Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Gözler Çin-Arap Zirvesinde

Yayınlanma

Suudi Arabistan resmi devlet ajansı (SPA), Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 7-9 Aralık tarihlerinde ülkeyi ziyaret edeceğini duyurdu.

Ziyaretin amacı, “Suudi Arabistan ve Çin’i birbirine bağlayan tarihsel ilişkileri ve seçkin stratejik ortaklığı güçlendirmek” olarak tanımlandı. Ayrıca, Kral Salman ve Xi Jinping’in, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın da katılacağı Suudi Arabistan-Çin zirvesine başkanlık edeceği kaydedildi.

Haberde, Çin Devlet Başkanının ayrıca, Körfez İşbirliği Konseyi’ne (KİK) üye ülkeler ile ‘Riyad-KİK-Çin Zirvesi’ ve ‘Riyad-Çin Arap İşbirliği ve Kalkınma Zirvesi’ne katılacağı bildirildi.

Körfez ve Arap bölgesinden devlet başkanları ve liderlerin katılacağı her iki zirvede, tüm alanlarda ilişkileri ilerletmenin yollarının ve ekonomik işbirliğinin çeşitli yönlerinin ele alınacağı belirtildi.

Washington ile ilişkiler gergin

Xi’nin ziyareti, Suudi Arabistan ile ABD arasında özellikle de enerji politikası konusunda artan gerilimlerle aynı zamana denk geliyor.

Batı’nın baskılarına rağmen Riyad’ın Rusya’yı Ukrayna müdahalesinden dolayı kınamaması ve üstüne ABD Başkanı Biden’ın petrol üretimlerini yükseltme talebine rağmen,  Ekim ayında OPEC+ petrol bloğunun üretimi günde iki milyon varil azaltma kararı ilişkileri kırılma noktasına getirdi.

Biden yönetimi Suudi Arabistan’ı Ukrayna savaşında Rusya’ya destek olmakla suçluyor.

Uzmanlar, Biden yönetimi ile başta Körfez ülkeleri olmak üzere OPEC+ arasındaki gerilimin daha da artacağı görüşünü paylaşıyor.

Riyad merkezli Körfez Araştırma Merkezi başkanı Suudi analist Abdulaziz Sager, Arap devletlerinin Batılı müttefiklerine alternatifleri olduğunu belirterek, ilişkilerinin öncelikle ekonomik çıkarlara dayalı olduğunu vurguladı.

Bu atmosferde, Riyad’ın en büyük ticaret ortağı olan Çin’in ziyareti dikkat çekiyor.

Çin ile Suudi Arabistan’ın ticaret, güvenlik ve teknoloji alanında gelişen ilişkileri ABD’yi alarma geçirdi. Suudi Arabistan’ın Çin ile petrol ticaretini renminbi üzerinden yapmak için bir anlaşma imzalayabileceği yönündeki iddialar ise tedirginliği artırdı. Suudi Arabistan, Çin’in en büyük ham petrol tedarikçisi konumunda.

Gelişen Çin-Suudi Arabistan ilişkilerinin, Washington ile Riyad arasındaki çatlağı büyütme riski taşıdığı ifade ediliyor.

Suudi 2030 Vizyonu ve Kuşak Yol İnisiyatifi

Suudi Arabistan’ın Çin büyükelçisi de Xi Jinping’in ziyareti öncesinde ikili ilişkileri ele alan bir makale kaleme aldı.

China Daily’de yayınlanan yazıda, Suudi Arabistan ile Çin arasındaki ilişkiler, “1990 yılından bu yana güven, karşılıklı saygı, ortak çıkarlar ve işbirliğinin geliştirilmesine dayalı bir yükseliş” döneminde olarak tanımlanıyor.

İkili ilişkilerin karşılıklı saygı, anlayış ve işbirliğine dayandırıldığı vurgulanırken, aynı zamanda dünyada meydana gelen gelişmelerle de uyumlu olduğu ifade ediliyor.

