Bizi Takip Edin

AVRUPA

Credit Suisse AT1 tahvil sahipleri kızgın: ‘İsviçre bir muz cumhuriyeti’

Yayınlanma

ABD’de borç tahvilleri yatırımcıları, Credit Suisse’in (CS) UBS’e satılması ile birlikte 17 milyar dolarlık AT1 tipi tahvilin silineceğini açıklayan İsviçre hükümetine dava açmaya hazırlanıyor.

İsviçre, UBS’in hissedarlara 3,25 milyar dolar ödeyeceği bir anlaşmayı bağladı ama hükümetin acil durum kararnamesiyle tahvilleri sıfıra indirmesi tahvil yatırımcılarının öfkesine neden oldu.

AT1’lerin silinmesine rağmen Credit Suisse hissedarları, ellerindeki hisse senetlerinin değerinin çok altında olsa da, UBS hissesi şeklinde bir miktar tazminat alacaklar. Normalde önce hissedarların, ardından da AT1 tahvil sahiplerinin zarar görmesi gerekirdi ama bu kez böyle bir şey olmadı.

Örneğin İspanya’daki Banco Popular’ın 2017’deki çöküşünde AT1 tahvil sahipleri ile birlikte hissedarlar da sıfırlanmıştı.

AT1 tahvili nedir?

Bu tahviller aracılığıyla, bankanın daha önce belirlenen bir sermaye yeterlilik oranının altına düştüğü durumda, sonucu tahvil yatırımcılarına kalıcı zararlar yansıtarak veya hisseye dönüştürülerek bankanın bilançosunun desteklenmesi hedefleniyordu.

2008 krizinden sonra yayınlanan AT1’ler, kurumlar sıkıntıya girdiğinde zararları üstlenmek üzere tasarlanmış borç tahvilleri. Kriz anında AT1 tahvillerinin bankalara sermaye esnekliği sağlayacağı varsayılıyordu. AT1’ler, kriz anında ya yakılacak ya da menkul değere dönüştürülecekti, ki böylece, 2008’in kötü hatıralarından olan ‘vergi mükelleflerin paraları ile banka kurtarma’nın önüne geçilecekti.

İsviçre’nin bankacılık düzenleme kurumu Finma, söz konusu AT1 tahvillerinin sözleşmelerde ‘olağanüstü durumlarda devlet müdahalesine’ imkan tanıdığına işaret ederek, düzenleyici kurumun AT1 sahiplerinden önce özkaynak sahiplerine öncelik vermesine olanak sağladığını öne sürüyor. 

Ama yatırımcılar, sözleşme hükümlerinin İsviçre hükümeti tarafından hafta sonu yapılan yasal düzenleme ile işletildiğini ve bunun ‘güven kaybına’ neden olduğunu savunuyorlar.

Bunun yanı sıra, sözleşmede yer alan koşulların da Credit Suisse örneğinde oluşmadığını düşünenler bulunuyor. 

‘İsviçre bir muz cumhuriyetine benziyor’

Genellikle, AT1’ler yalnızca bankanın sermaye yeterliliğini iyileştirmek için ‘geleneksel önlemlerin yetersiz veya uygulanamaz’ olması veya kurumun sermaye düzeyini desteklemek için ‘kamu sektöründen geri alınamaz olağanüstü destek taahhüdü’ alması olarak tanımlanan bir ‘hayatta kalabilirlik olayı’ meydana geldiğinde tetiklenebilir.

İsviçre hükümeti ise geçen hafta yaptığı açıklamada, bir yasa değişikliğinin tahvillerin silinmesi için kendisine ‘daha net bir yasal dayanak’ sağladığını söylüyor.

Örneğin Appaloosa Management’ın kurucusu David Tepper, Financial Times’a verdiği demeçte, “Eğer bu durum devam ederse, hükümetler yasaları sonradan değiştirebiliyorsa, İsviçre’de ya da daha geniş anlamda Avrupa’da ihraç edilen herhangi bir borçlanma senedine nasıl güvenebilirsiniz?” diye soruyor.

Bir başka örnekte, ​​Credit Suisse AT1 tahvillerini elinde bulunduran RBC BlueBay’in baş yatırım yetkilisi Mark Dowding, İsviçre’nin ‘daha çok bir muz cumhuriyetine benzediğini’ söylüyor.

Quinn Emanuel Urquhart&Sullivan ile Pallas Partners tahvil sahiplerini temsil eden hukuk firmaları arasında yer alırken, Quinn Çarşamba günü 750’den fazla katılımcının yer aldığı bir çağrıya ev sahipliği yaptı.

Asya ve Avrupa diken üstünde

Lazard’ın hesaplamalarına göre Eylül 2020 itibariyle dünya çapında 100’ün üzerindeki finansal kuruluşun elinde AT1 tahvilleri bulunuyordu ve bunun da yüzde 80’i Avrupa’daydı.

