Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Levant ve Kuzey Afrika’daki gençlerin umudu göç

Yayınlanma

Ankete göre ülkeyi terk etme isteğinin ardında kötü ekonomik görünüm ve yüksek işsizlik yatıyor.

BCW’nin araştırmasına göre Kuzey Afrika ve Levant bölgesindeki genç Arapların yarısından fazlası aktif olarak göç etmeye çalıştıklarını ya da yurtdışında daha iyi koşullarda çalışmak için ülkelerini terk etmeyi düşündüklerini söylüyor.

Küresel iletişim ajansı Asda’a BCW tarafından perşembe günü açıklanan son Arap Gençlik Araştırması, Levant ülkelerindeki (Ürdün, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve Filistin toprakları) 18-24 yaş arası gençlerin yüzde 53’ünün ve Kuzey Afrika’dakilerin yüzde 48’inin iş bulmak için yurtdışına taşınmak istediğini ortaya çıkardı.

Financial Times’ın aktardığına göre yaşam standartlarının bölgenin geri kalanından daha yüksek olduğu Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) petrol ve gaz ihraç eden ülkelerinde bu oran yüzde 27’ye düşüyor.

Kanada, ankete katılanların yüzde 34’ünün ilk tercih ettiği ülke olarak öne çıkarken Kanada’yı sırasıyla yüzde 30 ile ABD, yüzde 20 ile Almanya ve İngiltere, yüzde 17 ile Fransa takip ediyor.

Anketi son 15 yıldır düzenli olarak yapan ve sonuçlarını kamuoyuna duyuran BCW, “Göç etme arzusu birçok Arap ülkesindeki kasvetli ekonomik görünümle örtüşüyor” dedi.

Ankete göre, Levant ülkelerinde yaşayan gençlerin yüzde 72’si ve genç Kuzey Afrikalıların neredeyse üçte ikisi ulusal ekonomilerinin “yanlış yönde” gittiğini söylüyor. Hem Kuzey Afrika’da hem de Levant’ta ankete katılanların yaklaşık üçte ikisi hükümetlerinin en önemli kaygılarını giderecek doğru politikalara sahip olmadığını düşünüyor.

Kahire Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan Mustafa Kemal el-Sayid FP’ye yaptığı açıklamada, “Bölge bir gençlik dalgasıyla karşı karşıya ancak hükümetler insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar ödeme yapan işler sağlamak için yeterli büyüme yaratamadılar” dedi.

İşsizlik oranı ve işsizliğinin nedenlerinin çeşitlilik gösterdiğine dikkat çeken el-Sayid, “Lübnan, Tunus ya da Libya gibi bazı ülkelerde siyasi istikrarsızlık varken, Mısır ya da Cezayir gibi diğerlerinde kaynakların yanlış tahsisi ve özel sektöre yetersiz destek söz konusu” ifadelerini kullandı.

Ortadoğu

İngiltere’den Suriye açılımı

Yayınlanma

Birleşik Krallık, 14 yıl aradan sonra Suriye ile diplomatik ilişkilerini yeniden kurduğunu açıkladı. Karar, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy’nin Beşar Esad hükümetinin devrilmesinden sekiz ay sonra Şam’a yaptığı ziyaretle duyuruldu.

Birleşik Krallık, 14 yıl aradan sonra bir dışişleri bakanının Şam’a yaptığı ilk ziyaretin ardından Suriye ile diplomatik ilişkilerini yeniden kurduğunu duyurdu.

İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan resmi açıklamada, Dışişleri Bakanı David Lammy’nin Beşar Esad hükümetinin devrilmesinden sekiz ay sonra Suriye’yi ziyaret ederek Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) yönetimi ile diplomatik ilişkileri yeniden tesis ettiği belirtildi.

HTŞ yönetimine mali destek

Açıklamada, İngiltere’nin “ülke ekonomisini yeniden canlandırmayı, kapsayıcı bir siyasi geçişi hayata geçirmeyi ve adaleti sağlamayı hedefleyen” HTŞ yönetiminin desteklediği ifade edildi.

