Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Trump kabinesi Çin’i fentanil krizinden sorumlu tutarak karşılık vermeye hazırlanıyor

Yayınlanma

Donald Trump’ın iktidara gelişi, Amerika’nın fentanil krizine yaklaşımında ve narkotik yetkililerinin bu krizin çözümünün önündeki en büyük engel olduğunu iddia ettiği Çin konusumda bir sarsıntıya işaret ediyor.

Seçilmiş Cumhuriyetçi başkanın geçiş ekibindeki danışmanlar, fentanil konusunda Pekin’e karşı Demokrat Joe Biden’ın benimsediğinden çok daha agresif bir duruş sergilenmesini savunuyor.

Trump daha şimdiden uyuşturucu akışını durdurmak için tercih ettiği silaha başvuracağının sinyallerini veriyor: gümrük vergileri.

Pazartesi günü sosyal paylaşım ağı Truth Social’da yaptığı paylaşımlarda Çin’den gelen mallara %10, Meksika ve Kanada’dan gelen mallara ise %25 ek gümrük vergisi getirme sözü verdi. Trump bu ülkelerin başta fentanil olmak üzere yasadışı uyuşturucuların ABD’ye girişini engellemek için yeterince güçlü adımlar atmadıklarını iddia etti. Uyuşturucu akışının durdurulması konusunda Çin ile yaptığı birçok görüşmenin “boşa gittiğini” savundu.

Trump’ın danışmanları da aynı şekilde fentanil ticaretiyle bağlantılı olduğu iddia edilen Çinli finans kuruluşlarına ABD yaptırımları uygulanması için bastırıyor. Nihai karar verici Trump olacaktır.

ABD’li yetkililer, Çin’in Meksikalı kartellerin fentanil üretmek için kullandığı kimyasal öncüllerin başlıca kaynağı olduğunu, Çinli kara para aklayıcılarının ise uluslararası uyuşturucu ticaretinde kilit oyuncular haline geldiğini iddia ediyor. Biden yönetimi her ikisini de engellemek için geçtiğimiz yıldan bu yana Pekin ile müzakereler yürütüyor. Bazı ABD güvenlik yetkilileri ise ABD’nin Çin üzerindeki baskıyı artırması gerektiğini söylüyor.

Çin uzmanı ve George W. Bush yönetiminin eski ulusal güvenlik yetkilisi Steve Yates, Reuters’a yaptığı değerlendirmede, “Bunları yapmadığınız zaman paspas olursunuz” dedi. Seçilmiş başkanın geçiş ekibinde resmi olarak yer almayan Yates, Trump’ın çevresine fentanil politikası konusunda danışmanlık yaptı. Son on yılda, aralarında Yates’in geçen yıl ölen kızının da bulunduğu 400.000’den fazla Amerikalı aşırı dozda sentetik opioid nedeniyle hayatını kaybetti.

Yates ve Trump ekibine danışmanlık yapan diğerleri Washington’un Pekin’in dikkatini çekmesinin en hızlı ve kesin yollarından birinin kara para aklayanlar ve yolsuzluğa bulaşmış kimyasal madde satıcılarıyla iş yapan Çin bankalarına yaptırım uygulamak olduğunu söylüyor.

Columbia Üniversitesi’nden yaptırım uzmanı Edward Fishman’a göre, ABD yaptırımlarına maruz kalan yabancı bankalar Amerikan finans kurumlarıyla ilişki kuramıyor ya da ABD dolarına erişemiyor, bu da uluslararası iş yapma kabiliyetlerini ciddi şekilde kısıtlıyor. Reuters’a konuşan Fishman, Washington’un yaptırım uygulanan bankalardaki ABD varlıklarını da dondurabileceğini söyledi.

Eski bir ABD kara para aklamayla mücadele yetkilisi olan David Asher’e göre bu, İran ve Rusya gibi bazı ABD düşmanlarının ülkelerindeki finans kuruluşlarına karşı kullanılan güçlü bir silah, ancak Meksika ve Çin’deki uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantılı bankalara karşı hiç kullanılmadı.

Reuters’a yaptığı değerlendirmede, “Tüm bankacıları vurmanız gerekiyor. Bu çok basit bir şey” diyen Asher, şu anda Washington’daki muhafazakar düşünce kuruluşu Hudson Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olarak görev yapıyor.

