Bizi Takip Edin

Amerika

Trumpizmin iktisadi aklı – 3: Amerikan sanayisi ve Elon Musk’ın robotsu insanları

Yayınlanma

“Doların hakim ‘güvenli’ para birimi olarak rolünü sürdürmesi, ABD ekonomisinin, iktisatçı Dani Rodrik’in küresel entegrasyon ve milli egemenlik arasındaki içsel çelişki olarak nitelendirdiği duruma uyum sağlamasını gerektiriyor. Rodrik, daha fazla küresel entegrasyonu tercih eden ülkelerin yerel ekonomileri üzerindeki kontrollerinden vazgeçmeleri gerektiğini, buna karşın yerel kontrolü elinde tutmayı tercih eden ülkelerin ise ekonomilerinin ticarete ve sermaye akışına ne ölçüde açık olduğunu sınırlamaları gerektiğini belirtiyor.

(…)

Çünkü her ülkede iç ve dış ekonomik dengesizlikler her zaman uyumlu olmak zorunda. Bazı ülkeler dış dengesizliklerini kontrol altına alarak elverişli iç koşulları korumak için sermaye ve ticaret akışlarını kısıtladıklarında, ticaret ve sermaye hesapları üzerinde daha az kontrol sahibi olan ticaret ortaklarına kendi iç dengesizliklerini empoze edebilirler. İngiliz ekonomist Joan Robinson bu ticaret politikalarını ‘komşumu dilendirme’ olarak adlandırmış ve sonuçta küresel ticaret çatışmalarında artışa yol açacağını söylemiştir.

(…)

Doların küresel ticaret ve finanstaki hakimiyetinin uzun zamandır Amerikan ekonomisi için net bir fayda sağladığı varsayılıyordu, ama bu varsayım giderek daha fazla sorgulanıyor. Wall Street’e ve küresel taşınabilir sermaye sahiplerine fayda sağlarken, bu faydaların Amerikalı üreticiler ve çiftçiler için bir maliyeti var.

Bazı ülkelerin dış dengesizliklerini aktif bir şekilde yönetirken diğerlerinin yönetmediği bir dünyada, ABD dolarının birincil güvenli para birimi olarak oynadığı rol, Amerika’yı küresel ekonomik çarpıklıkların başlıca sorumlusu haline getirdi. Bu dengesizliklerin giderilmesi, küresel ticaret ve sermaye akışını düzenleyen kuralların temelden yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor.”

Bu satırlar, Financial Times’ta Michael Pettis imzasıyla yayınlandı. Pettis, ünlü Amerikan düşünce kuruluşu Carnegie’de uzman olarak görev yapıyor. Bu denli uzun bir alıntıyla giriş yapmamın nedeni, ilk iki bölümde Stephen Miran ve Scott Bessent’te cisimleşen fikirlerin, “ana akımda” bile zannedildiğinden çok daha yaygın bir şekilde tartışıldığına vurgu yapmak. Zaten yazının başlığının da anlattığı gibi, Pettis’e göre, “ABD küresel dolar olmadan daha iyi durumda olacaktır.”

Danışman Miran ve Bakan Bessent, buna küresel ticaretin/ekonominin yeniden dengelenmesi adını veriyor. Daha önce benzer örnekler görmüş müydük?

Bazı iktisatçılar gördüğümüzü düşünüyor ve Richard Nixon-Ronald Reagan dönemlerindeki büyük dönüşüme işaret ediyorlar. Örneğin Yanis Varoufakis, “Kurtuluş Günü” tariflerinin ertesinde Unherd’de yazdığı bir makalede, 1971’de Nixon’ın Hazine Bakanı olarak görev yapan John Connaly’nin sözlerini alıntılıyor. Başkanı “Nixon şokuna” ikna etmek için Connaly, “Benim felsefem, Sayın Başkan, tüm yabancıların bizi mahvetmek için orada beklediği ve bizim işimizin de önce onları mahvetmek olduğudur,” diyor ve amacının “dünya ekonomisinin kontrollü bir şekilde çözülmesini” [disintegration] tetiklemek olduğunun altını çiziyordu.

