Bizi Takip Edin

Diplomasi

Alman araştırmacı Alexander Rahr: AB, Orta Asya hamlesinde geç kaldı

Yayınlanma

Avrupa Birliği, uzunca bir süredir Çin ve Rusya ile sıkı askeri, iktisadi ve siyasi ilişkiler geliştiren Orta Asya ülkelerine yönelik iddialı bir hamle başlattı.

3-4 Nisan tarihleri arasında Özbekistan’ın Semerkant şehrinde AB ve beş Orta Asya ülkesi arasında düzenlenen AB-Orta Asya zirvesi, türünün ilkiydi ve Brüksel’in bölgeye yönelik ilgisini taçlandırdı. AB, “Küresel Geçit” projesi ile Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne (KYG) alternatif bir ticaret koridoru yaratmaya çalışırken, bölgedeki doğrudan yabancı yatırımlardaki payı da %40’a kadar çıkmış durumda.

Zirvenin en önemli çıktılarından biri Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in, bölge ülkelerinden geçen “Orta Koridor”a 10 milyar avroluk yatırım sözü olurken, Türkiye’de gündem olan diğer mesele de “Türk Devletler Teşkilatı” üyesi ülkelerin, BM tarafından Kıbrıs’ın meşru hükümeti olarak görülen Kıbrıs Cumhuriyeti’ne akredite büyükelçi atama kararı oldu. BM’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kabul etmeyen kararlarına atıf yapılan ortak bildirge Türkiye’de tartışmalara neden oldu.

AB’nin Orta Asya hamlesinin nedeni kaynak yoksunluğu

Harici’ye konuşan Berlin’deki Avrasya Cemiyeti Başkanı Alexander Rahr’a göre, AB’nin son Orta Asya hamlesinin arkasında AB’nin hammaddelere, hammadde üreticilerine ve dış kaynaklara ihtiyacı bulunuyor. AB’de sanayi ve sanayi tabanını güçlendirmek için gerekli hammaddelerden çok az bulunduğuna işaret eden Alman yazar, bu nedenle AB’nin gitgide dış kaynaklara ve hammaddelere daha çok muhtaç hale geldiğini belirtiyor.

“AB, hammaddeler; doğalgaz, petrol ve kömür ve diğer mineraller söz konusu olduğunda ana tedarikçisi ve üreticisi olan Rusya’yı kaybetti,” diyen Rahr, Kıta’nın Amerika’yla da bir çatışma içinde bulunduğunu, bir dizi uzmana göre, Amerika ve Avrupa arasında uzun süreli bir ticaret savaşı beklendiğini hatırlatıyor. Rahr’a göre bu nedenle sadece ABD’ye veya ABD ile çok yakın bağlantılı ülkelere güvenmek, AB için tehlikeli.

Rahr ayrıca AB’nin Çin’den uzaklaştığını da belirtiyor. Ona göre Brüksel, Çin’de çıkacak büyük bir krizi, bir gün Tayvan ile çıkacak savaşı öngörüyor.

Dolayısıyla Alman uzmana bakılırsa, AB için çok az seçenek var ve şimdi Orta Asya’ya işaret ediyor. Bu devletler Avrupa’dan çok da uzak değil ve ayrıca AB’nin ihtiyaç duyduğu çok miktarda hammadde ve mineral barındırıyor. Rahr şöyle devam ediyor:

“Yani mesele net: AB’nin, kaybedilen Rusya piyasasına takviye ve Çin ile sorunlara çözüm olarak, Orta Asya ülkeleri ile stratejik ortaklığa ihtiyacı var.

AB’nin sorunu, Orta Asya ülkelerinin Rusya ve Rusya pazarına çok iyi bağlanmış olması. Rusya’nın bölgedeki etkisi, AB’den çok daha fazla. AB’nin Orta Asya ülkelerini Rus etkisinden koparacağı yönündeki görüşü fazlasıyla naif. Bunun AB açısından fazlasıyla iddialı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca çok geç kaldılar ve AB’nin bunu yapabilecek siyasi enstrümanları yok.”

