Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD’de yüksek mahkeme krizi

Yayınlanma

2020 yılı, Trump’ın sonuçlarına isyan ettiği seçimlerin dışında ABD için belki de daha bile önemli politik bir değişimin yaşandığı bir yıl oldu. Bu değişim, kürtajdan ırksal meselelere ülkeyi ikiye bölen bir çok konuda dengeleri alt üst edecekti. Bu dalgalanmanın tetikleyicisi ise hayatını kaybeden bir yüksek mahkeme yargıcıydı; Ruth Bader Ginsburg.

ABD’lilerin RBG olarak bahsettiği bu efsane yargıç cinsiyet eşitliği ve kadın hakları adına aldığı kararlarla özellikle liberal Amerikalılar gözünde bir kahramana dönüşmüş, demokratlar arasında “notorious RBG” yani namı büyük RBG olarak anılmaya başlamıştı.

Ginsburg başarılı kariyerinin son yıllarına gelirken bir baskıyla karşılaştı. Demokratlar tarafından hazır Obama baştayken emekli olması talep edilmişti. Sebebi, ABD’nin Yüksek Mahkeme sistemiydi. Bu sistemde bir yargıcın görev süresi sınırsız olup kendi sağlığı el verdiği ölçüde istediği kadar görev yapabiliyordu. Yaşı gelen yargıçlar, kendilerine yakın partinin iktidarını bekliyor, bu sayede mahkemedeki çoğunluk onların lehine korunmuş oluyordu.

Ancak namı büyük RBG bunu kabul etmedi. Bir gerekçesi vardı; kadın bir ABD başkanı altında emekli olmak. RBG yaklaşan 2016 seçimlerinde aday olan Hillary Clinton’ı işaret etmişti. Tabii o dönemde RBG 83 yaşında defalarca kanser atlatmış biriydi. Demokratlar korku içinde Clinton’ın kazanmasını umarak seçime girdiler.

Hikayenin kalanını biliyorsunuz. Trump kazandı. RBG’nin planları suya düştü. Artık tek umut RBG’nin 4 yıl boyunca hayatta kalmasını beklemekti. Trump, pandemi sürecini yönetememiş, giderek kutuplaşan ABD halkı önünde popülaritesini yitirmeye başlamıştı. 2020’de Biden kazanacak gibi duruyordu. Yine de Trump, başkanlığı boyunca 2 Yüksek Mahkeme yargıcı atamayı başardı. Neil Gorlusch ve Brett Kavanaugh, Yüksek Mahkeme’de dengeleri Cumhuriyetçiler lehine 5-4’e getirdi. Eğer RBG’ye seçim öncesi bir şey olursa Trump’ın yapacağı son bir atamayla Cumhuriyetçiler 6-3’ü bularak süper çoğunluğu elde edecek ve istedikleri gibi Yüksek Mahkeme’de at koşturabileceklerdi.

RBG’nin Biden başa geçene kadar hayatta kalması şarttı. Bu görevi de 4 yıl boyunca yerine getirdi. Ancak seçime 1 aydan az kala hastalığına yenik düştü ve böylece Demokratların korkulu rüyası gerçek oldu.

Yüksek mahkemede muhafazakar baharı

RBG’nin vefatı ABD’de adeta yeri göğü salladı. Bir kaç hafta süren matem havası yerini öfkeye bıraktı. Neden RBG Obama zamanı emekli olmamıştı? Neyin inadıydı bu?

Trump böyle bir fırsatı tabii ki kaçıramazdı. RBG’nin vefatını canlı yayında öğrendi. “İlk kez sizden duyuyorum. Müthiş bir kadındı RBG” dedi muhabire. Bir kaç gün içinde yerine başka bir kadın atayacağını söyledi. Trump’ın adayı Amy Coney Barett kısa sürede duyuruldu. Meclis üyelerinin sorgusundan da geçtikten sonra görevine başladı Barrett.

Artık Yüksek Mahkeme’de Cumhuriyetçilerin devri başlıyordu. 6-3 üstünlükle istediklerini yapacaklardı. Dahası, eğer bir hata yapmazlarsa ve yargıçlar ani bir ölüm yaşamazlarsa uzun yıllar bu çoğunluğu koruyabilirlerdi.

