Ortadoğu
İsrail siyaseti felç olmuş durumda

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Gazze’de saldırılara devam eden İsrail’in siyasi olarak nasıl felç olduğunu açıklıyor. 3 aydan fazla zaman geçmesine rağmen savaşın ana hedeflerine ulaşamayan ve herhangi bir çıkış stratejisi bulunmayan İsrail’deki siyasi kaosa mercek tutuyor:
***
Gazze harekâtı görünürde bir son olmaksızın sürerken İsrail’i siyasi bir kriz sarmış durumda. Hâlâ 100’den fazla İsrailli Hamas’ın elinde esir olmakla kalmıyor, pek çok kişi kendi başarısız liderliği tarafından rehin tutulduğunu hissediyor.
Mairav Zonszein
İsrail-Gazze savaşının üzerinden üç ayı aşkın bir süre geçmesine rağmen İsrail’in elinde ne zafere giden net bir yol ne de uygulanabilir bir çıkış stratejisi var. Hamas’ın askeri ve yönetim kapasitesini çökertmek ve rehin tutulan vatandaşlarının serbest bırakılmasını sağlamak gibi iki ana savaş hedefinden herhangi birine ulaşmaktan uzak görünüyor. Ülkenin Gazze sınırında (ve Hizbullah’la karşılıklı ateş nedeniyle Lübnan’da) yerlerinden edilen yaklaşık 200.000 İsraillinin yakın zamanda evlerine dönme ihtimali yok. Kara harekâtının başlamasından bu yana çoğu sivil 26.000 Gazzeli hayatını kaybetmiş, 200’den fazla İsrail askeri ölmüş ve 2.700’den fazlası yaralanmış olmasına rağmen İsrail askerî harekâtı Hamas’ın askeri kanadının sadece yüzde 20 ila 30’unu öldürdü. Halen Gazze’de tutulan 136 rehineden en az yirmisinin öldüğü, bazılarının da muhtemelen İsrail ordusu tarafından öldürüldüğü tahmin ediliyor.
Başbakan Binyamin Netanyahu, İsrail’in Hamas’a karşı bugün için imkânsız gibi görünen “tam zaferi” kazanana kadar savaşmaya devam edeceğinde ısrar ediyor çünkü kendisinin de söylediği gibi “hedeflerimize ulaşmadan savaşı durdurmak İsrail’in güvenliğine nesiller boyu zarar verecektir.” Ancak İsrailliler yönetimin vaatleri ile savaşın sonuçları arasındaki uçurumun her geçen gün büyüdüğünü görüyor. Ülkenin küresel konumu kötüleşirken ve baş destekçisi ABD ile gerginlikler artarken Gazze’den düzenli olarak gelen roket atışlarına ve sürekli kayıplara katlanıyorlar. Belki de daha önemlisi, üst düzey siyasetçiler arasındaki ve siyasiler ile askerler arasındaki anlaşmazlıkların açığa çıkmasını izliyorlar.
Savaş kritik kararlar alınmasını gerektiren bir dönüm noktasında. Kara harekatının başlamasından bu yana binlerce İsrailli yedek askerin ilk kez terhis edilmesiyle birlikte Gazze’nin kuzeyindeki operasyon İsrail’in 3. Aşama olarak adlandırdığı, sivillerin ihtiyaçlarını karşılamadan askeri bir işgal kurmak anlamına gelen düşük yoğunluklu operasyonlara dönüştü bile. Şimdilik İsrail Han Yunus’taki baskıyı yoğunlaştırmış olsa da Gazze’nin güneyindeki operasyonların da bunu takip etmesi muhtemel. Ordu, Gazze’nin hangi bölgelerini kontrol etmeye devam edeceğine ve Hamas’ın yeniden güçlenmemesini nasıl sağlayacağına, Hamas’ın bıraktığı boşluğu kimin dolduracağına, kara harekatını Refah’a ve Gazze ile Mısır arasındaki sınır boyunca uzanan Philadelphia koridoruna genişletip genişletmeyeceğine ve nasıl genişleteceğine, yerlerinden edilmiş İsraillileri evlerine nasıl döndüreceğine ve savaşın sonu ya da en azından önemli bir duraklama ve Hamas’ın hayatta kalması anlamına gelebilecek bir anlaşma ile rehineleri canlı olarak geri almaya çalışıp çalışmayacağına karar vermesi gereken bir noktada.

