Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Erdoğan’ın NATO hamlesi: Eksen kayması mı siyasi taktik mi?

Yayınlanma

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Vilnius’ta İsveç’in NATO üyeliğini destekleyeceğini açıklaması ve ardından başta ABD Başkanı Joe Biden olmak üzere diğer liderlerle yaptığı görüşmelerde verilen mesajlar Türkiye-Batı ilişkilerinde yeni bir dönemin habercisi olarak yorumlandı.

Ancak bu “yeni dönem” Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz karşısında acil ihtiyaç duyduğu Batı sermayesini çekmek için taktik bir hamle mi yoksa Erdoğan ve partisi eksen mi değiştiriyor?

Financial Times’ta yayınlanan analiz, uzman görüşleriyle bu soruya yanıt vermeye çalışıyor:

 ***

Türk ekonomisi durgunlaşırken Erdoğan Batıya bakıyor

Adam Samson, Henry Foy, Felicia Schwartz

İsveç’in NATO teklifinin desteklenmesi, Ankara’nın gerilimi azaltma ve ticaretin önündeki engelleri kaldırma çabasının bir parçası.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İsveç’i “alçakları ve teröristleri” barındırdığı için topa tuttu. Stockholm sokaklarında bir Kuran’ın yakılmasına izin verdiği için hükümeti “şeytan” olarak nitelendirdi. Türk Cumhurbaşkanı bir noktada İsveç’e NATO başvurusu için “zahmet etmemesini” bile söyledi.

Ardından pazartesi günü Litvanya’da düzenlenen zirvede Erdoğan evet dedi. Alkışlar arasında İsveç’in askeri ittifaka üyeliğini onayladı, Başbakan Ulf Kristersson’un müzakere becerilerini övdü ve İsveç’in sınırlarını Türkiye’nin sınırları gibi koruma sözü verdi.

Erdoğan’ın ustaca siyasi manevrası ittifak genelinde memnuniyetle karşılandı ve Ankara ile Batı arasındaki gerilimi “azaltan” bir dizi kararın sonuncusu oldu. Erdoğan ve hükümetine yakınlığıyla bilinen Türk düşünce kuruluşu SETA’nın dış politika çalışmaları direktörü Murat Yeşiltaş “Türkiye-Batı ilişkilerinde yeni bir döneme giriyoruz” dedi.

Ancak Erdoğan’ın bunu daha geniş bir dış politika değişiminin bir parçası olarak mı yoksa sadece Ankara’nın acil çıkarlarına yönelik siyasi bir adım olarak mı gördüğü konusunda derin şüpheler var. Türkiye’nin ton değişikliği, yıllardır süren ekonomik kriz sırasında kaçan yabancı yatırımcıları geri çekmeye çalıştığı bir dönemde geldi.

Türkiye’nin cari açığı 2023 yılının ilk beş ayında 37,7 milyar dolara ulaşarak rekor seviyeye çıktı. Erdoğan hükümeti uluslararası girişlerin bu açığı finanse etmeye yardımcı olacağını umuyor.

Rusya ve Körfez ülkeleri son yıllarda mali destek sağlarken, Erdoğan’ın yeni atadığı ekonomi ekibi de ABD ve Avrupa’dan yatırım almayı umuyor. “Dış politika ekonomik ilişkilerden doğrudan etkilenir. Dolayısıyla Batı ve Türkiye yeni bir sayfa açabilirse, ekonomi bir numaralı konu olacaktır” diyen Yeşiltaş, Erdoğan’ın mayıs ayındaki seçimleri kazandıktan sonra dış politikasını yeniden ayarladığını da sözlerine ekledi.

Erdoğan’ın iktidara geldiği 2002’den bu yana Batı ile ilişkiler kötüleşmiş, ABD ve Avrupalı liderler Türkiye Cumhurbaşkanı’nın otokrasiye kaymasından giderek daha fazla endişe duymaya başlamıştı. Vladmir Putin’in geçen yıl Ukrayna’yı geniş çaplı işgalinin ardından Türkiye’nin Rusya ile ekonomik ilişkilerini derinleştirme kararı da Türkiye’nin batılı ortaklarını kızdırdı. Erdoğan bu yılın başlarında Türkiye’nin Putin’e Washington’dan daha yakın olduğunu söylemişti.

Erdoğan’ı, İsveç’in NATO üyeliğini desteklemeye ikna çabası aylar süren özenli bir diplomasi gerektirdi. Türkiye’nin Kürt militan grupların bastırılmasını talep etmesinin ardından İsveç bu hafta terörle mücadele için bir “yol haritası” oluşturmayı kabul etti ve bu da İsveç’in bu yılın başlarında yeni terörle mücadele yasasını kabul etmesinin üzerine yeni bir taviz oldu.

Joe Biden ile Türkiye’nin Kongre’de bekletilen milyarlarca dolarlık F-16 savaş uçağı alım anlaşmasını tamamlama planları üzerine de paralel görüşmeler yapıldı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan salı günü yaptığı açıklamada, ABD Başkanı’nın “F-16’ların Türkiye’ye verilmesiyle ilgilendiğini”, transfer için “hiçbir şart ve koşul” öne sürmediğini ve onay almak için Kongre ile birlikte çalışacağını söyledi.

