Bizi Takip Edin

Avrupa

Almanya vidaları sıkıyor: Sınır bölgesindeki sığınmacıları gözaltına alacaklar

Yayınlanma

Alman hükümeti 10 Eylül Salı günü yaptığı açıklamada, düzensiz göçü azaltmaya çalışan Almanya’nın sığınmacıları sınırına yakın yerlerde alıkoyacağını ve diğer AB ülkelerine geri gönderilmeleri halinde sınır dışı işlemlerini hızlandıracağını duyurdu.

Geçen yıl yasadışı sınır geçişlerinde yaşanan artış ve sığınmacılarla bağlantılı bir dizi saldırının ardından Almanya üzerinde düzensiz göçü azaltması yönünde baskılar artıyor.

Pazartesi günü İçişleri Bakanı Nancy Faeser, başka bir AB ülkesinin yasal olarak sığınmacıların işlemlerinden sorumlu olduğunun tespit edilmesi halinde sığınmacıların geri çevrilmesi için AB yasalarına uygun bir çözüm sunma sözü verdi.

Fakat Faeser’in salı günü sunduğu ve “daha fazla takip edilecek” olan model, bu tür “Dublin vakalarının” Almanya’ya girmeden geri çevrilmesini içermiyor.

Faeser Berlin’de gazetecilere yaptığı açıklamada bunun yerine hükümetin “sınıra yakın konaklama” ve hızlı prosedürlerin bir karışımına yaslanacağını söyledi.

Daha önce olduğu gibi, yasadışı yollardan giriş yapan göçmenler iltica başvurusunda bulunmazlarsa geri çevrilecekler. Bununla birlikte Faeser, başvuruda bulunmaları halinde, polisin artık göçmenleri sistematik olarak “hapishaneye ya da sıkı koşullara sahip diğer kurumlara” gönderebileceğini ve bu sırada kaçmalarını önlemek için taleplerinden başka bir AB ülkesinin sorumlu olup olmadığını inceleyebileceğini açıkladı.

Bu tür gözaltıların ölçeği belirsizliğini koruyor. Almanya daha önce de ağustos ayında Solingen’de bir saldırı gerçekleştiren Suriyeli sığınmacı gibi “Dublin vakalarını” sınır dışı etme konusunda sorunlar yaşamıştı. Yetkililer sığınmacıyı kayıtlı ikametgahında bulamadıkları için Bulgaristan’a iade edememişlerdi.

Faeser, göçmenin geri gönderilmesi için gereken tüm adımların hızlı bir şekilde takip edilmesi ve “7/24 ulaşılabilirlik” yoluyla “beş hafta içinde” tamamlanması gerektiğini söyledi. Buna diğer AB ülkelerinden başvuru sahiplerinin iadesi için izin alınması ve yasal itirazlar da dâhil. Faeser ayrıca bu amaçla tesislere ve personele yatırım sözü verdi.

FDP ve Yeşiller, CDU’nun önerisini reddetti

AB yasalarına göre hükümetin planları, düzensiz göçmenlerden hangi ülkenin sorumlu olduğuna bakılmaksızın, sistematik olarak bu kişilerin ülkeye girişini reddetmek üzere “acil durum” ilan edilmesini içermiyor.

Bu strateji, ana muhalefet partisi CDU tarafından, salı günü hükümetle yapılan müzakerelerde ortak bir önlem paketi üzerinde anlaşmaya varılması için bir koşul olarak talep edilmişti.

Fakat aralarında Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock (Yeşiller) ve Adalet Bakanı Marco Buschmann’ın (FDP) da bulunduğu sunumda hazır bulunan bakanlar bunun Avrupa hukukunu ihlal edeceğini savundu.

Faeser, Almanya’nın önceki açıklamalarına “bazı komşu ülkelerden” gelen tepkilere işaret ederek, Polonya Başbakanı Donald Tusk’ın sert bir şekilde karşı çıktığını söyledi. Faeser, “Bu nedenle Avrupa hukukunda riskli istisnalar olmayacak,” dedi.