İsrailliler Netanyahu liderliğindeki hükümeti “İsrail’in güvenliğini sağlayamamak” ve “Gazze’deki İsrailli esirleri umursamamakla” suçluyor. Foto: Mostafa Alkharouf / AA
Ancak İsrail’in savaş kabinesindeki bölünme ve kargaşanın bir yansıması olarak bu temel kararların hiçbiri alınmadı. (Savaş kabinesi Başbakan, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’in yanı sıra savaşın başlamasından birkaç gün sonra ulusal acil durum hükümetinin bir parçası olarak katılan Netanyahu’nun siyasi rakipleri Benny Gantz ve Gadi Eisenkot’tan oluşuyor). Ordu, siyasi karar alma mekanizmasının felce uğramasından ve bunun sonucunda devam eden operasyonları için net bir çerçevenin olmamasından duyduğu hayal kırıklığını açıkça ifade ediyor. Ordunun açık muhalefeti ve siyasi kademenin eleştirilmesi İsrail’de bugüne kadar neredeyse hiç duyulmamıştı.
İsrailli güvenlik yetkilileri ve Netanyahu’nun kendi kabinesinin üyeleri, medyada savaş çabalarını sorgulamaya, şüphe duymaya ve meydan okumaya başladı. Netanyahu’nun eski savunma bakanı ve İsrail Savunma Kuvvetleri genelkurmay başkanı olan Gantz, Netanyahu’dan savaş ve çıkış stratejisiyle ilgili almasını istediği kritik kararların bir listesini yayınladı. Gantz’ın parti arkadaşı ve eski genelkurmay başkanı olan Eisenkot daha sonra televizyona çıkarak Netanyahu’yu İsrail’in savaş hedeflerinin ulaşılabilirliği konusunda İsrail halkını kandırmakla suçladı. Ayrıca Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant’ın, Hamas’ı rehineleri serbest bırakmaya sadece askeri güç ve devam eden bir kara harekatının zorlayacağı yönündeki iddialarına da karşı çıktı. Aksine, rehinelerin güvenli bir şekilde geri dönmelerini sağlamanın tek yolunun bir anlaşma müzakere etmek olduğunu vurguladı.
Gallant, askeri operasyonun başarısının Netanyahu’nun formüle etmekten kaçındığı bir ertesi gün planına bağlı olduğu uyarısında bulundu. “Askeri harekatın sona ermesine siyasi eylemler eşlik etmeli, zira askeri başarılara öncülük eden budur ve siyasi kararsızlık askeri ilerlemeye zarar verebilir” dedi. Gallant’ın Netanyahu ile arası hükümetin yargı reformu planı nedeniyle Mart 2023’ten beri buz gibi; yargının iktidar üzerindeki denetimini kaldırmayı amaçlayan reform her hafta kitlesel gösterilere yol açtı ve Gallant, hükümeti ulusal güvenliğe zarar verdiği uyarısında bulunduğu reform planını durdurmaya çağırdı. Gallant, Netanyahu’nun savaş sonrası Gazze’de Batı Şeria’nın kısmi kontrolünü elinde bulunduran Filistin Yönetimi’ni (FY) sürece dahil etmeyi reddetmesine itiraz etti. Gallant, tam tersine İsrail’in ulusal güvenliğinin Gazze de dahil güçlü bir Filistin Yönetimi gerektirdiğini ileri sürdü. Netanyahu, Ürdün nehrinin batısındaki tüm topraklarda İsrail güvenlik kontrolü olmasında defalarca ısrar ederek ve Filistin devletini reddederek Filistin Yönetimi’ne karşı güçlü bir pozisyon aldı.
Ordu, savaş kabinesinden net bir vizyon ve yönlendirme istiyor ancak bu, ertesi gün için bir plan üzerinde siyasi bir karara bağlı ve hala bunu bekliyorlar. Pek çok kişi bunun sebebinin Netanyahu’nun kendi siyasi çıkarları olduğuna inanıyor: Savaşı uzatarak ve Filistin Yönetimini ya da devletini reddeden aşırı sağcı tabanına yaranarak iktidarda kalmak. Askeri liderlerin Netanyahu ile başka sorunları da var. Yargı reformları ve genel olarak kutuplaştırıcı, kışkırtıcı yaklaşımıyla İsrail’in askeri hazırlığını baltalamaktan onu sorumlu tutuyorlar ve gelecekteki bir devlet soruşturmasında kişisel hesap vermekten kaçmak için manevralar yaparken ortaya çıkan felaketin tüm suçunu ordunun üzerine atmakla suçluyorlar. Ordu ve başbakan arasındaki düşmanlığın İsrail tarihinde eşi benzeri yok.