Muhafazakarların talep listesinin başında ise 50 senedir ABD’yi ikiye bölen bir tartışma vardı; kürtaj.

Kürtaj meselesi

Yüksek Mahkeme’nin en yaşlılarından yargıç Clarence Thomas işareti vermişti. Karar, açıklanmadan bir hafta önce internete sızdı ve tam anlamıyla kıyamet koptu. Sokaklarda çıkan kavgaların yanında yargıçlar hedef gösterilmeye bile başlandı. Yargıç Kavanaugh’un evinin yakınlarında silahlı bir şahıs yakalandı.

Kürtaj konusu ABD’de yıllardır yoğun tartışmaları beraberinde getiren bir konu. 1973 yılında Roe v. Wade olarak bilinen bir karar alındı. Bu karara göre kürtaj anayasal bir hak olarak tanınacaktı. Yani kürtajı yasaklama kararı eyaletlerin elinden alınmıştı. Yüksek Mahkeme, bu kararıyla Roe v. Wade’i geçersiz kıldı. Böylece kürtajın serbest olup olmaması eyaletlerin verebileceği bir karar haline geldi. Mississippi ya da Alabama gibi eyaletler bürokrasiyi zaten hazırda tutmuş olacaklar ki anında yasağı yürürlüğe soktular.

Kürtajla ilgili temel tartışmalarda pek yeni bir şey yok. Muhafazakar cephe, bir bebeğin ana rahmine düştüğü anda bir birey olduğunu savunuyor. Bu nedenle kürtajın bebeğin haklarına bir saldırı olduğunu ve cinayet olarak nitelendirilmesi gerektiğini söylüyor. Liberaller ise kürtaj yasağının kadın bedeni üzerinde devlet kontrolü olduğunu iddia ediyorlar.

Modern hukukun bakış açısı ise biraz daha karışık. Sonuçta kürtaj serbestisi çocuğun 10 aylık olduğu zamana kadar geçerli. Ancak bir çok prosedürden ötürü bebeğin haklarını 10 aylıktan öncesinde dahi koruyor. Mesela, anne karnındaki çocuğun öldürülmesi “çocuk düşürtme” suçuna giriyor. Yani cinayetten ziyade anneye karşı işlenmiş bir suç olarak algılanıyor modern hukukta.

Tabii iş çocuğun hangi noktada birey olduğu gibi ahlaki ve felsefi bir tartışmanın çok ötesinde. Annenin istemediği çocuğu büyütmek zorunda kalması, babanın sahip olmadığı finansal desteği sağlayamaması, sevgi görmeyen çocuğun yaşadığı zor hayat ve devletin potansiyel olarak sırtlamak zorunda kalabileceği yük bunlardan sadece bir kaçı.

Yani kısacası kürtaj meselesi kolay çözümlenebilecek bir hadise değil. Ancak bir şekilde muhafazakarlar istediklerini almayı başardılar. “Kırmızı” yani Cumhuriyetçi eyaletlerde kürtaj yasaklandı. Hatta bazı eyaletlerde kürtaj için kadınların başka eyaletlere gitmesi bile yasaklandı. Bu yüzden bir çok kadın ya merdiven altına itildi ya da kırmızı eyaletleri terk etmeye başladı. 

Üniversitelerde ırksal ayrım 

Kürtaj kararı geçen yıl Haziran’da alınmıştı. 1 yıl sonra Yüksek Mahkeme yine büyük kararlar aldı, hem de sadece bir kaç gün içinde. İlk karar Üniversite borçlarının iptaliyle ilgiliydi. Üniversite mezunlarının borçlarının silinmesi Biden’ın seçim vaatlerinin başında geliyordu. Yüksek mahkeme borçların silinemeyeceği yönünde karar verdi.

İkinci büyük karar bir grafik tasarımcının eşcinsel bir çift için “LGBT propagandası” içeren bir site tasarlamayı reddetmesi üzerineydi. Yüksek Mahkeme tasarımcıdan yana karar verdi ve gelecekte bir çok durum için emsal oluşturdu. Sonradan bu tasarımcının bir eşcinsel çiftten teklif almadığı anlaşılsa da kararın değiştirilip değiştirilmeyeceği bilinmiyor.

