Bizi Takip Edin

Amerika

Dünya ekonomisi nereye – 1: Davos’taki beyaz karanlık

Yayınlanma

Zenginler kulübü Davos’ta, bu yıl karamsar bir hava hakimdi. Et yememeyi ve toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan milyarderlerin önemli bir kısmı özel jetleri ile İsviçre’ye geldi, ‘seks turizmi’nin Davos günlerinde patlaması nedeniyle kadınlara ‘kendinize dikkat edin’ uyarıları yapıldı.

Yine de atmosfer karanlıktı. Her yıl Davos zirvesi ile aynı zamanda yayımlanan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Küresel Risk Raporu, okurlarını sarsacak tespitler yapıyordu. Önümüzdeki on yıl toplumsal ve çevresel krizlere şahit olacaktık, hayat pahalılığı en ağır küresel risk olarak görünüyordu, biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistemin çöküşü önümüzdeki en hızlı kötüleşecek küresel riskti…

Enflasyon, stagflasyona yol açabilirdi, kamu borçlarının tarihsel seviyelerde olduğu düşünüldüğünde bunun sosyo-ekonomik sonuçları ağır olabilirdi. Bunlara küresel ekonomik parçalanmayı ve jeopolitik gerilimleri de eklediğimizde borçluluk yaygınlaşacaktı.

Rapor okuyanların canını yakmaya devam ediyordu: Teknoloji, eşitsizliği artıracaktı; gıda ve yakıt krizleri toplumsal kırılganlığı azdıracaktı; insani gelişime yönelik yatırımların azalması direnci azaltacaktı.

Peki bu karamsar tabloda hiç umut ışığı yok mu? WEF için var.

‘Paydaşlar kapitalizmi’

 WEF’in kurucularından Klaus Schwab, 2019 yılında yaptığı Davos konuşmasında “Ne tür bir kapitalizm istiyoruz?” diye sormuş ve bu meseleye değinmişti. 

Schwab, krize üç alternatif/üç cevap olduğunu düşünüyor.

Birincisi, batılı şirketlerin halihazırda uygulamakta olduğu ‘hissedarlar kapitalizmi.’ Bu seçenekte şirketlerin temel hedefi kârlarını maksimize etmek.

İkincisi, Çin’den ibaret olmayan, gelişmekte olan piyasaların da çoğunlukla başvurduğu, devletin ekonomiyi yönlendirdiği ‘devlet kapitalizmi’ yolu. 

Üçüncüsü, elbette, Schwab’ın da önerdiği yol, ‘paydaşlar kapitalizmi’ (stakeholder capitalism). Yarım yüzyıl önce yine kendisinin önerdiği bu model, Schwab’ın kendi sözleriyle, özel şirketleri toplumun ‘kayyum’u, ‘yeddiemin’i olarak konumlandırıyor.

WEF kurucusuna göre, kârlara aşırı odaklanmak, kapitalizmin ‘reel ekonomi’ ile olan bağlantısını gitgide koparıyor. Kapitalizmin bu biçimi sürdürülemez. Bunun yerine, büyük şirketler, devletler ve çok taraflı örgütlerle birlikte ‘paydaşlar kapitalizmi’ni geliştirmeli.

Schwab, hissedarlar kapitalizminden paydaşlar kapitalizmine geçişte ‘Greta Thunberg etkisi’nin öneminden bahsediyordu. Ona göre İsveçli ‘iklim aktivisti’, mevcut iktisadi sisteme bağlı kalmanın, gelecek nesillere ihanet olacağını bize gösteriyordu. Üstüne üstlük ‘Z kuşağı’ da ‘hissedar değerleri’nden başka değer tanımayan şirketler için çalışmak, onlardan ürün satın almak veya onlara yatırım yapmak istemiyorlardı.

Biraz da gerçekler

WEF’in karamsar tablosu ve ‘sürdürülebilir’ kapitalizm çağrılarında gerçeğe yakın bir şeyler olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Credit Suisse’in yayımladığı 2022 Küresel Servet Raporuna göre, 2021 yılının sonunda toplam küresel servet 463,6 trilyon dolara ulaştı. Bu rakam, toplam küresel çıktının neredeyse 4,5 katı.

Üstelik 2021’de küresel servet, bu yüzyılın başından beri görülen ortalama yüzde 6,8’lik artışı epey bir geride bırakarak yüzde 9,8 arttı.

