Bizi Takip Edin

AVRUPA

Sahra Wagenknecht: AfD’nin güçlenmesini seyredemeyiz

Yayınlanma

Almanya’da Sol Parti’den (Die Linke) ayrılarak kendi örgütü BSW’yi (Sahra Wagenknecht İttifakı – Akıl ve Adalet İçin) kuran Sahra Wagenknecht, Alman haftalık dergisi Der Freitag’a kapsamlı bir mülakat verdi.

Şu anda birçok insanın kendisine yaklaştığını ve çok fazla e-posta aldığını söyleyen Alman siyasetçi, “Birçok insanın bu proje için büyük umutları olduğunu hissedebilirsiniz,” diyor.

Yaz aylarında yeni parti kurmaya yönelik inancını sağlamlaştıran birçok konuşma yaptığını kaydeden Wagenknecht, “Solun ortadan kaybolmasını ve AfD’nin giderek güçlenmesini izleyemeyiz,” iddiasında bulunuyor.

‘AfD toplumumuzu daha adil hale getirmeyecek’

Almanya’nın ekonomik bir kriz içinde olduğunu, önemli sanayilerin göçü ve dolayısıyla birçok iyi ücretli işin kaybedilmesi tehdidi ile karşı karşıya kalındığını vurgulayan BSW lideri, SPD-Yeşiller-FDP koalisyonunun ısınma, yakıt ve gıda fiyatlarını daha da artırdığına işaret ediyor.

Halk arasındaki hoşnutsuzluğun ve protestoların tek sözcüsünün şu anda AfD olduğunu kabul eden Wagenknecht, “Fakat AfD toplumumuzu daha adil hale getirmeyecek, daha fazla piyasa radikalizmi çağrısında bulunuyor ve hükümeti yeniden silahlanma ve sosyal kesintiler konusunda destekliyor,” ifadelerini kullanıyor.

Çiftçiler için yakıt sübvansiyonlarının kaldırılması hakkındaki bir soruya yanıt veren Wagenknecht, “Trafik ışığı [koalisyonu], Almanların bu kadar hoşgörülü olmasından mutlu olabilir. Fransa’da böyle bir karardan sonra kıyamet kopardı,” diyor.

Berlin’deki savaş karşıtı mitinge Sahra Wagenknecht partisi damga vurdu

Hükümete ‘yeşil dönüşüm’ eleştirileri

Wagenknecht, hükümetin yaptıklarını ‘sosyal ve ekonomik olarak yıkıcı’ olarak nitelendirirken, özellikle ‘yeşil dönüşüm’ için yapılan hamlelerin ‘insanları daha az gelire sahip olduklarında daha da zorlayan yükler’ olduğunu söylüyor.

Isınma, yakıt ve elektrik harcamalarının hanehalkı bütçesindeki payının yoksullar arasında yüksek olduğuna dikkat çeken Wagenknecht, yeşil dönüşüm politikalarının alt sınıflara ‘orantısız bir yük getirdiğini’ savunuyor. 

Almanya’nın yeniden silahlanmasına da eleştirel yaklaşan Alman siyasetçi, “Gelecek yıl 90 milyar avro orduya ve bunun 8 milyardan fazlası daha fazla silah için Ukrayna’ya gidecek. Acil bir durumda, silah teslimatları için borç frenini bile kaldırmak istiyorlar. Ancak elbette, eğitime ve altyapıya yatırım yapmak söz konusu olduğunda bu tartışmaya açık değildir. Eğer bir hükümet böyle bir politika izlerse ve tek gerçek muhalefet AfD ise, bir sonraki seçimlerin sonucunu tahmin etmek mümkündür,” iddiasında bulunuyor.

Güçlü bir muhalefetin hükümetin politikalarında değişikliğe neden olabileceğine inandığını söyleyen Wagenknecht, “Neden artık kimse büyük zenginlikten bahsetmiyor? Neden kimse yüksek temettülerden, düşük ücretlerden ve emekli maaşlarından bahsetmiyor? Neden neredeyse hiç kimse büyük askeri bütçeden bahsetmiyor?” diye soruyor.

Sahra Wagenknecht, doğu eyaletlerinde yapılacak seçimlerde eyalet hükümetlerine katılma seçeneğine de kapıyı kapatmadıklarını söylüyor. 