Dealogic’e göre, 2012’den bu yana kümülatif AT1 tahvil ihracı 900 milyar dolar civarındayken, ödenmemiş miktarla ilgili tahminler 260 milyar dolara kadar çıkıyor.

Nikkei Asia’nın bildirdiğine göre Japonya’nın en büyük üç bankası da 3,6 trilyon yenin (27 milyar $) biraz altında AT1 tahvili ihraç etti.

Japonya’nın önde gelen kredi kuruluşları Mitsubishi UFJ Financial Group, Sumitomo Mitsui Financial Group ve Mizuho Financial Group SVB’nin çöküşünün hemen ardından geçen hafta yaşanan yüzde 10’un üzerindeki kayıplardan sonra, geçen Pazartesi de yaklaşık yüzde 2 oranında geriledi.

Buna neden olarak Asyalı yatırımcıların ellerinde AT1 tahvillerini satmak için yarışa başlaması gösteriliyor.

AT1 tahvilleri, nispeten daha yüksek getirileri ve varsayılan düşük anapara kaybı riski nedeniyle özellikle Asya’daki varlıklı kişiler arasında hayli popülerdi.

AVRUPA

Alman Dışişlerinin Brüksel’deki lüks mülkleri Sayıştay denetimine takıldı

Yayınlanma

Perşembe günü yayınlanan bir rapora göre Almanya Dışişleri Bakanlığı, Brüksel’deki diplomatik temsilciliği için lüks mülkler satın alarak vergi mükelleflerinin parasını israf ettiği gerekçesiyle Federal Sayıştay tarafından ağır bir şekilde eleştirildi.

Rapora göre, Dışişleri Bakanlığı 2021 yılında yaklaşık 8 milyon avro karşılığında Brüksel’de ‘park benzeri bir mülk ve cömertçe donatılmış bir bina’ satın aldı. Tadilattan sonra bu bina Brüksel’deki üç Alman diplomatik temsilciliğine de ev sahipliği yapacak.

Raporda, “Dışişleri Bakanlığı ne satın alma ihtiyacını ortaya koymuş ne de ekonomik verimlilik ve tasarruf gerekliliklerine uymuştur,” deniliyor. Rapor, Dışişleri Bakanlığını ihtiyaç duyulmayan mülkleri ‘mümkün olduğunca az zararla’ yeniden satmaya çağırıyor. Sayıştay, “Bu durum özellikle bütçe kanununa aykırı olarak edinilen Brüksel’deki konut için geçerlidir,” diyor.

Dışişleri Bakanlığındaki kaynaklar, “AB büyükelçisi için yeni bir konut ihtiyacı 2007’den beri var. O tarihten bu yana Bakanlık uygun bir mülk arayışındaydı ancak başarılı olamadı,” diyerek kendilerini savundular. Euractiv’e konuşan bakanlık kaynakları, söz konusu mülkün ‘ihtiyaçları karşılayan uygun bir mülk’ olarak tespit edildiğini belirtiyorlar.

Fakat denetçiler, 2007 yılında yeni bir mülk edinmek yerine PermRep’in mevcut konutunun resmi bölümünün genişletilmesinin planlandığını belirttiler. Denetçilere göre, planlar daha fazla takip edilmedi ve genişlemeye karşı nedenler belgelenmedi.

15.000 metrekarelik yeni mülk, mevcut mülklerden altı kat daha büyük. Rezidans ayrıca kapalı yüzme havuzu ve tenis kortu ile donatılmış olup bakım masraflarını da fazla.

Kaynaklar Euractiv’e, “AB Daimi Temsilcisinin ikametgahı için […] o dönemde sadece satın alınan mülkün gereksinimleri karşılayabileceği düşünülebilirdi,” açıklamasını yaptı.

Rapor ayrıca Brüksel’deki vakanın tek olmadığını da gösteriyor. Sayıştay’a göre Ortadoğu’daki yabancı bir misyonda Alman Okulu inşa etmek üzere 5 milyon avroluk bir mülk satın alındı. Tek sorun, ‘arazinin sadece bahçe arazisi olarak belirlenmiş olması nedeniyle’ üzerine inşaat yapılamaması.

Rapor, bakanlığın 2022 yılında yurtdışındaki mülklerin işletilmesi, bakımı ve donanımı için yaklaşık 150 milyon avro harcadığını özetliyor. İnşaat önlemleri için ise 66 milyon avro daha ayrılmış. Dışişleri Bakanlığı, 2022 yılında yurtdışındaki mülkleri için birikmiş yenileme miktarının yaklaşık 2,5 milyar avro olacağını tahmin ediyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupalı enerji şirketleri gaz depolamak için Ukrayna’ya yöneliyor

Yayınlanma

AB’nin doğal gaz depolarının tam kapasiteye yaklaşması, Avrupalı enerji şirketlerini kış aylarının en yoğun talebi öncesinde fazla rezervleri Ukrayna’da depolamaya yöneltti.

