Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İsrail siyaseti felç olmuş durumda

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Gazze’de saldırılara devam eden İsrail’in siyasi olarak nasıl felç olduğunu açıklıyor. 3 aydan fazla zaman geçmesine rağmen savaşın ana hedeflerine ulaşamayan ve herhangi bir çıkış stratejisi bulunmayan İsrail’deki siyasi kaosa mercek tutuyor:

 ***

Felç Halindeki İsrail

Gazze harekâtı görünürde bir son olmaksızın sürerken İsrail’i siyasi bir kriz sarmış durumda. Hâlâ 100’den fazla İsrailli Hamas’ın elinde esir olmakla kalmıyor, pek çok kişi kendi başarısız liderliği tarafından rehin tutulduğunu hissediyor.

Mairav Zonszein

İsrail-Gazze savaşının üzerinden üç ayı aşkın bir süre geçmesine rağmen İsrail’in elinde ne zafere giden net bir yol ne de uygulanabilir bir çıkış stratejisi var. Hamas’ın askeri ve yönetim kapasitesini çökertmek ve rehin tutulan vatandaşlarının serbest bırakılmasını sağlamak gibi iki ana savaş hedefinden herhangi birine ulaşmaktan uzak görünüyor. Ülkenin Gazze sınırında (ve Hizbullah’la karşılıklı ateş nedeniyle Lübnan’da) yerlerinden edilen yaklaşık 200.000 İsraillinin yakın zamanda evlerine dönme ihtimali yok. Kara harekâtının başlamasından bu yana çoğu sivil 26.000 Gazzeli hayatını kaybetmiş, 200’den fazla İsrail askeri ölmüş ve 2.700’den fazlası yaralanmış olmasına rağmen İsrail askerî harekâtı Hamas’ın askeri kanadının sadece yüzde 20 ila 30’unu öldürdü. Halen Gazze’de tutulan 136 rehineden en az yirmisinin öldüğü, bazılarının da muhtemelen İsrail ordusu tarafından öldürüldüğü tahmin ediliyor.

Başbakan Binyamin Netanyahu, İsrail’in Hamas’a karşı bugün için imkânsız gibi görünen “tam zaferi” kazanana kadar savaşmaya devam edeceğinde ısrar ediyor çünkü kendisinin de söylediği gibi “hedeflerimize ulaşmadan savaşı durdurmak İsrail’in güvenliğine nesiller boyu zarar verecektir.” Ancak İsrailliler yönetimin vaatleri ile savaşın sonuçları arasındaki uçurumun her geçen gün büyüdüğünü görüyor. Ülkenin küresel konumu kötüleşirken ve baş destekçisi ABD ile gerginlikler artarken Gazze’den düzenli olarak gelen roket atışlarına ve sürekli kayıplara katlanıyorlar. Belki de daha önemlisi, üst düzey siyasetçiler arasındaki ve siyasiler ile askerler arasındaki anlaşmazlıkların açığa çıkmasını izliyorlar.

Savaş kritik kararlar alınmasını gerektiren bir dönüm noktasında. Kara harekatının başlamasından bu yana binlerce İsrailli yedek askerin ilk kez terhis edilmesiyle birlikte Gazze’nin kuzeyindeki operasyon İsrail’in 3. Aşama olarak adlandırdığı, sivillerin ihtiyaçlarını karşılamadan askeri bir işgal kurmak anlamına gelen düşük yoğunluklu operasyonlara dönüştü bile. Şimdilik İsrail Han Yunus’taki baskıyı yoğunlaştırmış olsa da Gazze’nin güneyindeki operasyonların da bunu takip etmesi muhtemel. Ordu, Gazze’nin hangi bölgelerini kontrol etmeye devam edeceğine ve Hamas’ın yeniden güçlenmemesini nasıl sağlayacağına, Hamas’ın bıraktığı boşluğu kimin dolduracağına, kara harekatını Refah’a ve Gazze ile Mısır arasındaki sınır boyunca uzanan Philadelphia koridoruna genişletip genişletmeyeceğine ve nasıl genişleteceğine, yerlerinden edilmiş İsraillileri evlerine nasıl döndüreceğine ve savaşın sonu ya da en azından önemli bir duraklama ve Hamas’ın hayatta kalması anlamına gelebilecek bir anlaşma ile rehineleri canlı olarak geri almaya çalışıp çalışmayacağına karar vermesi gereken bir noktada.