Sahra Wagenknecht ve arkadaşlarından ortak açıklama: Sol Parti’den neden ayrıldık?

BSW’nin ‘KOBİ’lere’ yönelişinin nedenleri

Der Freitag muhabiri, birçok kişinin, küçük ve orta büyüklükteki ölçekli işletmelerin BSW’nin kuruluş manifestosunda bu kadar önemli bir rol oynamasına şaşırdığını söylüyor. Wagenknecht, “Nedir bu orta sınıf?” sorusuna, diğer partilerin ‘orta sınıf sevgisinin ikiyüzlü’ olduğunu savunuyor. Wagenknecht’e göre, FDP de dahil olmak üzere diğer partilerin yürüttükleri reel politikalar çok büyük şirketlerin yararına, küçük ve orta ölçekli şirketlerin aleyhine.

COVID-19 politikasının halihazırda ‘küçükleri yok edip büyükleri büyüttüğünü’ söyleyen Wagenknecht, “Sokağa çıkma yasakları dijital şirketler için olduğu kadar büyük zincirler için de ekonomik bir teşvik programıydı,” diyor.

Alman siyasetçi, “Bu süre içinde kaç restoran iflas etti, kaç perakendeci? Son derece karmaşık düzenlemeler, bitmek bilmeyen raporlama yükümlülükleri, mevcut vergi kanunları, hepsi büyük olanları destekliyor ve ekonomik gücün birkaç şirkette yoğunlaşmasına yol açıyor. Fakat müşteri odaklılık ve inovasyon ancak adil rekabet ile sağlanabilir. Aksi takdirde, dizginsiz vurgunculuk, kalitesiz ürünler ve demokrasi erozyonu olur,” iddiasında bulunuyor.

Almanya’da Wagenknecht partisinin geleceği

Alman orta sınıfının farkı?

Wagenknecht, ‘nispeten güçlü endüstriyel orta sınıfın’ Alman ekonomisini diğer ülkelerinkinden ayıran şey olduğunu düşünüyor. Orta ölçekli şirketlerin ‘nispeten yenilikçi’ ve ‘gizli şampiyonların dünya pazar liderleri’ olduğuna işaret ediyor ve ‘sahibi tarafından yönetilen şirketlerin’ genellikle, önemli olan tek şeyin kâr olduğu borsada işlem gören büyük şirketlerden farklı şekilde çalıştığına inanıyor.

Alman siyasetçi, KOBİ’lere bu kadar önem vermelerinin sebebini açıklarken, “Üretken bir ekonominin yetenekli, iyi eğitimli işçilere ihtiyacı vardır, ama aynı zamanda yetenekli girişimcilere de ihtiyacı vardır. İhtiyaç duymadığı şey, şirketleri yağmalayan finansal yatırımcılar ve büyük servetlerden elde edilen verimsiz gelirlerdir. İşleyen piyasalar ve adil rekabet, başarılı bir ekonomi için önemli araçlardır,” diyor.

Wagenknecht, bu ‘rekabetçiliği’ yalnızca ticari sektörler için savunduklarını, sağlık, barınma veya eğitim gibi ‘varoluşsal ihtiyaçlar’ söz konusu olduğunda böyle düşünmediklerini de ekliyor.

Almanya’da Sarah Wagenknecht partisinin başarı şansı var mı?

‘Ücretleri yükseltmek isteyen’ patronlar var mı?

Alman siyasetçi, soldaki birçok insanın hem işçileri hem de işverenleri savunmanın nasıl bir arada olacağına inanamadıkları ve birçok orta ölçekli patronun ücret artışlarına soğuk baktığı yönündeki bir soruya, “Asgari ücretin artırılmasından yana olan girişimciler kesinlikle var (…) Sorumlu girişimciler, motive olmuş çalışanların şirketlerinin başarısı için ön koşul olduğunu bilirler. Bunu idealize etmek istemiyorum ama birçok küçük ve orta ölçekli şirkette büyük halka açık şirketlerden farklı bir kurum kültürü var,” yanıtını veriyor.

Alman siyasetçiye göre, “şirketini kuran ve işleten girişimci düşman değildir, önemli bir hizmet sunar.”