Tabii üçüncü ve en büyük karar üniversitelerde Affirmative action (AA) olarak bilinen ırksal ayrımla mücadele yöntemi üzerineydi. AA, azınlıkların üniversite başvurularında önceliğe sahip olmasını sağlıyordu.

En azından hedefi buydu. AA, maalesef ki hiç bir zaman böyle bir şey yapmadı. Tam tersine sadece beyazları değil, çalışkan ve başarılı asyalıları da cezalandırmaya başladı. Üniversite başvurularında alınan ücretler siyah ve latinolara daha ucuzken asyalı ve beyazlara daha pahalıydı. Çünkü AA’nın da kendini temellendirdiği “güç piramidi” beyaz ve asyalıları daha “imtiyazlı” görüyordu. Bu güç piramidi, asyalılar da iyi şartlarda yaşadıklarına göre diğer azınlıklar kadar ayrımcılığa maruz kalmadıklarını varsayıyor, bu sebeple AA gibi pozitif ayrımcılık girişimlerinden muaf tutuyordu.

Konu Yüksek Mahkeme’ye,  “Öğrenciler için Eşit Başvuru” isimli bir aktivist grubun Harvard’a dava açması üzerine ulaştı. Yüksek mahkeme “ırk kotalarının” insanları kimliği üzerinden ayrıştırdığına hükmetti. Yargıç John Roberts, “ırkçılıkla mücadele demek bütün ırkçılıkla mücadele demektir” diye ekledi.

Açıkçası AA, ABD halkının gözünde pek popüler bir uygulama değildi. Kararlar alındığı andan itibaren  ana akım medyada “kürtaj kararındaki gibi yoğun bir tepki beklemeyin” telkininde bulunuldu. Evet, özellikle ABD solunun en radikal unsurları karara tepki gösterse de kamuoyu önünde büyük oranda olumlu bir karar olarak tanındı.

Yine de ABD’li demokratlar ülkenin sosyal dengelerini ilgilendiren konularda çok büyük oranda müzmin kaybeden konumuna geldiler. 2020 seçimlerinde hem Senato hem de Temsilciler Meclisi Demokratların elinde olmasına rağmen Yüksek Mahkeme’den çıkan bütün kararlar muhafazakarların lehine olmuştu. Yukarıda da bahsettiğim gibi, muhafazakarlar büyük bir hata yapmazsa bu çoğunluğu uzun yıllar koruyacaklar. Demokratların efsane gördüğü RBG’nin hatası sayesinde Cumhuriyetçiler hezimet yaşadıkları 2020 yılında beklenmedik bir zafer yaşamış oldular.

Muhafazakarların Yüksek Mahkeme baharı nereye kadar devam edecek orası bilinmiyor. Ancak yargıç Clarence Thomas bir ipucu verdi. Sırada “Obergefell v. Hodges” var dedi. Yani eşcinsel evlilik…

Eşcinsel evliliğin hak olmaktan çıkması ABD anayasasıyla doğrudan çelişeceği için hukuki açıdan çok mümkün olmadığı söyleniyor. Eğer her şeye rağmen Yüksek Mahkeme böyle bir karar alırsa meşruluğu ciddi anlamda tartışmaya açılacaktır. Şimdi bile meşruluğu tartışmaya başlayanlar var. Her şekilde Demokratların başı, Yüksek Mahkeme’den dolayı daha çok ağrıyacak gibi gözüküyor…

AMERİKA

ABD’de Demokratlar arasında “Biden çekilsin” sesleri yükseliyor

Yayınlanma

ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri yaklaşırken, Donald Trump karşısındaki münazara performansı sert eleştirilere konu olan Başkan Joe Biden’ın yarıştan çekilmesine yönelik kendi partisinden çağrılar gelmeye başladı.

On yıllardır Demokratik Ulusal Komite’de (DNC) görev yapan James Zogby, Biden’ın çekilmesi halinde DNC’nin adayını seçmek için şeffaf, adil bir süreç oluşturabileceğini ileri sürdü.

The Nation’da yer alan habere göre Zogby, “Biden’ın adaylıktan çekilmesi söz konusu değil. Bu onun bireysel olarak karar vermesi gereken bir şey. Asıl soru onun yerine nasıl geçileceğidir,” dedi.

31 yıldır DNC üyesi ve Arap Amerikan Enstitüsü’nün başkanı Zogby, birçok Demokrat yönetime danışmanlık yapmış ve bir dizi başkanlık kampanyasına da liderlik etmişti.