İsrailliler Netanyahu liderliğindeki hükümeti “İsrail’in güvenliğini sağlayamamak” ve “Gazze’deki İsrailli esirleri umursamamakla” suçluyor. Foto: Mostafa Alkharouf / AA

Ancak İsrail’in savaş kabinesindeki bölünme ve kargaşanın bir yansıması olarak bu temel kararların hiçbiri alınmadı. (Savaş kabinesi Başbakan, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’in yanı sıra savaşın başlamasından birkaç gün sonra ulusal acil durum hükümetinin bir parçası olarak katılan Netanyahu’nun siyasi rakipleri Benny Gantz ve Gadi Eisenkot’tan oluşuyor). Ordu, siyasi karar alma mekanizmasının felce uğramasından ve bunun sonucunda devam eden operasyonları için net bir çerçevenin olmamasından duyduğu hayal kırıklığını açıkça ifade ediyor. Ordunun açık muhalefeti ve siyasi kademenin eleştirilmesi İsrail’de bugüne kadar neredeyse hiç duyulmamıştı.

İsrailli güvenlik yetkilileri ve Netanyahu’nun kendi kabinesinin üyeleri, medyada savaş çabalarını sorgulamaya, şüphe duymaya ve meydan okumaya başladı. Netanyahu’nun eski savunma bakanı ve İsrail Savunma Kuvvetleri genelkurmay başkanı olan Gantz, Netanyahu’dan savaş ve çıkış stratejisiyle ilgili almasını istediği kritik kararların bir listesini yayınladı. Gantz’ın parti arkadaşı ve eski genelkurmay başkanı olan Eisenkot daha sonra televizyona çıkarak Netanyahu’yu İsrail’in savaş hedeflerinin ulaşılabilirliği konusunda İsrail halkını kandırmakla suçladı. Ayrıca Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant’ın, Hamas’ı rehineleri serbest bırakmaya sadece askeri güç ve devam eden bir kara harekatının zorlayacağı yönündeki iddialarına da karşı çıktı. Aksine, rehinelerin güvenli bir şekilde geri dönmelerini sağlamanın tek yolunun bir anlaşma müzakere etmek olduğunu vurguladı.

Gallant, askeri operasyonun başarısının Netanyahu’nun formüle etmekten kaçındığı bir ertesi gün planına bağlı olduğu uyarısında bulundu. “Askeri harekatın sona ermesine siyasi eylemler eşlik etmeli, zira askeri başarılara öncülük eden budur ve siyasi kararsızlık askeri ilerlemeye zarar verebilir” dedi. Gallant’ın Netanyahu ile arası hükümetin yargı reformu planı nedeniyle Mart 2023’ten beri buz gibi; yargının iktidar üzerindeki denetimini kaldırmayı amaçlayan reform her hafta kitlesel gösterilere yol açtı ve Gallant, hükümeti ulusal güvenliğe zarar verdiği uyarısında bulunduğu reform planını durdurmaya çağırdı. Gallant, Netanyahu’nun savaş sonrası Gazze’de Batı Şeria’nın kısmi kontrolünü elinde bulunduran Filistin Yönetimi’ni (FY) sürece dahil etmeyi reddetmesine itiraz etti. Gallant, tam tersine İsrail’in ulusal güvenliğinin Gazze de dahil güçlü bir Filistin Yönetimi gerektirdiğini ileri sürdü. Netanyahu, Ürdün nehrinin batısındaki tüm topraklarda İsrail güvenlik kontrolü olmasında defalarca ısrar ederek ve Filistin devletini reddederek Filistin Yönetimi’ne karşı güçlü bir pozisyon aldı.