AB-Türkiye ilişkilerinin yakınlaştırılması için Brüksel ile de görüşmeler yapıldı. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Erdoğan’a İsveç’in üyeliğini kabul etmenin çok önemli olduğunu söyledi. Michel Erdoğan’a “Şimdi harekete geçerseniz, size yardım etmek isteyen insanlar arasında iyi bir atmosfer yaratma fırsatı yakalarsınız” dedi.

Üst düzey bir AB yetkilisi İsveç konusunda sağlanan ilerlemenin “birçok konuda çalışma alanı açacağını” söyledi ve ekledi: “Erdoğan için her şey ekonomi ile ilgili”. Türkiye uzun zamandır AB ile gümrük birliğinin güncellenmesini, vize serbestisini ve Birlik’le yaptığı milyarlarca avroluk göç anlaşmasının uzatılmasını istiyordu; Erdoğan görüşmesinde tüm bu konuları gündeme getirdi.

Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğindeki hızlı dönüşün yanı sıra, Türkiye’nin ABD ve Avrupa ile daha yapıcı bir yaklaşım arayışında olduğuna dair başka işaretler de ortaya çıkmaya başladı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski geçen hafta Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, Kremlin’i kızdıracak şekilde, Moskova ile yapılan esir takası anlaşması kapsamında İstanbul’a nakledilen bir grup Ukraynalı askerle birlikte ayrılmasına izin verildi. Erdoğan ayrıca Ukrayna’nın NATO’ya katılma isteğine de güçlü destek verdi.

Ankara merkezli TEPAV düşünce kuruluşunda analist olan Selim Koru, Erdoğan’a yakın televizyon kanallarının geçen ay Yevgeny Prigozhin’in darbe girişimini haberleştirirken Moskova’yı “küçümsediğini”, bunun da “Erdoğan sarayının genel olarak Ruslardan biraz hoşnutsuz olduğunun” bir göstergesi olabileceğini söyledi.

Yine de birçok analist Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini canlandırma çabalarını daha çok taktiksel bir hamle olarak görüyor: Teneo danışmanlık şirketinden Wolfango Piccoli, “Batı’ya yönelim hikayesine inanmıyorum” diyor: “En iyimser senaryoda, geçmiş beş yıldan daha iyi bir ilişki umabiliriz… [ancak] ilişki büyük ölçüde işlevsel nitelikte olmaya devam ediyor.”

Analistlere göre dış politikada atılacak her adım, Erdoğan’ın Türkiye’yi bölgesel ve küresel sahnede daha etkili bir oyuncu haline getirme çabasının bir parçası olarak görülmeli.

Eurasia Group’tan Emre Peker, “Ankara’nın önceliği, bölgesel bir güç ve küresel bir aktör olarak manevra alanını genişletmek ve etkisini sürdürmek” dedi: “Erdoğan’ın NATO hamleleri ve AB’ye yapmış olduğu teklifler taktiksel hamlelerdir ve Türkiye’nin daha geniş jeopolitik hedefleriyle uyumlu olarak gerçekleştirilmiştir, bir yönelim veya kesinlikle bir geri dönüş değildir.”

DİPLOMASİ

Litvanya, Çin’e açtığı savaşın bedelini ödüyor

Yayınlanma

Litvanya’nın 2021 sonunda Vilnius’ta Tayvan temsilciliği açmasıyla Çin ile başlattığı gerginlik, ülkeye ekonomik olarak pahalıya patladı. Tayvan’dan beklenen milyarlarca avroluk yatırım ve teknoloji transferi vaatleri gerçekleşmezken, Litvanya Başbakanı Gintautas Paluckas yüz milyonlarca avro doğrudan yatırım kaybı yaşandığını itiraf etti.

Litvanya’nın Çin ile yaşadığı sorunlar, 2021 yılının sonlarında Vilnius’ta Tayvan’ın resmi temsilciliğini açmasıyla başladı.

Pekin, bu adımı “Tek Çin” politikasının reddi olarak değerlendirerek Litvanya’yı Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ile bağlantılı tüm ticaret zincirlerinden dışladı ve Vilnius’taki büyükelçisini geri çekti.

Litvanya, bu adımdan önce de çeşitli açıklamalarla Pekin’i rahatsız etmişti.

Peki, Litvanya dünyanın en güçlü ve zengin ülkelerinden biriyle bu anlaşmazlığa girerken neyi umuyordu?

Litvanya hükümeti, seçmenlere Çin ile ilişkilerin kopmasından kaynaklanacak ekonomik kayıpların telafi edileceğine dair söz vermişti.

İddialara göre Tayvan, minnettarlığının bir göstergesi olarak özel bir yatırım fonu kuracak ve bu fon aracılığıyla Litvanya ekonomisine yatırım yapacaktı.

