Bizi Takip Edin

Avrupa

‘Avrupa için Vatanseverler’ Fransa’da gövde gösterisi yaptı

Yayınlanma

Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunun liderleri Fransa’nın Fontainebleau kentinde bir araya gelerek, Avrupa’nın gücünün, barışının ve özgürlüğünün yeniden tesis edilmesi için birlikte çalışacaklarını açıkladılar.

Ortak bildiride taraflar, birçok ülke politikasını milli çıkarlarını savunmaya dayandırırken, AB’nin “eski ideolojik çerçevelere” bağlı kalmaya devam etmesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

PfE liderleri bu tutumun, Avrupa’yı ve Avrupa ülkelerini “küresel önemin kenarına itme” tehlikesi yarattığını savundular.

Toplantıya Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, İspanyol Vox’un lideri ve PfE Başkanı Santiago Abascal, Fransız Ulusal Birlik’in (RN) tarihsel lideri Marine Le Pen, RN ve PfE grubunun eş başkanı Jordan Bardella, PfE birinci başkan yardımcısı ve Fidesz’in başkan yardımcısı Kinga Gál ve Yunan Mantığı Partisi’nin AP milletvekili ve PfE grubunun üyesi Afroditi Latinopoulou katıldı.

Bildiride, Avrupa uluslarının savunma kabiliyeti, iktisadi gücü ve bağımsızlığıyla güvence altına alınmış kalıcı barış, iktisadi refah ve özgürlüğe kavuşması için AB ve üye devletlerinin stratejik bir güç politikası benimsemesi gerektiği vurgulandı.

‘Yeşil Mutabakat’ hedefte

PfE’ye göre, özellikle Avrupa Komisyonu önderliğindeki mevcut AB liderliği, tüm bu alanlarda başarısız oluyor. Sert eleştiri yöneltilen politikalar arasında, grubun iktisadi olarak zararlı ve “ideolojik güdümlü” olarak nitelendirdiği, kıtadaki çiftçilere, işletmelere ve sanayiye zarar veren Yeşil Mutabakat’a yöneltildi.

PfE liderleri buna karşılık, sanayi kalkınması, iktisadi rekabet gücü ve enerji egemenliğini destekleyen politikalar çağrısında bulundular.

2022 Şubatından bu yana devam eden Ukrayna savaşı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan barışın ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatan bir örnek olarak gösterildi. 

PfE, “jeopolitik gerçekliğin ideolojik varsayımlarla” yer değiştirdiği durumlarda bu barışın tehdit altında olduğunu uyardı.

Vatanseverler, Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlaması gerektiğini kabul ederken, savaşa geri dönme veya Ukrayna’ya asker gönderme fikrini kesin bir şekilde reddettiler.

Bunun yerine, barışın kıtanın en önemli önceliği olmaya devam etmesi gerektiğini vurgulayarak, Avrupa’nın bölgesel çatışmaların çözümünde arabulucu ve destekçi rolünü üstlenmesi gerektiğini savundular.

PfE, askeri yetkilerin AB kurumlarına devredilmesi fikrini de reddetti.

Avrupa sağı İsrail hükümetinin etkinliğinde bir araya geldi

Avrupalı sağcılar ‘antisemitizmin yükselişinden’ endişeli

Grup, Avrupa’da “radikal sol”un söylemleriyle giderek körüklendiğini iddia ettikleri “antisemitizmin yeniden canlanması”ndan da endişe duyduklarını ifade etti.

Katılımcılar, bir zamanlar “Nazi barbarlığıyla yıkıma uğramış” bir kıtanın mirasçıları olarak, “Avrupalıların sınırları içinde yeni biçimlerdeki dini şiddeti” tolere edemeyeceklerini savundular.

Vatanseverler, açıklamalarında temel demokratik hak ve özgürlüklerin kademeli olarak aşındığını ileri sürüyorlar. AB’yi, özellikle egemenlik ve göç politikası konusunda “liberal ana akımla” uyumlu olmayan siyasi güçlere çifte standart uyguladığı için eleştirdiler.

Avrupa Komisyonu’nun ideolojik ve müdahaleci gündemi nedeniyle birçok vatandaşın kendi ülkelerinin geleceğini belirleme hakkından mahrum bırakıldığını iddia ettiler.

“Bireysel hakları korumak, Avrupa halklarının toplumsal ve kültürel kimliğini savunmak anlamına da gelir,” diyen PfE’ye göre, mevcut AB göç politikaları üye ülkelerin hem güvenliğini hem de kimliğini tehlikeye atıyor ve bunun etkileri uzak kırsal bölgelerde bile görülüyor.

Meloni’den AP’de sağı birleştirme hamlesi

Sınırların açılmasına veya göçmenlerin Avrupa’da yeniden dağıtılmasına tepki

Avrupa’nın yenilenmesine yönelik vizyonları, demokrasiye, özgürlüğe ve AB ülkelerinin egemenliğine saygının yeniden tesis edilmesinin yanı sıra vatandaşların liderlerini özgürce seçme hakkının korunmasına odaklanıyor.

Ayrıca, muhalefet liderlerini cezalandırmak veya seçim sonuçlarını geçersiz kılmak için demokratik ilkeleri kötüye kullandığını iddia ettikleri “siyasallaşmış mahkemelere ve kurumlara” karşı güçlü bir muhalefet dile getirdiler.

Yeşil Mutabakat, değiştirilmesi gereken başarısız bir siyaset olarak vurgulanırken, yeniden sanayileşmeye bağlı “daha pragmatik ve maliyet etkin bir enerji stratejisi” çağrısında bulunuldu.

Göç konusunda, sınırların yeniden açılması veya göçmenlerin Avrupa’ya yeniden dağıtılmasına yönelik tüm öneriler reddedildi.

Ukrayna’nın AB üyeliği olasılığının ciddi endişelere yol açtığını savunan grup, bunun özellikle tarım, gıda güvenliği, işgücü piyasaları ve mevcut üye devletlerin güvenliği açısından öngörülemeyen sonuçlara yol açabileceğine inanıyor.

Zirveyi kapatırken liderler, milli çıkarları korumaya kararlı vatansever siyasi hareketler etrafında Avrupa’yı yeniden inşa etme hedeflerini vurguladılar. 

“Avrupa’yı Yeniden Büyük Yap” koalisyonu hızla ilerliyor

Orbán: Macaristan ‘Hristiyanlığın son kalesi’

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, 9 Haziran’da düzenlenen PfE mitinginde sert bir konuşma yaptı.

Orbán, Macaristan’ı Avrupa Birliği’nin “kara koyunu”, Brüksel’in “en kötü kabusu”, “Avrupalı vatanseverlerin umudu” ve “son Hıristiyan kalesi” olarak nitelendirdi.

Macar televizyonunda canlı olarak yayınlanan konuşmasında Orbán, milli egemenliği ve kültürel kimliği savundu ve AB liderliğini sert bir dille eleştirdi.

Orbán, Brüksel’i, Macarların aksine özgürlük, demokrasi ve vatan için savaşmanın ne anlama geldiğini anlamayan “yumurtalı kafalı bürokratlar” tarafından yönetilmekle suçladı ve “Sessiz olup çalışmaya başlamalılar,” dedi.

Macaristan’ın AB’nin baskısına boyun eğeceği yönündeki iddiaları kesin bir dille reddeden Orbán, “Biz Macarlar, Brüksel’in önünde diz çökmeyeceğiz” iddiasında bulundu.

Marine Le Pen’i sadık bir dost ve onurlu bir lider olarak öven Macar lider, “Fransa, Marine Le Pen’i cumhurbaşkanı olarak seçmeme lüksüne sahipse, zengin bir ülke olmalı,” diye ekledi.

Orbán, AB’nin göç politikasını reddetti ve bunu göç değil, Avrupa’nın kültürel temellerini yıkmayı amaçlayan “örgütlü nüfus değiştirme” olarak nitelendirdi.

AP’de yeni “kutsal ittifak”: Venezuela karşıtı sağcı çoğunluk

‘Brüksel, Avrupa’yı savaş ekonomisine itiyor’

Macaristan’ın uluslararası hukuku veya Brüksel’i suçlamak yerine harekete geçmeye devam edeceğini yineleyen Macar lider, “Halkın yanındayız ve onlar için mücadele ediyoruz,” diye konuştu.

Brüksel’in öncülüğündeki askerileşmeye ve Ukrayna çatışmasına daha fazla müdahil olmaya karşı uyarıda bulunan Orbán, “Oğullarımızın tabutlarla eve dönmesini istemiyoruz. Komşumuzda bir Afganistan istemiyoruz,” dedi.

Bunun yerine ateşkes, barış görüşmeleri ve diplomasiye dönüş çağrısında bulunan Orbán, Brüksel’in Avrupa’yı “savaş ekonomisine” ittiğini, devasa bir borç biriktirdiğini ve maliye üzerindeki milli kontrolü zayıflattığını iddia etti.

Orbán, Pentekost’a (Hamsin Yortusu) atıfta bulunarak, “egemenlik ve özgürlük” dilinde ortaya çıkan yeni bir Avrupa birliği ile paralellik kurdu. İspanya’dan Polonya’ya kadar tüm ulusların artık aynı dili, yani “Brüksel’in merkeziyetçiliğine direniş dilini” konuştuğunu iddia etti.

Orbán, Macaristan’ı vatanseverliğin başarı örneği olarak gösterdi: “küreselcilerin etkisine karşı direnen, Hristiyan kimliğini ve aile değerlerini anayasasına yazan ve yasadışı göçü durdurmak için sınır çiti inşa eden bir ülke.”

“Macaristan’da göçmen sayısı sıfır” diye vurgulayan Orbán, ülkesinde “antisemitizm, sokak şiddeti ve şehir ayaklanmalarının olmadığını” da ileri sürdü.

“Bu göç değil. Bu, Soros ve Brüksel tarafından yönetilen bir nüfus değişimi,” diten Orbán’a göre Macaristan, aileleri koruyor, çalışan annelere ömür boyu gelir vergisinden muafiyet tanıyor ve milli kimliğiyle gurur duyuyor.

Avrupa

Estonya, nükleer silah taşıyan ABD savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır

Yayınlanma

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıma kapasitesine sahip NATO müttefiki savaş uçaklarını topraklarında kabul etmeye hazır olduğunu açıkladı.

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıyan NATO müttefiki savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu.

Pevkur, F-35 savaş uçaklarının daha önce Estonya’da bulunduğunu ve yakın gelecekte ülkenin hava sahasını korumak için yeniden görev yapacağını belirtti.

Estonya’dan nükleer silahlı uçaklara yeşil ışık

Savunma Bakanı Pevkur, Postimees gazetesine yaptığı açıklamada, Estonya’nın F-35’leri kabul etme konusundaki tutumunun net olduğunu vurguladı.

Pevkur, “Eğer bu uçaklardan bazıları, menşei ülke fark etmeksizin, çift amaçlı nükleer silah taşıma kabiliyetine sahipse, bu durum bizim F-35’leri kabul etme pozisyonumuzu hiçbir şekilde etkilemez. Elbette müttefiklerimizi kabul etmeye hazırız,” ifadelerini kullandı.

Daha önce NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifak üyesi ülkelerin önümüzdeki dört yıl içinde ABD’den 700 adet F-35 uçağı satın alacağını açıklamıştı.

İngiltere de nükleer misyona katılıyor

NATO içindeki bu hareketliliğe paralel olarak İngiltere, yakın zamanda 12 adet F-35 savaş uçağı satın alma ve Kuzey Atlantik İttifakı’nın nükleer misyonuna katılma niyetini açıkladı.

İngiliz hükümeti, yeni uçakların Norfolk’taki Marham üssünde konuşlandırılacağını belirtti. Bu uçakların hem konvansiyonel mühimmat hem de 50 kilotona kadar güç üretebilen Amerikan B61-12 nükleer bombalarını fırlatma kapasitesine sahip olduğu bilgisi paylaşıldı.

