Ortadoğu
Gallant’ın kovulmasının perde arkası: Orduya “haddini bildirme” hamlesi

“Yargı reformu”na kadar uzanan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Yoav Gallant arasındaki anlaşmazlığın Gallant’ın görevden alınmasıyla sonuçlanması Gallant’ın ötesinde bir anlam taşıyor. Joe Biden yönetiminin “konuşmayı tercih ettiği” isimlerden biri olan Gallant’ın tam da ABD’deki seçim gecesi kovulması, İsrail ordusuna da “haddini bildirme” hamlesi.
Netanyahu ile kendi partisinden bakan olan Gallant arasındaki anlaşmazlığın geçmişi neredeyse koalisyonun kurulduğu ilk günlere dayanıyor.
2023’te 7 Ekim öncesinde Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümeti Yüksek Mahkeme’yi baypas etme girişiminde bulundu. Hükümete karşı hemen her gün düzenlenen protestolar bu girişim nedeniyle zirveye ulaştı ve o süreçte Gallant, hükümetin girişimden geri adım atması gerektiğini savundu. İsrail ordusundaki yedek askerler peş peşe açıklamalar yaparak, eylemlere katılarak ve bir kısmı da istifa ederek yargı reformuna karşı çıktı. Gallant’ı endişelendiren, girişimin güvenlik güçlerinin üzerindeki olumsuz etkisiydi.
Netanyahu ve aşırı sağcı ortaklarının hedefi haline gelen Gallant’ın koltuğu ilk kez o zaman tehlikeye girdi. Netanyahu Gallat’ı görevden alma teşebbüsünde bulundu ancak ülke genelindeki yoğun protestolar nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldı.
7 Ekim 2023’teki Hamas baskını ve akabinde başlayan İsrail saldırıları anlaşmazlığın derinleşmesine yol açtı. Gazze’ye yönelik saldırıların yürütülme biçimi, Gazze’nin geleceği, Hamas’ın ne olacağı gibi konularda karşı karşıya gelen iki isim arasında tansiyon zaman zaman kamuoyuna da yansıyacak şekilde yükseldi.
Ülkede şok etkisi yaratan Hamas’ın 7 Ekim baskını sonrası Gallant, güvenlik zaaflarıyla ilgili bağımsız bir soruşturma yürütülmesini talep etti, “Hepimizi incelemeliyiz: Hükümet, ordu ve güvenlik servisleri…” dedi. Ancak daha ilk günden başarısızlığın sorumluluğunu üstünden atmaya çalışan Netanyahu soruşturma çağrılarına olumlu yanıt vermedi.
İsrail ordusu, 7 Ekim’in şokunu atlatamadan hedefi ve ne zaman sona ereceği üzerinde tartışmaların eşliğinde Gazze’de saldırılara başladı.
Netanyahu’nun “mutlak zafer” diye nitelendirdiği ve “Hamas’ın ortadan kaldırılmasını” öngören İsrail’in savaş hedefleri Gazze konusundaki anlaşmazlığın ana konularından biri oldu. Gallant’a göre Hamas zayıflatılabilir ancak ortadan kaldırılması mümkün değil, dolayısıyla “mutlak zafer” hedefi “tamamen saçmalık.”
Aslında mutlak zafer tartışmasının kökeni de Gazze’yi kimin yöneteceği ile ilgili planlara dayanıyor. Gallant, Gazze’nin Filistin Yönetimi liderliğinde Hamas’tan olmayan Filistinlilerce yönetmesi gerektiğini savunuyor. Bu aslında ABD’nin de planıydı. Bu kapsamda Filistin Yönetimi’nin “yeniden yapılandırılması” bile gündeme geldi. Ancak Netanyahu ve onun sağcı ortakları Filistin Yönetimi’nin Gazze’yi yönetmesine şiddetle karşı çıkıyor. İsrail ordusunun Gazze’de kalıcı olmasının önünü açacak “Generallerin Planı” gibi formülleri gündeme getiriyor.
