Amerika
Trumpizmin iktisadi aklı – 3: Amerikan sanayisi ve Elon Musk’ın robotsu insanları

“Doların hakim ‘güvenli’ para birimi olarak rolünü sürdürmesi, ABD ekonomisinin, iktisatçı Dani Rodrik’in küresel entegrasyon ve milli egemenlik arasındaki içsel çelişki olarak nitelendirdiği duruma uyum sağlamasını gerektiriyor. Rodrik, daha fazla küresel entegrasyonu tercih eden ülkelerin yerel ekonomileri üzerindeki kontrollerinden vazgeçmeleri gerektiğini, buna karşın yerel kontrolü elinde tutmayı tercih eden ülkelerin ise ekonomilerinin ticarete ve sermaye akışına ne ölçüde açık olduğunu sınırlamaları gerektiğini belirtiyor.
(…)
Çünkü her ülkede iç ve dış ekonomik dengesizlikler her zaman uyumlu olmak zorunda. Bazı ülkeler dış dengesizliklerini kontrol altına alarak elverişli iç koşulları korumak için sermaye ve ticaret akışlarını kısıtladıklarında, ticaret ve sermaye hesapları üzerinde daha az kontrol sahibi olan ticaret ortaklarına kendi iç dengesizliklerini empoze edebilirler. İngiliz ekonomist Joan Robinson bu ticaret politikalarını ‘komşumu dilendirme’ olarak adlandırmış ve sonuçta küresel ticaret çatışmalarında artışa yol açacağını söylemiştir.
(…)
Doların küresel ticaret ve finanstaki hakimiyetinin uzun zamandır Amerikan ekonomisi için net bir fayda sağladığı varsayılıyordu, ama bu varsayım giderek daha fazla sorgulanıyor. Wall Street’e ve küresel taşınabilir sermaye sahiplerine fayda sağlarken, bu faydaların Amerikalı üreticiler ve çiftçiler için bir maliyeti var.
Bazı ülkelerin dış dengesizliklerini aktif bir şekilde yönetirken diğerlerinin yönetmediği bir dünyada, ABD dolarının birincil güvenli para birimi olarak oynadığı rol, Amerika’yı küresel ekonomik çarpıklıkların başlıca sorumlusu haline getirdi. Bu dengesizliklerin giderilmesi, küresel ticaret ve sermaye akışını düzenleyen kuralların temelden yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor.”
Bu satırlar, Financial Times’ta Michael Pettis imzasıyla yayınlandı. Pettis, ünlü Amerikan düşünce kuruluşu Carnegie’de uzman olarak görev yapıyor. Bu denli uzun bir alıntıyla giriş yapmamın nedeni, ilk iki bölümde Stephen Miran ve Scott Bessent’te cisimleşen fikirlerin, “ana akımda” bile zannedildiğinden çok daha yaygın bir şekilde tartışıldığına vurgu yapmak. Zaten yazının başlığının da anlattığı gibi, Pettis’e göre, “ABD küresel dolar olmadan daha iyi durumda olacaktır.”
Danışman Miran ve Bakan Bessent, buna küresel ticaretin/ekonominin yeniden dengelenmesi adını veriyor. Daha önce benzer örnekler görmüş müydük?
Bazı iktisatçılar gördüğümüzü düşünüyor ve Richard Nixon-Ronald Reagan dönemlerindeki büyük dönüşüme işaret ediyorlar. Örneğin Yanis Varoufakis, “Kurtuluş Günü” tariflerinin ertesinde Unherd’de yazdığı bir makalede, 1971’de Nixon’ın Hazine Bakanı olarak görev yapan John Connaly’nin sözlerini alıntılıyor. Başkanı “Nixon şokuna” ikna etmek için Connaly, “Benim felsefem, Sayın Başkan, tüm yabancıların bizi mahvetmek için orada beklediği ve bizim işimizin de önce onları mahvetmek olduğudur,” diyor ve amacının “dünya ekonomisinin kontrollü bir şekilde çözülmesini” [disintegration] tetiklemek olduğunun altını çiziyordu.
