Bizi Takip Edin

AVRUPA

Ursula von der Leyen: Sınır dışı edilen göçmenlerin sayısı artacak

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, göç konusuna odaklanacak AB liderler zirvesi öncesinde, birliğin İtalya-Arnavutluk göçmen geri kabul anlaşmasından “dersler çıkarabileceğini” söyledi.

Perşembe ve cuma günü Brüksel’de yapılacak toplantı öncesinde üye ülkelere bir mektup gönderen Leyen, Avrupa Komisyonu’nun göçmenlerin sınır dışı edilmesini artıracak yeni bir mevzuat önerisi sunacağını söyledi.

Üye ülkelere gönderdiği mektupta, AB ülkelerinden düzensiz göçmenlerin geri dönüş oranının şu anda sadece %20 civarında olduğunu söyledi.

Yani bir AB üye ülkesini terk etmesi emredilen kişilerin büyük çoğunluğu bunu yapmıyor. Leyen bunların birçoğunun yerinde kaldığını ya da blok içinde başka bir ülkeye gittiğini söyledi.

Başkan, “bir ülkede haklarında iade kararı olan göçmenlerin başka bir ülkeye geri dönmekten kaçınmak için sistemdeki çatlaklardan yararlanamamalarını” sağlamak için üye devletlerin diğer AB ülkeleri tarafından alınan kararları tanımaları gerektiğini yazdı.

AB’den “göçle mücadele” manzaraları

AB liderler zirvesinin. gündemi “göçle mücadele”

İki gün sürece AB liderler zirvesinde en hassas konulardan ikisi, düzensiz göçmenlerin sınır dışı edilmesindeki artış ve AB iltica ve göç anlaşmasının halihazırda kabul edilmiş olan revizyonunun planlanandan daha önce uygulanıp uygulanmayacağı sorusu.

AB diplomatları, bugün gece geç saatlere kadar sürmesi beklenen zirvede önemli bir anlaşmaya varılabileceğinden şüphe duyuyor. Yine de bazıları görüşmelerin aralık ayında yapılacak bir sonraki zirvede bir anlaşmaya varılmasının yolunu açabileceğini umuyor.

Almanya, Fransa ve İspanya gibi üye devletler, AB’nin göç ve iltica anlaşmasının en azından bazı bölümlerinin uygulanmasını hızlandırmak istiyor. Pakt, diğer hususların yanı sıra, sığınma başvurularının işleme konulması ve üye devletler arasında yük paylaşımına ilişkin kapsamlı yasal reformlar içeriyor.

Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel tarafından hazırlanan ve Euractiv tarafından görülen 16 Ekim Çarşamba günkü Avrupa Konseyi sonuçlarına ilişkin son uzlaşma taslağında pakttan açıkça bahsedilmiyor. Fakat belgede “kabul edilen AB mevzuatının uygulanmasının önemi” vurgulanarak pakta dolaylı bir atıf var.

Bir diplomat, liderlerin erken uygulama konusunda anlaşıp anlaşmamaları gerektiği konusunda tartışmaktan kaçınmaları halinde perşembe günkü göç görüşmelerinin uzun vadede daha verimli olacağını savundu.

Bir başka diplomat ise Michel’in son sonuç taslağında yer alsa da almasa da liderlerin bu konuyu tartışacaklarını söyledi.

Meloni: AB göç politikası İtalya-Arnavutluk anlaşmasına dayanmalı

“Arnavutluk modeli” AB’nin odağında

Leyen’in yorumları, İtalya’nın Akdeniz’de kurtarılan göçmenlerin bir kısmının işlemlerinin yapılması için Arnavutluk’a gönderilmesini öngören ve uzun süredir beklenen programını başlattığı sırada geldi.

Bu haftanın başlarında Bangladeş ve Mısır kökenli 16 erkek, Sicilya açıklarındaki göçmenlerin yoğun olarak bulunduğu Lampedusa’dan, sığınma taleplerinin inceleneceği Arnavutluk kıyılarında özel olarak inşa edilmiş iki merkezden birine nakledildi.

Yaklaşık 650 milyon avroya mal olan ve geçtiğimiz ilkbaharda açılması planlanan ama uzun gecikmelerle karşılaşan merkezlerin masrafları İtalyan hükümeti tarafından karşılandı ve İtalyan yasalarına göre işletilecekler.