Zogby, Biden’ın kampanyasını sonlandırması gerektiğine inandığını söyledi. DNC üyesi ayrıca Komitenin Biden’ın yerine geçecek kişiyi güçlendirecek ve Demokratlara kasım ayında üstünlük sağlayacak bir süreç oluşturabileceğini düşündüğünü vurguladı.

Kamala Harris’in ismi geçiyor

Ohio’dan eski Demokrat Temsilciler Meclisi üyesi Tim Ryan da, Başkan Yardımcısı Harris’in bu sonbaharda Demokrat aday listesinde Biden’ın yerini alması gerektiğini söyledi.

Ryan sosyal medya paylaşımında, “Yara bandını söküp atmalıyız! Tehlikede olan çok şey var. [Harris] işinde önemli ölçüde büyüdü, tartışmada Trump’ı yok edecek, seçim sorununu vurgulayacak, tabanımıza enerji verecek, genç seçmenleri geri getirecek ve bize nesilsel değişim sağlayacak. Vakit geldi!” diye yazdı.

Ryan, Pazartesi günü Newsweek’te yayınlanan bir başyazıda, Biden’ın hayranı olmasına rağmen, adaylık için uygun olmadığını savundu.

Ohio Senatosu yarışını Senatör JD Vance’e karşı kıl payı kaybettikten sonra 2022’de Kongre’den ayrılan Ryan, Harris’in partinin ihtiyaç duyduğu “kuşaksal değişimi” temsil edebileceğini de savundu.

Teksaslı Demokrat Kongre üyesi Lloyd Doggett salı günü, kasım ayındaki seçimlerde “Trump’ın zaferini riske atamayacak kadar çok şeyin tehlikede olduğunu” söyleyerek, Biden’a açıkça kenara çekilme çağrısı yaptı.

Demokratlardan “Trump kazanacak” çıkışı

Doggett, “Trump’ın aksine, Başkan Biden’ın ilk taahhüdünün kendisine değil, her zaman ülkemize olduğunu kabul ederek, çekilmek için acı verici ve zor bir karar vereceğini umuyorum,” dedi.

Maine’den Demokrat bir kongre üyesi olan Jared Golden ise yerel gazete Bangor Daily News’de bir köşe yazısı yayınlayarak Biden’ın kasım ayında kazanma kapasitesine güvenmediğini söyledi. Golden, “Ona oy vermeyi planlamıyor olsam da Donald Trump kazanacak,” dedi.

Washington eyaletinden Demokrat bir kongre üyesi olan Marie Gluesenkamp Perez de yerel bir televizyon kanalına verdiği demeçte, Biden’ın münazara performansının kendisine seçime mal olduğunu düşündüğünü söyledi.

Perez, “Hepimiz ne gördüğümüzü gördük, bunu geri alamazsınız ve bence gerçek şu ki Biden Trump’a karşı kaybedecek. Bunun zor olduğunu biliyorum ama bence o münazara zarar verdi,” diye konuştu.

Partideki ağır toplar da henüz desteklerini çekmemiş olsalar da Biden’ın durumuna ilişkin şüphelerini dile getiriyorlar.

Pelosi ve Clyburn de cini şişeden çıkardı

Demokratların eski Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, salı günü MSNBC’ye verdiği bir röportajda başkanın durumunu sorgulamanın “meşru” olduğunu kabul etti.

Biden’ın Kongre’deki en ateşli destekçilerinden Jim Clyburn, partinin başkan adayı olarak Biden’ı hâlâ desteklediğini söyledi fakat Biden “kenara çekilirse” Harris’i destekleyeceğini söyleyerek tepede bir değişiklik düşündüğünü gösterdi.

Financial Times’a konuşan New York’lu bir iş adamı ve bağışçı ise, “Bence [Biden’ı geri çekmek için] momentum oluşuyor. Bence bunun bir parçası da dün Yüksek Mahkeme’nin Trump’a dokunulmazlık veren kararı ve insanların korkmaya başlaması. Trump kazanırsa ne olur? Bu bir felaket olur,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Arjantin ile Brezilya arasında yeni kriz

Yayınlanma

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, Bolivya’da geçen hafta yaşanan darbe girişiminin sahte olduğuna dair şüphelerini savundu ve Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva’ya yönelik hücumlarını, ismi açıklanmayan bir eleştirmene “aptal bir dinozor” diye hitap ettiği bir sosyal medya paylaşımıyla sürdürdü.