Savaşın başından beri, Hamas’ın Filistin toplumu ve siyasetine yerleşmiş olması, Gazze’deki kaçınılmaz kitlesel kayıplar ve insani kriz, bunların yol açacağı küresel öfke ve İsrail’in kendi iç ve ekonomik zorlukları göz önüne alındığında, Hamas’ı tamamen ortadan kaldırmanın pratik olmadığı açıktı. ABD istihbarat tahminleri Hamas’ın etkisiz hale getirilmekten uzak olmakla kalmayıp, İsrail ordusu çekildikten sonra Gazze’nin kuzeyindeki bölgelerde kontrolü yeniden ele geçirmeye başlayabileceğini gösteriyor. İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi de benzer bir uyarıda bulundu. Kasım 2023’ün sonlarında bir hafta süren rehine/esir takası ve insani duraklamadan sonra iki ana savaş hedefinin -Hamas’ın liderliğini yok etmek ve rehineleri serbest bırakmak- birbiriyle bağdaşmadığı da açıkça görülmüştü ki İsrailli güvenlik yetkilileri de bu değerlendirmeyi artık açıkça dile getiriyorlar.
7 Ekim 2023 sabah 6:30’dan itibaren son birkaç ay herkes için bir felaket oldu. Bin 100’den fazla İsrailli öldü, binlercesi travma geçirdi ve İsrailli rehineler esaret altında ölüyor. Gazze nüfusunun yüzde 1’inden fazlası öldürüldü ve yüzde 85’inden fazlası en az bir kez, çoğu daha fazla yerinden edildi. Şeritteki binaların yarısından fazlası yıkılmış durumda. Hamas’ın Batı Şeria ve bölgedeki popülaritesinin arttığı görülüyor. Orta Doğu’da çok cepheli bir tırmanış bölgesel istikrarı tehdit etmeye devam ediyor ve Gazze’deki insanların yanı sıra yüz binlerce Lübnanlı ve İsrailliyi de yerinden ediyor. Yemen’deki Husi isyancıların Kızıldeniz’deki kargo gemilerine yönelik saldırıları küresel denizcilik sektörünü ve ekonomisini tehdit ediyor.
İsrail’in 7 Ekim’de küçük düşürülen askeri ve güvenlik kurumları itibarlarını kurtarmak istiyor. Lübnan ve Suriye’de Hamas, Hizbullah ve İranlı yetkililere yönelik çok sayıda suikast gerçekleştirme kararını etkilemiş olabilecek somut başarılar ya da en azından makul bir zafer anlatısı arıyor. Ancak İsrail Gazze’de Hamas’ı zayıflatmış olsa da stratejik bir ilerleme sağlayamadı. Bu anlamda şu ana kadarki savaş, İsrail’in Gazze’de daha önceki tüm saldırılarda uyguladığı “çimleri biçme” yaklaşımına çok daha fazla benziyor, ancak çok daha büyük ve ölümcül bir ölçekte. Bu anlamda, 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’ye yaklaşımındaki değişiklik niteliğinde değil, derecesinde.
İsrail üzerindeki dış baskı giderek artıyor. Uluslararası Adalet Divanı 26 Ocak’ta verdiği ara kararda İsrail’in Gazze’de Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal eden eylemlerde bulunmuş olma ihtimalinin “makul” olduğuna hükmetti. Mahkeme, İsrail’in soykırım eylemlerini önlemesi; soykırıma yönelik doğrudan ve aleni tahrikleri önlemesi ve cezalandırması ve Gazze’deki sivillere insani yardım sağlanmasını temin etmek üzere acil ve etkili adımlar atması için altı geçici tedbir alınmasına hükmetti. Mahkeme ateşkes çağrısında bulunmaktan kaçınmış olsa da İsrail’in askeri operasyonlarını sona erdirmeden ya da önemli ölçüde azaltmadan bu karara nasıl uyacağını görmek zor. Mahkeme ayrıca İsrail’den bir hafta içinde ve daha sonra mahkeme tarafından belirlenen bir takvime göre mahkemeye rapor vermesini istedi. İsrail, imajını daha da zedeleyen ve uluslararası hukuka uyulduğu yönündeki ısrarını zayıflatan bu kararı reddetmekte gecikmedi.