Almanya’da sanayisizleşme tartışmaları üzerine bir değerlendirme

Faşizm tehlikesine işaret

“Büyük bir ekonomik kriz ve Weimar koşulları yaşarsak işlerin nasıl sonuçlanabileceğini tarihten biliyoruz,” diyerek faşizm tehlikesine de işaret eden Wagenknecht, şirketler arasında kârın sürekli artan bir kısmını yeniden yatırıma yönlendirmeme, hissedarlara aktarma, hatta bazı durumlarda kârın üzerinde temettü dağıtma eğilimi olsa bile, Alman ekonomisinin ‘özünün’ hâlâ sağlam olduğuna inanıyor.

Rusya’ya yönelik yaptırımları da eleştiren Wagenknecht, Alman ekonomisinin ‘umutsuzca ihtiyaç duyduğu’ ucuz enerji kaynaklarını terk ettiklerini söyleyerek bunun ‘oldukça aptalca bir politika’ olduğunu savunuyor ve ekliyor: “Yaptırımlarla Rusya’ya değil, kendimize zarar verdik. ABD için ise ek bir ekonomik teşvik paketi görevi görüyorlar.”

AfD kongresi toplandı: ‘Völkisch’ ideolojisinin konsolidasyonu mu?

‘Sosyalizm’ sözcüğünü neden kullanmıyor?

BSW’nin kuruluş manifestosunda sosyalizmden söz edilmemesine ilişkin bir soruya da yanıt veren Wagenknecht, itici gücü paradan daha fazla para kazanmak olan bir ekonomik sistemin artan eşitsizliğe ve savaşa yol açtığını ve bu yüzden ‘böyle bir düzenin üstesinden gelmek istediğini’ söylüyor.

Wagenknecht, “Bunun için ekonomiyi kamulaştırmak zorunda değilsiniz,” iddiasında bulunuyor ve ‘kamu ve kâr amacı gütmeyen mülkiyet biçimlerine’ Sahip olmaktan bahsediyor.

“Ticari ekonomide, bazı ilerici girişimciler tarafından önerilen yönetim mülkiyeti gibi temel çözümler veya mülkiyet biçimleri mantıklı olacaktır,” iddiasında bulunan BSW lideri, bu şekilde ‘yaratıcılık, verimlilik ve yenilik için teşvikler kesilmeden sömürünün üstesinden gelineceğini’ öne sürüyor ve bu hedefe ‘sosyalizm de denebileceğini’ söylüyor.

Wagenknecht sözlerini şöyle bitiriyor: “Sorun şu ki, birçok insan bu terimi başka bir şey için kullanıyor: merkezi bir planlı ekonomi, orta ölçekli işletmelerin bile kamulaştırılması, kıtlık ekonomisi. Sadece solcular tarafından değil, Marx okumamış ve on dönem siyaset okumamış sıradan vatandaşlar tarafından da anlaşılmak istiyorum. Bu yüzden anlamadıkları terimleri kullanmıyorum.”

AVRUPA

Avusturya’da seçim zamanı: Özgürlük Partisi birinciliğe göz kırpıyor

Yayınlanma

Avusturya’nın sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) pazar günü yapılacak ulusal seçimlerde %28’lik tarihi bir oranla Halk Partisi (ÖVP) ile birinci sırayı paylaşacağı tahmin edilse de partinin şansölyelik umudu pek mümkün görünmüyor.

FPÖ daha önce bölgesel ve ulusal düzeyde hükümet koalisyonlarının bir parçası oldu, fakat henüz ulusal bir seçimde zafer elde edemedi veya bir üyesi şansölye olarak görev yapmadı.

Euractiv’e konuşan FPÖ Milletvekili Elisabeth Dieringer, partiye verilen desteğin artmasıyla ilgili olarak, “İnsanları dikkatle dinliyoruz. Fikrimizi her gün değiştirmiyoruz. Bu yüzden insanların kalplerine, zihinlerine ve günlük sorunlarına ulaşıyoruz,”dedi.

Haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde FPÖ, ÖVP’nin %24,52’lik oy oranına karşılık %25,4’lük oy oranıyla birinci olmuştu.

FPÖ, eski FPÖ lideri ve eski başbakan yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin, dönemin başbakanı Sebastian Kurz’un merkez sağ ÖVP koalisyonu olan Avusturya hükümetinin çöküşüyle sonuçlanan “İbiza olayı”n a karışmasının ardından, 2019’dan bu yana Herbert Kickl liderliğinde güveni yeniden inşa etmek için çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta, iklim ve çevre konularını yeniden gündeme getiren Boris Fırtınası’nın Orta Avrupa üzerindeki etkisi nedeniyle seçim kampanyasında bir sarsıntı yaşandı.

