Bizi Takip Edin

ASYA

Pekin ve Moskova teröre karşı işbirliği için ŞİÖ’yü devreye sokabilir

Yayınlanma

Geçtiğimiz ay biri Moskova’daki, diğeri de birkaç gün sonra beş Çinli işçinin ölümüne yol açan Pakistan’daki terör saldırıları, bir Avrasya güvenlik bloğu olan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) kilit üyeleri Rusya ve Çin’de alarm zillerinin çalmasına neden oldu.

Çin’in temmuz ayından itibaren ŞİÖ’ye başkanlık edecek olmasıyla birlikte analistler Pekin’in bölgede terörle mücadeleye daha fazla odaklanmasını ve üye ülkeler arasında daha fazla güvenlik işbirliğini teşvik etmesini beklediklerini söylediler.

Analistler ayrıca saldırıların, bölgeyi istikrarsızlaştırmayı amaçladığına inandıkları yabancı güçleri bertaraf etmeye çalışan Rusya ve Çin’i daha da yakınlaştıracağı görüşünde.

Avustralya’nın Brisbane kentindeki Griffith Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Ian Hall’un South China Morninh Post’a yaptığı değerlendirmeye göre, terörle mücadele ŞİÖ’nün gündeminde her zaman üst sıralarda yer almış olsa da, son saldırılar muhtemelen “dikkatleri yeniden bu soruna odaklayacaktır”.

Terörle mücadele ana gündem olacak

Çin, Rusya ve Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan tarafından sınır gerginliklerini azaltmak amacıyla 2001 yılında kurulan ŞİÖ, geleneksel olarak “üç kötülük” olan terörizm, ayrılıkçılık ve aşırıcılıkla mücadeleye vurgu yapıyor.

Grup Hindistan, Pakistan ve son olarak İran’ı da içine alacak şekilde genişledikçe kapsamı da ekonomik işbirliği gibi konuları içerecek şekilde genişledi.

Moskova’daki Crocus City Hall binasında silahlı kişilerin ateş açarak en az 140 kişinin ölümüne neden olduğu saldırı, Rusya’da son yirmi yılda meydana gelen en ölümcül saldırı oldu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, IŞİD’in Afganistan merkezli bir kolu olan İslam Devleti Horasan’ın (IŞİD-H) üstlendiği saldırının arkasındakileri cezalandırma sözü verdi.

Bir haftadan kısa bir süre sonra Pakistan’ın kuzeybatısında bir intihar bombacısının beş Çinli işçiyi öldürmesi, Güney Asya ülkesinde Çin çıkarlarını hedef aldığı anlaşılan bir dizi terör saldırısının sonuncusu oldu. Bu saldırının sorumluluğunu üstlenen olmadı.

Her biri ŞİÖ üyesi olan Rusya, Pakistan ve İran, sınırları içerisinde IŞİD-H tarafından düzenlenen saldırılara maruz kaldı.

Hopkins-Nanjing Çin ve Amerikan Araştırmaları Merkezi’nde uluslararası siyaset profesörü olarak görev yapan David Arase, “Resmi olarak terörle mücadele ŞİÖ’nün ana teması olacak” dedi.

The Post’a konuşan Arase, “Rusya gibi Orta Asya’nın ötesindeki bir aktör saldırıya uğradıysa, Çin ve Orta Asya’daki çıkarları da hedef alınabilir” dedi ve ekledi: “IŞİD-H Çin’in kâbusu olan terörizm, ayrılıkçılık ve dini aşırılıkçılık gibi ‘üç kötülüğü’ temsil ediyor çünkü radikal teokratik yönetim altında bir İslam devleti istiyor.”

Arase, Rusya ve Pakistan’daki iki saldırının ardından, bloğun ortak eğitim tatbikatları yoluyla terörle mücadele işbirliğini güçlendirmeye ya da IŞİD-H gibi silahlı gruplara karşı istihbarat paylaşımı ve koordinasyonu artırmaya çalışabileceğini söyledi.

Ancak “çatışan çıkarlar ve güvensizlik ortamında” örgüt içinde kimin ne yapacağına karar vermenin zor olabileceğini söyleyen Arase, bazı üye ülkeler arasındaki gerilimin arttığını da sözlerine ekledi.

Örneğin Hindistan ve Çin, çatışan sınır iddiaları ve Pekin’in Kuşak ve Yol altyapı projeleri konusunda hala anlaşmazlık içindeler. Hindistan’ın Pakistan ile ilişkileri de gerginliğini koruyor.