Varoufakis, Nixon şokunun, özellikle Avrupalılar için Trump şokundan çok daha ağır olduğunu ve uzun erimli sonuçları açısından düşünüldüğünde hedeflerine çok daha eksiksiz ulaştığını düşünüyor. Bu sonuç şuydu: Amerikan hegemonyasını sürdürmek ve genişletmek için ABD’nin ticaret ve bütçe açıklarını büyütmek.
Bu noktada, milli güvenlik siyaseti ile ekonomi arasındaki bağın “neoliberal” dönemde bile sıkı sıkıya bağlı olduğunu yazdığımızı hatırlatıyorum. Nitekim yine Varoufakis, Nixon’ın danışmanlarından birinin, Connaly’yi “şok”a ikna eden kötü şöhretli Paul Volcker’in sözlerini de aktarıyor:
“Piyasaya tarafsız bir hakem olarak bakmak caziptir. Fakat istikrarlı bir uluslararası sistemin gereklilikleri ile milli politikalar için hareket özgürlüğünü muhafaza etme arzusu arasında denge kuran ABD de dahil olmak üzere bir dizi ülke ikincisini tercih etti.”
Batı Avrupa ve Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yarattıkları “iktisadi mucizeler”in üstüne bir bardak soğuk su içmelerinin zamanı gelmişti. Dünya ekonomisindeki “kontrollü bir şekilde çözülmesi”, ABD için meşru hedefti.
Fed Başkanlığı makamına geçen kötü şöhretli Volcker, tarihe “Volcker şoku” olarak geçecek bir hamleyle, sabit kur rejimini dağıtıyor ve faizleri tek seferde gökyüzüne fırlatıyordu.
Trumpizmin iktisadi aklı – 1: Stephen Miran ve doların devalüasyonu planı
***
“Dolayısıyla Trump,” diyor Varoufakis, “yıkıcı bir darbe yoluyla dünya ekonomisinin kontrollü bir şekilde parçalanmasını isteyen ilk Başkan değildir.”
Yunanistan’ın eski maliye bakanı önemli bir gözlemde bulunuyor: ABD hegemonyasını yenilemek ve uzatmak için ABD’nin müttefiklerine kasıtlı olarak zarar vermek; uzun vadede ABD’deki sermaye birikimini güçlendirmek için Wall Street’e kısa vadeli zarar vermeye hazır olmak… Bunlarla da ilk kez karşılaşmıyorduk. Nixon bunu yapmıştı; ondan önce Başkan Hoover’ın Hazine Bakanı Andrew Mellon bunu yapmıştı. “Sıçramak için geri çekilmek” sermaye birikimini garanti altına almanın yollarından biriyidi.
Demek oluyor ki Trump ve ekibi, Nixon şoku ile başlayan ve sonrasında Carter ve Reagen yönetimleri ile garanti altına alınan Amerikan hegemonyasını bir kez daha kurtarmanın yollarını arıyor. Yine hedefte doların devalüasyonu, Wall Street’e küçük bir çelme ve “yabancı kapitalistlerin” bedel ödemesini talep etme var.