Xi Jinping’in 2016’da yaptığı Suudi Arabistan ziyareti sonrası ikili ilişkilerin tüm alanlarda büyüdüğü ve hızlandığı belirtilirken, Riyad’ın 2030 Vizyonu ile Çin’in Kuşak Yol İnisiyatifi arasındaki uyuma dikkat çekiliyor.

Makalede, ikili ilişkilerdeki en önemli unsurun ise ekonomik olduğu vurgulanıyor: “Suudi Arabistan, Çin’in Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki ilk ticaret ortağı oldu, benzer şekilde Suudi Arabistan Çin’e petrol ihraç eden ülkeler arasında ilk sırada yer alırken, Çin de Suudi Arabistan’ın ilk ticaret ortağı oldu.”

Son ekonomik verilere göre, Suudi Arabistan ile Çin arasındaki ticaret hacmi 2022’nin ilk 10 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 37,4 artarak 97 milyar doları aştı. Ayrıca bu dönemde Suudi Arabistan’ın Çin’e ihracatı yüzde 45 artışla 66 milyar doları, Çin’in Suudi Arabistan’a ihracatı ise yüzde 23,3 artışla 30 milyar doları aştı.

DİPLOMASİ

Putin, ateşkes süresince Ukrayna’ya silah sevkiyatının durdurulmasını talep ediyor

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna ile 30 günlük bir ateşkes anlaşması için Batılı müttefiklerin Ukrayna’ya silah sevkiyatını durdurmasını şart koştu. Bloomberg‘in haberine göre, Putin bu talebini Donald Trump’ın temsilcisiyle yaptığı görüşmede dile getirdi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 30 günlük ateşkes anlaşması süresince Ukrayna’nın Batılı müttefiklerinden hiçbir silah almaması gerektiğini belirtti.

Bloomberg, söz konusu şartı Donald Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff ile yaptığı görüşmede öne sürdüğünü bildirdi.

Trump ve Putin’in bugün telefon görüşmesi yaparak ateşkes konusunu ele alması bekleniyor.

Bloomberg‘e konuşan üst düzey bir Avrupalı yetkili ve Kremlin’in tutumuna aşina Moskova’dan üç kaynak, Putin’in Ukrayna’nın ateşkes süresince hiçbir silah almaması konusunda ısrarcı olduğunu belirtti.

Geçtiğimiz hafta Suudi Arabistan’da yapılan ve ABD ile Ukrayna heyetlerinin 30 günlük ateşkes konusunda anlaştığı toplantıdan önce Washington, Kiev’e silah sevkiyatını ve istihbarat paylaşımını durdurmuştu.

Toplantıdan sonra bu faaliyetler yeniden başlamıştı.

Moskova’dan ismi belirtilmeyen iki kaynağa göre, Putin’in asgari talebi ABD’nin silah sevkiyatını durdurması.

Üst düzey bir Avrupalı yetkili ise Avrupa’nın bu talebe kesinlikle karşı çıktığını belirterek, “Silah tedarikinin kesilmesi, Rusya’nın çatışmaların durdurulduğu esnada yeniden silahlanmasına olanak tanırken, Ukrayna’yı bu imkândan mahrum bırakacaktır,” dedi.

Avrupa ülkeleri şu anda Ukrayna’ya bu yıl 40 milyar avroya kadar ulaşabilecek yeni bir askeri yardım paketi üzerinde görüşüyor.

Söz konusu paket, 2 milyon top mermisi, hava savunma sistemleri, uzun menzilli hassas füzeler, insansız hava araçları ve diğer silahların tedarikinin yanı sıra Ukrayna birliklerini ve sanayisini desteklemeye yönelik tedbirleri içerecek.

Putin, “bazı nüanslar” olduğunu belirterek ateşkes anlaşmasına hemen katılmayı reddetti.

Ukrayna’ya toparlanma fırsatı verme konusundaki isteksizliğini hemen dile getiren Putin, “Bu 30 gün nasıl kullanılacak? Ukrayna’da zorunlu seferberliğin devam etmesi için mi? Oraya silah sevkiyatı yapılması için mi? Seferber edilen yeni birliklerin eğitilmesi için mi? Yoksa bunların hiçbiri yapılmayacak mı? O zaman kontrol ve doğrulama konularının nasıl çözüleceği sorusu ortaya çıkıyor. Böyle bir şeyin olmayacağından nasıl emin olabiliriz ve bu bize nasıl garanti edilecek? Kontrol nasıl organize edilecek?” ifadelerini kullanmıştı.