Ancak ABD’den gelecek tepkilerden çekinen Netanyahu, Gazze’de kalıcı varlık bulundurma niyetini açıkça beyan edemiyor. Bu da Gazze’de sonu ve gerçekçi bir hedefi olmaksızın ordunun sahaya gönderildiği eleştirilerini beraberinde getiriyor. Gallant, başta olmak üzere ordunun üst kademesindeki diğer isimler, hükümetin stratejik bir planı olmadığını, bu konuda ordunun hazırladığı planları görmezden geldiğini, başka bir plan da ortaya koymadıklarını kamuoyu önünde de dile getirdiler.
Gazze’deki savaş uzadıkça ve katledilen Filistinlilerin sayısı muazzam rakamlara ulaşırken Hamas’ın gardını düşürmemesi kayıplar veren orduyu yıprattı. Bu noktada ABD’nin girişimiyle gündeme gelen ateşkes ve esir takası önerileri, Netanyahu’nun yeni talepler öne sürmesiyle çıkmaza girdi. Gallant, büyük ölçüde İsrail ile birlikte hazırlanan ABD’nin ateşkes önerisini desteklerken Netanyahu, İsrail ordusunun Mısır ile Gazze sınırındaki 14 kilometrelik Philadelphia Koridoru kalması gibi şartlar öne sürdü. Hamas’ın reddettiği bu şartlar müzakere masasını dağıttı. Gallant, İsrail’in koridorda “bulunması ila bulunmamasının güvenlik engeli oluşturmadığı” görüşünde.
Gazze ile ilgili tartışmalar devam ederken İsrail kuzeyde Lübnan’a karşı ikinci cepheyi açtı. Hizbullah’a yönelik mücadelenin hava operasyonlarıyla devam etmesini savunan Gallant’a karşı Netanyahu, karadan işgal emrini verdi. Lübnan’ın güneyine girmeye çalışan İsrail ordusu ağır kayıplar yaşadı. Gallant, ordunun Lübnan’ın güneyinden çekilmesi için “kara operasyonunun hedefine ulaştığını” açıkladı ve ona göre artık “diplomasi devreye girebilir.” Ancak Netanyahu diplomasiye sıcak baktığını açıklasa da Gazze’de olduğu gibi Lübnan cephesinde de kabul edilmesi imkansız şartlar öne sürmekten geri durmadı.
Lübnan cephesindeki bu kamplaşma, iç cephedeki askerlik muafiyeti tartışmalarıyla eş zamanlı yaşandı.
İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Haredilerin askerlikten muaf tutulmasına ve Tevrat okullarında eğitim gören Haredilere maddi destek verilmesine yönelik yasaları iptal etmesi sonrası Netanyahu, ortaklarını koalisyon içinde tutmak için mahkeme kararını baypas etmeye yönelik girişimlerde bulundu. İsrail ordusu iki cephede açıktan savaşırken Haredilere askerlik muafiyeti sağlayacak girişimlerine Gallant karşı çıktı.
Bu tartışmanın devamı niteliğindeki son olay, Pazar günü patlak verdi. Netanyahu, askerlik hizmetini yerine getirmekle yükümlü olan ancak bunu yapmayan Haredi erkeklerin çocuklarının devlet tarafından finanse edilen kreş sübvansiyonlarından yararlanmaya devam etmesini garanti altına almayı amaçlayan yasa tasarısını Meclis’ten geçirmek için partisine baskı yaptı. Ancak Gallant bu yasa tasarısına da karşı çıktı.
Özetle, Savunma Bakanı Gallant sadece Netanyahu değil Netanyahu’ya başbakanlık koltuğunu garantileyen aşırı sağ ve ultra-Ortodoks partilerle de karşı karşıya geldi.
Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Smotrich gibi aşırı sağcılar Gazze ve Lübnan gibi savaş cephelerindeki tutumu nedeniyle Gallant’ı eleştirirken Galant askerlik muafiyeti tartışmasında ultra-Ortodoks partilerin hedefi oldu. İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının hemen öncesinde Netanyahu’nun siyasi müttefiklerine söz konusu saldırılardan sonra Gallant’ı görevden alacağına dair söz verdiği ortaya çıktı.