Peki başarılı olursa bu dünya neye benzeyecek? Varoufakis’in bir cevabı var, uzun bir alıntı da olsa okumaya değer:
“Belki bunu söylemek için henüz çok erken ama neoliberalizm, Peter Thiel gibi neoreaksiyonerlerin teknofeodal inancı tarafından şimdiden tartışmaya açılmıştır. Bulut sermayesi finansal sermayenin yerini alıyor ve piyasanın ilahi rolünün yerine insan-ötesi [transhuman] durumunun (bulut sermayesi, yapay zeka ve biyolojik bireyin birleşmesi) kutsal kasesini koyuyor. Finansallaşma da yakında benzer bir baskı altında kalacak. Yapay zeka geliştikçe, Wall Street, Elon Musk’ın X’i bir “her şey uygulaması” haline getirme hırsında görüldüğü gibi, bulut sermayesi ve finansın birleşmesine direnmeye devam edemeyecektir. Bu tür gelişmeler, internetin faks makinelerine yaptığını ödemelere yapacak ve Federal Rezerv’in gelecekteki herhangi bir rolü de dahil olmak üzere finansal istikrar için ciddi yansımaları olacaktır. Ve Küresel Köy hayali yerine, Duvarlarla Çevrili Ulus’a sahip olacağız. Bununla birlikte, küreselleşmenin gerilemesi otarşinin mümkün olduğu anlamına gelmiyor. Trump Şoku bizi ikiye bölünmüş bir gezegene doğru itiyor; bu gezegenin bir kısmı Trump Planına boyun eğen vasal ülkelerden, diğer kısmı ise BRICS deneyinin kendi seyrinde devam etmesine izin verilen ülkelerden oluşuyor.”
***
Varoufakis’in çizdiği tablo iyimser mi, kötümser mi pek anlaşılmıyor. Ama doların değerine odaklanan bir “yeniden dengeleme”nin sorunları, Trump’ın uyguladığı her tarifede (ve tarifeleri geri alışında!) su yüzüne çıkıyor.
Beyaz Saray, tarifeleri üretimi ABD’ye geri getirmek için (reshoring) yaptığını söylüyor. Peki bu araç, yeniden dengeleme amacına hizmet ediyor mu? Cevap büyük ihtimalle hayır.
Örneğin, imalatın temel ara girdileri olan alüminyum ve çeliğe yönelik gümrük vergilerinin ABD ekonomisini daha fazla imalat yönünde yeniden dengelemesi olası görünmüyor.
Şirketlerin tarife maliyetlerinin bir kısmını absorbe etmesi ve geri kalanını tüketicilere yansıtması bekleniyor. Bazı tahminlere göre, sadece otomobil tarifelerinin ek maliyeti araç başına 5.000 ila 10.000 dolarlık bir fiyat artışı anlamına gelebilir. Eski Hazine Bakanı Larry Summers, tarifelerin genel net etkisinin dört kişilik bir aileye yaklaşık 300.000 dolara mal olacağını hesaplıyor.
Üstelik kesinliğin olmayışı, bir uygulanıp bir duraklatılan tarifelerin ekonomiye etkisinin görülmemesi, ayrıca bütün bu “reshoring” hedefinin uygun bir devlet teşvik stratejisi ile birleştirilmemesi Amerikan ekonomisini resesyona doğru götürüyor. Örneğin “Kurtuluş Günü” tarifeleri ile birlikte, Trump ve DOGE Amerikan imalat sektörünü on yıllardır destekleyen İmalat Genişletme Ortaklığı (MEP) programını sonlandırdı. MEP, 1980’lerde ABD’nin Japonya ile ticaret savaşının doruk noktasında Kongre tarafından, küçük Amerikan üreticilerine tavsiyelerde bulunmak üzere kurulmuştu.
MEP 50 eyaletin tamamında fırın, yazıcı, tortilla ve köpek maması üreticileri de dahil olmak üzere binlerce işletmeye vergi mükellefleri tarafından sübvanse edilen danışmanlık hizmeti veriyordu.
Dahası sadece finansal piyasalarda değil, “reel” ekonomide de bu sarsıntı hissediliyor. Mart ayında satın alma yöneticileri endeksi (PMI) 50’nin altındaydı (49). Washington Post’un aktardığına göre imalat ticaret grupları, iptal edilen siparişler ve yavaşlayan büyüme konusunda endişe duyan üyelerinden gelen telefonlarla dolup taştıklarını söylüyor.
İmalat sektöründeki grupların neredeyse hepsi temel malzeme veya makinelerde daha yüksek maliyetlerle karşı karşıya kaldıklarını ve birkaçı tarifeyle ilgili belirsizlik nedeniyle talebin zaten “kuruduğunu” gördüklerini söylüyor.