Asher, Trump’ın geçiş dönemindeki çevrelerde dolaşan ve fentanil krizini ele almak için ABD’nin diplomatik, kolluk kuvvetleri ve mali gücünün tüm yönlerini içeren bir bütün hükümet görev gücü çağrısında bulunan bir ön plan hazırladı.

Reuters ile paylaşılan planın bazı bölümleri, karteller için para akladığı iddia edilen büyük Çin ve Meksika finans kuruluşlarına yönelik cezai suçlamalar; fentanil ticaretine karışan Çinli şirketlere ve kişilere yönelik kitlesel yaptırımlar; en çok aranan kaçakçılara yönelik artırılmış ödüller; Meksika kartellerine karşı siber savaş; ve ABD istihbarat teşkilatının terör örgütlerine yönelik savaşla orantılı olarak fentanile odaklanması çağrısında bulunuyor.

Çin: Karşılık veririz

Washington’daki Çin Büyükelçiliği sözcüsü, Biden yönetimiyle görüşmelerin yeniden başlamasından bu yana Çin’in yasadışı fentanil üretimi, kaçakçılığı ve suiistimalini önlemek için attığı çok sayıda adımı aktardı. Büyükelçilik, ABD’nin daha mücadeleci bir tutum takınması halinde Çin’in buna karşılık vereceği uyarısında bulundu.

Büyükelçilikten yapılan açıklamada “Çin’e yönelik yaptırımlar, karalamalar ve iftiralar sadece Çin-ABD uyuşturucu karşıtı işbirliğinin temelini zayıflatacaktır” denildi.

“Çin, ABD’nin tek taraflı yaptırımları keyfi olarak kullanmasına kesinlikle karşı çıkmaktadır ve meşru hak ve çıkarlarını kararlılıkla koruyacaktır” ifadeleri kullanıldı.

Çin’den ABD’ye: Kimse bu ticaret savaşını kazanamaz

Hem Demokratlar hem Cumhuriyetçiler daha fazlası için bastırıyor

Çin hükümetine yönelik düşmanlık Capitol Hill’de kök salmış durumda; hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler, Pekin’e karşı ticari eylemleri, yaptırımları teşvik ediyor.

Uzmanlara göre, Trump’ın uyuşturucu nedeniyle Çin’e %10 gümrük vergisi uygulama sözü sadece bir açılış yaylım ateşi olabilir. Trump’ın Ticaret Bakanlığı’nı yönetmek ve ABD Ticaret Temsilciliği Ofisi’ni denetlemek için seçtiği Howard Lutnick, ekim ayında bir podcast röportajında “Çin’in Amerika’ya fentanil ile saldırdığını” söyledi ve Trump’ın Çin’e %200’e varan gümrük vergileri uygulayabileceğini öne sürdü.

Trump seçim kampanyası sırasında Meksika’daki uyuşturucu kartellerini terörist gruplar olarak tanımlama ve onları yok etmek için ABD ordusunu kullanma sözü verdi.

Ancak Trump’ın Çin mallarına yönelik gümrük vergilerinin ötesine geçmeye ve fentanil nedeniyle Çin bankalarına yaptırım uygulamak gibi daha güçlü adımlar atmaya istekli olup olmadığı net değil.

Trump’ın Pekin’le geçmişte yaşadığı anlaşmazlıkların merkezinde sentetik opioidler değil, Çin’in devasa ticaret fazlası vardı.

Reuters tarafından yönetiminin Çin üzerinde fentanil konusunda artan baskısının banka yaptırımlarını içerip içermeyeceği sorulan Trump geçiş ekibi sözcüsü Karoline Leavitt, Amerikalıların Trump’ı “ülkemize liderlik etmesi ve dünya çapında güç yoluyla barışı yeniden tesis etmesi için” yeniden seçtiğini söyledi. Trump’ın Beyaz Saray’a döndüğünde “tam da bunu yapmak için gerekli adımları atacağını” söyledi.