Sydney Üniversitesi’nde doçent olan Thomas Wilkins, terörle mücadelenin ŞİÖ’nün “ana teması” ve gündeminde “göze çarpan” bir konu olacağını kabul etti.

Rusya’daki terör saldırısının, ŞİÖ’nün mücadele etmek için kurulduğu “üç kötülükten” ikisini, terörizm ve dini aşırıcılık kutularını işaretleyerek gerçekleştirdiğini söyledi.

Wilkins, ŞİÖ’nün halihazırda bilgi paylaşımı için bölgesel bir terörle mücadele yapısına sahip olduğunu ve Moskova saldırılarına yanıt olarak kaynakların harekete geçirildiğini söyledi.

Batı’ya karşı Blok içi yakınlaşma artabilir

Analistler, ŞİÖ’den bir yanıt gelmesinin yanı sıra, son terör saldırılarının Batı tarafından desteklendiğine inandıkları eylemlere karşı blok içindeki ülkeleri daha da yakınlaştırabileceğini söyledi.

Geçtiğimiz ay Moskova’da meydana gelen terör saldırısında Rus yetkililer sadece Ukrayna’yı değil Batı’yı da suçlamış, ABD ve İngiliz istihbaratının saldırının düzenlenmesinde Ukrayna’ya yardım ettiğini iddia etmişti.

Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolai Patrushev geçen ay yaptığı açıklamada “Terör saldırısının Kiev rejimi tarafından değil, radikal İslami ideoloji takipçileri, muhtemelen [İslam Devleti’nin] Afganistan kolu üyeleri tarafından gerçekleştirildiğini düşünmemizi sağlamaya çalışıyorlar” dedi ve ekledi: “Batı’nın, Crocus Belediye Binası’na yönelik terör saldırısı bildirilir bildirilmez Ukrayna’nın suça karışmadığı konusunda ısrar etmeye başlaması da bunun bir göstergesidir.”

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de birçok kez ŞİÖ ülkelerini, yabancı güçlerin ayaklanmaları kışkırtarak ülkelerini istikrarsızlaştırmalarını önlemek için birlikte çalışmaya çağırdı.

Geçen yıl yaptığı açıklamada “Dış güçlerin ‘yeni bir Soğuk Savaş’ kışkırtmasına ve bölgede çatışma yaratmasına karşı son derece uyanık olmalı ve herhangi bir ülkenin içişlerine karışmasına ve herhangi bir nedenle ‘renkli devrim’ sahnelemesine kararlılıkla karşı çıkmalıyız” dedi.

Uzmanlara göre, sınır anlaşmazlıklarını çözmek amacıyla kurulan ŞİÖ, Moskova ve Pekin’in öncülüğünde, terörizm tehdidinin var olduğu ve Rusya ve Çin’e sıçrayabileceği Orta Asya’da güvenlik yönetişimi sunan bir kuruma dönüştü.

Bu bağlamda ŞİÖ ayrıca, kurumsal işlevlerinin ötesinde, ABD gibi Batılı güçleri Orta Asya’dan uzak tutma ve ‘Batı hegemonyasına’ karşı ortak bir platform oluşturma amacına da hizmet ediyor.

Thomas Wilkins, “Devam eden genişlemesinden bu yana, Batı Avrasya’nın NATO bloğuna karşı Doğu Avrasya’nın çoğunu kapsayan jeopolitik bir blok oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

ŞİÖ’nün kısmen “renkli devrimleri” önlemek amacıyla kurulduğunu belirten Wilkins, üyelerin bu tür olasılıkları en aza indirmek için yakın bir şekilde çalışmaya devam ettiklerini sözlerine ekledi.

Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi’ndeki ŞİÖ merkezinin başkanı Li Lifan, 2017 yılında üye devletler tarafından aşırıcılıkla mücadele için imzalanan bir sözleşmenin “üç kötülükle” mücadele için “kesin bir kararlılık” gösterdiğini söyledi ve ŞİÖ’nün ülkeler arasındaki işbirliğini derinleştirmeye yardımcı olacağını sözlerine ekledi.