ABD ekonomisinde imalatın payının da, fabrikalarda çalışan Amerikan işçilerinin oranının da dibe vurduğu bir gerçek. Bununla birlikte, bu gerçek kimi başka gerçeklerin de üzerini örtüyor: İmalatta çalışan işçi sayısı yerinde saysa da, imalat çıktısı artmaya devam ediyor; yani verimlilik artıyor. Otomasyondaki gelişmeler, sermaye birikiminin genel yasaları ile paralel ilerliyor.
Dahası, “yeniden sanayileşme” boyutlarında olmasa da, 2008 krizinden sonra kısmi bir imalat canlanması yaşandığını istatistiklerden takip edebiliyoruz: 1990’dan 2010’a kadar geçen 20 yılda imalat sektörünün istihdamdaki payı yüzde 16’dan yüzde 9’a düşmüştü. Fakat 1953’ten beri süregelen bu istikrarlı düşüş 2010 yılından itibaren hayli yavaşladı.
2010’dan bu yana geçen 15 yılda imalatın toplam istihdamdaki payı sadece bir puan düşerek yüzde 9’dan yüzde 8’e geriledi. Bunun nedeni, Covid yılları hariç, ABD’deki imalat işlerinin sayısının 2010’dan 2022’ye kadar artmış olması.
Örneğin Dan McLaughlin gibi bazı yazarlar, imalatın Orta Batı’dan bölgesel olarak kaydığını ve aslında yurtdışına gitmeyip Güney’e göç ettiğine; fabrikaların bugün daha az işçiyle daha fazla üretim yapabileceği anlamına gelen otomasyondaki büyük gelişmelere işaret ediyor.
McLaughlin şöyle yazıyor:
“Tıpkı fabrika işlerinden nefret eden önceki nesillerin çiftçiliği romantikleştirmesi gibi, imalat işini romantikleştirme eğilimi var. Kapanan fabrikaların gerçek insani maliyetini kabul edebiliriz ve yine de her imalat işinin alternatiflerine kıyasla eşit derecede cazip olmadığını fark edebiliriz: birçok mavi yakalı erkek muhtemelen bir tekstil fabrikasında çalışmaktansa bir Amazon teslimat kamyonu sürmeyi veya bir şantiyede çalışmayı tercih eder. Ayrıca, iktisadi popülistler imalat işleri ile imalat kapasitesini karıştırma eğilimindeler. Artık bir şeyler üretemiyorsak bunun ulusal güvenliğimiz için tehlikeli olduğunu söylüyorlar.”
Üstelik nispeten az sayıda Amerikalı aslında bir fabrikada çalışmak istiyor. Financial Times’a göre son kamuoyu yoklamaları, Amerikalıların %80’inin daha fazla imalat işi ile ülkenin daha iyi durumda olacağını düşündüğünü, fakat yalnızca %25’inin kişisel olarak bu tür işlerde daha iyi durumda olacağını düşündüğünü gösteriyor.
Trumpizmin iktisadi aklı – 2: Scott Bessent, Amerikan rüyası ve özel güzeldir
***
Öte yandan gümrük tarifeleri, özel üretim hizmetleri alıcılarını, ürünlerini oluşturmak için Amerikalı tedarikçilere yönelmek de dahil olmak üzere tedarik zincirlerini hızla yeniden düzenlemeye itiyor.
“KOBİ” stratejisi burada kritik bir hal alıyor. ABD’nin küçük ve orta ölçekli üreticileri de bu dönemden faydalanmak ve müşteri tabanlarını hem burada hem de yurt dışında büyütmek istiyor.
ABD, özellikle CNC işleme ve enjeksiyon kalıplamadan sac-metal imalatına, 3D baskıya ve daha fazlasına kadar her konuda uzmanlaşmış 500.000’den fazla KOBİ’ye ev sahipliği yapıyor.
Son birkaç yıldır alıcılar, COVID-19’un tetiklediği, Altyapı Yatırım ve İstihdam Yasası, CHIPS ve Bilim Yasası gibi federal mevzuat ve şimdi de küresel ticaret ortamı tarafından desteklenen yeniden tedarik çabalarını hızlandırdı.
