Bizi Takip Edin

AMERİKA

Biden ile Trump bu gece ilk münazaralarına çıkacak

Yayınlanma

ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump bu gece Türkiye saati ile 04:00’te ilk münazalarına çıkacak.

İki başkan adayının Gazze ve Ukrayna’daki savaşlardan ekonomiye kadar birçok başlıkta kozlarını paylaşması bekleniyor.

Münazarada Başkan Biden’ın geleneksel müttefikler arasında birliğe yönelik söyleminin, eski Başkan Trump’ın sert söylemi ve dış politika söylemiyle tezat oluşturması bekleniyor.

Anketlere göre Ukrayna ve İsrail ABD’li seçmenler için en önemli öncelikler olmasa da, iki adayın söyledikleri, özellikle Trump’ın değişimden yana tavır koymaya çalıştığı ve Biden’ın Cumhuriyetçilerin ABD çıkarlarına zarar vereceğini savunduğu bu sıkı seçim yarışında önemli olabilir.

Hem Trump hem de Biden kararsız ve bağımsız seçmenlere hitap etmeye çalışıyor ve münazara her ikisi için de çok önemli bir an olacak.

Öte yandan Pew Araştırma Merkezi’nin şubat ayında yaptığı bir ankete göre Amerikalıların çoğunluğu her iki savaşın da kendileri için bir şekilde önemli olduğunu düşünüyor. Pew araştırma müdür yardımcısı Jacob Poushter, seçmenlerin yüzde 59’unun Ukrayna’nın Rusya ile savaşının önemli olduğunu, yüzde 65’inin ise Gazze savaşının önemli olduğunu söylediğini belirtti.

Gazze’deki çatışma Biden’ı zorlarken bazı eyaletlerde Demokrat tabandan tepki gördüğü biliniyor. Trump ise kendisinin başkan olması durumunda İsrail’in güvenliğine birincil önem vereceğine işaret ediyor.

Amerikan seçmenlerin ABD’nin dışarıya yayılmasına da karşı olduğuna yönelik anketler var. Trump’ın “Önce Amerika” sloganı bu gruba hitap ediyor. Trump’ın destekçileri ayrıca eski başkanın felsefesinin ve Amerikan müdahalesinin bir bedeli olduğu yönündeki açık mesajının ABD müttefiklerini kendi güvenlikleri ve savunmaları için daha fazla sorumluluk almaya ittiğini söylüyor.

Öte yandan POLITICO’da yer alan habere göre, Trump’ın iş dünyasına yönelik olumlu sinyallerine karşı, Biden’ın ekibi münazarada daha “popülist” söylemleri ön plana çıkararak Başkan’a “milyarderlere ve büyük sermayaye” vurmasını öneriyor.

Trump’ın ise ana hücum noktasının göç meselesi olması bekleniyor. New York Times, Trump’ın Biden’ın geçen haftalarda yayınladığı Meksika sınırına ilişkin başkanlık emrine de yüklenmesinin beklendiğini yazıyor.

Biden’ın ise, Trump’ın son haftalarda yalpaladığı ve sağcı-muhafazakâr Cumhuriyetçilerin de tepkisini çektiği federal kürtaj yasağı ile rakibini vurmak isteyeceği konuşuluyor.

AMERİKA

FT: Yatırımcılar ‘Maganomics’in kendilerine fayda getireceğine inanıyor

Yayınlanma

Financial Times’ta (FT) yer alan habere göre hisse senedi yatırımcıları, iktisatçıların ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın ekonomi politikalarına ilişkin kötümser tahminlerini bir kenara bırakarak, Trump’ın planlarının şirket kazançlarını artıracağına ve piyasayı yükselteceğine inanıyor.

Wall Street’in S&P 500 ölçütü geçen yıl rekor seviyelere yükseldi ve son zamanlarda bir geri çekilme olmasına rağmen, hisse senedi stratejistleri güçlü kazanç büyümesi sayesinde bu yıl endeks için yaklaşık yüzde 10’luk kazanç öngörüyor.

Bu yükseliş eğilimi, iktisatçıların Trump’ın korumacı politikalarının iktisadi büyümeye zarar verebileceği, enflasyonu yükseltebileceği ve Fed’in faiz oranlarını düşürme kabiliyetini sınırlayabileceği yönündeki son uyarılarıyla keskin bir tezat oluşturuyor.