Bunun yanı sıra Tayvan’ın, modern yarı iletken üretimindeki teknik bilgilerini Vilnius ile paylaşacağı ve Litvanya’da çeşitli yüksek teknoloji üretim tesisleri, özellikle de mikroçip fabrikaları kuracağı yönünde beklentiler dile getiriliyordu.

Fakat bu vaatlerin hiçbiri gerçekleşmedi. Litvanya Merkez Bankası Başkanı Gediminas Šimkus, Tayvan’ın ülkede bir banka şubesi dahi açmamasından yakındı.

Litvanya’dan bir heyetin finans sektörünü tanıtmak amacıyla Tayvan’ı ziyaret etmesine rağmen, somut adımlar yerine yalnızca muğlak ifadelerle karşılaşıldığı belirtildi.

Tayvanlı yetkililerin nazik tavırlarının, Litvanya tarafınca yanlış yorumlanarak ilgi göstergesi olarak algılandığı ifade ediliyor.

Litvanya’daki muhalif politikacılar ise uzun süredir, Tayvan’dan geleceği varsayılan belirsiz kazanımlar uğruna Çin ile ilişkileri bozmanın mantığını sorguluyordu.

Geçtiğimiz yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylardan avukat Ignas Vėgėlė, ABD’nin Çin ile rekabetinin jeopolitik ve küresel hakimiyet mücadelesi gibi anlaşılır sebepleri olduğunu, ancak Litvanya’nın neden bu çatışmaya dahil olduğunu sordu.

Vėgėlė, “Litvanya, kendi zararına olacak şekilde Tayvan konusunda tüm Avrupa Birliği’ne (AB) örnek teşkil edecek kadar etkili bir aktör kesinlikle değil,” diye konuştu.

Geçtiğimiz sonbaharda Litvanya’da yapılan parlamento seçimleri sonucunda, Çin ile gerginliği tırmandıran Vatanın Birliği-Litvanya Hristiyan Demokratları partisi iktidarı kaybetti.

Bu partinin lideri ve Pekin karşıtı politikaların baş mimarı olarak görülen Dışişleri Bakanı Gabrielius Landsbergis de görevinden ayrılmak zorunda kaldı.

Yeni hükümeti kurma görevini üstlenen Litvanya Sosyal Demokrat Partisi’nde ise Çin ile ilişkilerin normalleştirilmesi gerektiği yönünde görüşler dile getirilmeye başlandı.

Yeni Başbakan Gintautas Paluckas da göreve başlamadan önce bu konuya değinmişti.

Ancak normalleşme adımları atılamadan, görevden ayrılan önceki hükümet, yetkisinin son günlerinde, 29 Kasım’da Çin temsilciliğinden üç kişiyi “istenmeyen kişi” ilan ederek Pekin’e diplomatik nota verdi.

Cumhurbaşkanı Gitanas Nausėda da ilişkilerin normalleşmesine sıcak bakmadığını belirterek, ülkenin “Çin’e dizleri üzerinde geri dönmeyeceği” iddiasında bulundu.

Cumhurbaşkanı Nausėda’ya göre Çin, Vilnius’un hoş karşılamadığı “yeni bir küresel jeopolitik mimari” hedefliyor. Litvanya Cumhurbaşkanı, Ukrayna’daki savaşta Rusya’ya yardım eden tüm ülkelerin kınanması gerektiğini savundu.

Nausėda, “Yani, ilişkileri iyileştirmek için Çinlilerin her dediğini yapacağımızı söylemek, bu kesinlikle olmayacak,” ifadelerini kullandı.

Çin tarafı ise Litvanya’daki iktidar değişikliğini olumlu karşıladığını ve ilişkilerin normalleşmesine açık olduğunu belirtti, fakat bunun için Vilnius’un basit bir şartı yerine getirmesi gerektiğini vurguladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, Pekin’in Litvanya’nın “doğru yola dönmesini” ve “Tek Çin” ilkesine bağlı kalmasını umduğunu söyledi.

Sözcü Mao, ikili ilişkilerdeki sorunların temel nedeninin “Litvanya’nın Tayvan ile ilgili meselelerdeki hatalı adımları” olduğunu hatırlatarak, “Çin’in kapılarının diyalog için her zaman açık olduğunu” da sözlerine ekledi.

Ancak bu diyalog gerçekleşmedi. Yeni hükümetin programında Pekin ile ilişkilerin iyileştirilmesi gerekliliğine dair bir ifade yer almazken, tam tersine Çin, “Litvanya’nın dış ve güvenlik politikası için ciddi bir sınama” olarak tanımlandı.

Başbakan Gintautas Paluckas, geçtiğimiz günlerde konuya tekrar değindi. Başbakan, ülkesinin Tayvan ile ilişkilerinin fiilen “dondurulmuş” hâlde olduğunu, zira daha önce dile getirilen ikili işbirliği beklentilerinin karşılanmadığını belirtti.

Başbakan Paluckas, “Beklentiler çok fazlaydı ama gerçekleşmedi. Ne milyarlarca avroluk bir yatırım fonumuz ne de yarı iletken alanında ortak teknolojilerimiz var. Başlıklarda kulağa hoş gelen pek çok şeyin pratikte karşılığı olmadığını görüyoruz,” itirafında bulundu.