“Bu konu daha önce kampanyada pek tartışılmıyordu. Şimdi ise tartışılıyor,” diyen Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz Euractiv’e verdiği demeçte “aşırı sağ seçmenleri mobilize ettiğini” öne sürdü.

Avusturya’nın çok partili siyasi ortamında FPÖ’nün hükümet edebilmesi için %50+1 çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Başka bir deyişle, partinin gerekli çoğunluğu sağlamak için en azından bir başka partiyle koalisyon kurması gerekiyor.

Son anketler Şansölye Karl Nehammer’in Hıristiyan demokrat partisinin kurulacak koalisyonun temel taşı olacağını gösteriyor.

Parti, Özgürlük Partisi ile koalisyon kurmak ya da Sosyal Demokratlar (SPÖ) ve Yeşiller veya liberal NEOS gibi daha küçük bir küçük ortakla ittifak yapmak arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.

SPÖ milletvekili Andreas Schieder Euractiv’e verdiği demeçte, “Bence biz Sosyal Demokratlar için bir şey çok açık. Aşırı sağ ile koalisyon yok,” dedi.

Avusturya Cumhurbaşkanı ve Yeşiller’in eski lideri Alexander van der Bellen’in anayasaya göre başbakan, başbakan yardımcısı ve bakanların atamalarını onaylaması gerektiğinden, başbakanlığı elde etmek FPÖ lideri Herbert Kickl için zor olabilir.

Geçen yıl yaptığı bir açıklamada van der Bellen, “Avrupa karşıtı bir partiyi, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını kınamayan bir partiyi desteklemeye çalışan” hiç kimseye “yemin ettirmeyeceğini” belirtmişti ki, bu nitelemeler şüphesiz Kickl’in partisi için de geçerli.

ÖVP Milletvekili Lukas Mandl Euractiv’e verdiği mülakatta, “Özgürlük Partisi’nin liste başı adayının hükümeti kuramayacağından kesinlikle eminim çünkü parlamentoda çoğunluğu bulamayacak,” dedi.

Kickl, Die Presse’ye verdiği mülakatta hükümet kurma şansının reddedilmesi ihtimaline değinerek cumhurbaşkanının “anayasayı çiğnemiş” olacağını savundu.

2000 yılında FPÖ’nün ÖVP ile birlikte ikinci büyük parti olarak hükümet koalisyonuna girmesinin ardından AB üye ülkeleri Avusturya ile ikili ilişkileri askıya almıştı. Fakat FPÖ 2019’da hükümete katıldığında böyle bir durum söz konusu olmadı.

Nitekim Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz de “AB’den herhangi bir tepki beklemiyorum. Aksine tam tersini bekliyorum. Çok gürültülü bir sessizlik olacak,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Yayınlanma

Finlandiya Savunma Bakanlığı, NATO kara kuvvetleri komuta merkezini Rusya sınırına 140 kilometre mesafedeki Mikkeli kentine konuşlandırma kararı aldı.

Savunma Bakanı Antti Hakkänen, Mikkeli’nin hâlihazırda Finlandiya Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına ev sahipliği yaptığını belirterek, “NATO üssü ile birleştirilerek, ulusal savunmamızın koordinasyonu ile NATO’nun savunma kabiliyetlerinin koordinasyonu arasında mümkün olan en iyi sinerjiyi elde edeceğiz,” dedi.

Bakanlık açıklamasına göre, normal şartlar altında üs, NATO tatbikatlarından ve ‘bölgedeki diğer barışçıl faaliyetlerden’ sorumlu olacak.

Olası bir kriz durumunda ise karargâh, NATO kara kuvvetlerinin operasyonlarını yönetecek. Karargâhta hem müttefik ülkelerden hem de Fin savunma kuvvetlerinden personel görev yapacak.

Iltalehti gazetesinin daha önce bildirdiğine göre, Mikkeli üssü, ABD’nin doğu kıyısındaki Norfolk’ta bulunan karargâhın yönetimi altında faaliyet gösterecek.