Ancak İsrail hükümeti şimdilik iç kamuoyundan gelen baskıyı daha güçlü hissediyor. Siyasi yelpazenin dört bir yanındaki İsrailliler, mevcut liderlik ve savaş stratejisinin kendilerini zafere götürmeyeceğinden korkuyor. Bu noktada soru, ileriye doğru nasıl bir yol izleneceğidir. Aşırı sağcılardan bazıları için cevap, Hamas’ı ortadan kaldırmak için daha fazla güç kullanmak ve 2005’te boşaltılan yerleşimleri yeniden inşa etmek. Ancak diğerleri hem Gazze’de sahada hem de müttefiklerle diplomatik arenada daha gerçekçi bir yol arıyor. Bu yolu izlemek, Washington ve bölgesel ortaklarla işbirliğini kolaylaştırmak için İsrail’in sadece yapmayı reddettiği ve yok etmek istediği şeylere değil, yapmak ve başarmak istediği şeylere dair olumlu bir vizyon ortaya koymak anlamına gelecektir. En açık şekilde Eisenkot tarafından temsil edilen siyasi muhalefet için ileriye giden yol, birçok İsraillinin şu anda tek uygulanabilir başarı olarak gördüğü bir rehine anlaşmasıdır.
Bunun ötesinde İsrail’in izleyeceği yol belirsiz. Bir rehine anlaşması, savaşı çevreleyen yaygın umutsuzluktan kurtulmayı sağlayacak, aileler için bir iyileşme süreci başlatacak, kamuoyu baskısını hafifletecek ve tartışmayı bir çıkış stratejisine kaydıracaktır. Ancak bu anlaşma, İsrail’in Gazze’de Hamas’ı devirme misyonunu sürdürmesi ya da İsrail’in seçimlere gitmesi gibi, ülke için neyin öncelikli olması gerektiği konusunda hâkim olan iki görüş arasındaki anlaşmazlığı çözmeyecektir. Hamas şimdilik geçici bir duraklama ve rehinelerin serbest bırakılmasını içeren ama kalıcı bir ateşkes içermeyen her türlü anlaşmayı reddediyor. Gelecekteki yol ne olursa olsun, cevap düşmanca, felç olmuş bir savaş kabinesinden ya da onu üreten hükümetten gelecek gibi görünmüyor. ABD de İsrail’i kendisinden kurtaramayacak. Bu sürüklenme devam ederse, tek çıkış yolu İsraillilerin siyasi bir yeniden yapılanma talep etmeleri olacaktır. Ancak Gazze’deki Filistinliler ve rehineler daha fazla beklemeyi göze alamayacağından, tarafların bir şekilde yakın zamanda bir anlaşmaya varması umuluyor.
Ortadoğu
Hürmüz kapanırsa petrol 90 dolara fırlayabilir

Citigroup’a göre, Hürmüz Boğazının kapatılması halinde Brent ham petrolü varil başına 90 dolara kadar yükselebilir.
Şirket, bu önemli su yolunun uzun süreli olarak kapatılmasının olası olmadığını da savundu.
Anthony Yuen ve Eric Lee’nin de aralarında bulunduğu analistler, bankanın mevcut iyimser senaryosuna atıfta bulunarak, “Boğazın kapatılması, fiyatlarda keskin bir artışa yol açabilir. Fakat tüm çabaların yeniden açılmaya odaklanacağı için sürecin kısa olacağını ve birkaç ay sürmeyeceğini düşünüyoruz,” dedi.
Hürmüz Boğazı, Basra Körfezinin girişinde bulunan dar bir su yolu ve OPEC’in önde gelen üreticileri Suudi Arabistan ve Irak da dahil olmak üzere, dünya günlük petrol üretiminin yaklaşık beşte biri buradan geçiyor.
Citigroup’un tahminine göre, birkaç ay boyunca günde yaklaşık 3 milyon varil petrol üretimi kesintiye uğrayabilir.
Citigroup’a göre, İran’ın ham petrol ihracatındaki herhangi bir kesinti, fiyatlar üzerinde beklenenden daha az etki yaratabilir. Banka, ülkenin sevkiyatlarının azaldığını ve Çin rafinerilerinin daha az alım yaptığını belirtti.