Bu büyük artışın gerisinde yükselen emlak fiyatları ve kredi genişlemesiyle beslenen borsa büyümesi yatıyor. Yani zenginlikteki artışın çok önemli bir kısmını dünyadaki zenginlerin daha da zenginleşmesiyle açıklamak mümkün.

Gerçekten de, rapora göre, 2020’de dünyadaki yüzde 1’lik bir kesim (56 milyon kişi), tüm zenginliğin yüzde 45,8’ine, 2,9 milyar kişi ise bu enginliğin yalnızca yüzde 1,3’üne sahipti. Bu oran, 2021 yılında şöyle değişti: Tepedeki yüzde 1’in elde ettiği zenginliğin oranı yüzde 47,8’e yükseldi. En tepedeki yüzde 13, tüm zenginliğin yüzde 86’sına sahip.

Eşitsizlikler raporu hazırlayan Oxfam da, dünyada alınan her 1 dolarlık verginin yalnızca 4 sentinin zenginlerden geldiğine dikkat çekiyor.

OECD ülkeleri söz konusu olduğunda, 1980 yılında zenginlerden alınan gelir vergisinin toplama oranı yüzde 58 iken şimdi yüzde 42’ye kadar gerilemiş durumda.

Örneklem kümesi 100 ülkeye doğru genişletildiğinde bu oran daha da azalıyor (yüzde 31). Aynı örneklemde, yüzde 1’lik zengin kesimin en büyük zenginlik kalemlerinden olan sermaye gelirlerine yönelik vergi de ortalama olarak yalnızca yüzde 18. Yalnızca üç ülkede, sermaye gelirlerinden alınan vergi, ücret gelirlerinden alınan vergiden daha yüksek.

Uluslararası kurumlar da karamsar

IMF Başkanı Kristalina Georgieva’nın Davos öncesi uyarıları hatırlanacaktır. Georgieva, 2023’te dünyanın üçte birinin resesyonla yüzleşeceğini söylemişti.

IMF, küresel GSYİH’nin yüzde 2,7 büyüyeceğini tahmin etse de OECD, bu rakamı yüzde 2,2’ye çekmişti. Büyümenin ‘momentum kaybettiğini’ savunan OECD, risklerin de aşağı yönlü olduğunu kaydetmişti.

Dünya Bankası ise daha da ileri giderek, küresel büyümenin yüzde 1,7’de kalacağını, dünyanın tüm bölgelerinde kişi başına düşen gelir büyümesinin COVID-19 pandemisinden önceki düzeye göre daha düşük olacağını yazdı.

Dünya Bankasına göre, 2024 yılının sonunda gelişmekte olan ekonomilerin GSYİH seviyesi, pandeminin hemen öncesindeki tahminlerin yüzde 6 aşağısında olacak.

WEF’in anket yaptığı iktisatçılar daha da karamsar görünüyor. Ankete katılan dünyanın kamu ve özel kuruluşlarında çalışan baş ekonomistlerin yüzde 18’i, dünyanın bu sene resesyona girmesinin ‘kuvvetle muhtemel’ olduğunu düşünüyor.

Küresel ekonomideki resesyon ihtimalini görenler, ankete katılanların üçte ikisini oluştururken, ABD ve Avrupa’daki sıkı para politikalarının devam etmesini bekliyorlar.

Tüm baş ekonomistler, Avrupa için 2023 yılında ‘zayıf veya çok zayıf büyüme’ beklerken, ankete katılanların yüzde 91’i ABD için de ‘zayıf veya çok zayıf büyüme’ öngördü.

Geçen seneki ankette bu oranlar yüzde 86 (Avrupa için) ve yüzde 64 (ABD için) idi.

Ankete yanıt veren 10 kişiden 9’u, zayıf talep ve yüksek borçlanma maliyetlerinin şirketlerin üzerine yük bindireceğini, 10 kişiden 6’sı da daha yüksek girdi maliyetlerini vurguladı. Birçok baş ekonomist, bu nedenlerle çok uluslu şirketlerin maliyetleri kısmak için operasyonel masrafları kısmasını bekliyor.

Teknoloji devlerinde işçi kıyımı

WEF anketine yanıt veren iktisatçıların çok uluslu şirketler için söyledikleri aslında bir süredir yapılıyor.

