Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD’de yüksek mahkeme krizi

Yayınlanma

2020 yılı, Trump’ın sonuçlarına isyan ettiği seçimlerin dışında ABD için belki de daha bile önemli politik bir değişimin yaşandığı bir yıl oldu. Bu değişim, kürtajdan ırksal meselelere ülkeyi ikiye bölen bir çok konuda dengeleri alt üst edecekti. Bu dalgalanmanın tetikleyicisi ise hayatını kaybeden bir yüksek mahkeme yargıcıydı; Ruth Bader Ginsburg.

ABD’lilerin RBG olarak bahsettiği bu efsane yargıç cinsiyet eşitliği ve kadın hakları adına aldığı kararlarla özellikle liberal Amerikalılar gözünde bir kahramana dönüşmüş, demokratlar arasında “notorious RBG” yani namı büyük RBG olarak anılmaya başlamıştı.

Ginsburg başarılı kariyerinin son yıllarına gelirken bir baskıyla karşılaştı. Demokratlar tarafından hazır Obama baştayken emekli olması talep edilmişti. Sebebi, ABD’nin Yüksek Mahkeme sistemiydi. Bu sistemde bir yargıcın görev süresi sınırsız olup kendi sağlığı el verdiği ölçüde istediği kadar görev yapabiliyordu. Yaşı gelen yargıçlar, kendilerine yakın partinin iktidarını bekliyor, bu sayede mahkemedeki çoğunluk onların lehine korunmuş oluyordu.

Ancak namı büyük RBG bunu kabul etmedi. Bir gerekçesi vardı; kadın bir ABD başkanı altında emekli olmak. RBG yaklaşan 2016 seçimlerinde aday olan Hillary Clinton’ı işaret etmişti. Tabii o dönemde RBG 83 yaşında defalarca kanser atlatmış biriydi. Demokratlar korku içinde Clinton’ın kazanmasını umarak seçime girdiler.

Hikayenin kalanını biliyorsunuz. Trump kazandı. RBG’nin planları suya düştü. Artık tek umut RBG’nin 4 yıl boyunca hayatta kalmasını beklemekti. Trump, pandemi sürecini yönetememiş, giderek kutuplaşan ABD halkı önünde popülaritesini yitirmeye başlamıştı. 2020’de Biden kazanacak gibi duruyordu. Yine de Trump, başkanlığı boyunca 2 Yüksek Mahkeme yargıcı atamayı başardı. Neil Gorlusch ve Brett Kavanaugh, Yüksek Mahkeme’de dengeleri Cumhuriyetçiler lehine 5-4’e getirdi. Eğer RBG’ye seçim öncesi bir şey olursa Trump’ın yapacağı son bir atamayla Cumhuriyetçiler 6-3’ü bularak süper çoğunluğu elde edecek ve istedikleri gibi Yüksek Mahkeme’de at koşturabileceklerdi.

RBG’nin Biden başa geçene kadar hayatta kalması şarttı. Bu görevi de 4 yıl boyunca yerine getirdi. Ancak seçime 1 aydan az kala hastalığına yenik düştü ve böylece Demokratların korkulu rüyası gerçek oldu.

Yüksek mahkemede muhafazakar baharı

RBG’nin vefatı ABD’de adeta yeri göğü salladı. Bir kaç hafta süren matem havası yerini öfkeye bıraktı. Neden RBG Obama zamanı emekli olmamıştı? Neyin inadıydı bu?

Trump böyle bir fırsatı tabii ki kaçıramazdı. RBG’nin vefatını canlı yayında öğrendi. “İlk kez sizden duyuyorum. Müthiş bir kadındı RBG” dedi muhabire. Bir kaç gün içinde yerine başka bir kadın atayacağını söyledi. Trump’ın adayı Amy Coney Barett kısa sürede duyuruldu. Meclis üyelerinin sorgusundan da geçtikten sonra görevine başladı Barrett.

Artık Yüksek Mahkeme’de Cumhuriyetçilerin devri başlıyordu. 6-3 üstünlükle istediklerini yapacaklardı. Dahası, eğer bir hata yapmazlarsa ve yargıçlar ani bir ölüm yaşamazlarsa uzun yıllar bu çoğunluğu koruyabilirlerdi.

Muhafazakarların talep listesinin başında ise 50 senedir ABD’yi ikiye bölen bir tartışma vardı; kürtaj.

Kürtaj meselesi

Yüksek Mahkeme’nin en yaşlılarından yargıç Clarence Thomas işareti vermişti. Karar, açıklanmadan bir hafta önce internete sızdı ve tam anlamıyla kıyamet koptu. Sokaklarda çıkan kavgaların yanında yargıçlar hedef gösterilmeye bile başlandı. Yargıç Kavanaugh’un evinin yakınlarında silahlı bir şahıs yakalandı.