Varoufakis, Nixon şokunun, özellikle Avrupalılar için Trump şokundan çok daha ağır olduğunu ve uzun erimli sonuçları açısından düşünüldüğünde hedeflerine çok daha eksiksiz ulaştığını düşünüyor. Bu sonuç şuydu: Amerikan hegemonyasını sürdürmek ve genişletmek için ABD’nin ticaret ve bütçe açıklarını büyütmek.

Bu noktada, milli güvenlik siyaseti ile ekonomi arasındaki bağın “neoliberal” dönemde bile sıkı sıkıya bağlı olduğunu yazdığımızı hatırlatıyorum. Nitekim yine Varoufakis, Nixon’ın danışmanlarından birinin, Connaly’yi “şok”a ikna eden kötü şöhretli Paul Volcker’in sözlerini de aktarıyor:

“Piyasaya tarafsız bir hakem olarak bakmak caziptir. Fakat istikrarlı bir uluslararası sistemin gereklilikleri ile milli politikalar için hareket özgürlüğünü muhafaza etme arzusu arasında denge kuran ABD de dahil olmak üzere bir dizi ülke ikincisini tercih etti.”

Batı Avrupa ve Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yarattıkları “iktisadi mucizeler”in üstüne bir bardak soğuk su içmelerinin zamanı gelmişti. Dünya ekonomisindeki “kontrollü bir şekilde çözülmesi”, ABD için meşru hedefti.

Fed Başkanlığı makamına geçen kötü şöhretli Volcker, tarihe “Volcker şoku” olarak geçecek bir hamleyle, sabit kur rejimini dağıtıyor ve faizleri tek seferde gökyüzüne fırlatıyordu.

***

“Dolayısıyla Trump,” diyor Varoufakis, “yıkıcı bir darbe yoluyla dünya ekonomisinin kontrollü bir şekilde parçalanmasını isteyen ilk Başkan değildir.”

Yunanistan’ın eski maliye bakanı önemli bir gözlemde bulunuyor: ABD hegemonyasını yenilemek ve uzatmak için ABD’nin müttefiklerine kasıtlı olarak zarar vermek; uzun vadede ABD’deki sermaye birikimini güçlendirmek için Wall Street’e kısa vadeli zarar vermeye hazır olmak… Bunlarla da ilk kez karşılaşmıyorduk. Nixon bunu yapmıştı; ondan önce Başkan Hoover’ın Hazine Bakanı Andrew Mellon bunu yapmıştı. “Sıçramak için geri çekilmek” sermaye birikimini garanti altına almanın yollarından biriyidi.

Demek oluyor ki Trump ve ekibi, Nixon şoku ile başlayan ve sonrasında Carter ve Reagen yönetimleri ile garanti altına alınan Amerikan hegemonyasını bir kez daha kurtarmanın yollarını arıyor. Yine hedefte doların devalüasyonu, Wall Street’e küçük bir çelme ve “yabancı kapitalistlerin” bedel ödemesini talep etme var.

Peki başarılı olursa bu dünya neye benzeyecek? Varoufakis’in bir cevabı var, uzun bir alıntı da olsa okumaya değer:

“Belki bunu söylemek için henüz çok erken ama neoliberalizm, Peter Thiel gibi neoreaksiyonerlerin teknofeodal inancı tarafından şimdiden tartışmaya açılmıştır. Bulut sermayesi finansal sermayenin yerini alıyor ve piyasanın ilahi rolünün yerine insan-ötesi [transhuman] durumunun (bulut sermayesi, yapay zeka ve biyolojik bireyin birleşmesi) kutsal kasesini koyuyor. Finansallaşma da yakında benzer bir baskı altında kalacak. Yapay zeka geliştikçe, Wall Street, Elon Musk’ın X’i bir “her şey uygulaması” haline getirme hırsında görüldüğü gibi, bulut sermayesi ve finansın birleşmesine direnmeye devam edemeyecektir. Bu tür gelişmeler, internetin faks makinelerine yaptığını ödemelere yapacak ve Federal Rezerv’in gelecekteki herhangi bir rolü de dahil olmak üzere finansal istikrar için ciddi yansımaları olacaktır. Ve Küresel Köy hayali yerine, Duvarlarla Çevrili Ulus’a sahip olacağız. Bununla birlikte, küreselleşmenin gerilemesi otarşinin mümkün olduğu anlamına gelmiyor. Trump Şoku bizi ikiye bölünmüş bir gezegene doğru itiyor; bu gezegenin bir kısmı Trump Planına boyun eğen vasal ülkelerden, diğer kısmı ise BRICS deneyinin kendi seyrinde devam etmesine izin verilen ülkelerden oluşuyor.”

***

Varoufakis’in çizdiği tablo iyimser mi, kötümser mi pek anlaşılmıyor. Ama doların değerine odaklanan bir “yeniden dengeleme”nin sorunları, Trump’ın uyguladığı her tarifede (ve tarifeleri geri alışında!) su yüzüne çıkıyor.

Beyaz Saray, tarifeleri üretimi ABD’ye geri getirmek için (reshoring) yaptığını söylüyor. Peki bu araç, yeniden dengeleme amacına hizmet ediyor mu? Cevap büyük ihtimalle hayır.

Örneğin, imalatın temel ara girdileri olan alüminyum ve çeliğe yönelik gümrük vergilerinin ABD ekonomisini daha fazla imalat yönünde yeniden dengelemesi olası görünmüyor.

Şirketlerin tarife maliyetlerinin bir kısmını absorbe etmesi ve geri kalanını tüketicilere yansıtması bekleniyor. Bazı tahminlere göre, sadece otomobil tarifelerinin ek maliyeti araç başına 5.000 ila 10.000 dolarlık bir fiyat artışı anlamına gelebilir. Eski Hazine Bakanı Larry Summers, tarifelerin genel net etkisinin dört kişilik bir aileye yaklaşık 300.000 dolara mal olacağını hesaplıyor.

Üstelik kesinliğin olmayışı, bir uygulanıp bir duraklatılan tarifelerin ekonomiye etkisinin görülmemesi, ayrıca bütün bu “reshoring” hedefinin uygun bir devlet teşvik stratejisi ile birleştirilmemesi Amerikan ekonomisini resesyona doğru götürüyor. Örneğin “Kurtuluş Günü” tarifeleri ile birlikte, Trump ve DOGE Amerikan imalat sektörünü on yıllardır destekleyen İmalat Genişletme Ortaklığı (MEP) programını sonlandırdı. MEP, 1980’lerde ABD’nin Japonya ile ticaret savaşının doruk noktasında Kongre tarafından, küçük Amerikan üreticilerine tavsiyelerde bulunmak üzere kurulmuştu.

MEP 50 eyaletin tamamında fırın, yazıcı, tortilla ve köpek maması üreticileri de dahil olmak üzere binlerce işletmeye vergi mükellefleri tarafından sübvanse edilen danışmanlık hizmeti veriyordu.

Dahası sadece finansal piyasalarda değil, “reel” ekonomide de bu sarsıntı hissediliyor. Mart ayında satın alma yöneticileri endeksi (PMI) 50’nin altındaydı (49). Washington Post’un aktardığına göre imalat ticaret grupları, iptal edilen siparişler ve yavaşlayan büyüme konusunda endişe duyan üyelerinden gelen telefonlarla dolup taştıklarını söylüyor.