“Günümüzde küresel güvenlik durumu karmaşıktır ve aşırılık yanlısı fikirler sürekli yayılmaktadır. Terörist faaliyetler ve bölgesel savaşlar, bölgesel ulusal güvenliğe ve insanların can ve mal güvenliğine ciddi zorluklar getiren ‘çifte aktif bir dönem’ oluşturmuştur” değerlendirmesini yapan Li, dönem başkanlığını devraldıktan sonra Çin’in sadece bölgesel terörle mücadele işbirliğini güçlendirmekle kalmayacağını, aynı zamanda “bölgesel ve hatta küresel barış ve istikrarı korumak” için sınır aşan organize suçlar ve modern teknoloji suçlarıyla da ilgileneceğini söyledi.

ASYA

Rusya Devlet Başkanı Putin’in Çin ziyareti başladı: ‘Kapsamlı ortaklığın derinleştirilmesi’ mesajı

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin ziyareti kapsamında Pekin’deki Halk Kongresi binasına geldi. Putin, mevkidaşı Xi Jinping tarafından karşılandı.

İki devlet başkanı el sıkıştıktan sonra top atışları eşliğinde içeriye geçtiler. Halk Kongresi binasında genişletilmiş formatta toplantı başladı.

Putin, toplantının başında Çin’in Rusya’nın ticari ve ekonomik alandaki ana ortağı olduğunu söyledi.

RİA Novosti‘nin aktardığına göre Moskova ile Pekin’in ortak çalışmaları sırasında ‘sağlam bir pratik işbirliği bagajı’ biriktirmeyi başardıklarına işaret eden Putin, 2023 yılında ikili ticaret hacminin neredeyse dörtte bir oranında artarak 227 milyar dolara ulaştığını hatırlattı.

Putin, “Rusya, geçen yılın sonunda Çin’in ticaret ortağı ülkeler listesinde dördüncü sıraya yükseldi. Mart 2023’te Moskova’ya yaptığınız ziyaretin ardından 2030 yılına kadar Rus-Çin ekonomik işbirliğinin kilit alanlarının geliştirilmesine yönelik planın onaylanması bunda doğrudan rol oynadı,” dedi.

Devlet Başkanı ayrıca Rusya ve Çin arasında yüksek teknolojiler, inovasyon, altyapı inşası ve ulaştırma alanlarındaki işbirliğine de dikkat çekti.

‘Rusya ile Çin arasındaki ödemelerin yüzde 90’ı yuan ve ruble cinsinden yapılıyor’

Bunun yanı sıra Putin, ülkeler arasındaki ikili anlaşmaların yüzde 90’ının ruble ve yuan cinsinden yapıldığını ve bu durumun, iki ülke arasındaki ticaret akışının genişlemesine ivme kazandırdığını ifade etti.

Putin, “Şimdi küçük bir grupla, hem Rusya hem de Çin ekonomilerinin çıkarları doğrultusunda ilişkilerimizi daha da geliştireceğimiz alanlar hakkında konuştuk. Planlanan tüm faaliyetlerin yerine getirileceğinden eminim,” yorumunu yaptı.

Moskova ile Pekin’in 80 büyük ortak yatırım projesinden oluşan bir portföy oluşturduğunu kaydeden Putin, şöyle devam etti: “Pandeminin sonuçlarına ve gelişmemizi engellemeye yönelik bazı eylemlere, üçüncü ülkelerin bazı eylemlerine rağmen, Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi iyi bir hızla artıyor.”

Xi: Büyük güçler ve ve komşu ülkeler arasındaki ilişkiler açısından bir mihenk taşı

Öte yandan Çin Devlet Başkanı Xi, Putin’e iki ülke arasındaki ilişkilerin testlerden geçtiğini ve bir mihenk taşı haline geldiğini söyledi.

Xinhua‘nın aktardığına göre Xi, “Yeni kampanyada, her zaman olduğu gibi Rusya ile iyi komşu, güvenilir dost ve güvenilir ortak olma niyetindeyiz,” diye konuştu.

Xi, ülkesinin ‘iki halk arasındaki asırlık dostluğu sürekli olarak güçlendirme’ ve ‘uluslararası eşitlik ve adaleti birlikte koruma’ niyetinde olduğunu vurguladı.

Son üç çeyrek yüzyılda Rusya ile ilişkilerin ‘zor koşullar altında sertleştiğini ve değişken bir uluslararası ortamın testine dayandığını’ belirten Xi, bu etkileşimin ‘büyük güçler ve ve komşu ülkeler arasındaki ilişkiler açısından bir mihenk taşı’ haline geldiğini dile getirdi.