Baerbock ise,: “Avrupalılar olarak şimdi bu konuda dağılır ve ulusal olarak tek başımıza hareket edersek (…) sadece teröristlerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz,” iddiasında bulundu

Muhalefet görüşmelerden çekildi

Bild’in haberine göre CDU, planların sadece AB’nin merkezi veri tabanında (EURODAC) kayıtlı olan sığınmacıların geri gönderilmesini öngördüğünü, kayıtlı olmayanların geri gönderilmeyeceğini iddia etmiş, Faeser ise bu iddiayı ayrıntı vermeden yalanlamıştı.

Bunun üzerine CDU yetkilileri görüşmelerden çekildi. Hükümet görüşmeleri yeniden başlatmaya açık olduğunu fakat planları uygulamaya devam edeceklerini teyit etti.

Faeser, iki yıllık bir uygulama süresi olduğu için hükümlerin geçen yılki AB göç reformu yürürlüğe girene kadar bir geçiş çözümü olması gerektiğini söyledi.

Bu gelişme, dün Almanya’nın normalde sınırsız seyahate izin veren Schengen bölgesi kurallarına resmi olarak izin verilen bir istisna olarak tüm kara sınırlarında kontroller başlatacağını duyurmasının üzerine geldi.

Fransa, Alman sınır kontrollerine karşılık verecek

Almanya’nın 9 Eylül Pazartesi günü düzensiz göçü engellemek için tüm ulusal sınır kapılarında kontroller başlatma kararı, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un partisinin göç politikası konusunda daha sert bir duruşu destekliyor görünmesiyle birlikte Fransa’yı karşılık vermeye zorlayabilir.

Macron yanlısı Ensemble pour la République (EPR) milletvekili Charles Rodwell Euractiv’e yaptığı açıklamada, “[Göç] akımlarının kontrol altına alınması konusu tüm üye devletleri etkileyen bir konudur,” dedi.

Bu sonbaharda 2025 göç bütçesi tasarısı üzerindeki müzakereleri yürütecek olan Rodwell, Fransa’da olup bitenleri yakından takip ediyor.

EPR vekili, “Bence Fransa’nın aynı sorunlar ve zorluklarla karşılaştığında tepki vermemesi çok kötü olur. Bu nedenle Almanya’da olup bitenleri çok yakından izliyoruz ve yeterli olup olmadığımızı değerlendirmemiz gerekecek,” dedi.

Bir başka EPR milletvekili ve Macron’un Parlamento’daki yakın müttefiklerinden Benjamin Haddad da salı günü BFMTV yayın kuruluşuna verdiği demeçte, göç kontrolü konusunda sıkı bir politikayı destekleyeceğini” söyledi.

Yeni sınır kontrollerinin Fransa ve Belçika üzerinde daha fazla baskı yaratması bekleniyor zira Almanya’da sığınma talebi reddedilen daha fazla düzensiz göçmen Manş Denizi’nin Fransız tarafındaki Calais ya da Birleşik Krallık’a geçmeye çalışabilir.

Fransa, Olimpiyat Oyunları ile ilgili “terör tehdidi” ve göç baskısını gerekçe göstererek 31 Ekim’e kadar diğer Schengen ülkeleriyle sınır kontrolleri uygulayacak. Bununla birlikte, ek tedbirler getirmeyi planladığına dair mevcut bir gösterge bulunmuyor.

Fakat yeni Başbakan Barnier, müstakbel hükümetinin ayakta kalmasının sağcı Ulusal Birlik’in (RN) güvensizlik oylamasında çekimser kalmasına bağlı olduğunu biliyor.

RN lideri Marine Le Pen hafta sonu haftalık La Tribune Dimanche gazetesine verdiği demeçte, “Michel Barnier’nin göç konusunda bizimle aynı pozisyonda olduğu inkar edilemez,” demişti.

Tusk’tan Berlin’e sert tepki

Polonya Başbakanı Donald Tusk 10 Eylül Salı günü yaptığı açıklamada Almanya’nın Polonya ile paylaştığı sınır da dâhil olmak üzere tüm sınırlarında kontrolleri sıkılaştırma kararını sert bir dille eleştirdi.

Salı günü Varşova’da bir basın toplantısı düzenleyen Tusk, “Bu tür bir eylem Polonya açısından kabul edilemez,” dedi ve bu adımların atılmasına neden olan şeyin, “yasadışı göçe yönelik politika” değil, “Almanya’daki iç siyasi durum” olduğunu savundu.

