Diplomasi
Kuleba: NATO’nun mevcut mali modelinde 100 milyar dolarlık bir fon oluşturmak imkânsız

Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitriy Kuleba, Ukrayna’ya uzun vadeli yardım için 100 milyar dolar değerinde bir fon oluşturma girişimini desteklediklerini, ancak bu fikrin mevcut mali modelde gerçekçi olmadığını, zira ittifakın daha küçük miktarları bile toplayamadığını belirtti.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in sunduğu plana göre, fona yapılan katkı ittifakın tüm üyeleri arasında eşit olarak dağıtılıyor.
European Pravda‘nın haberine göre Brüksel’de Ukrayna-NATO Konseyi toplantısının ardından basın mensuplarına demeç veren Kuleba, “Mevcut modelde 500 milyon dolar bile toplayamazlar, şu an 20 milyar dolar (yılda) toplamaları gerekecek. Bu fikrin var olma hakkı ve gerçekleşme şansı, ancak herkesin finansmana zorunlu katılımı konusunda bir formül hesaplamak mümkünse var,” ifadelerini kullandı.
Dün Stoltenberg, Ukrayna’ya beş yıl boyunca gönderilmek üzere 100 milyar dolarlık bir ittifak katkı fonu oluşturulmasını önerdi.
Bloomberg ve Financial Times, bu karardaki amacın NATO Genel Sekreteri’nin Donald Trump’ın ABD seçimlerini kazanması halinde Ukrayna’yı siyasi değişikliklerden korumak olduğu değerlendirmesini yaptı.
Macaristan Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó, fonun ülke bütçesine 10 milyar avroya mal olacağını ve yetkililerin buna yatırım yapmaya hazır olmadığını dile getirdi.
Szijjártó’ya göre girişim, fonun parasal büyüklüğü nedeniyle diğer bazı NATO üyelerinden destek bulmadı.
Diplomasi
İspanyol aktivist: Dünya Gazze ve Afrika’yı görmezden gelerek ahlaken ölüyor

İspanya s’Olivar Vakfı Başkanı Juan Carrero, Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen Uluslararası Barış Koalisyonu toplantısında yaptığı konuşmada, onurun nükleer silahlardan daha güçlü olduğunu belirtti. Carrero, dünyanın Gazze, Suriye ve Afrika’daki trajedileri görmezden gelerek ahlaken öldüğünü ve bu durumun imparatorlukların çöküşünün habercisi olduğunu vurguladı.
İspanya s’Olivar Vakfı Başkanı Juan Carrero, Schiller Enstitüsü’nün düzenlediği Uluslararası Barış Koalisyonu toplantısında yaptığı konuşmada, dünyanın Gazze, Suriye ve Afrika gibi büyük trajedileri görmezden gelerek “ahlaken ölü” bir duruma geldiğini ve bu ahlaki çöküşün savaş çılgınlığını beslediğini ifade etti.
Carrero, İran gibi direnen ülkelerin nükleer silahlardan çok daha güçlü bir şeye sahip olduğunu belirterek, “Bu da onurdur,” dedi.
Toplantıdaki analizleri “sağduyulu, cesur ve aydınlatıcı” olarak nitelendiren Carrero, Schiller Enstitüsü’nün jeostratejik analizlerinin yanı sıra ahlakın önemine sürekli vurgu yapmasının altını çizdi.
‘Ahlaki ölüm daha kötüdür’
Ahlaki yozlaşmanın her zaman imparatorlukların yıkıcı çöküşünün ve tarihteki tüm savaş çılgınlıklarının temelinde yer aldığını belirten Carrero, “Hayalperest bir yayılmacı projeyi takip edenler, İran’da bir rejim değişikliği gerçekleştirmeyi hedefliyor. Planladıkları yedi rejim değişikliğinin sonuncusu bu. İran’ın nükleer bomba elde etmesinden çok endişe duyduklarını iddia ediyorlar,” şeklinde konuştu.
Carrero, İran’ın ve çökmekte olan Anglo-Batı imparatorluğunun son çılgınlıklarına direnen diğer birçok ülkenin nükleer silahlardan çok daha güçlü bir şeye sahip olduğunu vurgulayarak, “Bu da onurdur,” ifadelerini kullandı. İran’ın, generallerinin veya nükleer bilim insanlarının aileleriyle birlikte evlerinde öldürülmesini bir başarısızlık olarak görmediğini söyleyen Carrero, şöyle devam etti:
“Onlardan her biri, kanı halkına hayat verecek birer şehittir. Bu konuda hem kahraman askeri liderler hem de siyasi aktivistler, şiddetsizlik hareketinin savunucularıyla aynı fikirdedir. Fiziksel ölümden çok daha kötü bir şey vardır, o da ahlaki ölümdür.”