Özellikle pandemi dönemi fahiş hisse yükselişleri yaşayan ve devasa kârlar açıklayan teknoloji tekelleri, geçen seneki ciddi düşüşlerle birlikte bilançodan kaynaklı operasyonal masraflarını da ‘güncellemeye’ başladılar.

Pandemi döneminde artan çevrimiçi faaliyetlerle birlikte istihdamı da artıran Alphabet (Google), Meta, Amazon, Microsoft gibi Amerikan çok uluslu tekelleri, daralmaya başlayan endüstri karşısında ilk önlem olarak işçi çıkarmaya başladı.

Teknoloji sektöründeki işten çıkarmaları takip eden layoffs.fyi isimli internet sitesinin verilerine göre, 2022 yılının başından bu yana bu sektörde işten çıkarılan işçi sayısı 200 bini buldu.

Bu sektörde yalnızca 2023 yılında işinden olan işçi sayısı ise 67 bin 268. Yalnızca Meta, Amazon, Microsoft ve Google’ın geçen haftalarda işten çıkardığı işçi sayısı 51 bin civarında. Şu ana kadar işten çıkarma açıklamayan tek endüstri devi Apple.

Bununla birlikte, teknoloji tekelleri nakit içinde yüzmeye devam ediyor. Son olarak Microsoft’un açıkladığı 2022’nin üçüncü çeyreği kârı 16 milyar dolar. Aynı Microsoft, geçen sene federal regülatörler devreye girip anlaşmayı engellemeseydi, oyun üreticisi Activision Blizzard’ı 69 milyar nakit ile satın alacaktı.

Meta ise, geçen yıla göre kârının yüzde 52 azaldığını söylese de, 2022’nin üçüncü çeyreğinde 4,4 milyar dolar kâr açıkladı.

Amazon da kârlılıkta düşüş ilan etse de son çeyrekte elde ettiği kâr 3 milyar dolar civarında.

İşten çıkarmalar tüm sektörlere yayılıyor

Ama işten çıkarmalar yalnızca Silikon Vadisi devlerinden ibaret değil.

Almanya merkezli yazılım devi SAP, 3 bin 500 işçiyi işten çıkaracağını duyururken, kimyasal tekeli Dow 2 bin çalışanını kovacağını açıkladı. Dow yöneticileri, bu sene maliyetlerde 1 milyar dolarlık bir kesinti yapacaklarını söylüyorlar.

Bir başka çok uluslu ABD menşeli şirket, 3M, zayıflayan tüketici talebini gerekçe göstererek imalatta çalışan 2 bin 500 işçiyi işten çıkaracağını açıkladı.

Oyuncak markası Hasbro ise, işgücünün yüzde 15’ine tekabül edecek şekilde, 1.000 kişiyi işten çıkaracak.

Salesforce işçilerinin yüzde 10’unu, Spotify yüzde 6’sını, Vimeo yüzde 11’ini, BlackRock yüzde 3’ünü, Goldman Sachs yüzde 7’sini işte çıkaracak.

ABD ve Avrupa’nın durumuna bir sonraki yazılarda daha fazla odaklanacağız.

Amerika

ABD’den Arjantin ve El Salvador yönetimlerine destek

Yayınlanma

Yeni Trump yönetimi, Kanada’dan Almanya’ya kadar ABD’nin geleneksel müttefiklerinin çoğuyla kavga etmekten çekinmese de iki Latin Amerika ülkesini övgü ve destek için seçmiş görünüyor.

Kendisini “dünyanın en havalı diktatörü” olarak tanımlayan El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele Beyaz Saray’da Başkan Donald Trump’a tam destek verirken, ABD Hazine Bakanı Scott Bessent de Buenos Aires’te Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei’yi kucakladı.

Görüşmenin resmi açıklamasında, “Bakan Bessent, Başkan Milei’nin cesur ekonomik reformlarına ABD’nin tam desteğini teyit etti,” deniyor ve Bessent’in “Arjantin’in olumlu ekonomik ivmesini ilerletmeye devam etmesi için ABD’nin Başkan Milei’ye olan güvenini vurguladığı” belirtiliyor.

Bukele ve Milei, Latin Amerika’daki sağcı-liberteryen liderler olarak Trump ile anlaşma yapmak için her fırsatı değerlendiriyorlar.