Çin lideri, söz konusu ilişkilerin ‘kolay olmadığını ve azami özen gösterilmeyi hak ettiğini’ de sözlerine ekledi.

Kapsamlı ortaklığın derinleştirilmesine ilişkin bildiri imzalandı

Görüşmelerin tamamlanmasının ardından devlet başkanları kapsamlı ortaklık ve stratejik işbirliği ilişkilerinin derinleştirilmesine ilişkin ortak bir bildiri imzaladı. İki ülke arasında işbirliğine ilişkin toplam on belge imzalandı.

Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuriy Uşakov, daha önce Moskova ile Pekin’in imzalayacağı ortak bildirinin 30 sayfadan fazla detaylı bir belge olduğunu bildirmişti.

Uşakov’a göre bildiride, ‘ikili ilişkilerin özel niteliğine’ dikkat çekiliyor ve ‘Rusya ve Çin’in adil ve demokratik bir düzenin şekillendirilmesindeki öncü rolünü teyit ederek, ikili ilişkilerin tüm yelpazesini geliştirmenin yolları’ özetleniyor.

Okumaya Devam Et

ASYA

Bloomberg: Çin’de devlet, satılmayan konutları satın alacak

Yayınlanma

Bloomberg’e konuşan konuyla ilgili bilgi sahibi kişiler, Çin’in zor durumdaki emlak piyasasını kurtarmak için şimdiye kadarki en iddialı girişimlerinden biri olacak şekilde, ülke genelinde yerel yönetimlerin satılmamış milyonlarca evi satın almasını sağlayacak bir öneriyi değerlendirdiğini söyledi.

İsimlerinin açıklanmasını istemeyen bu kişiler, Devlet Konseyi’nin ön planla ilgili olarak çeşitli eyaletlerden ve hükümet kuruluşlarından geri bildirim istediğini söyledi. Çin, devlet finansmanı yardımıyla fazla konut envanterini temizlemek için halihazırda birkaç pilot program denemiş olsa da, son plan ölçek olarak çok daha büyük olacak.

Bilgi veren iki kişiye göre, yerel kamu iktisadi teşebbüslerinden, devlet bankaları tarafından sağlanan kredileri kullanarak sorunlu müteahhitlerden satılmamış evleri büyük indirimlerle satın almalarına yardımcı olmaları istenecek. Mülklerin çoğu daha sonra uygun fiyatlı konutlara dönüştürülecek.

Yetkililerin planın ayrıntılarını ve uygulanabilirliğini hâlâ tartıştığını söyleyen kişiler, Çin liderlerinin planı uygulamaya karar vermesi halinde sonuçlanmasının aylar alabileceğini de sözlerine ekledi.

Yetkililerin harekete geçmesi halinde, devletin dünyanın en büyük ikinci ekonomisinin önündeki en büyük engele yönelik yakından izlenen kampanyasında yeni bir aşamaya geçilmiş olacak.

Çin’de konut satışlarının ilk dört ayda yaklaşık %47 oranında düşmesi ve satılamayan konut stokunun son sekiz yılın en yüksek seviyesinde seyretmesi ekonomiyi zorlayan unsurlar arasında.

Bu planın işleyebilmesi için 1 trilyon yuan (138 milyar 500 bin dolar) civarında bir fona ihtiyaç duyulduğu hesaplanıyor.

2023 yılının başlarında Çin Halk Bankası, özel bir borç verme fonu aracılığıyla bazı finans kuruluşlarına 100 milyar yuan sağlamıştı. Bu para, deneme amaçlı olarak sekiz şehrin yerel sübvansiyonlu kiralama programlarında kullanılmak üzere satılmamış mülkleri satın almasına yardımcı olacaktı.

The Economic Observer gazetesi bu yılın ocak ayında Qingdao ve Fuzhou gibi şehirlerin bu fonları daire satın almak için kullanmaya başladığını bildirdi. Yine de, Merkez Bankası’nın son üç aylık verilerine göre mart ayı itibariyle program kapsamında sadece 2 milyar yuan kullandırıldı ve bu da bankalar ve yerel yetkililer arasında ihtiyata işaret ediyor.

Geçen ayki ÇKP Politbüro toplantısından bu yana, Alibaba Group’un ana merkezi Hangzhou da dahil olmak üzere birçok büyük şehir, işlemleri canlandırmak için konut alımları üzerindeki kalan tüm engelleri kaldırdı.