‘Dünya ahlaki olarak ölü’
Carrero, nükleer bir felaketi doğrudan tetiklemediği düşünüldüğü için Gazze, Suriye veya Afrika’daki trajedileri görmezden gelen bir dünyanın “değersiz ve ahlaken ölü” bir dünya olduğunu belirtti.
Carrero, “Afrika’daki çatışmaların kitle imha silahlarıyla veya Anglo-Batı yaşam tarzımızı yok edebilecek silahlarla yürütülmemesi nedeniyle Afrika’yı umursamayan dünya da böyledir,” değerlendirmesinde bulundu.
Konuşmasında tahammül edilmemesi gereken bir dizi “çılgınlığa” dikkat çeken Carrero, bunlar arasında “Büyük İsrail projesini”, “Rusya’nın çöküşünü arzulama” ve “soykırımcı Paul Kagame’nin Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin geniş doğu topraklarını ilhak etme” arayışını saydı.
Kongo’daki duruma özel olarak değinen Carrero, ülkede 7 milyon mülteci, milyonlarca kurban, yüz binlerce tecavüz vakası yaşandığını ve bu çılgınlığı sona erdirebilecek Victor Ingabir gibi kahraman liderlerin sistematik olarak öldürüldüğünü veya hapsedildiğini belirtti.
Carrero, “Afrika İnsan ve Halkların Hakları Mahkemesi lehine karar vermesine rağmen, Paul Kagame onu bir kez daha kaçırdı ve kimse ona ulaşamıyor,” dedi.
Carrero, konuşmasını 1980 Nobel Barış Ödülü sahibi Adolfo Perez Esquivel’in “silahlanmış vicdanları silahsızlandırma, savaşları ve yalanları durdurma” çağrısını içeren bir video mesajını sunarak sonlandırdı.
Diplomasi
Liderler zirvesi öncesi AB ve Çin, iklim eylemi konusunda anlaşamadı

Avrupa Birliği (AB), bu ay yapılacak liderler zirvesinde Çin ile iklim eylemi konusunda ortak bir bildiri imzalamayı erteledi. Bu karar, AB ve Çin arasındaki ticaret anlaşmazlıklarının sürdüğü bir ortamda gerginliği artırdı.
AB yetkilileri, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in diplomatik ilişkilerin 50. yılını kutlamak için temmuz ortasında yapacakları zirvenin ardından Pekin’in karşılıklı iklim taahhütlerine ilişkin bir bildiri yayınlanması için birçok talepte bulunduğunu söyledi.
Ancak Brüksel, Çin’in sera gazı emisyonlarını azaltmak için daha fazla çaba göstermeyi taahhüt etmedikçe bir bildirge üzerinde anlaşmayı reddetti. AB iklim komiseri Wopke Hoekstra, Financial Times‘a verdiği demeçte, “Çin’in diplomatik değer için başkanların bir bildiri yayınlaması yönündeki baskılarını anlıyor ve kabul ediyorum, ancak bu [AB] için tek başına yeterli değil” dedi.
“Bizim açımızdan, çözülmesi gereken sorunlar ve gösterilmesi gereken irade varsa, bir deklarasyonun anlamı vardır” dedi.
Ortak bir bildiri, 2023’te Dubai’de yapılacak BM iklim konferansı öncesinde ABD ve Çin tarafından yapılan Sunnylands bildirisini anımsatacaktı.
O zamandan beri, Donald Trump’ın küresel ısınmayı sınırlamak için ABD’yi Paris anlaşmasından çekme kararı, hem Çin hem de AB’ye iklim taahhütlerini artırma baskısı yarattı.
Hem AB hem de Çin, kasım ayında Brezilya’da yapılacak BM COP30 zirvesi öncesinde BM’ye 2035 için ara hedeflerini sunmak zorunda.
Çin, temiz enerji ve ulaşım alanlarında dünyanın önde gelen ekonomileri arasında en fazla ilerlemeyi kaydeden ülke. Öte yandan enerji ihtiyacının büyük bir kısmı kömüre bağımlı olmaya devam ediyor.