Trump’a yakın Cumhuriyetçi çevrelerde, Pekin’in sentetik opioid salgınını Amerikalılara zarar vermek için kullandığı, hatta tasarladığı konusunda giderek artan bir fikir birliği var. Temsilciler Meclisi’nin Çin’le ilgili seçkin komitesi tarafından nisan ayında yayınlanan ve bu ülkeyi fentanil krizinin “nihai coğrafi kaynağı” olarak nitelendiren iki partili bir rapora işaret ediyorlar. Raporda Pekin’in fentanil kimyasalları ihraç eden Çinli şirketlere vergi iadesi sağladığı ve uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantılı grupların, çabaları yurtdışına odaklandığı sürece faaliyet göstermelerine izin verdiği iddia ediliyor.

Pekin söz konusu rapordaki iddiaları defalarca reddetti. Çin Büyükelçiliği yaptığı açıklamada “Çin’in fentanili ABD’yi stratejik olarak zayıflatmak için bir araç olarak kullandığı fikri gerçeklere ve realiteye tamamen aykırıdır” dedi.

Trump Çin, Kanada ve Meksika’ya yeni gümrük vergileri getireceğini ilan etti

DİPLOMASİ

Türkiye ve Fransa arasında PYD gerginliği

Yayınlanma

Hakan Fidan

Ankara, PYD’nin Türkiye ile arasında tampon olması için bölgeye asker göndermesi talebine “Onlara borcumuz var” diye yanıt veren Fransa sert tepki gösterdi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “Amerika’nın gücünü kullanarak, arkasına saklanarak (Suriye’de) kendi menfaatlerini ilerletme konusunda söz söyleyen ülkeleri (Fransa) açıkçası dikkate almıyoruz” dedi.

PYD’nin liderlerinden ve PYD’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye’nin kuzeyindeki sözde özerk yönetimin eş başkanı İlham Ahmed, Türkiye-Suriye sınırının Fransa ve ABD güçlerince korunabileceğini söyledi.

Euronews’in aktardığına göre Fransa kamu medyası TV 5 Monde’a verdiği demeçte Ahmed, Fransa ve ABD birliklerinin Türkiye sınırındaki durumu güvence altına almaları için iki ülke yetkilileriyle görüşmeler yaptıklarını söyledi. Ahmed ”ABD ve Fransa gerçekten tüm sınırı güvence altına alabilir. Bu askeri koalisyonla ilgili sorumluluğu üstlenmeye hazırız” dedi. Ahmed ayrıca “Fransızlardan sınırı korumak, bölgeyi savunmamıza yardımcı olmak ve Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak için askeri birliklerini bu bölgeye göndermelerini istiyoruz” ifadelerini kullandı. Ahmed, “Fransa, Türkiye’yi sınırdaki varlığını kabule ikna eder etmez, barış sürecine başlayabiliriz” dedi.

Konu Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Christophe Lemoine’un haftalık basın toplantısında gündeme geldi. Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin “Fransa, PKK’yı terör örgütü olarak tanımlıyor mu? Suriye’de SDG adını verdiğiniz oluşumun PKK ile ilişkisi olduğunu kabul ediyor musunuz? Suriye’deki bu yapılanmanın Türkiye’ye karşı konuşlanmak üzere Fransız askeri istemesine yanıtınız nedir” sorusu üzerine Lemoin “Bizim için prensipte önemli olan, şu anda Suriye topraklarında faaliyet gösteren grupların geçiş sürecine dahil edilmesidir. Benim bildiğim kadarıyla SDG güçleri ile Şam yönetimi yetkilileri arasında yapılmak istenen budur” dedi.

Lemoine, Macron’un açıklamalarına atıf yaparak “Suriye Demokratik Güçleri’ne ve özgürlük savaşçılarına borcumuzun bilincindeyiz. Onlar terörle mücadelenin zorlu yıllarında yanımızda oldular” ifadelerini kullandı.  Lemoine, PKK ile ilgili sözlerine açıklık getirilmesinin istenildiği bir diğer soruya karşılık da “PKK’nin doğasına ilişkin yorum yapmayacağım” dedi.

ABD ve Fransa dışişleri bakanları da çarşamba günü Paris’te düzenledikleri ortak basın toplantısında Suriye Demokratik Güçleri’nin IŞİD ile mücadeledeki rolünü öne çıkarmışlardı.