Arjantin cuma günü, 12 milyar doları peşin olmak üzere 20 milyar dolarlık bir IMF anlaşması imzaladı; bu para, yetersiz dış rezervler ve aşırı değerli bir para birimi peso ile mücadele eden bir ülkede umutsuzca ihtiyaç duyulan bir para.

IMF’nin en büyük hissedarı olan ABD, anlaşmanın onaylanmasında kritik bir rol oynadı. Anlaşma Arjantin’in para birimini dalgalandırmasına izin veriyor ve bu para birimi kısa sürede %11 değer kaybederek dolar karşısında yaklaşık 1.200 pesoya geriledi.

Arjantin, dolar başına peso paritesini 1.100 ile 1.400 arasında tutmak için  yeni bir döviz kuru tasarladı.

Arjantin’in eski maliye bakanlarından Martin Guzman, bu ay Vatikan’da yaptığı bir konuşmada ülkenin yeni IMF kredisinin “siyasi amaçlı” gibi göründüğünü söyledi.

Fuzman, eğer IMF siyasi baskılar karşısında bu kadar büyük miktarlarda kredi verirse, bunun “fonun temel misyonunu yerine getirme kabiliyetini tehlikeye atacağını” söyledi.

Öte yandan Trump açıkça IMF’den tamamen ayrılmayı düşünüyor. Eğer böyle bir niyeti varsa, çıkarken bir müttefikini ödüllendirmek istemesi çok daha muhtemel.

Öte yandan yanlışlıkla El Salvador’a sınır dışı edilen Maryland’li bir adamın kaderi, hükümet ve mahkemeler arasındaki hukuki mücadele nedeniyle belirsizliğini koruyor.

Trump yönetimi, Kilmar Armando Abrego Garcia’nın El Salvador’da teröristlere yönelik yüksek güvenlikli bir hapishaneden dönüşünü kolaylaştırmasını gerektiren Yüksek Mahkeme kararına uymayı şu ana kadar reddetti.

Hükümet, yasal olarak Maryland’de yaşayan Salvador vatandaşı Abrego Garcia’yı, çete bağlantılı herhangi bir suçla itham edilmemiş olmasına rağmen MS-13 üyesi olmakla suçladı.

El Salvador’da zarar görme ihtimali nedeniyle ABD’de kalmasına dair mahkeme kararına rağmen göçmenlik yetkilileri tarafından gözaltına alındı ve yanlışlıkla sınır dışı edildi. Adalet Bakanlığı avukatları daha önce “idari bir hata” nedeniyle El Salvador’a gönderildiğini kabul etmişti.

Okumaya Devam Et

Amerika

Silikon Vadisi şirketlerinden, ‘robot ordusu’ kurmak için büyük hamle

Yayınlanma

Silikon Vadisi’ndeki yapay zeka startuplarından biri olan Scout AI’ın kurucu ortakları Colby Adcock ve Collin Otis, “büyük robot ordularını iyi adamlar için gerçeğe dönüştürmek” istiyor.

Adcock Axios’a verdiği bir demeçte, “Savunma robotları için AGI [yapay genel zeka] beyni olacak biri için çok büyük bir boşluk var,” dedi.

Daha önce gizlilik halesiyle çevrili olan Scout AI, bugün elinde 15 milyon dolarlık fon ve Pentagon taahhütleriyle kamuoyunun önüne çıktı.

Şirket ayrıca, vizyon-dil-eylem temel modeli olan ürünü Fury tarafından beslenen bir kara aracı (G01) ve hava dronunu (A01) da tanıttı.

Pentagon’da reform planı: Askerleri teknobüyücülere dönüştürmek

Yedi kişilik şirket ağustos ayında kuruldu ve merkezi Sunnyvale, Kaliforniya’da bulunuyor.

Şirketin 20.000 metrekarelik araştırma ve geliştirme alanının yanı sıra Santa Cruz Dağlarında gerçek dünya testleri için yüzlerce dönümlük bir arazisi var. Align Ventures, Booz Allen Ventures, Draper Associates ve başka risk sermayesi grupları tarafından destekleniyor.

Adcock, “Amacımız, teknolojimiz Fury’yi ABD ordusunun sahip olduğu her robotik varlığa yerleştirmek ve onları akıllı, otonom ajanlara dönüştürmek,” dedi.