Hoekstra, “Çin başta olmak üzere diğer aktörlerin de adımlarını hızlandırması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Çin’in AB nezdindeki temsilciliği, iki üst düzey diyalog için olası iklim tartışma gündemine ilişkin “ilk elden bilgi”ye sahip olmadığını söyledi. Çin Ekoloji ve Çevre Bakanlığı yorum yapmadı.
Geçen hafta AB, 1990 seviyelerine kıyasla 2040 yılına kadar emisyonları yüzde 90 oranında azaltma hedefi önerdi. Ancak bu hedef, tasarrufların yüzde 3’üne kadarının 2036’dan itibaren yurt dışından karbon kredisi satın alınarak karşılanmasına izin verdiği için kampanyacılar tarafından eleştirildi.
Brüksel, ABD’nin ticaret savaşı ve Başkan Trump’ın kuralları zayıflatma baskısı karşısında yeşil gündeminin hızını yavaşlatması için endüstri ve bloğun bazı önemli ülkelerinden yoğun lobi faaliyetlerine maruz kalıyor.
Avrupa, kısmen eriyen Kuzey Kutbu’na yakınlığı nedeniyle dünyanın en hızlı ısınan kıtasıdır ve bu yaz rekor sıcaklıklarla mücadele etti. Çin de sel ve kuraklık gibi giderek şiddetlenen hava olaylarından etkileniyor.
İklim düşünce kuruluşu E3G’nin yönetici direktörü Manon Dufour, “Ortak bir bildiri, iki hükümeti finansal sistem ve çok taraflı kalkınma bankası reformu veya yeşil teknolojiler için standartlar belirleme konusunda daha fazla işbirliği yapmaya taahhüt edebilir”, dedi.
İklim politikası danışmanları, ABD’nin yokluğunda, AB ve Çin’in BM iklim zirvesinde küresel sahnede liderlik gösterme fırsatı olduğu konusunda hemfikir.
Düşünce kuruluşu Strategic Perspectives’in yönetici direktörü ve eski BM iklim danışmanı Linda Kachler, “COP30’un başarısı, AB ve Çin’in yüksek kaliteli [2035 hedefleri] belirlemesine bağlı” dedi. “Hırs konusunda dibe değil, zirveye doğru bir yarış görmek istiyoruz” diye ekledi.
Diplomasi
McGovern: İran’ın nükleer silah yapması için dini fetvayı tersine çevirmesi gerekir

Eski CIA analisti Ray McGovern, ABD’yi Gazze’de yaşanan soykırıma olanak sağlamakla suçladı ve herkesi harekete geçmeye çağırdı. McGovern, ABD’nin Ukrayna’ya silah sevkiyatını durdurduğunu belirtirken, Avrupalı liderleri ‘beyin ölümü gerçekleşmiş’ olarak nitelendirerek Kiev’e destek olamayacaklarını savundu. Ayrıca Almanya’nın artık Rusya’nın “baş düşmanı” haline geldiğini ifade etti.
Eski ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) analisti Ray McGovern, ülkesi ABD’nin Gazze’de devam eden soykırıma olanak sağladığını belirterek, “Soykırım, biz konuşurken bile devam ediyor. Bu soykırım, benim ülkem ve telefonu açıp bunu durdurabilecek diğerleri sayesinde yaşanıyor,” dedi.
McGovern, herkesi sadece durumu analiz etmekle kalmayıp somut adımlar atmaya çağırdı.
Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen Uluslararası Barış Koalisyonu toplantısında konuşan McGovern, ABD’nin Ukrayna’ya silah sevkiyatını durdurmasını “uzun zamandır beklenen bir gelişme” olarak nitelendirdi.
Avrupalı liderlerin ABD’nin yerini doldurabileceği fikrini eleştiren McGovern, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz gibi isimlerin oluşturduğu koalisyonu “beyin ölümü gerçekleşmiş” olarak tanımladı.
‘Nuh prensibi: Gemi inşa edenlere ödül verin’
Konuşmasında Gazze’deki duruma odaklanan McGovern, katılımcıları sessizliğe ve harekete geçme taahhüdüne davet etti.