Bu arada, 50’den fazla Çin şehri, konut talebini artırma çabalarının bir parçası olarak, sakinlerine eski evlerini satmaları ve yeni mülklere geçmeleri için teşvikler sunan “takas” programları başlattı. Tianfeng Securities tarafından bu hafta yayınlanan bir nota göre, bunların arasında 11 yerel hükümet veya şehir destekli kuruluş konut envanteri satın alma denemeleri yürütüyor.

Bloomberg Economics’e göre, buna rağmen Çin’in emlak sektörünün konut arzı ve talebi arasındaki fark kapanana kadar istikrara kavuşması pek mümkün görünmüyor.

Resmi verilere göre satılmayan konut stoku geçen yıl 3,6 milyar metrekareye yükselerek 2016’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Tianfeng Securities’in tahminlerine göre hükümetin 18 ay içinde bu stoku eritmesi en az 7 trilyon yuan ya da Çin’in bu yılki bütçe açığının %78’ine mal olacak.

Konut fazlalığını azaltmak için yerel yönetimlerin görevlendirilmesine yönelik yeni plan, geçen yıl itibariyle gayrisafi yurtiçi hasılanın %56’sına yükselen borç seviyelerini daha da kötüleştirebilir. Bilançoları artan batık krediler ve daralan marjlar nedeniyle zaten aşınmış olan bankalar da baskı altında kalacak.

Okumaya Devam Et

ASYA

Asya hükümetleri, para birimlerini dolara karşı korumaya çalışıyor

Yayınlanma

Asya hükümetleri, bu yıl güçlü Amerikan doları tarafından zorlanan yerel para birimlerinin düşüşünü durdurmak için piyasaya giderek daha fazla müdahale ediyor. 

Nikke Asia’da yer alan habere göre Amerikan ekonomisinin göreli gücü ve daha uzun süre devam edeceği anlaşılan yüksek faiz oranları Asya para birimlerinin zayıflamasına neden oldu.

Asyalı politika yapıcılar doların gücüne karşı sözlü uyarılardan faiz oranlarını yükseltmeye kadar farklı derecelerde tepki veriyor. Hatta bazılarının yerel para birimlerini piyasadan satın alarak müdahalede bulunduğuna inanılıyor. Haberde, bu hamlenin ‘merkez bankalarının güvenilirliğini zedeleyebileceğine’ inanıldığı belirtiliyor. 

Analistlerin odağında, çarşamba günü açıklanacak ABD nisan ayı tüketici fiyat endeksi var. Geçen ayki veriler, Japon yeninin dolar karşısında hızla değer kaybetmesine neden olmuştu. Japon yeni, beklenenden daha güçlü seyreden ABD ekonomisinden en çok etkilenen Asya para birimlerinden biri.

Japonya’da yenin gerileyişine müdahale sürüyor

Analistler, resmi veriler henüz açıklanmamış olsa da, Japon hükümetinin yeni desteklemek için 29 Nisan ve 1 Mayıs tarihlerinde iki kez müdahale etmiş gibi göründüğünü söylüyorlar. Şüpheli ilk müdahaleden önce yen, dolar karşısında 160 seviyesini aşarak son 34 yılın en düşük seviyesine gerilemişti. 

Yenin düşüşü, ABD ve Japonya arasındaki tahvil getirilerindeki yaklaşık 5 puanlık farktan kaynaklanıyor. Refinitiv’e göre Japon yeni bu yıl %9,4’lük bir düşüşle dolar karşısında 155 seviyelerinde seyrediyor.  

Mizuho Securities stratejisti Shoki Omori’ye göre, Washington’dan destek almadan Tokyo için daha fazla dolar satışı ve yen alımı müdahalesi zor olabilir. 

Japonya Merkez Bankasının (BoJ) geçen hafta açıklanan nisan ayı para politikası toplantısına ilişkin görüşlerin özeti, Başkan Kazuo Ueda’nın daha önce kamuoyuna yaptığı açıklamalara kıyasla “şahin bir tonda” olduğunu gösterdi. Bazı kurul üyeleri faiz artışının hızlanabileceğini düşünürken, birçoğu da BoJ’nin tahvil alımlarını azaltması gerektiğini söyledi.

Bununla birlikte Omori, yendeki zayıflığı tersine çevirecek “sihirli bir değnek olmadığı” için temeller değişene kadar yene karşı “short” pozisyonlarının devam edeceğini düşünüyor. 