Bazıları bu keskin bölünmeyi Trump’ın planlarını ne ölçüde uygulayacağına dair farklı görüşlere, GSYİH büyümesinin piyasadaki ralliyi yönlendiren Büyük Teknoloji gruplarının karları üzerindeki etkisine dair şüphelere ve yeni başkanın politikalarının etkilerini ölçmek için farklı zaman ölçeklerine bağlıyor.

UBS Asset Management’ta portföy yöneticisi ve çoklu varlık stratejisi başkanı Evan Brown, “İktisatçıların Trump’ın yapacağını söylediği pek çok şeyin gerçekleşeceğini düşündüklerinden şüpheleniyorum. Yatırımcılar, doğru ya da yanlış, Trump’ın aynı ölçüde başarılı olamayacağına dair bahis oynuyorlar,” dedi.

FT’nin yakın zamanda yaptığı bir ankete göre ABD ekonomisi üzerine çalışan 47 iktisatçının yarısından fazlası Trump’ın politikalarından “bir miktar olumsuz etki” beklerken, onda biri “büyük bir olumsuz etki” bekliyor ve sadece beşte biri olumlu bir etki öngörüyor.

İktisatçıların birçoğu Trump’ın iki yüksek profilli politikasından kaynaklanan risklere odaklanıyor: gümrük tarifeleri ve ABD’ye göçün sınırlandırılması.

FactSet tarafından derlenen verilere göre analistler 2025 yılında S&P 500 için geçen yılki yüzde 9’luk kazanç artışının yüzde 15’e çıkacağını tahmin ediyor. Net kar marjlarının da son on yılın en geniş seviyesine ulaşması bekleniyor.

Bazı fon yöneticileri, Trump’ın hangi politikaları uygulayacağı ya da bunların pratikte nasıl bir etki yaratacağı konusundaki belirsizlik nedeniyle kâr tahminlerini değiştirmek için henüz çok erken olduğunu söyledi.

Öte yandan bazıları da iktisadi büyüme ile borsa getirileri arasındaki tarihsel korelasyon eksikliğine işaret ederek, büyümenin zarar görmesi halinde bile bunun mutlaka bir “ayı piyasasını” tetiklemeyeceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Trump’ın iş dünyası yanlısı tutumunun şirketleri yatırım yapmaya teşvik etmesi ve teknoloji dışındaki sektörlerin de kazançlarını artırmasına yardımcı olması bekleniyor.

“Muhteşem Yedili” olarak bilinen şirketlerin kazançlarının 2024’te yüzde 33’ten bu yıl yüzde 21’e düşeceği tahmin ediliyor. FactSet’e göre S&P 500’ün diğer 493 üyesinin kazançları bu yıl yüzde 4’ten yüzde 13’e yükselirken, bu oran hâlâ diğer sektörlerin önünde.

“Muhteşem Yedili” şirketleri Apple, Microsoft, Alphabet, Amazon, Nvidia, Meta ve Tesla’dan oluşuyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Kaliforniya yangınları: San Francisco büyüklüğünde bir alan yok oldu

Yayınlanma

Güney Kaliforniya’daki yangınlar San Francisco ile aynı büyüklüğe denk gelen 45 mil karelik (yaklaşık 11 kilometrekare) bir alanı kül etti.

İtfaiyeciler su sıkıntısı da dahil olmak üzere pek çok zorlukla karşı karşıya. Orman yangınlarının verdiği zarar “hayal edilemez” olarak tanımlanıyor.

İlçenin Adli Tıp Departmanına göre Los Angeles’ta yangına bağlı en az 10 ölüm meydana geldi.

Aralarında en az beş kilise, bir sinagog, yedi okul ve iki kütüphanenin de bulunduğu binlerce ev yıkılırken barlar, restoranlar, bankalar ve marketler de enkaza dönüştü.

Eyewitness News’e konuşan bir bölge sakini, “Pacific Palisades [Los Angeles’ta bir semt] şu anda haritadan silinebilir. Pacific Palisades diye bir yer yok,” dedi.

Perşembe gecesi itibariyle Palisades Yangını %6 oranında kontrol altına alınmış durumdaydı.

Palisades yangını hızla büyüyerek 5.000’den fazla ev ve diğer binaları tahrip ederken, Altadena ve Pasadena’daki Eaton yangını ise 4.000-5.000 ev ve diğer binalara daha zarar vermiş ya da tahrip etti.