Putin, ateşkes süresince Rusya’nın da cepheye silah tedarikini durduracağına dair herhangi bir öneride bulunmadı.

Bloomberg‘e konuşan Moskova’dan bir başka kaynak, Ukrayna’ya silah sevkiyatının, savaşın sona ermesine yönelik nihai bir anlaşmaya varıldıktan sonra yeniden başlayabileceğini ve bunun için Kiev’in silahlı kuvvetlerinin büyüklüğünü ve askeri potansiyelini sınırlamayı kabul etmesi gerektiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Ukrayna Dışişleri: Çatışmayı bu yıl sona erdirmeye hazırız

Yayınlanma

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andrey Sibiga, Kiev’in ABD ile Cidde’de gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından, bu yıl içinde çatışmayı sona erdirmeye hazır olduğunu açıkladı. Sibiga, Yeni Delhi’de düzenlenen Raisina Diyaloğu konferansında yaptığı konuşmada, Ukrayna’nın barışa ulaşmanın önünde bir engel olmadığını vurguladı.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andrey Sibiga, Kiev’in ABD ile 11 Mart’ta Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından, bu yıl içinde çatışmayı sona erdirmeye hazır olduğunu belirtti.

Taraflar arasında yapılan ortak açıklamaya göre, Kiev, ABD’nin 30 günlük ateşkes önerisini kabul etmeye hazır.

Yeni Delhi’de düzenlenen Raisina Diyaloğu konferansında konuşan Dışişleri Bakanı Sibiga, “Cidde’den sonra farklı bir hıza eriştik, bu savaşı bu yıl bitirmek için yeni ek fırsatlara sahip olduk ve buna hazırız. Barışa ulaşmanın önünde bir engel değiliz,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca Sibiga, görüşmeler sonucunda Kiev’in, ABD’nin 30 günlük geçici ateşkes önerisini desteklediğini, zira çatışmanın donmuş olarak algılanmamasının çok önemli olduğunu vurguladı.

Bakan, “Kuşkusuz, barış çabalarımızı çok daha etkili hale getiren bir ateşkes hakkında konuşuyoruz. Ve elbette, güven artırıcı önlemlere ihtiyacımız var. Bu nedenle, Ukrayna ve ABD heyetleri arasındaki Cidde’deki bu toplantının süreci hızlandırdığını ve Ukrayna tarafı olarak Cidde’deki toplantıların sonuçlarını uygulamaya hazır olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim,” diye konuştu.

Bunun yanı sıra Siviga, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Donald Trump arasında salı günü yapılması beklenen telefon görüşmesini hatırlattı.

“Biliyorsunuz, muhtemelen bugün, kamuoyuna yapılan açıklamalara göre, Başkan Trump ile Başkan Putin arasında bir telefon görüşmesi bekleyebiliriz. Bu nedenle, bu görüşmeden sonra durumun netleşeceğini umuyoruz,” diyen Sibiga, Ukrayna’nın asla toprak tavizi vermeyeceğini vurguladı.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, dün yaptığı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Donald Trump arasında salı günü bir telefon görüşmesi yapılmasının planlandığını bildirmişti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Likud’un Avrupa sağı ile ilişkileri derinleşiyor

Yayınlanma

26-27 Mart tarihlerinde Kudüs’te İsrail Diaspora Bakanı Amichai Chikli öncülüğünde düzenlenecek “Antisemitizmle Savaş Üzerine Uluslararası Konferans” Avrupa’da tartışma yarattı.