Kürtaj konusu ABD’de yıllardır yoğun tartışmaları beraberinde getiren bir konu. 1973 yılında Roe v. Wade olarak bilinen bir karar alındı. Bu karara göre kürtaj anayasal bir hak olarak tanınacaktı. Yani kürtajı yasaklama kararı eyaletlerin elinden alınmıştı. Yüksek Mahkeme, bu kararıyla Roe v. Wade’i geçersiz kıldı. Böylece kürtajın serbest olup olmaması eyaletlerin verebileceği bir karar haline geldi. Mississippi ya da Alabama gibi eyaletler bürokrasiyi zaten hazırda tutmuş olacaklar ki anında yasağı yürürlüğe soktular.

Kürtajla ilgili temel tartışmalarda pek yeni bir şey yok. Muhafazakar cephe, bir bebeğin ana rahmine düştüğü anda bir birey olduğunu savunuyor. Bu nedenle kürtajın bebeğin haklarına bir saldırı olduğunu ve cinayet olarak nitelendirilmesi gerektiğini söylüyor. Liberaller ise kürtaj yasağının kadın bedeni üzerinde devlet kontrolü olduğunu iddia ediyorlar.

Modern hukukun bakış açısı ise biraz daha karışık. Sonuçta kürtaj serbestisi çocuğun 10 aylık olduğu zamana kadar geçerli. Ancak bir çok prosedürden ötürü bebeğin haklarını 10 aylıktan öncesinde dahi koruyor. Mesela, anne karnındaki çocuğun öldürülmesi “çocuk düşürtme” suçuna giriyor. Yani cinayetten ziyade anneye karşı işlenmiş bir suç olarak algılanıyor modern hukukta.

Tabii iş çocuğun hangi noktada birey olduğu gibi ahlaki ve felsefi bir tartışmanın çok ötesinde. Annenin istemediği çocuğu büyütmek zorunda kalması, babanın sahip olmadığı finansal desteği sağlayamaması, sevgi görmeyen çocuğun yaşadığı zor hayat ve devletin potansiyel olarak sırtlamak zorunda kalabileceği yük bunlardan sadece bir kaçı.

Yani kısacası kürtaj meselesi kolay çözümlenebilecek bir hadise değil. Ancak bir şekilde muhafazakarlar istediklerini almayı başardılar. “Kırmızı” yani Cumhuriyetçi eyaletlerde kürtaj yasaklandı. Hatta bazı eyaletlerde kürtaj için kadınların başka eyaletlere gitmesi bile yasaklandı. Bu yüzden bir çok kadın ya merdiven altına itildi ya da kırmızı eyaletleri terk etmeye başladı. 

Üniversitelerde ırksal ayrım 

Kürtaj kararı geçen yıl Haziran’da alınmıştı. 1 yıl sonra Yüksek Mahkeme yine büyük kararlar aldı, hem de sadece bir kaç gün içinde. İlk karar Üniversite borçlarının iptaliyle ilgiliydi. Üniversite mezunlarının borçlarının silinmesi Biden’ın seçim vaatlerinin başında geliyordu. Yüksek mahkeme borçların silinemeyeceği yönünde karar verdi.

İkinci büyük karar bir grafik tasarımcının eşcinsel bir çift için “LGBT propagandası” içeren bir site tasarlamayı reddetmesi üzerineydi. Yüksek Mahkeme tasarımcıdan yana karar verdi ve gelecekte bir çok durum için emsal oluşturdu. Sonradan bu tasarımcının bir eşcinsel çiftten teklif almadığı anlaşılsa da kararın değiştirilip değiştirilmeyeceği bilinmiyor.

Tabii üçüncü ve en büyük karar üniversitelerde Affirmative action (AA) olarak bilinen ırksal ayrımla mücadele yöntemi üzerineydi. AA, azınlıkların üniversite başvurularında önceliğe sahip olmasını sağlıyordu.

En azından hedefi buydu. AA, maalesef ki hiç bir zaman böyle bir şey yapmadı. Tam tersine sadece beyazları değil, çalışkan ve başarılı asyalıları da cezalandırmaya başladı. Üniversite başvurularında alınan ücretler siyah ve latinolara daha ucuzken asyalı ve beyazlara daha pahalıydı. Çünkü AA’nın da kendini temellendirdiği “güç piramidi” beyaz ve asyalıları daha “imtiyazlı” görüyordu. Bu güç piramidi, asyalılar da iyi şartlarda yaşadıklarına göre diğer azınlıklar kadar ayrımcılığa maruz kalmadıklarını varsayıyor, bu sebeple AA gibi pozitif ayrımcılık girişimlerinden muaf tutuyordu.