Milei’nin paylaşımı geniş çaplı bir kafa karışıklığına neden oldu çünkü Lula, ismiyle anılan tek kişiydi, “dinozor”un kimliği ise hiç belirtilmemişti. Milei’nin ofisi Lula iddialarını yalanladı fakat Milei’nin kime hakaret ettiğini söylemedi.

Yine de sosyal medya paylaşımında Milei, Lula’ya yönelik çeşitli eleştirilerini yineledi ve yaklaşan Brezilya ziyaretinden önce anlaşmazlığın tırmanmasına neden oldu.

Milei geçen yıl Arjantin’de yapılan seçimlerde Lula’yı hedef almış, Brezilyalı Lula da kendi kampanya ekibini Milei’nin rakibine yardım etmek üzere görevlendirmişti.

Milei, Lula’yı seçimlere müdahale etmek ve “tarihin en kirli kampanyasını” desteklemekle suçladı. Ayrıca Brezilyalı lideri “komünist” olarak nitelendiren Arjantinli, mevkidaşının başkanlığa dönmeden önce yolsuzluk suçlamasıyla hapse atıldığını belirtti.

Milei, Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce’ye karşı geçen hafta yapılan darbe girişiminin de “sahte” ve “hileli” bir ayaklanma olduğu yönündeki duruşunu yineleyen bir sosyal medya paylaşımında bu eleştirileri tekrarladı.

Milei, salı sabahı X’te yaptığı paylaşımda, “Bolivya’da yapılan sahtekarlık biliniyor ve mükemmel aptal bunu kabul etmek yerine beni eleştiriyor,” diyerek yine saldırdığı isimsiz “dinozora” gönderme yaptı.

Milei ve Lula, Brezilya ve Arjantin arasındaki ilişkilerin soğumasına yol açacak şekilde sürekli olarak kamuoyu önünde atışıyor.

Pazartesi günü Milei, Lula’nın siyasi rakibi eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ile birlikte ABD’de her yıl düzenlenen Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nın bir uzantısı olan CPAC Brasil’in bu haftaki etkinliğine katılacağını açıkladı.

Eski başkanın oğullarından ve CPAC Brasil organizatörlerinden Eduardo Bolsonaro’ya göre Milei ve Bolsonaro, cumartesi ve pazar günleri gerçekleşecek olan etkinlik sırasında bir araya gelmeyi planlıyor.

Lula hükümeti paylaşımla ilgili yorum yapmayı reddetti. Lula, geçen hafta komşusundan özür dilemesini talep etmiş, fakat Milei’nin sözcüsü bu talebin yerine getirilmeyeceğini söylemişti.

Arce yönetimi de pazartesi günü Arjantin Büyükelçisi ile bir araya geldi ve Milei’nin başarısız darbe girişimiyle ilgili açıklamalarını “enerjik bir şekilde reddettiğini” söyledi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Biden yönetiminden istifa eden 12 kişiden sert Gazze bildirisi

Yayınlanma

Joe Biden’ın Gazze savaşına yaklaşımı nedeniyle görevlerinden ayrılan 12 eski ABD hükümet yetkilisi, Huffington Post ile özel olarak paylaştıkları ilk ortak açıklamalarında, Başkanın Gazze politikasının “hem Filistinlileri hem de Yahudileri insanlıktan çıkaran” “bir başarısızlık ve ABD ulusal güvenliği için bir tehdit” olduğunu ve derhal elden geçirilmesi gerektiğini savundu.

Açıklamada, Dışişleri Bakanlığından dört, ordudan üç, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansından (USAID) bir ve Biden’ın siyasi ekibinden dört eski yetkilinin rota değişikliği için önerdikleri adımlar özetleniyor.

Bildiri, kamuya açık platformlarda yönetime meydan okumaya devam edeceklerini ve Biden’ın ekibi üzerinde ABD destekli İsrail saldırısını sona erdirme ve yarattığı insani krizi ele alma konusunda ilerleme göstermeleri için baskıyı artıracaklarını öne sürüyor.