Özel üretim için “dijital pazar yeri” olarak hizmet veren Xometry, Zogby Strategies ile üç ayda bir gerçekleştirdiği “Amerikan Üretiminin Yeniden Dirilişi” anketleri aracılığıyla iki yıldan uzun bir süredir yeniden üretim trendini takip ediyor.
Verilere göre birinci çeyrekte, imalat sektöründeki CEO’ların neredeyse yarısı (%42) tesisleri başarılı bir şekilde yeniden “reshore” ettiklerini söylerken, %19’u da tarifelerin bir sonucu olarak bunu yapmayı planladıklarını belirtiyor.
Tam bu noktada, “Silikon Vadisileşme” eğiliminin tüm ekonomiyi ahtapot gibi sarmaya başladığı görülüyor: İmalat CEO’larının %70’i, planlama ve operasyonlarda verimlilik elde etmek için yapay zeka gibi gelişmekte olan teknolojileri benimsiyor ve bunu otomasyon yakından takip ediyor.
Yapay zekaya yatırım yapan bu şirketlerin çoğu önemli bir yatırım getirisi elde etti ve neredeyse üçte ikisi (%63) yapay zeka ve diğer teknolojilerin operasyonları için “dönüşümsel” olacağına inanıyor.
Teknolojiye ek olarak, Amerika’nın endüstriyel çekirdeği daha yüksek teknolojili hale geldikçe imalat CEO’ları da “yeteneklere” yatırım yapıyor.
Öte yandan Ulusal Bağımsız İşletmeler Federasyonu (NFIB) tarafından yapılan bir anket, mart ayında, Trump’ın gümrük tarifesi ilan ettiği “Kurtuluş Günü”nden önce bile, küçük işletmelerin iyimserliğinin 2020’den bu yana en keskin düşüşünü yaşadığını ortaya koyuyor; elbette Cumhuriyetçilerin Demokratlardan daha iyimser olduğunu not etmek koşuluyla.
Varoufakis’in “teknofeodaller” dediği yeni teknoloji simsarları, yapay zeka, otomasyon ve dijitalleşme ile ekonomiyi dönüştürmek için Trump yönetimini bir alet olarak kullanıyor.
***
“Başkan Trump onlarca yılını verimli ve başarılı şirketler kurarak geçirmiş başarılı bir iş adamıdır. Gerçek patronun Amerikalı vergi mükellefleri olduğunu biliyor ve tüm hükümet çalışanlarından Amerikan halkının hak ettiği yüksek düzeyde özveri ve mükemmellik talep etmeye devam edecek.”
Beyaz Saray sözcüsü Anna Kelly böyle diyor. Aynı Trump, ABD CEO’su olarak, federal devletteki personel kıyımı için, “herkesin yeri doldurulabilir” diyor.
Trump’ın en büyük destekçisi milyarder Musk, “Haftada 40 saatlik çalışmayla dünyayı değiştiremezsiniz,” diyor. “Size ne kadar lazım?” diye sorulduğunda tereddüt etmiyor: “Kişiye göre değişir, ama yaklaşık 80 [saat] sürekli, zaman zaman 100’ün üzerine çıkar. Ağrı seviyesi 80’in üzerinde katlanarak artar.”
Haftada 7 gün çalışsanız, günde 14 saate tekabül ediyor. Musk ve Trump’ın “üretimin ABD’ye taşınması” derken kastettiği, 19. yüzyılda İngiliz işçilerinin ölümüne çalıştırıldığı “fabrika sistemi” gibi görünüyor.
“İnsan-ötesi” robot fantezisi, üretimin insansı robotlar tarafından yapıldığı değil, insanların robotsu hale getirildiği bir düzene işaret ediyor.
