlık ortak fon kuracak.
Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto salı günü bir hafta süren Orta Doğu turunu tamamlarken yeni ticari bağlar ve yatırım taahhütleri konusunda iyimserliğini ifade etti. Özellikle de Danantara Endonezya ve Katar arasında planlanan 4 milyar dolarlık ortak fon konusunda.
Prabowo tarafından şubat ayında başlatılan Endonezya’nın yeni varlık fonu Danantara, salı günü yaptığı açıklamada, kendisinin ve Katar Yatırım Otoritesi’nin ortak fona 2’şer milyar dolar katkıda bulunacağını söyledi. Endonezya ve Katar arasındaki bu ortak fon, Güneydoğu Asya’nın en büyük ekonomisinde maden işleme, yenilenebilir enerji, sağlık ve teknoloji sektörlerine yatırıma odaklanacak.
Prabowo, pazar günü Doha’da Katar Emiri Tamim bin Hamad Al Thani ile yaptığı görüşmenin ardından “Ortaklığımızı derhal artırma konusunda anlaştık” dedi.
Danantara İcra Kurulu Başkanı Rosan Roeslani, fonun ortak fonu “ihtiyatlı, şeffaf ve sonuç odaklı” bir şekilde yönetmesi için Katar tarafından verilen “güveni” takdir ettiğini söyledi.
Roeslani, “Odak noktamız, finanse edilen her projenin ulusal ekonomi üzerinde stratejik ve sürdürülebilir etkilere sahip olmasını sağlamaktır” dedi.
Katar ziyareti Prabowo’nun Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Mısır ve Ürdün’ü de kapsayan Orta Doğu turunun bir parçasıydı. Prabowo, Endonezya’nın İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında yerlerinden edilen 1,000 Filistinliyi geçici olarak barındırmaya hazır olduğunu belirtirken, Orta Doğu’daki çatışmaya “barışçıl bir çözüm” bulunması da ele alınan başlıca konular arasındaydı.
Ancak diğer Müslüman liderlerle yaptığı görüşmelere ekonomik işbirliği damgasını vurdu.
Analistler bu geziyi, Prabowo’nun ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergisi politikalarının etkilerine ilişkin endişelerin arttığı bir ortamda geleneksel olmayan ortaklarla ekonomik ve ticari bağları güçlendirme çabalarının bir parçası olarak görüyor. Endonezya, Trump’ın geçen hafta açıkladığı çoğu ülke için 90 günlük uygulama duraklaması sırasında daha iyi koşullar üzerinde müzakere edemezse ABD’ye ihracatında %32’lik bir gümrük vergisi oranıyla karşı karşıya kalacak.
Orta Doğu turu, Endonezya rupiahının ABD doları karşısında tüm zamanların en düşük seviyesine inerek bölgedeki en kötü performans gösteren para birimlerinden biri haline gelmesinin ve Endonezya Borsası’nda işlemlerin askıya alınmasıyla endeksin %9’un üzerinde değer kaybetmesinin hemen ardından gerçekleşti. Bu olaylar, Endonezya’nın mali istikrarı ve büyüme beklentilerine ilişkin piyasa endişelerini yansıtıyor.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından Türkiye’de konuşan Prabowo, ABD-Çin ticaret savaşında tarafsız kalacaklarını söyledi. “Biz [taraf tutmuyoruz], tüm ülkelere saygı duyuyoruz. ABD’yi olduğu kadar Çin’i de iyi bir dost olarak görüyoruz” dedi.
Endonezya ve Türkiye’nin “birlikte bir dünya ekonomik gücü olarak gelişmesi gerektiğini, çünkü ancak o zaman sesimizin duyulacağını” da sözlerine ekledi.
Liderler geçen yıl kaydedilen yaklaşık 3 milyar dolarlık ikili ticaret hedefini 2025 yılında 10 milyar dolara yükseltti. Endonezya’nın ekonomik işlerden sorumlu koordinatör bakanı Airlangga Hartarto, her iki ülkenin de “sınırlı tercihli ticaret anlaşmasının” hızlandırılmış bir şekilde uygulanması yoluyla bu iddialı hedefe ulaşmaya çalışacağını söyledi.