İngiltere tarafından sağlanacak yeni finansmanın, Beşar Esad döneminden kaldığı iddia edilen kimyasal silah stoklarının imhası, insani yardım, Suriye’de güvenliğin güçlendirilmesi, yasa dışı göçle mücadele ve İngiltere’nin “Değişim Planı”nın uygulanmasına yönelik olacağı vurgulandı.

Reuters haber ajansının aktardığına göre, Dışişleri Bakanı Lammy ziyaretinde, “Tüm Suriyeliler için istikrarlı, daha güvenli ve daha müreffeh bir gelecek inşa etme taahhütlerini yerine getirmesi için yeni hükümeti desteklemek bizim çıkarımızadır. Suriye halkı için yeni bir umut doğdu,” ifadelerini kullandı.

ABD de yaptırımları kaldırmıştı

ABD Başkanı Donald Trump da 1 Temmuz’da, 2004’ten bu yana yürürlükte olan Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldıran kararnameyi imzalamıştı.

Kararname metninde, ABD’nin “istikrarlı, birleşik ve kendisiyle ve komşularıyla barış içinde yaşayan bir Suriye’yi” destekleme niyetinde olduğu belirtilmişti.

Trump’ın kararnamesi, bazı mallara yönelik ihracat kontrollerinin gevşetilmesini ve Suriye’ye yönelik dış yardım üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını öngörüyordu.

Bununla birlikte, eski Cumhurbaşkanı Beşar Esad, ailesi ve yakın çevresine yönelik kişisel yaptırımlar ise yürürlükte kalmaya devam ediyor.

İşte Ahmed Şara’ya ‘takım elbise giydiren’ İngiliz STK: Inter Mediate

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Gazeteci Seymour Hersh: ABD’nin İran saldırısı medyada yanlış yansıtıldı

Yayınlanma

Usta gazeteci Seymour Hersh, ABD’nin İran’a yönelik hava saldırısının medyanın iddia ettiğinin aksine başarılı olduğunu ve nükleer programı yıllarca gerilettiğini yazdı. Hersh’e göre, saldırının başarısız gösterilmesinin ardında Trump karşıtlığı ve siyasi amaçlarla sızdırılan eksik bir rapor bulunuyor. Gazeteci, asıl hedefin Fordo değil, bombanın kritik aşaması için gerekli olan İsfahan tesisi olduğunu belirtti.

Pulitzer ödüllü araştırmacı gazeteci Seymour Hersh, ABD’nin 22 Haziran’da İran’ın nükleer tesislerine düzenlediği hava saldırısının, medyanın ilk bilgilerin aksine başarılı olduğunu ve Tahran’ın nükleer hedeflerini yıllarca gerilettiğini öne sürdü.

Hersh, saldırının başarısız olarak yansıtılmasının, Başkan Donald Trump’a yönelik nefretle hareket eden medya kuruluşlarına sızdırılan eksik bir rapora dayandığını belirtti.

Hersh, CNN ve MSNBC gibi yayın organlarının, saldırının birincil hedefine ulaşamadığı yönündeki haberlerini, Savunma İstihbarat Teşkilatı’na (DIA) ait olduğu iddia edilen bir analize dayandırdığını ifade etti.

Ancak Hersh, ortada tam bir DIA analizi olmadığını, sızdırılan belgenin, ABD Merkez Komutanlığı’nın (CENTCOM) operasyon sonrası hazırladığı ilk “faaliyet sonrası raporu” olduğunu aktardı.

‘Medyadaki haberler siyasi amaçlı sızdırıldı’

Saldırının planlamasında yer alan bir ABD’li yetkiliye dayandırdığı yazısında Hersh, bu ilk raporun “siyasi amaçlarla” özetlenerek sızdırıldığını ve amacın operasyonun başarısına derhal gölge düşürmek olduğunu kaydetti.

Hersh, “İlk haberlerde, İran’ın nükleer programının saldırıdan etkilenmediği dahi öne sürüldü,” değerlendirmesinde bulundu.