Bunun hava, kara, deniz ve uzayda da geçerli olduğunu vurgulayan girişimci, diğer şirketlerle ortaklık kurmanın stratejinin “büyük bir parçası” olduğunu da kabul etti.

Adcock, kardeşinin insansı robotlar geliştiren şirketi Figure AI’da da yönetim kurulu üyesi. Otis ise otonomi alanındaki bir diğer oyuncu Kodiak Robotics’in kurucu mühendislerinden biri ve otonomi ve yapay zeka direktörüydü.

Otis bir röportajında, “Yapay zekanın bu yeni çağı, yeni bir yetenek çağının kilidini açıyor. Bu, robot topluluğu olarak her zaman için çabaladığımız vizyon,” demişti.

Pentagon ve güç ideolojisi: Batı medeniyetini kurtarmak

Scout AI yıl sonuna kadar işgücünü en az iki katına çıkarmayı planlıyor.

Geçen temmuz ayında bir etkinlikte konuşan eski ABD genelkurmay başkanlarından emekli Orgeneral Mark Milley, robotların ve diğer akıllı makinelerin önümüzdeki 10-15 yıl içinde ABD ordusunun üçte birini oluşturacağını söylemişti.

Nitekim Scout AI’ın yanı sıra Overland AI isimli startup da, tedarik ve drone fırlatan Ultra aracını tanıttı. Otonom araçlar uzmanı Overland AI, Ultra adı verilen ve malzeme taşıyabilen, iletişimi güçlendirebilen ve insansız hava araçları fırlatabilen kara araçları üretiyor.

Şirketin CEO’su Byron Boots Axios’a “birkaç” Ultra’nın halihazırda ordu tarafından test edildiğini ve ekibinin “yıl sonuna kadar onlarcasını üretmeyi planladığını” söyledi.

Şirketin OverDrive adlı otonom yapı grubu Textron Ripsaw, General Dynamics S-MET ve Polaris RZR’de kullanılmıştı.

Ultra bir yılı aşkın süredir geliştiriliyordu ve gem ordu finansmanının hem de iç kaynakların bir ürünü.

Palantir CEO’su Karp’tan Silikon Vadisi’ne: Silah başına!

Boots ürününü “yıpranabilir” olarak tanımlıyor; yani havaya uçurulduğunda arkasından ağlanmayacak kadar ucuz ve çoğaltılabilir bir ürün.

Saatte 35 mil hıza ulaşabilir, 1.000 pound (yaklaşık 453 kg) taşıyabilir ve 100 mil (yaklaşık 160 km) menzile sahip.

Ayrıca, şirket içi OverWatch paketi ve bir başka ünlü Silikon Vadisi pentagon yüklenicisi Anduril’in Lattice’i de dahil olmak üzere bir dizi komuta ve kontrol yazılımı ile uyumlu.

Ultra, Allen Control Systems tarafından üretilen otonom silah tareti Bullfrog ile çalışıyor.

Overland ocak ayında 32 milyon dolar toplamıştı. Destekçiler arasında 8VC, Point72 Ventures ve Overmatch Ventures vardı.

8VC’nin yönetici ortağı Joe Lonsdale, o dönemde Axios’a Overland’in “bir sonraki büyük savunma ana şirketi” olmak üzere konumlandığını söylemişti.

NATO, Palantir’den yapay zeka tabanlı askeri sistem satın aldı

Gölgelerden kamuoyunun önüne çıkan bir başka Silikon Vadisi askeri şirketi de Gallatin AI. Şirket gizlilikten çıkarak 15 milyon dolarlık fon ve CEO’su Woody Glier’in ön cephe lojistiğini kolaylaştıracağını söylediği yazılımı tanıttı.

Savaş alanında bombaları, mermileri ve sargı bezlerini doğru zamanda doğru yere ulaştırmak son derece zor ve emek yoğun bir iş ve aynı zamanda çok riskli.

Gallatin, dron-tekne üreticisi Saronic’in (şubat ayı itibariyle 4 milyar dolar değerinde) ve mart ayında 250 milyon dolarlık bir artış açıklayan yönlendirilmiş enerji uzmanı Epirus’un piyasaya sürülmesine yardımcı olan 8VC aracılığıyla piyasaya çıktı.

Diğer destekçiler arasında Silent Ventures, Moonshots Capital, Timeless Partners ve Banter Capital yer alıyor.