İmalat sektöründeki grupların neredeyse hepsi temel malzeme veya makinelerde daha yüksek maliyetlerle karşı karşıya kaldıklarını ve birkaçı tarifeyle ilgili belirsizlik nedeniyle talebin zaten “kuruduğunu” gördüklerini söylüyor.

ABD ekonomisinde imalatın payının da, fabrikalarda çalışan Amerikan işçilerinin oranının da dibe vurduğu bir gerçek. Bununla birlikte, bu gerçek kimi başka gerçeklerin de üzerini örtüyor: İmalatta çalışan işçi sayısı yerinde saysa da, imalat çıktısı artmaya devam ediyor; yani verimlilik artıyor. Otomasyondaki gelişmeler, sermaye birikiminin genel yasaları ile paralel ilerliyor.

Dahası, “yeniden sanayileşme” boyutlarında olmasa da, 2008 krizinden sonra kısmi bir imalat canlanması yaşandığını istatistiklerden takip edebiliyoruz: 1990’dan 2010’a kadar geçen 20 yılda imalat sektörünün istihdamdaki payı yüzde 16’dan yüzde 9’a düşmüştü. Fakat 1953’ten beri süregelen bu istikrarlı düşüş 2010 yılından itibaren hayli yavaşladı.

2010’dan bu yana geçen 15 yılda imalatın toplam istihdamdaki payı sadece bir puan düşerek yüzde 9’dan yüzde 8’e geriledi. Bunun nedeni, Covid yılları hariç, ABD’deki imalat işlerinin sayısının 2010’dan 2022’ye kadar artmış olması.

Örneğin Dan McLaughlin gibi bazı yazarlar, imalatın Orta Batı’dan bölgesel olarak kaydığını ve aslında yurtdışına gitmeyip Güney’e göç ettiğine; fabrikaların bugün daha az işçiyle daha fazla üretim yapabileceği anlamına gelen otomasyondaki büyük gelişmelere işaret ediyor.

McLaughlin şöyle yazıyor:

“Tıpkı fabrika işlerinden nefret eden önceki nesillerin çiftçiliği romantikleştirmesi gibi, imalat işini romantikleştirme eğilimi var. Kapanan fabrikaların gerçek insani maliyetini kabul edebiliriz ve yine de her imalat işinin alternatiflerine kıyasla eşit derecede cazip olmadığını fark edebiliriz: birçok mavi yakalı erkek muhtemelen bir tekstil fabrikasında çalışmaktansa bir Amazon teslimat kamyonu sürmeyi veya bir şantiyede çalışmayı tercih eder. Ayrıca, iktisadi popülistler imalat işleri ile imalat kapasitesini karıştırma eğilimindeler. Artık bir şeyler üretemiyorsak bunun ulusal güvenliğimiz için tehlikeli olduğunu söylüyorlar.”

Üstelik nispeten az sayıda Amerikalı aslında bir fabrikada çalışmak istiyor. Financial Times’a göre son kamuoyu yoklamaları, Amerikalıların %80’inin daha fazla imalat işi ile ülkenin daha iyi durumda olacağını düşündüğünü, fakat yalnızca %25’inin kişisel olarak bu tür işlerde daha iyi durumda olacağını düşündüğünü gösteriyor.

Trumpizmin iktisadi aklı – 2: Scott Bessent, Amerikan rüyası ve özel güzeldir

***

Öte yandan gümrük tarifeleri, özel üretim hizmetleri alıcılarını, ürünlerini oluşturmak için Amerikalı tedarikçilere yönelmek de dahil olmak üzere tedarik zincirlerini hızla yeniden düzenlemeye itiyor.

“KOBİ” stratejisi burada kritik bir hal alıyor. ABD’nin küçük ve orta ölçekli üreticileri de bu dönemden faydalanmak ve müşteri tabanlarını hem burada hem de yurt dışında büyütmek istiyor.