Amerika
Trump’tan zenginler için vergi artışı önerisi

ABD Başkanı Donald Trump, yüksek gelirli Amerikalılar için en üst gelir vergisi oranını yüzde 37’den yüzde 39,6’ya çıkarmayı önerdi. Teklif, mevcut vergi indirimlerinin uzatılması için kaynak arayışının bir parçası olarak Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’a iletildi. Öneri, yıllık geliri belirli eşiklerin üzerindeki şahısları ve evli çiftleri etkileyecek.
ABD Başkanı Donald Trump, 7 Mayıs’ta Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’a yüksek gelirli Amerikalılar için en üst gelir vergisi oranını artırmayı önerdi.
Bloomberg ve The New York Times‘ın haberine göre, Trump yıllık geliri 2,5 milyon dolar veya evli çiftler için 5 milyon doların üzerinde olanlar için oranı yüzde 37’den yüzde 39,6’ya çıkarmayı teklif etti.
Bloomberg‘in aktardığına göre, Trump ayrıca girişim sermayesi ve özel sermaye fonu yöneticilerine uygulanan taşınan kâr vergi indirimlerinin kaldırılması isteğini de yineledi.
Ajansın aktardığına göre, Temsilciler Meclisi Vergi Komisyonu Başkanı Jason Smith’in 9 Mayıs’ta Trump ile görüşmesi ve vergi tasarısının başkanın önceliklerine uygun olacağını bildirmesi bekleniyor.
Öte yandan The New York Times, Trump’ın ilk başkanlık döneminde, 2017 yılında “zenginlere yönelik vergi”nin en üst oranını yüzde 39,6’dan yüzde 37’ye düşürdüğünü belirtti.
Gazete, bu oranın hâlen aynı seviyede olduğunu ancak şu anda yıllık geliri 626 bin 350 doları aşanlar için geçerli olduğunu kaydetti.
Trump’ın önerisinin, vergi indirimlerinin uzatılmasına ilişkin yasa tasarısı görüşmeleri sırasında geldiği kaydedildi.
Bu yasa tasarısının maliyetini karşılamak için yasa koyucular, düşük gelirli Amerikalılara yönelik sağlık sigortası programı Medicaid’in kesilmesi de dahil olmak üzere kaynak bulmaya çalışıyor.
Bloomberg‘e sunulan bağımsız Tax Foundation’ın ön değerlendirmesine göre, zenginlere yönelik yeni vergi oranının on yıl içinde bütçeye 67,3 milyar dolar gelir sağlaması bekleniyor.
ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick, yaptığı açıklamada, zenginlere yönelik vergilerin artırılmasının, Trump’ın otelcilik sektörü çalışanları ve yaşlılar için vergi indirimleri gibi seçim vaatlerini finanse etmek için daha fazla kaynak yaratacak “akıllı” bir adım olduğunu söyledi.
Ancak ajans, kongrede bu konuda farklı görüşler olduğunu yazdı.
Bloomberg, Trump’ın daha önce zenginler için vergi indirimleri vaat ederek seçim kampanyası sırasında birçok zengin bağışçının desteğini aldığını belirtmişti.
ABD Başkanı, 2021 yılında “milyarder vergisine” karşı çıkmış, zenginlerin bu durumda ABD’yi terk edebileceğini savunmuştu.
Ancak bu bahar Semafor, Trump’ın en zengin Amerikalılardan bazıları için vergileri artırmayı değerlendirmeye hazır olduğunu yazdı.
Amerika
Amerika’nın Sesi, Trump yanlısı içeriği yayınlayacak

Amerika’nın Sesi (VOA), ABD Başkanı Donald Trump’ı destekleyen One America News Network (OAN) televizyon kanalının programlarını yayınlamaya başlayacak.
Amerika Birleşik Devletleri’nin kamu yayıncısı Amerika’nın Sesi (VOA), ABD Başkanı Donald Trump’ın politikalarını destekleyen sağcı televizyon kanalı One America News Network (OAN) programlarını yayınlamaya başlayacak.
VOA’nın bağlı olduğu Küresel Medya Ajansı (USAGM) kıdemli danışmanı Kari Lake, OAN’ın VOA’ya haber akışını, içeriğini ve teknik desteğini ücretsiz olarak sağlayacağını belirtti.