Sigorta şirketleri 2020-2022 yıllarında milyonlarca poliçeyi yenilemeyi reddetti

İlk tahminlere göre 57 milyar dolarlık bir zarar söz konusu ve bu da muhtemelen eyaletin sigorta krizinin büyümesine neden olabilir.

2020 ve 2022 yılları arasında sigorta şirketleri, 531.000’i Los Angeles’ta olmak üzere eyaletteki 2,8 milyon ev sahibi poliçesini yenilemeyi reddetmişti.

Şu anda yağma da eyalette önemli bir sorun teşkil ediyor. Mülklerin korunması için bölgeye Ulusal Muhafızların gönderilmesi talep ediliyor.

Birçok aile artık mahallelerini tanıyamaz halde. Bir kadın bulabildiği tek şeyi taşırken görüldü: banyosundan üzerinde kaplumbağalar olan bir fayans parçası. ABC News’e konuşan kadın, “Çatlamış bir kupa dışında bulabildiğim tek şey buydu. Ben de onu aldım. Belki bir anı olarak çerçeveletmek için,” dedi.

Arkadaşlarının Palisades yangınında evlerini kaybeden beş aile üyesi olduğunu söyledi.

Öte yandan yangını felaketi Los Angeles’ın su sistemindeki kırılganlığı da ortaya çıkardı. Ekipler hızla ilerleyen alevlerle mücadele ederken, itfaiyeciler düşük su basıncı ve yangın musluklarının kuruması nedeniyle zor durumda kaldı.

‘Muazzam talep’ yüzünden mi itfaiyeciler su kullanamadı?

Yetkililer, kentin su sisteminin bu kadar büyük miktarlarda suyu aynı anda iletmek üzere tasarlanmadığını söylüyor. L.A. County kamu işleri müdürü Mark Pestrella, “Evlerimize ve işyerlerimize hizmet veren belediye su sistemleri etkili bir şekilde çalışmaya devam ediyor, fakat orman yangınlarıyla mücadele etmek için tasarlanmadılar,” dedi.

Pacific Palisades’te, her biri yaklaşık bir milyon galon tutan üç büyük su deposunun suyu tükendi. Los Angeles Su ve Elektrik Departmanı CEO’su Janisse Quiñones, “Sistemimizde ve Palisades’te muazzam bir talep vardı,” dedi.

Bu üç tankın her biri 3,8 milyon litre (bir milyon ABD galonu su) içeriyordu.

ABC News’e konuşan uzmanlar, yangınların büyüklüğü nedeniyle daha fazla tank olsa bile itfaiyecilerin aynı sorunları yaşayacağını söyledi.

Los Angeles Su ve Enerji Departmanı (DWP) ile kent liderleri, kent sakinlerinin yanı sıra “kötü yönetim” ve eski altyapıyı suçlayan eski belediye başkanı adayı Rick Caruso’un eleştirileriyle karşı karşıya kaldı.

DWP çarşamba günü öğleden sonra yaptığı açıklamada, yangınla mücadele çalışmalarını desteklemek üzere her biri 7.600 ila 15.000 litre (2.000 ila 4.000 ABD galonu) taşıyan 19 tanker kamyonu görevlendirdiğini bildirdi.

Kaliforniya’nın halk ait suyu, bir çift tarım zenginine emanet

Öte yandan Kaliforniya’nın su meselesi, yalnızca görülmedik yangınlardan ibaret değil. Eyaletteki tarım arazisi zenginleri, yurttaşların tüketimi pahasına büyük miktarda suyu emiyorlar.

Örneğin 2022 yılında, 40 milyon Kaliforniyalı eşi benzeri görülmemiş bir kuraklıkla boğuşurken, milyarder bir çiftin, Lynda ve Stewart Resnick’in 1990’lı yıllarda bir dizi gizli toplantıyla eyaletin su sistemini büyük ölçüde ele geçirdiği hatırlanmıştı.

Kentsel su sistemleri suya muhtaç durumda iken, 2023 yılında eyaletten talep ettiklerinin sadece %5’ini alabiliyorlardı. Stewart ve Lydia Resnick ise yılda 150 milyar galon su kullanıyordu.

Resnickler Kaliforniya’daki en büyük çiftçiler. 2007 itibariyle dört San Francisco büyüklüğünde tarım arazisine sahiplerdi ve Amerikalıların neredeyse yarısı ürünlerinden en az birini satın alıyordu: Antep fıstıkları, nar suları, mandalinalar, çiçekler.