ABD, özellikle CNC işleme ve enjeksiyon kalıplamadan sac-metal imalatına, 3D baskıya ve daha fazlasına kadar her konuda uzmanlaşmış 500.000’den fazla KOBİ’ye ev sahipliği yapıyor.

Son birkaç yıldır alıcılar, COVID-19’un tetiklediği, Altyapı Yatırım ve İstihdam Yasası, CHIPS ve Bilim Yasası gibi federal mevzuat ve şimdi de küresel ticaret ortamı tarafından desteklenen yeniden tedarik çabalarını hızlandırdı.

Özel üretim için “dijital pazar yeri” olarak hizmet veren Xometry, Zogby Strategies ile üç ayda bir gerçekleştirdiği “Amerikan Üretiminin Yeniden Dirilişi” anketleri aracılığıyla iki yıldan uzun bir süredir yeniden üretim trendini takip ediyor.

Verilere göre birinci çeyrekte, imalat sektöründeki CEO’ların neredeyse yarısı (%42) tesisleri başarılı bir şekilde yeniden “reshore” ettiklerini söylerken, %19’u da tarifelerin bir sonucu olarak bunu yapmayı planladıklarını belirtiyor.

Tam bu noktada, “Silikon Vadisileşme” eğiliminin tüm ekonomiyi ahtapot gibi sarmaya başladığı görülüyor: İmalat CEO’larının %70’i, planlama ve operasyonlarda verimlilik elde etmek için yapay zeka gibi gelişmekte olan teknolojileri benimsiyor ve bunu otomasyon yakından takip ediyor.

Yapay zekaya yatırım yapan bu şirketlerin çoğu önemli bir yatırım getirisi elde etti ve neredeyse üçte ikisi (%63) yapay zeka ve diğer teknolojilerin operasyonları için “dönüşümsel” olacağına inanıyor.

Teknolojiye ek olarak, Amerika’nın endüstriyel çekirdeği daha yüksek teknolojili hale geldikçe imalat CEO’ları da “yeteneklere” yatırım yapıyor.

Öte yandan Ulusal Bağımsız İşletmeler Federasyonu (NFIB) tarafından yapılan bir anket, mart ayında, Trump’ın gümrük tarifesi ilan ettiği “Kurtuluş Günü”nden önce bile, küçük işletmelerin iyimserliğinin 2020’den bu yana en keskin düşüşünü yaşadığını ortaya koyuyor; elbette Cumhuriyetçilerin Demokratlardan daha iyimser olduğunu not etmek koşuluyla.

Varoufakis’in “teknofeodaller” dediği yeni teknoloji simsarları, yapay zeka, otomasyon ve dijitalleşme ile ekonomiyi dönüştürmek için Trump yönetimini bir alet olarak kullanıyor.

***

“Başkan Trump onlarca yılını verimli ve başarılı şirketler kurarak geçirmiş başarılı bir iş adamıdır. Gerçek patronun Amerikalı vergi mükellefleri olduğunu biliyor ve tüm hükümet çalışanlarından Amerikan halkının hak ettiği yüksek düzeyde özveri ve mükemmellik talep etmeye devam edecek.”

Beyaz Saray sözcüsü Anna Kelly böyle diyor. Aynı Trump, ABD CEO’su olarak, federal devletteki personel kıyımı için, “herkesin yeri doldurulabilir” diyor.

Trump’ın en büyük destekçisi milyarder Musk, “Haftada 40 saatlik çalışmayla dünyayı değiştiremezsiniz,” diyor. “Size ne kadar lazım?” diye sorulduğunda tereddüt etmiyor: “Kişiye göre değişir, ama yaklaşık 80 [saat] sürekli, zaman zaman 100’ün üzerine çıkar. Ağrı seviyesi 80’in üzerinde katlanarak artar.”