Fransa Dışişleri Bakanı Barrot, “Suriye’deki Kürtlerin, hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Fransa için İslami terörizme karşı mücadelede güvenilir ve kararlı müttefikler olduklarını” söylemişti. Barrot, “Elbette, Türkiye’nin meşru güvenlik garantilerinin karşılanabileceğinden ancak aynı zamanda Kürtlerin güvenlik çıkarlarının ve ülkelerinin geleceğine tam anlamıyla katkıda bulunma haklarının korunabileceğinden de emin olmak istiyoruz” demişti.

“Muhatap almıyoruz”

Konu Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Türkiye’de yerleşik ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarının temsilcileriyle İstanbul’da bir araya geldiği toplantıda da gündeme geldi.

Fidan, “Avrupa’daki bazı küçük ülkelerin Amerika’nın şemsiyesi altında söz söylemeye dönük politikalarının kendilerine hiçbir katkısı yok. Amerika’nın gücünü kullanarak, arkasına saklanarak (Suriye’de) kendi menfaatlerini ilerletme konusunda söz söyleyen ülkeleri (Fransa) açıkçası dikkate almıyoruz. Amerikalılar yokken bölgeye gelebiliyorlarsa görelim” dedi.

Fidan, “Bizim muhatabımız ABD’dir. Diğerlerini muhatap almıyoruz. Fransa’nın yapacağı bir şey varsa, kendi vatandaşı olan teröristleri yargılayıp kendi ülkesinde hapse atmaktır. Sen kendi tutuklunu kabul etmeyip bunu hapiste tutan teröristi destekliyorsun. Bunun izahı yok.” ifadelerini kullandı.

“Suriye konusunda hikayemiz yeni başlıyor”

Fidan açıklamasında “Son 13 yıldır Suriye konusunda yoğun mesai harcayan biri olarak bu sonucu görmek tabii ki hepimizi memnun etmiştir. Suriye konusunda hikayemiz yeni başlıyor diyebilirim. Suriye halkı bu aşamada ülkenin yeniden imarı başta olmak üzere çeşitli büyük sınamalarla karşı karşıya” ifadelerini kullandı.

Fidan ayrıca şunları söyledi: “Suriye sahasının terörden arındırılması 2025’in temel önceliklerinden biri olacaktır. Dikkat ederseniz bu bölgede faaliyet gösteren tüm terör örgütlerinin ilk hedefi her zaman Türkiye olmakta. Terörle en etkin mücadeleyi de tabiatıyla yine ülkemiz yapmakta. Şunu açık ve net bir şekilde ifade edeyim, Türkiye, bekasına yönelik tüm tehditleri kaynağında yok etme gücüne, kapasitesine ve her şeyden önemlisi de kararlılığına sahiptir. Bugün geldiğimiz noktada bölücü örgüt ve Suriye’deki uzantıları için artık yolun sonu görünmekte. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eski düzen devam etmeyecek. Suriye’deki yeni düzende artık hiç kimsenin ‘ama’lı, ‘fakat’lı ifadeler kullanma lüksü yoktur.”

“Defaatle söyledik. Böyle bir tehditle (PKK/YPG’yle) yaşama şansımız yok. (Adımı) Ya başkası atacak ya biz atacağız.”

Terörle mücadelede ikircikli tavır sergileyen ülkelerin, son dönemde vuku bulan terör saldırılarından da bir ders çıkartması gerektiğini aktaran Fidan, terörün dini ve milliyetinin olmadığını, terör örgütleri için Avrupa, Amerika veya Türkiye’nin bir farkının bulunmadığını artık herkesin görmesi gerektiğini dile getirdi.

Fidan, gelecek dönemde DEAŞ ve PKK terör örgütlerine karşı ayrım yapmaksızın aynı kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceklerini belirterek, “Terörsüz Türkiye hedefimizi öyle veya böyle ama mutlaka Allah’ın izniyle gerçekleştireceğiz” diye konuştu.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

CNN: Danimarka, Trump’ın Grönland konusunda bu sefer ciddi olduğunu düşünüyor

Yayınlanma

ABD’nin yeni başkanı Donald Trump, ilk yönetimi sırasında Danimarka’dan Grönland’ı satın almayı düşündüğünü söylediğinde, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen bu fikri “saçma” olarak nitelendirmiş ve Trump’ı açıkça reddetmişti.