Bildiri, hükümet içinde zaten yaygın olan yönetimin Gazze politikasına yönelik memnuniyetsizliğin nasıl artmaya devam edebileceğinin de altını çiziyor. Hükümette kalan yetkilileri liderlerine “suç ortağı olmamaları” için meydan okumaya çağıran bildiriyi imzalayanlar arasında daha önce adı duyulmamış biri de bulunuyor: Anna Del Castillo, Gazze nedeniyle yönetimden ayrılan bilinen ilk Beyaz Saray yetkilisi. Del Castillo nisan ayında ayrılmadan önce Yönetim Ofisi’nde müdür yardımcısıydı.

Bildiride, “Her birimiz Amerika Birleşik Devletleri Anayasasını korumak ve savunmak için yemin ettik ve ulusumuz Bağımsızlık Gününü kutlarken, her birimize hükümetten bu yemini sona erdirmek için değil, ona uymaya devam etmek için istifa ettiğimizi; hizmet taahhüdümüzü sona erdirmek için değil, onu uzatmak için istifa ettiğimizi hatırlatıyoruz,” denildi.

Gazze politikasını “belirtilen amaçlara ulaşamadığı için başarısız” olarak nitelendiren eski yetkililer, “İsraillileri daha güvenli hale getirmedi, aşırılık yanlılarını cesaretlendirdi ve Filistin halkı için yıkıcı oldu, gelecek nesiller için yoksulluk ve umutsuzluk kısır döngüsünü ve bu döngünün tüm sonuçlarını garanti altına aldı. Ülkemize hizmet eden bir grup kendini adamış Amerikalı olarak, başka bir yol olduğunda ısrar ediyoruz,” dediler.

İmzacılar, Biden’ın stratejisini yeniden ayarlayacağına dair umutlarını kaybettiklerini ve yönetimini, bildiride defalarca kullanılan bir kelime olan “uzlaşmaz” olarak görmelerine yol açtığını anlattılar.

Örneğin geçen ay ordudan ayrılan 13 yıllık ABD ordusu mensubu ve bir Yahudi olan Harrison Mann, açık tehlike ve aşırılıkların Washington’u Tel Aviv’e verdiği tam desteği yeniden gözden geçirmeye teşvik edebileceğine inandığı birçok andan bahsetti.

O dönemde Savunma İstihbarat Teşkilatı’nın Ortadoğu bürosunda görev yapan Mann, kampanyanın başlarında ABD hükümetinin “İsraillilerin çok sayıda sivili öldürdüğü izlenimi veren herhangi bir şeyi gerçekten soruşturmadaki” başarısızlığından etkilenmişti.

Ocak ayında Mann, Ürdün’deki bir üste üç ABD askerinin “son derece öngörülebilir” bir şekilde öldürülmesinin (Biden bu olaydan İran’la bağlantılı ve Hamas’a sempati duyan milisleri sorumlu tutmuştu) düşünmeye zorlayabileceğini düşünüyordu.

Birkaç hafta sonra, İsrail ordusunun World Central Kitchen adlı kâr amacı gütmeyen kuruluşun yardım görevlilerini öldürmesinin, İsrail’in sağlık personeline yönelik saldırıları göz önüne alındığında, ABD politikasında bir değişikliğe neden olabileceğini belirten Mann, İsrail’in Refah kentini işgal etmesinin de Biden’ın uyarılarına neden olabileceğini söyledi.

Mann, “Sebeplere rağmen, bir değişiklik görebileceğimiz konusunda oldukça umutlu hissettiğim pek çok an oldu ve sanırım hepimizin anladığı şey -bazıları benden daha hızlı- bu konuda topu hareket ettirecek tek şeyin dış baskı olduğudur,” dedi.

İstifa edenler Biden yönetiminin İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne yeniden odaklanmasını istiyor. İnsan hakları ihlallerinden sorumlu yabancı güçlere askeri yardım yapılmasını engelleyen ABD yasalarının uygulanması ve ABD’nin Filistinlilerin kendi kaderini tayin etmesini desteklediğini ve başta İsrail işgali altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs olmak üzere gelecekteki bir Filistin devleti için kilit öneme sahip bölgelerdeki İsrail yerleşimlerine karşı olduğunu göstermek için daha fazlasını yapması gibi adımlar öngörüyorlar.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English