Bu kentin seçilmesinin birkaç nedeni bulunuyor: Hâlihazırda bir Fin ordu karargâhı ve bir havalimanına sahip olması, ayrıca Bakan Hakkänen’in memleketi olan Güney Savo bölgesinin başkenti olması.

NATO karargâhının Mikkeli’de kurulmasına yönelik hazırlıklar ilkbaharda kamuoyuna duyurulmuştu.

Finlandiyalı yetkililer, Ukrayna’daki savaşın devam etmesi ve Rusya’nın sınırda ‘göç krizi yaratma girişimleri’ karşısında ‘önleyici caydırıcılığı güçlendirmek’ amacıyla bu kararı aldıklarını bildirdi.

Finlandiya Savunma Bakanı, Mikkeli’de ittifak askerlerinin konuşlandırılması konusunda çeşitli NATO ülkeleriyle görüşmeler yaptığını kaydetti.

Bakan, amaçlarının bu güçlerin ‘kriz durumlarında’ ülkeye hızlıca ulaşabilmesini sağlamak olduğunu belirterek, ‘sınırdaki gergin atmosfere’ de dikkat çekti.

Yle kanalının aktardığına göre Finlandiya, Mikkeli üssüne ek olarak Rovaniemi veya Sodankylä’da yeni bir NATO karargâhı açmayı da değerlendiriyor.

Finlandiya’nın güney ve kuzeyinde iki NATO karargâhı kurulacak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya, emisyon kuralları revizyonunda 9 AB ülkesinin desteğini aldı

Yayınlanma

İtalya İktisadi Kalkınma Bakanı Adolfo Urso, AB otomobil emisyon mevzuatının revizyonunun 2026’dan 2025’e çekilmesi önerisine dokuz AB ülkesinin desteğini aldıklarını açıkladı.

Bakan, İtalya’nın çağrısını desteklemeye hazır yeterli sayıda AB üyesi ülke olduğunu savuncu.

Urso, “Bazı ülkeler teklifimizle ilgili görüşlerini Konseyde dile getirirken, bazıları da yaptığım ikili görüşmelerde dile getirdiler: Özellikle Romanya, Slovakya, Letonya, Malta, Kıbrıs, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nden bahsediyorum; ayrıca İspanya ve dün de Almanya ile görüştüm,” dedi.

Böylece Urso’nun önerisini destekleme potansiyeli olan AB üyesi ülke sayısı dokuza yükseldi.

Urso, “Hazırladığımız rapor aracılığıyla, şu anda 2026 sonu olarak belirlenen revizyon maddesinin daha erken uygulanmasını talep etmeye hazır yeterli çoğunlukta ülke olduğuna inanıyorum. Bunun 2025 yılının ilk yarısına çekilmesini teklif edeceğiz,” diye ekledi.

İtalya’nın önerisi, yeşil dönüşümü desteklemek için daha fazla ortak mali kaynak çağrısında bulunuyor ve şu anda hem Brüksel hem de Berlin tarafından karşı çıkılan biyoyakıtlara ve elektrikli araçlara geçişte “teknolojik tarafsızlık” olarak adlandırılan şeye katkıda bulunmak için hidrojene yer bırakıyor.

Fakat Başbakan Giorgia Meloni’nin hükümeti uzun zamandır AB’nin Yeşil Mutabakat’ına, özellikle de 2035 yılına kadar içten yanmalı motorların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına şüpheyle yaklaşıyordu.

Urso’nun, hükümeti bu hedefe bağlı kalan Alman Şansölye Yardımcısı Robert Habeck ile yaptığı görüşmenin ardından bu tutum değişiyor gibi görünüyor.

Almanya Ekonomi Bakanlık Müsteşarı Sven Giegold, Urso’nun Habeck ile görüşmesine ilişkin haberlerle ilgili olarak “açıklığa kavuşturulması gereken yanlış anlaşılmalardan” söz etse de Urso gazetecilere yaptığı açıklamada “herhangi bir yanlış anlaşılma olmadığını” söyledi.

Urso, “Habeck ile bu tedbirleri görüştüğümüzü söyledim ve o da kendileri için 2035 hedefinin amiral gemisi olarak kalması gerektiğini yineledi. Gerçekten de, bu hedefi koruyabilecek ama aynı zamanda ona ulaşmak için gerekli koşulları yaratabilecek bir ana yoldan bahsediyoruz,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English