Lake, X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Bu, yalnızca uluslararası izleyici kitlesine yayın yapan USAGM haber ajanslarının tek finansman kaynağı olan Amerikalı vergi mükellefi için büyük bir faydadır,” ifadelerini kullandı.
OAN’ın sahibi iş insanı Charles Herring de Washington Post gazetesine yaptığı açıklamada bu bilgiyi doğruladı.
Amerika’nın Sesi radyosu, 83 yıllık tarihinde ilk kez mart ortasında yayınlarına ara vermişti.
Voice of America çalışanları mahkeme kararıyla işlerine dönüyor
Bu durum, Trump’ın VOA’nın yanı sıra Hür Avrupa Radyosu ve Hür Asya Radyosu gibi kuruluşları da bünyesinde barındıran USAGM’nin finansmanını askıya alan bir kararname imzalamasının ardından yaşanmıştı.
Karar sonucunda 1300’den fazla gazeteci süresiz idari izne gönderilmişti.
Daha önce yaklaşık 100 bin kamu çalışanını işten çıkaran iş insanı Elon Musk, Hükümet Verimliliği Dairesi (DOGE) koordinatörü olarak bu radyoların kapatılması çağrısında bulunmuştu.
Musk, Amerika’nın Sesi’ni “artık kimsenin dinlemediğini” iddia etmişti. Radyonun sunucularını “kendi kendine konuşan çılgın sol radikaller” olarak nitelendiren Musk, bu kuruluşların “Amerikalı vergi mükelleflerinin cebinden yılda bir milyar dolar yaktığını” söylemişti.
Amerika’nın Sesi’nin savunmasına uluslararası gazetecilik kuruluşları da katıldı. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü, Trump’ın kararının “dünya genelinde basın özgürlüğünü tehdit ettiğini ve Amerika’nın bilgi akışını destekleme yönündeki 80 yıllık çabalarını boşa çıkardığını” vurguladı.
22 Nisan’da bölge yargıcı Royce Lamberth, Amerika’nın Sesi çalışanlarının görevlerine iade edilmesine ve radyo ile çevrimiçi yayınların yeniden başlamasına hükmetti.
Ancak Trump’ın avukatları bu karara ABD temyiz mahkemesinde itiraz etti. Temyiz mahkemesi 3 Mayıs’ta gazetecilerin eski görevlerine iade edilmesi yönündeki kararı bozdu.
Buna rağmen mahkeme, Trump yönetimini Amerika’nın Sesi’nin “yasal olarak gerekli” yayın seviyesini sağlamakla yükümlü tuttu.
ABD Kongresi ise daha önce bu radyonun faaliyetinin zorunlu olduğuna karar vermiş ve yasama organının onayı olmadan finansmanının kesilmesini yasaklamıştı.
Amerika
ABD’de yargıç, göçmenleri Libya’ya sınır dışı etme planını engelledi

Boston’daki bir ABD yargıcı, Trump yönetiminin göçmenleri Libya’ya sınır dışı etme planını geçici olarak durdurma kararı aldı.
Yargıç, bu kararın, göçmenlerin adil yargılanma hakkını güvence altına alan önceki kararını “açıkça ihlal edeceğini” belirtti.
Karar, iki ABD’li yetkilinin CBS’e, ABD’nin göçmenlere yönelik baskıyı artırma kapsamında yakında göçmenleri Libya’ya sınır dışı etmeye başlayabileceğini söylemesinin ardından geldi.
Sınır dışı etme haberine yanıt olarak, Libya Başbakanı Abdülhamid Dibeybe, X’te yaptığı açıklamada, ülkesinin “hiçbir bahaneyle göçmenlerin sınır dışı edilme noktası olmayı kabul etmeyeceğini” belirtti.
Aynı habere yanıt veren ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, konuyu tartışmayacaklarını söyledi.