‘Brüksel’in siyaseti işbirliğine değil, değerlere odaklandığı için rahatsız edici’

Rahr, bölgedeki büyük, aktif, hegemon başka güçler olduğunun da altını çiziyor. Bunlardan birisi Çin: İpek Yolu stratejisi ile Orta Asya, Kafkasya ve Rusya’yı kısmen Avrupa’ya bağlıyor ve bölgede çokça otoritesi ve siyasi gücü ve etkisi var. 

Bölgede aynı zamanda Türkiye de var. Bu sahada, Orta Asya ülkeleri ile işbirliğinde çok aktif.

Rahr bu nedenle AB’nin “çok geç kaldığını” düşünüyor ve AB’nin başka sorunları olduğuna da işaret ediyor:

“Brüksel’in dış ilişkiler ve ekonomi politikaları, insan haklarına, liberal değerlere, feminist dış siyasete odaklanıyor. Bütün bunlar AB için Avrupa dışındaki ülkelerle işbirliği inşasında önemli rol oynuyor. Fakat bu, Avrupa kültürünün parçası olmayan birçok ülke için fazlasıyla rahatsız edici. Bu ülkeler, AB tarafından ders almak veya baskı görmek istemiyorlar. Bunun da gelecekte AB ile Orta Asya ülkeleri arasındaki işbirliğinin önündeki engellerden biri olduğunu düşünüyorum.”

‘Avrasya ülkeleri Rusya ile olan bağlarını AB istedi diye koparmazlar’

Alman yazar, Avrupa’nın Türkiye’yi, Orta Asya ülkelerini, hatta Çin’i Rusya’nın etkisinden kurtulmaya, on yıllardır Rusya ile kurdukları bağları koparmaya teşvik etmeye ve Türkiye ile Kazakistan gibi ülkeleri Rusya karşıtı yaptırımlara katılmaya zorlamaya çalışması durumunda da, bu bakımdan da çok geç kaldığını düşündüğünü söylüyor.

Ona göre bu ülkeler, Orta Asya ülkeleri, özellikle Çin, Hindistan, yani “Avrasya ülkeleri” bu yaptırım savaşları sırasında Rusya ile uygun bir ilişki kurdular. Dolayısıyla AB dışındaki ülkelerin Rusya ile kurdukları ilişkileri yok edeceklerini tahmin etmiyor.

Ona göre tam tersine, Rusya ile bu ilişkilerden faydalanıyorlar: “Tabii ki AB ile de ilişki kurmak istiyorlar, neden olmasın? AB çok cazip bir pazar ve yatırım için parası var. Ama bu ülkeler AB’nin sınırlarını ve siyasi hedeflerini de biliyorlar.”

‘Brüksel, bölgenin Çin ve Rusya ile ilişkilerini koparmaya çalışırsa kaybeder’

Almanya ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ticaret ilişkilerinin, örneğin bu ülkelerin Çin ile olan ticaretinden daha az önemli olduğunu kabul eden Rahr, Çin’in İpek Yolu stratejisi bu bölgede çok hızlı geliştiğini söylüyor.

AB ve özellikle Almanya’nın, Avrupa İpek Yolu stratejileri ve fikirleri ile bölgeye girebileceğini kaydeden Rahr, “Özel ve çok önemli koridorlar inşa edebilirler. Bu mantıklı ve desteklenmeli çünkü Avrupalılar tarafından inşa edilen bir koridor, belki Çin’in İpek Yolu stratejisinin taşıdığı siyasi gücü dengeleyebilir,” diyor.

Rahr, AB’nin sorununun “ideoloji” olduğunu düşünüyor. Ona göre Brüksel bu ülkelerin Çin veya Rusya ile ilişkilerini bozmaya çalışırsa, kaybeder:

“AB, bana göre yalnızca bu bölgeye kapsayıcı bir yaklaşımla girerse kazanır. Bölgedeki tüm ana aktörlerle işbirliği ve gerekli koridorların inşası. Bu yaklaşımdan Asya ve Türkiye de kazanır. Ama bu tamamen kapsayıcı bir yaklaşım olmalı ve yatırım ile pazarların küreselleşmesini, pazarlar arası işbirliğini ve bölge için ortak bir güvenlik yaklaşımını da birleştirmeli. Şu anda Ukrayna’da olduğu gibi yeni bir Soğuk Savaş yürütülmemeli.”