Polonya’da PiS, AB göç anlaşması için referandum istiyor

Meloni, Tiran ile göçmen anlaşmasını savundu: Avrupa ruhunu mükemmel bir şekilde yansıtıyor

Salı günü milletvekillerine hitap eden Giorgia Meloni, planın “Avrupa ruhunu mükemmel bir şekilde yansıtan” “yeni, cesur ve benzeri görülmemiş bir yol” olduğunu savundu.

Arnavutluk anlaşmasının uygulanması ve sonuçları, söylemlerini ve göç konusundaki yaklaşımlarını sertleştirerek yanıt vermeye çalışan birçok AB üyesi ülke tarafından yakından izlenecek.

Son zamanlarda Almanya kara sınırı kontrollerini yeniden uygulamaya koydu, Fransız hükümeti göç mevzuatını sıkılaştırmayı inceleyeceğini söyledi ve Polonya sınırı geçen kişilerin sığınma hakkını geçici olarak askıya alma planını açıkladı.

Polonya Başbakanı Donald Tusk ise, tartışmalı hamlenin Belarus’un çok sayıda göçmeni ülkeye sokarak Polonya’nın “istikrarını bozmasını” engellemeyi amaçladığını söyledi.

Geçtiğimiz ay 15 üye ülke, Avusturya ve Hollanda’nın sınır dışı sisteminin “verimliliğini” artırmaya yönelik bir önerisini imzaladı.

Almanya AB göç anlaşması üzerindeki engelini kaldıracak

Borrell: Orta Doğu’daki savaşın göç üzerindeki etkisi liderlerin gündeminde

AB’nin diplomasi şefi Josep Borrell, Orta Doğu’daki çatışmanın Avrupa’ya getirebileceği “şok dalgası” nedeniyle bugünkü zirvede liderler arasında göçün “sıcak bir konu” olacağını söyledi.

Borrell, “Yüz binlerce insanın evlerini terk ettiğini ve belki de yıkıldıkları için artık geri dönecek evleri olmadığını düşünün. Dolayısıyla üye devletlerin bu konuda endişeli oldukları açık. Bakalım Komisyon’dan yeni düzenlemeler talep edecekler mi?” diye sordu.

Konsey zirvesi öncesinde İtalya, Danimarka ve Hollanda; Avusturya, Kıbrıs, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Macaristan, Malta, Slovakya liderleri ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile göç konusunu görüşmek üzere bir ön toplantı düzenledi.

Görüşme Europa binasında İtalyan delegasyonunun odasında gerçekleşti. İtalyan hükümetinden yapılan açıklamada Başbakan Giorgia Meloni’nin Roma ve Tiran arasında göçün yönetilmesine ilişkin anlaşmayı sunduğu belirtildi.

Meloni’nin ofisinden yapılan açıklamada, “yeni Göç ve İltica Paktı kurallarının uygulanması ışığında güvenli üçüncü ülke konsepti, UNHCR ve IOM ile göç yolları boyunca destekli gönüllü geri dönüşler ve ‘geri dönüş merkezleri’ konusunda işbirliği üzerinde duruldu,” denildi ve liderlerin bir sonraki Avrupa Konseyi toplantısı öncesinde tekrar bir araya gelme konusunda mutabık kaldıkları belirtildi.

Frontex: AB’ye yasadışı göç yüzde 36 azaldı

Hollanda Başbakanı Schoof göç konusunda ‘farklı bir atmosfer’ görüyor

Hollanda Başbakanı Dick Schoof, Avrupa Konseyi toplantısında göç konusunda somut bir anlaşmaya varılmasını beklemediğini söyledi fakat göç tartışmalarında “Avrupa’da farklı bir atmosfer” olduğunu kaydetti.

Schoof, Avrupa Komisyonu’nun İtalya’nın Arnavutluk’u da içeren çözümüne “olumlu baktığını” söyledi. Ayrıca Uganda’da konuşlandırma sahaları kurmanın ciddi bir fikir olduğunu söyledi.

Hollandalı lider Polonya’nın karşı karşıya olduğu göç sorununun “normal bir göç sorunu olmadığını” söyledi.