Bütün bunlar “The Wonderful Company” isimli holdingin altında  yer alıyor şirketin değeri en az 5 milyar dolar. Çoğunluk sahipleri olan Resnicklerin serveti ise en az 8 milyar dolar.

Vergi mükelleflerinin inşa ettikleri Resnicklerin cebine girdi

1980’lerin sonunda ana sektörlerini bularak tarıma el atan Resnick çifti, antep fıstığı işine girdi. Lynda, “Cennet Bahçesine ekildiğinden bu yana fıstık için herkesten daha fazla şey yaptık. Kocam yaptığı tüm bu işler için kanonize edilmeli,” diyordu.

Badem, nar, narenciye, şarap gibi diğer ürünlere de yönelmeye başlayan çift, Kern County’de kendilerine bölgede su hakkı tanıyan çok önemli bir arazi de dahil olmak üzere giderek daha fazla arazi edindiler.

Resnickler imparatorluklarını kurarken, Kaliforniya eyaleti de vergi mükelleflerinin parasıyla yeni su altyapısı inşa ediyordu.

Kaliforniya’nın doğal su kaynağı “çok tutarsız” bulunuyor: çok farklı miktarlarda yağış, eyaletin su fazlasından kuraklığa ve çok kolay bir şekilde geri dönebileceği anlamına geliyor. Bu nedenle, kuraklık sırasında kullanmak üzere su fazlası olduğunda su depolamak için su bankaları inşa ediyorlar.

1994’teki gizli toplantı: Kaliforniya’nın suyu özel şirketlere devredildi

Önemli depolama tesislerinden biri 1988’de kurulan Kern Su Bankası idi. Bu tesis yine vergi mükelleflerinin yüz milyonlarca dolarıyla inşa edildi ve kağıt üstünde Kaliforniya halkı suyun sahibi olacaktı.

Fakat 1994 yılında eyalet su yetkilileri, su altyapısı şirketleri ve su hakkı olan tarımsal arazi sahipleri Monterey Bay Kaliforniya’daki bir tatil köyünde gizli bir toplantı düzenlediler. 

Özel şirketler ve kamu kurumlarının bir karışımından oluşan bu gruplar, Kaliforniya’nın su yasalarını seçmenlerin, vergi mükelleflerinin veya yasa koyucuların herhangi bir katkısı olmadan yeniden yazdılar.

Monterey Plus Anlaşması ya da Monterey Değişiklikleri olarak adlandırılan yeni yasalar, çalışan Kaliforniyalılar için yıkıcı, tarım milyarderleri için ise harika oldu.

Orijinal yasada, kuraklık zamanlarında eyalet su kurulunun tarımsal çıkarlardan önce insanların yaşadığı kentsel alanlara eyalet su kaynaklarına erişim vermesini öngören uzun süredir devam eden bir kural olan “kentsel tercih” vardı.

Monterey yasası bunu kaldırdı. Bu, kuraklık dönemlerinde normal Kaliforniyalıların su sistemlerinin özel şirketlerden su satın almak zorunda kalacağı, çünkü devletten su alamayacakları anlamına geliyordu.

Devlete ait su bankaları özel sektörün insafına terk edildi

Yeni anlaşma “kağıt su” (paper water) ile ilgili düzenlemeleri de gevşetti. Bu, aslında hiçbir yerde var olmayan fakat kağıt üzerinde var olan su: sağlayıcıların sahip olabileceği ama aslında sahip olmaları gerekmeyen tam su miktarları. Bugün gerçekte var olan suyun 5 katı kadar su vaat edildi ve satıldı.

Daha da önemlisi, toplantı Kern Su Bankasının sahipliğini de değiştirdi. Bir zamanlar devlete ait olan su, birkaç özel su şirketine devredildi.

Bunlardan biri de Wonderful Foods’un yüzde yüz iştiraki olan Westside Mutual’dı. Westside’ı yöneten Wonderful çalışanı Bill Phillimore, Kern Su Bankasını yöneten ‘kamu’ kuruluşunun da başkanı.

Bu gizli toplantı ile birlikte Resnickler, yüz milyonlarca dolar vergi mükellefinin parasıyla inşa edilen önemli bir Kaliforniya su kaynağının neredeyse %60’ına sahip oldular.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD think-tank’leri üzerine rapor: Düşünce değil, lobi kuruluşları

Yayınlanma

ABD ve dünya siyasetinde önemli bir yer kaplayan “düşünce kuruluşları” (think-tank’ler), birçok açıdan fon ve personel kaynakları karanlıkta kalan kurumlar olarak öne çıkıyor.