Gallatin’in kurucu ekibi eski Amazon, Scale AI ve Pentagon çalışanlarından oluşuyor.

Şirketin dijital planlayıcısı Navigator, Palantir’in “Foundry” isimli platformu kullanılarak oluşturuldu. Kullanıcılara yapay zeka tarafından üretilen tavsiyeler, simülasyon araçları ve başka alanlarda içgörüler sunarak “tepkisel değil öngörülü” olmayı hedefliyor.

Gallatin, dünyanın en büyük savunma şirketleri arasında yer alan Booz Allen Hamilton ile ABD ordusunun ana odak noktalarından biri olan tartışmalı lojistik konusunda işbirliği yapacak.

Okumaya Devam Et

Amerika

ABD-Çin savaşında bir sonraki cephe Wall Street olabilir

Yayınlanma

Beyaz Saray, tırmanan ticaret savaşında yeni bir cephe açmayı planlıyor: Çinli şirketleri Amerikan borsalarından atmak.

POLITICO’da yer alan habere göre ABD, küresel ticareti yeniden düzenlemek amacıyla Çin’e yönelik büyük gümrük vergilerini iki katına çıkarırken, Beyaz Saray yetkilileri ve Başkan’ın destekçileri, ABD borsalarında işlem gören yaklaşık 300 Çin şirketini listeden çıkarma olasılığını daha fazla değerlendirmeye başladı.

Hazine Bakanı Scott Bessent geçen hafta bu konu sorulduğunda “her şey masada” demişti. “Shark Tank” dizisinden Trump’ın önemli bir müttefiki Kevin O’Leary de bunun Çin’e müzakereler konusunda masaya gelmesi için baskı yapmaya yardımcı olacağını savundu.

ABD borsalarındaki Çinli şirketlerle ilgili endişeleri yıllar öncesine dayanan Cumhuriyetçi Senatör Rick Scott ise Trump’ın Çin’e karşı sert tutumunu, bu kuruluşlar üzerindeki incelemeleri sıkılaştırmak ve onları “sonsuza dek” kovmak için potansiyel bir fırsat olarak görüyor.

Çin hisselerini Amerikan borsalarından çıkarmak masada

Scott, “ABD sermaye piyasaları dünyanın gıpta ettiği bir kurumdur ve dünya çapındaki şirketler için finansmana benzersiz bir erişim sağlamaktadır. Fakat bu ayrıcalığın beraberinde getirdiği sorumluluklar da vardır; bunların başında şeffaflık ve mali açıklama kurallarımıza bağlılık gelmektedir,” diyor.

Floridalı Cumhuriyetçi, göreve yeni başlayan Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) Başkanı Paul Atkins’e gönderdiği mektupta, Çinli şirketlerin ABD’nin kurallarına göre oynamayı reddederken Amerikan sermayesine erişimden yararlanmaya devam ettiğini iddia ederek bu durumu “endişe verici” olarak nitelendiriyor.

POLITICO’ya göre bu fikrin yönetimde ne kadar ciddiye alındığı belli değil. Fakat Çinli şirketlerin listeden çıkarılması konusuna yeniden dikkat çekilmesi, iki iktisadi devin uzun süreli ve potansiyel olarak acımasız bir ticaret savaşına doğru sürüklendiği bir dönemde ABD’nin rakibine karşı takındığı tavizsiz tutumun altını çiziyor.

Wall Street yöneticileri, gümrük vergilerinin tedarik zincirlerini, yatırımları ve işe alımları alt üst etme potansiyeli konusunda uyarıda bulunurken, resesyon korkuları da devam ediyor.

Eski SEC Başkanı Gary Gensler bir röportajında, “Çin ile uzun bir süre gümrük vergisi savaşı bataklığında olmamız önemsiz bir ihtimal değil,” dedi.

Gensler, 2022 yılında Çin ile ABD’de ticaret yapan Çinli şirketlerin, Pekin’in uzun süredir erişimini engellediği denetim evraklarının açılması için dönüm noktası niteliğinde bir anlaşma yapılmasına yardımcı olmuştu.

Atlantik Konseyi’nde üst düzey araştırmacı Jeremy Mark, ABD’nin “Çin üzerinde baskı kurmak için sahip olabilecekleri tüm farklı kaldıraçlara baktığını … ve Çinli şirketlerin ABD’deki borsa listelerinin çok belirgin ve önemli olduğunu” söyledi.