Fiiliyatta iki ülke arasında diplomatik ilişki bulunmadığı da belirtildi.

Öte yandan Litvanya Başbakanı, ülkesinin Çin ile ilişkileri koparmaktan hâlâ zarar gördüğünü itiraf etti. Sorunun yalnızca Çin’in Litvanya ürünlerini almamasından ibaret olmadığını, Pekin’in üçüncü ülkelerden yatırımcıları da Litvanya ile iş yapmaktan caydırdığını belirtti.

Başbakan Paluckas, “Pek çok yabancı yatırımcı bize yatırım yapmaktan vazgeçti ve Litvanya’ya gelmedi. Bu yatırımcıların ana ihracat pazarları Güney Doğu Asya ve Çin. Burada fabrika kurup ürettikleri malların üzerinde Litvanya etiketi olursa Çin’e sokulmayacağından endişe ettiler,” ifadeisni kullandı.

Başbakan, bu nedenle “yüz milyonlarca avro doğrudan yatırımın” kaybedildiğini kabul etti.

Benzer bir itiraf, Meclis Başkanı ve eski Başbakan Saulius Skvernelis’ten geldi.

Skvernelis’e göre, Tayvan’ın Çin ile ilişkilerin bozulmasından kaynaklanan kayıpları telafi edeceğini vaat eden politikacılar seçmenleri aldattı.

Skvernelis, “Manşetler çok iddialı, beklentiler ise çok yüksekti. O manşetlere ve bazı siyasetçi meslektaşlarımızın açıklamalarına, büyük iyimserliklerine bakılırsa, bugün Litvanya’da beş kadar mikroçip fabrikası, ekonomik işbirliğinde dev bir atılım falan olması gerekiyordu. Bunların hiçbirini görmüyoruz,” diye konuştu.

Peki bu durum, Litvanya’nın yakında Çin karşıtı politikasından pişmanlık duyup bir rota değişikliğine gideceği anlamına mı geliyor? Bu pek olası görünmüyor.

Ülkede, aralarında “Litvanya bağımsızlığının kurucusu” olarak görülen Vytautas Landsbergis gibi etkili isimlerin de bulunduğu, bu politikaya karşı çıkan pek çok kişi var.

Kısa süre önce Vytautas Landsbergis, Çin Komünist Partisi’ni hedef alarak, “Bu Çinli komünistler, komünist bir devlete sahip olmaktan mutlu mu? Şüpheliyim,” dedi.

Landsbergis, Çinlileri “liderlerini yücelten bir halk” olarak nitelendirdi ve hem Çin’in hem de Rusya’nın Sovyetler Birliği gibi zamanla çökeceğini öne sürdü.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump’ın gümrük vergileri sonrası Çin ürünleri Rusya pazarına mı yönelecek?

Yayınlanma

ABD’nin Çin mallarına yönelik yüksek gümrük vergileri uygulama kararı, Çin’in ihracatını Rusya gibi BRICS ülkelerine yönlendirmesi ihtimalini artırdı. Uzmanlar, ABD pazarının daralmasıyla Çin’in yaklaşık 350 milyar dolarlık ihracat kaybını telafi etmek için yeni pazarlar arayacağını, ancak Rusya ve diğer BRICS ülkelerinin pazar kapasitesinin sınırlı olduğunu belirtiyor. Bu durumun Rusya ekonomisine etkileri tartışılırken, bazı uzmanlar artan rekabetin enflasyonu düşürebileceğini, bazıları ise etkinin sınırlı kalacağını öngörüyor.

ABD, bugünden itibaren Çin dahil onlarca ülkeye karşı “karşılıklı” ithalat vergileri uygulamaya başladı.

Bu kapsamda Çin mallarının ABD’ye ithalatında yüzde 54 vergi uygulanacak.

ABD Başkanı Donald Trump, Pekin’in Amerikan mallarına yüzde 34’lük misilleme vergisi planından vazgeçmemesi halinde 9 Nisan’dan itibaren Çin mallarına ek yüzde 50 vergi getirme tehdidinde bulundu.

Trump’ın tehdidi gerçekleşirse, Çin ürünlerinin ABD’ye ithalatındaki toplam vergi yüzde 104’e ulaşacak (Nitekim Trump, Çin’e yönelik vergilerin bu seviyeye çıkarılmasına ilişkin belgeyi imzaladı ve vergiler 9 Nisan Moskova saatiyle 07.01’de yürürlüğe girdi).

Rus ekonomi gazetesi RBK‘ya konuşan Freedom Finance Global analisti Natalya Milçakova, Trump için Çin ile ticaret koşullarına ilişkin söylemin sertleşmesinin, örneğin TikTok’un Amerikan biriminin satışına izin verilmesi gibi konularda Çinli yetkililerden taviz koparma yöntemi olabileceğini öne sürüyor.

Ancak Milçakova, Amerikan vergisinin gerçekten yüzde 100’e çıkması durumunda, Çin’in ABD’ye bazı mal, hammadde ve malzeme tedarikini durdurabileceğini belirtiyor.