Endonezya, Güneydoğu Asya ülkesine tütün, makine ve buğday gibi başlıca ihraç kalemleri olan Türkiye’ye ağırlıklı olarak palmiye yağı, tekstil ve kauçuk gönderiyor.
Prabowo, Türk işletmelerini elektrikli araç bataryaları, yenilenebilir enerji ve altyapı gibi projelere yatırım yapmaya davet etti. Prabowo ve Erdoğan ayrıca savunma sanayinin geliştirilmesine yönelik işbirliğini de ele aldı.
Dubai merkezli enerji şirketi Masdar ve Endonezya devlet kuruluşu Perusahaan Listrik Negara, Batı Java’da 100 megavatlık yeni bir yüzer güneş enerjisi santrali geliştirmek üzere BAE’de bir anlaşma imzaladı. Bu, Masdar’ın aynı eyalette 145 megavatlık benzer bir tesisi faaliyete geçirmesinin ardından Endonezya’daki ikinci yüzer güneş enerjisi santrali olacak.
Prabowo, Endonezya’nın temiz enerji dönüşümüne yatırım yapmaları için Orta Doğu ülkelerine kur yapıyor; gelişmekte olan ülkeler üzerinde fosil yakıtlardan uzaklaşma baskısı artarken, gelişmiş ülkelerden gelen destek vaatleri yavaş gerçekleşiyor. Trump yönetimi mart ayında ABD’nin, aralarında Endonezya’nın da bulunduğu bazı gelişmekte olan ülkelerde enerji dönüşümünü desteklemek için gelişmiş ülkelerden fon sağlamayı amaçlayan Just Energy Transition Partnership’ten çekildiğini açıkladı.
Prabowo’nun diğer Müslüman liderlerle yaptığı görüşmelerde ele alınan diğer sektörler arasında tarım ve balıkçılık da vardı, zira Başkan gıda güvenliği programı için destek arayışında. BAE’nin önde gelen süt ürünleri üreticisi Al Ain Farms, Prabowo’nun ziyareti sırasında Endonezya’da yatırım yapmak üzere bir anlaşma imzaladı.
Padjadjaran Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler uzmanı Teuku Rezasyah, Endonezya’nın ABD’nin gümrük vergisi artışlarının yarattığı riskleri dengelemek için yeni bir hedef ihracat pazarı ve yatırım kaynağı olarak “Orta Doğu’yu sağlamlaştırması gerektiğini” söyledi.
Arap ülkelerinin şu anda “ABD’ye yatırım yapma ve ABD ile ticaret yapma konusunda kendilerini rahat hissetmeyebileceklerini” belirten Pandie, Endonezya’nın bu ülkelerin yatırımlarını çekmek için daha fazla şansa sahip olduğunu söyledi.
Diplomasi
JD Vance’ten Avrupa’ya: Vasal olmanızı istemiyoruz

Geçen şubat ayında Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşma ile Avrupalıları şok eden ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Yaşlı Kıta’nın ABD’nin “güvenlik vasalı” olmaya devam etmesinin iyi bir şey olmadığını savundu.
Unherd’e kapsamlı bir mülakat veren Başkan Yardımcısı, Avrupalı liderlerin uluslararası sahnede daha bağımsız bir rol üstlenmeye ve özellikle göç konusunda kendi seçmenlerine karşı daha duyarlı olmaya hazır olmaları koşuluyla, ABD’nin kıtanın dostu olmaya devam edeceğini kaydetti.
Vance, “Avrupa’yı seviyorum. Avrupalı halkları seviyorum. Amerikan kültürünü Avrupa kültüründen ayıramayacağınızı düşündüğümü defalarca söyledim. Biz büyük ölçüde felsefelerin, teolojilerin ve elbette Amerika Birleşik Devletleri’ni kuran Avrupa’dan gelen göç örüntülerinin bir ürünüyüz,” dedi.
Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy’in, kendisini “Rusya işgalini bir şekilde meşrulaştırmaya çalışmakla” suçlamasını reddeden Vance, buna Moskova’nın 2022’den bu yana gerçekleştirdiği eylemlere yönelik kınamalarına atıfta bulunarak karşı çıksa da, “Ayrıca, çatışmayı sona erdirmek istiyorsanız, hem Rusların hem de Ukraynalıların stratejik hedeflerini nerede gördüklerini anlamaya çalışmanız gerektiğini stratejik olarak kabul etmeye çalıştım. Bu, Rusya’nın davasını ahlaki olarak desteklediğiniz ya da tam ölçekli işgali desteklediğiniz anlamına gelmiyor, fakat onların stratejik kırmızı çizgilerinin ne olduğunu anlamaya çalışmalısınız, aynı şekilde Ukraynalıların da çatışmadan ne elde etmeye çalıştıklarını anlamaya çalışmalısınız,” diye ekledi.
Zelenskiy’in şu anda “tüm hükümetini ve savaş çabalarını” bir arada tutan Amerikan hükümetine “bir şekilde Rusların tarafında olduğunu” söylemesinin “saçma olduğunu” savunan Amerikan yetkili, bu tür söylemlerin “kesinlikle verimli olmadığını” söyledi.
Amerikan Başkan Yardımcısı, Ukrayna’nın ötesinde, Avrupalı liderlerin göç, entegrasyon ve güvenlik konularında 21. yüzyıl gerçeklerini hâlâ hesaba katamadıklarından endişe ettiğini aktardı.
Vance, “Avrupa halklarının daha mantıklı iktisat ve göç politikaları için feryat etmeye devam etmeleri ve Avrupa liderlerinin bu seçimlere devam ederek Avrupa halklarına oy vermiş gibi göründüklerinin tam tersini sunmaya devam etmelerinin” Trump yönetimini “çok hayal kırıklığına uğrattığını” savundu.
Göç, Vance’in Avrupalı liderlere karşı hissettiği hayal kırıklığının merkezinde yer alıyor. Açık sınır politikalarının “demokratik güven için zehirli” olduğunu ileri süren Vance’e göre, “insanlar daha az göç istemeye devam ettiklerinde ve liderleri tarafından daha fazla göçle ödüllendirilmeye devam ettiklerinde Batı’nın tüm demokratik projesi çöküyor.”
Vance, Avrupa’nın bir diğer “kör noktasının” da güvenlik olduğunu söyledi. Avrupa’nın tüm güvenlik altyapısının, kendi hayatı boyunca, ABD tarafından sübvanse edildiğine işaret eden Başkan Yardımcısı, en azından çeyrek asır öncesine kadar, Avrupa’nın “çok canlı ordulara, en azından kendi vatanlarını savunabilecek ordulara sahip olduğunu” söyleyebileceklerini kaydetti.
Vance’e göre bugün gelinen noktada çoğu Avrupa ülkesinin makul bir savunma sağlayabilecek orduları yok. Bu bağlamda, “İngilizler bariz bir istisna, Fransızlar bariz bir istisna, Polonyalılar bariz bir istisna,” diyen Vance, bunların “kuralı kanıtlayan istisnalar” olduğunu belirtti.
Vance, “Avrupalı liderler güvenliğe radikal bir şekilde az yatırım yapmışlardır ve bu değişmelidir,” dedi.
De Gaulle’ü hatırlatan ABD’li siyasetçi, “[De Gaulle] ABD’yi seviyordu ama benim de kesinlikle kabul ettiğim gibi, Avrupa’nın ABD’nin daimi bir güvenlik vasalı olmasının Avrupa’nın da Amerika’nın da çıkarına olmadığının farkındaydı,” diye konuştu.
Avrupa’nın daha bağımsız olmasının ABD için iyi olacağını savunan Vance, “Tarihe dönüp baktığımda, İngiliz ve Fransızların Süveyş Kanalı konusunda Eisenhower ile yaşadıkları anlaşmazlıkta kesinlikle haklı olduklarını düşünüyorum,” iddiasında bulundu.
Kendisi de Irak işgaline katılan Vance, pek çok Avrupa ülkesinin Irak işgali etmemiz konusunda haklı olduğunu kabul etti ve “Açıkçası, eğer Avrupalılar biraz daha bağımsız ve biraz daha ayağa kalkmaya istekli olsalardı, belki de tüm dünyayı Irak’ın Amerika öncülüğünde işgali olan stratejik felaketten kurtarabilirdik,” dedi ve şöyle ekledi:
“Avrupalıların Amerikalılar ne derse onu yapmalarını istemiyorum. Bunun onların çıkarına olduğunu düşünmüyorum ve bizim de çıkarımıza olduğunu düşünmüyorum.”