Daha önce tartışmalı bazı figürlerle İsrail’in ve partisi Likud’un ilişkilerini geliştiren Chikli’nin davetli listesinde Fransız Ulusal Birlik (RN) partisinin başkanı Jordan Bardella, daha önce RN ve Reconquête! partisinde bulunan Fransız Avrupa Parlamentosu Üyesi Marion Marechal, İsveç Demokratları partisinden Avrupa Parlamentosu Üyesi Charlie Weimers, Bosna-Hersek’teki özerk Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik ve İspanyol sağcı parti Vox’tan Avrupa Parlamentosu Üyesi Hermann Tertsch gibi isimler yer alıyor.

Davetli listesinin basına yansıması üzerine Avrupa’dan etkinliğe katılması beklenen bir dizi isim açıklama yaparak geri çekildi. İngiltere Hahambaşı Sir Ephraim Mirvis, İngiliz siyasetçi ve antisemitizm danışmanı Lord John Mann, Goldsmiths Üniversitesi profesörü David Hirsh, Fransız “filozof” Bernard-Henri Levy ve Alman antisemitizm komiseri Felix Klein daveti reddeden önemli isimler oldu.

Bernard-Henri Levy ve Alman ‘antisemitizm komiseri’ konferansa katılmayacağını duyurdu

Mann, The Jewish News’e verdiği demeçte, “Konuşan bazı muhalif politikacıların kalitesi beni rakip önceliklerden vazgeçirecek kadar yüksek değil,” dedi.

Hirsh de benzer bir açıklama yaparak , “Birleşik Krallık’ın antisemitizmle mücadele konusunda bu karakterlerden öğreneceği hiçbir şey yok. Gündemde kendilerini antidemokratik ve eşitlik karşıtı hareketlerle ilişkilendiren çok sayıda aşırı sağcı konuşmacı var,” dedi.

Hirsh, “antidemokratik düşüncenin antisemitizm için verimli bir zemin” olduğunu ve antisemitizmi baltalamanın en iyi yolunun “demokratik düşünceyi, hareketleri ve devletleri desteklemekten” geçtiğini savundu.

İsrail’in sadık savunucularından biri olan Levy’nin etkinlikte ana konuşmacı olması planlanıyordu. Fakat Fransız isim Le Monde gazetesine yaptığı açıklamada İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’a “aşırı sağcı” konuklar nedeniyle katılmayacağını bildirdiğini söyledi.

Almanya’nın antisemitizm komiseri Felix Klein ise Haaretz’e yaptığı açıklamada katılımını teyit ettiğinde davetli listesinden haberi olmadığını ve etkinlikte kimlerin konuşacağını gördükten sonra iptal ettiğini söyledi.

Eski bir Federal Meclis üyesi olan Volker Beck de katılmayacağını açıkladı ve X’te yaptığı açıklamada, “Kendimizi aşırı sağcı güçlerle ilişkilendirirsek, ortak davamızı itibarsızlaştırırız; bu benim kişisel inançlarıma da aykırıdır ve toplumlarımızdaki antisemitizmle mücadelemizi olumsuz etkileyecektir,” dedi.

Avrupa Yahudi Kongresi’nden Netanyahu hükümetine tepki: Sırtımızdan bıçaklanıyoruz

Avrupa Yahudi Kongresi (EJC) Başkanı Dr. Ariel Muzicant da salı günü Chikli’yi sert bir dille eleştirdi. Muzicant Jerusalem Post’a gönderdiği mektupta, “80 yıldır antisemitizm, Holokost inkârı ve Şoah’ın ardından yaşananlarla mücadele ediyoruz,” dedi.

Avrupa’daki aşırı sağcı partiler bu mücadelede en büyük rakipleri olduğuna dikkat çeken Muzicant, “Bu partilerin birçok yetkilisi ve lideri Holokost inkârını desteklemiş, antisemitik kod ve ifadeleri teşvik etmiş ve Nazi karşıtı yasalara karşı mücadele etmiştir,” dedi.

Muzicant, bazı aşırı sağcı politikacıların şimdi İsrail’i desteklediklerini iddia etmelerine rağmen, “Aşırı sağcı politikacıların bu konferansa gelme motivasyonu İsrail sevgisi ya da Yahudileri korumak değil, esas olarak koşer haham sertifikası almaktır. Ve biz, Yahudiler ya da İsrailliler, haham sertifikası olarak kullanılmamalıyız,” diye yazdı.