Tusk, Polonya’nın Belarus, Ukrayna ve Rusya’nın Kaliningrad bölgesi ile olan ortak sınırlarına atıfta bulunarak, “Polonya’nın ihtiyacı olan şey sınırlarımızdaki kontrollerin güçlendirilmesi değil, Almanya gibi ülkeler de dahil olmak üzere devletlerin Avrupa Birliği’nin dış sınırlarının korunması ve güvenliğinin sağlanmasına katılımının güçlendirilmesidir,” dedi.

Polonya başbakanı ayrıca, Berlin’in bu kararlarından etkilenen diğer ülkelerden, “Alman devletinin tüm komşularıyla bu konuda Avrupa Birliği’nde atılacak adımlar konusunda acilen istişarede bulunmalarını isteyeceklerini” söyledi.

Berlin ve Varşova arasındaki ilişkiler Faeser’in açıklamasından önce de zaten gergindi. Polonya’nın, Almanya ile Rusya arasındaki Kuzey Akım 2 boru hattının tahrip edilmesine karıştığından şüphelenilen ve kendi topraklarında yaşayan bir Ukrayna vatandaşının tutuklanması yönündeki Alman talebini kısa süre önce reddetmesi ilişkileri bozmuştu.

Avrupa

AB, Rusya yaptırımlarını ulusal düzeye taşımayı tartışıyor

Yayınlanma

Avrupa Birliği, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın veto etme potansiyeli nedeniyle Rusya’ya yönelik ortak yaptırımları ulusal düzeye taşımayı değerlendiriyor. Politico’nun haberine göre, en az altı üye ülke bu seçeneği tartışırken, bazıları AB’nin birleşik cephesinin zayıflayacağından endişe ediyor. Çekya Dışişleri Bakanı Jan Lipavský, kararların giderek ‘gönüllüler koalisyonu’ düzeyinde alınabileceğini belirtti.

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın, yeni ABD yönetiminin Rusya-Ukrayna savaşına yönelik tutumunu görme bahanesiyle ocak ayında Rusya’ya karşı yaptırımların uzatılmasını neredeyse engellediği belirtildi.

Politico‘nun haberine göre, AB ülkelerinin temmuz sonunda bu konuda tekrar oy kullanması gerekecek ve şimdiden süreci Orbán’ın olası vetosundan nasıl koruyacaklarını düşünüyorlar.

Değerlendirilen seçeneklerden biri, 27 üye ülkenin tamamının oybirliğini gerektiren Avrupa genelindeki yaptırımların ulusal düzeye taşınması.

Gazeteye konuşan altı diplomata göre, en az altı üye ülke yaptırımları kendi ulusal mevzuatlarına aktarmayı tartışıyor.

Diplomatlardan biri, kısıtlayıcı önlemlerin uzatılmama ihtimalini göz önünde bulundurarak “tüm yaptırım rejiminin sürdürülebilirliğini” sağlamanın gerekli olduğunu söyledi.

Bu adımı değerlendiren ülkeler arasında geçmişte AB çerçevesi dışında yaptırım uygulamaya sıcak bakmayan Belçika ve Çekya gibi ülkelerin de bulunması dikkat çekiyor.

Şimdiye kadar sadece Rusya ile sınırı olan birkaç ülke bağımsız olarak yaptırımlar uygulamıştı.

Fakat diplomatlar, Politico‘ya yaptıkları açıklamada, şu anda daha geniş bir üye ülke grubunun kendi ulusal tedbirlerini değerlendirdiğini doğruladı.

Tüm hükümetlerin bu fikri desteklemesi beklenmese de, birkaç öncü ülkenin bu adımı atması durumunda Macaristan’ın AB karar alma mekanizmalarını etkileme gücünün fiilen ortadan kalkacağı belirtiliyor.

Pazartesi günü AB dışişleri bakanları Rusya’ya yönelik 17’nci yaptırım paketini ele aldı.

Politico‘ya konuşan kaynaklardan biri, “Evet, eğer malum şüpheli [Macaristan] büyük bir sorun çıkarırsa, bunu aşmanın yolları bulunur,” dedi.