Güney Kore Merkez Bankası ‘dolar yaktı’

Kore Merkez Bankası verilerine göre, Güney Kore’de forex rezervleri, kısmen ülkenin wonun düşüşünü durdurma çabaları nedeniyle geçen ay mart ayına göre yaklaşık 6 milyar dolar azaldı. 

Ülkenin merkez bankası yaptığı açıklamada, forex rezervlerindeki düşüşün, Eylül 2022’de uygulamaya konulan “Ulusal Emeklilik Hizmeti ile döviz takası gibi piyasa istikrar önlemleri” de dahil olmak üzere çeşitli faktörlerle bağlantılı olduğunu söyledi. 

Seul’deki Korea Investment & Securities’de ekonomist Moon Da Woon’a göre, piyasalar Güney Kore hükümetinin wonun hızlı düşüşünü engellemeye yardımcı olduğunu düşünüyor.

Güney Kore Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası nisan ayında, wonun ABD doları karşısında yaklaşık bir buçuk yıl sonra ilk kez 1.400 seviyesine ulaştığı sırada, hızlı kur hareketleri konusunda uyarıda bulunarak sözlü müdahalede bulunmuştu.

Endonezya faiz artırdı

Endonezya’da ise merkez bankası, para birimini güçlendirmek için geçen ay gösterge faiz oranını beklenmedik bir şekilde 25 baz puan artırarak %6,25’e yükseltti. 

Endonezya Merkez Bankası Başkanı Perry Warjiyo geçen hafta düzenlediği basın toplantısında verilerin şimdilik daha fazla faiz artışına gidilmeyeceğini gösterdiğini söyledi ve para birimini dolar karşısında 16.000’in altına kadar güçlendirmek için çalışma sözü verdi. 

Rupiah, sürpriz faiz artışından önce yaklaşık 16.300 seviyesinden dolar karşısında yaklaşık 16.000 seviyesine kadar güçlendi fakat geçen ay son dört yılın en düşük seviyesine geriledikten sonra henüz toparlanamadı.

Hint rupisi ve Malezya ringiti de düşüşte

Asya’nın en istikrarlı para birimlerinden biri olan Hindistan rupisi, geçtiğimiz ay dolar karşısında 83,739 ile şimdiye kadarki en düşük seviyesine geriledi. 

Singapur’’daki ING’nin Asya Pasifik baş ekonomisti Rob Carnell’e göre, rupi hemen hemen ekim ayından bu yana Hindistan Merkez Bankası tarafından “yoğun bir şekilde yönetiliyor” ve yaklaşık 83 civarındaki dar bir aralıkta işlem görüyor. 

Carnell, Malezya hariç Asya’daki tüm merkez ve bölge bankalarının yeterli rezerv eşiği olan altı aydan fazla ithalatı karşılayacak forex rezervine sahip olduğunu söyledi. 

Malezya ringiti, Şubat ayında 26 yılın en düşük seviyesi olan 4,7965’e geriledikten sonra dolar karşısında 4,737 seviyesinden işlem görüyor. 

Ringitin zayıflığı doların güçlenmesinden, Malezya’nın cari işlemler fazlasındaki düşüşten ve para biriminin yine zayıflayan Çin yuanı ile olan güçlü korelasyonundan kaynaklanıyor. 

Gözler ABD TÜFE’sinde  

ABD’nin en son açıklanan en önemli ekonomik verilerinden tarım dışı istihdamın beklenenden zayıf gelmesi, Asya para birimlerinin biraz nefes alabileceği anlamına geliyor. Fakat Singapur merkezli Maybank’ta kıdemli döviz stratejisti olan Fiona Lim’e göre bu tek başına doları aşağı çekmeyecek.

Lim, yaklaşan ABD enflasyon verilerinin dolar-Asya para birimleri için bir sonraki hareketi belirleyeceğini söyledi ve “Veri açıklanmadan önce muhtemelen bir tür konsolidasyon göreceğiz,” dedi.

Federal fonların faiz oranlarını takip eden CME FedWatch’a göre, yatırımcılar haziran ayındaki bir sonraki Federal Açık Piyasa Komitesi toplantısından sonra ABD’de faiz indirimi ihtimalini %8,5, temmuz ayındaki bir sonraki toplantı için ise yaklaşık %33 olarak öngörüyor. 

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English