CNN’e konuşan çok sayıda Danimarkalı yetkiliye göre şimdi Kopenhag, Trump’ın müttefikleri ve danışmanları tarafından yeni başkanın ciddi olduğu konusunda uyarılıyor. Danimarkalılar, yakın bir müttefik ve NATO üyesi ile büyük bir kırılmaya yol açmadan nasıl karşılık vereceklerini dikkatle tartıyorlar.

Üst düzey bir Danimarkalı yetkili, “Bu fikri destekleyen ekosistem şu anda Trump’ın ilk kez önerdiği 2019’dakinden tamamen farklı,” dedi. Bir başka üst düzey Danimarkalı yetkili ise bu seferkinin “çok daha ciddi göründüğünü” söyledi.

Trump, ‘ulusal güvenlik’ gerekçesiyle adayı istiyor

Trump salı günü yaptığı açıklamada, “Grönland’a ulusal güvenlik için ihtiyacımız var,” demişti.

Florida’daki Mar-a-Lago’da düzenlediği basın toplantısında Trump, “İnsanlar Danimarka’nın Grönland üzerinde herhangi bir yasal hakkı olup olmadığını bile bilmiyorlar, ama eğer varsa, bundan vazgeçmeliler, çünkü ulusal güvenlik için buna ihtiyacımız var” ifadelerini kullanmıştı.

Görevden ayrılacak Dışişleri Bakanı Antony Blinken, çarşamba günü Trump’ın yorumlarıyla ilgili olarak, “Grönland’la ilgili olarak dile getirilen fikrin iyi bir fikir olmadığı açık, ancak belki de daha önemlisi, bunun gerçekleşmeyeceği açık, bu yüzden muhtemelen bu konuda konuşarak çok fazla zaman kaybetmemeliyiz,” dedi.

Danimarka’dan Grönland’ın statüsü için ABD ile müzakereye açık olma sinyali

CNN’e konuşan Danimarkalı yetkililer aynı fikirde olmadıklarını, Trump’ın sözlerinin ciddi olmadığını varsaymak yerine açık yüreklilikle konuşmanın bir krizi önlemenin tek yolu olduğunu söylüyorlar.

Bu amaçla Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Lokke Rasmussen çarşamba günü yaptığı açıklamada, ülkesinin konuyu yeni gelen Trump yönetimiyle daha fazla tartışmak istediğinin sinyalini verdi.

Rasmussen gazetecilere verdiği demeçte, “Amerikalılarla, Amerikan emellerinin gerçekleşmesini sağlamak için nasıl daha yakın işbirliği yapabileceğimiz konusunda diyaloğa açığız,” dedi.

ABD, Kuzey Kutbunda ve ABD’nin en kuzeydeki askeri üssünün bulunduğu Grönland’da Danimarka ile uzun zamandır yakın işbirliği içinde çalışıyor.

Trump Salı günü yaptığı açıklamada Danimarka’nın Grönland’ın kontrolünü bırakmaması halinde yüksek gümrük vergileriyle karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu ve Grönland’ı askeri yoldan ele geçirme fikrinin de gündemde olduğunun sinyalini verdi.

Ayrıca salı günü Trump’ın en büyük oğlu Donald Trump Jr “şahsi bir şekilde” Grönland’ı ziyaret etti. Bu, Danimarkalı yetkililer tarafından yakından izlenen fakat herhangi bir resmi hükümet toplantısı içermeyen bir geziydi.

Kopenhag: Grönland’ın savunmasını ihmal ettik

Öte yandan Danimarka, geniş ve stratejik açıdan önemli bir Arktik adası olan Grönland’ın savunmasını uzun süredir ihmal ettiğini kabul etti.

Savunma Bakanı Troels Lund Poulsen gazetecilere yaptığı açıklamada, “Krallığımızı izlemeye yardımcı olacak gemi ve uçaklara gerekli yatırımları yapmayı uzun yıllar ihmal ettik ve şimdi bu konuda bir şeyler yapmaya çalışıyoruz,” dedi.

Kopenhag’daki ABD Büyükelçiliği dün yaptığı açıklamada ABD’nin Grönland’daki askeri varlığını arttırma gibi bir planının olmadığını belirtti.

ABD ordusu Grönland’ın kuzeybatısındaki Pituffik hava üssünde daimi bir varlık sürdürüyor.