Ancak, özellikle Washington’ın Moskova ile tek taraflı olarak ilişkileri normalleştirme girişimleri göz önüne alındığında, AB’nin birleşik bir cephe olarak hareket etmesinin daha iyi olacağını düşünenler de var.

Ayrıca başka bir diplomat, bazı ülkelerin yaptırımları ulusal mevzuatlarına aktarma imkanına sahip olmadığını ve ayrı ayrı uygulanan yaptırımların AB yasalarının gücüne kıyasla daha zayıf kalacağını belirtti.

Öte yandan Çekya Dışişleri Bakanı Jan Lipavský, Orbán ile yaşanan sürekli anlaşmazlıkların, kararların giderek daha fazla Ukrayna’ya siyasi ve askeri destek sağlamak amacıyla bir araya gelen ülkeler grubu olan “gönüllüler koalisyonu” düzeyinde alınacağı anlamına geldiğini söyledi.

Lipavský, “Bu durum, AB kurumları içindeki ortak dış politikanın bir başarısızlığı olarak görülebilir, ancak siyasi bir çözüm bulmak zorundayız,” diye ekledi.

Alman siyaset bilimci Guérot’tan 9 Mayıs çağrısı: Avrupa barış için ses versin

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB göçmenlerin geri dönüşü için yedi ülkeyi ‘güvenli’ ilan edecek

Yayınlanma

Euractiv tarafından görülen bir belgeye göre Avrupa Komisyonu, AB ülkelerinin sığınmacıları geri gönderebileceği yedi “güvenli üçüncü menşe ülke” önerecek.

Listede Bangladeş, Kolombiya, Mısır, Hindistan, Kosova, Fas ve Tunus yer alıyor.

Bu hamleyi, ilk olarak şubat ayında Euractiv tarafından haberleştirilen AB hukukundaki güvenli üçüncü ülke kavramının hızlı bir şekilde gözden geçirilmesinin takip etmesi bekleniyor.

Güvenli üçüncü ülke konsepti, sığınmacıların başvurdukları ülkede kalmak yerine koruma bulabilecekleri bir ülkeye gönderilmelerini sağlıyor.

Mart ayında Komisyon, AB ülkeleri ve Avrupa Parlamentosu üyelerinin şu anda tartışmakta olduğu, göçmenlerin geri gönderilmesine ilişkin yeni bağlayıcı kurallar teklif etmişti.

Liste, geçen yıl kabul edilen göç anlaşmasının bir parçası olan AB’nin iltica prosedürü yönetmeliğine bir değişiklik olarak dahil edilecek. Bu düzenlemenin 2026 yılında uygulamaya konulması planlanıyor.

Euractiv’e göre nihai listenin haziran ayından önce yayınlanması bekleniyor.

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, Rusya ile doğalgaz sözleşmelerini bedel ödemeden feshetmenin yollarını arıyor

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu, Rusya ile yapılan uzun vadeli doğalgaz sözleşmelerini şirketlerin büyük cezalar ödemek zorunda kalmadan feshedebilmesi için hukuki yollar araştırıyor. Financial Times‘ın haberine göre bu girişim, Avrupa Birliği’nin 2027 yılına kadar Rus gazından tamamen bağımsızlaşma stratejisinin bir parçası olarak yürütülüyor ve mücbir sebep ilanı gibi seçenekler değerlendiriliyor.

Financial Times (FT), konuya aşina kaynaklara dayandırdığı haberinde, Avrupa Komisyonu’nun, şirketlerin büyük cezalar ödemek zorunda kalmayacağı şekilde Rusya ile uzun vadeli doğalgaz sözleşmelerini feshetmenin hukuki yollarını aradığını yazdı.

Bu planın, Avrupa Birliği’nin (AB) 2027 yılına kadar Rus gazından tamamen vazgeçme stratejisi kapsamında geliştirildiği belirtildi.

Habere göre, mücbir sebep ilanı ve Rus tedarikçilerle ilişkilerin kesilmesi gibi seçenekler inceleniyor.

Ukrayna’daki savaşın başlamasından bu yana AB ülkeleri, Rusya’dan boru hattı gazı ithalatını önemli ölçüde azaltırken, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alımlarını artırdı.