Konu Yüksek Mahkeme’ye,  “Öğrenciler için Eşit Başvuru” isimli bir aktivist grubun Harvard’a dava açması üzerine ulaştı. Yüksek mahkeme “ırk kotalarının” insanları kimliği üzerinden ayrıştırdığına hükmetti. Yargıç John Roberts, “ırkçılıkla mücadele demek bütün ırkçılıkla mücadele demektir” diye ekledi.

Açıkçası AA, ABD halkının gözünde pek popüler bir uygulama değildi. Kararlar alındığı andan itibaren  ana akım medyada “kürtaj kararındaki gibi yoğun bir tepki beklemeyin” telkininde bulunuldu. Evet, özellikle ABD solunun en radikal unsurları karara tepki gösterse de kamuoyu önünde büyük oranda olumlu bir karar olarak tanındı.

Yine de ABD’li demokratlar ülkenin sosyal dengelerini ilgilendiren konularda çok büyük oranda müzmin kaybeden konumuna geldiler. 2020 seçimlerinde hem Senato hem de Temsilciler Meclisi Demokratların elinde olmasına rağmen Yüksek Mahkeme’den çıkan bütün kararlar muhafazakarların lehine olmuştu. Yukarıda da bahsettiğim gibi, muhafazakarlar büyük bir hata yapmazsa bu çoğunluğu uzun yıllar koruyacaklar. Demokratların efsane gördüğü RBG’nin hatası sayesinde Cumhuriyetçiler hezimet yaşadıkları 2020 yılında beklenmedik bir zafer yaşamış oldular.

Muhafazakarların Yüksek Mahkeme baharı nereye kadar devam edecek orası bilinmiyor. Ancak yargıç Clarence Thomas bir ipucu verdi. Sırada “Obergefell v. Hodges” var dedi. Yani eşcinsel evlilik…

Eşcinsel evliliğin hak olmaktan çıkması ABD anayasasıyla doğrudan çelişeceği için hukuki açıdan çok mümkün olmadığı söyleniyor. Eğer her şeye rağmen Yüksek Mahkeme böyle bir karar alırsa meşruluğu ciddi anlamda tartışmaya açılacaktır. Şimdi bile meşruluğu tartışmaya başlayanlar var. Her şekilde Demokratların başı, Yüksek Mahkeme’den dolayı daha çok ağrıyacak gibi gözüküyor…

AMERİKA

ABD’li senatör: Musk’ın Çin bağlantıları ABD ulusal güvenliği için ‘derin bir tehdit’

Yayınlanma

Elon Musk’ın yeni Donald Trump yönetimine katılımı, olası çıkar çatışmaları nedeniyle incelemeye alınırken, bir senatör Tesla ve SpaceX CEO’sunun Çin ile olan iş bağlarının ABD ulusal güvenliğini tehlikeye atabileceği uyarısında bulundu.

Senato’nun gizlilik, teknoloji ve hukuk alt komitesi başkanı Richard Blumenthal, “Bunun tehlikeli olmanın ötesinde olduğunu düşünüyorum. Bay Musk ve SpaceX’in bu pozisyonda olmasının ulusal güvenliğimiz için derin bir tehdit olduğunu düşünüyorum,” dedi.

Cumhuriyetçi Trump, Musk’ın federal kurumlarda potansiyel olarak büyük kesintilerin yanı sıra düzenlemelerde yapılacak değişiklikleri denetlemeyi amaçlayan bir hükümet verimlilik komisyonuna eş başkanlık edeceğini söyledi.

Tesla araçlarının yarısını, satışlarının da üçte birini gerçekleştirdiği Çin’de üretirken, ABD Savunma Bakanlığı ve diğer devlet kurumları da SpaceX’e giderek daha fazla bağımlı hale geliyor.

Musk’ın Çin ve Başbakan Li Qiang da dahil olmak üzere bazı üst düzey yetkilileriyle olan yakın iş ilişkileri, Pekin tarafından özellikle geçiş döneminin ilk günlerinde Trump’a bir arka kanal olarak değerlendirilebileceğine dair haberlere yol açtı.

Salı günü ABD’li teknoloji şirketleri ve bu şirketlerin Çin ile olan ilişkilerinin ele alındığı bir oturumda konuşan ve 2011 yılından bu yana Connecticut’ta Demokrat senatör olarak görev yapan Blumenthal, Musk’ın Pekin ile olan bağlarının istismar edilebileceğini savundu.

ABD’de Musk ve Ramaswamy “hükümet verimliliğini” denetleyecek

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD, Filipinler’e Pekin’e karşı kullanması için insansız deniz aracı veriyor

Yayınlanma

Analistler, Washington’ın Manila’ya gelişmiş insansız hava araçları sağlamasının Filipin Donanması için bir “güç çarpanı” görevi göreceğini ve ABD’nin müttefikinin Güney Çin Denizi’nde Çin’e karşı gözetleme ve operasyonel kabiliyetlerini artıracağını söylüyor.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin salı günü Filipinler’e yaptığı iki günlük ziyaret sırasında ABD hükümetinin Filipin Donanmasına Batı Filipin Denizi’ndeki operasyonları için açıklanmayan sayıda insansız deniz aracı (USV) verdiğini açıkladı.