Netanyahu’ya sert mektup: Gallant’ın bakanlıkta günleri sayılı…
Nitekim bu saldırılardan kısa bir süre sonra tam da ABD Başkanlık seçiminin olduğu gün, Gallant görevden alındı. ABD seçimlerinin olduğu gün, bu adımın atılması ayrıca anlamlı. Çünkü Joe Biden yönetiminin Netanyahu ile anlaşmazlık yaşadığı sır değil. 7 Ekim sonrası süreçte Washington, İsrail hükümeti ile Gazze’de Hamas sonrası, ateşkes, esir takası, Lübnan gibi konularda defalarca karşı karşıya geldi. Netanyahu’nun verdiği sözleri tutmadığı, söz verip geri adım attığı ve ABD planlarını geçiştirdiği bu nedenle Biden yönetiminin hükümet içindeki diğer aktörlerle görüşmeyi daha çok tercih ettiği biliniyordu. İşte Gallant, Biden yönetiminin konuşmayı tercih ettiği isimlerden biriydi.
Washington ziyaretine veto: Misillemenin ayrıntıları ABD ile paylaşmak istemiyor
Netanyahu’nun bazı konularda Biden yönetimi ile ters düşmesinin nedeni siyasi olarak hayatta kalma çabasından başka bir şey değil. Çünkü Biden’ın planları hükümet içindeki radikallerin hoşuna gitmiyor ve onlar da Netanyahu’yu bu planlara evet demesi halinde hükümetten çekilmekle tehdit ediyor.
Biden yönetiminin Gallant tercihi de Gallant’ın kişiliğinden ziyade İsrail ordusunun tarihsel olarak ABD ile ilişkileri önceleyen tutumundan ileri geliyor. İsrail ordusundan yetişen askerler ve asker kökenli siyasetçilerde ABD ile ilişkileri İsrail’in ulusal çıkarı için elzem görme eğilimi ağır basıyor. Gallant da o genel eğilimin yani ordunun eğiliminin İsrail siyasetindeki yüzü konumunda.
O yüzden bu görevden alma, Gallant’ın ötesinde de bir anlam da taşıyor. Aşırı sağcı ve ultra-Ortodoksların kontrolündeki Netanyahu hükümeti, bir anlamda orduya da “haddini bildiriyor.”
Ortadoğu
ABD ve İsrail arasında İran gerginliği: Telefonda hararetli tartışma

ABD ve İsrail liderlerinin geçen hafta İran konusunda yaptığı telefon görüşmesinde görüş ayrılığı yaşandığı öne sürüldü. Tartışmanın ardından Trump’ın İsrail’e gönderdiği ABD’li bakan, “Başbakandan Trump ile birlikte çalışmasını ve akılcı kararlar alınmasına katkıda bulunmasını istedim” dedi.
Netanyahu ile Trump telefonda karşı karşıya geldi
İsrail basınına göre Başbakan Binyamin Netanyahu ile ABD Başkanı Donald Trump, İran’a karşı nasıl bir yol izleneceği konusunda geçen hafta gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinde sert bir tartışma yaşadı.
Kanal 12’nin haberine göre, Trump görüşmede Netanyahu’ya “İranlılarla diplomatik bir çözüm istiyorum. İyi bir anlaşma yapma yeteneğime inanıyorum” dedi. Ayrıca her iki tarafın çıkarına olacak bir uzlaşmadan yana olduğunu vurguladı.
Bu haber, daha önce tarafların İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek konusunda hemfikir oldukları yönündeki resmi açıklamalarla çelişiyor.
Başbakanlık Ofisi ise Perşembe günkü telefon görüşmesinin ardından yaptığı yazılı açıklamada, iki liderin İran’a nükleer silah kapısını kapatmak gerektiği konusunda mutabık kaldığını bildirmişti.
Trump’ın İsrail’e gönderdiği bakan: Zamanımız kısıtlı
Kanal 12’nin haberinin ardından ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem’in İsrail ziyareti sırasında Fox News’e verdiği bir röportaj dikkat çekti.