Uzman, bu durumda Çin’in, BRICS ülkelerine, özellikle de Rusya’ya mal tedarikini artırmaya başlayabileceğini ifade ediyor.

Milçakova, “Çin, Rusya’nın en büyük hammadde alıcısı olduğu için, Rusya’nın bu ithalata vergi uygulamayacağı aşikâr,” diyor.

Diğer yandan Bloomberg Economics ekonomisti Aleksandr İsakov’a göre, ABD’nin Çin mallarına yönelik mevcut (yüzde 20) ve açıklanan (yüzde 34) vergi artışları, yürürlükteki vergilerle birlikte ortalama oranı yüzde 63’e çıkaracak.

İsakov’a göre bu durum, ABD’nin Çin’den yaptığı ithalatın (2024’te yaklaşık 439 milyar dolar) önümüzdeki 24 ay içinde yüzde 80, yani yaklaşık 350 milyar dolar azalabileceği anlamına geliyor.

İsakov, “Çin için bu, GSYİH’nin yaklaşık yüzde 2’sine denk bir kayıp anlamına geliyor, ancak ihracatın yeni pazarlara yönlendirilmesi ve daha yumuşak bütçe ve para politikalarıyla iç talebin teşvik edilmesi sayesinde tam etkinin yaklaşık yüzde 1,5 olacağını tahmin ediyoruz,” diye değerlendiriyor.

Bloomberg ekonomisti, Çinli üreticilerin ihracatı BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ülkelerine artırmayı deneyebileceğini, ancak BRICS pazarının kapasitesinin açıkça yetersiz kalacağını belirtiyor. İsakova göre, bu ülkelerin Çin’den yaptığı toplam ithalat yılda 200 milyar doların biraz üzerinde ve önümüzdeki yıllarda muhtemelen istikrarlı kalacak.

Rusya Ekonomi Okulu Profesörü Oleg Şibanov ise, ülkenin geçen sene Çin’den yaklaşık 115 milyar dolarlık mal ithal ettiğini ve bunun 2023’e göre sadece yüzde 4,1’lik bir artış olduğunu söylüyor.

Şibanov, “Elbette Çin, tüm ortak ülkelerle ek bağlantılar kurmaya çalışacaktır, ancak yönlendirilen tedariklerin ana tüketicisinin BRICS olacağını sanmıyorum,” yorumunu yapıyor.

Geçen sene Çin’in Rusya’ya mal tedariki şunları içeriyordu:

— 27 milyar dolar: Ekipman ve mekanik cihazlar;

— 25,5 milyar dolar: Taşıtlar (15,2 milyar doları binek otomobiller dahil).

Bu yılın ilk iki ayında Çin’in Rusya’ya ihracatı 14,96 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu rakam, geçen yılın aynı dönemine (16,79 milyar dolar) göre yüzde 10,9 daha az.

Aynı dönemde Çin’in tüm ülkelere ihracatı ise yıllık bazda yüzde 2,3 arttı. Bu dönemdeki ticaret hacimleri genellikle Çin Yeni Yılı’ndan etkileniyor. Ayrıca, Şubat 2024’te bir gün fazlaydı.

Şibanov, ABD pazarının yerini sadece BRICS ülkelerinin alacağını düşünmüyor. Ayrıca, Çinli tedarikçilerin 2018-2019 yıllarında olduğu gibi akışları üçüncü ülkeler üzerinden ABD’ye yönlendirmeye çalışacaklarını ekliyor.

Ulusal Uluslararası İşbirliği Koordinasyon Merkezi Başkan Yardımcısı ve Rusya Bilimler Akademisi Çin ve Modern Asya Enstitüsü Direktör Yardımcısı Pavel Kuznetsov da “Çin ile ABD arasındaki gümrük vergisi savaşının yeni turu koşullarında Çin tarafından Rusya’ya veya özellikle BRICS ülkelerine yönelik ihracatta önemli bir artış beklemiyoruz,” dedi.

Kuznetsov, Çin’in dış pazara yönelik üretim yapan tesislerin kapanmasını önlemek için ortaya çıkan fazla ihracat hacmini “yerleştirmeye” çalışacağını belirtiyor.

Uzman, “Ancak, Çin’den ABD’ye ciddi sanayi ve yüksek teknoloji ürünlerinin sabit alım fiyatlı uzun vadeli sözleşmelerle tedarik edildiğini dikkate almak gerekir. Bu nedenle, ABD topraklarındaki ek maliyetler, Çinli tedarikçilerden ziyade, Çinli fabrikalara ve ihracatçılara karşı tedarik yükümlülükleri bulunan Amerikalı kurumsal alıcıların sorunudur,” değerlendirmesini yapıyor.

Kuznetsov, ABD’de Çin ürünlerine yönelik önemli bir alternatif bulunmadığını, bu nedenle ürünlerden vazgeçilmesi yerine fiyatlarda önemli bir artış yaşanmasının beklendiğini düşünüyor.