Operasyon kapsamında yedi adet ABD B-2 Spirit bombardıman uçağının, her biri 30 bin pound ağırlığındaki ikişer sığınak delici bombayla Missouri’deki üslerinden kalkarak Kum kentinin 20 mil kuzeyindeki bir dağın derinliklerine gizlenmiş Fordo nükleer tesisini hedef aldığını hatırlattı.

‘Asıl hedef İsfahan’dı’

Hersh’e göre saldırının planlaması, Fordo’daki ana çalışma alanının kayalık yüzeyin en az 260 fit altında olduğu bilgisiyle başladı.

Burada çalışan gaz santrifüjleri, uranyumu silah seviyesi olan yüzde 90’a değil, yüzde 60 saflığa kadar zenginleştiriyordu.

ABD Hava Kuvvetleri planlama grubunun, saldırıdan önce, muhtemelen İsrail istihbaratı aracılığıyla, Fordo’da depolanan 450 pound’dan fazla zenginleştirilmiş gazın, Tahran’ın 215 mil güneyindeki İsfahan’a nakledildiği bilgisini aldığını belirten Hersh, İsfahan’ın, zenginleştirilmiş gazı yüksek oranda zenginleştirilmiş metale dönüştürebilen tek tesis olduğunu vurguladı. Bu işlem, bomba yapımının kritik bir ilk aşaması olarak kabul ediliyor.

Hersh, “İsfahan, Fordo’ya yönelik saldırının ayrı bir hedefiydi ve Yemen açıklarındaki Aden Körfezi’nde görev yapan bir ABD denizaltısından ateşlenen Tomahawk füzeleriyle yerle bir edildi,” diye yazdı.

Gazeteci, Fordo’daki santrifüjler saldırıdan kurtulsa bile, İsfahan olmadan İran’ın nükleer bomba üretemeyeceğinin altını çizdi.

‘Bardağın yarısı dolu’

Hersh’e bilgi veren Amerikalı yetkili, planlamacıların ilk sorusunun “Fordo’daki gerçek çalışma alanı ne kadar büyüktü?” olduğunu söyledi.

Yetkili, bu alanın yaklaşık iki hokey sahası büyüklüğünde (34 bin fit kare) tahmin edildiğini ve B-2’lerin taşıdığı bombaların bu alanı yok etmeye fazlasıyla yetecek güçte olduğunu belirtti.

Yetkili, sığınak delici bombalara atıfta bulunarak, “Bombalar kendi deliklerini açtı. Biz 30 bin librelik çelik bir mermi ürettik,” ifadelerini kullandı.

Yetkili, saldırı sonrası bölgede radyoaktivite izine rastlanmamasının, zenginleştirilmiş uranyumun operasyon öncesi İsfahan’a taşındığına dair en önemli kanıt olduğunu vurguladı.

“Midnight Hammer” kod adlı operasyonun Natanz’daki bir başka tesisi de vurduğunu belirten yetkili, “Hava Kuvvetleri listedeki her şeyi vurdu. İran bazı santrifüjleri yeniden inşa etse bile İsfahan’a ihtiyacı olacak. Orası olmadan dönüştürme kabiliyetleri yok,” değerlendirmesini yaptı.

Hersh’in “Öyleyse neden kamuoyuna operasyonun başarısı anlatılmıyor?” sorusuna yetkili, “Tüm bunlarla ilgili çok gizli bir rapor olacak, ancak biz insanlara ne kadar sıkı çalıştığımızı söylemeyiz. Kamuoyuna duymak istediğini düşündüğümüz şeyi söyleriz,” yanıtını verdi.

Yetkili, saldırının amacının İran’ın nükleer programını “tamamen yok etmek” olmadığını, yakın vadede bir nükleer silah yapmasını engellemek olduğunu belirtti.

Yetkili, durumu şu benzetmeyle açıkladı:

“Yok etme, bardağın dolu olması demektir. Planlama ve sonuçlar ise bardağın yarı dolu olduğunu gösteriyor. Trump’ı eleştirenler için sonuçlar bardağın yarı boş olduğu anlamına geliyor. Gerçeklik ise bardağın yarı dolu olmasıdır. Sonuç? Birkaç yıllık bir erteleme ve belirsiz bir gelecek.”