Gas Infrastructure Europe’un rakamlarına göre, AB’nin depoları şu anda neredeyse yüzde 99 oranında dolu durumda ve Brüksel’in Kasım ayı itibariyle depolama kapasitesinin yüzde 90’ına ulaşma hedefi aşıldı.

Bu rakam, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatının devam etmesi ve talebin azalması nedeniyle bölgenin bazılarının korktuğundan çok daha fazla gaz depoladığını gösteriyor.

Financial Times’a (FT) göre bu durum AB’yi bir enerji şokuna karşı daha az kırılgan hale getirse de, kıtanın önümüzdeki kış için ihtiyaç duyduğu tüm enerjiye sahip olacağının garantisi olmaktan uzak.

Fiyat raporlama ajansı Argus’un Avrupa gaz fiyatlandırma müdürü Natasha Fielding, “Planlanmamış büyük arz kesintileri ya da Avrupa ve Asya’yı aynı anda vuran uzun ve derin soğuk hava dalgaları dışında Avrupa’da gaz sıkıntısı riski bu kış için düşük. Avrupa olabildiğince iyi stok yaptı,” dedi.

Buna karşın, Uluslararası Enerji Ajansı geçen yıl Avrupa’daki depolama tesislerinin şimdiye kadar sadece üçte ikisinin dolu olma riski taşıdığı uyarısında bulunmuştu.

AB’deki depolama tesislerinin neredeyse kapasiteye ulaşmasıyla birlikte şirketler rezervlerini depolamak için Avrupa’nın en büyük tanklarına ev sahipliği yapan Ukrayna’ya yönelmeye başladı ve ülkede tutulan doğal gaz miktarı savaştan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Bazıları da kapasiteyi arttırmak için LNG tankerlerine açık denizde ‘yüzer depo’ görevi görmeleri için ödeme yapıyor.

Birleşik Krallık’ın kapasitesi diğer pek çok Avrupa ülkesinin kapasitesinden çok daha küçük olmasına rağmen, ülkedeki tüm depolar neredeyse kapasiteye yakın bir şekilde doldurma konusunda AB’ye benzer bir başarısı var: Şu anda mevcut oranlar yüzde 95.

Ukrayna’nın avantajları

Ukrayna’nın savaştan kaynaklanan risklere rağmen bir depolama alternatifi olarak ortaya çıkmasının nedeni, ucuz depolama tarifeleri ve üç yıl boyunca gümrük vergisi muafiyeti gibi teşvikler sunarak gazın AB’ye kolayca yeniden ithal edilmesini sağlaması.

Devlet enerji şirketi Naftogaz’a göre ülkedeki tanklar büyük ölçüde ülkenin batısında, cephe hatlarından uzakta, yerin derinliklerinde yer alıyor ve şu anda AB kuruluşlarına ait 2 milyar metreküpten fazla gaz içeriyor. Şirket 10 milyar metreküpten fazlasını (Ukrayna’nın ulusal kapasitesinin üçte biri) yabancı müşterilere sunmuş durumda.

Naftogaz CEO’su Oleksiy Çernışov, Avrupalı şirketlerin gazlarını Ukrayna’daki depolara koyarak ‘tamamen ticari bir risk’ aldıklarını ve çatışmalardan uzak olmasına rağmen Rus saldırılarının hedefi olabileceklerini söyledi.

Naftogaz, bu yılın ocak ve ekim ayları arasında ülke genelindeki tesislerinden 128’inin Rus saldırılarından zarar gördüğünü belirtirken, sektördeki kişiler hiçbir yeraltı deposunun vurulmadığını söylüyor.

AB ve Ukrayna ayrıca depolama tesislerinin savaştan kaynaklanan hasarlara karşı sigortalanması olasılığını da görüşüyor. Çernışov herhangi bir garantinin Ukrayna tanklarının kullanımını daha da artıracağını söyledi fakat sigortanın öngörülebilir gelecekte uygulanabilir olmasını beklemediğini de sözlerine ekledi.

Brüksel, üye ülkelere Rusya’dan ithalatı yasaklama yetkisi verecek

Öte yandan AB, Ukrayna savaşının başlamasından yaklaşık iki yıl sonra üye ülkelere Rusya ve Belarus’tan gaz ithalatını durdurma yetkisi vermeye hazırlanıyor.

Brüksel tarafından önerilen ve Financial Times tarafından görülen yasa taslağına göre, herhangi bir üye ülke Rusya ve Belarus’tan şirketlerin kendi gaz boru hatlarında ve sıvılaştırılmış doğal gaz terminallerinde kapasite satın almasını yasaklayabilecek.