‘Kıbrıs meselesi bence siyasi olarak çözüldü’

Son olarak Kıbrıs meselesine de değinen Rahr, Ada’daki sorunun siyasi olarak çözüldüğünü savunuyor. Rahr, “Herkes Kıbrıs’ın, Kıbrıs ve Türkiye’ye bağlı bulunan kuzey olmak üzere iki kısımdan olduğunu anlıyor,” iddiasında bulunuyor.

“Ahlaki ve uluslararası hukuk”un Batı için çok önemli olduğunu ve Batı yaklaşımına göre meselenin tamamen çözülmediğini aktaran Rahr, sözlerini şöyle sonlandırıyor:

“Benim görüşüm, meseleye gerçekçi ve siyasi bir açıdan bakarsanız, Kıbrıs’ta statüko var. Adaya birçok referandum yapıldı ve Kıbrıs nüfusunun çoğunluğu şu anki statükoyu olduğu gibi kabul etti. Kıbrıs’taki gerçek durumu değiştirmek imkansız gibi görünüyor.

Gerçekçi bakış burada da galebe çalmalı. Her zaman, Kıbrıs’ta devam eden süreçlere yönelik soru işareti koyan bazı uzmanlar ve daha büyük uluslararası bakışın temsilcilerini bulursunuz.”

Diplomasi

Rusya, Dnipropetrovsk’ta ilk kez bir köyü ele geçirdi

Yayınlanma

Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’nın Dnipropetrovsk oblastındaki Daçne köyünü ele geçirdiğini duyurdu. Bu, Rus güçlerinin bölgede kontrol altına aldığı ilk yerleşim yeri olurken, Kiev yönetimi ise iddiaları yalanlayarak bir saldırı girişimini püskürttüklerini öne sürdü.

Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’nın Dnipropetrovsk oblastında bulunan Daçne köyünün Rus birlikleri tarafından ele geçirildiğini duyurdu.

Köy, Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin bölge topraklarında ele geçirdiği ilk yerleşim birimi oldu. Ukrayna tarafı ise Rus güçlerinin bölgedeki varlığını reddederek 7 Temmuz Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Ukrayna ordusuna bağlı askerlerin Daçne köyü civarındaki saldırı girişimlerini püskürttüğünü bildirdi.

İddialar ve yalanlamalar

Rus kaynakları, savaşın başlamasından üç yıldan fazla bir süre sonra, ilk olarak mayıs ayında Dnipropetrovsk bölgesine girildiğini bildirmişti.

O tarihten bu yana benzer açıklamalar defalarca yapıldı ancak her seferinde Ukraynalı yetkililer tarafından yalanlandı.

Özellikle 2 Temmuz’da da Rus birliklerinin Daçne’ye girdiği bildirilmiş, fakat Ukrayna Genelkurmay Başkanlığı bu bilgiyi reddetmiş ve iddia daha sonra doğrulanmamıştı.

Haziran ayı başında Rusya Savunma Bakanlığı, Merkez grubuna bağlı birimlerin Dnipropetrovsk oblastının idari sınırını geçtiğini öne sürmüştü.

Bakanlığın açıklamasına göre, bu yöndeki ilerleme, daha önce Donetsk bölgesinin batı sınırına ulaşan 90. Tank Tümeni’ne bağlı birlikler tarafından gerçekleştiriliyordu.

Ancak Ukrayna Dezenformasyonla Mücadele Merkezi Başkanı Andrey Kovalenko, Rus birliklerinin bölgeye sızdığına dair bir durumun kaydedilmediğini vurgulamıştı.

Zelenskiy: Amaçları enformasyon etkisi yaratmak

Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy, daha önceki bir açıklamasında Rusya için enformasyon etkisinin son derece önemli olduğunu, bu nedenle Rus güçlerinin Dnipropetrovsk topraklarına “en azından bir ayakla” basmaya çalıştığını belirtmişti.