“Göç akımları Rusya ve Belarus tarafından hibrit bir savaşta kasıtlı olarak kullanılıyor” diyen Schoof, Konsey’in Polonya’ya yardım edebileceğini umuyor.

Birleşik Krallık ile AB arasında ‘göçmenleri geri gönderme’ gerilimi

Scholz ‘herkesin’ Avrupa’ya gelemeyeceğini söyledi

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Avrupa iltica sisteminin reforme edilmesi konusunda, geri göndermelerin etkinliğinin artırılması gerektiğine inandığını söyledi.

Scholz, “Suçlular geri gönderilmeli. Göçü mümkün kılmalı, ihtiyacı olanlara koruma sağlamalıyız ama herkes gelemez,” dedi.

Özellikle sanayi ve istihdam söz konusu olduğunda Avrupa’nın rekabet gücü açısından yapması gereken çok şey olduğunu söyleyen Scholz, “tarife anlaşmazlıkları bizi bir yere götürmez” dedi.

Scholz, AB’nin Çin menşeli elektrikli araçlara yönelik yeni gümrük vergilerine atıf yaptı.

Öte yandan Scholz, AB dışında göçmen geri kabul merkezleri kurulması karşısında şüpheci olduğunu ifade etti. Alman Şansölyesi gelişinde gazetecilere yaptığı açıklamada, “Rakamlara bakarsanız, [bu tür konseptler] Almanya gibi büyük bir ülke için gerçekten çözüm değil,” dedi.

Scholz, geçen yıl Almanya’ya düzensiz yollardan gelen 300,000 sığınmacıyla karşılaştırıldığında, gözaltı merkezlerinin sadece “birkaç küçük damlayı” emebileceğini savundu.

Scholz, AB’nin “Avrupa hukukuna uygun olarak sınır dışı edilmeye” ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Tusk: Polonya, yeniden yerleştirme kapsamında tek bir göçmen kabul etmeyecek

Sınır dışı etmeler ve geri göndermeler tartışılıyor

Zirvede “düzensiz göçmenlerin” sınır dışı edilmesi ve AB dışındaki tartışmalı “geri dönüş merkezleri” fikri de ele alınacak.

Leyen’in bir AB diplomatı tarafından “kutsal kitap” olarak nitelendirilen ayrıntılı mektubu, Kuzey Afrika, Batı Balkanlar ve diğer bölgelerdeki ülkelerle anlaşmalar yapılması çağrısında bulunuyor. Amaç düzensiz göçmenlerin sayısını azaltmak ve geldikleri ülkelere geri dönüşlerini artırmak.

Leyen ayrıca AB devlet ve hükümet başkanlarına, “özellikle geri dönüşle ilgili yeni bir yasa teklifi amacıyla, AB dışında geri dönüş merkezleri kurmanın olası yollarını araştırma” çağrısında bulundu.

Düzensiz göçmenlerin geri dönüşü yeni anlaşmada ele alınmadı. Bu konudaki AB kurallarının gözden geçirilmesine yönelik son girişim 2018 yılında Avrupa Parlamentosu’nda (AP) başarısızlıkla sonuçlanmış ve milletvekilleri bir anlaşmaya varamamıştı.

AB diplomatları geri gönderme merkezlerinin nasıl çalışacağı ya da nerede bulunacağı konusunda yorum yapmaktan kaçınıyor.

Almanya göç ve sınır dışı etme kurallarını sıkılaştıracak

Kuzey ve Güney Avrupa arasındaki uçurum

Almanya ve Hollanda, başta Dublin III Yönetmeliği olmak üzere mevcut kuralların uygulanması için bastırıyor. Bu yönetmelik, iltica başvurularının göçmenlerin vardığı AB ülkesi tarafından işleme konulmasını öngörüyor. Bu düzenleme esas olarak Yunanistan ve İtalya gibi Akdeniz ülkelerine yük getiriyor.

Fakat, “ikincil göç” olarak bilinen bir olgu olarak, bu ülkelere ulaşan pek çok göçmenin daha sonra başka ülkelere geçerek orada sığınma başvurusunda bulunmasından endişe duyuluyor.