Kuznetsov, “BRICS ülkelerinin pazarları, Amerikan tüketici pazarının yerini tutamaz,” diye kesin bir dille belirtiyor.

DTÖ Konularında Uzmanlık Merkezi Danışmanı Maksim Medvedkov da Çin’in ihracatını özellikle BRICS ülkelerine yönlendireceği fikrine katılmıyor.

Medvedkov, “En azından bu ülkelerin pazarları çok farklı olduğu için; bazıları Çin için cazip olabilir, bazıları daha az. Fakat gerçek şu ki, Çin malları Amerikan pazarından çekilir ve muhtemelen Avrupa pazarına da giremezse, bu büyük pazarlar için tasarlanan malların satışı sorunu ortaya çıkacaktır,” diyor.

Bununla beraber Opora Rossii’nin Çin’deki (Guangdong eyaleti) temsilcisi İlon Gorşeneva-Dolunts, Çin’in ABD ve AB ile olan gümrük vergisi savaşları nedeniyle ihracatını gerçekten yeniden yönlendirdiğini, ancak Rusya’nın Güneydoğu Asya, Afrika ve Latin Amerika ile birlikte sadece pazarlardan biri olduğunu düşünüyor.

Gorşeneva-Dolunts’a göre, odak noktası, Çin’in yatırım ve ticareti artırdığı BRICS+ ülkeleri, özellikle Hindistan, Brezilya ve Suudi Arabistan.

Temsilci, Rusya’ya Çin sanayi ekipmanı ve bileşenleri (Avrupalı ve Amerikalı tedarikçilerin yerini alarak), otomobil ve yedek parçaları, elektronik ve ev aletleri, giyim ve günlük tüketim malları ile yeşil teknolojilerin tedarikini artırma potansiyeli olduğunu belirtiyor.

RBK‘ya daha önce konuşan uzmanlar, Joe Biden’ın başkanlığı sırasında üçüncü ülkelerden pek çok tedarikçinin ikincil yaptırımlardan çekindiğini, ancak şimdi bu risklere karşı daha az hassas hale gelip Rusya’ya tedariki artırmaya karar verebileceklerini söylemişti.

İsakov’a göre, Amerikan ihracat pazarının potansiyel olarak daralması koşullarında, Çinli tedarikçilerin öncelikle elektronik (ABD’ye yıllık 130 milyar dolar ihracat) ve sanayi ekipmanı (100 milyar dolar) ihracatı için yeni pazarlara ihtiyacı olacak.

Şibanov ise “ABD’ye Çin’den kitlesel olarak ev elektroniği ve ekipmanı tedarik ediliyordu; bunların Rusya’da talep göreceğinin garantisi yok,” diye belirtiyor.

Teorik olarak, ucuz Çin malları akını durumunda Rus makamları koruyucu önlemler alabilir.

Medvedkov, “Evet, elbette alabilir. Rusya’nın Avrasya Ekonomi Birliği (AEB) üyesi olarak, anti-damping dahil olmak üzere geniş bir özel koruyucu önlem yelpazesi var,” diyor.

Fakat uzman, bu tür önlemlerin alınmasının zaman gerektirdiğini, birkaç aydan bir yıla kadar sürebilecek prosedürler olduğunu belirtiyor.

Medvedkov, Rusya’nın prensipte herhangi bir menşeli mal akışına hazır olması gerektiğini, zira ABD ile anlaşamayan ve başka pazarlar aramak zorunda kalacak tüm ülkelerin benzer bir durumla karşılaşacağını vurguluyor.

Şibanov da belirli sektörlerin izlenmesi ve gerekirse korunması gerektiği konusunda hemfikir.

Rusya Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina 8 Nisan’da yaptığı açıklamada, kurumun ABD’nin dünya ülkelerinden ithalata uyguladığı büyük ölçekli gümrük vergilerinin Rusya ekonomisini nasıl etkileyeceğini değerlendireceğini bildirmişti.

Nabiullina’ya göre, ana etki kanalı petrol fiyatlarındaki düşüş olabilir.

İsakov’a göre, gümrük vergisi savaşlarının BRICS ülkeleri üzerindeki etkisi eşit olmayacak: Petrol ihracatçıları (Rusya, İran) daha düşük petrol fiyatlarına uyum sağlamak zorunda kalacakken, üretimin bir kısmının Çin’den kayması sayesinde Brezilya ve Hindistan’ın üretim hacimleri üzerindeki etki sıfıra yakın olacak. (ABD’nin Brezilya’ya uyguladığı ithalat vergisi yüzde 10, Hindistan’a ise yüzde 26; yani Çin’den kayda değer ölçüde düşük).

Şibanov, Rusya için sonuçların sınırlı olacağından emin. Şibanov, “Dolar kuru 85 ruble iken bile önemli bir ithalat artışı görmüyoruz,” diyor.

9 Nisan itibarıyla resmi kur dolar başına 85,5 ruble olarak belirlendi, yani ruble yıl başındaki 101,7 ruble seviyesinden bu yana önemli ölçüde güçlendi.

Bunun yanı sıra T-Investments Baş Ekonomisti Sofya Donets, potansiyel Çin tedarik artışının iyi olduğu görüşünde.