Brent vadeli işlemleri şu anda varil başına 77 dolar civarında işlem görüyor.
Ortadoğu
Tahran’ın menzilindeki ABD üsleri

ABD Başkanı Trump’ın İran’a doğrudan saldırı seçeneğini gündeme alması durumunda İran’ın hedef alabileceği ABD üsleri bölgenin dört bir yanına yayılmış durumda. İran’ın Katar’ı bu ülkedeki ABD üssünün meşru hedef olduğu yönünde uyardığı belirtiliyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a yönelik doğrudan saldırıları gündeme almasıyla, Ortadoğu’daki Amerikan üsleri misilleme tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Tahran yönetimi, saldırı durumunda hızla karşılık vereceğini net bir şekilde duyurdu.
İran Savunma Bakanı Aziz Nasirzadeh, “ABD saldırırsa, bölgedeki tüm ABD üsleri menzilimizde ve cesurca hedef alınacaklar” dedi. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de sosyal medyadan yaptığı açıklamada, “Eğer ABD bu çatışmaya askeri olarak girerse, uğrayacağı zarar kesinlikle telafi edilemez olacak” ifadelerini kullandı.
Şu anda Ortadoğu’da on binlerce Amerikan askeri konuşlanmış durumda.
Washington Post’un yaptığı derlemeye göre İran’ın olası misillemesinin hedefi olabilecek Ortadoğu’daki Amerikan askeri üsleri şöyle:
Irak’ta Ayn’ül Esad Hava Üssü, başkent Bağdat’ın 240 kilometre batısında yer alıyor ve ABD ile Irak hava kuvvetlerinin ortak kullanımında. Binlerce Amerikan askerine ev sahipliği yapan üs, ülkedeki en büyük ABD konuşlanması olarak öne çıkıyor. İran ve Irak’taki milis güçler tarafından son yıllarda defalarca hedef alındı.
ABD’nin Ocak 2020’de İranlı General Kasım Süleymani’yi öldürmesinin ardından, İran bu üsse 16 füze fırlatmış; 11’i isabet etmiş, onlarca ABD askeri yaralanmıştı. Aynı saldırı sırasında Irak’ın kuzeyindeki Erbil’de bulunan başka bir ABD üssü de hedef alınmıştı.
Irak’taki direniş örgütleri Ayn’ül Esad üssüne en son ağustos ayında füze ve İHA saldırısı düzenledi.
Suriye’deki ABD varlığı da dikkat çekiyor. Trump yönetimi, bu ay yaptığı açıklamada ülkedeki 8 ABD üssünden yalnızca birinin, güneydeki Tanf Üssü’nün korunacağını duyurdu. Ancak çekilme takvimi belirsizliğini koruyor. Tanf’ın 20 kilometre güneyinde yer alan Ürdün’deki Tower 22 adlı ABD ileri karakolu, Ocak 2024’te düzenlenen bir İHA saldırısında üç ABD askerinin hayatını kaybettiği, onlarcasının da yaralandığı olayla gündeme gelmişti.
Basra Körfezi’ndeki stratejik konuşlanmalar
ABD’nin Körfez bölgesindeki en büyük deniz gücü konuşlanması, Bahreyn’deki Deniz Destek Tesisi. ABD 5. Filosu’nun karargâhı olan bu üste yaklaşık 8 bin 300 ABD askeri görev yapıyor. Katar’da bulunan El-Udeyd Hava Üssü ise Ortadoğu’daki en büyük ABD askeri varlığına sahip tesis. Doha’nın güneybatısında yer alan üs, 10 binden fazla askeri ağırlayabiliyor ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) için ileri komuta merkezi işlevi görüyor.
Kuveyt’teki Kamp Buehring ve Ali El-Salem Hava Üssü, ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri’nde yer alan El-Dafra Hava Üssü, ABD Hava Kuvvetleri’nin 380. Hava Görev Kanadı’na ev sahipliği yapıyor.
Avrupalı bir yetkiliye göre, İranlı yetkililer bu hafta Katar’a ABD üslerinin olası ABD saldırısına karşılık olarak “meşru hedef” olacağı uyarısını yaptı.
Diplomatik noktalar ve sivil tehditler
Bölgede bulunan ABD büyükelçilikleri ve diplomatik misyonları da potansiyel hedefler arasında yer alıyor. ABD, Irak ve İsrail’deki bazı diplomatik personel ve aile bireylerini tahliye etti.
İran’taki direniş örgütlerinin bölgedeki ABD personeline ve çıkarlarına saldırı düzenleyebileceği iddia ediliyor. Haşdi Şabi bileşenlerinden Hizbullah Tugayları’nın (Ketaib Hizbullah) güvenlik yetkilisi Ebu Ali el-Askeri, “Amerikan üsleri, ördek avına dönüşecek… Gökyüzünde uçaklarını bekleyen sürprizlerden bahsetmeye bile gerek yok” dedi.
Bu gelişmelerin ardından Fransa’nın ulusal havayolu şirketi Air France ve Hollanda Kraliyet Havayolları (KLM) çarşamba gecesi Dubai Uluslararası Havalimanı’na yapılan tüm uçuşları iptal etti. Air France, gerekçe olarak “bölgedeki güvenlik durumunu” gösterdi.
ABD’nin olası saldırı noktaları: Whiteman ya da Diego Garcia
ABD’nin İran çevresindeki üsleri saldırı gerçekleştirebilecek kapasiteye sahip olsa da uzmanlara göre büyük çaplı bir operasyon daha çok bölge dışından desteklenecek.
ABD Hava Kuvvetleri’ne ait B-2 hayalet bombardıman uçağı, İran’ın yeraltındaki Fordo nükleer tesisi gibi hedefleri vurabilecek “sığınak delici” bombaları taşıyabilen tek uçak türü. Bu uçaklar, Missouri’deki Whiteman Hava Üssünden kalkarak Ortadoğu’ya 30 saatten uzun sürede havada yakıt ikmali yapılan uçuşlarla ulaşabiliyor.
Pazar günü ABD, ana karadan Avrupa’ya en az 30 yakıt ikmal uçağı konuşlandırdı.
Olası saldırılar ayrıca, Hint Okyanusu’ndaki Diego Garcia Adası’nda bulunan Deniz Destek Tesisinden de yapılabilir. İngiltere’ye ait olan bu askeri adada ABD ve İngiliz donanması ortak operasyon yürütüyor. Analistlere göre B-2 uçakları buradan İran’a 5-6 saat içinde ulaşabiliyor. ABD daha önce buradan Irak ve Afganistan’a yönelik saldırılar gerçekleştirmişti.
Pentagon ayrıca, bu hafta USS Nimitz uçak gemisini Orta Doğu’ya yönlendirdi. Gemi, bölgede halihazırda görev yapan USS Carl Vinson ile birlikte iki ABD uçak gemisinden biri olacak.
Ortadoğu
Grossi: UAEA raporu İran’a saldırı için temel oluşturmaz

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, ajansın İran hakkındaki son raporunun bu ülkeye yönelik bir askeri harekata gerekçe olamayacağını belirtti.
Grossi, CNN‘e verdiği röportajda, belgenin “yeni bir şey içermediğini” vurguladı.
Grossi, “İran’daki nükleer denetimlere ilişkin rapor, herhangi bir askeri eylem için temel teşkil edemez. Askeri harekat, bizim söylediklerimizle hiçbir ilgisi olmayan siyasi bir karar. Ayrıca, bu raporda söylediklerimiz esasen yeni bir şey değil,” diye konuştu.
‘Sistematik nükleer silah programına dair kanıt yok’
Grossi, UAEA’nın elinde İran’ın sistematik bir nükleer silah geliştirme ve üretme programı yürüttüğüne dair herhangi bir gösterge bulunmadığını da sözlerine ekledi.
UAEA Başkanı, 18 Haziran’daki bir başka açıklamasında da İran’ın nükleer silah programı yürüttüğüne dair bir kanıt görmediklerini ifade etmişti.
Grossi, güvenlik koşulları elverdiğinde, ajansın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) kapsamındaki yükümlülükler uyarınca ülkedeki denetimlere devam edeceğini belirtmişti.
İran’ın nükleer programı, Tahran ile Batılı güçler ve özellikle İsrail arasında uzun süredir devam eden bir gerilim kaynağı.
Tel Aviv, İran’ın nükleer silah elde etme niyetinde olduğunu iddia ederken, Tahran ise nükleer faaliyetlerinin tamamen barışçıl amaçlı olduğunu savunuyor.
ABD’li Senatör Warner: İstihbaratımız İran’ın nükleer silah programına dair kanıt bulamadı
-
Görüş4 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya1 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu2 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Diplomasi5 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 3