Bu konu kuzey ve güney AB ülkeleri arasında gerilime neden oluyor. Almanya ve Hollanda net bir sonuca varılması için bastırırken, bazı Akdeniz ülkeleri şimdilik bağlayıcı olmayan görüşmelerden yana. Diplomatlar, aralık ayındaki bir sonraki zirvede yazılı anlaşmalara varmaya hazır olabileceklerine inanıyor.

Michel’in son uzlaşma taslağı “mevcut mevzuatın uygulanmasının” önemini vurguluyor. Bunun Dublin III anlaşmazlığına açık bir gönderme olduğuna işaret ediliyor.

AVRUPA

Hollanda hükümetinde Amsterdam olayları çatlağı büyüyor

Yayınlanma

Hollanda’nın Amsterdam kentinde İsrailli holiganlarla yerel halk arasında çıkan olayların ardından hükümet içinde oluşan çatlak büyüyor.

Özgürlük Partisi (PCC) lideri Geert Wilders’in şiddet olaylarının ardından Hollanda iktidar koalisyonu üyelerine yönelik öfkesi, ülkedeki dört iktidar partisi arasında artan gerilimin altını çiziyor.

Hollandalı sağcı lider, göreve gelmesine yardımcı olduğu Başbakan Dick Schoof’u, başkentteki şiddet olaylarının patlak vermesinden bir gün sonra Budapeşte’de düzenlenen bir Avrupa zirvesine katıldığı için eleştirdi. Wilders, “Neden ekstra bir kabine toplantısı yok? Aciliyet duygusu nerede?” diye sordu.

COP29 iklim görüşmelerine yapacağı geziyi iptal eden ve Budapeşte’den erken dönen Schoof ise toplantı boyunca “herkesle temas halinde” kaldığını söyledi.

Olayların ardından Hollanda’nın iktidardaki dört partisinin liderleri “antisemitizmi” hızla kınamıştı.

“Pogrom” mu, “Siyonist provokasyon” mu: Amsterdam’da neler oldu?

Amsterdam Emniyet Müdürünün geçen hafta yaptığı açıklamaya göre, günün erken saatlerinde bazı Maccabi taraftarlarının Hollanda başkentinin şehir merkezinde Filistin bayraklarını yırtması ve Arap karşıtı sloganlar atması tansiyonu yükseltmişti. Maçtan bir gün önce de 10 İsrailli taraftar gözaltına alınmıştı.

Wilders, İsrailli taraftarlara yönelik şiddeti bir “pogrom” olarak nitelendirirken, “merkez sağ” Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) lideri Dilan Yeşilgöz bunu bir “Yahudi avı” olarak kınadı.

Çiftçi-Yurttaş Hareketi’nden (BBB) Caroline van der Plas ise şiddeti “derin bir utanç” olarak nitelendirirken, Yeni Toplumsal Sözleşme’nin (NSC) başkan vekili Nicolien van Vroonhoven “iğrenç sahneler” olarak nitelendirdiği olaylardan üzüntü duyduğunu belirtti.

Liderlerin hepsi de failleri cezalandırmak, antisemitizmle mücadele etmek ve Hollanda başkentinde düzeni yeniden tesis etmek için harekete geçme sözü verdi.

Fakat koalisyonun birliğinde ilk çatlakların ortaya çıkması uzun sürmedi. VVD’nin antisemitizm sözcüsü Hollandalı milletvekili Ulysse Ellian POLITICO’ya verdiği demeçte Hollanda siyasetindeki mevcut havanın “çok hararetli” olduğunu ancak “çekişmeyi bırakıp” çözüm bulmaya odaklanmak gerektiğini söyledi.

BBB’den Hollandalı milletvekili Sander Smit ise POLITICO’ya yaptığı açıklamada koalisyonun Amsterdam’daki şiddet olaylarına aynı şekilde tepki verdiğini söyledi ve herhangi bir sürtüşme olduğu iddialarını reddetti. Smit, “Antisemitizmle mücadelede dört parti de birleşmiş durumda. Bu konuda herhangi bir anlaşmazlık görmüyorum,” dedi.

Smit, Wilders’in kendini ifade etme biçiminin BBB, VVD ve NSC’den farklı olabileceğini savundu.