Haftada 7 gün çalışsanız, günde 14 saate tekabül ediyor. Musk ve Trump’ın “üretimin ABD’ye taşınması” derken kastettiği, 19. yüzyılda İngiliz işçilerinin ölümüne çalıştırıldığı “fabrika sistemi” gibi görünüyor.

“İnsan-ötesi” robot fantezisi, üretimin insansı robotlar tarafından yapıldığı değil, insanların robotsu hale getirildiği bir düzene işaret ediyor.

Amerika

Amerikan borsaları uçuşa geçti

Yayınlanma

Amerikan borsaları, son 3 aydaki kayıplarını büyük oranda telafi ederek büyük bir ralliye başladı.

S&P 500 dün yeni bir rekorun kıyısına gelerek, Donald Trump’ın nisan ayında açıkladığı “Kurtuluş Günü” gümrük vergilerinin ardından yaşanan trilyonlarca dolarlık çöküşten muazzam bir geri dönüş yaptı.

ABD’nin ekonomi politikası ve jeopolitik durumuyla ilgili belirsizliğin devam etmesine rağmen, S&P 500, nisan ayında yaklaşık %20 değer kaybetmeden önce, şubat ayında kaydettiği rekor seviyeye %0,1’den az bir farkla kapattı.

Endeks, o günden bu yana inişli çıkışlı bir seyir izleyerek toparlanmaya başladı ve dün gün içi işlemlerde kısa süreliğine rekorunu aştı.

Salı günü, teknoloji ağırlıklı Nasdaq 100, genel piyasayı geride bırakarak tüm zamanların en yüksek kapanışını kaydetti. Bu, Trump’ın İsrail ve İran’ın ateşkes üzerinde anlaştığını açıklamasının ardından geldi ve yatırımcıların olası bir petrol kriziyle ilgili endişelerini hafifletti.

Çözülmemiş jeopolitik çatışmalar ve Trump’ın hâlâ devam eden gümrük vergisi politikaları arasında, Capital Wealth Planning’in portföy yöneticisi Kevin Simpson, CNBC’ye “geri dönüşün büyüklüğüne şaşırdığını” söyledi.

Trump, nisan ayında tehdit ettiği en sert gümrük vergilerinin bir kısmını geri aldı ve o zamandan beri ABD’nin başka ülkelerle yaptığı ticaret anlaşmaları piyasaları memnun ediyor.

Simpson, yatırımcıların “mega cap teknoloji ve yapay zeka coşkusunun hakim olduğu bir piyasada düşüşleri satın almaya istekli” göründüğünü söyledi.

Nvidia, Çin’in DeepSeek’in ABD’li girişimlerden daha maliyet etkin olabileceği endişelerini hafifleten beklentilerin üzerinde kazançlarla bu hafta rekor seviyeye ulaştı.

Palantir, S&P 500 ve Nasdaq 100’de yıl başından bu yana en fazla değer kazanan şirket oldu. Wired’ın haberine göre, veri şirketi giderek yüksek ücretli devlet ihalelerine giriyor ve kısa süre önce Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) için bir “gözetim” platformu geliştirmek üzere 30 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı.

Wells Fargo stratejisti, iki faiz indirimi, “Büyük Harika Yasa”nın kurumlar vergisi indirimleri ve deregülasyonun nihayetinde şirket kazançlarını artıracağını ve piyasaları daha da yukarı taşıyacağını öngörüyor. 

Fakat bu arada daha fazla dalgalanma da bekleniyor.

Okumaya Devam Et

Amerika

ABD’den İran’a ‘teklif’: Uranyum zenginleştirmeden vazgeç, 30 milyar doları al

Yayınlanma

Trump yönetimi, nükleer silah elde etmesini engellemek amacıyla İran’a uranyum zenginleştirmeyi durdurması karşılığında 30 milyar dolarlık bir teklif sunmayı değerlendiriyor. CNN’in haberine göre, barışçıl nükleer program için kullanılacak bu fonun ABD yerine Arap ülkeleri tarafından sağlanması ve Washington’un müzakerelere liderlik etmesi planlanıyor.