Zelenskiy’e göre, düşmanın sabotaj ve keşif grupları “iki, üç, dört kişilik” küçük güçlerle düzenli olarak bölgeye sızma girişimlerinde bulunsa da başarılı olamıyor.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Paşinyan, Ermeni Kilisesi’ni ‘özgürleştireceğini’ ilan etti

Yayınlanma

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Ermeni Apostolik Kilisesi’ni ‘Hristiyanlık karşıtı, ahlaksız, ulus ve devlet düşmanı bir grup’ tarafından ele geçirildiğini belirterek, bu yapıyı ‘özgürleştirme’ hareketine bizzat liderlik edeceğini açıkladı. Paşinyan, aralarında Tüm Ermeniler Katolikosu II. Garegin’in de bulunduğu üst düzey din adamlarını İsa Mesih’in öğretilerinden uzaklaşmakla suçladı.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, kendisi ile Ermeni Apostolik Kilisesi arasında süren çatışmanın, aralarında kilisenin lideri Tüm Ermeniler Katolikosu II. Garegin’in de bulunduğu bir dizi üst düzey din adamının İsa Mesih ve öğretileriyle “bağlantı ve ilişkisinin olmadığını” ortaya çıkardığını belirtti.

Paşinyan, Facebook üzerinden yaptığı açıklamada, kilisenin ruhani ve idari merkezi olan Eçmiadzin Ana Makamı’nın “Hristiyanlık karşıtı, ahlaksız, ulus ve devlet düşmanı bir grup tarafından ele geçirildiğini ve özgürleştirilmesi gerektiğini” ifade etti.

Başbakan Paşinyan, “Bu özgürleştirme hareketine ben liderlik edeceğim,” diyerek kararlılığını ortaya koydu.

Paşinyan, İsa Mesih ile “alakası olmama” suçlamasını, Kutsal Mücadele hareketinin lideri Başpiskopos Bagrat Galstanyan ve haziran sonunda iktidarı ele geçirme çağrısı yaptıkları suçlamasıyla tutuklanan Şirak Piskoposluğu Başkanı Mikael Acapahyan için de yineledi.

Darbe suçlaması ve operasyon sinyali

Paşinyan, bir gün önceki açıklamasında, Katolikos II. Garegin’in bu din adamlarının tutuklanmasını yasa dışı bulması durumunda, “adı geçen kişilerin askeri darbe yapma ve ülkede kaos yaratma ideolojisini ve planlarını paylaştığı” anlamına geleceğini söyledi.

Başbakan, Facebook’taki paylaşımında, “Özellikle bu durumda, Vağarşapat’ın (Eçmiadzin Ana Makamı’nın bulunduğu yer) hiçbir bölümü kolluk kuvvetlerinin faaliyetlerine kapatılamaz,” ifadelerini kullandı.

Bu açıklamanın ardından 24news haber ajansı, bir soruşturma ekibi ve güvenlik güçlerinin 7 ve 8 Temmuz’da Eçmiadzin’de arama yapmak için hazırlandığını bildirdi.

Paşinyan, ‘sünnetli’ suçlamasına karşı kilise liderine cinsel organını göstermeyi önerdi

Eçmiadzin’de arbede yaşanmıştı

Güvenlik güçleri, 27 Haziran’da Acapahyan’ı Eçmiadzin topraklarında gözaltına almaya çalışmış, bu sırada güvenlik güçleri ile din adamları ve protestocular arasında arbede yaşanmıştı.

Gözaltı girişimi sırasında fenalaşan Acapahyan, daha sonra kendisi Soruşturma Komitesi’ne gitmişti. Acapahyan, hakkındaki suçlamaların uydurma olduğunu savunuyor.

Ermenistan’daki yetkililer ile kilise temsilcileri arasındaki çatışma, Paşinyan’ın Ermeni Apostolik Kilisesi lideri II. Garegin’i bekâret yeminini bozmakla suçlayarak görevini bırakmasını talep etmesiyle başlamıştı.

Kilise ise bu eleştirilere cevaben, kiliseyi ilgilendiren konuların “kilise kanunları ve tüzüklerine göre karara bağlandığını ve devlet ile siyasi aktörlerin yetki alanına girmediğini” açıklamıştı.

Haziran ayında Paşinyan, Ermenistan’da bir darbe girişiminin önlendiğini duyurmuş ve “Kutsal Mücadele” hareketinden bahsetmişti.