Grönland, ABD ordusu ve balistik füze erken uyarı sistemi için hayati önem taşıyor çünkü Avrupa’dan Kuzey Amerika’ya giden en kısa rota ada üzerinden geçiyor.

Kutup bölgesinin jeopolitik önemi artıyor

Bu konuya ne kadar müdahil olmak istediğinin bir işareti olarak Trump, çarşamba günü Grönland’ın Nuuk kenti sakinleriyle yaptığı bir toplantıya telefonla bağlanarak ABD’nin ve dünyanın Grönland’a “ihtiyacı olduğunu” çünkü Grönland’ın çok stratejik bir konumda bulunduğunu söyledi.

Trump’ın yorumları ABD’nin ortakları ve müttefikleri arasında şimdiden gerilim yaratmaya başladı. Grönland başbakanı Mute Egede salı günü yaptığı açıklamada, bölgenin ABD ve Danimarka arasındaki siyasi gidiş gelişlere dahil olmak istemediğinin sinyalini verdi ve “Grönland, Grönlandlılarındır,” dedi.

Grönland uzun zamandır ABD’nin ulusal güvenlik çıkarları açısından, özellikle de olası bir Rusya saldırısını püskürtmek için kilit önemde görülüyor. 

Fakat Trump’ın eski bir üst düzey danışmanının CNN’e verdiği demece göre, başkanın ilk döneminde ulusal güvenlik yetkilileri özellikle Çin’in Kuzey Kutbundaki faaliyetlerinden endişe duyuyorlardı ki o dönemde bu nispeten yeni bir tehditti.

Grönland’ın bağımsızlığı ihtimali endişe yaratıyor

Yine de ABD’li ve Danimarkalı yetkililer, Trump’ın “mutlak bir gereklilik” olarak nitelendirdiği Grönland’ı satın alma konusunda yeni başkanın takıntısını anlamadıklarını söylüyorlar; özellikle de ABD’nin bu bölgeyle on yıllardır süren ve ABD’nin dünyanın en büyük adasında askerler ve radar sistemleri de dahil olmak üzere önemli bir askeri varlık oluşturmasına izin veren bir savunma anlaşması olduğu için.

Fakat bir savunma yetkilisi Grönland’ın ABD ve NATO’nun önemli bir müttefiki olan Danimarka’dan bağımsızlığını ilan etmesinden endişe duyulduğunu da kabul etti. Grönland’ın bağımsız olması halinde bu durum adayı siyasi açıdan daha istikrarsız ve Rusya ve Çin etkisine karşı daha savunmasız hale getirebilir.

Yetkili, Grönland’ın bağımsızlığını ilan etmesi halinde hâlâ NATO üyesi olup olmayacağının da “tartışmalı” olduğunu söyledi.

Yetkili, “Danimarka sadık bir NATO müttefiki ve Grönland şu anda olduğu gibi Danimarka Krallığının bir parçası ve NATO’nun bir parçası olarak kaldığı sürece, bu durumda daha az güvende değiliz,” dedi. 

Fakat yetkili, Grönland’ın bağımsızlığını ilan etmeye karar vermesi halinde ABD-Grönland ilişkisinin daha “belirsiz” hale geleceğini söyledi.

Arktik’te Çin-Rusya ittifakı ABD’yi kızdırıyor

Çin’in Rusya ile Kuzey Kutbundaki askeri işbirliği son beş yılda daha da arttı.

Çin ve Rusya düzenli olarak ortak hava devriyeleri gerçekleştiriyor ve ekim ayında Çin Sahil Güvenliği, Ruslarla birlikte ilk kez Arktik Okyanusu sularına girdiğini iddia etti.

Pentagon geçtiğimiz temmuz ayında yayınladığı Kuzey Kutbu stratejisinde bu işbirliğinin “Kuzey Kutbunun istikrarını ve tehdit resmini değiştirme potansiyeline” sahip olduğu uyarısında bulunmuştu.

Buzların erimesi ile birlikte Kuzey Kutbunda yeni su yolları açılması, bölgeyi gemicilik ve askeri güç projeksiyonu için daha da çekişmeli bir alan haline getiriyor.

Grönland’ı devralmak ABD için maliyetli olabilir

Yine de ABD’li ve Danimarkalı yetkililer Grönland’ın güvenlik idaresini devralmanın ABD için ağır bir yük olacağını ve yeni yatırımlar gerektireceğini söyledi.