Donets, “Çin ihracatını Rusya’ya zorla sokmayacak. Eğer Rusya’ya gelirse, rekabet edecektir. Rekabet ederse, bunu fiyatta yapacaktır,” diye konuştu.

Uzman, fiyat rekabetindeki herhangi bir artışın enflasyon için olumlu olduğunu belirtiyor. Ruble kuru veya enflasyon açısından büyük riskler görmüyor.

Donets genel olarak bunun piyasayı güçlü bir şekilde değiştireceğini söylemenin mümkün olmadığı görüşünde.

Donets, “Zira Rusya’ya yapılan ithalat oldukça çeşitlendirilmiş bir pazar. Yüzde 50 yatırım, yüzde 50 tüketim malları; bunların içinde çok sayıda elektronik, teknik ürün var ama genel olarak oldukça geniş bir mal yelpazesi söz konusu. Yani bu yine de bir talep pazarı, tüketici pazarı, alıcı pazarı [tedarikçinin kendi koşullarını, fiyat dahil olmak üzere dikte ettiği bir pazar değil],” diye açıklıyor.

Başka bir deyişle, Rusya’nın yeni Çin ürünleriyle “dolup taşmasının” pek muhtemel olmadığını, özellikle de alıcının şu anda (hem maaş artışlarının yavaşlaması hem de pahalı kredi —hem tüketici hem de yatırım kredisi— nedeniyle) “oldukça temkinli” olduğunu belirtiyor.

Ekonomist, ithal ikamesi üzerinde çalışanların ise muhtemelen bu rotayı sürdüreceklerini, çünkü ithal ikamesinin yine de başka, stratejik faktörler tarafından teşvik edildiğini düşünüyor.

Donets, “Bizi daha önce jeopolitik yaptırımlar şeklinde Çin ile yakınlaşmaya iten şey, şimdi yeni bir ivme kazanıyor; ticaret savaşlarının yeni turu bizi daha da birbirimizin kollarına itiyor. İlk turdan kesinlikle kaybetmedik. Piyasanın Çin ile eşitlikçi, ortaklık temelinde nasıl yeniden yapılandığını gördük. Yeni dalga daha ziyade etkili rekabetle ilgili,” diyerek iyimserliğini dile getiriyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump Çin’i %104 gümrük vergisi ile tehdit etti, Pekin geri adım atmıyor

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump’ın kapsamlı gümrük vergileriyle alevlenen küresel ticaret savaşı xalı günü, sarsılan hisse senedi piyasaları durulsa da, çok az azalma belirtisi gösterirken Çin, ABD’nin “şantaj” olarak adlandırdığı tutumuna boyun eğmeyi reddetti.

Pekin’in sert yanıtı, Çin’in Trump’ın “karşılıklı” gümrük vergilerine misilleme kararına karşılık, Trump’ın çarşamba günü dünyanın 2 numaralı ekonomisini ABD’nin ithalatına uygulanan gümrük vergilerini %100’ün üzerine çıkarmakla tehdit etmesinin ardından geldi.

Çin’in hızlı ve sert yaklaşımı, diğer Asya ülkelerinin daha yumuşak hamleleriyle tezat oluşturdu. Avrupa Birliği de tüketicilerine ve ihracatçılarına daha fazla zarar vermeden Trump’ın gümrük vergilerine nasıl karşılık vereceği konusunda üye ülkelerle istişarelerini sürdürüyor.

Çin Ticaret Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “ABD tarafının Çin’e karşı gümrük vergilerini artırma tehdidi hata üstüne hata olup, Amerikan tarafının şantajcı doğasını bir kez daha gözler önüne sermektedir” denildi.

Bakanlık sözcüsü, “ABD kendi bildiğini okumakta ısrar ederse, Çin sonuna kadar mücadele edecektir” ifadelerini kullandı.

Çin’den Trump’ın %50 ek gümrük vergisi tehdidine yanıt: ‘Sonuna kadar mücadele ederiz’

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise, Çin Başbakanı Li Qiang ile yaptığı telefon görüşmesinde Pekin’i “müzakere edilmiş bir çözüm sağlamaya” çağırdı ve eşit bir oyun alanına dayanan adil bir ticaret sistemini destekleme ihtiyacını vurguladı.

Von der Leyen’in ofisinden yapılan açıklamada, AB’nin Çin’in ucuz ihracatını ABD’den Avrupa’ya yönlendirmesinden korktuğu için, ikilinin tarifelerin neden olduğu olası ticaret sapmasını izlemek için bir mekanizma kurulmasını da görüştüğü belirtildi.

Sofra takımlarından yer döşemelerine kadar pek çok ürün üreten Çinli üreticiler kârlılık konusunda uyarıda bulunuyor ve gümrük vergisi haberlerinin etkisiyle yeni denizaşırı tesisler planlamaya çalışıyor. Artan dış riskleri gerekçe gösteren Citi, 2025 Çin GSYİH büyüme tahminini %4,7’den %4,2’ye düşürdü.