Kısa bir süre sonra hareketin ondan fazla destekçisi tutuklanmıştı. Ayrıca haziran ortasında, Ermeni Apostolik Kilisesini destekleyen Taşir şirketler grubu başkanı Samvel Karapetyan da tutuklanmıştı.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

ABD’nin Ukrayna’ya silah sevkiyatı yeniden başlayabilir

Yayınlanma

Politico’nun haberine göre, ABD’nin temmuz başında durdurduğu Ukrayna’ya yönelik silah sevkiyatının, iki ülke yetkilileri arasında yapılacak bir dizi görüşmenin ardından yeniden başlaması bekleniyor. ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna’ya daha fazla silah göndereceklerini açıklarken, Pentagon da yeni sevkiyatlar için hazırlıklara başlandığını doğruladı.

Politico‘nun konuya aşina iki kaynağa dayandırdığı haberine göre, ABD’li ve Ukraynalı üst düzey yetkililerin İtalya ve Ukrayna’da yapacağı bir dizi görüşme, Washington’un temmuz başında askıya aldığı silah sevkiyatının kısmen yeniden başlamasının anahtarı olabilir.

Kaynaklar, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna Özel Temsilcisi Keith Kellogg’un, Roma’da düzenlenecek uluslararası yardım konferansında Ukrayna Savunma Bakanı Rustem Umerov ile bir araya geleceğini belirtti.

Bu görüşmeyi, bu hafta ve gelecek hafta Kiev’de yapılacak toplantıların takip edeceği ifade edildi.

Kellogg’un sözcüsü Morgan Murphy ise söz konusu görüşmenin, sevkiyatların durdurulduğu haberinden önce planlandığını ve başlangıçta askeri yardımı tartışma amacı taşımadığını söyledi.

Politico‘nun kaynaklarına göre ABD, Ukrayna’ya mühendislik ekipmanları ve bazı zırhlı araçların sevkiyatının yakında yeniden başlayacağı mesajını verdi ancak henüz net bir tarih belirtilmedi.

NATO’dan Rusya analizi: Toprak kazanımları yazın da sürecek

Yardım krizi ve diplomatik trafik

Politico ve NBC News, 1 Temmuz’da ABD’nin Ukrayna’ya Patriot füze sistemleri de dahil olmak üzere bazı silahların sevkiyatını durdurduğunu bildirmişti.

Pentagon, kararı “askeri yardımın savunma önceliklerimizle uyumlu olmasını sağlamak için imkanların yeniden gözden geçirilmesi” olarak açıklamıştı.

The Economist ise Washington’un Kiev’e yönelik tüm askeri yardımı durdurduğunu öne sürmüş, ancak bu iddia ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yalanlanmıştı.

Kiev yönetimi, silah sevkiyatının durdurulmasıyla ilgili resmi bir bildirim almadığını açıklamış ve Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Maslahatgüzarı John Hinkel’i bakanlığa çağırmıştı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Washington ile diyalog yoluyla durumu açıklığa kavuşturmaya çalıştıklarını belirtmişti.

4 Temmuz’da Trump, Zelenskiy ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Zelenskiy, görüşmede hava savunmasının güçlendirilmesi üzerinde çalışmak üzere anlaştıklarını duyurdu.

Axios sitesi ise haberinde, Trump’ın Zelenskiy’e “hava savunması konusunda yardım etmek istediğini ve sevkiyatta gerçekten bir duraklama olup olmadığını kontrol edeceğini” söylediğini yazdı.

The Wall Street Journal‘a göre ise Trump, Washington’un “yapabildiği kadar çok silah” tedarik edeceği sözünü verdi.

Trump’tan ‘daha fazla silah’ açıklaması

Trump, 8 Temmuz gecesi yaptığı açıklamada, ABD’nin Ukrayna’ya silah sevkiyatına devam edeceğini ve bunu artırmayı planladığını duyurdu.

Trump, “Daha fazla silah göndereceğiz. Göndermeliyiz. Kendilerini savunabilmeliler. Şu anda çok ağır darbeler alıyorlar. Başta savunma amaçlı olmak üzere daha fazla silah göndereceğiz,” ifadelerini kullandı.

Bu açıklamanın ardından Pentagon, başkanın talimatıyla Ukrayna’ya ek silah sevkiyatı için hazırlık yapıldığını bildirdi.

Trump, Zelenskiy ile görüşmesinden bir gün önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirmişti.

ABD Başkanı, bu görüşmenin ardından Ukrayna konusunda “hiçbir ilerleme” kaydedemediğini söylemişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English