Hersh, yazısını, “Bu, ABD’nin başarılı bir misyonu hakkındadır ve bu misyon, nefret edilen bir başkan yüzünden çok sayıda özensiz habere konu olmuştur. Ana akım basından birinin İsrail’i ve onun nükleer şemsiyesini koruyan çifte standart hakkında konuşması bir dönüm noktası olurdu, ancak Amerika’da bu bir tabu olmaya devam ediyor,” sözleriyle sonlandırdı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Nedaye İran Partisi’nden barışseverlere ‘İsrail zulmüne karşı birleşme’ çağrısı

Yayınlanma

İran’da reformist kanattan bir siyasi parti olan Nedaye İran Partisi, yayımladığı bir mektupla uluslararası çapta 100’den fazla siyasi partiye ve uluslararası kuruluşlara çağrıda bulunarak, İsrail’in saldırılarını kınamak için birleşmeye davet etti.

İran’da kendisini “genç, reformist ve barışsever” bir siyasi parti olarak tanıtan Nedaye İran Partisi, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları ve özellikle Gazze’de sivillere, çocuklara, kadınlara ve barışsever sivil aktivistlere yönelik işlediği savaş suçları ile ilgili olarak, beş farklı kıtadaki 100’den fazla küresel siyasi partiye ve uluslararası kuruluşlara çağrı yapan bir mektup yayınladı.

Nedaye İran Partisi Genel Sekreteri Seyed Shahabeddin Tabatabaei imzasıyla yayınlanan mektupta, “Siyonist rejimin İran’a karşı işlediği yasadışı zulüm sırasında şehit düşen üyelerini (Ali Hatefi)” anarken, şiddetin yayılmasına ve küresel barışa yönelik tehditlere karşı ciddi önlemler alabilecek küresel bir koalisyonun kurulmasını önerdi.

Mektupta, İsrail’in saldırganlığı ve savaş suçlarına karşı birleşmek için savaş karşıtı ve barışsever siyasi partilerin işbirliği yapması önerisinde bulunuldu. Somut öneriler olarak şunlar sıralandı:

1- İsrail’in İran’a yönelik son saldırısını resmi, kesin ve açık bir şekilde kınayın.

2- Hükümetlerinize bu rejimle askeri, istihbarat ve teknolojik işbirliğini durdurması için baskı yapın.

3- Bu suçların Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (ICC) sevk edilmesini ve yetkililerine karşı yasal işlemlerin başlatılmasını destekleyin.

4- Yetkili BM organlarından bu saldırılarla ilgili bağımsız, şeffaf ve tarafsız soruşturma açılmasını talep edin.

5- Bu suçların boyutlarını ortaya çıkarmak için uluslararası farkındalık kampanyalarının başlatılmasına aktif olarak katılın.

6- Siyonist rejime karşı siyasi ve hukuki önlemleri koordine etmek için partizan ve uluslararası toplantılar düzenleyin.

Nedaye İran Partisi, mektubun sonunda, küresel barışa yönelik tehditlerin ve şiddetin yayılmasına karşı çıkmak amacıyla, etkili ve ciddi adımlar atabilecek uluslararası bir koalisyonun oluşturulmasını önerdi ve “ortak bir duruş sergileme” çağrısı yaptı. Dünyanın dört bir yanındaki farklı partiler arasında ortak bir toplantı düzenlenmesinin, “uluslararası siyasi dayanışma yolunda ilk ama stratejik bir adım olacağı” vurgulandı. Mektup şu ifadelerle son buldu:

“Bu sadece bir bildiri yayınlama çağrısı değil, kolektif eylem, insan onurunu savunmak için dayanışma ve yarın dünyanın başka bir köşesinde yaşanabilecek trajedilerin tekrarlanmasını önlemek için bir çağrıdır.

Kaybedilen tüm masumların anısı, bizi tarihi bir sorumluluğa çağırıyor. Bu kritik anda, birlik ve kararlılıkla savaş çığırtkanlığına ve yıkıma karşı duralım ve daha insani bir dünya inşa edelim.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English