Noem, “Başkan Trump beni, müzakerelerin nasıl ilerlediğini konuşmak ve birlikte hareket etmenin önemini vurgulamak üzere gönderdi” dedi.
Trump’a yakınlığıyla bilinen Noem, Netanyahu ile yaptığı görüşmeyi “çok açık ve doğrudan” olarak tanımladı. Röportajda, “Başkan’ın başbakana ilettiği özel mesajı paylaşmam doğru olmaz” diyen Noem, Netanyahu’nun danışmanlarının da görüşme sonrası bu kadar açık bir toplantıyı daha önce yaşamadıklarını söylediğini aktardı. “İsrail’e olan desteğimizi yineledik ancak bu müzakereler de hayati öneme sahip” dedi ve ekledi: “Başkan Trump’ın karar vermesi için çok kısa bir süremiz var; haftalar ya da aylar değil, sadece birkaç gün. Bu süreçte Netanyahu’nun da işbirliği yapması gerektiğini ilettim.”
“Netanyahu’nun ABD’ye ihtiyacı var”
İsrail’in İran’a olası bir saldırı planını askıya alıp almadığı sorulduğunda Noem, “Başkan Trump, İran’ın nükleer silah sahibi olmasını asla kabul etmeyecek” dedi.
Noem şunları kaydetti: “İsrail’in ABD ile paylaştığı istihbarat çok önemli. Başkanımız barış istiyor ama gelecekte nükleer kapasiteye sahip bir İran’ı da kabul etmeyecek. Sadece barış yetmez Başkan, Netanyahu’nun da onunla aynı çizgide olmasını istiyor. İran’ın ve vekil gruplarının İsrail’e yönelik saldırıları göz önüne alındığında, İsraillilerin yaşadığı acıyı anlıyoruz. Ama Netanyahu da biliyor ki Amerika’ya ve Başkan Trump’a ihtiyaç duyuyor. Birlikte daha güçlüyüz ve bu süreç dürüst ve samimi yürütülmeli. İran’ın nükleer silah kapasitesine asla ulaşamayacağı bir gelecek için birlikte çalışmalıyız.”
Netanyahu’nun ofisi, Noem’le yapılan görüşmeye ilişkin yayımladığı açıklamada, bakanın “Başbakana ve İsrail devletine sarsılmaz desteğini” ifade ettiği bildirildi. Ancak İran konusuna yer verilmedi.
Trump: İran’la müzakerelerde ilerleme var
Öte yandan ABD ile İran arasında hafta sonu Roma’da yapılan beşinci tur nükleer müzakerelerde, uranyum zenginleştirme konusu temel kriz başlığı olmaya devam ediyor.
Tahran, barışçıl nükleer program kapsamında düşük seviyeli uranyum zenginleştirmeyi savunurken; Washington, bu faaliyetlerin tamamen durdurulmasını talep ediyor.
Müzakerelerden sonra taraflar temkinli açıklamalar yaparken, Başkan Trump, Morristown Havaalanı’nda gazetecilere iyimser mesajlar verdi. “İran cephesinden iyi haberler alabiliriz. Görüşmeler oldukça iyi gidiyor. Bunun olmasını gerçekten istiyorum. Çünkü bombaların atılmadığı ve insanların ölmediği bir çözüm arzuluyorum” dedi.
Ortadoğu
İsrail’in işgal planı: Filistinliler Gazze’nin yüzde 25’ine hapsedilecek

İsrail’in Gazze’ye yönelik işgal planı ortaya çıktı. Ordu, Gazze’nin yüzde 75’ini 2 ay içinde kontrol altına almayı ve 2,3 milyon Filistinliyi yalnızca yüzde 25’lik bir alana zorla yerleştirmeyi amaçlıyor. Eşzamanlı olarak BM dışlanarak yardım dağıtımı da İsrail kontrolüne geçiriliyor.
İsrail’in işgal planı, İsrail basınında yer alan belgelerle gün yüzüne çıktı. Plana göre, İsrail ordusu 2 ay içinde Gazze’nin’nin yüzde 75’ini işgal etmeyi ve 2,3 milyonluk Filistin nüfusunu yalnızca yüzde 25’lik bir alana zorla yerleştirmeyi hedefliyor. Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak, İsrail ve ABD destekli Gazze Yardım Vakfı da Birleşmiş Milletler’i dışlayarak ilk yardım dağıtım merkezini Gazze’nin güneyinde faaliyete geçirdi.
İşgal planı: Gazze üç bölgeye parçalanacak
İsrail ordusunun sızdırılan planlarına göre, Filistinliler üç küçük bölgeye hapsedilecek:
-Güneyde Refah-Han Yunus arasında yer alan El-Mevasi kıyı şeridi,
-Orta kesimde Deyr el-Belah ile Nusayrat yakınları,
-Kuzeyde ise Gazze kent merkezinin dar alanları.
Bu plan çerçevesinde, toplamda 365 km² büyüklüğündeki Gazze Şeridi’nin yalnızca yüzde 25’i Filistinlilere “ayrılmış” olacak. Geriye kalan %75’lik bölüm ise askeri kontrol altında olacak ya da “güvenlik gerekçesiyle tahliye” kapsamında boşaltılmış durumda bulunacak.
Birleşmiş Milletler ve yerel kaynaklara göre, hali hazırda Gazze topraklarının yüzde 81’i ya doğrudan işgal edilmiş ya da tahliye emirleriyle fiilen boşaltılmış durumda. Gazze Hükümeti Medya Ofisi ise bu oranın yüzde 77’ye ulaştığını açıkladı.
Gazze’nin güneyinde toplu tahliyeler başladı
İsrail ordusu, 26 Mayıs itibarıyla Gazze’nin güneyinde Han Yunus, Refah, Abasan, el-Karara ve Beni Süheyl gibi yoğun nüfuslu bölgeleri kapsayan geniş alanlar için toplu tahliye emirleri yayımladı. Ordu sözcüsü Avichai Adraee, bu bölgeleri “kırmızı bölge” olarak işaretleyerek sosyal medyada harita paylaştı ve burada yaşayan Filistinlilerin, sahil şeridindeki El-Mevasi’ye gitmesini istedi.
Bu tahliye çağrıları, geniş çaplı bir kara harekâtı ile aynı anda başlatıldı. Kanal 14 muhabiri Hallel Biton Rosen, İsrail ordusunun 98. ve 36. tümenlerine bağlı birliklerin Han Yunus’ta konuşlandığını bildirdi. Operasyonun birkaç hafta süreceği öngörülüyor.
Yardımda yeni dönem: BM dışarıda, ilk merkez açıldı
İsrail, askerî harekâtın yanı sıra, Gazze’deki insani yardım dağıtımını da kendi kontrolü altına almak için yeni bir model uygulamaya koydu. Refah’ın Tel Sultan Mahallesi’nde ilk yardım dağıtım merkezi açıldı. İsrail ve ABD destekli Gazze Yardım Vakfı (GHF) öncülüğünde başlatılan bu girişim, BM gibi kuruluşları devre dışı bırakmayı hedefliyor.
Önümüzdeki haftalarda üç yeni merkezin daha açılması planlanıyor: ikisi Gazze’nin güneyinde, biri Netzarim koridoru yakınlarında. ABD merkezli özel şirketlerin ve İsrail’le koordinasyon içinde hareket eden kurumların işlettiği bu merkezler, ciddi tartışmalara yol açtı. Vakfın İsrail’le bağlantıları, bağımsızlık ve insani ilkelere uygunluk konularında büyük endişeler doğurdu.
İşgal planı insani yardım sürecini de şekillendiriyor
Bu gelişmelerin ortasında GHF Başkanı Jake Wood, yardım sürecinin insani değerlerden saptığını belirterek görevinden istifa etti. Eski bir ABD Deniz Piyadesi olan Wood, istifa mektubunda şu ifadelere yer verdi: “Bu yardım planı, insanlık, tarafsızlık, yansızlık ve bağımsızlık ilkelerine sadık kalınarak uygulanamaz. Ben bu ilkelerden ödün veremem.”