CBS’e konuşan ve isminin açıklanmamasını isteyen yetkililer, ABD ordusunun göçmenleri bu hafta içinde Kuzey Afrika ülkesine uçuracağını söyledi.
Bu hamle tartışmalara yol açacak gibi görünüyor. Libya, on yıldan fazla bir süredir çatışmaların içinde ve ABD Dışişleri Bakanlığı, “suç, terör ve iç karışıklık” gibi faktörler nedeniyle Amerikalıların bu ülkeye seyahat etmemelerini tavsiye ediyor.
Göçmenlik avukatları, Trump yönetiminin sınır dışı işlemlerini engellemek için çarşamba günü hızlıca harekete geçti ve Massachusetts’teki bir yargıçtan “acilen” geçici bir engelleme kararı almasını istedi.
Avukatlar mahkemeye sundukları dilekçede, “Birçok güvenilir kaynak, sınıf üyeleriyle birlikte Libya’ya gönderilmek üzere ABD’den hemen kalkacak uçuşların hazırlandığını bildiriyor,” diye yazdı.
Boston’daki ABD Bölge Yargıcı Brian Murphy, çarşamba günü öğleden sonra geç saatlerde, Trump yönetiminin göçmenleri hızlı bir şekilde sınır dışı etme yetkisini kısıtlayan bir karar verdi.
Yargıç Murphy kararında, sınır dışı işlemlerinin, nihai sınır dışı emrine tabi göçmenlerin adil yargılanma hakkını koruyan daha önce verdiği ihtiyati tedbiri “açıkça” ihlal ettiğini belirtti.
Daha önceki karar, yetkililerin göçmenlere kendi dillerinde yazılı bildirimde bulunmalarını ve sınır dışı edilmekten korunmak için itirazda bulunmaları için anlamlı bir fırsat sunmalarını gerektiriyor.
Göçmenleri Libya’ya sınır dışı etme planından haberi olup olmadığı sorulan Başkan Donald Trump, “Bilmiyorum. İç Güvenlik Bakanlığına sormanız gerek,” dedi.
Libya, Trump yönetimi tarafından göçmenlerin sınır dışı edilmesini kabul etmesi istenen birkaç ülkeden biri olduğu düşünülüyor.
Bu hafta Ruanda, ABD ile görüşmelerin “erken aşamada” olduğunu doğrularken, Benin, Angola, Ekvator Ginesi, Eswatini ve Moldova da medya raporlarında adı geçen ülkeler arasında yer aldı.
ABD’nin Libya’ya kaç kişiyi sınır dışı etmeyi umduğu veya göçmenlerin Libya’nın hangi bölgesine gönderileceği belli değil.
Libya’nın batısı Dibeybe’nin başbakanı olduğu BM destekli bir hükümet tarafından yönetilirken, doğu ise askeri lider General Halife Hafter tarafından kontrol ediliyor.
Hafter’in oğlu geçen pazartesi Washington’da ABD’li yetkililerle görüşmüştü, fakat ABD Dışişleri Bakanlığı ve bir Libyalı sözcü, görüşmenin sınır dışı edilmeyle ilgili olmadığını açıkladı.
-
Görüş2 hafta önce
Pahalgam terör saldırısı, Hindistan ve Pakistan yine kavgalı…
-
Görüş1 hafta önce
Hindistan ve Pakistan savaşır mı?
-
Görüş2 hafta önce
ABD, Ukrayna’ya ihanet etti
-
Dünya Basını2 hafta önce
Jeffrey Sachs: ABD’nin Asya’daki askeri üslerini kapatın
-
Dünya Basını2 hafta önce
Bender Abbas patlaması: Sabotaj mı kaza mı?
-
Rusya3 gün önce
Rusya’da havaalanlarında toplu uçuş ertelemeleri
-
Dünya Basını2 hafta önce
The Ekonomist: Afrika’dan Göç Dünyayı Değiştirecek
-
Dünya Basını2 hafta önce
ABD’nin eski Asya çarı Kurt Campbell: Çin’le hesapsız bir çatışmaya girmekten kaçınılmalı