Birliğin üst düzey bir yetkilisine göre bu öneri, AB enerji şirketlerinin Rus gaz sağlayıcılarıyla yaptıkları sözleşmelerden yüksek tazminat ödemek zorunda kalmadan çıkabilmeleri için bir temel oluşturabilir.

AB, savaşın ardından Rus enerjisine olan bağımlılığını kademeli olarak azaltmış olsa da, LNG sevkiyatları da dahil olmak üzere gaz tedarikinin yaklaşık onda birini hâlâ bu ülkeden alıyor. Avusturya ve Macaristan’ın da aralarında bulunduğu bazı üye devletler hâlâ büyük ölçüde Rus kaynaklarına güveniyor.

Avrupa Komisyonu üye ülkeleri kalan gaz ithalatını kesmeye zorlamak istiyor. Aralarında Polonya ve Baltık ülkelerinin de bulunduğu bazı üye ülkeler Moskova’ya karşı daha sert önlemler alınmasını talep ediyor.

Taslak mevzuata göre AB üye devletleri, ‘temel güvenlik çıkarlarını korumak için gerekli olduğu hallerde’ Rusya ve Belarus’tan gelen gaz operatörlerinin altyapıya erişimini “kısmen ya da gerekçelendirildiği hallerde tamamen sınırlandırabilecek.”

Üye devletler ve Avrupa Parlamentosu’ndan müzakerecilerin taslak metni cuma günü onaylaması bekleniyor. Metnin nihai halinin parlamento ve üye devletler tarafından resmi olarak onaylanması gerekiyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Danimarka kamusal alanlarda dini metinlerin yakılmasını yasakladı

Yayınlanma

Danimarka’da hükümeti oluşturan Sosyal Demokratlar, Liberaller ve Ilımlılar perşembe günü, Kuran veya İncil gibi dini metinlere kötü muameleyi suç haline getiren bir yasa tasarısı lehinde oy kullandı.

İsveç ve Danimarka’da meydana gelen bir dizi Kuran yakma olayının yurtiçi ve yurtdışındaki Müslüman toplulukların sert ve zaman zaman şiddet içeren tepkilerine yol açmasının ardından Danimarka hükümeti böyle bir yasak önerisini incelemeye karar verdi.

Danimarka Radyosuna göre Adalet Bakanı Peter Hummelgaard, birçok insan için bunun bir ‘prensip meselesi’ olduğunu anladığını söyledi.

Danimarka parlamentosu Folketing’de yaptığı konuşmada Hummelgaard, “Danimarka’nın güvenliği ile birkaç kişinin, şiddet içeren tepkileri kışkırtmak için birçok kişi için çok şey ifade eden şeyleri tekrar tekrar ve kasıtlı olarak ateşe verme hakkını tarttığımızda, Danimarka’nın güvenliğini seçiyoruz,” dedi.

Muhafazakâr Danimarkalı Demokratların lideri Inger Støjberg ise yeni yasayı desteklemedi. İsveç’in Kuran yakma olaylarından sonra yaşadığı çalkantıya rağmen bu tür eylemlerin hâlâ ‘ifade özgürlüğü’ kavramı ile korunduğunu hatırlatan Støjberg, “İsveçlilerin özgürlük hakları için sağlam bir duruş sergilediğini, Danimarka hükümetinin ise büyük ölçüde şiddet yanlılarının vetosuna boyun eğdiğini düşünün,” dedi.

Danimarka hükümeti tasarıyı ağustos ayında sunduğunda, kutsal semboller gibi şeylere getirdiği geniş yorum nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalmıştı. Ayrıca sanat dünyası ve medya tarafından da Danimarka’da ‘ifade özgürlüğünü kısıtladığı’ gerekçesiyle eleştirilmişti.

O tarihten bu yana hükümet, tasarıyı Danimarka’da tanınan dinlerin kutsal metinleri için geçerli olduğunu ve önerilen cezanın para cezası veya iki yıla kadar hapis cezası olduğunu belirtecek şekilde revize etti.

Oylamadan önce tasarının kabul edileceğine dair birçok işaret vardı fakat Danimarka basınına göre, iktidardaki koalisyon partileri de dahil olmak üzere önemli sayıda Danimarkalı milletvekili, parti kararı olmasaydı tasarıya oy vermeyecekti.

Danimarka hükümeti tasarının ülkenin güvenliğini korumak amacıyla sunulduğunu savunurken, bazı eleştirmenler tasarının Danimarka hükümetinin 2025-2026 yıllarında BM Güvenlik Konseyinde yer almak istemesi nedeniyle sunulduğunu ve bunun için de belli sayıda Müslüman ülkenin oyuna ihtiyaç duyulduğunu ileri sürüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English