Danimarka Kraliyet Donanması şu anda Grönland çevresindeki sularda devriye gezmekten ve kıyı şeridindeki buzları kırmaktan sorumlu. İlhak durumunda ABD’nin yaşlanan buz kırıcı filosuyla bu sorumluluğu üstlenmesi gerekebilir.

Danimarka ayrıca köpekli kızak devriyeleriyle Grönland’ın geniş alanlarının izlenmesine yardımcı oluyor.

Savunma yetkilisi, en azından Trump’ın yorumlarının Kuzey Kutbunun ABD’nin ulusal güvenlik çıkarları için değeri konusunda zaten önemli olan tartışmaya aciliyet kattığını söyledi.

Yetkili, “Bu durum Grönland’ın dünya için muazzam bir jeostratejik değere sahip olduğunu gösteriyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

‘Çin hattı’: Rus bankaları Çin ile ticarette yeni bir ödeme yöntemi oluşturdu

Yayınlanma

Rusya’daki büyük bankalar, Çin ile ticarette ödeme zorluklarını aşmak için ‘Çin hattı’ adı verilen yeni bir ödeme yöntemi geliştirdi. Bu sistem, ticaret işlemlerinin belirli Çin eyaletleri üzerinden daha hızlı ve sorunsuz gerçekleşmesini sağlıyor.

Rusya’daki büyük bankalar, Çin ile dış ticarette yaşanan ödeme sorunları nedeniyle güçlerini birleştirerek, ticaret işlemlerini kolaylaştırmak için yeni bir sistem oluşturdu.

Bu sistem, “Çin hattı” olarak adlandırılıyor ve ithalatçılara, belirli aracı kurumlar aracılığıyla Çin’deki alıcılara ödeme yapma imkânı sunuyor.

Söz konusu bilgi, The Moscow Times gazetesine konuşan beş ithalatçı tarafından doğrulandı; ayrıca sisteme katılan bankalardan biri, büyük bir hukuk firması ve uluslararası bir lojistik şirketi de doğruladı.

Sisteme dahil olan bankalar arasında Sberbank, Alfa-Bank, Sovkombank, T-Bank ve Tochka Bank bulunuyor. Bir finans danışmanına göre, bu sistemin oluşturulmasına yönelik anlaşma üst düzey siyasi düzeyde sağlandı.

Bir hukuk firması çalışanı, bazı bankaların ithalatçılara sistemin Rusya ve Çin merkez bankaları tarafından geliştirildiğini söylediğini aktardı.

Sistemi kullanan bankalar, işlemlerin herhangi bir Çin bankasına gecikme olmaksızın ve “aşırı” uyumluluk kontrollerine tabi olmaksızın yapılabileceğini garanti ediyor.

Fakat bu kolaylık, yalnızca Çin’in 11 eyaletindeki (toplamda 34 eyalet) tedarikçilerle sınırlı. Bu eyaletler arasında Heilongjiang, Shandong, Zhejiang, Anhui, Guangdong, Xinjiang, Jilin, Shaanxi, Hebei, Sichuan ve Fujian yer alıyor. Neden bu eyaletlerin seçildiği ise bilinmiyor.

Sistemde yer alan bir bankacı, bu bölgelerin iki ülke arasında yapılan anlaşmalarda geçtiğini söylerken, başka bir kaynak, bu durumun Çin’in dış ticarette geride kalan bölgelerine destek sağlama amacı taşıdığını öne sürdü.

Sistemde ödeme için herhangi bir alt limit bulunmuyor ve işlemlerin tamamlanma süresi ortalama dört gün olarak belirtiliyor.

Rusya’da işlemler ruble, Çin’de ise yuan üzerinden gerçekleştiriliyor. Ödemeler, Rusya Merkez Bankası’nın belirlediği kura göre yapılırken, sistemin komisyon oranları banka ve ödeme tutarına bağlı olarak yüzde 1 ile 2,5 arasında değişiyor.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, bağımsız ödeme aracıları şu anda işlemler için ortalama yüzde 2 ila 2,5 oranında komisyon alırken, Rus ithalatçılar arasında popüler olan VTB’nin Şanghay şubesi yüzde 2,45 oranında komisyon uyguluyor. Yeni sistemdeki komisyonlar, aracı kurumların hizmet bedelini ve bankanın döviz kontrol hizmetlerini kapsıyor.