Haaretz: Medya kuruluşları Amsterdam olaylarına ilişkin haberlerini revize ediyor

Schoof’u eleştirdikten sonra Wilders, şiddeti önlemek ya da failleri cezalandırmak için yeterince çaba göstermemekle suçladığı VVD’li Adalet Bakanı David van Weel’e yüklendi.

VVD lideri Yeşilgöz, Wilders’in “sloganlarından ve tek satırlık sözlerinden” bıktığını söyledi ve Wilders’i sosyal medyada çığırtkanlık yapmayı bırakıp antisemitizme karşı çözümlere odaklanmaya çağırdı. Wilders de buna karşılık olarak, partisinin iktidarda olduğu on yıl boyunca çok az şey yaptığını söyleyerek ona ateş püskürdü.

Wilders’in partisi PVV geçtiğimiz kasım ayında yapılan seçimlerde sandalye sayısını ikiye katlayarak Hollanda’nın en büyük partisi haline geldi. PVV’ye VVD, yeni kurulan NSC ve BBB’nin de katılımıyla yedi aydan fazla süren görüşmelerin ardından temmuz ayında bir koalisyon kuruldu.

Çarşamba günü Hollanda parlamentosunda zaman zaman hararetlenen tartışmalara neden olan bir plan sunuldu. VVD ve BBB’nin desteklediği PVV planına göre, şiddet olaylarının faillerinin Hollanda vatandaşlığından çıkarılacak.

NSC başkanı van Vroonhoven daha ihtiyatlı davranarak bu olasılığın “araştırılması” gerektiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Bank of England Başkanı Bailey: Birleşik Krallık ticareti açık, AB’yi yakın tutmalı

Yayınlanma

Bank of England (BoE – İngiltere Merkez Bankası) Başkanı Andrew Bailey, Perşembe günü yaptığı ve Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşüne göndermelerde bulunduğu bir konuşmada, küresel ekonomideki kırılmalar nedeniyle Britanya’nın serbest ticareti savunması ve Avrupa Birliği ile bağlarını yeniden inşa etmesi gerektiğini söyledi.

Bailey, Maliye Bakanı Rachel Reeves’in planladığı gibi, işletmelerden ve emeklilik fonlarından sermayenin serbest bırakılmasının yanı sıra, Britanya’daki zayıf yatırımları artırmak ve üretkenlik artışını yeniden sağlamak için açık ticaret taahhüdünün hayati önem taşıdığını söyledi.

Bailey, 2020 yılının başında yürürlüğe giren Brexit’in Birleşik Krallık’ın ticaret akışının zayıflamasına katkıda bulunduğunu ve ekonomisinin potansiyel üretken kapasitesini zayıflattığını ileri sürdü.

Bailey Londra’daki finans hizmetleri liderlerine yaptığı yıllık Mansion House konuşmasında, “Bir kamu görevlisi olarak Brexit konusunda tek başına bir pozisyon almıyorum. Bu çok önemli. Fakat sonuçlarına işaret etmek zorundayım,” dedi.

BoE lideri, “İngiliz halkının kararına saygı duyarak” ilişkileri yeniden inşa etme fırsatlarına karşı neden uyanık olmaları ve bunları memnuniyetle karşılamaları gerektiğinin altını çizdiğini kaydetti.

Yeni İşçi Partisi hükümeti AB’nin ortak pazarına ya da gümrük birliğine yeniden katılmayı reddederken, Başbakan Keir Starmer blokla ticari bağları ve diplomatik ilişkileri geliştirmek istediğini söyledi.

Bailey, Britanya’nın büyüme için sadece Brexit’in etkisine değil, daha geniş bir resme bakması gerektiğini söyledi.

Bailey konuşmasında doğrudan ABD seçimlerine atıfta bulunmasa da, Trump’ın ABD’nin ithal ettiği mallara çift haneli gümrük vergileri getirme ihtimaline işaret ederek, bunların küresel ticaret ve enflasyon üzerinde geniş kapsamlı etkileri olacağını söyledi.

Bailey, şu anda “jeopolitik şokların etkisi” ve “dünya ekonomisindeki daha geniş çaplı parçalanma” nedeniyle tablonun bulanıklaştığını kaydetti.