AB yetkililerinin ve bazı ülkelerin Rusya’ya LNG için ödeme yapmayı durdurma isteği, ticaret hukuku normlarına takılıyor; hükümetler şirketleri Rus tedarikçilerle olan uzun vadeli sözleşmeleri feshetmeye zorlayamıyor.

Ancak Financial Times‘ın haberine göre, Brüksel şimdi bu tür bir adım için Rusya’ya sözleşmelerin feshi nedeniyle ceza ödemekten kaçınmayı sağlayacak yasal olanakları araştırmaya başladı.

Gazeteye konuşan ve plan hakkında bilgi sahibi üç AB yetkilisi, Avrupa Komisyonu’nun sözleşmeleri ve ithalatçıların ek ücret ödemeden yükümlülüklerinden vazgeçmelerine olanak tanıyacak bir mücbir sebep ilanı olasılığını analiz ettiğini bildirdi.

Yetkililerden biri, “Eğer temel amaç Rusya’ya ödeme yapmamaksa, [tazminat ödemek] bu hedefi baltalayacaktır,” diye durumu açıkladı.

Komisyonun hukukçuları, bloğun 2027 yılına kadar Rus enerji kaynakları alımlarından tamamen kurtulmasına yönelik yol haritası kapsamında bu yasal olasılıkları inceliyor.

Bu planın açıklanması daha önce iki kez ertelenmişti, son erteleme mart ayında yapılmıştı. Bloomberg‘in konuya yakın kaynaklara dayandırdığı haberine göre, planın şimdi 6 Mayıs’ta duyurulması bekleniyor.

Kaynaklar, komisyonun Rus ithalatından kademeli olarak kurtulmak için kotalar veya gümrük vergileri gibi ticari önlemler de önerebileceğini belirtti.

Bu adımların hayata geçirilmesine yönelik yasal düzenlemelerin ise daha sonra sunulacağı ifade edildi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi’nin (CREA) hesaplamalarına göre AB, Şubat 2024 ile Şubat 2025 arasındaki dönemde Rusya’ya gaz ve petrol için 21,9 milyar avro ödedi.

Savaş sürecinde Gazprom’un yakıt ithalatı yaklaşık üç kat düşerken, başta Novatek tarafından tedarik edilen LNG ithalatı yüzde 60 arttı.

Avrupa Komisyonu ve LSEG verilerine göre, geçen yıl Rus gazı AB ithalatının yüzde 18,8’ini oluşturdu (yüzde 11,4 boru hattı, yüzde 7,4 LNG). Savaş öncesi 2021 yılında ise Rusya’nın payı yüzde 40’tı.

Rus LNG’sinin ana ithalat merkezleri Fransa, İspanya ve Belçika limanları.

Novatek’in Yamal LNG projesinin, Shell ve Naturgy dahil olmak üzere AB’nin önde gelen bazı enerji şirketleriyle sözleşmeleri bulunuyor.

FT, Avrupa Komisyonu hukukçuları açısından zorluğun, sözleşme koşullarının gizli olması ve genellikle birbirinden farklılık göstermesi olduğunu belirtiyor.

Bir AB yetkilisine göre, Ukrayna’daki savaşın hukuki açıdan mücbir sebep ilanı için yeterli bir gerekçe olmayabileceği değerlendiriliyor.

Rusya’nın enerji kaynaklarından kurtulma planının hazırlanması, Donald Trump’ın başlattığı ve AB’yi Washington ile anlaşma yolları aramaya iten ticaret savaşıyla aynı döneme denk geldi.

Amerikan yönetiminin gümrük vergisi baskısına karşı koyma seçeneklerinden biri, ABD’den LNG alımlarını artırma konusunda bir anlaşma olabilir.

Ancak, TotalEnergies CEO’su Patrick Pouyanné gibi sektördeki bazı oyuncular, Avrupa’yı bu kez de Amerikan gazına aşırı bağımlı hale gelmemesi konusunda uyarıyor.

Hatta bazıları, Avrupa gaz piyasasını dengelemek için Rus yakıtının kısmen geri dönüşünün sağlanabileceğini öne sürüyor.

Avrupalı şirketler Rus gazına kısmi dönüşü değerlendiriyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English