Ordu, savaş kabinesinden net bir vizyon ve yönlendirme istiyor ancak bu, ertesi gün için bir plan üzerinde siyasi bir karara bağlı ve hala bunu bekliyorlar. Pek çok kişi bunun sebebinin Netanyahu’nun kendi siyasi çıkarları olduğuna inanıyor: Savaşı uzatarak ve Filistin Yönetimini ya da devletini reddeden aşırı sağcı tabanına yaranarak iktidarda kalmak. Askeri liderlerin Netanyahu ile başka sorunları da var. Yargı reformları ve genel olarak kutuplaştırıcı, kışkırtıcı yaklaşımıyla İsrail’in askeri hazırlığını baltalamaktan onu sorumlu tutuyorlar ve gelecekteki bir devlet soruşturmasında kişisel hesap vermekten kaçmak için manevralar yaparken ortaya çıkan felaketin tüm suçunu ordunun üzerine atmakla suçluyorlar. Ordu ve başbakan arasındaki düşmanlığın İsrail tarihinde eşi benzeri yok.

Savaşın başından beri, Hamas’ın Filistin toplumu ve siyasetine yerleşmiş olması, Gazze’deki kaçınılmaz kitlesel kayıplar ve insani kriz, bunların yol açacağı küresel öfke ve İsrail’in kendi iç ve ekonomik zorlukları göz önüne alındığında, Hamas’ı tamamen ortadan kaldırmanın pratik olmadığı açıktı. ABD istihbarat tahminleri Hamas’ın etkisiz hale getirilmekten uzak olmakla kalmayıp, İsrail ordusu çekildikten sonra Gazze’nin kuzeyindeki bölgelerde kontrolü yeniden ele geçirmeye başlayabileceğini gösteriyor. İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi de benzer bir uyarıda bulundu. Kasım 2023’ün sonlarında bir hafta süren rehine/esir takası ve insani duraklamadan sonra iki ana savaş hedefinin -Hamas’ın liderliğini yok etmek ve rehineleri serbest bırakmak- birbiriyle bağdaşmadığı da açıkça görülmüştü ki İsrailli güvenlik yetkilileri de bu değerlendirmeyi artık açıkça dile getiriyorlar.

7 Ekim 2023 sabah 6:30’dan itibaren son birkaç ay herkes için bir felaket oldu. Bin 100’den fazla İsrailli öldü, binlercesi travma geçirdi ve İsrailli rehineler esaret altında ölüyor. Gazze nüfusunun yüzde 1’inden fazlası öldürüldü ve yüzde 85’inden fazlası en az bir kez, çoğu daha fazla yerinden edildi. Şeritteki binaların yarısından fazlası yıkılmış durumda. Hamas’ın Batı Şeria ve bölgedeki popülaritesinin arttığı görülüyor. Orta Doğu’da çok cepheli bir tırmanış bölgesel istikrarı tehdit etmeye devam ediyor ve Gazze’deki insanların yanı sıra yüz binlerce Lübnanlı ve İsrailliyi de yerinden ediyor. Yemen’deki Husi isyancıların Kızıldeniz’deki kargo gemilerine yönelik saldırıları küresel denizcilik sektörünü ve ekonomisini tehdit ediyor.

İsrail’in 7 Ekim’de küçük düşürülen askeri ve güvenlik kurumları itibarlarını kurtarmak istiyor. Lübnan ve Suriye’de Hamas, Hizbullah ve İranlı yetkililere yönelik çok sayıda suikast gerçekleştirme kararını etkilemiş olabilecek somut başarılar ya da en azından makul bir zafer anlatısı arıyor. Ancak İsrail Gazze’de Hamas’ı zayıflatmış olsa da stratejik bir ilerleme sağlayamadı. Bu anlamda şu ana kadarki savaş, İsrail’in Gazze’de daha önceki tüm saldırılarda uyguladığı “çimleri biçme” yaklaşımına çok daha fazla benziyor, ancak çok daha büyük ve ölümcül bir ölçekte. Bu anlamda, 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’ye yaklaşımındaki değişiklik niteliğinde değil, derecesinde.