BoE Başkanı, “Ekonomik güvenliğe yönelik tehditlere karşı uyanık olma ihtiyacının önemli olduğu bir ortamda, lütfen açıklığın önemini hatırlayalım… Ekonominin güvenli açıklığını korumak için mantıklı bir şekilde elimizden geleni yapmalıyız,” dedi.

Perşembe günü erken saatlerde, BoE’nin faiz oranlarını belirleyen bir diğer üyesi olan ABD’li ekonomist Catherine Mann, BoE’nin Trump’ın seçilmesinden kaynaklananlar da dahil olmak üzere enflasyona yönelik yukarı yönlü riskler ortadan kalkana kadar faiz oranlarını sabit tutması gerektiğini söyledi.

Bailey, Maliye Bakanı Reeves’in iki hafta önce bütçede açıkladığı kamu yatırımlarını artırma planlarını desteklediğini söyledi.

Fakat Bailey, “Buna daha güçlü iş yatırımlarının eşlik etmesi gerekiyor… Ve bu iş yatırımları, iyi bir kamu altyapısı da dahil olmak üzere pek çok şeye bağlı olacak,” dedi.

Bailey’den hemen önce aynı etkinlikte konuşan Maliye Bakanı Rachel Reeves, Birleşik Krallık’ın AB ile ilişkilerini “sıfırlaması” gerektiğini ve ticari bağları güçlendirmek için Trump ile yakın çalışmayı dört gözle beklediğini söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya, Rus LNG’sinin limanlarına girişini yasakladı

Yayınlanma

Almanya hükümeti, enerji sektöründe Rusya’ya bağımlılıktan tamamen kurtulma hedefleri doğrultusunda, devlete ait sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) terminallerinin Rusya’dan doğalgaz almasını yasakladı.

Deutsche Energy Terminal, Brunsbüttel’deki terminalinin pazar günü Rusya’dan bir yük almaya hazırlandığını hükümete bildirdi.

Financial Times tarafından görülen bir mektuba göre, buna yanıt olarak ekonomi bakanlığı, “hiçbir Rus LNG sevkiyatını kabul etmeme ve bundan böyle özel bir bildirime kadar kabul etmeyi reddetme” talimatı verdi.

Belgede, yasağın “kamu çıkarını” korumak amacıyla kabul edildiği vurgulandı. Ekonomi Bakanlığı, Rusya’dan LNG alınmasının, Almanya ve AB’yi bir bütün olarak “enerjide bağımsız” hale getirmek için ithalat terminalleri inşa etme fikrine ters düşeceğini belirtti.

2022’de Rusya’nın boru hattı gazından mahrum kalan Almanya, hızla birkaç ithal LNG terminali inşa etti. Alman şirketi Sefe’nin Yamal LNG’den satın almak için uzun vadeli bir sözleşmesi olmasına rağmen, şimdiye kadar Rusya’dan yakıt kabul etmediler.

Ancak Kpler’e göre Rusya, neredeyse tüm sevkiyatları Fransa’daki bir terminale gönderiyor ve bu terminal de gazı yeniden gazlaştırdıktan sonra boru hattıyla diğer Avrupa ülkelerine taşıyor.

Almanya, Ekim 2022’de Fransa’dan boru hattıyla doğalgaz almaya başlamıştı.

Fransa, İspanya ve Belçika Rus LNG’sinin başlıca alıcıları konumunda. Gazı ithal eden şirketler uzun vadeli sözleşmelerle çalışmakta ve ancak Avrupa çapında bir yasak durumunda bu sözleşmeleri durdurabiliyorlar.

Şu ana kadar sadece Belçika böyle bir yasak çağrısında bulundu. Fakat LNG, AB ile ABD enerji üreticilerinin uluslararası çıkarlarını desteklemeyi amaçlayan yeni ABD Başkanı Donald Trump yönetimi arasındaki ticaret müzakerelerinde bir pazarlık kozu haline gelebilir.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, geçtiğimiz cuma günü yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Rusya’dan hala çok miktarda LNG alıyoruz, neden bunu bizim için daha ucuz olan ve enerji fiyatlarımızı düşüren Amerikan LNG’si ile ikame etmeyelim? Bu konuyu pekâlâ tartışabiliriz.”

Handelsblatt: Şansölye Scholz, 2020’de ABD’ye Kuzey Akım-2 için gizli bir anlaşma teklif etti

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English