“Nuh Prensibi” olarak adlandırdığı bir ilkeye atıfta bulunan McGovern, “Yağmuru tahmin ettiğiniz için daha fazla ödül yok, ödüller sadece gemi inşa edenler için. Bu toplantıdan ayrıldığımızda, hepimiz kendi küçük gemilerimizi inşa etmeye başlayalım. Soykırımı durdurmak için elimizden geleni yapmak ahlaki bir zorunluluktur,” ifadelerini kullandı.
‘Avrupa’nın beyin ölümü gerçekleşmiş liderleri var’
McGovern, geçen haftanın en önemli gelişmelerinden birinin eski ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bir saatlik bir telefon görüşmesi yapması olduğunu belirtti.
ABD’nin Ukrayna’ya silah sevkiyatını durdurma kararını da önemli bir gelişme olarak değerlendiren McGovern, Avrupalı liderlere yönelik sert eleştirilerde bulundu.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a güvenmediğini söyleyen McGovern, “Seleflerinin Minsk Anlaşmaları’na nasıl ihanet ettiği düşünüldüğünde, Macron’un Putin nezdinde hiçbir itibarı yok,” dedi.
Avrupalı liderler Merz, Macron ve Starmer’ı “dava vekili bir hukuk bürosuna” benzeten McGovern, “Onlar ambulans kovalayıcılar. Bu koalisyon, benim gözümde beyin ölümü gerçekleşmiş bir koalisyondur. Artık bir rolleri olmayacak çünkü ne silahları ne de paraları var. Ukrayna’ya ABD’nin yerini alabilecekleri fikrini vermeleri hem ahlak dışı hem de aptalca,” değerlendirmesinde bulundu.
‘Almanya artık Rusya’nın baş düşmanı’
McGovern, Rus kamuoyunda önemli bir değişiklik yaşandığını ve Almanya’nın ABD’nin yerini alarak Rusya’nın “baş düşmanı” (Glavnivrag) konumuna geldiğini ifade etti.
Bu değişimi, Başbakan Scholz yönetimindeki Almanya’nın, ABD’nin orta menzilli nükleer kapasiteli balistik füzeleri Alman topraklarına yerleştirmesini kabul etmesine bağlayan McGovern, Scholz için de “beyin ölümü gerçekleşmiş” ifadesini kullandı.
‘İran’ın nükleer silah için fetvayı değiştirmesi gerekir’
İran konusuna da değinen McGovern, Tahran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) denetçilerini ülkeden çıkarmasının ardından nükleer program üzerindeki denetimin uydularla sınırlı kaldığını belirtti.
Bu durumun, ABD istihbaratının “İran nükleer silah üzerinde çalışmıyor” şeklindeki uzun süreli değerlendirmesini geçersiz kıldığını söyledi.
McGovern, İran’ın dini liderinin nükleer silahları yasaklayan fetvasının önemine dikkat çekerek, “İranlı dostlarıma bir fetvanın Katolik geleneğindeki bir genelge gibi olup olmadığını sordum. Güldüler ve ‘McGovern, sen delisin’ dediler. Hayır, fetva fetvadır. Tüm İranlıları bağlar,” dedi.
McGovern’a göre, İran’ın nükleer silah yapmaya karar vermesi durumunda dini liderin bu fetvayı kamuoyuna açık bir şekilde tersine çevirmesi gerekeceğini ve henüz böyle bir adım atılmadığını vurguladı.
‘Tektonik bir güç kayması yaşandı’
Konuşmasının sonunda dünyadaki güç dengelerinde “tektonik bir kayma” yaşandığını belirten McGovern, Rusya ve Çin’in daha önce hiç görülmemiş bir şekilde işbirliği yaptığını ve bunun “bire karşı iki” durumu yarattığını söyledi.
McGovern, “Umarım ABD’li karar alıcılar, Rusya’yı Çin’e veya tam tersini oynamaya devam edemeyeceklerini anlarlar. Biraz sağduyuya ihtiyaçları var,” diyerek sözlerini tamamladı.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Görüş2 hafta önce
Büyülü Dağ’da yüzyıllık tartışma devam ediyor: Naphta mı Settembrini mi?
-
Görüş2 hafta önce
‘Mükemmel fırtına’nın gözünde korkuyla dalgalanan piyasalar
-
Ortadoğu7 gün önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Dünya Basını2 hafta önce
ABD ve İsrail, UAEA’yı nasıl ele geçirdi?
-
Avrupa1 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya