AMERİKA
Biden Meksika sınırında

Geçen hafta yeni göç programını açıklayan ABD Başkanı Joe Biden, Meksika sınırındaki El Paso’ya giderek incelemelerde bulundu.
Güney sınırından gelen göç nedeniyle eleştirilere maruz kalan Biden, sınır devriyeleri ile birlikte ABD’yi Meksika’dan ayıran duvarın yanında bir yürüyüş yaptı.
“Sınırlarımızdaki sorunlar bir gecede ortaya çıkmadı ve bir gecede çözülmeyecek,” diye tweet atan Biden, sınırı güvenli hale getirip göç sürecini düzen içerisinde, adil, güvenli ve insancıl kılabileceklerini savundu.
Biden, ABD İç Güvenlik Bakanı Alejandro Mayorkas ile birlikte iki ülkeyi birbirine bağlayan “Amerikalar Köprüsü”nü de ziyaret ederek sınır güvenlik yetkililerin uyuşturucu tespiti için kullandığı ekipmanları kontrol etti.
Geçen hafta Haiti, Nikaragua, Küba gibi ülkelerden gelecek sığınmacılara karşı sınırı sıkılaştıracağını açıklayan Biden, Cumhuriyetçileri pek de etkilemiş görünmüyor.
2024 seçimlerinde başkan aday adayı olabileceği konuşulan Cumhuriyetçi Teksas Valisi Greg Abbott, ziyaretinin arefesinde Biden’a bir mektup yazarak “Devleti koruma anayasal yükümlülüğünüzü ihlal ettiniz,” dedi.
Biden, gezisi sırasında sorulan bir soru üzerine medya mensuplarına Abbott’un mektubunu henüz okumadığını söyledi.
Ara seçimlerde Temsilciler Meclisi’nde küçük bir çoğunluk elde eden Cumhuriyetçilerin de Biden’ın yeni göç reformlarına engel olması muhtemel. Başkan’ın seçildikten sonra gündeme getirdiği ilk reform projesi de Cumhuriyetçilerin engeline takılmıştı.
Öte yandan kimi eleştirmenler ve göçmen hakları savunucuları da Biden’ın Trump dönemindeki göçmen karşıtı siyaseti devam ettirdiğini düşünüyor.
AMERİKA
ABD Hazine Bakanı Bessent: Resesyon olmayacak

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, yeni gümrük vergilerine tepki olarak küresel finans piyasalarında yaşanan sert satışlar karşısında meydan okuyan bir tavır sergileyerek, vergilerin gerekli olduğunu savundu ve ABD’’de resesyona neden olacağı fikrini reddetti.
Bessent, NBC’de katıldığı bir programda verdiği demeçte, “Resesyona girmemiz için bir neden göremiyorum,” dedi.
Bessent ayrıca, Amerikalıların düşen enerji fiyatları ve faiz oranlarından, düşen hisse senedi fiyatlarından zarar göreceklerinden daha fazla fayda sağlayacağını belirtti.
Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve Beyaz Saray ticaret sorumlusu Peter Navarro ile birlikte ayrı ayrı açıklamalarda bulunan Bessent, Başkan Donald Trump’ın geçen hafta uygulamaya koyduğu kapsamlı yeni gümrük vergileri konusunda geri adım atacağına dair hiçbir işaret vermedi.
ABD açısından bakıldığında diğer ülkelerin “uzun süredir kötü aktörler olduğunu” savunan Bessent, sorunların birkaç gün ya da hafta içinde müzakere edilemeyeceğini sözlerine ekledi.
Bakan, “Ülkelerin ne teklif ettiğini ve bunun inandırıcı olup olmadığını görmemiz gerekecek. Sanırım ileriye dönük yolu görmemiz gerekecek,” dedi.
Piyasadaki düşüş ‘organik hayvanların kısa vadeli tepkileri’
Trump’ın gümrük vergisi açıklamasını takip eden iki gün içinde piyasalar 5,4 trilyon dolar değer kaybetti ve S&P 500’ü 11 ayın en düşük seviyesine çekti.
Bessent, piyasadaki düşüşü “organik hayvanların” kısa vadeli tepkileri olarak değerlendirdi ve “Zaman zaman bu tür kısa vadeli piyasa tepkileriyle karşılaşıyoruz. Piyasa Donald Trump’ı sürekli olarak hafife alıyor,” diye konuştu.
Açıklanan gümrük vergileri ABD’nin ithalat vergilerini yüzyılı aşkın bir sürenin en yüksek seviyesine çıkaracak ve ABD ve küresel ekonomiler için büyüme beklentilerinde yaygın bir düşüşe neden oldu.
JPMorgan ekonomistleri cuma günü yaptıkları açıklamada ABD’nin bu yıl resesyona girmesini beklediklerini ifade ettiler.
Ticaret Bakanı: Başkan’ın küresel ticareti resetlemesi gerekiyor
Ticaret Bakanı Howard Lutnick de aynı şekilde meydan okuyan bir tonda konuşarak çarşamba günü karşılıklı tarifeler olarak adlandırılan kapsamlı gümrük vergilerini ertelemeye yönelik herhangi bir plan olmadığını söyledi.
CBS’in “Face the Nation” programında “Gümrük vergileri geliyor,” diyen Lutnick, Trump’ın “bunu ilan ettiğini ve şaka yapmadığını” da sözlerine ekledi.
Bakan, “Bence asıl mesele, Amerika Birleşik Devletleri’nin gücünü resetlemeniz ve bunu hem müttefiklerimize hem de düşmanlarımıza karşı resetlemeniz gerektiğidir,” dedi.
Tarifelerin, Amerikan imalat sanayiini, bir ulusal güvenlik meselesi olarak yeniden restore etmenin tek yolu olduğunu savunan Lutnick, “Erteleme diye bir şey yok. Başkan’ın küresel ticareti resetlemesi gerekiyor,” diye konuştu.
‘Bu müzakere değil, ulusal acil durum’
Fox News’in “Sunday Morning Futures” programında konuşan ABD Ticaret Temsilcisi (USTR) Navarro ise, “Bu bir müzakere değil, bu hile yüzünden kontrolden çıkan ticaret açığına dayanan ulusal bir acil durum. Her zaman dinlemeye hazırız,” ifadelerini kullandı.
Beyaz Saray Ulusal Ekonomi Konseyi Başkanı Kevin Hassett, Trump’ın gümrük vergilerinin bir sonucu olarak ABD tüketici fiyatlarının “bir miktar artabileceğini” kabul etti, ama iktisatçılar, Fed ve bazı Kongre üyeleri arasındaki endişenin abartıldığını öne sürdü.
ABC’nin “This Week” programında konuşan Hassett, “ABD’deki tüketici üzerinde büyük bir etki” beklemediğini ve Amerikalıların Trump’ın Kongre’den geçirmek istediği vergi ve harcama kesintilerinden eninde sonunda faydalanacağını savundu.
Hem Bessent hem de Hassett, gümrük vergisi bombardımanının enflasyonu körükleyeceğine dair endişeleri reddetti ve Fed ile Wall Street’ten gelen alarmist tepkileri küçümsedi.
‘Piyasaları bilerek çökertmiyoruz, Amerikan işçilerine altın çağ yaratmak istiyoruz’
Geçen haftaki piyasa çöküşü sırasında Trump, Fed Başkanı Jerome Powell’ın faiz oranlarını düşürmesi için “MÜKEMMEL” bir zaman olduğunu söyleyerek Fed ile çatışmayı körüklemişti.
Trump’ın yorumlarından kısa bir süre sonra cuma günü yaptığı bir konuşmada Powell, “gümrük vergisi artışlarının beklenenden çok daha büyük olacağının netleştiğini”, bunun da muhtemelen daha yüksek enflasyona ve daha yavaş büyümeye yol açacağını söylemişti.
Hassett, “Başkan’ın fikir sahibi olmasına izin verildiğini ama Fed üzerinde herhangi bir siyasi baskı olmayacağının kesin olduğunu” söyledi.
Hassett ayrıca, Başkan’ın Fed’i faizleri düşürmeye teşvik etmek için finansal piyasaları bilerek çökertmeye çalıştığını öne süren bir videonun bağlantısını paylaşmasının ardından Trump’ın stratejisi hakkındaki spekülasyonları da reddetti.
Hassett, “Bu, piyasaların çökmesi için bir strateji değil, Amerikan işçisi için bir altın çağ yaratma stratejisi,” iddiasında bulundu.
Hafta sonunu telefon görüşmeleri yaparak ve Florida’daki golf kulübünde kulüpler şampiyonasında yarışarak geçiren Trump, küresel ekonomiyi Amerika’nın lehine yeniden şekillendirmek istediğini söylüyor.
Trump, gümrük vergilerinin şirketlerin ABD’de yeni fabrikalar inşa etmesiyle yeni bir yatırım dalgası getireceğini, istihdamı ve zenginliği ülkeye getireceğini savunuyor.
AMERİKA
İngiliz ekonomist Pettifor: Trump şoku küresel ekonomi için ‘Lehman anı’ olabilir

İngiliz ekonomist Ann Pettifor, Substack bülteninde yayımladığı makalede, Trump yönetiminin gümrük vergisi adımının küresel ekonomi için ‘Lehman anı’ etkisi yaratabileceği uyarısında bulundu. Pettifor, bu şokun temelinde yatan nedenin küresel ticaret sisteminin karmaşıklığını anlamayan ‘Önce Amerika’ ideolojisi ve derinleşen yurt içi eşitsizlikler olduğunu ifade etti.
İngiliz ekonomist Ann Pettifor, Substack bülteninde yayımladığı makalede, 2 Nisan 2025 tarihli “Trump Şoku”nun ciddiyetinin hafife alınmaması gerektiğini belirtti.
Pettifor, bu potansiyel şokun, nerede olursa olsun herkesin emekliliği, yatırımları, muhtemelen işi ve ekonomisi üzerindeki etkisinin küçümsenmemesi gerektiğini vurguladı.
Pettifor’a göre, ABD Başkanı Donald Trump küresel ticaret sisteminin “altına bir fitil ateşledi” ve başlattığı uluslararası iktisadi “havai fişek gösterisi” konusunda rahat bir tavır sergiliyor.
Ekonomist, Trump’ın dünya düzenini değiştirme girişiminin ne kadar tehlikeli olduğunu tam olarak kavramadığını ifade etti.
Pettifor, Machiavelli’nin “Yeni bir düzen başlatmaktan daha zor, başarısı daha şüpheli ve ele alınması daha tehlikeli bir şey yoktur,” sözlerini hatırlattı.
Pettifor, Trump’ın tüm gerekenin, yönetiminin uyguladığı “karşılıklı” küresel gümrük vergileri üzerine kaba bir metodoloji ve hesaplamalardan ibaret olduğunu düşündüğünü yazdı.
‘Hükümetler piyasaya müdahale etmeli’
“Trump yönetiminin sorumsuzluğuna hükümetler nasıl tepki vermeli?” sorusunu yönelten Pettifor, ilk gerekliliğin gerçekçilik olduğunu belirtti. Ekonomiste göre, her şeyden önce, hükümetlerin geri çekilmesi ve özel piyasaların ekonomileri istikrara kavuşturmasına izin vermesi gerektiği yönündeki yaygın dogmanın askıya alınması gerekiyor.
Pettifor, hükümetlerin büyük ölçüde ideolojik nedenlerle hem iç hem de uluslararası ekonomi üzerindeki güçlerini sermaye, para birimleri ve ticaretteki özel piyasaların “görünmez ellerine” devrettiğini savundu.
Ancak Trump’ın düşüncesizce yaptığı tek bir duyuruyla bu efsaneyi yerle bir ettiğini belirten Pettifor, “ABD yönetimi, mal ve hizmet piyasalarını altüst edebilir ve geçen hafta etti. Yarın da muhtemelen para birimi, hisse senedi ve borç piyasalarını altüst edecektir,” dedi.
Bu felakete yanıt vermek için hükümetlerin öncelikle durumun ciddiyetini tam olarak kavraması gerektiğini ifade eden Pettifor, hepsinin bunu anladığının net olmadığını ekledi.
İngiliz hükümetinin Trump müzakerecileriyle bir “anlaşma” yapma umudunu sürdürdüğünü belirten ekonomist, bunun a) Trump yönetiminin güdüleri ve b) bu krize ikili bir çözüm bulunması olasılığı hakkında bir derece naiflik içerdiğini öne sürdü.
Pettifor, bunun hayal ürünü olduğunu belirterek, “Trump yönetimi iyi niyetle müzakere etmeyecektir. ‘Önce Amerika’ ideolojisine çok bağlı. Müttefiklerini kasıtlı olarak düşman haline getirdi. İzolasyonisttir ve küresel ticaret dengesizlikleri krizine uluslararası bir çözüm kabul etmeyecektir,” değerlendirmesinde bulundu.
Wolfgang Münchau: Trump’ın tarifeleri küreselleşmenin sonudur
‘Kriz ikili değil, uluslararası’
Daha da kötüsü, Trump yönetiminin milliyetçi, proto-faşist bir hükümet olduğunu ve bu krizin ticaret ortaklarıyla bir dizi ikili anlaşma yoluyla çözülemeyeceğini anlamadığını savunan Pettifor, bunun nedenini şöyle açıkladı:
“Çünkü bu kriz, küresel ticaret sistemine dahil olan tüm ülkeler arasında patlak veren uluslararası bir kriz. ABD ile örneğin Meksika veya Çin arasında bire bir kriz değil. Bundan çok daha büyük; Amerika Birleşik Devletleri tamamen açık bir ekonomi, çok çeşitli ülkelerle küresel olarak ticaret yapıyor ve çoğuna karşı açık veriyor.”
Pettifor, “küreselleşme” ideolojisi sayesinde dünya ticaretinin tasarım gereği tamamen entegre olduğunu belirtti.
Ticaretteki “serbest piyasaların” son otuz ila kırk yılda başardığı şeyin bu olduğuna işaret eden Pettifor, “Bir ipliği —en büyük açığa sahip bir ülkeyi ve en büyük fazlaya sahip başka bir ülkeyi içeren ipliği— çekerseniz, uluslararası ve çok taraflı ticaret sistemi çözülebilir,” diye ekledi.
Ekonomist, Donald Trump’ın bir dizi ikili anlaşmayla tek tek iplikleri çekebileceğini ve böylece ABD ticaretine dengeyi yeniden getirebileceğini düşündüğünü ifade etti.
Pettifor, Trump’ın yanıldığını belirterek, nedenini başka bir benzetmeyle açıkladı: “Küresel ticareti, içindeki havanın fazla ve açık veren ülkelerden oluştuğu dev bir balon olarak düşünün. ‘Balonun’ bir kısmındaki bir açığı sıkıştırırsanız, balon başka bir yerde genişler. Sistemin bir bölümündeki —Amerika Birleşik Devletleri’ndeki— bir Çin fazlasını sıkıştırırsanız, Çin’in fazlası örneğin Avrupa Birliği’ne yığıldığında balon patlar.”
Pettifor, hem açıkları hem de fazlaları çok fazla sıkıştırmanın balonu patlatacağını ve kontrolden çıkmasına neden olacağını vurguladı.
Pettifor, küresel istikrara giden iki yol olduğunu belirtti: Birincisi uluslararası bir yol; ikincisi ise yurt içi bir yol.
Uluslararası yolun, devletler arasında ticaret ve finansal ilişkilerini istikrara kavuşturmak için hem işbirliği hem de koordinasyon gerektireceğini ifade eden Pettifor, her şeyden önce ülkeler arasındaki sermaye akışlarını yönetmek için işbirliği gerektireceğini vurguladı.
Pettifor, ikili çözümlerin sistemi düzeltmeyeceğini, fazlaları azaltmayacağını veya açıkları düzeltmeyeceğini savundu.
Bunun yerine, hem fazlaları hem de açıkları azaltma görevinin farklı bir odaklanma gerektirdiğini belirten ekonomist, bu odaklanmanın fazla ve açık veren ülkelerin iç ekonomilerinde değişikliklere öncelik vermesi ve izin vermesi gerektiğini söyledi.
Pettifor’a göre, mevcut rejimi altındaki Amerika Birleşik Devletleri bu uluslararası yanıta liderlik edemez. Dünyanın geri kalan liderlerinin uluslararası düzeyde bir araya gelmesinin zor olduğunu, zira devletler tarafından uluslararası koordinasyona direnmek üzere tasarlanmış küresel bir ekonomik sisteme bağlı olduklarını dile getirdi.
Bu sistemin hükümetlerin piyasa güçlerinden uzak durmasını tercih ettiğini ve her şeyden önce sermayeye sınırlar ötesinde sürtünmesiz hareket etme konusunda üstün güç tanıyan küresel bir ekonomi olduğunu ekleyen Pettifor, “Bu siyasi ve liderlik boşluğunun doldurulması gerekiyor,” dedi.
Krizin kökeni: Eşitsizlik
Pettifor, bir hükümetin yurt içi yolu seçmesinin, “buraya nasıl geldiğimizi anlamayı” gerektirdiğini ifade etti.,
Ticaret dengesizliklerinin, iç ekonomideki eşitsizliğin bir sonucu olduğunu belirten Pettifor, Klein ve Pettis’in ünlü argümanına atıfta bulunarak, ticaret savaşlarının aslında “sınıf savaşları” olduğunu vurguladı.
Pettifor, “Ticaret savaşı, bir ülke içindeki bir çatışmanın yanlış bir şekilde ülkeler arasında bir çatışma olarak yansıtılmasıdır,” dedi.
“Küreselleşme” ideolojisinin yükselişiyle ülkelerin ekonomilerini ihracata yöneltmeye teşvik edildiğini ifade eden Pettifor, yoksul ülkelerin yalnızca ihracat sektörünü destekleyerek ve sübvanse ederek “büyüyebileceklerine” ikna edildiğini söyledi.
Emtia ihracatına yönelen ülkelerin, benzer emtiaları ihraç eden diğer yoksul ülkelerle rekabet etmek zorunda kaldığını, fiyatlar düştükçe ve para birimleri özellikle her zaman güçlü olan ABD dolarına göre değer kaybettikçe zorlandıklarını ekledi.
Pettifor, bu ülkelerin enerji veya ilaçları ABD doları dışında bir para birimiyle satın alma hakkından mahrum bırakılmasının, güçlü doların düşük gelirli ülkelerde sürekli olarak gerçek ekonomik acıya ve başarısızlığa neden olduğunu vurguladı.
Anglo-Amerikan ülkelerinde ihracatçılara yönelik kamu sübvansiyonlarının (EXIM bankası ve İngiltere’nin İhracat Kredi Garanti Departmanı gibi), ucuz kredi ve vergi indirimlerinin ihracat sektöründe aktif olan şirketleri kayırdığını belirten Pettifor, buna ticaretin finansmanını yöneten finans kurumlarının (Wall Street ve City of London) ve tabii ki süper zenginlerin de dahil olduğunu da ekledi.
Pettifor, kamu mali desteği ve kaynaklarının bu sektörler ve zenginler için fazla tasarruf ve “aşırı tüketim” yarattığını ifade etti.
Ekonomist J. A. Hobson’ın sözleriyle, bu zenginlerin sonuç olarak “bildikleri herhangi bir arzunun taleplerinin çok üzerinde” gelir ve servete sahip olduklarını kaydetti.
Buna karşılık, bu ülkelerdeki işçilerin ürettiklerinden düşük pay aldığını ve bunun küresel ticaret sistemi tarafından üretilenleri tüketme ve ithal etme yeteneklerini azalttığını söyleyen Pettifor, bazı işçilerin gelirlerinin kasıtlı olarak baskılandığını ekledi.
Pettifor, bunun küresel ekonominin ürettiği tüm mal ve hizmetlerin yetersiz tüketilmesine ve ekolojik dengesizlikleri daha da kötüleştiren bolluklara (gluts) yol açtığını belirtti.
Sorunun, zenginlerin kazandıklarının tamamını harcamaması ve harcayamaması olduğunu belirten Pettifor, buna karşılık yüzde 99’luk kesimin kazandıklarının tamamını gıda, kira, sağlık ve eğitime harcadığını söyledi.
Ancak düşen reel gelirleri nedeniyle bunların bile karşılanamaz hale geldiğini kaydeden Pettifor, “Her halükârda, yüzde 99’luk kesim, düşen reel gelirler sonucunda üretilen her şeyi tüketemedi,” değerlendirmesini yaptı.
Dolayısıyla, pek çok ana akım ekonomistin iddia ettiği gibi, toplumun satın alma gücünün çok az mal ve hizmeti kovalamasından ziyade, çok fazla mal ve hizmetin küçülen satın alma gücünü kovaladığını savundu.
Bu iç dengesizliklerin eşitsizlik üzerindeki gerilimlerin artmasına neden olduğunu belirten Pettifor, bu noktada Trump gibi popülist partilerin suçu giderek küreselleşen sistemden ve iç eşitsizliğin adaletsizliğinden alıp yabancılara —göçmenlere, Çinlilere, Meksikalılara vb.— kaydırdığını ifade etti.
Trump’ın küresel gümrük vergileri Çin’e ‘çok yönlü abluka’ işlevi görüyor
Güçlü dolar ve sermaye akışları
Pettifor, tüm bunlar olurken, 1970’ler ve 1980’lerin başından itibaren Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi ülkelerin jeopolitik ve ideolojik nedenlerle sermaye hesaplarındaki çoğu kısıtlamayı kaldırmayı seçtiğini ve yabancı yatırımcıların açık finansal piyasalara engelsiz erişimine izin verdiğini hatırlattı.
Fazla veren ülkelerin ihracattan kazandıkları parayı örneğin ABD ürünleri satın alarak harcamadığını belirten Pettifor, bunun yerine sermayelerini ABD finansal varlıklarını —Hazine bonoları (tahviller), hisse senetleri, türevler, yatırım fonları vb.— satın almak için kullandıklarını söyledi.
Wall Street ve City of London’ın da buna aracılık ettiğini ekleyen Pettifor, “(Dünya merkez bankalarının başka seçeneği yoktu: ABD doları dünyanın rezerv para birimidir ve rezerv tutmakla yükümlüdürler),” diye ekledi.
ABD’de finansal piyasalara bu para akışının ABD dolarının güçlenmesine yol açtığını belirten Pettifor, bunun finansal varlıkların değerini artırıp zenginleri daha da zenginleştirirken, ABD’de üretilen malların rekabet gücünü kaybetmesine neden olduğunu ifade etti.
Bunun fabrikaların kapanmasına, iş kayıplarına ve emeğin ABD ekonomisindeki payının küçülmesine yol açtığını daekledi.
Denge için reçete
Öte yandan Pettifor, uluslararası ticaret ve finans sistemine dengeyi yeniden getirmenin öncelikle hem ticaret hem de sermaye akışlarının daha fazla yönetilmesini gerektirdiğini belirtti. Her şeyden önce, ekonomilerin küresel sistemden uzaklaşıp iç ekonomideki yüzde 99’luk kesimin gelirlerini artırmaya yönelik yeniden yönlendirilmesini gerektirdiğini vurguladı.
İngiltere ve Avrupa’da bunun kemer sıkma politikalarının ve giderek saçma hale gelen “mali kuralların” terk edilmesini gerektirdiğini söyleyen Pettifor, devletin çoğunluğun gelirlerini reel olarak artırmak için harekete geçmesi gerektiğini ifade etti.
İkinci olarak, egemen rezerv para birimlerinden uzaklaşılması gerektiğini belirten Pettifor, daha önceki yazılarında savunduğu gibi, bunun bölgesel takas birliklerinin kurulmasıyla başlayabileceğini söyledi.
Nihayetinde, dünyanın uluslararası bir takas birliği etrafında koordine olmak ve işbirliği yapmak için bir araya gelmesi gerektiğini vurguladı.
Başka bir deyişle, Pettifor’a göre günümüzün küresel krizi, John Maynard Keynes gibi bir liderlik ve vizyon gerektiriyor.
Ekonomist, “Bu kalibredeki ekonomistler ve tavsiyelere kulak verecek kadar bilge politikacılar bugünlerde az bulunuyor,” dedi.
Pettifor, “Bu yüzden kemerlerinizi bağlayın. Çalkantılı bir döneme giriyoruz,” uyarısıyla sözlerini tamamladı.
AMERİKA
ABD Hazine Bakanı: Zelenskiy dünyadaki en basit anlaşmayı bozdu

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin 28 Şubat’ta Beyaz Saray’da ‘dünyanın en basit anlaşmasını’ bozduğunu dile getirdi. Bessent, Amerikalı gazeteci Tucker Carlson’a verdiği röportajda, nadir toprak metalleri anlaşması için her şeyin hazır olduğunu ancak Zelenskiy’nin Oval Ofis’teki tavrıyla bunu mahvettiğini belirtti.
ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Amerikalı gazeteci Tucker Carlson’a verdiği röportajda, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin 28 Şubat’ta Beyaz Saray Oval Ofisi’ndeki eylemleriyle “dünyanın en basit anlaşmasını” bozduğunu söyledi.
Bessent, “Sonra Oval Ofis’e geldi ve her şeyi mahvetti. Görünüşe göre bu dünyadaki en basit şey olmalıydı. Gelmesi, basın toplantısı yapması gerekiyordu. Özel bir öğle yemeği yiyecektik,” diye ekledi.
Bessent, Zelenskiy’nin daha önce anlaşmayı imzalama sözü verdiğini ve Beyaz Saray’da bunun için her şeyin hazırlandığını belirtti.
28 Şubat’ta Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile Zelenskiy arasında bir görüşme gerçekleşti. Görüşmede liderlerin nadir toprak metallerinin çıkarılmasına ilişkin bir anlaşma imzalaması planlanıyordu.
Fakat toplantının ilk yarısında Trump ve ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Ukrayna’daki çatışmanın çözümüne ilişkin Zelenskiy ile tartıştı.
Ukrayna Devlet Başkanı’nın Beyaz Saray’dan erken ayrılması üzerine belgenin imzalanması gerçekleşmedi.
Financial Times‘ın 5 Nisan tarihli haberine göre, Zelenskiy, Ukrayna Güvenlik Teşkilatına (SBU) ABD’nin Ukrayna varlıklarından kâr elde etmeye yönelik son teklifiyle ilgili bilgi sızıntısını soruşturma talimatı verdi.
Soruşturma, Ukrayna Parlamentosu Milletvekili Yaroslav Jeleznyak’ın 26 Mart’ta anlaşma taslağının bir kopyasını aldıktan sonra yeni ayrıntıları paylaşmasının ardından başladı.
Jeleznyak’ın aktardığına göre, ABD ile kaynaklardan gelir elde edilmesine yönelik anlaşmanın mevcut hâli, sadece kritik mineralleri ve nadir toprak metallerini değil, Ukrayna’daki petrol ve doğalgaz dahil tüm yer altı kaynaklarını kapsıyor.
Milletvekili, belgede Washington’un anlaşma karşılığında güvenlik garantileri sunacağına dair bir “ima” bile bulunmadığını belirtti.
Zelenskiy, 28 Mart’ta taslağı resmen reddederek, daha önce değerlendirilen seçeneklere kıyasla “tamamen farklı bir belge” olduğunu öne sürmüştü.
Ukrayna’da kaynak anlaşması sızıntısı: Yetkililer yalan makinesine bağlandı
-
ORTADOĞU2 hafta önce
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi: Sahil bölgesinde soykırım işlendi
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Batı medyası ve siyasetinden temkinli İmamoğlu değerlendirmeleri
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 2
-
DİPLOMASİ2 hafta önce
Politico: İmamoğlu’nun tutuklanmasına rağmen AB, Türkiye’ye para göndermeye devam edecek
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Husiler’in Savaşı: “Altıncı Orta Doğu Savaşı” ve Filistin Anlatısı
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Signal bir Amerikan hükümeti operasyonudur
-
ORTADOĞU2 hafta önce
İsrail’de “devlete sızma” tartışması: “Dün vatan haini ilan ettiniz yarın idam edersiniz”
-
AMERİKA2 hafta önce
Gizli CIA dosyalarında ‘Ahit Sandığı’nın bulunduğu iddia ediliyor