Biden yönetimi sona ermeden önce “çok daha fazlasının” teslim edileceği sözünü verdi.

Austin, Filipinler Savunma Bakanı Gilberto Teodoro Jnr ile birlikte Batı Filipin Denizi’ne bakan ve ABD-Filipin ortak askeri tesisine ev sahipliği yapan Puerto Princesa, Palawan’da düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: “Temmuz ayındaki ziyaretim sırasında açıkladığım 500 milyon ABD doları tutarındaki yabancı askeri finansmanla, Filipinler’in münhasır ekonomik bölgesi (MEB) boyunca haklarını ve egemenliğini savunacak yetenek ve araçlara sahip olmasını sağlamaya yardımcı olmak için bunun gibi daha birçok platformun teslim edilmesini bekliyoruz.”

Austin, ABD’nin “Filipinler’in savunmasına derinden bağlı olduğunu” ve Manila ile olan Karşılıklı Savunma Anlaşmasının “Güney Çin Denizi’nin herhangi bir yerinde, sahil güvenlik güçlerimiz de dahil olmak üzere silahlı kuvvetlerimize, uçaklarımıza veya kamu gemilerimize yönelik silahlı saldırılar için geçerli olduğunu” yineledi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD’nin nükleer modernizasyon planı: Pentagon’dan kritik açıklama

Yayınlanma

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ülkenin nükleer cephaneliğini artırma ve modernize etmeyi planlandığını açıkladı. Bu adımın, caydırıcılık kabiliyetini güçlendirmek amacıyla hayata geçirileceği ifade edildi.

Nükleer politikalardan sorumlu savunma bakan yardımcısı Richard Johnson, bu hedefin gerekirse nükleer kuvvetlerdeki stratejik ayarlamaları da içereceğini belirtti.

Johnson, Washington merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde (CSIS) düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada, “Bugün mevcut ABD kuvvetlerine ve doktrinine güveniyoruz. Fakat, eğer caydırıcılık kabiliyeti yetersiz kalırsa, bu eksikliği zamanında gidermeye hazır olmalıyız,” dedi.

Johnson, ABD’nin nükleer doktrinini, silahların modernizasyon programını ve kuvvetlerin hazır olma durumunu gerektiğinde yeniden değerlendireceğini vurguladı.

Yetkili, “Caydırıcılık başarısız olsa bile Washington, belirlediği hedeflere ulaşabilecek kapasitededir,” ifadesini kullandı.

20 Kasım’da, ABD Silahlı Kuvvetleri Stratejik Komutanı (STRATCOM) General Anthony Cotton, ABD’nin, Rusya ve Çin’e ek olarak “üçüncü taraf” tehditlerine karşı yeterli güçlere sahip olup olmadığını inceleyeceğini bildirmişti.

Cotton, günümüz tehditlerinin, nükleer modernizasyonun başladığı dönemden çok daha karmaşık hale geldiğini belirterek, “Stratejik planlama artık Rusya ve Çin’in giderek artan agresif tavırlarına uygun şekilde yeniden şekillendirilmelidir,” değerlendirmesini yapmıştı.

STRATCOM temsilcisi Tuğamiral Thomas Buchanan ise ABD’nin, potansiyel düşmanlara karşı caydırıcılık sağlayacak bir cephaneliğe sahip olması gerektiğini, aksi takdirde nükleer saldırı senaryolarının devreye girebileceğini söylemişti.

Öte yandan, 19 Kasım’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın nükleer doktrininde önemli değişiklikler içeren güncellemeleri onayladı.

Yeni doktrine göre, insansız hava araçları veya nükleer olmayan seyir füzeleri ile yapılan saldırılarda ya da toprak kaybetme tehdidi karşısında nükleer silah kullanımının mümkün olduğu açıklandı.

Ayrıca, diğer nükleer güçlerin dolaylı olarak çatışmaya dahil olması, Moskova tarafından “saldırı” olarak değerlendirilecek.

Bu kapsamda, yalnızca Rusya’nın değil, müttefiki Belarus’un toprak bütünlüğüne yönelik tehditler de agresif bir tutumla karşılanacak.

Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre, Ocak 2023 itibarıyla Rusya’nın 4 bin 500, ABD’nin ise 3 bin 700 nükleer savaş başlığı bulunuyor.

Rusya’nın nükleer doktrinini güncellemesi ne anlama geliyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English