Wood’un ayrılışı, yardımın siyasileştiği ve işgal planının insani yardım sürecine doğrudan yön verdiği yönündeki endişeleri daha da artırdı.
Ortadoğu
İsrail’den ABD garantörlüğünde ateşkes ve esir takasına ret

ABD adına İsrail ve Hamas arasında arabuluculuk yapan Filistin asıllı iş insanı Dr. Bishara Bahbah’ın sunduğu ABD garantörlüğünde ateşkes ve esir takası öngören teklif, İsrail tarafından reddedildi.
Lübnan merkezli El Mayadin televizyonu, Filistin asıllı Amerikalı in insanı Dr. Bishara Bahbah tarafından hazırlanan ve ABD’nin garantörlüğünde sunulan ateşkes ve esir takası teklifinin Hamas ve İsrail tarafından değerlendirildiğini duyurdu. Ancak teklifin basına yansımasının hemen ardından İsrailli yetkililer, Tel Aviv yönetiminin söz konusu planı reddettiğini basına sızdırdı.
ABD garantörlüğünde ateşkes
El Mayadin’e konuşan üst düzey bir Filistinli yetkili, Bahbah’ın sunulan teklifin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un onayı ve koordinasyonu ile hazırlandığını belirtti.
Teklife göre ABD’nin resmi garantörü olacağı 60 günlük ateşkeste Hamas’ın elindeki 10 İsrailli rehinenin (5’i sağ, 5’i ölü) iki aşamada serbest bırakılması planlanıyor. Ateşkes süresince günde bin yardım kamyonunun Gazze’ye girişine izin verilmesi isteniyor. Ayrıca ateşkes devam ederken Gazze’nin yeniden inşası, teknokrat bir hükümetin kurulması ve siyasi çözüm müzakerelerinin başlatılması planlanıyor.
Habere göre bu önerinin hemen tüm maddelerine onay veren Hamas, teklifte öngörülen 60 günlük ateşkesin 70 güne çıkarılmasını talep etti. Rehinelerin tesliminin ise ilk gün ve yedinci gün olacak şekilde iki aşamada yapılması önerildi.
İsrail teklifi neden reddetti?
El Mayadin’in haberinin ardından, İsrail medyasına konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili, söz konusu taslağın “Hamas’a teslim olmak anlamına geldiğini” iddia etti.
Söz konusu taslağın ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un daha önce gündeme getirdiği önerinin “çok uzağında olduğu” ileri sürüldü.
İsrail’in önerilen son esir takası ve geçici ateşkesi içeren taslağı reddettiğini dile getiren yetkili, söz konusu teklifin “İsrail’deki hiçbir sorumlu hükümet tarafından kabul edilemez olduğunu” savundu.
Söz konusu yetkili, esir takası ve geçici ateşkes için sunulan son taslağı reddeden taraf İsrail olmasına rağmen “Hamas’ın anlaşmada ilerleme sağlanmasında istekli olmadığını” iddia etti.
ABD Başkanı Donald Trump dün yaptığı açıklamada, Gazze’deki duruma dair ABD’nin hem İsrail hem Hamas yetkilileriyle doğrudan temas halinde olduğunu belirtmişti. Trump, “Bu durumu mümkün olan en kısa sürede durdurup durduramayacağımıza bakmak istiyoruz” demişti.
-
Amerika6 gün önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Dünya Basını3 gün önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Söyleşi2 hafta önce
‘Alman medyası hükümetin halkla ilişkiler departmanı gibidir’
-
Görüş5 gün önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Dünya Basını1 hafta önce
Fas, Batı Afrika’da imparatorluk inşa ediyor
-
Ortadoğu2 hafta önce
Eski ABD Büyükelçisi Jeffrey: Şaraa’yı Esad’a karşı koruduk
-
Görüş1 hafta önce
Trump’ın Orta Doğu’daki ‘hasat turu’ dolu dolu sona erdi
-
Ortadoğu2 hafta önce
Trump-Şara görüşmesi: Beş şart masaya kondu