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, Tahran ile müzakerelere geri dönme çabaları kapsamında, İran’a barışçıl nükleer programını geliştirmesi için 30 milyar dolara kadar finansal erişim sağlama olasılığını tartıştığı bildirildi.

CNN‘in konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre, bu teklifin karşılığında Tahran’ın uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurması talep ediliyor ve bu maddenin “müzakereye açık olmadığı” vurgulanıyor.

Plana göre, paranın ABD tarafından değil, Arap ülkeleri tarafından sağlanması öngörülüyor. Bir yönetim yetkilisi, “ABD bu müzakerelere liderlik etmeye hazır. Birilerinin nükleer programın uygulanması için ödeme yapması gerekecek, ancak biz böyle bir taahhüt altına girmeyeceğiz,” dedi.

AB, İran’ın ABD saldırılarından önce Fordo’dan uranyum stoklarını çıkardığına inanıyor

Masadaki diğer teklifler

Amerikalı yetkililer, masada başka tekliflerin de olduğunu belirtti. Bu teklifler arasında İran’a yönelik bazı yaptırımların potansiyel olarak kaldırılması ve Tahran’ın yabancı bankalardaki 6 milyar dolarlık dondurulan varlıklarına erişim hakkı tanınması yer alıyor.

Bir diğer fikir ise ABD’nin Basra Körfezi’ndeki müttefiklerinin, ABD saldırılarında hasar gören Fordo nükleer tesisinin yerine, yine uranyum zenginleştirme kabiliyeti olmayacak şekilde yeni bir altyapı inşa etmesinin maliyetini karşılaması.

Washington’dan ‘kapsamlı barış’ hamlesi

Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, CNBC‘ye yaptığı açıklamada ABD’nin “kapsamlı bir barış anlaşması” yapmayı hedeflediğini söyledi.

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, tüm tekliflerin İran’ın nükleer silah elde etmesini engellemeye yönelik olduğu vurgulandı.

Beyaz Saray, son iki haftada yaşanan olayların, yani İsrail ile karşılıklı saldırılar ve ABD’nin İran’ın nükleer merkezlerine yönelik saldırısının ardından Tahran’ın Washington’un şartlarını kabul edeceğini umuyor.

Uzmanlar şüpheli: Teklif ters tepebilir

CNN‘in aktardığına göre, İran uzmanları ise tam tersine, yaşananların ülke yönetimini nükleer silaha sahip olmaları gerektiği konusunda daha da ikna edeceğini düşünüyor.

Bu hafta başında İran parlamentosu, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile işbirliğinin askıya alınmasını onaylamıştı. İran yönetimi, 22 Haziran gecesi gerçekleşen ABD saldırısından önce de ajans yetkililerinin tesislerine erişimini önemli ölçüde kısıtlamıştı.

UAEA’nın mayıs ortası verilerine göre, İran’ın elinde yaklaşık 409 kilogram yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum bulunuyordu.

Bloomberg, bu miktarın teorik olarak on adet nükleer savaş başlığı üretmek için yeterli olduğunu yazmıştı. Ajansın Genel Direktörü Rafael Grossi, bu maddenin yerinin bilinmediğini bildirdi.

Tahran, saldırıya uğrayan tesislerdeki uranyum stoklarını önceden taşıdığını iddia ederken, UAEA ise stokların önemli bir kısmının saldırıdan kurtulmuş olabileceğini değerlendiriyor.

Okumaya Devam Et

Amerika

ABD’nin borç yükü uzun vadeli tahvillerden kaçışa neden oluyor

Yayınlanma

Yatırımcılar, ABD’nin artan borç yükünün dünyanın en önemli pazarlarından birinin cazibesini gölgelemesi nedeniyle, uzun vadeli ABD tahvil fonlarından kaçıyor.