The Telegraph‘a konuşan bir İngiliz askeri kaynak, F-35’lerin uzun menzilli ve gizli teknolojiye sahip olmasının, “nükleer bombaları yüksek hassasiyetle atmak için son derece önemli” olduğunu söyledi.

Rusya’dan ‘karşı tedbir’ uyarısı

Geçen yıl Washington ve Londra, artan Rusya tehdidi karşısında Amerikan nükleer silahlarının yeniden İngiltere topraklarına döndürülmesi konusunda anlaşmaya varmıştı.

The Telegraph‘ın haberine göre, savaş başlıklarının 2008’den bu yana ilk kez Suffolk’taki Lakenheath üssüne yerleştirilmesi ve güçlerinin 1945’te Hiroşima’ya atılan bombanın üç katı olması bekleniyordu.

Daha önce ABD, en yeni F-35 savaş uçaklarından oluşan iki filoyu Lakenheath üssüne kaydırmayı planladığını duyurmuştu.

The Telegraph‘ın kaynakları, bunun taktik nükleer silah taşıyabilen 54 bombardıman uçağını kapsadığını iddia etmişti.

Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Moskova’nın, Amerikan nükleer silahlarının İngiltere’ye dönüşünü bir “tırmanış” olarak göreceğini ve “telafi edici karşı tedbirlerle” yanıt vereceğini açıklamıştı.

İngiltere, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez uçaklara nükleer silah yerleştirecek

Okumaya Devam Et

Avrupa

Orbán ile von der Leyen arasında ‘Onur Yürüyüşü’ atışması

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen arasında, Budapeşte’de yapılması planlanan “Onur Yürüyüşü” nedeniyle tartışma çıktı.

Haftalarca süren sessizliğin ardından, von der Leyen çarşamba günü  (25 Haziran) yayınladığı bir video mesajında kutlamaları destekledi. Başkan, “Macaristan yetkililerini Budapeşte Onur Yürüyüşünün gerçekleştirilmesine izin vermeye çağırıyorum. Macaristan ve ötesindeki LGBTIQ+ topluluğuna: Her zaman sizin müttefikiniz olacağım,” dedi.

Orbán ise, sosyal medyada hemen yanıt verdi ve von der Leyen’e “üye devletlerin kolluk kuvvetlerinin işlerine karışmamasını” istedi.

Von der Leyen, Orbán’a karşı çıkmak için bizzat Budapeşte’de bulunmayacak fakat 70’den fazla Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi törene katılmayı planlıyor.

Onlara İspanya Kültür Bakanı Ernest Urtasun, Hollanda Eğitim Bakanı Eppo Bruins, Fransız hükümet temsilcileri, Avrupa’nın önde gelen başkentlerinin belediye başkanları, eski Belçika Başbakanı Elio Di Rupo ve eski İrlanda Başbakanı Leo Varadkar da eşlik edecek.

Belçika’nın Avrupa Komisyonu Üyesi Hadja Lahbib de etkinlik öncesinde bugün Budapeşte’ye gidiyor.

Macaristan ise yabancı devlet adamlarının yasayı çiğneyeceğini açıkça belirtiyor.

Uluslararası konukların listesine rağmen, Adalet Bakanı Bence Tuzson eylemin yasak olduğunu ısrarla vurguluyor.

Bu hafta birkaç büyükelçiliğe gönderilen ve POLITICO tarafından elde edilen mektupta, organizatörlerin hapse atılabileceğini ve kutlamaların yasadışı olduğunu yinelendi.

Mektup, çoğu AB ülkelerinden Budapeşte’de görevli onlarca büyükelçinin etkinliği ve organizatörlerini destekleyen ortak açıklaması üzerine yazıldı.