Gerçekten de ABD-Çin Ekonomik ve Güvenlik İnceleme Komisyonuna göre 7 Mart itibariyle Amerikan borsalarında toplam değeri 1,1 trilyon dolar olan 286 Çinli şirket bulunuyordu.

Çin’in Washington Büyükelçiliğinden bir sözcü POLITICO’ya verdiği demeçte, “Çin, prensip olarak ABD’nin yatırım ve ticareti düzenleyen uluslararası kurallara uyması, piyasa ekonomisi yasalarına saygı göstermesi ve iktisadi ve ticari meseleleri siyasileştirmekten ve silah haline getirmekten vazgeçmesi gerektiğini sürekli olarak savunmuştur,” dedi.

Sözcü Liu Pengyu salı günü gönderdiği bir e-postada, Çinli şirketlerin ABD’ye yatırım yapma konusundaki güvenini sarsmanın, ABD’nin kendi iş ortamına hiçbir fayda sağlamayacağına dikkat çekti.

Pengyu, “Çinli şirketleri ve Çin pazarını dışlamak, sonuçta ABD’nin kendi iktisadi çıkarlarına ve uluslararası güvenilirliğine zarar verecektir,” iddiasında bulundu.

ABD’nin şirketleri ABD borsalarından çıkarmak için bastırması halinde, yetkililer çeşitli yollar izleyebilir. Konuşmaların çoğu, ABD muhasebe gözlemcilerine Çin ve Hong Kong merkezli ABD’de listelenen firmaların denetimlerini serbestçe yapabilmek için tasarlanan 2020 yasasına odaklandı.

Yabancı Şirketleri Sorumlu Tutma Yasası olarak bilinen yasa uyarınca, evrakları iki yıl boyunca tam olarak incelenemeyen şirketler borsalarından atılabiliyor. Şubat ayında Trump, yönetimini bu şirketler için “yeterli mali denetim standartlarına uyulup uyulmadığını” belirlemeye yönlendiren bir başkanlık emri yayınladı.

Sorun şu ki, yasanın herhangi bir etkinliğe sahip olması muhtemelen yıllar alacak ve bu sadece düzenleyicilerin ihtiyaç duydukları erişimi elde edememeleri durumunda geçerli. 

ABD Hazine Bakanı: Wall Street’e değil, Main Street’e odaklanacağız

Öte yandan TD Cowen Genel Müdürü Jaret Seiberg pazartesi günü yayınladığı bir araştırma raporunda “en hızlı ve en kolay yolun” Trump’ın ulusal güvenlik yetkisi kapsamında bir dizi başkanlık emri yayınlayarak Çinli şirketlerin ABD borsalarından çıkarılmasını talep etmesi olacağını savundu.

Seiberg, yönetimin ayrıca Çinli şirketlerin ABD’de hisse senedi arz etmek için kullandıkları yapı olan değişken faizli kuruluşları da yasaklamaya çalışabileceğini sözlerine ekledi.

Değişken faizli kuruluşlar, ABD’li yatırımcılara Çinli şirkete yalnızca dolaylı olarak maruz kalma imkanı veriyor. Trump’ın şubat ayında yayınladığı kararnamede değişken çıkarlı kuruluş yapısının gözden geçirilmesi talimatı yer alıyordu.

Ne var ki, ABD’nin planı iki ucu keskin bir bıçak da olabilir. Goldman Sachs analistleri bu hafta yayınladıkları bir araştırma raporunda, ABD’li yatırımcıların Çin hisse senetlerine erişiminin kısıtlanmasının yaklaşık 800 milyar dolarlık bir “tasfiye satışına” yol açabileceği tahmininde bulundu.

Daha önce SEC’in Uluslararası İlişkiler Ofisinde çalışan Rock Creek Global Advisors Genel Müdürü Katherine Martin, “Mevcut piyasa koşullarında piyasanın bozulma potansiyeli, özellikle geçiş için yeterli zaman olmaksızın, Çin ile denetim belgelerine erişim anlaşmasının 2022’de müzakere edildiği zamandan önemli ölçüde daha fazla olabilir,” dedi.

FT’ye verdiği röportajda JPMorgan CEO’su Jamie Dimon, ABD ile Çin’in birbiriyle ilişki kurması gerektiğini söylemişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English