EPFR verilerine dayanan Financial Times (FT) hesaplamalarına göre, devlet ve şirket borçlarını kapsayan uzun vadeli ABD tahvil fonlarından ikinci çeyrekteki net çıkışlar şu ana kadar yaklaşık 11 milyar dolara ulaştı.

İkinci çeyrekteki bu çıkış, 2020’nin başındaki şiddetli piyasa türbülansından bu yana en ağır çıkış olarak kayıtlara geçecek ve önceki 12 çeyrekteki ortalama 20 milyar dolarlık girişlerin ardından güçlü bir değişim işaret ediyor.

Kurumsal yatırımcılar tarafından yaygın olarak kullanılan uzun vadeli tahvil fonlarından yapılan itfa işlemleri, Amerika’nın borç geleceğine ilişkin endişelerin arttığı bir dönemde gerçekleşiyor. Fon akışları, devasa ABD tahvil piyasasının sadece küçük bir bölümünü yansıtıyor, fakat yatırımcı duyarlılığının bir göstergesi niteliğinde.

Tahvil odaklı yatırım şirketi DoubleLine’dan Bill Campbell, fon akışlarına atıfta bulunarak, “Bu, çok daha büyük bir sorunun belirtisi. Yurt içinde ve yabancı yatırımcı topluluğu arasında, Hazine tahvillerinin uzun vadeli kısmına sahip olma konusunda büyük endişe var,” dedi.

Kongrede görüşülmekte olan Başkan Donald Trump’ın “büyük ve harika” vergi tasarısının, bağımsız analistlere göre önümüzdeki on yıl içinde ABD’nin borç tutarına trilyonlarca dolar ekleyeceği ve bu durumun Hazineyi büyük miktarda tahvil satmaya zorlayacağı tahmin ediliyor.

Beyaz Saray ise gümrük vergileri ve daha yüksek büyümenin borç yükünü azaltacağını savunuyor.

Aynı zamanda, piyasa katılımcıları, tahvil yatırımcıları için en büyük belalardan biri olan enflasyonu körüklemek için yönetimin başlıca ticaret ortaklarına uygulayacağı gümrük vergilerine hazırlık yapıyor.

Goldman Sachs’ın baş kredi stratejisti Lotfi Karoui, bu çıkışın “mali sürdürülebilirliğin uzun vadeli görünümüne ilişkin endişeleri yansıttığını” söyledi.

Varlık yönetimi şirketi PGIM’in küresel tahvil başkanı Robert Tipp, Fed’in %2’lik enflasyon hedefine atıfta bulunarak, “Enflasyonun hâlâ hedefin üzerinde olduğu ve gözle görülür bir şekilde devlet arzının yüksek olduğu, dalgalı bir ortam var. Bu durum, getiri eğrisinin uzun vadeli kısmında tedirginlik ve genel bir huzursuzluk yaratıyor,” dedi.

Uzun vadeli tahviller enflasyona özellikle duyarlıdır, çünkü fiyatlardaki yüksek büyüme, uzun vadede ödenen sabit faiz ödemelerinin değerini eritir.

Bloomberg’in geniş endeksine göre, bu tedirginlik, uzun vadeli ABD tahvillerinin fiyat performansına da yansıdı. Bu tahviller, Trump’ın nisan ayında yaptığı gümrük vergisi açıklamalarının piyasaları sarsmasının ardından, bu çeyrekte yaklaşık %1 değer kaybetti.

Buna karşılık, EPFR rakamlarına göre, yakın vadede vadesi dolacak ABD tahvillerini elinde bulunduran fonlara para akışı devam etti ve bu çeyrekte kısa vadeli stratejilere 39 milyar dolardan fazla para akışı oldu.

Fed’in bu yıl şimdiye kadar kısa vadeli faizleri yüksek seviyelerde tutması nedeniyle, bu fonlar cazip getiriler sağlıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English