Bir bankada ithalatçıya yeni sistem şu şekilde tanıtıldı: Müşteri önce bankayla bir aracı sözleşmesi imzalıyor. Cuma günleri, işlemle ilgili tüm bilgileri içeren bir fatura (invoice) ve ödeme talimatı bankaya gönderiliyor. Salı günü müşteri, Rusya Merkez Bankası’nın o günkü kuru üzerinden belirlenen miktarın yüzde 3 fazlasını bankaya ruble olarak transfer ediyor.

Ancak banka, ödemeyi sadece perşembe günü, o günkü resmi kura göre gerçekleştiriyor. Eğer perşembe günü yuan, salı gününe göre daha ucuz olursa banka aradaki farkı iade ediyor; fakat ödenen miktar kur farkını karşılamazsa müşteriden ek ödeme talep ediliyor.

Bu sistemin, işlemleri 1-2 gün içinde tamamladığı ve gönderen banka kısıtlamalarının olmaması, ek belgeler talep edilmemesi gibi birçok avantaj sunduğu belirtiliyor.

Ancak, bu yöntemi pratikte henüz denememiş bir bankacı, finansal danışmanların sistemin karmaşıklığından ve uzun, çoğunlukla başarısız olan onay süreçlerinden şikâyet ettiğini belirtti.

İki ithalatçıya göre, bu sistem, Rus ihracatçıların offshore hesaplarda biriktirdiği yuanlar sayesinde çalışıyor. İhracatçılar, vergi ve diğer harcamalar için rubleye ihtiyaç duyarken, ruble-yuan dönüşümü yaptırımlar nedeniyle zorlaştığı için, “karşılıklı akış” yöntemi uygulanıyor.

Bu yöntemde, ihracatçılardan elde edilen döviz gelirleri, ithalatçıların ödemeleri için kullanılıyor. Yaz aylarında Moskova Borsası’na yönelik yaptırımların ardından, hükümet ihracatçıların döviz gelirlerinin zorunlu geri getirilme oranını yüzde 80’den yüzde 40’a düşürdü.

Rusya Maliye Bakanı Anton Siluanov, bu değişikliğin dış ticaret ödemelerini kolaylaştırmak amacı taşıdığını açıklamıştı.

Yüksek Ekonomi Okulu Profesörü Oleg Şibanov ise bu tür sistemlerin, ithalatçı ve ihracatçıların işbirliğini artırarak dış ticarette rublenin kullanım oranını artırdığını belirtti. Rusya Merkez Bankası’nın verilerine göre, ekim ayında ithalat ödemelerinde rublenin payı yüzde 49,5, ihracat ödemelerinde ise yüzde 41,5 olarak kaydedildi.

Çin’deki likidite sıkıntısı nedeniyle bankaların bu sistemde işbirliği yapması daha avantajlı görünüyor. Ancak, sistem tüm müşterilere açık değil.

Bazı ithalatçılar, Çinli tedarikçilerin bu sisteme katılmak istemediğini, bunun nedeninin yaptırım riskleri ve ihracatta KDV iadesi ile ilgili sorunlar olduğunu belirtti. Bankacılar ise bu kaygıların yersiz olduğunu savunuyor ve KDV’nin iade edilebileceği konusunda müşterilere güvence veriyor.

Bir lojistik şirketi çalışanı, yeni sistemin klasik aracı sistemlerden farklı olarak belirli eyaletlerle sınırlandırıldığını vurguladı. Bu sistemde iki aracı kurum bulunuyor; biri Rusya’da, diğeri ise Çin’in belirli eyaletlerinden birinde yerleşik.

Ödemeler sınır ötesine geçmediği, her iki aracı kurumda toplandığı için bu tür nakit akışlarını eş zamanlı olarak senkronize etmek neredeyse imkânsız. Bu durum, sistemin belirli bir takvimle çalışmasını zorunlu kılıyor.

Rusya Merkez Bankası ve ilgili bankalar, bu sistemle ilgili henüz bir açıklamada bulunmadı.

Çin-Rusya ödemeler sorunu

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English