Tuzson mektupta, “Netlik sağlamak amacıyla, çalışanlarınızın ve meslektaşlarınızın bu gerçeklerden haberdar olmasını rica ederiz. Yasal durum açık: Onur Yürüyüşü yasal olarak yasaklanmış bir toplantıdır ve bu yürüyüşü organize etmek veya duyurmak, Macaristan yasalarına göre bir yıl hapis cezası ile cezalandırılabilen bir suçtur… Yetkililer tarafından yasaklanan bir etkinliğe katılanlar, suç işlemiş olurlar,” diye yazdı.

Yasadışı davranmalarına rağmen, yürüyüşçülerin polis veya sağcı karşı protestocular tarafından doğrudan engellenmesi olası görünmüyor.

Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında Orbán, insanlara yürüyüşe katılmamaları çağrısında bulunduğunu ama güç kullanılması planlanmadığını belirtti.

Başbakan, “Macaristan medeni bir ülkedir. Biz birbirimize zarar vermeyiz,” diye ekledi.

Daha büyük endişe, hükümetin katılımcılara para cezası vermek için yüz tanıma teknolojisini kullanıp kullanmayacağı. Bu konu, AB yasalarını ihlal edebileceği için Komisyon tarafından inceleniyor.

Katılımcıların etkinliği tehlikeli görmediklerinin bir işareti olarak, etkinliğe katılacak olan İspanya Kültür Bakanı Urtasun’un sözcüsü POLITICO’ya “Macaristan polisiyle temas halinde olmadıklarını” söyledi.

Sosyalist gruptan Fransız milletvekili Chloé Ridel, “Viktor Orbán’ın popülist söylemleriyle cesaretlenen Macar polisi veya aşırı sağcı aktivistlerden korkmuyorum; protesto için buraya gelen Macar vatandaşlarıyla birlikte Avrupa değerlerini savunmak için buradayız. Bu, otoriter rejimlere karşı mücadelede şüphesiz tarihi bir olay olacak,” dedi.

Avrupa Parlamentosu sözcüsüne göre, “milletvekillerinin ve onlara eşlik edenlerin güvenliği ve emniyeti için her şey hazır.”

Uluslararası mobilizasyona rağmen, Macaristan’da hiçbir siyasi aktör bu eylemden yararlanıyor gibi görünmüyor.

Sol eğilimli Demokratik Koalisyon, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony’nin Yeşil Partisi veya hicivci İki Kuyruklu Köpek Partisi gibi birkaç LGBTQ+ yanlısı parti Onur Yürüyüşüne katılacak olsa da, bunların desteği muhalefet lideri ve eski Fidesz üyesi Péter Magyar’ın desteğinin çok gerisinde.

Magyar’ın partisi Tisza, Orbán’ın iktidardaki Fidesz partisine karşı farkını giderek artırarak aylardır anketlerde önde gidiyor. Fakat Tisza, Nisan 2026’daki seçimlerde Orbán’dan iktidarı almak için geniş bir çoğunluk oluşturmaya çalışırken, LGBT hakları ve kimlik politikası gibi daha geniş konuları olduğu gibi Budapeşte Onur Yürüyüşünün yasaklanmasını da sistematik olarak görmezden geliyor.

Magyar’ın sağ kolu olarak görülen Zoltán Tarr, “Orbán’ın tuzağına düşmeyi reddediyoruz. Toplumu bölmek ve kamu hizmetlerinin çöküşünden ve artan yaşam maliyetlerinden dikkatleri başka yöne çekmek için tasarlanmış bir kültür savaşı provokasyonunda kullanılmayacağız,” dedi.

Tarr, Tisza liderliğindeki bir hükümetin “elbette toplanma özgürlüğünü zedelemek istemeyeceğini” de sözlerine ekledi.

Yeşil Parti Párbeszéd’in eşbaşkanı Richárd Barabás ise, Onur Yürüyüşünün “Viktor Orbán’ın baskıcı rejimine karşı ortak bir direniş” olacağını savundu.

Son yıllarda Orbán, ABD’deki muhafazakâr-Trumpist “MAGA” hareketinin retoriğini benimsedi ve “cinsiyet ideolojisi” ve “woke kültürü”ne karşı küresel hücumun Avrupa’daki ateşli savunucusu haline geldi.