Chikli’nin düzenlediği konferansı Avrupa’daki Yahudi cemaatleri için büyük bir sorun olarak nitelendiren EJC Başkanı, bunun diasporadaki Yahudi varlığına zarar verdiğini, “sanki İsrail hükümetinin üyelerinin kendilerini sırtlarından bıçakladığını” öne sürdü.

Muzicant, Avrupa’daki aşırı sağcı hareketlerin genellikle liberal demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve basın özgürlüğüne karşı çıktığını vurguladı.

Avrupa sağının katılacağı konferans Knesset’in de gündeminde

Knesset Aliyah [Filistin’e Yahudi göçüne verilen isim] ve Uyum Komitesi Başkanı Gilad Kariv (Demokratlar) pazartesi günü yaptığı açıklamada hükümetin “kesin antisemitik kökleri” olan partilerden politikacıların davet edilmesi olarak tanımladığı uygulamadan vazgeçmesi çağrısında bulundu.

Chikli, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar’a yazdığı mektupta Kariv, davetin “İsrail hükümetlerinin ve Dışişleri Bakanlığının uzun süredir devam eden politikasından bir sapma teşkil ettiğini ve bu ülkelerdeki ve uluslararası sahnedeki Yahudi topluluklarının temsilci örgütlerinin pozisyonları ve politikalarıyla doğrudan çeliştiğini” yazdı.

Kariv, “Bu temsilcilerin davet edilmesi, antisemitizmle mücadele konusunda cumhurbaşkanı ve başbakanın himayesinde gerçekleştirilmesi gereken uluslararası bir konferansla ilgili olduğu düşünüldüğünde özellikle sarsıcıdır,” iddiasında bulundu.

“Antisemitik kökleri olan aşırılık yanlısı partilerin temsilcilerinin davet edilmesinin İsrail, Yahudi ve uluslararası antisemitizmle mücadelenin temellerini sarstığını” savunan Kariv, bunun için, “İsrail Devleti ile diasporadaki Yahudi toplulukları arasındaki ilişkilerin dokusuna zarar vermektedir ve İsrail’in Batılı müttefikleri ve önde gelen siyasi partilerle stratejik ilişkilerine zarar verebilir,” diye ekledi.

Kariv, “Bu adım, İsrail’in antisemitizme karşı küresel mücadeledeki öncü rolünü zayıflatmakta ve Yahudi halkının yanı sıra dünya genelindeki birçok Yahudi toplumunun mevcut ve gelecekteki zorluklarına yönelik rahatsız edici ve tehlikeli bir geri dönüşü temsil etmektedir,” diye ekledi.

Kariv, söz konusu partilerin İsrail’e destek verdiklerini dile getirmelerine rağmen, yine de onlara “uluslararası bir onay damgası” verilmemesi gerektiğini savundu.

Batının milli-muhafazakârlarına erişim Chikli’nin önceliği

Chikli’nin Avrupa “aşırı sağına” verdiği açık destek Avrupa ülkelerinden kınama alıyor.

Aralık ayında Romanya’nın İsrail Büyükelçisi, Holokost sırasında 280.000 Yahudi’nin ölümüne göz yuman Rumen liderleri öven cumhurbaşkanı adayı Calin Georgescu ile telefon görüşmesi yaptığı için Chikli’yi kınamıştı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da, son seçimlerde Ulusal Birlik’ten Marine Le Pen’in cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkça desteklemesinin ardından Başbakan Netanyahu’ya Chikli’yi şikayet etmişti.

Chikli, geçen haftalarda da İspanyol Vox’un öncülüğünde Madrid’de düzenlenen “Avrupa’yı Yeniden Büyük Yap” konferansına katılmıştı.

Chikli’nin partisi Likud da, Batıdaki milli muhafazakâr akımın en önemli platformlarından Muhafazakâr Siyasi Eylem Komitesi’nin (CPAC) son toplantısında, birliğe “gözlemci üye” olarak katıldı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English