Keir Starmer hükümetiyle bir ticaret anlaşması üzerinde “çok sıkı” çalıştıklarını söyleyen Vance, Trump’ın Birleşik Krallık’ı ve Kral’ı gerçekten sevdiğini ve hayranlık duyduğunu, daha önce de Kraliçe’yi sevdiğini hatırlattı.
Trump için, “Kendisi de bir işadamı ve [İngiltere’de] bir dizi önemli iş ilişkisi var. Ama bence bundan çok daha derin. Gerçek bir kültürel yakınlık var ve tabii ki Amerika temelde bir Anglo[Sakson] ülkesi.. Bence evet, her iki ülkenin de yararına olacak harika bir anlaşmaya varma şansımız yüksek,” dedi.
Başkan Yardımcısı, Almanları da sevdiklerini söyledi ama ABD’ye ihracatta büyük ölçüde bağımlı olmalarına rağmen, Almanya’ya ihracat yapmak isteyen pek çok Amerikan şirketine karşı oldukça sert davrandıklarını öne sürdü.
Vance, yönetimin dayanağının “adalet” olacağını söyledi ve şöyle ekledi:
“Bunun Avrupa ile pek çok olumlu ticari ilişkiye yol açacağını düşünüyorum. Ve yine, Avrupa’yı müttefikimiz olarak görüyoruz. Sadece Avrupalıların biraz daha bağımsız olduğu bir ittifak olmasını istiyoruz ve güvenlik ve ticaret ilişkilerimiz de bunu yansıtacak.”
Küresel ticaret statükosunun ABD için artık “tahammül edilemez” noktaya geldiğini savunan Vance, “Küresel ticaret sisteminin yol açtığı şey, ürün kategorileri arasında büyük ve kalıcı ticaret açıklarıdır ve ülkelerin büyük çoğunluğu ihracat fazlalarını absorbe etmek için gerçekten ABD’yi [iç pazar olarak] kullanıyor. Bu bizim için kötü oldu. Amerikalı üreticiler için kötü oldu. İşçiler için kötü oldu. Ve Tanrı korusun, eğer Amerika gelecekte bir savaşa girerse, bu Amerika’nın askerleri için kötü olacaktır,” dedi.
Siyasetçi olmadan önce kendisinin de bir risk sermayedarı olduğu hatırlatılıp piyasalarda yaşanan son çalkantıların kendi portföyünü erittiğini gördüğünde ne hissettiği sorulduğunda Vance, “Yeni bir sistemin uygulanması temelde finans piyasalarını tedirgin edecektir. Başkan bunun uzun vadeli bir oyun olduğu konusunda çok tutarlı… Elbette iş dünyasının size ne söylediğine, işçilerin size ne söylediğine, tahvil piyasalarının size ne söylediğine duyarlı olmalısınız. Bunların hepsi politikayı başarılı kılmak için duyarlı olmamız gereken değişkenler,” diyerek “politik” bir yanıt verdi.
Vance, Temel politikalarının “küresel ticaretin yeniden dengelenmesi” olduğuna işaret ederek, Başkan’ın bu konuda “çok net ve ısrarcı” olduğunu vurguladı.
-
Avrupa2 hafta önce
Almanya’daki Porsche fabrikaları tank üretmeye başlayacak
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan’ın Trump stratejisi işe yarıyor mu?
-
Görüş1 hafta önce
Yemen’de 48 saatlik Husi karargâhı ziyareti…
-
Ortadoğu2 hafta önce
İsrail’den Türkiye’ye “bombalı” mesaj
-
Görüş1 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 4
-
Dünya Basını2 hafta önce
HTŞ katliamlarından kurtulan Suriyeliler ölüm ve yıkımı anlatıyor
-
Avrupa1 hafta önce
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Wolfgang Münchau: Trump’ın tarifeleri küreselleşmenin sonudur