İsrail üzerindeki dış baskı giderek artıyor. Uluslararası Adalet Divanı 26 Ocak’ta verdiği ara kararda İsrail’in Gazze’de Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal eden eylemlerde bulunmuş olma ihtimalinin “makul” olduğuna hükmetti. Mahkeme, İsrail’in soykırım eylemlerini önlemesi; soykırıma yönelik doğrudan ve aleni tahrikleri önlemesi ve cezalandırması ve Gazze’deki sivillere insani yardım sağlanmasını temin etmek üzere acil ve etkili adımlar atması için altı geçici tedbir alınmasına hükmetti. Mahkeme ateşkes çağrısında bulunmaktan kaçınmış olsa da İsrail’in askeri operasyonlarını sona erdirmeden ya da önemli ölçüde azaltmadan bu karara nasıl uyacağını görmek zor. Mahkeme ayrıca İsrail’den bir hafta içinde ve daha sonra mahkeme tarafından belirlenen bir takvime göre mahkemeye rapor vermesini istedi. İsrail, imajını daha da zedeleyen ve uluslararası hukuka uyulduğu yönündeki ısrarını zayıflatan bu kararı reddetmekte gecikmedi.

Ancak İsrail hükümeti şimdilik iç kamuoyundan gelen baskıyı daha güçlü hissediyor. Siyasi yelpazenin dört bir yanındaki İsrailliler, mevcut liderlik ve savaş stratejisinin kendilerini zafere götürmeyeceğinden korkuyor. Bu noktada soru, ileriye doğru nasıl bir yol izleneceğidir. Aşırı sağcılardan bazıları için cevap, Hamas’ı ortadan kaldırmak için daha fazla güç kullanmak ve 2005’te boşaltılan yerleşimleri yeniden inşa etmek. Ancak diğerleri hem Gazze’de sahada hem de müttefiklerle diplomatik arenada daha gerçekçi bir yol arıyor. Bu yolu izlemek, Washington ve bölgesel ortaklarla işbirliğini kolaylaştırmak için İsrail’in sadece yapmayı reddettiği ve yok etmek istediği şeylere değil, yapmak ve başarmak istediği şeylere dair olumlu bir vizyon ortaya koymak anlamına gelecektir. En açık şekilde Eisenkot tarafından temsil edilen siyasi muhalefet için ileriye giden yol, birçok İsraillinin şu anda tek uygulanabilir başarı olarak gördüğü bir rehine anlaşmasıdır.

Bunun ötesinde İsrail’in izleyeceği yol belirsiz. Bir rehine anlaşması, savaşı çevreleyen yaygın umutsuzluktan kurtulmayı sağlayacak, aileler için bir iyileşme süreci başlatacak, kamuoyu baskısını hafifletecek ve tartışmayı bir çıkış stratejisine kaydıracaktır. Ancak bu anlaşma, İsrail’in Gazze’de Hamas’ı devirme misyonunu sürdürmesi ya da İsrail’in seçimlere gitmesi gibi, ülke için neyin öncelikli olması gerektiği konusunda hâkim olan iki görüş arasındaki anlaşmazlığı çözmeyecektir. Hamas şimdilik geçici bir duraklama ve rehinelerin serbest bırakılmasını içeren ama kalıcı bir ateşkes içermeyen her türlü anlaşmayı reddediyor. Gelecekteki yol ne olursa olsun, cevap düşmanca, felç olmuş bir savaş kabinesinden ya da onu üreten hükümetten gelecek gibi görünmüyor. ABD de İsrail’i kendisinden kurtaramayacak. Bu sürüklenme devam ederse, tek çıkış yolu İsraillilerin siyasi bir yeniden yapılanma talep etmeleri olacaktır. Ancak Gazze’deki Filistinliler ve rehineler daha fazla beklemeyi göze alamayacağından, tarafların bir şekilde yakın zamanda bir anlaşmaya varması umuluyor.

ORTADOĞU

Irak’a sığınan iki bin Suriye askerinin iadesi bugün başlıyor

Yayınlanma

suriye ordusu

Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.

Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.

Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.

Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.

Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor

Yayınlanma

Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.

PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.

Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.

Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.

HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.

Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.

“İsrail desteğine açığız”

İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.

Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.

İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.

İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor

Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.

SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.

SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.

İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD, Suriye’de eğittiği gruba Esad devrilmeden önce “Zamanınız geldi” demiş

Yayınlanma

“IŞİD’e karşı mücadele” kapsamında ABD ve Birleşik Krallık tarafından eğitilen “Devrimci Komando Ordusu” (RCA) isimli gruba, Esad devrilmeden önce ABD Özel Kuvvetleri tarafından verilen bir brifingde, “Sizin zamanınız geldi,” denildiği belirtiliyor.

İngiliz The Telegraph’ta yayınlanan habere göre, Washington’un saldırıdan önceden haberdar olduğuna dair ilk işaret olarak RCA, Esad yönetiminin sonunu getirebilecek bir saldırı için güçlerini artırmalarının ve “hazır olmalarının” söylendiğini açıkladı.

RCA komutanlarından Başar el-Maşadani, Palmira kentinin eteklerinde Rusya tarafından kullanılan eski bir Suriye ordusu hava üssünden The Telegraph’a yaptığı açıklamada “Bize bunun nasıl olacağını söylemediler. Bize sadece, ‘Her şey değişmek üzere. Bu sizin anınız. Ya Esad düşecek ya da siz düşeceksiniz’ [dediler]. Ama ne zaman ya da nerede olacağını söylemediler, sadece hazır olmamızı söylediler,” dedi.

Maşadani’ye göre, Irak sınırındaki ABD kontrolündeki Tanf hava üssündeki brifingden önceki haftalarda, RCA’nın safları, komutası altına aldığı kendisi gibi daha küçük serbest birliklerle dolduruldu.

HTŞ geçen ayın sonlarına doğru yıldırım harekatıyla güneye, Şam’a doğru ilerlerken, RCA da Tanf’tan ilerledi ve şu anda başkentin kuzeyindeki toprak parçaları da dahil olmak üzere ülkenin yaklaşık beşte birini işgal ediyor.

Üst düzey RCA yetkilileri, Suriye’deki ABD’li komutanların ilerleme emrini, 2019’daki yenilgisine kadar ülkenin kuzeydoğusunun büyük bölümünü işgal eden IŞİD’in kalıntılarının “Esad’ın düşmesi halinde oluşacak güç boşluğundan yararlanmasını önlemek için” verdiklerini söyledi.

The Telegraph’a göre bu durum Washington’un sadece 8 Aralık’ta Beşar Esad yönetimini deviren HTŞ öncülüğündeki saldırıdan haberdar olduğunu değil, aynı zamanda operasyonun boyutları hakkında da kesin istihbarata sahip olduğunu gösteriyor.

Geçen hafta kentin eteklerindeki Rus kontrolündeki Suriye hava üssünü ele geçiren RCA savaşçıları, saldırı başlamadan yaklaşık üç hafta önce, kasım ayı başında Esad’ın olası düşüşüne hazırlanmalarının söylendiğini belirttiler.

Ekim ayı başında Maşadani ve diğer komutanlar, Tanf’taki Amerikalı subayların Ebu Hatab tugayını ve diğer birlikleri RCA’nın ortak komutası altına soktuğunu söyledi.

Bunun sonucunda RCA’nın mevcudu yaklaşık 800’den 3.000’e çıktı. Kuvvetin tüm üyeleri ABD tarafından silahlandırılmaya ve şu anda feshedilmiş olan Suriye ordusundaki askerlere ödenen maaşın yaklaşık 12 katı olan ayda 400 dolar maaş almaya devam etti.

Saldırı başladığında RCA güçleri doğu çölü boyunca yayıldı ve kilit yolların kontrolünü ele geçirdi. Ayrıca güneydeki Dera kentinde HTŞ’den önce Şam’a ulaşan bir isyancı grupla birleştiler.

Yüzbaşı Maşadani, RCA ve Suriye’nin geçici lideri Muhammed el-Colani tarafından yönetilen HTŞ militanlarının işbirliği içinde olduğunu ve iki güç arasındaki iletişimin Tanf’taki Amerikalılar tarafından koordine edildiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English