Avrupa Birliği, Trump’ın onlarca ülkeyi kasıp kavuran, mali piyasaları alt üst eden ve küresel ekonominin resesyona girebileceği beklentilerini körükleyen saldırısına karşı kendi tarifelerini önerdi.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde: Visa ve Mastercard’dan çıkacağız

 ‘ABD TANINMAZ HALE GELDİ’

Mali piyasalar dalgalanmaya devam ederken, pan-Avrupa borsa operatörü Euronext’in başkanı, ABD’nin gelişmekte olan bir pazara benzemeye başladığını söyledi.

France Inter radyosuna konuşan Stephane Boujnah, “Her yerde korku var,” diyerek ABD’nin “tanınmaz” hale geldiğini söyledi.

“Belli bir yas tutma hali var, çünkü daha önce baskın bir ulus olarak tanıdığımız ABD, Avrupa’nın değerlerine ve kurumlarına benziyordu ve şimdi daha çok gelişmekte olan bir pazara benziyor” dedi.

Gelişmekte olan piyasalar belirli sektörleri yabancı rekabetten korumak için genellikle hedefe yönelik gümrük tarifeleri kullanıyor.

Küresel resesyon endişelerinin artması Asya’daki bankaları vurdu

Yatırımcılar için sıkıntılı birkaç günün ardından salı günü borsalar daha sağlam bir zemin buldu.

Avrupa hisseleri dört seans üst üste ağır satışların ardından erken işlemlerde 14 ayın en düşük seviyelerinden sıçrarken, küresel petrol fiyatları ağır bir satışın ardından toparlandı.

ABD hisse senedi endeks vadeli işlemleri, geçen haftadan bu yana trilyonlarca dolar kayıp yaşadıktan sonra, yatırımcıların ABD’nin müzakerelere başlayacağına dair herhangi bir işareti merakla beklemesi nedeniyle yükselişe geçti.

Japonya’nın Nikkei endeksi salı gününü %6 artışla kapatırken Çin’in mavi çipleri %1 tırmanarak pazartesi günkü %7’den fazla düşüşün bir kısmını geri aldı.

Endonezya piyasaları ise uzun bir tatilin ardından işlemlerin yeniden başlamasıyla birlikte hisse senetlerinin %9 değer kaybetmesiyle sarsıldı. Merkez bankası, diğer küresel yetkililerin son günlerdeki düşüşü durdurma çabalarına katılarak müdahale sözü verdi.

ABD’nin en yüksek gümrük vergilerinden bazılarıyla karşı karşıya olan düşük maliyetli üretim merkezi Vietnam, 45 günlük bir erteleme talep etti ve ticareti yeniden dengelemek için daha fazla Amerikan malı satın alacağını söyledi.

Rupiah para birimi rekor düşük seviyeye inen Endonezya, Beyaz Saray’ı kazanmak amacıyla elektronik eşya ve çelik üzerindeki vergilerin azaltılması da dahil olmak üzere ABD ithalatına yönelik tavizler açıkladı.

Güney Doğu Asya’nın en büyük ekonomisi de önümüzdeki hafta Washington’a bir heyet göndererek Çarşamba günü yürürlüğe girecek olan %32’lik gümrük vergisinin etkisini hafifletecek bir anlaşma arayışına girecek.

Güney Kore, Washington ile kendi görüşmelerine hazırlanırken ABD’den ithalatı artıracak tedbirleri değerlendiriyor.

AB, ABD’ye sanayi ürünlerinde ‘sıfır gümrük vergisi’ önerdi

AVRUPA KARŞI ÖNLEMLER PEŞİNDE

Bu arada Avrupa Komisyonu, soya fasulyesi, fındık ve sosis dahil olmak üzere bir dizi ABD malına %25’lik karşı tarifeler önerdi, ancak Reuters tarafından görülen bir belgeye göre burbon viskisi gibi diğer potansiyel ürünler liste dışı bırakıldı.

Yetkililer, Trump yönetimiyle “sıfıra sıfır” bir anlaşma için müzakereye hazır olduklarını söyledi.

Halihazırda otomobil ve metallere uygulanan gümrük vergileriyle mücadele eden 27 üyeli blok, çarşamba günü diğer ürünlere de %20 oranında gümrük vergisi tehdidi ile karşı karşıya. Trump ayrıca AB alkollü içeceklerine de gümrük vergisi uygulamakla tehdit etti.

Politico’nun haberine göre ABD Hazine Bakanı Scott Bessent pazar günü Florida’da Trump’la bir araya gelerek, stratejisinin bir sonu olduğuna dair piyasalara güvence vermek için ticaret anlaşmaları yapmaya vurgu yapmasını istedi.

Trump’ın hükümet harcamalarını kısma çabalarının başını çeken Elon Musk, ABD ve Avrupa arasında sıfır gümrük vergisi çağrısında bulundu ve Washington Post’un haberine göre Musk, gümrük vergilerini geri çekmesi için doğrudan Trump’a başvurdu.

Hazine Bakanı Bessent, Trump’ı tarifeler konusunda ‘odaklanmaya’ çağırıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English