Geçtiğimiz mart ayında Orbán hükümeti, çocukları korumak gerekçesiyle LGBT topluluğunu “teşvik eden veya sergileyen” kamuya açık toplantıları yasaklayan bir yasayı kabul etti.

Ülke çapında Onur Yürüyüşü kutlamalarını fiilen yasaklayan bu önlem, bir tarafta hükümet, diğer tarafta Belediye Başkanı Karácsony ve Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri arasında büyük bir çatışmaya yol açtı.

Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri, başkentin 1997’de Doğu Avrupa’da Onur Yürüyüşü düzenleyen ilk şehir olmasından bu yana her yıl olduğu gibi, yıllık etkinliği yine düzenleyeceklerini taahhüt ettiler.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Avusturya Şansölyesi Stocker: Göçle mücadelede Merz müttefik

Yayınlanma

Avusturya Şansölyesi Christian Stocker, Berlin’in iç sınırlarda uyguladığı sert önlemler nedeniyle iki ülke arasında gerginlikler sürerken, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’i Avrupa’ya yönelik “düzensiz göçü” önemli ölçüde azaltmada kilit bir ortak olarak gördüğünü söyledi.

Stocker, POLITICO’nun Berlin Playbook Podcast programında sığınma talepleriyle ilgili olarak, “Prosedürlerin [Avrupa Birliği] dış sınırlarında yürütülmesini sağlayacak bir çözüme ihtiyacımız var. Schengen bölgesindeki iç sınırlarımızı korumak son çözüm olamaz. Bu sadece acil bir çözüm olabilir,” dedi.

Stocker, bugün (27 Haziran) Berlin’de Merz ile görüşecek.

Avusturyalı siyasetçi, “Bu konularda benimle benzer görüşlere sahip Friedrich Merz gibi bir ortağım olduğu için çok mutluyum,” diye ekledi.

Stocker, Avusturya’yı sığınma başvuruları konusunda daha sıkı Avrupa politikalarının öncüsü olarak gördüğünü söyledi.

Almanya, Avrupa’nın daha sert göç önerilerinin bazılarına uzun süredir karşı çıkıyordu, fakat Merz’in göreve gelmesiyle bu paradigma değişti.

Sağcı muhalefet partisi Almanya için Alternatif’in (AfD) baskısı altında, CDU liderliğindeki hükümet, ülkeye gelen sığınmacıların sayısını önemli ölçüde azaltma sözü verdi.

Bu bahar göreve başladıktan sadece birkaç gün sonra, Merz’in içişleri bakanı Almanya’nın sınırlarında, Avusturya da dahil olmak üzere, kontrolleri artırdı ve Alman polisinin sığınmacılar da dahil olmak üzere daha fazla belgesiz göçmeni geri çevireceğini söyledi.

Sınırdaki sıkı önlemler, Almanya ile komşuları arasında gerginliklere yol açtı. Fransa, Polonya ve Avusturya’daki politikacılar, Merz hükümetini Schengen bölgesinde insanların ve malların serbest dolaşımını engellediği için eleştirdi.

Sonuçta, Almanya sınırlarında geri çevrilen sığınmacıların sayısı düşük oldu ve bu durum, eleştirmenlerin Merz’in sıkı önlemlerini büyük ölçüde sembolik olarak nitelendirmesine yol açtı.

Stocker, Almanya’nın sınır kontrollerinin iki ülke arasında önemli gerginlikler yarattığı yönündeki iddiaları önemsemedi ve bunun yerine Merz’in yanında yer alarak Avrupa içinde göç konusunda sert bir tutum sergileyen bir eksen oluşturdu.

Sınır kontrollerine ilişkin olarak, “Bu kısıtlamaların önemli bir etkisi olmadığını düşünüyorum. İç sınırları kontrol etme ihtiyacı varsa ve biz de bunu kendimiz yaptık… Diğer ülkelerin de aynısını yapmasını reddedemem. Başka bir deyişle, bu sınır kontrolleri nihayetinde kalıcı olması amaçlanmayan bir çözümdür, fakat bazen gerekli olabilir,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English