Quincy Institite tarafından hazırlanan Amerikan düşünce kuruluşlarının fon kaynakları üzerine bir rapor, bu fikri güçlendiriyor.

“Büyük Fikirler ve Büyük Para: Amerika’da Düşünce Kuruluşu Finansmanı” başlıklı raporda, son beş yılda ABD’deki en büyük 50 düşünce kuruluşuna yabancı hükümetlerden, ABD hükümetinden ve Pentagon bünyesindeki yüklenicilerden gelen fonlar takip ediliyor.

www.thinktankfundingtracker.org/ web sitesinin verilerini aktaran enstitü, ilk 50 düşünce kuruluşundan dokuzunun (yüzde 18) tamamen şeffafken, 23 düşünce kuruluşunun (yüzde 46) “kısmen şeffaf” olduğuna işaret ediyor. Rapora göre en endişe verici olanı ise, geriye kalan 18 düşünce kuruluşunun (yüzde 36) “kara para” düşünce kuruluşu olması ve bağışçılarını açıklamadan finansmanları konusunda kamuoyunu tamamen karanlıkta bırakmaları.

Son beş yılda, yabancı hükümetler ve yabancı hükümetlere ait kuruluşlar ABD’deki en iyi 50 düşünce kuruluşuna 110 milyon dolardan fazla bağışta bulundu.

En cömert bağışçı ülkeler, ABD düşünce kuruluşlarına sırasıyla 16,7 milyon dolar, 15,5 milyon dolar ve 9,1 milyon dolar katkıda bulunan Birleşik Arap Emirlikleri, Birleşik Krallık ve Katar oldu.

Bu ülkeleri Kanada (8,6 milyar dolar) ve Almanya (8,49 milyar dolar) takip ediyor.

Atlantik Konseyi, Brookings ve German Marshall Fund 2019’dan bu yana yabancı hükümetlerden en fazla parayı alan kuruluşlar oldu: sırasıyla 20,8 milyon dolar, 17,1 milyon dolar ve 16,1 milyon dolar.

Bu kuruluşları RAND, Stimson Center ve Middle East Institute takip ediyor (sırasıyla 12,4 milyar dolar, 11,6 milyar dolar ve 10,6 milyar dolar).

Aynı dönemde, en büyük 100 savunma şirketi en büyük 50 düşünce kuruluşuna 34,7 milyon dolardan fazla katkıda bulundu.

En çok bağışta bulunanlar arasında Northrop Grumman, Lockheed Martin ve Mitsubishi yer alıyor. Bu şirketler 2019-2023 yılları arasında takip edilen düşünce kuruluşlarına sırasıyla 5,6 milyon dolar, 2,6 milyon dolar ve 2,1 milyon dolar sağladı.

Bu şirketleri RTX (1,79 milyar dolar) ve Airbus (1,6 milyar dolar) takip ediyor.

Atlantik Konseyi, Center for a New American Security ve Center for Strategic and International Studies (CSIS) Pentagon yüklenicilerinden en çok para alan kuruluşlar oldu: sırasıyla 10,2 milyon dolar, 6,6 milyon dolar ve 4,1 milyon dolar.

ABD hükümeti 2019’dan bu yana Amerikan düşünce kuruluşlarına doğrudan en az 1,49 milyar dolar verdi. Bu fonun büyük kısmı (1,4 milyar dolar) doğrudan ABD hükümeti için çalışan RAND Corporation’a gitti.

Quincy Institute raporu, “Düşünce kuruluşları bağımsız analizler üretmek için var olsalar da, özel çıkar fonlarının yaygınlığı entelektüel özgürlük, otosansür ve perspektif filtrelemeye ilişkin soruları gündeme getirmektedir. Bu durum, bireysel araştırmacıların aynı anda bir düşünce kuruluşunda ve belirli bir yabancı hükümet veya şirkette pozisyon sahibi olduğu örneklerle daha da karmaşık hale gelmektedir ki bu da açık bir potansiyel çıkar çatışmasıdır,” diyerek “düşünce kuruluşlarının” kamuoyuna açıklanan işlevlerinden çok daha başka bir işlev yerine getirdiğine dikkat çekiyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English